Yeni Üyelik
15.
Bölüm

14. BÖLÜM

@mahinehar

 

BÖLÜM 14: ŞUTLANAN PRENS

 

 

YAMAN EROĞLU

 

 

Dün akşamki yaşanan olaydan ötürü kafam da sürekli Leyla'yı düşünüp duruyordum istemsizce. Kurabiyeyi yedikten sonra başının dönmesi ve hemen ardından baygınlık geçirmesi beni aşırı derecede korkutmuştu. Normalde benim için hiçbir anlamı olmayan kişileri bu kadar takmazdım; ancak Leyla nedense aklımın bir köşesinde kendine yer edinmişti. Acaba şimdi durumu nasıldı ve ne yapıyordu? Öğrenmenin tek bir yolu vardı; o da kapının önünde giderek halini sormak olacaktı.

 

Siyah keten pantolonumu giyerek üzerime beyaz bir tişört geçirmiştim hızla. Kapıdan çıktığımda içimde tuhaf bir korku peyda olmuştu. Bu kız sürekli bana bir şeyler söyleyip ağzımın payını vermek için yarışıyordu bildiğiniz. O bunu yaparken benim de ellerim armut toplamıyordu herhalde. Gereken cevabı veriyordum vermesine, ama kendisi hazır cevap olduğu için hızına yetişmem hemen hemen imkânsız gibi bir şeydi. Bundan zevk alıyor muydum? Başlarda aşırı derecede sinir olurken, nedense şu an hoşuma gidiyordu onunla küçük çaplı bir tartışmaya girmek. Küçük çaplı? Söylediğim şeye benim bile inanasım gelmedi. Sürekli karşı karşıya gelen düşman ülkeler gibiydik.

 

Cesaretimi topladıktan sonra zile bastım ve bir-iki saniye bekledim. Kapıyı açmasını umduğum kişi açmıştı ve ben de bir oh çekmiştim Leyla'yı gördükten hemen sonra; ancak biraz solgun göründüğünü fark ettim. Bitkin bir hali vardı ve nedense bundan hiç hoşlanmamıştım. Kendimle olan konuşmama bir son verip ellerimi ovuşturduktan sonra nihayet beni bu kapının önüne getirmeyi sağlayan soruyu sormayı başarabilmiştim.

 

"Nasılsın?"

 

"İki farklı nehrin birleştiği fakat birbirine karışmadığı Aragvi Nehri gibiyim. Sen nasılsın?" dediğinde ne dediğini tam olarak algılayamamıştım. Her seferinde kafası mı güzel acaba demekten kendimi alamadığım kızın yapısı gereği böyle olduğunu kabullenmem çok da uzun sürmemişti.

 

"Ben iyiyim de bu dediğin şey tam olarak iyi bir şey mi onu anlamadım?" dedim maviye çalan yeşil gözlerine ne der diye bakarak kafamı kaşırken.

 

"Avrupa'da bir gencin, bir yılda çalışarak aldığı arabayı biz Türkiye'de Magnum çubuğu yalayarak almaya çalışıyoruz. Bu bilgiden sonra kendimi imha etmeden hayatta kalmaya çalışıyorum sabah sabah. Anlayacağın olaylar, olaylar..." dedikten hemen sonra kaşlarını çatıp hiddetlendiğini fark etmiştim. Söyledikleri beni içten içe güldürmeyi başartsa da karşısında sus pus olmak en doğru şey olacaktı şu an için.

 

"Günün nasıl geçiyor peki?" diye yeni bir soru sormuştum. Cidden buna gerek var mıydı acaba aptal Yaman?

 

"Dereye indim, ama taş bulamadım. Öyle sıkıntılı bir gün geçiriyorum." dediğinde istemsizce tuttuğum gülmemi koyuvermiştim ortaya.

 

"Komik mi?" dedi yarı bir öfkeyle.

 

"Komikti." dedim gülmeye devam ederken.

 

"Sen tam olarak ne için buradasın?" diye kaşlarını çatmıştı yeniden Leyla.

