Yeni Üyelik
8.
Bölüm

7. Bölüm: Superman

@m1sslav1n1a

"O bensizliği göze aldıysa' ben onsuzluktan bir şey kaybetmem."

-Nazım Hikmet-

 

 

 

Günümüz

Neşeden

Boks maddesini yapalı 2 gün oluyordu ve ben kemoterapi aldığım için saatlerdir uyuyordum.

 

Gözlerimi zorlukla açıp etrafa bakındım, içeriden annemin ve Eylül'ün sesi geliyordu. "Anlat bakayım başka neler oldu?" Dedi annem ardından çayı höpürdeterek içti.

 

"Ne anlatayım daha sultanım, ne var ne yok anlattım ya." Dedi Eylül ardından çayını höpürdetti.

 

"Kimin dedikodusunu yapıyorsunuz siz yine?" diye seslemdim diklenmeye çalışarak.

 

"Aha kalktı." Dedi Eylül dakikalar sonra ise yatağımın başına geldi. "Hadi kalk hazırlan."

 

"Nereye?" diye sordum yatakta oturur pozisyona geldim ardından ayaklarımı aşağıya sarkıttım. "lunaparka." Dedi Eylül, onu boydan boya süzdüğümde çoktan hazırlanmış olduğunu fark ettim.

 

"Ne güzel olmuşsun lan." Dedim ayağa kalkarken. "Yaa teşekkür ederim bebeğim, kolyeni çaldım bu arada." Dediğinde hangi kolye olduğuna baktım. Babamın bana küçükken aldığı kolyelerden biriydi. Kafamı onay verir gibi aşağıya yukarıya salladım. "Lavabodan çıkana kadar kombin yapsana bana ya." Dediğimde kafasını aşağı yukarı salladı.

 

Banyo da işimi hallettikten sonra elimi yüzümü yıkadım, dişlerimi fırçalayıp lavabodan çıktım. "Hadi hızlı giyin, Marin sorun çıkartıyormuş." dedi Eylül telefonda biriyle mesajlaşırken. "Ne tür bir sorun?" Benim için hazırladığı kombine göz gezdirdim.

 

"O da gelmek istiyormuş ama doktorundan izin çıkartamamışlar." Anladım anlamında kafamı salladım, bir yandan da üstümü giyinmeye başladım. "Maşallah be fiziğe bak..." dedi Eylül kafamı Eylül'e çevirdiğimde beni izlediğini fark ettim "sapık." Dedim gülerek, hızlıca hazırladığı kıyafetleri üstüme geçirdim.

 

"Oh be gözüm gönlüm açıldı." dedi Eylül hala beni izliyordu, onun bu yavşaklığına gülmeden edemedim.

 

"Kes yavşaklığı da saçlarımı hallet." Dediğimde yatağın kenarına oturdum. Eylül ise zaman kaybetmemek için hemen kalkıp dolaptan sarı peruğumu almıştı.

 

Saçımı güzelce yaptıktan sonra aynadan kendime baktım "idare eder işte..." dediğimde Eylül arkamdan yaklaşıp götüme vurup hızla annemin yanına koşmuştu. "Sapık insan!" diye bağırdım arkasından, o ise kahkaha attı.

 

Birlikte odadan çıktığımızda, Nazlı hemşire de Marin'in odasından çıkmıştı. "Oo kızlar bu ne güzellik?" Terliklerini yere sürte sürte yanımıza geldi.

 

"Dışarıya çıkacağız biraz." Dedi Eylül kafamla Eylül'ü onayladım.

 

"Güzel güzel çıkın bakalım." aklıma gelen Marin ile hemen lafa daldım.

 

"Nazlı'm, en sevdiğim hemşirem, dünyanın en güzel hemşiresi..." yanına biraz daha yaklaştığımda Nazlı hemşire bir şey isteyeceğimi anlamış olacak ki "ne istiyorsun yine zilli?" Diye sordu hemen.

 

Boncuk boncuk bakıp gülümsedim. "Marin de bizimle gelse olur mu?" Kaşlarını çattı Nazlı hemşire, cevap vermeden hemen tekrar araya girdim. "Hem ben olacağım yanında, Başka bir doktor daha gelecek." Derin bir nefes aldı Nazlı hemşire "lütfeeen" dediğimde gözlerini kaçırdı.

 

"İyi tamam bakma öyle, konuşurum doktoruyla." Dediğinde yüzümde zafer gülüşü vardı. "Oyyş yerim hiç de kıyamazmış en sevdiği hastasına." Gülerek kurduğum cümleyle sıkıca sarıldım boynuna. "Kıskanıyorum ama..." dedi Eylül o da sıkıca sarıldı Nazlı hemşireye.

 

"Hep böyle kandırıyorsunuz beni!" dedi gülerek, daha çok güldüm.

 

"Hadi biz kaçalım şimdi, beklemesin çocuk daha fazla." Dediğimde birer adım uzaklaştık, aşağı yukarı salladı kafasını Nazlı hemşire, asansöre yöneldi, bizde Marin'in odasına yöneldik.

 

Heyecanla kapıyı tıklattım, içeriden Gökay ve Marin'in konuşma sesleri geliyordu konuşmadan çok tartışma gibiydi. "Gel." dedi Nehir'in sesi.

