@m1sslav1n1a
|
Bir dik duruşun, kaç yenilgi, kaç gözyaşı , kaç kalp ağrısı, ettiğini bilemezsiniz. -Frida Kahlo-
Yazardan Geçmiş
"Ne lanet bir çocuksun sen!" Diye haykırdı Asuman, Mervan'ın omuzlarından tutup sarsarken. "İki kelimeyi bile bir araya getirip konuşamıyorsun!" Tekrar bağırdı Asuman önünde durak küçük çocuğa.
Sadece sessizce duruyordu Mervan, elleri önünde kafası eğik bir şekilde bekliyordu. "Bir kardeşin gibi olamadın! Kaç yıldır seni düzeltmeye çalışıyoruz!" Bu sefer bağırışının ardından oğlunun yüzüne okkalı bir tokat indirmişti Asuman. Dengesini şaşıran Mervan sendeleyerek yere düştü, gözyaşlarını tutmaya çalıştı ama beceremedi.
"Ağlıyor musun bir de sen?" Tişörtünden yakaladı Asuman tekrar, zorla ayağa kaldırmıştı Mervan'ı "defol evimden!" Diye bağırdı ardından hızla itekledi önünde ki küçük çocuğu.
Sessiz kaldı babası kenan, kafası dik bir şekilde koltukta bacak bacak üstüne atmış ikisini izliyordu. Ses çıkartmadı çünkü evden gitmesini en başında zaten Kenan istiyordu. Sessizce merdivenlerden izleyebildi ikizini Merih. Ses çıkartamadı çünkü biliyordu ki ses çıkartırsa onun da başı yanacaktı.
"Ne duruyorsun hala?!" Diye bağırdı Asuman tişörtünden tuttuğu küçük çocuğu zorlukla dış kapıya doğru sürüklemeye başladı. "A-anne" dedi Mervan zorlukla evden çıkmamak için kapıya tutunmaya çalıştı. Çünkü dışarıda ne yapacağını bilmiyordu.
"Anne deyip durma bana!" Zor da olsa elini kapıdan ayırıp dışarıya attı çocuğunu Asuman. Daha henüz 5 yaşında olan oğlunu kapı dışarıya atmıştı.
Kapıyı hızla Mervan'ın yüzüne kapattığında bir iki saniye kapıya yaslanıp bekledi, oğlunun haykırışlarını ağlayışını dinledi. Ardından hiçbir şey olmamış gibi omuzlarını düzeltti ve içeriye kocasının yanına ilerledi, topuklu ayakkabılarının tıkırtısı bir melodiyi andırıyordu.
Kocasının yanına geldiğinde "Attım." Dedi Asuman zorlukla. "Ne o üzüldün mü?" Diye sordu Kenan yalan yok üzülmüştü Asuman ama eğer atmazsa kocası onu kapı dışarı eder diye korkuyordu.
"Hayır üzülmedim neden üzüleyim? İtibarımızı iki paralık etmekten başka ne yapıyordu ki?" Dediğinde keyifle gülümsedi Kenan ardından karısını elinden tutup kendine doğru çekti ve dizlerine oturmasını sağladı. "Aferin sana akıllı karım benim." Dediğinde tebessüm etti Asuman, Merih ise ses çıkartmadan odasına ilerledi çünkü annesi bu saatte uyanık olduğunu görseydi ona çeşitli cezalar verebilirdi.
Onlar o sıcak evin içerisinde keyiflerine bakarken Mervan kapının önünde oturmuş hıçkırıklarla ağlıyordu "A-anne A-at-ma be- beni" dedi kapıya yasladı kafasını, gözyaşları yanağından boynuna süzüldü. "A-an-ne bı-bırakma be-beni" nefesinin daraldığını hissetti Mervan ama elinden bir şey gelmiyordu.
Çok korktu o gece, saat neredeyse 22.00 olmak üzereydi. Uykusu vardı ama titremekten uyuyamıyordu.
Saatlerce ağladı o gün o kapının önünde hıçkıra hıçkıra hiç durmadan yalvardı. Gün aydınlanmaya başladığında gözyaşları azalmıştı.
Ağlamaktan kızaran gözleriyle baktı önünde duran kapıya, ardından uyuşan ayaklarını umursamadan ayağa kalkmaya çalıştı.
