Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8. Bölüm

@madrabazbiryazar

İçimden bir ses burayı hemen terk etmem gerektiğini söylüyor. Ne yapacağımı düşünüyordum. Gidersem kovulurum, kalırsam azar işiteceğim. Her iki ihtimalde kötüydü. Ne zaman başıma kötü bir şey gelse her zaman en kötüsünü düşünüp kendi kendimi tedirgin ederdim.

Etrafı toparlamak için oturduğum yerden hızla kalktım. Elime tabakları alıp mutfağa götürdüm. Masayı kısa bir süre içinde toparladım. Yapılacak iş kalmayınca ayakta bir oraya bir buraya gidip gelirken ne yapmam gerektiğine karar vermeye çalıştım.

Saatler geçtikçe içimdeki stres artıyordu. Telefonumdan saate baktığımda gece yarısını geçmişti. Biraz daha beklersem burada uyuyakalacaktım. Acaba bir bahane bulup gitmem gerektiğini söylesem kovulur muydum?

Hayır gidemezdim çünkü ondan korkmadığımı söylemiştim. Eğer gidersem korkup kaçtığımı düşünecekti. Canı cehenneme ne düşünürse düşünsün!

Saat olmuş gecenin bilmem kaçı bu saate kadar onu bekleyip azarlanmak akıl kârı değildi. Hem kızacaksa da sabah kızsın canım, ucunda ölüm yok ya!

Ani gelen kararla kalkıp çantasını ve telefonunu aldı. Tam kapıdan çıkarken Araf'la karşılaşan Alisa, neye uğradığını şaşırmıştı. Telaşa kapılmadan kendisine doğru gelen adama bakarak düşüncelere daldı. Belki bu konuyu Araf çoktan unutmuştu. Adamın giderek ona doğru yaklaştığını gördükçe kalbinin hızla attığını hissediyordu.

O sırada Araf, gitmek üzere olan kıza bakıyordu. Alisa'yı kapıda görünce kaşlarını çatarak kapının önüne kadar geldi.

Alisa sanki Araf'ın geldiğini yeni fark etmiş gibi şaşırdı. Bir açıklama yapma gereği duyarak konuştu: "Araf Bey hoş geldiniz. Ben de tam çıkıyordum. Size iyi geceler..."

Alisa, tam kurtuldum, derken adam kızın kaçmasına engel olmak için hafifçe kızın kolunu kavradı ve kendine doğru yavaşca çekti.

Araf, kızın o kadar yakınındaydı ki aldığı nefes ciğerlerine yetmiyormuş gibi nefes alıp normal olmaya çalıştı.

Adam, kızın yüzüne ciddi bir ifadeyle bakarak "İçeri gir!" Dedi.

Bir kez daha düşündüğü kötü ihtimallerin sadece kendi başına geldiğine hükmetti.Alisa içinden daha hızlı karar vermediği için kendine kızdı.

"Araf Bey gerçekten çok uykum geldi ve saat çok geç oldu. Ben yarın yine geleceğim, o zaman bana istediğiniz kadar bağırır, çağırır kızarsınız."

Adam hafifçe tutmakta olan kızın kolunu bırakmadı. Kesin kararını belirten ses tonuyla konuştu: "Alisa son kez söylüyorum, bir daha uyarmam!"

Durumun ciddiyetini anlayan kız, sıkıca kavranan koluna bakınca Araf elini gevşetmek zorunda kalmış gibi hissetti. Kolunu kurtaran kız mecburen içeri girdi. Salona kadar Araf'ı takip etti. Kendine masum görüntüsü vermek için boynunu büktü ve ıslak köpek yavrusu gibi bakmaya başladı. Arkasını dönen Araf, Alisa'ya baktı: "Kapıyı kapatmadan niye geliyorsun? Git şu kapıyı kapat!"

Yüzüne sahte gülücükler yerleştirdi ve kapının önüne kadar gitti. Kısa bir süreliğine düşüncelere daldı: "Kaçsam mı ya, hazır kapıya kadar gelmişim!"

"Niye orada bekliyorsun, çabuk buraya gel ve yaptığın saçmalığın hesabını ver!"

Alisa umutsuzca kapıyı kapatıp salona doğru ilerledi. Adamın yanına geldiğinde karşısındakinin dikkatini dağıtacak şeyler söylemeyi düşündü.

"Araf Bey siz ilaç kullanıyor musunuz?"

"Kullanmıyorum." 

"Gerçekten mi, ben kullanıyorsunuz zannettim."

"Ne alaka şimdi benim ilaç kullanıp kullanmamam?"

"Hiç öylesine sordum."