 

İçeriye girdiğimde Eylül de arkamdan geldi. "Daha sonra gitsek seninle? İkimiz tek hem de?" Diye sordu Gökay Marin'in yanağını okşadı yavaşça.

 

"Bana ne ya sizinle gelmek istiyordum ben! Saklambaç da oynamadın zaten benimle." Dedi Marin ardından omuzlarını silkti, derin bir nefes aldı Gökay.

 

"Ama miniğim doktor izin vermemiş" dedi çaresizce, Marin somurtmuş bir şekilde baktı abisine.

 

"İzin verdi doktor." çöken sessizliği bozan ben olmuştum, bakışlar bana dönünce ise istemsizce gerilmiştim. Eylül'e baktığımda Mervan ile bakıştığını fark ettim.

 

"Benim neden haberim yok?" Gökay'ın kaşları çatıldı, Marin heyecanla kalktı yataktan.

 

"Biraz önce konuştum izin var." dememle Marin'in heyecanlı alkışlamaya başladı yataktan indikten sonra dolaba yönelmek istedi ama elindeki serumu izin vermedi.

 

"Nehir abla..." dolabın kenarında duran Nehir'e baktı Marin ardından serumuna. Nehir Marin'in bakışını anlamış olacak ki hemen ayaklandı, serumu dikkatlice elinden çıkarttı.

 

Dolabın kapağını açıp içine bakındı. Dakikalar sonra hevesle eline lila bir gömlek aldı "bende Neşe abla gibi giyineceğim." Gülümseyerek yanına ilerledim onunla birlikte dolabına bakındım. "Gömleğinin içine de bunu giyersin benim gibi." dolaptan aldığım beyaz cropu Marin'e gösterdim, kafasını yukarı aşağı sallayarak bana onay verdi.

 

"Altına da kot." dedi Nehir dolaptan bir kot pantolon çıkartıp Marin'e gösterdi, kafasıyla onayladı Nehir'i.

 

"Güzelce saç da yapalım sana." dedi Eylül tebessümle, saç deyince gözlerinin içi parladı "evet evet yapalım!" dedi hevesle, ellerini birbirine vurdu. Marin'in bu heyecanına gülmeden edemedim. "Malzemeleri alıp geliyorum o halde." dedi Eylül ve kapıya yöneldi.

 

Marin yerinde heyecanla kıpırdanıp dans etmeye başlayınca gülmeden edemedim. "Kırıtma kız!" dedi Mervan, onun inadına daha çok kırıttı Marin bende bu hareketine daha çok güldüm.

 

"Sıpa!" dedi Mervan

"Sen sıpa!" diye karşılık verdi Marin gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.

 

"Aldın mı cevabını?" sırıtarak sordu soruyu Gökay, omzuna vurarak cevap verdi Mervan "almaz mıyım hiç..."

 

"Gel bakalım Eylül ablan gelmeden giyinelim üstünü" dedi Nehir, kafasını aşağı yukarı sallayarak elinde ki gömleği Nehir'e verdi Marin.

 

Son olarak gömleğini giydirdi Nehir ve o an da kapı tıklandı "gel" dedi Mervan ardından kapı açıldı. Tarak, saç spreyi, toka, peruk hatta birkaç tane makyaj malzemesi bile getirmişti Eylül.

 

"Yeey, hadi saçımı yapalım." Nehirden kurtulup hızlıca Eylül'e doğru koştu Marin. "Otur bakalım yatağına." dedi Eylül, elindeki malzemeleri daha fazla tutamayarak yatağa bıraktı.

 

Heyecanla tırmanarak çıktığı yatakta kıpır kıpır Eylül'ün işinin bitmesini bekliyordu Marin.

 

"Bitti mi?" diye sordu Marin

"Hayır az kaldı." diye cevap verdi Eylül

2 dakika sonra tekrar sordu Marin "şimdi bitti mi?"

"Hayır az kaldı bitecek birazdan" diye yanıtladı Eylül

"Peki ya şimdi?"

"Az kaldı" sabrının son damlalarını kullanıyordu Eylül.

 

"Sende hep az kaldı diyorsun bir tür bitiremedin." dedi Marin. Şuan Marin yerinde ben olsam kafama şamarı yemiştim.

 

"Ama sende yerinde durmuyorsun ben ne yapayım." Aldığı cevapla omuzlarını silkti Marin.

 

Taktığı peruğu güzelce tarayıp arkadan ufak bir topuz yaptı Eylül ardından ise kaş çizdi. İşi bittiğinde ise geri topladı malzemeleri.

 

"Bitti." dedi yarattığı şahesere bakarak. Hevesle dolabında ki aynaya koştu Marin.

 

"Abi bak eskisi gibi saçlarım dedi Marin büyük bir mutlulukla baktı Gökay'a, "eskisinden bile güzel miniğim." Aralarında olan bakışma içimi ısıtmıştı, onlara baktığımda her zaman 5 yaşımı hatırlayacağım.

 

"Herkes hazırsa çıkalım." Dedi Gökay, kafamı onu onaylar gibi aşağı yukarı salladım. Marin ve Mervan önden ilerlerken Eylül de arkalarından yürümeye başladı. "Hadi Nehir." dedim telefonuyla ilgilenen Nehir'e.

