Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Bölüm

@madrabazbiryazar

Evin kirasını şimdilik Masal'ın ailesi karşıladı. Onların da durumu iyiydi fakat bu evde ikimiz yaşıyorduk. En kısa zamanda geri ödeyeceğimize söz vererek parayı almıştık. Tabii Masal parayı dert eden biri değildi o yüzden konusunu bile açmazdı.

Okul çıkışından sonra Masal çalışmaya başladı. Sırf can sıkıntısını gidermek için bunu yapıyordu. Ailesi hem okuyup hem çalışmasına izin vermeyeceğini bile bile onlardan gizli bir iş buldu. Ben de iş arıyordum. Erkenden dışarı çıkıp bazı iş yerlerine cv bıraktım. Hepsi 'biz size geri döneceğiz' diyordu.

Yorgunluktan bitmiş bir hâlde eve döndüm. Sabahtan beri bir şey yememiştim, mutfağa gidip aç karnımı doyurmak istedim. Dolabı boş görünce gidip alışveriş yapmam gerektiğini anladım ve şu an hissettiğim tek şey hayal kırıklığıydı.

Çantamdaki cüzdanı çıkardım ve tüm parayı masanın üstüne bıraktım. Dışarı çıkıp ekmek aldım. Yolda birazını yedim. Eve geldiğimde iştahım kaçmıştı. Yarım ekmeği mutfak masasına bırakıp salona geçtim. Kara kara düşünmeye başladım. Olduğum yerde uyuyakalmıştım. Telefonumun sesine uyandım. Açıp kulağıma doğru götürdüm. Tanıdık bir ses sessizce konuşmaya başladı

"Alisa, ben Kubilay."

"Nasılsın Kubilay?" Dedim buruk bir sesle.

"Alisa artık neden gelmiyorsun? Ben sensiz çok sıkılıyorum. Yeni bir kadın geldi buraya artık bana o bakacakmış. "

"Biliyorum Kubilay ama yapacak bir şey yok."

"Ben seni çok özledim Alisa."

"Ben de çok özledim Kubilay."

"Yarın annem ve babam yurt dışına gidiyor. Beni yeni gelen kadına emanet edip gidiyorlar. N'olur geri gel, ben seninle eskiden olduğu gibi oyunlar oynamak istiyorum. Lütfen annemle konuş tekrar eskisi gibi oyunlar oynayalım."

Kubilay'ın sesi gerçekten iyi gelmiyordu. Elimden bir şey gelmediği için kendime kızsam da hiçbir şey yapamazdım. Handan Hanım'ı kısa sürede az çok tanımıştım. Dediği dedik biriydi.

Çaresizlik içinde "Bu mümkün değil Kubilay. Üzgünüm..." demek zorunda kaldım.

"Yani seni bir daha hiç göremeyecek miyim?"

"Hayır, sen de istersen yine görüşmeye devam edeceğiz ama bundan ailenin haberi olması gerekiyor. Seninle ailenden habersiz görüşmem doğru olmaz."

"Peki Nezaket Abla'dan izin alsam olur mu?"

Kırılmasın diye "Olur." dedim.

Çocuksu bir heyecanla konuştu: "Yarın gelebilir misin yani?"

"Tamam gelirim."

"Söz mü?"

"Kubilay..." bir şey söyleyecekken yarım kaldı.

"Annem geliyor Alisa, şimdi kapatmam gerek yarın bekliyorum seni. Lütfen geç kalma olur mu?"

Telefon kapandı. Ekrana bakakaldım. Yarın iş aramaya gidecektim, neden çocuğa boş yere ümit vermiştim ki!

Geç vakitte Masal geldi. Çok yorgun görünmüyordu. Biraz oturup kitap okuduktan sonra uyumaya gitti. Salonda tek başıma oturup düşünüyordum. Uykum gelince odama gidip yatağıma uzandım.

Yine erken saatte uyanmıştım. Bu işimden kalan bir alışkanlık olmuştu. Normalde iş günü öle öle uyanan ben şimdi sıkıntıdan erken uyanıyordum.

Banyoya gidip rutin işlerimi hallettikten sonra Masal'ın odasına gittim. Odasında yoktu. Erkenden dışarı mı çıkmıştı?

