Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@madrabazbiryazar

Karanlık bir orman ve kasvetli bir hava. Tepede tabak gibi bir inci tanesi parıldıyor. Issız bir yerde kapalı bir oda ve birkaç adam. Yarı aydınlık yüzlerinde hep aynı ifade...

Biri odaya girdi. Kapıyı kapattıktan sonra karşındaki masaya yaklaşıp yanındaki sandalyeye oturdu.

Masada oturan sordu: "Neden tek geldin, kız nerede?"

"Kızı bulamadık abi."

Elindeki kalemi masaya ritimle vurmakta olan adam oturduğu koltukta sakin kalmaya çalışıyordu. Ayaktaki adamlardan biri utana sıkıla devam etti: "Abi, şimdi ne yapalım?"

Oturduğu masada yüzü karanlıkta kalan adam cevap verdi: "Aramaya devam edin. Onu bulduğunuz zaman ne yapacağınızı biliyorsunuz."

"Peki abi.."

Dağıldılar. Yalnız, masada oturan adam odada tek başınaydı.

...

Sabahın erken saatlerinde, açık camdan gelen bağırış sesleriyle uyandım. Önce umursamayıp geri kalan uykuma devam etmeyi düşündüm ama sesler giderek daha da artıyordu. Kalkıp pencereyi kapatırsam asla geri uyumayacağımı biliyorum. Sanırım yine birileri taşınıyordu.

Gözlerimi ovuşturup yataktan doğruldum. Sıkıntıyla nefes aldıktan sonra odamı seyretmeye başladım. Sanki hiç işim yokmuş gibi yorgun gözlerle etrafıma bakıyordum. Boş vermişliğimden sıyrılmak için kendime gelmem gerektiğini fark edip hızlıca yataktan kalktım ve banyoya gittim.

İşlerimi bitirdiğimde odama geri geldim ve hazırlanmaya başladım. Bu işe başlayalı tam üç hafta olmuştu. Zengin bir ailenin küçük çocuğuna Fransızca ders vermek ilk başta bana oldukça çekici gelmişti.

Özel Fransızca hocası olduğum Kubilay, tam beş yaşında ve oldukça hareketli bir yapısı vardı. Tıpta buna hiperaktif diyorlarmış. Yorulmak nedir hiç bilmezdi. Onunla Fransızca öğretmekten çok, beraber oyun oynamak için vakit geçiriyorduk. Bazen o çocuğu özlediğim bile oluyordu. Onun vakit geçirmek göründüğü kadae kolay değildi. Her gün parkta saatlerce koşup oynuyor, döndüğümüzde ise kendisini oyalacak şeyler buluyordu.

İşe gitmek için hazırlanırken çok aç olduğumu hissettim. Yumurta, peynir, zeytin ve taze ekmekle dolu bir tabak, açlığımı gidermek için idealdi. Yanına da sıcak bir bardak çay aldım ve keyifle yemeye başladım.

Masal, hızlı adımlarla mutfağa girdi ve masaya oturdu. Gözleri kahvaltı tabağıma takılmıştı ve gülümseyerek konuştu. "Ben de kahvaltı yapabilir miyim?"

Masal, benden iki yaş küçük, üniversite öğrencisiydi. Onunla aynı evi birlikte paylaşıyorduk. Eğlenceli bir kişiliğe sahip, ara sıra anlattığı komik dedikodular, gülmekten karnıma ağrı girmesine neden oluyordu. Gerçekten de, bu hayatı yaşanabilir kılan insanlardan biriydi.

Komik bir ifadeyle yüzüme bakarak mırıldandı: "Sabahları böyle kahvaltı yapacak kadar seviyor musun bu hayatı?"

Masal'ın masaya oturmasıyla beraber, neşem yerine gelmişti, gülümseyerek ona baktım ve sonra hızlıca bir bardak çay doldurdum.

Yorgun sesiyle konuştu: "Keşke senin gibi sebepsiz mutlu olabilsem ama maalesef sınavlar buna izin vermiyor."