"Ye-yemin e-ede-rim bi-bir d-daha bu-buraya a-adım-adımımı at-atmaya-cağım" bir adım geriye gitti Mervan. Ne yapacağını bilmiyordu ama yıllardır birikmiş olan öfkesi ve kini daha da baskın geliyordu.
Geriye doğru zorlukla bir adım attı ardından çocukluğunun geçtiğini o evde son kez gözlerini gezdirdi.
Elinin tersiyle sildi gözyaşlarını ve burnunu. Hala durmamıştı ağlaması ama yürümeye devam etti.
Ağlaya ağlaya bir saat yürümüştü ama nereye yürüdüğünü o da bilmiyordu. Yorulduğunu hissettiğinde boş banklardan birine oturdu. Kafasında binlerce düşünce vardı.
Aile böyle bir şey miydi? Oysa ki dadısı okuduğu her kitapta ailelerin sevgi dolu olduğunu söylüyordu.
Sevgi denilen şey böyle bir şey miydi yoksa? Ama olamazdı çünkü hikayede olan bütün çocuklar mutluydu. Gülümsüyorlardı.
Hikayeler mi yalandı yoksa Mervan'ın bir ailesi mi yoktu?
Sokaklar kimilerine yuva olurken kimileri için ise savaş alanı olur. Mervan için ne olacaktı peki bu sokaklar?
Mervan henüz 5 yaşında sokağa atılan bir çocuktu. Neden peki?
Neden henüz 5 yaşındayken sokağa atılmıştı? O yaştaki bir çocuk ne yapmış olabilirdi ki?
Bir suçu yoktu aslında Mervan'ın tek suçu kekelemekti.
...
Günümüz
"Neşe alarmın çalıyor kaç saattir yavrucuğum kalksana artık." Mırıldanarak diğer tarafıma döndüm. "Of anne ya rahat bırak beni." Deyip yastığıma sarıldım. "Söylerim bak Eylül'e." Duymazlıktan gelip diğer tarafıma döndüm.
Tam tekrardan uykuya dalarken birden yatağım sarsıldı, korkuyla açtım gözlerimi. "Ne oluyor lan." dedim korkuyla etrafıma baktım. Yatağımın başında sırıtan Eylül girdi kadrajıma. "Sen uyandırmayı beceremiyorsun Neslihan sultan bak nasıl uyandı." Sinirle derin bir nefes alıp tekrardan yattım yatağa.
"Eylül yapacağın işi si... seveyim, defol başımdan." Dedim gözlerimi tekrardan kapattım.
"Ya kızım nasıl heyecanlanmıyorsun? Heyecandan uyuyamadım ben bu gün." Derin bir nefes aldım. "Neyine heyecanlanayım? Benim senin gibi kargam mı var? Neyine heyecanlanayım?" diye sordum huysuzca. "Senin de devin var" dediğinde kaşlarımı çatarak ona baktım, bir şey demeden sabır çektim ve arkama yaslandım.
"Mervan yazdı bu arada." Dedi, dikleşerek Eylül'e baktım "ne yazdı?" Diye sordum.
"Ne zaman hangi günleri boş, hangi gün ne yapabiliriz onu yazdı." Annem de çaktırmadan bizi dinlemeye çalışıyordu, önünde dizisi açıktı fakat çaktırmadan bize bakmaya çalışıyordu.
"Daha sonra daha detaylı anlatırsın balım." Dedim gözlerimle annemi işaret ederek, ilk defa beni tekte anlamıştı.
"Kahvaltıdan sonra çatıda bir kahve içeriz o zaman." Dedi gülümseyerek kafamı aşağı yukarı salladım. "İçeriz balım."
Kapıya doğru yöneldi "e hadi ba baay." Dedi el sallayarak, annemle birlikte el salladığımızda Eylül de odadan çıktı.
"Ne saklıyosunuz kız siz benden?" dedi annem hemen, gülerek omuzumu silktim. "Söylemem, dizini izle sen." Ayaklarımı yataktan aşağıya sarkıttım başım dönmesin diye biraz bekledikten sonra dikkatlice ayağa kalktım. "Gıcıksın gıcık." Dedi annem ardından dizisine geri döndü, bende gülerek banyoya ilerledim.
