Yeni Üyelik
14.
Bölüm

14. Bölüm

@madrabazbiryazar

Araf sabrının son demlerindeydi. Böyle şeyler de hep beni bulurdu. Sessiz kalıp olayı unutmasını istedim. Fakat öyle olmadı. Araf ateş püskürür gibi "Hiç duymaz olur muyum!" Dedi.

"Dün gece için.." lafımı tamamlama fırsat vermeden devam etti: "Özür dileyeceksen dileme, sürekli özür dileyecek şeyler yapma artık!" Araf'ın konuşması üzerine Alisa, hiçbir şey olmamış gibi konuşacakken adamın telefonu çaldı.

Araf oradan uzaklaşıp aramayı cevaplarken Alisa etrafına göz gezdirdi. Bir yandan da Araf'ı süzüyordu. Gökyüzü tam olarak aydınlanmamıştı. Havada hafif bir serinlik vardı. Bu saatte onu arayanın kim olduğunu merak ettim. Bunu ona soramayacağım için merak etmekten vazgeçtim. Son bir umut belki koşmaktan vazgeçirebilir miyim, diye düşünürken Araf telefonu çoktan kapatmıştı ve kızın yanına gelmişti.

Alisa koşmamak için biraz zaman kazanmak istiyordu. Aklına gelenleri söyledi: "Söylediklerimde haklı çıktım. Eve hırsız girdi. Dışarıdaki korumalar ayakta uyuyor."

"Tamam haklısın."

Şaşkınlıktan küçük dilimi yutacaktım. Haksız olduğunu kabul etmesini beklemiyordum.

"Haklıyım tabii.." dedim neşeyle.

"İçeri girmeye çalışan düşmanlarım değildi. Basit bir hırsızlık olayıydı."

"Basit bir hırsız içeri girebiliyorsa onların elini kolunu sallayarak seni öldürmeleri ân meselesidir. Sendeki rahatlık kimsede yok!"

Aynı tavrının sürdürerek konuştu: "Sen böyle şeyleri düşünme.."

O bu kadar rahatsa ben neden gerginim ki? Sonuçta bir şey olursa faturanın en büyüğü Araf'a kesilecek ama içim hâlâ rahat değil. Onun bir suçu yok. Benim yüzümden kimseye zarar gelmesini istemiyorum. Anlamadığım şeylerden biri şu: Madem onlar çok güçlüler neden bir şey yapmıyorlar, planları ne? Bu kadar sessiz olmaları hayra alamet değil. Neler düşünüyorum ben, kendi kendimi tedirgin etmeyi bırakmalıyım.

"Hava çok soğuk değil, üşüyor musun?" Diyen Araf'ın sesiyle kendime gelmiştim. Hava giderek aydınlanıyordu. Sanki kötü bir şey olacak gibi hissettim. Dün evine hırsız girmiş olan bu adamda, bu rahatlık varken bugün bu ormanda öldürülmeyeceğimizin garantisini kimse veremezdi. Göz göre göre ölmek istemiyorum. Sanki ormanda bizi bir şey bekliyor gibi... Bu adamı oraya gitmekten nasıl vazgeçireceğim? Ayşe Hanım'la konuşurken Araf'ın istisnasız her gün koşuya gittiğini söylediğini hatırladıkça içimdeki umutsuzluk giderek artıyordu. Yinede şansımı denemek adına konuştum: "Her sabah koşuya gidiyorsan düşmanlarının seni pusuya düşüreceğini akıl edemiyor musun?"

"Sen bu yüzden mi gelmemekte ısrarcısın?"

"Ölmeyi bayılmak mı zannediyorsun? Ben kendi canımı geçtim ama sen kendi canını zerre düşünmüyorsun. Yaşamaya hiç kıymet vermez misin?"

Söylediklerimden etkilenmemişti. Aynı kayıtsız tavrıyla cevap verdi: "Mutlu yaşamak istemem. Başım ne zaman beladaysa o zaman hayatta olduğumu hissederim.."

"Çok tuhaf birisin. Ne demek mutlu olmak istemiyorum, insanlar mutlu olmak için neler yapıyor ama sen mutlu olmak istemiyorsun. Bana öyle geliyor ki sen bu durumdan oldukça memnunsun. Peki ama neden?"