"Bütün gece ders mi çalıştın uykusuz görünüyorsun?" Sorumu sorarken aynı zamanda ekmeğin üzerine onun çok sevdiği peynirini sürdüm. Bir yandan da sohbet ediyorduk.

"Benim bugün dersim çok, beni bekleme geç geleceğim." Dedi.

"Bugün, Kubilay'ın ailesi dışarı çıkacaklarmış benim de onunla vakit geçirmem gerek, o yüzden ben de geç gelebilirim."

"Kubilay'ı yanlarında neden götürmüyorlar?"

"Durmuyor ki yerinde, tutabilene aşk olsun! Ama çok şirin bir görsen Masal!"

Alaylı bir bakışla beni süzdükten sonra sandalyesine doğru yayılarak "Zengin çocukları şımarık oluyor be, nasıl katlanıyorsun anlamıyorum? O yaştaki çocuk Fransızca öğrenmesi çok mu önemli, İngilizce olsa neyse diyeceğim. İşin zor valla... Çocukları severim ama her gün yanımda olmalarını istemem."

"Sınavın sonuçlarını bekliyorum. Hem öylece durup beklemek yerine boş vakitlerimde çalışıyorum. Parasızlık daha kötü arkadaşım."

"Haklısın."

Çok geçmeden evden çıktığımda, kendimi şanslı hissettim. Çünkü Kubilay gibi bir çocuğun hayatına dokunma fırsatına sahiptim. Onun büyümesine tanıklık ediyordum. Beni ara sıra sinir ediyordu ama çok sevimliydi. Ya da ona gerçekten alışmaya başlıyordum.

Kapı önünde ev sahibimi görünce 'günaydın' deyip yanından geçip gitmek istedim ama ne yazık ki öyle olmadı.

"Bu ay kiraya zam yapacağım, haberiniz olsun."

Güzel haber verdiğini bir gün bile görmediğim bu adamı sevmiyordum. Yine de sakin olmaya çalışıp cevap verdim:

"Geçen ay yaptınız zaten Kâmil Bey.."

"Ben anlamam ödeyemiyorsanız boşaltın evi! "

Uzatmanın alemi yok. Uzlaşmaya çalışarak "Anladım. İyi günler Kâmil Bey!" Dedim ve oradan ayrıldım.

Yol boyunca söve saya otobüsü bekledim. İş yerine vardığımda, evin emektarı olan Nezaket Hanım kapıyı açtı. Bana salona kadar eşlik ettikten sonra işine geri döndü. Ben de bizimkini arıyordum. Büyük ihtimalle odasında olmalıydı. Odaya girmeden önce dertlerimi bir kenara bıraktım ve yüzüme sahte bir gülücük yerleştirdim. Yaşı küçük olabilir ama hissettiklerimi kolayca anlayabilen biriydi. Kendi dertlerimle Kubilay'ı üzmek istemiyorum.

Kubilay'ı gördüm. Bir süre onu yalnız başına oyun oynarken izledim. Beni fark edince yanına yaklaştım ve gülümseyerek "Günaydın Kubilay, bugün nasılsın?"

Küçük çocuk gözlerini bile kıpırdatmadan oyuncağıyla meşgul oldu. Açıkca seni umursamıyorum mesajı verdi. Moral motivasyon sıfır!

Sakin bir ses tonuyla konuşmaya devam ettim. "Kubilay, bugün seninle birlikte güzel bir gün geçireceğiz. Dışarıda ne yapmak istersin?"

Yine konuşmadı ve beni duymuyormuş gibi davranıyordu. Hay Allah ne oldu bu çocuğa her gün beni görünce koşarak gelip sarılırdı. Bugün yüzüme bile bakmıyor. Karşı tarafa geçip yüzüne baktım. Ailesiyle beraber gitmediği için onlara kızgın gibiydi. Gözlerini kırpıp başını önüne eğince ağlamak üzere olduğunu fark ettim. Ağlarsa susturamayacağımdan şüphe ettim.

"Sence çok mu yaramazlık yapıyorum? Bu yüzden mi beni evde bırakıp gittiler?"