Kapı kilidinin açılma sesini duydum. Masal elinde ekmek ve poşetlerle göründü.

"Evde yiyecek bir şey kalmamıştı gidip birkaç bir şey aldım."

Elindekileri mutfağa götürdü. İçeriden bana seslendi.

"Hadi geç kahvaltıya çayı demle, ben de ellerimi yıkayıp geliyorum."

Tamam deyip mutfağa gittim. Demliğe su doldurduktan sonra ocağı yaktım. Çok geçmeden Masal da mutfak masasına oturdu.

İkimizde hiç konuşmadık. Kahvaltı faslı konuşacak fazla bir şey olmadığından çabuk geçti. O okuluna gitti ben de iş bulmak için evden çıktım.

Umutsuzca etrafıma bakıyordum. Sokaklarda boş boş gezmek yerine internetten aramak daha iyiydi. Eve vardığımda ilk işim koltuğa oturup iş ilanlarına bakmak oldu.

Garson aranıyordu. Numarayı aradım. Aynı geçiştirici cümleyi duyduktan sonra kapattım. En son sayfaya gelene kadar bakınmaya devam ettim.

Telefonuma gelen bildirim sesiyle irkildim. Tanımadığım bir numara bana mesaj atmıştı. Ekranda yazan numaranın üzerine dokunup mesajı açtım. Bir fotoğraf gönderilmişti. Merak edip baktığımda gördüğümden emin olmak için telefonun ışığını biraz daha açtım. Masal'ın habersiz çekilmiş bir fotoğrafıydı bu. Karşı tarafta siyahlar giymiş bir adam duruyordu. Bu daha önce piknikte gördüğüm adamdı. Hızla dışarı çıktım. Apartmanın önüne geldiğimde telefonuma mesaj gelmişti.

"Arkadaşının yaşamasını istiyorsan söyleyeceklerimizi harfiyen yerine getireceksin!"

Korkudan kalbim hızla atmaya başlamıştı. Bir mesaj daha geldi.

"Polise gittiğini görürsem o zaman arkadaşın Masal ölür!"

Bir adres atıldı.

"Bu adrese yarım saat içinde gelmezsen arkadaşını öldü bil!"

"Eğer oraya gitmezsen sıranın sana da gelmesi çok sürmez!"

Sinirden elim ayağım titriyordu. Etrafıma bakınca beni takip eden biri olduğunu fark ettim. Yolda birinden yardım istersem belki adamın bana zarar vermesini engellerdim ama Masal'ın peşindeki adamı kesinlikle engelleyemezdim. Bir taksi bulup oraya gitmem gerekiyordu.

Adresi taksiciye söyledikten sonra korkuyla mesaj gelmesini bekledim. Belirtilen adrese gittim. Telefonumu elime alıp mesaj yazdım.

"Geldim lütfen Masal'a zarar vermeyin."

"Kapıyı çal ve içeri gir!"

Kalbim hızla çarpmaya başladı yere düşüp kalmaktan korkarak adımlarımı bahçeye attım. Ev oldukça lüks ve büyüktü. Burada kim yaşıyor ve bizden ne istiyorlar hiçbir fikrim yok! Eve girdiğimde ise her yer tertemiz ve ışıl ışıldı. Bir kadın beni karşıladı. Tedirgin olmuştum.

"Sakin ol! Kimse sana ve arkadaşına zarar vermeyecek."

"Siz kimsiniz ve bizden ne istiyorsunuz? Kimse size zarar vermeyecek diyorsunuz ama bana atılan tehdit mesajları öyle söylemiyor. Arkadaşımı şu an adamlarınızdan biri takip ediyor ve eğer polise gidersem arkadaşımı öldürmekle tehdit ediyor!"

"Tamam sakin ol Alisa!"

"Adımı nereden biliyorsunuz ve siz kimsiniz?"

"Adım Ayşe ve atılan o tehdit mesajları buraya gelmen için oynanan basit bir oyun."

"Bunu neden yapıyorsunuz, amacınız ne?"

"Maalesef şu ân size bununla ilgili bir bilgi veremem."

Koskoca evde adının Ayşe olduğunu söylen kadın ve benden başka kimse yoktu. Kadının sakin tavrı bana da yansımıştı. Birkaç soru sordu. Hepsine sakince cevap verdim.