 

"Sarp abi tek kalmasın onu bekleyeceğim ben." dedi kafasını telefondan kaldırırken. "O da gelsin." dedim, tereddütle Gökay'a baktı, kafasıyla onay verir gibi salladı Gökay.

 

"Tamam o zaman." dedi heyecanla, hızlıca koluma girdi. tebessüm ettim ve çıkışa doğru ilerledik.

 

Kapının önünde ki r6yı görünce hızlıca Nehir'in kolundan çıkıp motora doğru koştum. "Allah'ım karizmaya bak be!" motorun gaz koluna takılı olan kaskı aldım bu defa elime. "Çok güzel..." dedim bu sefer hayranlıkla.

 

"Ulan beni bu kadar sevmedin." dedi Eylül, duymazlıktan geldim. Biraz daha motora bakındıktan sonra kaskı yerine bıraktım. "Sende bir r6 olsaydın seni de severdim." dedim gülerek.

 

En son Gökay çıktı hastaneden, merdivenlerden inerken telefonunu da cebine sokuşturmaya çalıştı. "E hadi çıkalım" dedi motora doğru ilerlerken. Hızlıca motordan uzaklaştım, Eylül'ün yanına ilerledim.

 

"Çıkalım" dedi Mervan arabanın kapısını açarken. Gökay kaskını takarken bizde arabaya binmiştik.

 

Şaka maka Neşe sen arada ADAMIN KATİL OLDUĞUNU UNUTUYOR MUSUN AMK

 

İç sesimin beni tekrar aydınlatmasıyla kaşlarım çatılmıştı istemsizce harbiden ben şu an katil bir adamla aynı ortamda buluyordum.

 

Sadece bulunuyor musun sence? Neşe bak aman diyim kaptırma kendini.

 

Yok iç ses sakin kal o kadar da enayi değilim kaptırmam ben kendimi.

...

 

 

"Beni al kollarına sar bırakmaa" Nehir'in Mervan'a açtırdığı 25342 yıllık şarkıyı dinliyorduk ve artık midem bulanmaya başlamıştı.

 

Camdan dışarıyı izlerken yanımızdan birden ışık hızıyla bir motor geçmişti, kahkaha attı Mervan "salak" diye mırıldadı Nehir.

 

Mervan hızını arttırıp motora yetiştiğinde pencereyi araladım, ışıklara geldiğimizde her ikimiz de durduk, arabaya baktığında elimle aragaz vermesini işaret ettim. Güldü ardından aragaz verdi. ah o ses.. ölürem o sese.

 

Kafasıyla arka koltuğu işaret ettiğinde "dönüşte" diye seslendim, kafasını aşağı yukarı salladı.

 

...

 

Araba durduğunda geldiğimiz yere baktım, çok sessiz bir ortamdı kimse yoktu. "E burada kimse yok dedim arabadan inerken "e listede öyle diyordu" dedi Mervan arabadan inerken.

 

Motordan inip kaskını arabaya koydu Gökay "Neyi bekliyoruz?" diye sordu.

 

"Sarp abi yok"

"Hay senin abine" mırıldandı Gökay

"Adamın evlenme teklifi etmediği kaldı hala abi diyor salak" dedi Mervan mırıldanır gibi ardından söylene söylene Gökay ile birlikte ilerlemeye başladılar.

 

Bir elimle Eylül'ün koluna diğer elimle Nehir'in koluna girdim. "Kim kız bu Sarp" diye sordum meraklı meraklı Nehir'e bakarak. Marin koşarak yanımızdan geçti ve Gökay'ın elini tuttu.

 

"Abim ama o abim olduğunu kabul etmiyor" dedi gergindi.

"Nasıl kabul etmiyor" diye sordu Eylül

"Etmiyor işte" dedi Nehir onuz silkerek.

"Öz abin değil dime?" diye sordum

"Hiçbirimiz öz kardeş değiliz" dedi gözlerini lunapark da gezdirdi.

 

"Seviyor mu seni?" diye sordum, aletlerden birine doğru koştu Nehir "Buna mı binsek?" Duymazlıktan geldi.

 

"Sen onu seviyor musun?" diye sordu Eylül

"Bence de buna binelim" dedi ve merdivenlere tırmanmaya başladı.

 

"siftahı gondol ile mi açıyoruz?" Diye sordu Mervan aşağı yukarı salladı kafasını Nehir.

 

"Hadi binin ben kullanacağım" dedi Nehir ardından Marin'i yanına aldı "sen yanımda kal ablacım ne olur ne olmaz" dedi ve elini tuttu.

 

"Korktun mu karga? Betin benzin atmış." dedi Eylül, Mervan ile dalga geçiyordu, onlara güldüm, hızlıca gondolun fotoğrafını çektim ve oturacağım alana geçtim.

 

 

 

"Ben ve korkmak hahaha komikmiş bir daha olmasın." Mervan'ın dediklerine güldü Gökay bir şey söylemeden bindi alete.

 

Herkes yerini aldığında demir korumalığı önümüze çekip kilitledik. "Başlatıyorum?" diye seslendi Nehir "En hızlısından." dedi Eylül Mervan'a meydan okuyordu.