 

"Canım sıkıldı seninle tartışmaya geldim." diyerek tek nefeste solumuştum. Yalan değildi. Onunla tartışmak ciddi ciddi hoşuma gitmeye başlamıştı.

 

"Tartışma programları var Yaman Efendi. Televizyonlar dolu onlarla. Gitte az havanı alsınlar senin proflar. Çoluk çocuk eğlendirecek değilim bu saatten sonra." diyerek göz devirmişti.

 

"Hiçbir tartışmacı senin verdiğin zevki vermez. Ayrıca çok kabasın Leyla. Kapına gelen tanrı misafirine böyle mi davranırsın sen hep?" İçimden bir ses keyfime göre hareket etmemi söylüyordu. Ve tekrardan o ses, belanı bulmana az kaldı diye de ayriyeten bas bas bağırıyordu.

 

"Hikmetinden sual olmayan rabbim, göndere göndere senin gibi bir megalomanı gönderdi. Bu da benim imtihanım olsa gerek."

 

"Çok şakacısın. Bak sana ne diyeceğim," dediğimde yüzüme alık alık bakmıştı Leyla. "Seninle aramızda süre gelen bir savaş var. Ve ben bu savaşa bir ateşkes ilan etmek istiyorum. Çayın da varsa oturup biraz konuşabilir miyiz?" Cidden bu ben miydim? Yoksa beni ele geçiren eski dönemlerdeki yaşayan ruhum muydu?

 

"Bizim evde, ocakta sürekli kaynayan tek şey çaydır. Olsa da vermem, çünkü hepsi benim. Şimdi şutlanmak için daha hangi cümleyi duymayı bekliyorsun?"

 

"Beni evine davet etmeni tabii ki." dedim kararlı bir sesle. "Çayını içtikten sonra şutlarsın beni isteğin gibi."

 

"Son yirmi senedir dünyayı erkeklerden yok etme planlarımı ifşa etmene izin veremem." dedi kesik kesik nefes alırken. "Kusura bakma, ama bu kapıdan erkek sinek sokmuyoruz biz içeriye." dediği an, onu kenara çekip içeri girmiştim hızla. Leyla ardımdan saydırsa da takılmadan karşımda görünen mutfağa dalmıştım direkt ben de. Sınırlarını ihlal ettiğimin farkındaydım ve bu kadar şeyden de zarar gelmez herhalde diyerek dalmak ölüm fermanımı yazdırtır mıydı sizce?

 

"Maganda mısın lan sen?" dedi kapıyı kapatmadan hemen dibimde biterken. "Çık dışarı!"

 

"İlk olmanın hazzı da bir başkaymış bak. Harbiden nasıl bir ev sahibisin sen? Her gelen misafirine böyle mi davranıyorsun cidden? Ben şaka yapıyorsun sanmıştım."

 

"Seni şu an öldürmemem için, bana tek bir sebep söyle ulan?" Sakin ol kızım. Bu kadar sinirlenecek ne var? Alt tarafı bir çay...

 

"Katil olacak bir tip yok sen de Leyla." dediğimde masada duran çaydan bir yudum almıştım hızla. Leyla ayağından adeta fırlatarak aldığı terliği bana doğru nişan almıştı. İç ses uyarıları değişmiş, bana kaçmam gerektiğini haykırıyordu sonunda.

 

"Yaptığın şey şu an haneye tecavüz! Savunma için belden aşağına vursam yeter. Bunun için kimse beni kodese de tıkamaz!" dedi öfkeden köpürürken. Hiç şakası olmadığını fark ettiğimde yavaşça yerimden kalkmıştım ben de. "Ve sen, benim çayımdan içtin demin. BENİM ÇAYIMDAN İÇTİN!" diyerek üzerine basa basa yenilemişti lafını sakar hanım.

 

"Sakin ol, sakin ol..." dedim ellerimi boşlukta yarı yarıya havalandırırken. "Alt tarafı çay içip konuşacaktık." dediğimde üzerime üzerime gelmeye başlamıştı. Kaçış var mıydı artık?

 

"Evimden çıkıyor musun çıkmıyor musun sen?" dedi kapıya doğru geri geri gitmemi sağlayarak.