Önüme kağıtları getirip bir sözleşme imzalamamı istedi. Üstündeki koca harflerle yazılan başlığı görmeme rağmen bilmiyormuş gibi sordum: "Bu ne sözleşme mi? İmzalarsam ya da imzalamazsam ne olacak?"

"İmzalarsanız işe alınacaksınız ama eğer imzalamazsanız buradan çıkamazsınız."

"Kalsın böyle bir işte çalışmayı istemem."

"Lütfen bir daha düşünün! Özellikle arkadaşınızı..."

"Siz ne işinden bahsediyorsunuz? Adam öldürmek mi, birini korkutup sözleşme imzalatmak mı?"

"Bizi yanlış anlamanızı anlıyorum fakat inanın size ve sevdiklerinize zarar vermek gibi bir niyetimiz yok. Sadece bu evin yardımcılığını kabul etmenizi istiyoruz."

"Başka birini bulamadınız da beni mi seçtiniz?" Derken ses tonumdaki alaya engel olamadım.

"Elbette ki bulurduk fakat bu evde yaşayan çok değerli biridir ve birçok düşmanı bulunmaktadır. Öyle her geleni kabul edilmesini takdir edersiniz ki hiç kimse istemez."

"Buraya gelmemin sebebi sadece bu işi benim yapacak olmam mı?"

"Söylediğim gibi siz bu işe en layık olanısınız!" Kadının sesindeki ima sinirlerimi bozuyor!"

"İşten kastınız tam olarak nedir açıklar mısınız?"

"Patronun her türlü yardımını yapmak ve ona yardımcı olmak."

"Patronunuz olacak adam nerede peki? Saatlerdir konuşuyoruz ortada kendisi yok! Kimmiş beni böyle korkutarak getiren merak ediyorum!"

"Önünüzdeki sözleşmeyi imzalarsanız her şeyi daha iyi anlayacaksınız ve emin olun ki düşündüğünüz gibi kötü bir şey yok!"

"Önümdeki sözleşmeyi imzalamazsam buradan çıkmayacağımı söylüyorsunuz sonra da düşündüğünüz gibi kötü bir şey yok diyorsunuz. Benden size inanmamı beklemeyin!"

"Size ve arkadaşınıza bir şey olmayacağına kendi adıma söz veriyorum."

"Peki aynı sözü patronunuz veriyor mu?"

"Patronumuz kötü biri değildir. Bunu anlamanız uzun sürmez zaten kendisiyle tanışacaksınız."

Ben nasıl böyle bir çıkmazın içine düştüm. İmzalamazsam çıkamayacağımı söylüyor. Kabul edersem iş teklifi yapıyorlar. Masal'a ve bana zarar vermeyeceklerini söylüyorlar ama inanasım gelmiyor. Yine de buradan çıkmam imkansız. Her yer adam kaynıyor. Çaresiz kadının söylediklerini kabul ettim.

"Peki kabul ediyorum ama kimseye zarar verilmeyeceğini söylediniz. Size güvenmek istiyorum."

"Bu bizim söylememize gerek kalmayacak bizzat kendin şahit olacaksın."

Bir ânda sizli bizli konuşulurken samimi olmaya başladı. Ne oyunlar dönüyor öğrenmem için önümdeki kağıdı imzalamam gerekiyordu. Belki ölüm kağıdıma bakıyordum ama buradan çıkışımın olmadığını başta söylemişlerdi.

Sözleşmeyi okumadan imzaladım çünkü çok fazla ayrıntı ve madde vardı. Kadının söylediği gibi bir sürü ayrıntılı şeyler birkaçına göz atma fırsatım oldu fakat hepsine bakamadım. İmzaladıktan sonra içime bir şüphe girse bile başka şansım olmadığı için çok da umursamadım.

"Patronumuz temizlik konusunda çok titizdir. Asla onu sinirlendirecek bir şey yapma. İşiniz hayırlı olsun."

"Şimdi mi başlayacağım?"

Az önceki iyimser hâli çabucak değişti. Yüzünü buruşturarak cevap verdi: "Evet bir mahzuru mu var?"

Yalandan gülümseyerek "Yok canım ne mahzuru olacak." Dedim.

Bu kadından hiç hoşlanmamıştım.