"Saçma sapan sorular sorma! Ne diyeceğimi unuttum senin yüzünden!"

Kız, adamın duyamayacağı bir sesle mırıldanarak "Ne güzel!" dedi.

Araf, Alisa'nın yüzüne anlamamış gibi bakınca kız cevap verdi: "Yani şey ilaçlardan bahsediyordunuz en son."

"Tedavim hakkında öğrenmek istediklerin bittiyse esas konuya dönelim."

"Bence sizin tedaviniz yarım kalmış gibi çünkü sizde sadece takıntı değil, gereksiz sinir patlamaları ve aynı zamanda narsistlik de var! "

Araf sinirlenmeyi bırakıp kızın söylediklerini düşününce gülümseyerek cevapladı: "Evet, bunu psikiyatristim de söyledi."

Kızın gözleri büyümüştü. Adamın yüz ifadesini görünce sordu: "Bundan neden zevk alıyorsunuz? İnsanların kalbini kırmak hoşunuza mı gidiyor?"

"İnsanların niçin üzüldüğü umrumda değil!"

"Bir şeyi çok merak ediyorum. Bu evde benden başka birileri mi var? Ne gelsem eviniz tertemiz! Benimle dalga geçer gibi temiz olan yerleri temizlememi söylüyorsunuz."

"Sen buraya temizlik için gelmedin ki..."

"Aynısını Gökay Bey'de söyledi. Gerçekten amacınız ne anlamıyorum."

"Sır saklamasını bilir misin Alisa?"

"Hayır ben sır falan saklayamam. Bana bir şey söylemeyin çünkü suçlarınızın ortağı olmak istemiyorum eğer bunu öğrenirsem yapamayacağımı biliyorum."

"Sırrımın suçlarla ilgili olduğunu nereden çıkardın?"

"Sizin gibi birinin parlak bir geçmişi olmadığı bellidir de oradan biliyorum."

"Her neyse unut gitsin! Şimdi sana söylediğim yemeği yapmayıp kendi kafana göre sarma yapmanı konuşalım biraz. Ha, ne dersin?"

"Türk mutfağı varken neden İspanyol yemeğini tercih ediyorsunuz? Bence yaprak sarma söylediğiniz yemekten daha güzeldir."

"Sen kovulmak istiyorsun galiba, ben ne istersem onu yapacaksın, kendi zevkin beni ilgilendirmiyor."

Başka zaman olsa kendimi savunacak binlerce şey söylerim ama şu an aklıma bir şey gelmiyor. Sadece o ân başka çarem yokmuş gibi hissettim.

"Neden kendi bildiğini okuyorsun?!"

Mantıklı bir açıklama bulamamaktan yorulan kız, "Artık gidebilir miyim, geç oldu!" Diyerek kurtulmak istedi.

Araf, Alisa'ya yaklaşıp aradaki mesafeyi azalttı. Kız bir kez daha yakınında olduğu için heyecanlandı. Çoğu zaman bakmaya korktuğu bu adam artık tam dibindeydi.

Buz gibi bir sesle "Hayır, gidemezsin!" Dedi.

"Neden" Diyerek sorma cesaretini gösterdi Alisa.

Kızı baştan ayağı süzen Araf, alayla gülümseyerek baktı: "Çünkü ben öyle istiyorum!"

"Öyle bir şey yapamazsın!"

"Yapamazsın öyle mi, senin okuma yazman var mı?"

Konuşmanın nereye varacağını merak ederek çıkıştım."Çok daha fazlası var. Ne olacak?"

"Hah işte, bak bakalım o maddelerde ne yazıyor? Sözleşmeyi okumadan imzaladığın için ne yazdığını bilmemen gayet doğal bir durum."

Alisa kağıdı eline aldı. Yazıları okumaya başladı. Araf alay ederek konuştu: "Dördüncü maddede ne yazıyormuş sesli oku bakalım!"

Elindeki kağıda bakakalan Alisa gözlerine inanamadı hemen itiraz etti: "Böyle bir şeyi kabul etmiyorum! Sırf siz istiyorsunuz diye neden ben evime gidemeyecekmişim!"

"Sözleşmeyi imzaladın ve bunun geri dönüşü yok, onu imzalamadan önce düşünseydin!"

"Diyelim ki dediğinizi yapmadım o zaman ne olacak?"

"Sözleşmeye uymamış olursun ve bu da sana pahalıya patlar. Ben kovmadığım sürece burada çalışmaya devam edeceksin."

"Tamam şu an beni kovabilirsiniz. Kovun beni! Hata üstüne hata yapıyorum. Bence gayet haklı bir gerekçeniz var!"