"Bilmem sabahtan beri konuşuyorsun. Bul bir şeyler.. hatta dur ben senin yerine bir neden bulayım. Mutlu bir günümde aldığım çok kötü bir haber psikolojimi bozdu ve ben o yüzden böyleyim. Nasıl beğendin mi?"

Şaşkınlıkla Araf'ın yüzüne bakıyordum: "Söyledikleriniz gerçek mi?"

"Saçmalama Alisa!"

Neredeyse tartışacaktık sinirlenince dikkati dağılıyor. Galiba ona koşmayı unutturdum. Bu iş zannettiğim kadar zor olmayacağını anlayınca başka şeylerden konuşmaya devam ettim: "Peki dün eve giren hırsızın sözlerine neden kızdınız?"

"Tamam Alisa korumaları arttıracağım sus artık.."

"Konuyu değiştirmeyin lütfen hırsız beyin söylediklerini duyduktan sonra dün neden sustunuz?"

Canından bıkmış gibi "Vereceğim cevaptan pek hoşlanmayacağın için olabilir. Seninle hırsızın yanında tartışmak istemedim. Hepsi bu!" Dedi. Açıklamasına ikna olmamıştım ama en azından tenezzül edip cevap vermişti.

"Peki ben sizden tahmini ne zaman kurtulurum?" Diye sordum. Onu ayaküstü sorgulamaya başlamıştım ama Araf o kadar sinirlenmişti ki bu durumun farkında olmayarak cevap verdi: "Kurtulmak mı? Dün kurtulmak istemediğini tekrar evime dönerek ispatladın.."

"Bir kere benim eve geri dönmemin nedeni..."

Araf yüzüme devam et, der gibi bakıyordu. Olayın gerçek yüzünü anlatmadan bir yalan bularak konuşmaya başladım: "Kolyemi düşürmüştüm o yüzden geri dönmek zorunda kaldım."

Araf bana doğru birkaç adım atarak elini boynumdaki zincire götürdü ve kolyeyi parmaklarının ucuyla göstererek "Yalan söylüyorsun, kolyeni falan kaybetmedin. Bu kolye eve geri döndüğün zaman boynundaydı. Elinle kolyeni tutuyordun. Bunu konuşurken sık sık yapıyorsun."

Doğruyu söylemek gerekirse bu kadar dikkatli biri olacağını düşünmemiştim. Yalan söylediğimi yakalamıştı.

"Kolyenin boynumda olduğunu nasıl hatırlıyorsun, yanlış görmüşsün kolyemi bu sabah sehpanın yanında buldum." Bataklıkta çırpınmaya devam ediyordum sanki.

Araf kendinden emin bir şekilde tekrar hatırlamak ister gibi gözlerini yumdu. Açtığında ise bakışlarını tekrar bana yönelterek konuştu: "O kolye tüm gün boynundaydı. Bence başka bir bahane bulmalısın."

"Bu önemsiz ayrıntıyı hafızanda tutmayı nasıl başardın? Evet, kolyem boynumdaydı, yalan söyledim! Peki sen bu gereksiz ayrıntıyı neden hatırlıyorsun?"

"Bu kolyeyi boynundan hiç çıkarmıyorsun da ondan. Sürekli parlıyor ve dikkatimi dağıtıyor."

Kolyeyi hiç çıkarmadığımı da biliyor. Boynumdaki zincire bakarak gerçekten parlayıp parlamadığını baktım fakat bu kolye kesinlikle parlamıyordu.

Kolyeyi tişörtümün içine geri koyup konuyu değiştirdim: "Koşacağımız yer, çok uzak mı?"

Sakinliği devam eden Araf cevap verdi: "Hayır, neden sordun?"

"Hiç öylesine sordum. Başlayalım mı artık?"

"Tamam, bak şu ilerideki ağaçlıkları görüyor musun oraya gideceğiz." İşaret parmağıyla uzakta bir yeri gösterdi.

"Her yer ağaç zaten Araf Bey. Ormanın içindeyiz.."

"Biliyorum, sen gösterdiğim yere bak!"

Alisa, Araf'ın gösterdiği yeri bir türlü anlamamıştı, tekrar anlatmasını isterse sinirlenecekti. Hiç bozuntuya vermedi: "Aa, evet, tamam gördüm ya..."

Araf "Bir iki.. üç!" Dediği ân da hızla koşmaya başladı. Alisa şaşkın şaşkın bakmayı bırakıp adamın gittiği yere doğru koştu.