Evet desem çocuğa ne tepki verir bilmiyorum ama zaten ağlamak üzereydi o yüzden bu doğru olmazdı. İşi şakaya vurdum.

"Kubilay seni götürürlerse ben kiminle oynayacağım söyler misin?"

"Doğru ama akşam yine gideceksin ben evde tek kalacağım."

"Yalnız olmayacaksın ki Nezaket Hanım var."

"Ama o benimle saklambaç oynamıyor ayrıca futbol oynamasını da bilmiyor. Hem sürekli işi var!"

"Tamam o zaman saklambaç ya da futbolu benimle oynarsın."

Ağlamaya başladı: "Ben oyun oynamak istemiyorum. Sen annem ne derse onu yapıyorsun, artık seni sevmiyorum! Git buradan!"

Elimi tutup zorla odadan çıkardı. Kapıyı kapatıp içeride ağlamaya devam etti. Sesleri duyan Nezaket Hanım yanıma geldi. Kubilay'ın da duyması için bağırarak:

"Bugün küçük beyin heyheyleri tepesinde kimseye pas vermiyor! Dört çeşit kurabiye yaptırdı hiçbirine dokunmadı! Şimdi ben kurabiye canavarını arayım gelsinde bu oğlanın bütün kurabiyelerini yesin! E artık Kubilay'da kırıntılarını yer!"

Kubilay içeriden bağırdı: "Kurabiye canavarı diye bir şey yok!"

"Var ayol o gün gözlerimle gördüm. Bizim bahçede geziyordu. Kıllı tüylü kocaman dişleri vardı iki gözüm önüme aksın ki doğruyu söylüyorum!"

Ses yok. Galiba ağlamayı bıraktığına göre galiba inandı. Nezaket Hanım oyunu devam ettirerek "Koskocaman bir göbeği vardı adımlarını zor atıyordu. Kubilay da yok ki bu canavarı kovalasın! İnsan da yiyormuş bu canavar aman Yarabbi! Ya mutfağa girerse o zaman ben ne yaparım?"

Kilit sesi duyulunca kapıyı açıp ikimize birden kurumuş gözyaşlarıyla bakarak konuştu: "Kurabiye canavarı gelirse ben kimi onun önüne atacağımı iyi biliyorum!"

İkimizde gözlerimizi açıp önümüzdeki çocuğa bakıyorduk. Kubilay odadan oyuncak bir maymun getirerek "İşte bunu o canavarın önüne atıp sizi kurtarıcağım."

Derin bir oh çektik. Kubilay'ın siniri geçmişti. Nezaket Hanım olmasa kapının açılmasını daha çok beklerdim.

Bir ân duraksadı ve bana bakarak "Alisa bugün piknik yapabilir miyiz?" diye sordu.

Alisa bu fikrin güzel olacağını düşündü ve hemen kabul etmek istediğini belli etmek için çocuğun elinden tutarak "Tabii ki! O zaman hazırlanıp hemen piknik için dışarı çıkalım." Dedi.

Kubilay, heyecanla üstünü başını giyinmeye başladı. Alisa ona yardım ederken, içinde bir huzur ve mutluluk vardı.

Bir süre sonra parka vardılar ve güzel bir yer bulup piknik örtüsünü serdiler. Sandviçler, meyveler ve içeceklerle dolu sepeti açtılar. Kubilay, neşeyle sandviçini yemeye başladı. Birçok aile buraya piknik yapmaya gelmişti.

Alisa bu ânı izlerken, düşüncelere dalıp gitti. Belki de hayatta her şeyin bir anlamı vardı.

"Alisa neden senin onlar gibi erkek arkadaşın yok?" Dedi karşı taraftaki aileyi göstererek.

"Benimde erkek arkadaşlarım var."

"Ama onların çocukları var ve sen onlar gibi değilsin. Hayatta ararsan çok şey bulursun Alisa."

Bismillah çocuğun içinden Balzac çıktı iyi mi şimdi ne cevap vereceğim diye düşürken çocuğun biri imdadıma yetişti:

"Senin adın ne? Oyun oynayalım mı?"