 

"Bak konuşabiliriz. Böyle olmamızın hiçbir âlemi yok Leyla." dedim, ama nafileydi. Gözünü karartmıştı bizim deli kız.

 

"Kendimi ne kadar zor tuttuğumu bilemezsin ulan! Senin kanını emmemek için zor duruyorum!"

 

"Her şey olabilirsin, ama bir Vampir asla." dediğimde sonunda elinde tutarak nişan aldığı terliği bana doğru fırlatmıştı. Son anda darbesinden kurtulmak için kapıdan çıkarken kafamı eğmiştim ki, acı dolu bir ses işitmiştim. Kendimi hemen toplayıp acıyla inleyerek feryat edenin kim olduğuna bakmak için kafamı kaldırdığımda bu kişinin ev arkadaşım Melih olduğunu görmüştüm.

 

 

 

 

🍀🍀🍀🍀

 

 

 

LEYLA YAMAN

 

 

Ulan bilseydim gelenin Yaman olacağını açar mıydım hiç kapımı? Resmen evime dalmıştı hıyar torbası. Üstüne üstlük benim çayımdan içmişti. BENİM ÇAYIMDAN! Hayatının hatasını yaptığını Yaman'a gösterecektim elbet ve o bir daha asla ona ait olmayan bir şeye el uzatamayacaktı bundan sonra. Bittin! Gözün aydın olsun, birazdan selası okunacak Yaman... 'VİKİNG LEYLA CİNNET GEÇİRİRSE!' adlı neon yazılı tabelalar omza!

 

Her şey olabilirsin, ama bir vampir asla dediği anda annelerimizin mükemmel bir şekilde tam on ikiden vurdukları terliği ben de silah niyetine almıştım elime. Allah rahmet etsin şimdiden mevtamıza! O kadar sinirlenmiştim ki gözüm hiçbir şeyi görmüyordu. Terliği Yaman'ın kafasına nişan aldığım gibi fırlatmıştım hızla; ancak terlik ona doğru mermi gibi uçarken, ağır çekimde Yaman'ın kafasını teğet geçişini, ardından karşı kapıdan Melih'in izinsiz saha çıkışı yaparak direkt ortaya atılışı yüzünden kafasına isabet edecek olması suikast girişimimi sabote etmişti. Mükemmel atışım hiç suçu yokken zavallı Profesör Severus Snape kılıklının kafasına denk gelmişti iyi mi? İşte şimdi hapı yuttuk!

 

"Ah! Ne oluyor lan?" dedi Melih kafasını tutup ikimize birden bakarken. Gözüm Yaman domuzuna çarptığında daha da öfkelendim. Terliği Melih'in değil, bu angutun kafasına yemesi gerekiyordu! 'RAMBO LEYLA ISKALARSA!' adlı neon yazılı tablolar ekranları süslemeye devam ediyor. Göz devirme!

 

"Çok özür dilerim Melih. Gerçekten kusura bakma." dedim mahcup dolu bir sesle. Adam dövmeyi sevmesine seviyordum, ama haksız yere değil tabii ki millet! Adamın kafasına terlik fırlatmıştım ya resmen TERLİK!

 

Melih, "Senden dayak yiyeceğimi hiç beklemiyordum." dediğinde Yaman'ın kafasına vurmuştu hızla. "Ne yaptın lan kızı bu kadar sinir edecek?" Bu hiçbir hayat belirtisi göstermeden konuşan çocuk muydu gerçekten? Gözlerime inanamıyorum!

 

"Ne vuruyorsun oğlum?" dedi Yaman kafasını tutup yüzünü ekşitirken. "İnsan gibi halini sorup bir çayını içmek istedim sadece hepsi bu."

 

"İnsan mı?" diye araya girmiştim. "Ozon tabakasını deler gibi mahremiyet alanımızı deldin ulan dağ ayısı! Bir de insan diyor kendine densiz!"

 

"Ağır konuşuyorsun, ama Leyla!" diye tepki göstermişti yerden bitme. "Bu kadar fevri olma istersen?"

 

"Sana ne!" dedim ters ters baktıktan sonra Melih'e dönerek, "Hâlâ acıyor mu?"