Arada hayli mesafe olmasına rağmen kız sesini duyurmak için yüksek sesle konuştu: "Araf Bey yarın için izin alabilir miyim?"

Yavaşlayıp Alisa'nın yetişmesini bekledi: "Yarın ne işin var?"

"Bir işim yok sadece dinlenmek istiyorum."

"Hayır."

"Bir yere kaybolmayacağım. Sadece bir gün."

"Olmaz, yarın benimle şirkete geleceksin!" Dedikten sonra tekrar koştu.

Huysuz bir çocuk gibi mırıldanarak "Peki" dedim.

Ben bir eve gideyim üç gün gelmeyeceğim. Tabii bu planımdan Araf'ın haberi yoktu. O yüzden susup kabul ediyormuş gibi yaptım:

"Biraz yavaşlayın size yetişemiyorum." Dedi fakat Araf duymamıştı.

Alisa hızlanarak adama yetişmeye çalışır gibi oldu. Aradaki mesafe azalınca zorlanarak konuştu: "Kalbim duracak!"

Alisa, nefes nefese Araf'ın ardından koşmaya devam etti. Göğsüne inanılmaz bir ağrı girmeye başlamıştı. Araf, hızla koşmaya devam ediyordu.

Alisa, hayal kırıklığına uğramış gibi, pes etmedi. Hızını biraz daha arttırarak koşmaya devam etti. Alisa adamın peşinden giderek onunla adımlarını uyumlaştırdı. "Ayşe Hanım nerede, o neden size yardım etmiyor?"

"Ayşe yardım edemez çünkü kovuldu."

"Ne zaman oldu bu, neden kovdunuz kadıncağızı?"

"Soru sormayı bırak da hızlan çok geridesin!"

Alisa zaten tüm gücünü kullanarak koşuyordu, nefes almakta zorlanıyor, birazdan düşecekmiş gibi gözleri kapanıyordu.

Araf, kızın koşmadığını arkasını dönünce fark etti ve durdu. Kızı bir ağaca yaslanmış dinlenirken görünce o tarafa doğru gitti. Alisa soluklanıp etraflarına bakınıyordu. Sonunda dayanamayıp yere düştü ve düştüğü yeri umursamadan derin derin nefes almaya çalıştı.

Araf, kızı yerden kaldırmak istemedi. Yere bakarak kızın durumunu yokladı: "İyi misin, hemen yoruldun daha koşalı on dakika olmadı."

"Ben dedim ama size koşamıyorum diye değil mi, neden beni koşuya getirdiniz?"

"Sana önemli bir şey söylemem gerekiyor."

"Ormandayız ve farkındaysanız giderek ormanın içine gidiyoruz! Her yer birbirine benziyor burada kaybolabiliriz. Ben gelmiyorum, siz istediğiniz kadar koşun!"

"Hiçbir yere gidemezsin!"

"Adım atacak mecalim kalmadı. Sizde hiç merhamet yok mu?"

"Ben kimseye acımam! Koşuya devam etmemiz gerekiyor!"

"Tamam hadi nereye kadar koşacaksak koşalım. Sizinle uğraşmak istemiyorum. Yardım eder misiniz?"

Alisa, adamın kalmak için elini uzatacağını düşündü fakat öyle olmadı. Kız yerden elleriyle destek alarak ayağı kalktı ve arkasını dönüp birkaç adım gitti, arkasından Araf bağırdı: "Ne yapıyorsun?"

"Nasıl olsa gelip beni geçeceksiniz. O yüzden ben de önden gidiyorum."

"Yanlış yöne gidiyorsun.."

Alisa, adamdan biraz uzaklaşmıştı. İleride o gün gördüğü köpekleri fark edince duraksadı. Araf'ın gelmesine izin vermeden gerisin geri ona doğru koşarak yanına gitti. Araf kızın kolundan tutmuştu: "Nereye?"

"Eve dönelim." Dedim korkuyla.

Yüz tavrımdan ne olduğunu anlamamış gibi sordu: "Ne gördün orada?"

"Hiçbir şey görmedim, lütfen eve gidelim."

Kaşlarını çatarak "Sen bir şeyler karıştırıyorsun gidip bakacağım."

Araf'ın gitmesine engel olup kolunu tuttum. Bu hareketimde çok başarılı olamamıştım. Çoktan köpeklerin olduğu yere gitmişti. Onları görmemesi gerekiyor. O yüzden koşup ona yetiştim. Köpeklere yaklaşmıştım. O kadar da korkunç görünmüyorlardı. Aksine bizi görünce kulaklarını oynatıp dilleri dışarıda sık sık nefes alarak kuyruk salladılar.