Kubilay yüzüme onaylamam için bakarken gülümseyerek başımla onayladım. Az kalsın unutuyordum: "Çok uzaklaşmayın Kubilay, biliyorsun kurabiye canavarı hâlâ peşimizde..."

"Merak etme Alisa onu kovdum bir daha buraya gelemez!"

Hadi biz biliyoruz kurabiye canavarının olmadığını ama bu çocuk olmayan birini nasıl kovdu da böyle konuşuyor? Aman benimki de laf sanki küçük çocuk ne anlasın!

Gün boyunca Kubilay ile Mert ile oyunlar oynadı, yorulup yanıma gelince beraber resim yaptık, şarkı söyledik ve hikâye okuduk. Hiçbir şeyden sıkılmıyordu. Kendi gibi eğlenmesini bilen birkaç arkadaş daha bulup oyun oynamaya devam ettiler. Çocuklar hemen arkadaş olabiliyor oysa büyükler birini tanımadan selam bile vermekten çekiniyorlar. Keşke çocuklar kadar masum olunabilse Dünya daha güzel bir yer olurdu.

Onlar kendi aralarında eğlenirken ben de defterimi çıkardım ve bu ayın masraflarını hesapladım. Kubilay'ın oynadığı çocukların ailesi erken ayrılınca yüzü düşen Kubilay da yanıma geldi. Biraz daha oturduktan sonra yediklerimizi toplayıp beraber evin yolunu tuttuk.

Eve vardığımızda ailesi daha gelmemişti. Sabah olanlardan sonra bırakıp gitmek istemedim. Bu yüzden onunla kaldım. Evin hizmetlisi benim geldiğimi görünce haber verip evine gitti. Birini beklemek gerçekten sıkıcıydı. Kubilay ilk başta ailesinin gelmesini beklemek istediyse de sonra uykusu geldi ve daha fazla dayanamayıp gözlerini yumdu.

Kubilay'ı kucağıma alıp odasına götürdüm. Yatağına yatırmadan önce gözlerini açtı ve merakla "Annem hâlâ gelmedi mi?" Diye sordu mırıldanarak.

Cevap vermedim çünkü çok geçmeden kalan uykusuna devam etti. Işığı kapattım ve aşağı indim. Salona geldiğimde saate baktım. On ikiye geliyordu. Acaba ne zaman gelirler? Oturup beklemek yerine ailesini arayıp geleceği saati öğrenebilirim. Telefonumu koltuğun üzerinden alıp onları aradım.

"Alo..."

"İyi akşamlar Handan Hanım..."

"İyi akşamlar Alisa, Kubilay iyi mi? Kötü bir şey yok değil mi?"

"Her şey yolunda Handan Hanım. Ben ne zaman geleceğinizi öğrenmek için aramıştım."

"Yarım saate orada oluruz. Sen hâlâ evdesin değil mi?"

"Evet evdeyim."

"Teşekkürler.. Kubilay nasıl?"

"Kubilay sizi beklerken uyuyakaldı."

"Tamam, şu an kapatıyorum gelince evde görüşürüz."

Telefon kapanınca koltuğa oturdum. Can sıkıntısı içimde biriktikçe büyüyor gibi hissediyordum. Yapacak bir şey bulamayıp evi incelemeye başladım. Çok güzel renkler ile dekor edilmişti. Her köşesinde farklı renklere sahip dekorasyonlarla karşılaştım. Evin birçok yerinde çerçeveli fotoğraflar vardı.

Salonun duvarları, yeşil ve bu renge benzeyen tonlarla boyanmıştı. Çok değişik bir ev ama baktıkça insanın içini ısıtan bir havası var.

Salonun tam ortasında yer alan büyük koltuk takımı, pembe ve mor renkliydi. Bu renkler Handan Hanım'ın zevkine daha çok hitap ediyordu. Maço olan kocasını bu koltuklarda otururken hayal edince gülmeden duramadım.

Günahını almak gibi olmasın çok gıcık bir kocası vardı. Hani bu kadın bu adamla nasıl evlenmiş olabilir diye düşünmekten kendimi alamadığım oluyordu.