 

Alet yavaş yavaş sallamaya başladığı zaman gerilmiştim, sıkıca kavradım önümde duran demiri. Yanımda oturan Eylül ise ellerini yukarıya kaldırmıştı.

 

Gondal iyice hızlandıktan dakikalar sonra "sanırım kısacağım" dedi Mervan, kahkaha attı Eylül.

 

"Durdur şunu artık!" dedi Mervan elini karnına indirdi, sanırım gerçekten kusacaktı.

 

"Ee gençler bir sorunumuz var..." Nehir bir bize birde önünde duran düğmelere baktı. "Ben bunu nasıl durduracağımızı bilmiyorum" dediğinde koca bir siktir çekti Mervan, Gökay ise Mervan'ın aksine kahkaha attı. "Ne oldu lan artislik taslıyordun?" Dedi Gökay gülmesini durduramaya çalışıyordu.

 

"Biraz daha gülersen üstüne kusarım." dedi Mervan Gökay'a bakarak ardından kafasını Nehir'e döndürdü "sende şu siktiğimin aletini durdur artık!" diye bağırdığında artık kendimi tutamamış kahkaha atmaya başlamıştım.

 

"Oradan bakınca lunapark görevlisine mi benziyorum salak, olmuyor işte!" diye cırladı Nehir.

 

"Yapacağın işi senin.. ara şu salak Sarp'ı o becerir belki." dedi Mervan soğuk terler döküyordu resmen. Nehir telefonunu çıkartıp birini aradı.

 

"Geliyor" dedi Mervan, "sakın" diye uyardı Gökay ama Gökay'ı dinleyemedi Mervan ve öğürmeye başlamıştı. "Allah seni kahretsin!" dedi Gökay, üstüne kusmasın diye de kafasını çevirmişti.

 

"bon vo korkmok hahaha" dedi Eylül Mervan'ın taklidini yapıyordu, istemsizce kahkaha atmamla taklidini bitiremeden gülmeye başladı Eylül.

 

...

 

"Aha geldi Superman!" dedi Mervan şükür ki kusması bitmişti, biraz daha devam etseydi bende kusacaktım.

 

"Kurtar bizi Superman." dedi Mervan, tekrardan midesini ovaladı. Superman dediği kişiye çevirdim bakışlarımı. Esmer, 185 boylarında hafif sakallı bir adamdı.

 

Adam Nehir'in yanına geçtikten dakikalar sonra gondol tekrardan yavaşlamaya başladı.

 

"Kokuttun be Mervan" dedi gülerek Gökay.

 

Öyle güzel gülünür mü be vicdansız öldürseydin dedi iç sesim ve çok da haklıydı.

 

Ama ardından ekledi iç sesim salak salak konuşma Neşe adam katil yakışıklı olması neyi değiştirir? Manyama kızım manyama keser biçer bu adam bizi kimse de sesini çıkartmaz.

 

 

Eylül'ün gülerken çıkarttığı domuz sesiyle geldim kendime. Kısır döngüye girmişti artık Eylül gülüyordu daha sonra da bu kadar çok güldüğüne gülüyordu.

 

"Kendine gel artık cemile" deyip kafasına vurduğumda gülmemek için derin nefesler almaya çalıştı.

 

...

 

Gondoldan indiğimizde dünyam dönmüştü. "Canım supermanım!" dedi Mervan ve esmer adamın boynuna atladı, sıkıca sarıldı.

 

"Çekil üstümden yavşak herif kusmuk kokmuşsun hep!" dedi adam, bu bizim tekrar gülmemize neden oldu.

 

Mervan geri çekildiğinde esmer bir anlık Gökay ile göz teması kurdu, elini uzattı Gökay. "Hoş geldin Sarp." dediğinde sesi oldukça sertti.

 

"Hoş buldum Gökay." dedi Sarp.

 

Ne vardı bunların aralarında böyle? Neden bu kadar soğuklardı.

 

Ellerini geri çektiklerinde araya girdi Eylül, elini uzattı "Eylül." dedi Sarp'a bakarak, ilk önce Eylül'ün eline baktı Sarp ardından tuttu elini. "memnun oldum bacım, Sarp bende." dediğinde tebessüm etti Eylül "memnun oldum." dedi Eylül de ardından çekti elini.

 

Bakışları bana döndüğünde başımla selam verdim "Neşe." dedim, tebessüm etti. "Memnun oldum bacım." tebessüm ettim. "Bende memnun oldum." dediğim an Nehir'e döndü Sarp ve fısır fısır bir şeyler söyledi, aynı fısıltıyla Nehir de bir şeyler fısıldadı.

 

"Yeter yürüyün." dedi Gökay, bu ikazın üzerine hızlıca Sarp'ın yanından uzaklaştı Nehir.

 

Cümbür cemaat gözümüze kestirdiğimiz korku trenine doğru ilerlemeye başladık.

 

"Ben binmeyeyim bu sefer" dedi Mervan, güldü Eylül. "Korkma bu kadar" dedi Eylül, omuz silkti Mervan "korkmadım bir kere" dedi Mervan daha çok güldü Eylül. "Belli" dedi gülmeye devam ederken. "İyi tamam biniyorum" dedi Mervan en önden girdi trene. Herkes yerini alırken ben ilk önce trenin fotoğrafını çektim.