Araf köpekleri kastederek konuştu: "Bu muydu yani?"

"Evet başka ne olabilir ki?"

"O gün neden geri döndüğünü şimdi anladım. Köpeklerden korktuğun için..."

Devamını getirmesine izin vermeyerek

"Artık geri dönmeliyiz." Dedim.

Araf beni dinlemeyip köpeklere doğru giderek onları sevdi. Yanıma yaklaşmamaları için onları uzaktan seyrediyordum.

"Gel buraya da korkup kaçtığın bu hayvanların ne kadar uysal olduğunu gör."

"Sağ ol, ben böyle iyiyim."

Birazcık daha oyalandıktan sonra köpekler kendi yollarına gittiler. Onlar gidince Araf koşmaya devam etti. Bugün yeteri kadar koşmuştum ve dinlenmeye ihtiyacım vardı.

"Bugünlük bu kadar yeter ben eve gidiyorum. Çok yoruldum."

"Eve gidemezsin! Orası güvenli değil eğer benimle gelmezsen ne olacağını çok iyi biliyorsun!"

"Evet biliyorum sürekli hatırlatmana gerek yok."

Kız düşünmeden arkasını dönüp gitti.

Alisa, Araf'ın evine varınca bahçe kapısından girdi ve yukarı çıkıp çantasını aldı. Aşağı inip tekrar bahçe kapısından dışarı çıktı.

Gitmeden önce son kez ormana doğru baktı. Araf ne konuşacaktı, ona söylemek istediği şey neydi? Bütün bunları merak ediyordu ama yorgun ve uykusuz olduğu için çok umursamadı. Eve gidip dinlenmek için yola çıktı. Apartmanın önüne geldiği zaman gözleri kapanmak üzereydi. Güçlükle merdivenleri çıktı.

Kapının önüne geldiğinde eve girip yatağına uzandı ve derin bir uykuya daldı. Aradan saatler geçti. Gözlerini açtığında oda karanlıktı. Yorgunluğundan eser kalmamıştı. Telefonundan saatin kaç olduğuna bakmak istedi fakat ekran açılmadı. Şarjı bitmiş olduğu için yatağından kalkıp telefonunu şarja taktı. O sırada telefonun güç düğmesine basarak açılmasını bekledi. Telefon ekranı açılınca şarj olmadığını gördü. Çok geçmeden telefon tekrar kapandı. Prizden şarj aletini çıkartıp elektrikleri kontrol etmek için duvardaki düğmeyi açıp kapattı. Karanlık odada hiçbir değişiklik olmadı. Dışarıda sokak lambaları evi azda olsa aydınlatıyordu. Pencereden diğer binaların camlarına bakıyordu. Uzaktaki bir iki evde ışık yanıyordu. Saat geç olduğu için diğer evlerde ışık yoktu.

Odanın ortasına gelmiştim. Bu saatte uyumadığını kesin bildiğim arkadaşıma seslendim: "Masal elektrikler mi gitti?"

Hiçbir ses yok.

Tekrar seslendim: "Masal.." bu sefer durup cevap vermesini bekledim fakat evde benden başka kimse yok gibiydi. Belki de Masal uyuyakalmıştı ya da kulaklıkla müzik dinlediği için beni duymuyordu.

Odamdan çıkıp koridorda Masal'ın odasına doğru gittim. Kapısını açıp içeriye girdiğimde yatağı düzensizdi. Odasında yoktu. Nereye gitti bu kız? Seslenmeye devam ettim: "Masal.."

Mutfağa baktım, banyoya baktım yok. Boşuna çabalıyordum. Masal evde değildi.

İçime bir korku girmişti. Kapının yanındaki sigortaların olduğu yere gittim, düğmelere dokundum. Bir ânda ışığı görünce korkum geçmişti. Buzdolabı çalışmaya devam ettiğini belirterek ses çıkarttı.

Işıklar kapalıyken aklıma gelen korku filmlerinin hepsini yaşamış gibi yok yere kendimi korkutmuştum.

Telefonum biraz şarj olunca Masal'ı arayıp nerede olduğunu soracaktım. Fakat saatlerdir aç olduğumu fark ettim ve mutfağa yönelip kendime yiyecek bir şeyler hazırladım.