Kesin ve net bir şekilde "Hayır şimdilik ortam buna müsait değil!" Dedi.

"Evime gitmek istiyorum anladın mı beni?" Diye bağırdı Alisa.

"Ben de sana gidemezsin diyorum!"

"Evini başına yıkarım duydun mu, tek bir dahi eşya kalmaz!"

Araf karşısında bağıran Alisa'ya gayet sakin bir tavırla cevap verdi: "Buyur şu vazodan başla."

Bunu sen istedin der gibi başını salladıktan sonra vazoyu ellerine alıp bir süre Araf'ın gözlerinin içine bakarak yapma demesi için konuşmasını bekledi. Ama karşısındaki adam telaşlanmak yerine koltuğa oturmuş zevkle olanları seyrediyordu. Alisa vazoyu yere bıraktı. Vazonun parçaları etrafa saçıldı. Adamın ne tepki vereceğine baktı. Kızın gözü duvardaki tablolara takıldı Araf'ı umursamadan oraya doğru yürüdü. Bir tanesini devirdi. Yere düşen tablonun üstünden geçti. Hayatında ilk defa böyle bir şey yapıyordu. Alisa evdeki değerli birçok eşyayı kullanılmaz hâle getirirken karşısındaki adam ise yaptıklarına müdahale etmeden koltuğa oturup onu seyrediyordu.

"Bu ne güzelmiş siz mi seçtiniz?" Kendi sorusuna kendi cevap verdi: "Yok siz böyle zevk sahibi biri olamazsınız!"

Alisa perdeyi sıkıca bileğine kavradı ve aşağı doğru çekti. Büyük bir gürültüyle aşağı düşen perdeleri bırakıp tv ünitesinin oraya geldi.

Bu kadarını bile fazla gören kız, şimdi ne yapacağını düşündü. Adamı vazgeçirmek istedi: "Evinizi ne hâle getirdim ama bu sizin umrunuzda bile değil. Siz ne tür bir manyaksınız, pardon ama beni kovmak için daha neyi bekliyorsunuz?"

"Tv ünitesini de kırmanı..."

Kız kafasını arkaya çevirince televizyonu gördü. Araf'a dönüp gülümseyerek "Ah.. siz isteyin yeter ki emredin hemen yapayım, bundan şeref duyarım!" dedi.

"Kendi ellerinle sonunu hazırladığının farkında değilsin."

"Sen kimsin de beni tehdit ediyorsun!"

"Benim kim olduğumu bilmek istemezsin!"

Alisa, adamın ciddi ses tonuna yalandan bir kahkaha attı: "Hayalet Casper falan mısın, nesin sen!"

"Biraz düşün bakalım, o adamlar neden senin peşindeler ve neden ben canımı hiçe sayıp seni düşmanlarımdan koruyorum?"

"Çünkü zenginsin ya da salak da olabilirsin!"

Araf, kızın söylediklerini hiç duymamış gibi sakince sözlerine devam etti: "Düşmanlarımın sana zarar vermelerini istemiyorum. Onların güçlenmesini istemediğim için sen şu an yaşıyorsun. Yoksa bırakırdım seni kendi haline artık onlar da öldürüyorlar mı işkence mi ediyorlar umrumda olmazdı!"

"Peki kendi hizmetinizi yaptırmanız da beni koruduğunuz için mi? Mesela yemek yapmak ve sabahın en erken saatlerinde kahvaltı hazırlatmak gibi!"

"Bu evde zaten birçok kişi çalışıyor. Amacım sadece seninle uğraşmak. Ne yemek yapman ne de kahvaltı hazırlaman önemli değil."

"Ben onca zahmete siz eğlenin diye mi katlandım yani! Madem öyle bir sürü çalışanlarınız varmış o zaman ne diye sözleşme imzalatıp beni kullanıyorsunuz?"

"Çünkü peşindekilerin öyle bilmeleri gerekiyor!"

"Onların peşimde olduklarını bildiğinize göre o zaman bende ne aradıklarını da biliyorsunuzdur."

Araf itiraz etti: "Hayır, ben hiçbir şey bilmiyorum ama ne olduğunu mutlaka öğreneceğim. " Yüzüme bakarak şüphe eder gibi bir ses tonuyla konuşmaya devam etti: "Belki herkese oyun oynuyorsun, belki de sende olan her neyse onu açığa çıkmaması için saklıyorsun."

"Ben hiçbir şey bilmiyorum. Peşimde birilerinin olduğunu son birkaç günde fark ettim. Neden bana inanmıyorsunuz gerçekten doğruyu söylüyorum."