 

 

 

Sarp ve Nehir en öne kurulmuşlardı, Mervan ise onların bir arkasına oturmuştu, Eylül ise Mervan'ın arkasına oturmuştu, bende Eylül'ün yanına oturdum. Gökay binmek istemediğini söylemişti bu yüzden Marin ile birlikte treni başlatacaklardı.

 

Tren yavaş yavaş hareket etmeye başladığı an önden Sarp'ın besmele çektiğini duydum, yavaşça ilerleyen trenle etrafıma bakındım;

Korkunç bir şekilde boyanmış bir manken, tavana asılmış bir oyuncak bebek kafası ve samaraya benzeyen bir kadın gördüm. Tren daha fazla ilerlemeye başladığında bir kadının çığlık sesi geldi ardından o çığlık kahkahaya dönüştü.

 

"HOŞT" diye bağırdı Sarp ve ayaklarını hareket ettirmeye başladı onunla aynı esnada çığlık attı Nehir. Nehirlerin geçtiği yere geldiğinde bağırarak dua okumaya başladı Mervan. "Sübhânekellâhümme ve bi hamdik. Kul e'ûżu birabbinnâs. Ğayrilmağdûbi aleyhim ve leddâllîn" dediğinde kahkaha attım Eylül ise ayağına değen şeyle çığlık attı.

 

Ön taraftan Nehir "amin." derken Sarp "senin yüzünden daha çok çarpılacağız amına koyayım nasdan başladın subhanekeden devam ettin fatihadan bitirdin bu ne oğlum hepsini birleştirip remix mi yapmaya çalışıyorsun?" Dediğinde Sarp ve Mervan hariç hepimiz kahkaha atmıştık.

 

"Beni buraya bindirenin ben ta-" Mervan lafını bitiremeden Eylül arkadan uzanıp kafasına vurdu. "Ne sen ta?" Diye sorduğunda kaşları çatıktı. "Ağzını öpeyim." dedi Mervan bu sefer, ses vermedi Eylül kızarmakla meşguldü, geri yerine oturduğunda elimi sıkıca tuttu bu haline kahkaha attım.

 

Tren durduğunda hepimiz derin bir nefes aldık. Sırayla indik trenden. "Baya hiç korkmadın Mervan." dedi Nehir sırıtarak. "Dinime küfreden müslüman olsa gerek." dedi Mervan eliyle ensesini ovaladı.

 

"Nehir'in ve Eylül'ün çığlığını tüm dünya duydu." dedi Gökay gözlerini pamuk şeker yiyen Marinden ayırırken.

 

"Arkadaşlar kabul edin en cesurunuz benim" dedim bana burun kıvırdı Eylül, Nehir de Eylül gibi burun kıvırınca omuz silktim. "Ötede ağlayın" dedim bu sefer.

 

"Ee şimdi ne yapacağız?" diye sordu Nehir

"Ne istersen gülüm." dedi Sarp

"No ostorson golom." diye taklit etti Mervan. Eylül ile aynı anda birbirimize baktık ve gülmemek için dudaklarımızı birbirine bastırdık.

 

"atlı karıncaya gideliim" dedi Marin dudağının kenarında kalan pamuk şekeri diliyle yaladı. "Gidelim tabii prenses gel bakalım." dedi Nehir, Marin hemen Nehir'in yanına koşup elini tuttu.

 

"Biz atlı karıncaya gidelim siz devam edin." dedi Sarp, Gökay bir şey söylemeden dik dik baktı sadece. Nehir Sarp ve Marin yanımızdan ayrıldığında yine biz dördümüz kalmıştık. "Şimdi ne yapıyoruz?" Diye soran Mervan oldu bu sefer.

 

"Pamu-"

"Ayıcı-"

 

Her ikimizin de kurduğu cümle yarım kalmıştı. Eylül pamuk şekeri işaret ederken ben biraz ilerimizde duran ayıcıkları işaret ettim. "Pekala" dedi Gökay çenesini ovaladı "Mervan siz pamuk şeker almaya bizde ayıcıkların oraya" dediğinde hızla kafamla onayladım onu.

 

Şaka maka yalnız kalmasak mı? Ölmeyelim bak Neşe. Kanserden değil de bir katil yüzünden ölürsek hakkımı bu dünyaya helal etmem ona göre.

 

Haklıydı iç sesim götü kollamak gerekti artık.

 

Mervan ve Eylül ilerlerken arkalarından bakıp kocaman gülümsedim onlara.

 

Çok yakışmıyorlar mı yaa? Diye sordum kendime.

 

Yakışıyorlar valla aşko ama kabul et bizde çok yakışıyoruz dedi iç sesim.

 

Sus aşko girme aklıma. Adam katil, filmde falan mı sanıyorsun kendini? Götüne yedin mi kurşunu görürsün gününü.

 

Şizofren olmuştum artık iyice ikizler falan mıydı acaba benim iç sesim? Daha demin dikkat et diyordu şimdi yakıştırma yapıyor.

 

Tövbe haşa delirmiş olabilir miyim?