İlk açlığımı giderince odaya gittim ve telefonu şarjdan çıkarıp mutfağa geri döndüm. Masal'ın numarasının üzerine tıklayıp açılmasını bekledim.

Çalıyor fakat açmıyor. Masal hiç böyle yapmazdı. Tekrar aradım. Telefon çalmaya devam ediyordu. Korku tüm bedenimi ele geçirmişken ne yapsam diye düşünüyordum. Birden Araf'la konuştuklarımızı hatırlayınca arkadaşımın başına bir şey geldiğini zannederek hemen çalmakta olan telefonu kapatıp Araf'ı aradım.

Araf'ın telefonu ikinci çalışında açıldı. Daha ben alo demeden o uykulu sesiyle konuştu:

"Seni dinliyorum."

Bu ses tonu 'ne söyleyeceksen kısa kes' der gibiydi. Zaten şu an onunla uğraşacak değilim. Uzatmadan hemen konuya girdim:

"Masal evde yok."

Söylediklerim bir etki etmemiş gibiydi. Uyuyor muydu?

"Araf orada mısın?"

Ne dediğini tam anlamadım ama evet der gibi mırıldandı. Kısa bir sessizlik oldu. Söylediklerimi şu ân etkisini göstermişti.

"Arkadaşının evde olmadığına emin misin?" Dedi. Sesi artık net bir şekilde duyuluyordu "Saat üç olmuş.. bu saatte nereye gidebilir tanıdığı biri falan var mı?"

"Ailesi burada yaşamıyor. Tanıdığı biri falan yok. Yani tam olarak bilmiyorum. Gece vakti nereye gitmiş olabilir ki?"

"Tamam ben halledeceğim."

"Polise gitsem daha iyi olacak gibi.."

"Hayır polise falan gitmeyi düşünme

Arkadaşının kaçırıldığına dair bir iz bulamayınca seni eve gönderecekler. Dışarı çıkman güvenli değil."

"Apartmanın önünde bir araba var. İçindeki iki adam geldiğimden beri orada."

"Onları oraya ben gönderdim. Arayıp ne olduğunu öğrendikten sonra seni tekrar arayacağım." Dedi ve telefon kapandı.

Elimde ekran açık bir şekilde kalakalmıştım. Çok geçmeden geri aradı.

"Masal'ın evden çıktığını görmediklerini söylüyorlar."

"Gözlerinden kaçırmış olabilirler mi?"

Araf eve hırsız girdiği günü hatırlamış olmalıydı.

"Onu kaçırmamışlardır değil mi?" Dedim sesim istemsizce titreyerek çıkmıştı.

"Üzülme arkadaşını mutlaka bulacağız. Sen sakin ol ve dışarı çıkma. Ben de birazdan çıkıyorum."

Telefon kapanmıştı. Alisa camda Araf'ın gelmesini bekliyordu. Bir saat sonra sokağın girişinde bir araba belirdi. Apartmanın önüne gelince durdu. Araf başını kaldırıp apartmana baktı. Alisa'yı görmüştü. Hızla merdivenleri çıkıp dördüncü kata geldi.

Kapı açık onu karşılayan kız, Araf geldikten sonra kapıyı kapatıp içeri geçtiler. Odanın içinde dönüp duran Alisa tedirgindi:

"Kesin ben uyurken onu kaçırdılar. Allah'ım şimdi ben ne yapacağım, ailesine ne söyleyeceğim?"

Araf kızın bir oraya bir buraya gitmesine bakmaktan yorulmuştu. Yine de sakin olmaya çalışarak konuştu: "Arkadaşın Odasına baktın mı?"

"Baktım kimse yok. Yatağı dağınık asla böyle bırakıp okula gitmez."

Araf telefonu çıkarıp birkaç kişiyi aradı. Ben de Masal'ı aramaya devam ediyordum. Araf aradığı kişilerden olumlu bir gelişme alamamıştı. Konuşması bitince telefonu sehpaya bıraktı. Masal için daha çok endişendiğimi görünce konuşmamıza kaldığı yerden devam ettirir gibi konuştu: "Tamam sakin ol. Belki okula geç kalmıştır ve toplamaya vakit bulamadan çıkmış olabilir.."

"Masal her zaman erken kalkar. Geç gelecekse mutlaka beni arardı. Kesin kaçırdılar onu... Onların dertleri bensem o zaman neden arkadaşımı kaçırıyorlar?"