Bugün başıma böyle bir şey geleceğini bilmediğim için ne yapacağımı bilmiyordum. Evin bu denli temiz ve düzenli olması dikkatimden kaçmamıştı. Neden bana ihtiyaçları vardı ki?

Etrafı denetlemeye gelmişim gibi her tarafa dikkatle bakıyordum. Hava karardığının farkına varmamıştım. Ayşe Hanım gelip kontrol ediyordu. Bir şey yaptığım da yoktu, sadece etrafı geziyordum.

"Yanlış yapıyorsun ilk önce yatak odasından başlamalıydın. Patron bu gece gelecek ve sen hâlâ mutfaktasın."

Yüzüne anlamsızca bakıyordum. Elimi bir şeye sürdüğüm bile yoktu. Bilmiş bilmiş konuşmaktan başka bir şey yapmayan kadına bakmaya devam ediyordum.

"Hızlı ol. Önce yatak odasını düzenle, daha sonra buraya gel, hadi biraz hızlan, çabuk ol!"

Yatak odasına çıkıp odasının kapısını açtım. Havasızlıktan nefes alamadım. İlk iş olarak hemen camları açtım. Etrafıma bakındım. Dolaplar düzenliydi. Yatak topluydu. Banyo temiz ve düzenliydi. Ayşe Hanım yine kontrol için yanıma gelmişti.

"Dolapların içini bitirdin mi?"

"Hayır, dolapların içi gayet düzenli ve temiz. Siz benimle dalga mı geçiyorsunuz?"

Sözlerimi umursamayıp gardırobun kapağını açtı ve incelemeye başladı.

"Dolabı da temizle!" Dedi emir verircesine. Şaka mı yapıyordu yoksa ciddi miydi?

Arkasını dönüp gitti. Sabır diler gibi tavana bakıp şaşırmaya devam ettim. Dolabın içinin temiz olduğu belliydi. Hatta emin olmak için banyodan temiz bir bez alıp kontrol ettim. Yanılmamıştım dolap gerçekten tertemizdi.

İçinde renklerine göre ayrılmış ceketler, gömlekler ve pantolonlar vardı. Birçoğu koyu renkliydi ve renk tonlarına göre dizilmiş ceketleri gördükçe ev sahibinin nasıl biri olduğunu merak etmeye başladım.

Kim bilir nasıl bir düzen manyağıydı? En son dolabımı ne zaman düzenlediğimi hatırlamayan ben, bir başkasının zaten düzenli olan dolabına bakıyordum. Sıralarını bozmamaya dikkat ettim.

Aşağıdan bir erkek sesi geliyordu. Evin içinde sadece Ayşe Hanım ve ben olduğumuza göre bu gelen manyak patronları olabilir miydi?

Hemen aşağıda konuşulanlara kulak kabarttım. Ayşe Hanım, gelen adama açıklama yapıyordu: "Gerekenleri söyledim Araf Bey. Her şey istediğiniz gibi merak etmeyin."

Adam bir şeyler söyledi. Bu sesi nereden hatırlıyorum ben? Hatırlayamayınca gözlerimi kapatıp düşünmeye başladım. Bir türlü kim olduğunu hatırlamadım.

Tekrar o adamın sesi geldi: "Nerede yukarıda mı?"

"Evet efendim."

"Sözleşmeyi imzaladı mı?"

"İmzaladı her şey yolunda..." Diye cevap verdi Ayşe Hanım.

"Güzel!"

Aşağıdaki kesinlikle patrondu, sürekli emir verir gibi konuşuyordu.

Ayak seslerini duymaya başladım giderek yaklaşıyordu. İster istemez gerilmeye başladım. İnşallah yalnız değildir, diye dua ettim.

Dolabın kapağını açarak beni görmesini engelledim. Sanki bu dolap kapağı beni çok gizliyormuş gibi çocukça bir sanıya kapıldım. Yüzümü dolabın içine gömerek gitmesini bekliyordum ama gitmiyordu.

Adam dolabın kapağını kapatıp yüzüme bakmaya başladı. Bir an göz göze geldik. İster istemez gerilmiştim. Kalbim hızla çarparken karşımdaki adamın bana baktığını fark ettim. İlk konuşan o oldu: "Ben seni nereden hatırlıyorum?"