Öyle bir oda da kalıyorduk ki tüm ihtiyaçlarımızı karşılıyordu oda. Banyosu, yatağı, hatta küçük çaplı bir mutfağı bile vardı.
mutfak ve salon aynı yerde, yattığım yerin orada da banyo, banyo kapısının hemen yanın da ise giriş kapısı vardı, dolabım ise yatağımın yanında ki tekli koltuğun orada tam kapının karşısına konulmuştu.
Tek maaşla idare ediyorduk ama kaldığımız yer gayet iyiydi. Annem çevirmendi ve çok iyi bir geliri vardı, yaklaşık 50,000 civarı bir maaş alıyordu çoğu zaman hastaneden çalışıyordu ama tabii toplantı olduğu vakit şirkete de gidiyordu.
İhtiyaçlarımı giderdikten sonra aynadan yeni çıkmaya başlayan saçlarımla bakıştım. "Bütün erkeklerden daha yakışıklıyım bee." Dedim kendi kendime ardından kahkaha attım. Üstümü başımı değiştirip annemin yanına gittim.
"annee aburcubur kaldı mı?" Annem gözlerini izlediği diziden ayırmadan kafasını iki yana salladı "hem daha kahvaltı yapmadın ne aburcuburu?" Omuzlarımı silktim.
"Anne canım çok çekti ya nooluur." Boncuk bocuk baktım, annem derin bir nefes aldı ardından gözleriyle çantasını işaret etti "al kartımı ama bak Neşe çok abartma kızım." Hızlıca kafamı aşağı yukarı salladım ve annemin çantasından kartını aldım, maskemi ve bandanamı taktım, terliklerimi giyidim. Asansöre koştum.
Büfeye indiğimde raflarda gezdirdim gözlerimi. sevdiğim beş çikolatayı aldım kucağıma ardından biraz da kek aldım iki tane de cips aldım, büyük bir mutlulukla kasaya gittim ve elimdekileri kasaya bıraktım. kasa da ki abla aldığım şeyleri kasadan geçirirken içecek almadığımı fark ettim.
"Abla sen bunları geçir, ben bir içecek alıp geliyorum." Abla kafasını onaylayınca hemen koştur koştur dolaptan bir meyve suyu ve iki tane de kakaolu süt aldım, onları da kasaya bıraktım.
Aldıklarımın parasını ödedikten sonra kendi kendime şarkı mırıldana mırıldana tekrar asansöre bindim. Bizim kata çıktığım da Marin'in sesini duymaya başladım.
bir kız ona illa bir şeyler yemesi gerektiğini söylese de Marin inatla yemek istemediğini söylüyordu. kapılarının önünden geçerken anlamıştım neden bu kadar çok seslerinin çıkığını, kapılarını aralıklı bırakmışlardı.
"Aa Neşe abla" dedi Marin kapı aralığından parmağıyla beni işaret etti. Gülümseyerek Marin'e döndüm ve el salladım. Yattığı yataktan kalktı ve oksijen tüpünü sürükleyerek yanıma geldi. "Bak Neşe abla artık benim de saçlarım senin ki gibi" burukça bir tebessüm ettim ve saçlarına baktım.
Demek dün gece ağlama sesleri bu yüzden geliyordu.
Yavaşça yanağını okşadım. "Çok güzel olmuşsun prenses." Kocaman gülümsedi "teşekkür ederim, Nehir ablam da öyle dedi." Kafasını çevirip içeride ki kadına baktı "seni Nehir ablamla da tanıştırayım mı?" Dedi hevesle elimi tuttu. "Hadi gel." Ayağa kalktığımda beni içeriye doğru çekiştirdi.
"Merhaba." Dedi içeride ki kadın, gülümsedim. "Merhaba, Neşe ben." Elimi uzattım, elimi tuttu. "Memnun oldum Neşe, Nehir bende." Bende onun gibi gülümsedim. "Bende memnun oldum." Gülümseyerek Marine baktı. "Marin senden çok bahsetti, baya sevmiş seni." Dediğinde gülümseyerek Marin'e baktım. Yatağın üstüne çıkmış tabletle oynuyordu. "Bende onu çok sevdim, çok tatlı maşallah." Nehir kocaman gülümsedi. "Çok tatlı tatlı olmasına da keşke bizi yormadan yemeğini de yese." Marin'e bakarak son kısmı daha da sesli söylemişti, Marin ise sadece omuzunu silkmekle yetinmişti.