"Amaçları şantaj yapmaktır belki. Hem kaçırmak isteseler senin uyumanı beklemezler." dedi Araf koltuğa oturarak.

Birden zil çalınca hızla gidip kapıyı açtım. Gelenin Masal olmasını beklerken aşağıdaki adamlardan biri gelmişti. Belli ki bir şey söyleyecekti onu içeri davet ettim.

"Bir şey mi oldu?"

"Abi sen bize apartmana yabancı biri girdi mi diye sormuştun ya hani, o ân aklıma gelmedi ama şimdi hatırladım. Akşam vakti apartmana kadının biri girdi."

 

"E ne olmuş kadın girdiyse?"

Adam anlatmaya başladıkça giderek daha çok kızarıyordu: "Yani biraz tuhaftı nasıl desem... Yani kadın gibi değildi. Kocaman ayakları, upuzun boyu vardı. Yere kadar sürünen bir etek giymişti. Yüzünü kapatmıştı. Yürüyüşü de bir tuhaftı. Tıpkı bir erkek gibi yürüyordu.. başta şüphelenmiştim ama sonra kadınsa eğer başımızı hiçten bir şey için belaya sokabilir diye çekindim."

Araf gülmemek için kendini zor tutuyordu. Adamla dalga geçer gibi sordu: "Yani içeri giren kadın kılığında biriydi öyle mi? Peki dışarı çıktığını gördün mü?"

"Çıktı ama tek başınaydı. Yani yanında Masal denen kız yoktu." Dedi köşeye geçip ayakta durdu. Adamda gülecekti fakat Araf'tan çekiniyordu.

Araf'a dönerek azarlar gibi konuştum: "Hiçbir şey olmamış gibi ne rahat konuşuyorsunuz? Ben burada ne haldeyim siz ise gülüyorsunuz?"

"Arkadaşının kaçırılıp kaçırılmadığını öğrenmek için birilerini aradım. Bir şey öğrenirlerse haber vermelerini söyledim. Ayrıca aşağıdakilerle konuştum." Adamına bakarak söylüyordu. O da söylediklerini başıyla onayladı. Araf beni ikna etmeye devam ederek "Tüm gün apartmanın önündelermiş. Arkadaşının eve girdiğini gördükten sonra bir daha çıkmadığını söylüyorlar. Buhar olup uçmadı ya elbet çıkar bir yerlerden. Sen de dönüp durma artık gel otur! Ayakta durunca arkadaşın geri gelecek mi sanki?"

Huzursuzca söylendim: "Onun için endişeleniyorum. Bu suç mu? Söylesene senin arkadaşın kaçırılsa bu kadar rahat davranır mıydın?"

Ayakta duran adam lafa atladı: "Kimse Gökay Bey'i kaçırmak istemez. Yani kolay yem olmaz kimseye... Diyelim ki oldu alan da geri getirir öyle bir beladır kendisi."

Araf, adama bakarak susması gerektiğini işaret etti.

Alisa adamın söylediklerini duymayacak kadar stresliydi. Telefonu alıp sürekli Masal'ı arıyor, arama kendiliğinden kapanıncaya kadar bekliyordu. "Lütfen aç şu telefonu Masal..."

Gece ilerlemeye devam ediyordu fakat hâlâ uyumamışlardı. Sabaha karşı Alisa'nın gözleri kapanmaya başlıyordu. Araf ise sessizce karşı koltukta oturmuş bir haber gelmesini bekliyordu.

Anahtarla kapının açılma sesini duyan Araf yerinden yavaşça kalkıp kapıya doğru gitti. O sırada Alisa da uyanmıştı.

İçeri Masal'ın girdiğini gören kız, salona gelince arkadaşının haline şaşırmıştı. "Ne oluyor burada?"

Alisa sanki yıllardır görmüyormuş gibi arkadaşına sarıldı. Merakla sordu: "Neredeydin Masal beni çok korkuttun?"

"Aşağıdaki yaşlı bir teyze var ya hani beni torunu zanneden. Onun tansiyonu çıkmıştı. Yanına gitmek zorunda kaldım. Yazık kimi kimsesi yokmuş kadının. Baktım sen uyuyorsun rahatsız etmeden anahtarları alıp Halide Teyze'nin yanına gittim. Sonra da uyuyakalmışım. "

"Yine de haber vermeliydin korkudan ölüyordum az kalsın."