Kapı çalınca gülmeyi bırakıp ciddiyetimi büründüm. Salondan ayrılırken etraf düzenli mi diye son bir kez baktım. Hızlı adımlarla gidip güler yüzle kapıyı açtım.

"Hoşgeldiniz..."

"Hoş bulduk Alisa."

Onlar geldiklerine göre artık kendi evime gidebilirdim. Handan Hanım'a haber verip evden çıktım. Gece vakti eve nasıl gidecektim hiçbir fikrim yoktu. Biraz ilerledim ve bir taksiye bindim. Taksiciye adresimi tarif ettikten sonra Masal'ı aradım ama açmadı.

Eve geldiğimde yine ev sahibiyle karşılaşınca bu sefer selam sabah vermeden yanından geçip gittim.

Masal'a zam haberini verince ne yapacağını merak ediyordum. Geçen ay ev sahibinin yaptığı zama verdiği tepkiye gülmekten gözümden yaş gelmişti. Tabii olayın sonu iyi bitmeseydi burada olmazdık ya orası da ayrı mesele...

O, benim gibi değildi. Haklarını bilen ve haksızlığa gelemeyen biriydi. Çoğu zaman yapmaya cesaret edemediğim şeyleri hep o yapardı. Mahalledeki çocuklar o geldiğinde oyun oynamayı bırakıp tişörtlerinin önlerini ilikler gibi yaparak ona saygı duyduklarını göstermeye çalışırlardı. Çocuklardan birine bunu neden yaptıklarını sorunca verdiği cevap kahkahalarla gülmüştüm. Kısaca Masal, Polat Alemdar'ın kız versiyonu gibi bir şeydi.

Ev sahibinin yine sabah kahvaltımızı şenlerdiği bir gündü. Emreder gibi bir ses tonuyla "Bu ay kirayı geçen ay verdiğiniz gibi değil, bu sözleşmedeki kağıtta yazan ücreti vereceksiniz!"

Yüzümün aldığı renk anlatılmaz yaşanırdı. Ağlar gibi olacaktım az kalsın. Ne yapacağız diye düşünürken benim aksime Masal alayla gülümseyerek: "Kâmil Bey, tebrik ederim gerçekten ben de tam 'bu adam ne zamandır gelip zam yapmıyordu' diyecektim. "

"Masal ne dediğinin farkında mısın? Bize zaten zam geçen ay yapıldı!"

"Niye öyle diyorsun arkadaşım gül gibi yer ya, aaa!"

Bu kız bir şeyler karıştırıyor ama yakında çıkar kokusu.

Kâmil Bey, Masal'dan cesaret almış gibi tekrar konuştu: "Bak, arkadaşın seninle aynı fikirde değil. Zam bu aydan itibaren geçerli olacak!"

İlk defa cesaret edip bir kelime söyleyebildim: "Bu haksızlık Kamil Bey, siz kafanıza göre zam uyguluyorsunuz!"

Masal kahkaha atınca daha çok sinirlendim. Arkadaşıma dönerek azarlar gibi bir ses tonuyla konuştum: "Hani sen haksızlığı kendine yediremiyordun?"

Masal gülmeyi kesip sakinleşti. Yüzü ciddi bir hâl aldı ve ev sahibimize dönüp "Kâmil Bey, siz aşağı inin, ben de kira parasını hazırlayıp geliyorum. Şu an kahvaltı yapıyoruz, lütfen rahatsız etmezseniz sevinirim!"

Kamil Bey kirayı duyunca sevincinden gözlerine can gelmişti. Az önceki sinirli tavrından eser kalmadı.

Masal istifini bozmadan Kâmil Bey'e gülümsedi ve "Çıkarken kapıyı kapatırsanız size zahmet!"

Kâmil Bey'in çıkmasını bekledim. Kapı kapanma sesini duyunca neredeyse sinirden Masal'ı parçalayacaktım.