"Merak etme iştah kaybı çok normal, bende de oldu ilaçlar baya kesiyor iştahı, zamanla alışır bünyesi ilaçlara." Kadın gülümseyerek kafasını aşağı yukarı salladı. "Biliyorum..." Dediğinde oldukça şaşırdım. "Sende mi kanserdin?" Diye sordum "yok hayır ben kanser değildim, doktorum." Dediğin de daha çok şaşırdım fakat belli etmemeye çalıştım.
"Valla tebrik ediyorum, Eylül burada olsaydı idolümsün derdi." Gülerek kurduğum cümle onu da gülümsetti. "Sana nasıl yediriyorlardı yemek?" Diye sordu Marin'e bakarak. "Gel göstereyim." Marin'in bir yanına oturduğum da Nehir de diğer yanına oturdu.
"Oyun oynayalım mı Marin?" Diye sorduğumda gözlerini tabletten ayırıp bana baktı. "Ne oynayacağız?" Diye sorduğunda etrafa bakındım. Nehir'in Marin için hazırladığı tabağı buldum. Tabakta; patates kızartması, ikiye bölünmüş bir haşlanmış yumurta, değişik şekilli bir peynir ve ince ince kesilmiş havuç vardı. Tabağı alıp geri yatağı oturduğum da ikisi de merakla bana bakıyordu.
"Marin sence biz bu tabaktan bir insan oluşturabilir miyiz?" Diye sorduğum da anlamaz gözlerle bana baktı. "Mesela bu yumurtalar bizim insanımızın gözleri olsa." Tabakta ki yumurtaları güzelce yerleştirdim.
Nehir beni anlamış olacak ki hemen devam ettirdi. "Bu patateslerde saçları olsa o halde." Patatesleri saçlarıymış gibi yerleştirdi tabağa "haa anladım, o zaman bu havuçlar da ağzı olsun." Dedi Marin havuçları da ağzı olacak şekilde yerleştirdi. "Bu da burnu." Dedim ve peyniri de burnuymuş gibi yerleştirdim.
"Çok güzel oldu." Dedi Marin hevesle tabağa bakarak. "Biliyor musun Marin abin gelince seninle saklambaç oynayacakmış." Dedim bu sefer.
Gökhan ve Mervan gruptan ayrıldı dedi iç sesim gülmek istedim ama şizofren olduğumu düşünürler diye tuttum kendimi.11
Amaan işleri neydi oynasınlar. "Gerçekten mi? Ne zaman dediler sana?" Diye sordu heyecanla. "Dün dedi." Dedim bu sefer. Heyecanla ellerini çırptı. "Nereye saklanacaksın peki Marin?" Diye sordum bu sefer, gözlerini etrafta gezdirdi. "Banyoya saklanacağım." Dedi eliyle banyonun kapısını işaret etti.
"Peki bu insancığı nereye saklayacaksın?" Diye sordum tabağı işaret ederek, tekrar etrafa bakındı. "Bence onu nereye saklamalısın biliyor musun?" Diye sordum o bir yer bulmadan.
"Nereye?" Diye sordu bana bakarak "göbüşünee." Yavaşça karnını gıdıkladım, kıkırdayarak elimi tutmaya çalıştı.
Çatalı elime aldım "Hmm sence ilk önce neresini saklamalıyız?" Diye sordum tabağa bakarak. "Hmm saçlarını saklayalım. Gülümseyerek çatala bir iki tane patates aldım. Patatesi yedirirken telefonum çaldı arayan kişiye baktığımda annemin aradığını gördüm. Çatalı Nehir'e verdim ve ayağa kalktım.
"Şimdi benim gidip kendi insanımı saklamam gerek, sen Nehir ablanla birlikte güzelce sakla tamam mı insanını, abin ebelemesin sonra." Dediğimde kafasını yukarı aşağı salladı. "Teşekkürler Neşe" Nehir'e bakıp gülümsedim. "Ne demek canım." Elimi sallayıp odadan çıktım.
...
Odanın kapısı tıklandığında kafamı kapıya çevirdim. "Gel." Diye bağırdığımda kapının arkasından Eylül'ün sesi geldi "Elimde kahve var." Ufak bir aydınlanma yaşadığımda hemen yataktan kalktım. "Anne biz teras kısmında kahve içmeye gidiyoruz." Anneme seslenip hemen kapıya doğru koştum.
"Al al al elim yandı." Hızlıca Eylül'ün elinden bardağı aldım. "Şükür ya elim yandı, pişti." Eylül'ün abartmasına gülmekle yetindim.