 

Kendimle ettiğim ufak hasbihalden Gökay'ın boğazını temizleme sesiyle ayrıldım.

 

Yan yana ilerlerken bir kere daha fark ettim ne kadar uzun olduğunu.

 

Kaç metre acaba? Diye sordum kendime.

Ben 1.90 diyorum dedi iç sesim.

 

Bok 1.90, 1.95 üstü bu adam, var mısın iddiasına? Diye sordum iç sesime.

 

Varım ulan

 

"Biliyor musun kullanmayı?" diye sordu. Tezgahım üzerinde ki silahlara baktım ardından balonlara. "Senin gibi ustası olmasam da var bende de bir iki şey" dedim, gülümsedi.

 

Neşe bu adam biraz daha böyle gülerse bizim kalp kaldırmaz ha .

 

Duymazlıktan geldim iç sesimi, salaktı çünkü dinlersem başım daha da belaya girebilirdi. Tezgahın üzerinde olan Silahlardan birini aldım elime, şarjörünü çıkartıp kontrol ettim ardından geri yerine taktım. "Nerden öğrendin?" diye sordu Gökay, burukça tebessüm ettim.

 

"Babamla bazen poligona giderdik oradan öğrendim." Derin bir nefes aldım ardından silahın namlusunu balonlara doğrulttum ve emniyetini açtım. "Şimdi neden gitmiyorsunuz?" diye sordu Gökay, surguyu çektim.

 

"Görüşmüyoruz artık." dedim ardından iki kere ateşledim silahı bir tane balonu patlatmıştım. "Neden görüşmüyorsunuz? Öldü mü?" diye sorunca kaşlarım çatıldı iki kere daha ateş ettim ama sadece bir balon patlamıştı. "Keşke." dedim sadece ardından tekrar iki kere sıktım bu sefer iki balonu da patlatmıştım.

 

"Neden öyle dedin?" diye sorduğunda bir kere daha sıktım ama isabet ettiremedim. "Uzun hikaye, bizde öyle dediğin gibi el bebek gül bebek büyümedik." dediğimde silahı tezgaha kodum ve geri çekilip onun geçmesini işaret ettim gözlerimle.

 

7'de 4 iyice hamlanmışsın Neşe

 

"Anlat." dedi şarjörü çıkartıp yeni şarjörü takarken. "Dedim ya uzun hikaye." silahın surgusunu çekti "sende kısaltarak anlat o zaman." dedi, omuzumu silktim "neden bir katile güveneyim?" Diye sorduğumda omuzunun üzerinden baktı bana.

 

"Seni öldürmek veya tehdit etmek isteseydim bunu çoktan yapmıştım. Sadece şu anı katlanılır kılmaya çalışıyorum." dediğinde omuzumu silktim. hiç durmadan dört kere ateş etti ve dört balonda patladı.

 

"Kansere 2. kez yakalandığımda terk etmişti babam bizi." mırıldanır gibi konuştuğumda gözlerini balondan ayırmadan dinledi beni.

 

"Sana ya da anne zarar veriyor muydu?" diye sorduğunda kafamı sağa sola salladım. "hayır hiçbir zaman öyle biri olmadı." üç kere daha ateş ettiğinde iki balon patlamıştı.

 

"Neden terk ettiğini bilmiyor musun? Yok muymuş bahanesi?" Diye sorduğunda dudak büzdüm. "Bilmiyorum bilmek de istemiyorum." dedim net bir sesle, sinir yoktu sesimde kırgınlık vardı.

 

"Ona en ihtiyacım olduğu dönemde terk etti bizi." diye mırıldandım gözümün dolduğunu hissettim.

"Bunun bahanesi olur mu Gökay?" diye sordum dolan gözlerimi ona çevirdim, beni izliyordu.

 

"Olmaz, olmamalı." dedi elinde olan silahı tezgahın üzerine koydu.

 

Lanet olsun hayır kızım simdi değil, şimdi zayıf tarafını gösteremezsin.

 

Gözümden akın yaşla hızla kafamı çevirdim.

 

Hadi ama Neşe bunlara alışmıştık kızım, kendine gel zırlama.

 

"Ağlamak zayıflık değildir Neşe." dedi Gökay ardından derin bir nefes aldı. Beni izlediğinden adım kadar emindim. "Ağlamak bir güçtür, bana bunları anlatman bile bir cesaret." dediğinde burnumu çektim.

 

Sende aşık oldun değil mi?

 

kes sesini iç ses şimdi zamanı değil.

 

Tamam tamam sustum.

 

"kaldır kafanı." hayır, sandığı kadar güçlü değildim gözlerine bakarsam yine ağlardım. "Neşe bana bak." yavaşça çenemden tutup kafamı kendisine çevirdi.

 

Oha gözlere bak bismillah gri mi mavi mi o?

 

İkisinin karışımı galiba. Ne dedim ben iç ses dikkat dağıtma.

 

"Ağlamaktan çekinme." dedi bir süre gözlerimi izledi. "Anlaştık mı?" diye sorduğunda kafamı yavaşça aşağı yukarı salladım. Hırkasının kolunu avucuna alıp gözyaşlarımı ardından burnumu sildi. "Sümüklü." Dedi gülümseyerek, çenemde olan elini yavaşça ayırdı çenemden.