"Çok merak ediyorum biz bu ay yaptığı zamı neyle ödeyeceğiz? Senin bursunla mı?! "

Masal sinsice gülünce bir şeyler karıştırdığını anladım. "Biz zâm falan ödemeyeceğiz. Hatta kirayı bile ödemekten kurtulacağız!"

Bir süre duraksadıktan sonra merakla sordum: "Taşınıcak mıyız? Eee, hani burası okuluna yakın diye taşınmıştık? Sen ne karıştırıyorsun? Doğru düzgün anlat bakayım şunu! "

Yeniden yüzüne çok iyi bildiğim bir ifadeyi takınıp konuştu: "Bu Kâmiiiil var yaaa bu Kâmiiil..."

"Ne olmuş Kâmil'e, anlat artık şunu Masal meraktan çatlayacağım!"

Yine aynı şeyleri tekrar ederek konuştu: "Bu Kâmil var ya bu Kâmil, karısını aldatıyor!"

"Bize ne bundan, biz boşanma avukatı mıyız?"

Masal işaret parmağını kafasına vurarak "Aklını kullansana biraz, bana da yardımcı olmuş olursun ha!"

"Dalga geçmeyi bırak lütfen şurada ciddi bir şey konuşuyoruz, ne yapacağız sen onu söyle?"

"Bunu sana şimdi anlatamam, aşağı inmem gerek. Malum, değerli ev sahibimiz beni bekliyor."

Dur nereye gidiyorsun, demeye kalmadan ayaklanıp kapıya doğru gitti. Aradan dakikalar geçti. Ondan sonra apartmanda bir bağırış çağırış dahi olmadan Masal geri geldi. Kapı açık apartmanda onu bekliyordum. Gülerek merdivenleri çıkıyordu.

"Bu ay bedava oturacağız, hadi yine iyisin!" Diyerek göz kırptı.

"Nasıl yani anlamadım?"

"Alık mısın kızım sen? Bunu Kubilay'a söylesem o bile anlardı. Gittim, söyledim işte.."

"Nasıl oldu o?"

"Yoruldum Alisa, geç içeri orada konuşalım. Ayaküstü ahiret sualleri soruyorsun."

"Allah rızası için şunu bana baştan, gülmeden ve atlamadan anlat."

Koltuğa oturup önce gözlerini açtı ve hararetli hararetli konuşmaya başladı: "Kâmil'in suratının aldığı ifadeyi görseydin gülmekten yerlere serilirdin. Yüzü kıpkırmızı oldu. Neredeyse ayaklarıma kapanıp ağlayacaktı ama gözünün yaşına bakmadım."

Olayı baştan sona anlatınca ağzım açık söylenenleri dinledim: "Sen, Kâmil Bey'in karısını aldattığını nereden öğrendin?"

"Bir mahallenin dedikodusu var ben de, bilmiyormuş gibi konuşuyorsun ya, bazen sana gerçekten hayret ediyorum!"

"Allah Allah, ben seni okumuş, kültürlü, entelektüel biri olarak biliyordum. Ne bu milletin kirli çamaşırlarını öğrenme isteği?"

"Amaaaan, afedersin de entelektüellik ne bokum yarıyor?"

"Peki dedikoducu olmak ne işine yarıyor?"

"Çok işime yarıyor canım hatta bak kira sorunumuzu bile kökünden çözdüm, görüyor musun? "

"Haksızsın diyemiyorum çünkü haklısın!"

"Kalk kahvaltımıza devam edelim. Geldi yine murdar etti soframızı meymenetsiz!"

... 

O günü dünmüş gibi hatırlıyorum.

Merdivenleri çıkarken yorulmuştum. Dördüncü kata asansörsüz çıkmak hiç de kolay değil. Eve geldiğimde sessizce kapıyı açıp içeri girdim. Tüm ışıklar sönmüştü. Masal çoktan uyumuştu. Onu rahatsız etmeden odama gittim.

Yatmadan önce kıyafetlerimi alıp banyoya gittim. Ellerimi yıkadım ve pijamalarımı giydim. Kendimi yatağa attığım gibi uyumak istedim.

Loading...
0%