Birlikte asansöre bindiğimizde sessizliği ilk ben bozdum. "Anlat bakayım neler oldu?" Eylül hevesle kocaman gülümsedi, telefonunu çıkartıp bana verdi. "Kendin oku ben heyecandan anlatamam." Dediğinde kahkaha attım hızlıca şifresini girdim. '2018326' yuh ebesini bu nasıl şifre dediğinizi duyar gibiyim, aslında şifre çok basit.
2018 Aras'ın öldüğü yıl 3 Eylül'ün 'e'sinin altında bulunan sayı 2 Arasın 'a'sının bulunduğu 6 da 'n'nin bulunduğu sayı.
Hızlıca Whatsapp'a girdim "kargacık diye mi kaydettin çocuğu?" Kınar gibi baktım ardından kahkaha attım. "Ne yapayım ya, aklıma başka kaydetme şekli gelmedi." Gülerek başımı salladım ve yazışmaya girdim.
kargacık: Günaydın
siz: Günaydınn
kargacık: hangi günlerin boş olduğuyla alakalı bir pdf hazırladım
kargacık: pdf gönderildi*
siz: teşekkürler
kargacık: rica ederim
kargacık: saat 7'de gelirim sizi almaya, boks şeysi için yani.
siz: tamamdır 7'de hazır oluruz, teşekkürler tekrardan.
kargacık: sürekli böyle teşekkür edeceksen işimiz var seninle
siz: tamam etmem bir daha teşekkür ne sıkıntı yaptın
kargacık: bu arada ne diye kaydettin beni?
kargacık: kara kaşlım kara gözlüm diye kaydetmediysen çok gücenirim
kahkaha atarak kafamı telefondan ayırdığımda asansörün ineceğimiz yere geldiğini fark ettim. hızlıca asansörden inip terasta oturacak bir yer bulduk. ardından okumaya devam ettim.
siz:
kargacık:
siz:
kargacık: biliyorum beni çok seviyorsun ama gitmem gerek
siz:
kargacık: yalnız ayp ettin ha
siz: ne ayp etmişim tch tch tch
kargacık: gerizekalı mıyım ben?
siz: evet
kargacık:
siz:
kargacık: iyi be gidiyorum
siz: baays
Konuşmayı gülerek okuduğumda bir süre gülme krizinden çıkamadım.
"Yeter ya gülme artık." Dedi Eylül telefonu elimden aldı. "Tamam tamam gülmüyorum." Derin bir nefes alıp dikleştim. "Ama bak diyorum sizden olacak." Dediğim şeyle kocaman güldü Eylül. "Amin inşallah."
Salak bu kız ben diyeyim Neşe, adamın en yakın arkadaşı katil be ne amini tövbe Allah yazdıysa bozsun.
iç sesim ilk defa bu kadar haklıydı ama Eylül'e ne desem boştu.
Birlikte sohbet edip kahvemizi bitirdikten sonra hazırlanmak için odalarımıza dağıldık.
Üstümü giydikten sonra hafif bir makyaj yapım.
Daha önce hiç böyle bir yere gitmediğim için ne giyeceğimi bilmiyordum bu yüzden sportif şeyler giymeye karar vermiştim. Maskemi ve tokamı da takmıştım. Peruğumu da güzelce takıp taradım ardından taktığım peruğu da salık bırakıp üstüne şapkamı taktım.
Kapımın tıklanmasıyla dolabın aynasından kapıya baktım. "Gel." Eylül kapıyı açınca gülümseyerek kombinini süzdüm. O da benim gibi sportif giyinmişti.
"Aşağıda bizi bekliyorlarmış." Dedi heyecanlı heyecanlı kafamı yukarı aşağı salladım. "Anne biz çıkıyoruz gece gelirim yüksek ihtimal." Annem bilgisayarıyla uğraştığı için ses çıkartmadı sadece kafasını sallamakla yetindi.
Asansörden aşağıya indiğimiz de dün gördüğümüz arabanın önünde duruyordu Mervan ve elinde de sigarası vardı. Bizi gördüğün de son defa bir nefes alıp yere attı sigarasını ve ayağıyla ezdi.
"Zararlı zararlı" dedi Eylül ilerlerken, Mervan duruşunu dikleştirdi ve gülümsedi.