 

"Hiçte bile değilim sümüklü." dedim, yalandan kaşlarımı çattım.

 

"Hıı belli sümük yaptın hep hırkamı." dedi dalga geçiyordu benimle, güldüm. "Sürmeseydin o zaman sümüklerime sende hırkanı." dedim tekrar burnumu çektim.

 

"Sümüklü sümüklü mü gezecektin?" diye sordu omuzumu silktim.

 

"Neşe bak ne getirdim sana." Eylül'ün sesini duyunca gözlerimi Gökay'ın gözlerinden ayırıp Eylül'e baktım. koşa koşa bana doğru geliyordu elinde ise iki tane pamuk şeker vardı. Gülümsedim ona.

 

Hayır Neşe çoçukluğun gelmeyecek aklına ve ağlamayacaksın yeter.

 

"Sevdiğimden almışsın."

"Unutur muyum hiç akıllım." dedi mavi olan pamuk şekeri bana uzattı, elinden aldığımda tebessüm ettim.

 

"Ee şimdi ne yapacağız?" diye sordum, ufak bir sessizliğin ardından eliyle dönme dolabı gösterdi Eylül "ona binmeden gidersek içimde kalır." deyince gülümsedim. "Oraya gidelim o halde." Mervan lafını bitirir bitirmez kafasını salladı Eylül.

 

Seke seke dönme dolaba doğru koştu Eylül peşinden ilerledi Mervan. sakince ilerledim onların arkasından ve dönme dolabın da fotoğrafını çektim.

 

 

 

Dönme dolabın önüne geldiğimizde kabinlere baktı Gökay ve içli bir nefes aldı. "Ben binmeyeceğim siz geçin ben başlatırım." Gökay'a bakıp güldüm. "Ne oldu korktun mu yoksa?" diye sordum gülerek.

 

Cevap vermeden yüzüme baktı Gökay daha sonra sakince "dar yerleri sevmem." dedi.

 

"Hayırdır?" diye bağırdı Nehir "bizsiz mi bineceksiniz?"

 

Dar alanları neden sevmiyor acaba? Merak ettim şimdi. Ne deniyordu bu dar alan korkusuna?

 

Klostrofobi

 

"Eksik kalsan şaşardım." dedi Mervan, dil çıkarttı Nehir. "Sen eksik kal ben neden eksik kalıyorum?" Diye sordu, yüzünü garip bir hale soktu Mervan ardından Nehir'in taklidini yaptı.

 

"Kesin tartışmayı da binin hadi." dedi Gökay "bende binicem." dedi Marin olduğu yerde kıpır kıpırdı.

 

"Bin miniğim." dedi Gökay, hevesle alkış yaptı Marin ve ilk kabine bindi, Nehir ve Sarp da aynı kabine bindiler. Gelen bir diğer kabine ise Mervan bindi Eylül ile göz göze gelince gözlerimle kabine binmesini işaret ettim. Mızmızlanacağını anladığımda dikkat çekmeden içine itikledim Eylül'ü.

 

"Telefonum kalmış şu ayıcıkların orda devam edin siz."

 

Yalan parayla olsa kredi çekersin be Neşe

 

İyilik olsun diye söylüyorum sanki sende.

 

Geriye çekildim merdivenlerden indim, arkama baktığımda bana bakıyordu kocaman gülümseyip el salladım. Ayıcıkların oraya doğru yürümeye başladım iki adım atar atmaz çantamda ki telefonum çalmıştı, kimse duymasın diye hemen meşgule attım.

 

Ayıcıkların oraya geldikten sonra arayan numaraya baktım, annem aramıştı. Annemi geri aradım telefon biraz çaldıktan sonra açmıştı annem.

 

"Neredesiniz kızım?" sesi stresli ve oldukça gergin geliyordu.

 

"Lunaparktayız anne, bir şey mi oldu?"

 

"Neşe şimdi sana bir şey diyeceğim ama sakin olacaksın tamam mı annecim?"

 

"Anne germe beni, söyle hadi" derin bir nefes aldı annem.

 

"Neşe baban seninle yaptığı telefon konuşmasından sonra hastaneye gelmek istedi, ben gelmemesini söyledim ama geldi."

 

Hasiktir, sakin ol Neşe. Ne olursa olsun o senin baban ona bu kadar nefret besleyemezsin.

 

"Hangi yüzle?" diye sordum sesimin tonunu kontrol edememiştim.

"Sakin ol kızım. Baban o senin."

 

"Kurma şu cümleyi, babam falan değil o benim!"

 

"Tama annecim sen nasıl diyorsan ama sakin ol." kriz geçirmemden korkuyordu sanırım. Korkmakta da oldukça haklıydı.

 

"Yarım saate geliyorum, sakın hiçbir yere gitmesin o herif." annemin beni onaylamasını bekledim onayladıktan sonra kapattım telefonu ve hızlı adımlarla geri döndüm dönme dolaba.

 

"Sorun mu var?" diye sordu Gökay, derin bir nefes aldım göğsümün daraldığını hissediyordum.