"Benim sana inanmam hiçbir şey ifade etmez. Önemli olan peşindekilerin sana inanması. Yoksa çok sürmez seni ortadan kaldırırlar ve bunu öyle bir yaparlar ki kimsenin ruhu duymaz. Üzgünüm ama belki öldüğünde bir mezarın bile olmaz."

Gözlerim büyüdü. Korkuyla bir adım geriledim. Sakin kalmaya çalışarak sordum: "Hani beni koruyacaktınız? Şimdi neden beni öldürebileceklerini söyleyip yüreğime indiriyorsunuz?"

"Ben olası ihtimalleri söylüyorum. Gerçekleri bilmeye senin de hakkın var."

"Onlardan kaçmamın başka bir yolu yok mu?"

"Maalesef..." 

"Bildiğim her şeyi anlatsam? İnanmaları için gerekirse ben de bir şey olmadığına dair kanıtlar gösteririm."

"Bu işe yaramaz. Ellerine düştüğün an onlara tutsak edilirsin. Bir şekilde gerçeği öğrenirler sonra da seni öldürürler."

"Beni onlardan koruyamaz mısınız?"

"Elbette buna gücüm yeter fakat yapılan sözleşmenin maddelerini uygulamak şartıyla bunu yaparım. Seçim senin."

"Seçim hakkım olduğu söylenemez çünkü bana zorla sözleşmeyi imzalatmıştınız."

"O iş sözleşmesiydi. Bu ise yalnız ikimiz arasında olması gereken bir şey olarak kalacak."

Araf çalışma odasına gidip birkaç kağıt ve bir kalemle geri döndü. Kızın önüne kağıtları koyduktan sonra karşı pencerenin önüne geçip dağınık etrafı aldırmadan konuştu:

"Ben söyleyeceğim sen yazacaksın."

Araf maddeleri sıralıyordu. Kız yazarken ara sıra duraksayıp itiraz etmeyi düşünüyor ama sonra ölümünü en feci şekilde tasavvur edince itiraz etmekten vazgeçip yazmaya devam ediyordu.

"Kaç madde oldu?"

"Kırk dördüncü maddedeyiz."

"Kırk beşinci madde..."

"Bu sözleşme kaç maddeden oluşuyor Araf Bey? Yazı yazmaktan kolum koptu. Teknoloji Çağı'ndayken ben neden elimle yazıyorum?"

"Çünkü ben öyle olsun istiyorum. Sen yazmaya devam et..."

Yalnız Araf konuşuyor kız yazmaya devam ediyor. Alisa son maddeyi yazarken artık çok yorulmuştu ve Araf'ın yüzüne 'yeter artık' der gibi bakıyordu.

"Doksan dokuzuncu madde: Araf'ın her sözünü itiraz etmeden kabul edeceğim."

Son maddeyi duyan kız söyleneni yazarken fark etmiş gibi gözlerini büyüdü. Bu ağır şartı kabul etmemek için itiraz etti: "Ama Araf Bey bu son madde geri kalan diğer doksan sekiz maddeyi özetliyor. Sadece bu maddeyi söyleseydiniz eğer diğerlerini yazmaya gerek kalmazdı. İki saattir oturmuş burada söylediklerinizi yazıyorum. Sırf bana işkence ettirmek için yaptınız bunu!"

"İnsanları uğraştırmayı severim." Dedi gözleri ışıldayarak.

"Yani ya öleceksin ya sürüneceksin diyorsun! Tamam ben sürünmeye razıyım yeter ki beni öldürmelerine izin vermeyin."

"Emin misin bir daha düşün istersen çok çabuk kabul ettin. Sonra 'vazgeçtim' dersen eğer ben vazgeçmeden sen vazgeçemezsin. Benden kurtulmak için kaçmaya kalkarsan bu senin için hiç iyi olmaz."

"Düşününce sözleşmeyi kabul etmek de mantıklı gelmiyor. Başka şansım da yok... Daha doğrusu fazladan canım yok. Keşke kediler yerine ben dokuz canlı olsaydım. O zaman ne size ihtiyaç duyardım ne de bir başkasına..." Alisa sesli düşündüğünü Araf'ın yadırgayan bakışlarını görünce fark etti.

"Çok vaktin yok Alisa, bir karar ver. İşim gücüm var seninle vakit öldürmek istemiyorum."

"Kaç saattir şurada yazı yazarken vaktiniz kaybolmadı da iki dakika düşününce mi zamanınızı alıyorum."

"Seçimini yap artık."

"Kararsız kaldım." 