"Çok beklettik mi?" Diye sordu bu sefer Eylül, hayır anlamında salladı kafasını Mervan, "beş dakika falan olmuştur." Dedi Mervan ve binmemiz için arabanın kapısını açtı. İlk ben ardından Eylül bindiğinde kapattı kapıyı ve kendisi de bindi.
"Gökay olmayacak mı?" Diye sordu Eylül. "Ruh emici vampir." Diye mırıldandım Eylül gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. "Yok, o önceden gitti." Eylül anladım der gibi salladı kafasını bende omuzlarımı silktim.
Yarışın olacağı yere gelince dikkatlice inceledim insanları. Mekanın dış cephesinde led ekran vardı ve içeriyi gösteriyordu, kalabalık bir insan grubu ise gişeden bilet almaya çalışıyordu.
"Şuradan" dedi Mervan kafasıyla ortada ki boş kapıyı gösterdi. Kapıda ki güvenlik kafasıyla Mervan'a selam verdi ve kapının önünden çekildi. Birlikte içeriye girdiğimizde ben etrafı Eylül ise kargasını incelemekle meşguldü.
Mekanın ortasında büyük bir ring vardı, dışarıda ki insanlara yetecek kadar da oturacak yer vardı fakat biz o oturacak olan yerde değildik, biz hemen ringin yanındaydık insanların oturacağı yerler ise bizim üst tarafımızda kalıyordu.
Bize ayrılan üç sandalye vardı. Mervan başta ki sandalyeye oturunca Mervan'ın yanına oturması için Eylül'e gözümle işaret verdiğimde beni onaylayıp Mervan'ın yanına oturmuştu, bende Eylül'ün diğer yanına oturmuştum.
Maç başlayana kadar etrafa bakınmaya devam ettim. İnsanların ellerinde ki kağıt çekmişti dikkatimi. Daha dikkatli kağıtlara baktığımda bahis olduğunu görmüştüm. "Düz sıradan bir boks maçına gelmemiş miydik?" Diye sordum tereddütler.
"Yasa dışı bir boks maçı yazıyordu bizde yasa dışı olana getirdik."
oha oha oha
lan
"Ya polisler gelirse?" Korkuyla etrafta gezdirdim gözlerimi. "İhbar olmazsa poliste olmaz"
"Evet seyirciler haftanın son maçı, bahisler oynandıysa yarışmacılarımız gelecek." Olduğum yerde gerim gerim gerilirken etrafta gezdirdim bakışlarımı konuşan adamı görmeye çalıştım ama bulamadım.
"Gökay nerde? Hani o bizden önce gelişti." Yüksek bir sesle sordum çünkü o kadar gürültü vardı ki ben bile kendi sesimi duymakta güçlük çekiyordum. "Geldi zaten görürsün birazdan." Dedi gülerek nedensizce daha çok gerildim.
"O zamaan Biggie Biggie Biggie." Diye bağırdı adam ve seyircilerin de bir kısmı aynı adam gibi bağırmaya başladı. Gözlerimi etrafta gezdirdim ardından seyircilere el sallayarak gelen bir adam girdi kadrajıma. Adam ringe çıktıktan sonra seyircilere döndü elini kaldırıp selam verdi.
"Vee rakibii Shade Shade Shade." Seyircilerin bir kısmı alkış yapıp 'Shade' diye haykırdı yanıma döndüğümde Mervan'ın da alkış tuttuğunu gördüm. Yarışmacıyı görebilmek için etrafa bakındığımda görüş alanıma Gökay girdi gözlerim kocaman açıldı Mervan'a döndüğümde her şey normalmiş gibi alkış tutmaya devam ediyordu.
"Lan Gökay'ın orada ne işi var" diye haykırdı Eylül, Mervan'dan cevabı bekledim. "O arada öyle çıkar yarışır parayı alıp kenara çekilir, alışırsınız zamanla"
Ben daha şaşkınlığımı atlatamamışken Gökay ringe çıkmış izleyicilere selam vermişti.
"Maç ortadasın da aman diyim ringe yaklaşmayın" Mervan bizi uyarırken bir yandan da alkış tutuyordu. Nedensizce daha çok gerilmiştim. Maç başladığında ringe bakmak yerine etrafı inceliyordum.