Susmaya devam ettim. Ne diyebilirim diye düşünürken yine konuşan o oldu: "Sen, arabamın önüne atlayan kız değil misin?"

Heyecanla devam etti: "Evet, evet kesinlikle o sensin!"

"Arabanızın önüne ben atlamadım!" Dedim. Sanki inanacakmış gibiydi ama hayır bu gözlerde hiçbir yalanı kabul etmeyen bakışlar vardı. Evden kovulacağımı düşünmeye hatta gerçekleşiyormuş gibi hayal etmeye başladım. Keşke kovsa da evime gitsem diye düşündüm. O ise umursamaz bir ifade ile bakarak hiçbir şey söylemeden yanımdan geçip banyoya gitti. Az önce gördüğüm hayal gerçek olmadan hemen buradan gitmem gerekiyordu. Banyodan döndüğünde saçma sapan bir muhabbete ortak olmak istemiyordum. Tam çıkıyordum ki kapıda Ayşe Hanım'la göz göze gelince gitmek için gelen cesaretim yok olmuştu.

"İyi misin, sorun yok değil mi?"

"Hayır ne olabilir ki?" Diyebildim güçlükle.

"Korkmuş gibisin..."

Kadın bunu yüzümden nasıl anladı bilmiyorum ama şu an hissettiğim korkudan çok daha başka bir şeydi.

"Önemli bir şey değil." Diyerek Ayşe Hanım'ı geçiştirdim ve odadan dışarı çıktım.

Kadından kurtulduğum için derin bir oh çektim. Odadan çıktığımda sanki korkularımdan da kurtulmuştum. Geniş koridorda yürürken kapalı kapılardan birine girdim ve burayı da diğer odaya göre oldukça düzenli gördüm. Bine yakın dosya raflarda yıllarına göre titizlikle sıralanmıştı. Her şey sanki tertemiz ve ışıl ışıldı.

Yalnız masanın üzerindeki defter gibi bir şey dikkatimi çekti. İçinde ne yazdığını merak ettim. Yaptığımın yanlış olduğunu bile bile sayfaları çevirip göz gezdirdim. Arada yazılanları okudukça günlük ya da yapılacaklar listesi gibi bir şey olduğunun kanısına vardım. Yarısına gelmiştim, defteri kapatıp rafa koyacaktım ki içinden bir kağıt parçası düştü. Yerden alıp ne olduğunu inceledim.

Özel bir psikiyatri kliniğinin kartıydı. Gözümün önüne adımın gözlerinde beliren o ışıltı geldi. Daldığım hayalden sıyrılmak için başımı hızla sallayarak kurtulmaya çalıştım. Kağıda bakmayı bırakıp defterin arasına geri koydum ve odadan çıktım.

Bir başka odaya girdiğimde bir sürü temizlik malzemesiyle karşılaştım.

Ayşe Hanım tekrar yanıma geldi. Merakıma yenildim ve sordum: "Patronunuzun bir rahatsızlığı mı var? Yani rahatsızlık derken titizliğe olan takıntısından bahsediyorum."

Böyle bir soruyu beklemiyormuş gibi hemen cevapladı: "Bunu merak eden sadece sen değilsin."

"Başka kim merak ediyor?"

"Bu evin temizliği için yüzlercesi burada çalıştı. Birçoğu dayanamayıp gitti. Tabii bahsettiğim olay beş yıl önceydi. Araf Bey'in evi ve kullandığı her şey bir ameliyathane gibi steril olmak zorundaydı. Bu onun en büyük takıntısıydı." Gözlerim büyüdü. Merakla sordum: "Tedavi olmayı düşünmedi mi?"

"Yıllarca psikolojik tedavi gördü. Bu da tedavisinin bitmiş hali. Eskiye göre çok daha iyi durumda."

Tedavisi bitmiş hâli buysa tedaviden önceki hâlini düşünmek bile istemiyorum.

Sessizliği bozan yine Ayşe Hanım oldu: "Şimdi eskisi gibi temizlik kaygısı yok. Sadece eski hâlinden kalan bir alışkanlık olarak düzenli ve disiplinlidir. Yanındakilerinde öyle olmasını ister. "

Hiçbir şey söylemeden Ayşe Hanım'ı dinlemeye devam ettim.

Loading...
0%