"Yatağımın yanına not bıraktım görmedin mi?"

"Hayır göremedim. Elektrikler gitmişti. Evin içi karanlıktı zaten istesem de göremezdim."

"Yine sigortalar atmıştır."

"Neyse seni buldum ya gerisi önemli değil. Bir daha bir yere gideceksen mutlaka beni de haberdar et. Beni merakta bırakma Masal."

"Kıyamam sana benim için mi bu kadar telaşlandın. Ya canım arkadaşım gel bir daha sarılacağım.." tekrar sarıldılar. Sanki Araf yokmuş gibi konuşmaya devam ettiler:

"Çok acıktım ben ya kahvaltı yaptıktan sonra okula gitmem gerekiyor. "

"Tamam. Sen mutfağa git ben geliyorum." Deyip arkadaşını gönderdi.

Alisa, Araf'a döndü: "Seni de yok yere uykundan alıkoydum. Her şey için sağ ol. "

"Ben sana çıkar bir yerlerden demiştim."

"Haklısın korkulacak bir şey yokmuş ama yine de insan sevdikleri için korkuyor."

"Arkadaşını bulduğuna göre artık gidebiliriz öyle değil mi?"

"Nasıl şimdi mi?"

"Evet. Niye şaşırıyorsun?"

"Peki tamam ben Masal'a gideceğimizi söyleyip geliyorum."

Araf bir şey söylemedi. Alisa mutfağa gidip arkadaşının kahvaltıya katılamayacağını söyledikten sonra odasına gidip kıyafetlerini değiştirdi ve birlikte evden ayrıldılar.

Araf evine geldiğinde yukarı çıkıp kıyafetlerini değiştirdi. Alisa aşağıda onu bekliyordu. O gelene kadar oturduğu yerde uyuyakalmıştı.

Araf aşağı indiğinde uzaktan kızı uyurken gördü. Rahatsız etmemek için yavaş adımlarla mutfağa yürüdü. Kapı çalınca Alisa gözlerini açmıştı. Araf mutfağa gitmeyi bırakıp kapıyı açtı.

Gökay neşeyle kollarını iki yana açmış Araf'a bakarak "Ben geldim kardeşim! Yine ben geldim! Ulan hep ben geliyorum vefasız. Bir gün olsun gelip soruyor musun bu adam tek başına ne yapıyor diye!"

"Sessiz ol, kızı uyandıracaksın şimdi!"

Gökay'ın gözleri açılmıştı: "Ne?"

"Bağır az daha bağır! Sana sus dedikçe niye bağırıyorsun!"

"Kimmiş lan bu prenses, ben gidip bakmak istiyorum."

Kız oturduğu yerden kalkıp gelenin kim olduğunu merak etti. Araf içeri Gökay'la birlikte geri dönmüştü.

Gökay çokta şaşırmamış gibiydi. Yine de sözlerine heyecanla devam etti: "Aa Alisa.."

Araf'a dönerek kısık sesle "Uyuyor dediğin kız Alisa mıydı?" Dedi.

"Gökay sus.."

"Anlamadım şimdi ben ne dedim ki?" Dedi kurnazca.

Adam işaret ve orta parmaklarını oynatarak "Siz bir yere mi gideceksiniz?" Dedi.

"Siz derken, sen de geliyorsun. Çıkıyoruz hadi!"

"Beni nereye götürüyorsunuz?"

"İşimiz var. Yürü gidiyoruz."

Üçü birlikte arabaya binip yola çıktılar. Gökay ön koltukta Araf'la sohbet ederken Alisa ise arka koltuğa geçmiş yola bakıyordu.

"O, birkaç güne buraya geliyormuş, arayıp birde kara haberi veriyor sinsi yılan. Sesi pek mutluydu yoksa benden habersiz barıştınız mı?"

"Barışmadım Gökay. Nereden çıkarıyorsun bu saçmalıkları, neden böyle bir şey yapayım? O mesele yıllar önce kapandı, gitti!"

"Tamam kardeşim bana ne sinirleniyorsun?"

Gökay'ın telefonu çalmaya başlıyordu. Cebinden çıkarıp arayanın kim olduğuna baktıktan sonra telefonu kulağına götürdü.