"Daha önce burada hiç ölen falan oldu mu?" diye sordu Eylül, kafasını yukarı aşağı salladı Mervan. "olmaz mı hiç oldu tabi. Zaten genelde bu ringden biri ölü olarak çıkar" dediğinde daha çok gerildim. Onları dinlemek yerine maçı izlemeye çalıştım.
Dakikalardır birbirlerini nakavt ettirmeye çalışıyorlardı ve sanırım ortamda ki en gergin izleyici bendim. Biggie dedikleri adam Gökay'ın karın boşluğuna sert bir tekme attığında benim nefesim kesilmişti ama tekme atmakla kalmamış birde yüzüne yumruk atmıştı, Gökay dengesini kaybedecek gibi olduğunda geriye doğru bir iki adım attı, Biggie bir tekme daha attığında korkuyla kaçırdım gözlerimi, izleyicilerin üstünde gezdirdim gözlerimi.
"Biggie" diye bağırdı bir adam ama seslendiği kişi onu duymamıştı bile, cebinden bir çakı çıkartıp ringe doğru fırlattı, ringin kenarına düşen bıçağa baktım ardından Mervan'a "Shade dikkat!" diye bağırdı Gökay'a doğru ama Gökay yerde bir seksen yatıyordu Biggie denilen ayı ise üstüne çıkmış Gökay'ı yumrukluyordu. "Biggie" dedi yine aynı adam bu sefer adam ona bakınca parmağıyla bıçağı gösterdi.
Adam bıçağı almak için ayağa kalkmaya yeltendiğinde Gökay hemen sıkıca bacağını tuttu. Daha fazla dayanamayıp oturduğum yerden kalkıp hızlıca ringe doğru koştum. Adam beni gördüğün de Gökay'a tekrar bir tekme atıp ayağını tutan elinden kurtulmuştu, benimle aynı anda bıçağa doğru koştuğunda hızlıca elimi uzatıp bıçağı aldım ve korkuyla geri çekildim.
Adam beni öldürecek gibi baktığında tüm korkuma rağmen bıçağın sivri tarafını adama doğrulttum ve gülümsedim, adam sinirle köpek gibi hırladığında orta parmağımı gösterdim.
"Sürtük" diye haykırdı Biggie denilen adam onu duymazlıktan gelip arkamı döndüm, bıçağı atan adama bakıp bıçağı ona doğru kaldırdım. "Götüne sokarım!" izleyicilerin bazıları gülerken bazıları yuh diye bağırıyordu.
Tekrar arkamı döndüğümde Gökay'ın ayağa kalkmış olduğunu gördüm, Biggie denilen adam hala sinirle bana bakıp küfürler ediyordu. Gülümseyerek arkasında ki Gökay'ı işaret ettiğimde arkasını döndü. Arkasına döner dönmez Gökay çenesine öyle bir tekme atmıştı ki hayatımda ki en büyük şoklardan birini yaşadım. adam saniyeler içerisinde yere yığılmıştı.
...
Yarışma bitmişti ve bizi bahçe gibi bir yere çıkartmıştı Mervan ardından da 'hemen geleceğim bekleyin burada' deyip ayrılmıştı yanımızdan. hava kararmıştı daha kaç tane maç izlediğimizi saymamıştım ama bu beni fazlasıyla yormuştu.
"Ya sen neden karışıyorsun hayatım Mervan demedi mi yaklaşmayın diye?" Eylül'ün sorduğu soruyla omuzumu silktim. "Yaklaşmasaydım şuan ölmüştü Eylül!" Dedim sinirliydim hem de hiç olmadığım kadar. Kaç yaşına gelişti ama hala yaşamanın değerini anlayamamıştı. Ya orada ölseydi ne olacaktı? Hiç mi düşünmüyordu geride bıraktıklarını. Aptaldı hakiki bir aptal.
"Tamam ya sakin ol demedim bir şey." Dedi bu sefer, elini omuzuma koyup yavaşça vurdu. Kafamı yavaşça Mervan'ın gittiği yöne çevirdiğimde Gökay'ı ve Mervan'ı gördüm.
Siyah bir tişört ve siyah bir eşofman giymişti Gökay, Mervan elinde bir çanta tutuyordu. "Aptal." Diye mırıldandım Gökay'a bakarak. "Duyamadım biraz daha sesli söyle." Dedi yanımıza doğru ilerlerken "aptalsın, hayatıma gördüğüm en aptal insansın!" Daha yüksek sesle bağırdım bu sefer, benim sinirimin aksine o gayet rahattı. "Teşekkürler tebrik için."