"Kararsız olmanı gerektirecek bir durum yok. Dokuz canlı ve kedi olmadığına göre kabul etmekten başka şansın yok!"

Alisa'nın yine derin düşüncelere daldığını gören Araf, daha fazla beklememek için kızı cesaretlendirecek bir şeyler söyledi: "Merak etme burada insan yemiyorlar. Basit bir sözleşmeye imza atacaksın hepsi bu!"

"Tamam. İmzalayacağım."

"Allah'ım sonunda..!"

"Yalnız bir sorunumuz var."

"Ne oldu vaz mı geçtin yoksa?"

"Saatlerdir yazıyorum parmaklarım tutmuyor."

"Kıyamam sana.." dedi dalga geçerek.

"Kendinize eğlenecek başka birini bulun!"

Kağıdı imzalayıp bıraktım. "Çok cesursun bakıyorum." Diyerek alayla yüzüme baktı.

"Evet öyleyimdir."

"Buraya geldiğinde pek bir korkaktın."

Kendimi savunmak için hemen cevap verdim: "Ben korkak biri değilim."

"Bu bile bir şeyleri ispatlamam için yeter. Cesur görünmek için bile fazla tecrübesizsin."

"Tecrübesiz falan değilim."

"Silahtan korkuyor musun?"

"Soru mu bu, tabii ki evet! Silahtan kim korkmaz ki?"

"Karanlıktan korkuyor musun?"

Boş bulunarak "Evet!" Dedim. Verdiğim her cevaptan sonra yüzündeki gülümseme giderek artıyordu. Benimle dalga geçerek konuştu: "Gerçekten bayağı cesurmuşsun."

"Sen ne saçmalıyorsun, ben gidiyorum!"

"Sana gidemezsin dedim! Otur şuraya, madem geceler uzun o zaman bizde birlikte Rus ruleti oynarız." Ses tonu öyle korkunç çıkmıştı ki bir adım dahi atmaya cesaret edemedim. Silahını çıkarıp masanın üzerine koydu.

Olabildiğince korktuğumu belli etmemeye çalışıyordum. Belli ki bu manyak insanların korkularından zevk alıyordu.

Aklımı kaybetmişim gibi konuşarak "Sen kendi kendine oyna! Belki kendini öldürürsün de bizi kendinden kurtarmış olursun. Ben gidiyorum, sen de ben varmışım gibi oynamaya devam et, tamam mı?" Diyerek ayağa kalkıp hızla evden çıkarak bu durumdan kurtulmak istedim.

Birkaç adım atmıştım ki Araf'ın sesiyle duraksadım: "Tek bir adım dahi atma! Bu mesafeden ıskalamam." Ellerimi kaldırıp Araf'a döndüm. Silahı bana doğrultmuş sakince bana bakıyordu. Yanlış bir şey yaparsam beni anında vurur.

Sinirlenen Araf, silahı Alisa'ya doğrultarak oturmasını söyledi. Çaresiz kalan kız mecburen geri gelip yerine oturdu. Ellerini indirmeden sordu: "O elindeki gerçek mi? Lütfen bana oyuncak olduğunu söyle."

"Denemek istersen al bak bakalım gerçek mi?"

Biraz önce neredeyse vurulacaktım. Gerçekten böyle bir şey yapamayacağını düşünmüştüm ama artık kesin olarak eminim. Ellerimi indirip sitemle konuştum: "Benim peşimdeki düşmanlarımdan değil asıl senden korunmam gerekiyormuş. Silahı bana doğrulttuğunun farkında mısın?"

"Bu sadece basit bir oyun."

"Ama içindeki kurşun gerçek!"

"Biliyorum." Dedi gülümseyerek.

"Başka bir şey oynayalım. Silahla oyun olmaz. Patlar falan Allah korusun. Bunun yerine satranç oynayalım mı?" Onu ikna etmeye çalışsam bile bunda pek etkili olamadım.

"Sürekli kazanmak hiç eğlenceli değil."

"Tamam başka bir şey oynayalım." Sesim zorla çıkıyordu.

Silaha bakarak konuştu: "Hayır! Bu oyunu oynayacağız."

Bana zorla oyun oynatacaktı artık tahammülüm kalmamışken son kez itiraz ettim: "Ben bunu oynamak istemiyorum!"

"Bana bir daha bağırma yoksa çok fena olur!"

"Çok merak ediyorum ne olurmuş bağırırsam?"

"Bi dene bakalım ne olacak beraber görelim, ha?"

Aslında silahın namlusu bu soruya cevap vermişti ama bir anlık sinirle ne dediğimi bilemez hâle gelmiştim.

Loading...
0%