"Ne var?" Kısa bir sessizliğin ardından tekrar konuştu: "Bundan bana ne! Hayır, vaktim yok.. Araf yanımda falan değil... Sana da!" Diyerek telefonu kapattı." Gökay telefondaki kişiyle oldukça sinirlenmişti.

"Arayan o muydu?"

"Evet! Boş boş konuşuyor işte neymiş yarın ilk uçakla buraya geliyormuş. Onu havaalanından alabilir miymişim!"

Araf aniden arabayı durdurdu: "Niye geliyormuş söyledi mi?"

"Şeytanlığa geliyor başka neye olacak! Birde aranızı tekrar düzeltemeye geldiğini söyledi. Her şeyin eskisi gibi güzel olacağına söz veriyormuş, artık neyi düzeltecekse!"

Araf Gökay'ın söylediklerini çok da umursamadı. Arabanın içi sessizleşmişti. Araf arkasını dönmeden aynadan bana ve Gökay'a bakarak konuştu: "Bugün şirkete gitmeyeceğiz. Alisa'yı eve bıraktıktan sonra seninle bir yere gitmemiz gerekiyor." Dedi.

Gökay başını olumlu anlamda salladı.

"Ben eve taksiyle dönerim zahmet etmeyin. Siz gideceğiniz yere gecikmeyin."

Gökay ve Araf, kızın teklifini kabul edip taksiyle Alisa'yı eve gönderdikten sonra hızla şirkete gittiler. Çok geçmeden Gökay'ın odasında tartışıyorlardı.

"Yok, gelmez bence yalan söylüyor." Dedi Gökay.

Araf düşünceli bir şekilde mırıldandı: "Bir oyun planlıyor olmalı yoksa buraya neden gelsin ki?"

"Sen arabada o konu kapandı demedin mi, şimdi neden böyle söylüyorsun? Unut artık şu kızı lan!"

"Unuttum zaten sürekli karşıma çıkıp beni rahatsız etmemesi için uğraşıyorum!"

"O buraya gelirse eğer sen hiçbir şey yokmuş gibi normal davranıp birkaç gün şüphe çekme. O da bu arada rahat durmaz. Ben de açığını bulup onu geldiği yere geri postalayacağım ve hayatımıza kaldığımız yerden devam edeceğiz."

"Ben bir daha ona eskisi gibi davranmam!"

"Ben de aksini söylemiyorum. Rol yapacaksın bu senin için bu kadar zor olmamalı.."

"Yapamam Gökay, onu tekrar sevmekten korkuyorum." Diye itiraf etti Araf.

"Lan bitmiş gitmiş şey işte, neyini seveceksin şunun! Hem o seni başkası için terk etti. Sen de ondan kurtulmuş oldun her şey bu kadar basit!"

"Çok konuşuyorsun Gökay. Senin yüzünden düşüncelerimi toplayamıyorum."

"Aklıma bir fikir geldi. Eğer gelirse şöyle bir plan yapacağız.." diyerek anlatmaya başladı.

Kız eve geldiğinde sessizde kalan telefonunun sesini açıp apartmandaki merdivenlere yöneldi. İlk katı çıkmak üzereydi ki telefonuma gelen bildirimle elini cebine attı.

Araf: Yarın erkenden burada ol!

Kaşlarımı çatarak mesajı okudum. Kendini ne zannediyor bu! Telefon rehberinden Araf'ın numarasını bulup aradım.

Çalıyor... Çalıyor.. kapattı. Tekrar denedim. O sırada sinirle merdivenleri çıkarken son kata gelmeme rağmen telefonlarımı açmamıştı.

Yarın oraya gidince attığı mesajın hesabını fena soracaktım.

...

 

 

Ertesi gün, saat 5.00

Araf her zaman ki koşusu için dışarı çıkmıştı. Alisa erkenden kalkmış bir taksiyle adamın evine gitmişti. Kapıyı çalıp açılmasını bekledi. Tanımadığı bir kadın onun spora gittiğini söyledi. Kız hızla yürüyerek ormanın içine gitti. Her yerde Araf'ı aradı, etrafına baktıkça yeşil ve uzun ağaçlardan başka bir şey görmüyordu.

Bağırmayı düşündü: "Araf Beeey!" Hiçbir ses duyulmuyordu. Kabusa benzer bir olayın içinde gibiydi.

Çalıların arasından gelen sesle birlikte gözlerini o tarafa doğru yöneltti. Kalbi müthiş derecede atıyordu.

 

Loading...
0%