Sinirle derin bir nefes aldım. "Tebrik diyor ya bıçağı oradan almasaydım diğer taraftaydın şuanda hala tebrik diyor. Aptalsın sadece aptal değil bencilsin aynı zaman da." Gökay benim karşımda dikilirken Mervan arabanın kapısını açmıştı. "Evet bencilim güzel tespit." Dedi göz teması kurmam için kafamı kaldırmam gerekti çünkü gerçekten çok uzundu. yanağında ve gözünde hafif bir morluk vardı ve dudağı patlamıştı. "Aptallığını da güzel tespit ettim bence onu da öv." Dediğimde bayık gözlerle baktı.
"Gençler sabaha gelir misiniz?" Diye sordu Mervan. "Aptal dev vampir." Dedim gıcıklık olsun diye yüzümü buruşturdum, arkamı dönüp arabaya yürüdüm. "Akıllısı beni bulmaz delisi peşimden ayrılmaz." diye söylendi bu sefer.
"Sanki kendisi süper zeka da zeki birini arıyor." Gıcıklık değil miydi hastaneye gidene kadar elimden geldiğince sinir edecektim. Eylül'ün yanına oturdum ve kapıyı kapattım, Gökay da ön koltuğa binip kapısını kapattı.
Hastaneye doğru sürmeye başladı Mervan bir yandan da kendi aralarında muhabbet ediyorlardı. Eylül gibi kafamı cama yasladım ve tutmam için uzattığı elini tuttum.
"Motorla gelmemişsin bu gün?" Diye sordu Mervan. "Birlikte Marin'in yanına geçeriz diye gerek duymadım." Dedi Gökay, yorgunlukla kapanan gözlerime hiç karşı koymadan kapattım gözlerimi.
Kapıya yaslı olan kafam birden boşluğa düşer gibi olduğunda korkuyla açtım gözlerimi ve etrafa bakındım. Hastanenin önündeydik araba durmuştu ve Gökay benim kapımı açtığında kafam birden boşluğa düşmüştü. "Sakin ol, sorun yok." Daha yeni uyandığım için etrafım da olan biteni algılayamıyordum. Kafamı elime çevirdiğimde artık Eylül'ün eli tutmuyordum. rüya gördüğümü düşünüp tekrardan gözlerimi kapattım. "Neşe." Gökay'ın seslenmesiyle tekrar gözümü açtığımda mavi gri gözlerle karşılaştım.
"Aptal dev vampir." mırıldandım, derin bir nefes aldı Gökay. "Geldik geldik in hadi." Oflaya puflaya ayaklarımı arabadan aşağıya sarkıttım. "Eylül nerede?" Yarı açık gözlerimle Gökay'a bakmaya çalıştım "Mervan götürdü onu." Kafamı yukarı aşağı salladım, tekrar gözlerine baktım. "Ne güzel gözlerin varmış lan mavi gri." dediğim şeyle tebessüm etmişti.
"Neşe içemediğini bilmesem ne içtin diye soracağım, kalk artık hadi." Kolumu tutup beni kaldırdığında hiç itiraz da bulunmadan kalktım.
Asansörden indiğimizde konuşmaya başladım. "Teşekkürler aptal dev vampir." Derin bir nefes aldı. "Aptal olmasa olmaz mı?" Diye sordu kafamı iki yana salladım. "Olmaz." "Neden?" "Aptalsın çünkü."
Tekrardan bir sabır çektiğinde gülümsedim. "Sayemde imana geliyorsun belki yakında adam öldürmeyi de bırakırsın hatta hatta belki cuma namazına gidersin ha ne dersin?" "Allah'ın adını verdim git artık şu odaya!" Dediğinde odanın kapısını tıklatıp açtı ve beni içeri iteledi. "Aptal dev vampir." diye söylenerek ayakkabılarımı çıkartıp kendimi yatağa attım ve sonrası devasa bir karanlıktı.
The end
herkese merhaba arkadaşlar, bu uygulamaya Wattpadde olduğu gibi fotoğraf eklenmediği için fazlası ile zorluk yaşadım. Yazışmaların çoğunu anlayamamış olabilirsiniz ama elimden geleni yapmaya çalıştım. şimdidem hepinize çok teşekkür ederim. Yorumlarını ve oylerınızı bekliyorumm... |
0% |