 

"Hastaneye ne zaman geri döneceğiz?" diye sordum. Nefesim mi kesiliyordu yoksa ben mi nefes almayı unutuyordum emin değilim.

 

"Ne zaman isterseniz." diye yanıtladı beni, tedirgilikle inceledi yüzümü iyi olup olmadığımı anlamaya çalışıyordu.

 

"Hemen şimdi gidelim o halde." dediğimde kaşları çatıldı, beni onaylar gibi salladı kafasını.

 

Dönme dolap yavaşladı, Nehirlerin bindiği kabinin kapısını açtı Gökay sırayla çıktılar içeriden ardından Eylüllerin bindikleri kabinin kapısını açtı onlarda indikten sonra "Hadi eve, toplanın." dedi Gökay.

 

"Neden? Erken değil mi?" diye sordu Eylül, kafamı iki yana salladım, kaşları havalandı bana baktı. "Babam gelmiş, annemin yanındaymış şu an." dediğimde Eylül'ün kaşları arşa çıktı.

 

"Oha, hasiktir!" dediklerime inanamamış gibiydi, haklıydı ben bile inanamıyordum. "Ciddisin sen?" dedi kafamı aşağı yukarı salladım.

 

"Annemin aklına girmeden gidelim bir an önce." dediğimde aşağı yukarı salladı kafasını.

 

Konuştuğumuz şeylerden bir şey anlamamışlardı, bir şey de sormamışlardı da. Hep birlikte arabaların yanına gelmiştik.

 

"Arkama geliyorsun?" diye sordu Gökay

"Mervandan hızlı varır mısın?"

"Sorman hata." dedi

"Arkandayım o zaman."

 

Eylül ve Mervan bir arabaya, Sarp, Nehir ve Marin de bir arabaya binmişlerdi.

 

"Hızdan korkar mısın?" diye sordu Gökay "sadece bir an önce hastaneye gidelim istersen iki yüz ile git." dedim beni onaylar gibi salladı kafanı.

 

"Sıkı tutun o halde." omuzlarımı silktim iki elimle birden ceketini tuttum.

 

Biliyorum ciddi olmam gerek ama

 

Biliyorum iç ses sus zaten sıcak bastı daha fazla zorlama durumu.

 

Tek beni alev aldı sanmıştım sende alev aldıysan no problem

 

Motor çalıştığında içimde ki heyecan git gide daha çok büyüdü. Yolun başlarda gayen normal ilerliyordu fakat şuan o kadar hızlıydı ki gözümü açıp etrafa bakamıyordum bile ve Gökay'a kene gibi yapışmıştım.

 

Öldük mü gı ne oluyo öyle?

 

bilmem, ölmedik galiba.

 

karnına vurmaya çalışmıştım ama bir terslik vardı, benim elim daha çok acımıştı. "Bir şey mi oldu?" Diye sordu.

 

"Ölüyorum amına koyayım ne demek bir şey mi oldu yavaşla az!" dediğim de kahkaha attı.

 

"Sen dememiş miydin istersen iki yüzle git diye?"

 

"Şimdi de vazgeçtim gitme." dediğimde yine güldü, hızını düşürdü.

 

İyi haber iç ses hala ölmemişiz.

 

Ona da şükür

 

Dakikalar sonra motor durduğunda açtım gözlerimi "geldik geldik sakin." dedi Gökay derin bir nefes aldım, sanırım dizlerim titriyordu. Gökay'a tutunarak zar zor indim motordan ardından titreyen ellerime rağmen çıkarttım kaskımı.

 

Titreyen dizlerime baktım ardından motordan inen Gökay'a, kaskını çıkartıp kolunun altına aldı bana baktı ve gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı.

 

"İyi misin?" diye sordu alayla "iyiyim sadece ruhum yolda kaldı." dediğimde kendini tutamayarak gülmeye başladı.

 

Titrek bir nefes aldım "gülme işini sabah yapalım." dedim etrafa bakındım.

 

bahçenin kenarında oturan anne ve babamı gördüğümde kaşlarım çatıldı.

 

Kaç yıl oldu? diye sordu iç sesim

 

bilmiyorum diye yanıtladım

 

ben biliyorum. Dedi içimdeki küçük kız.

 

Başına ne gelirse gelsin kaç yıl geçerse geçsin hiç büyümüyordu.

 

Beş yıl. Dedi tüm kırgınlıklarıyla.

 

Bizi hala seviyor mudur? diye sordu bu sefer küçük kız.

 

Bizi sevseydi en kötü günümüzde yanımızda olurdu ama olmadı.

 

Bence bizi hala seviyor, hem bende onu çok seviyorum.

 

Seviyorsun? çok safsın küçük Neşe.

 

"Sakin olman gerek biliyorsun değil mi Neşe?" Gökay bana sakin olmamı anlatırken ben gözümün önünde oturan anne ve babama bakıyordum.

 

Bak eskisi gibiler belki barışırlar tekrar ha ne dersin? Yine eskisi gibi oluruz.

 

kes sesini! hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

 

Annem beni görünce bakışlarını çekti babamın üstünden, saniyeler sonra ise babam annemin baktığı yere baktı. Seneler sonra göz göze geldik.

 

 

 

 

 

 

the end

Loading...
0%