 

"Acımıyor, acımıyor." diye araya girmişti Yaman yine. Sana mı sordum şovmen!

 

"Sana ne oluyor yahu?"

 

"Benim de canım yanıyor. Geri geri giderken ayak bileğim acıdı."

 

"Çok iyi olmuş. Etme bulma dünyası işte ne yaparsın?"

 

"Kan kaybından ölmeyeceğim merak etme Leyla." dedi araya girerek gülen Melih. "Beni boş ver de sen nasıl oldun?" Kibar Feyzo bundan sonra senin adın aslanım!

 

"Bu kapımı çalana kadar çok iyiydim. Cinlerimi tepeme çıkardı dakikalar içerisinde. Nasıl iyi olayım?"

 

"Bu değil. Benim bir adım var." dedi kaşlarını çatan Yaman.

 

"Adı anılmaması gereken kişisin. Sus artık!" diye sesimi yükselttim.

 

"Gençler, gençler sakin olun. Bu kadar sinir damarlara zarar." diye yeniden araya girmişti Melih. Fırlattığım terliği yerden alarak, "İyi bir nişancısın söylemeden edemeyeceğim."

 

Uzattığı terliğimi alıp, "İsabet etmesi gereken kişi sen değildin." dedim yeniden mahcup bir şekilde.

 

Melih, "Sanırım yanlış zamanda yanlış yerdeydim. Bu yüzden kendini suçlama lütfen."

 

"Hayır, olur mu? Yanlış yerde olan kişi sen değildin. Aha, bu baş belasıydı." dedim Yaman'ı işaret ederek. "Evime daldı işgalci askerler gibi."

 

"Ve sen de beni geri püskürten Mavi Bereli Savaşçı bir askerdin." Mavi Bere mi? Senin karşında Bordo Bereli Viking Leyla duruyor Yaman Efendi! Gözünü dört aç!

 

"Topuğuna sıkmadığıma şükret sen! Hâlâ konuşuyor musun?" diye üzerine yürüdüm.

 

"Hadi, ama seninle aramı düzeltmek istiyorum Leyla. İyi bir başlangıç yapamadık zaten. Bunu telafi etmeye çalışıyorum yardımcı olur musun bana lütfen?"

 

"Ben is-te-mi-yo-rum!" dedim üzerine basa basa. "Duydun mu beni? Onu en başta düşünecektin. Son pişmanlık neye yarar? Her şeyin bir bedeli var diye boşuna yorumlamamış Müslüm babamız."

 

"Bedel ne?" dedi saçlarını parmakları arasından geçirerek düzelten Yaman. "O bedeli ödedikten sonra benimle arkadaş olacak mısın peki?"

 

"Sanmıyorum, çünkü ben kimseye ikinci bir şansı asla veremiyorum."

 

"İlk olmayı severim dediğimi hatırlıyorum."

 

"Gördük. Zoraki bir şekilde mi yapıyorsun bunu her zaman?"

 

"Tabii ki hayır. Sen biraz zordun sadece o kadar. Buna mecbur kaldım diyelim."

 

"Hiçbir mecburiyet böyle davranabileceğin anlamına gelmez." dediğimde Yaman'ın yüzü düşmüştü. Üzerine fazla mı gidiyordum? Hayır! Hak ediyordu, hem de fazlasıyla.

 

"Özür dilerim, seni merak ederek kapına geldiğim için. Özür dilerim, seninle arkadaş olmaya çalıştığım için. Özür dilerim, her şeyi yoluna koymak isterken berbat ettiğim için Leyla." dedi ve bana tek bir söz hakkı tanımadan başını eğip merdivenlerden hızla inmişti Yaman. Küstü mü lan o? Galiba küsmüştü. Göz devirme!

 

Melih yüzüme bakıp, "Sonra görüşürüz." dedi ve arkadaşını takip edip inmişti ardından. Yaman'ın son konuşması canımı o kadar çok sıkmıştı ki içeri girip kapıyı kapatmıştım. Benim huyum böyleydi. Ben buydum. Aksi, huysuz, agresif, öfkeli ve zerre kimseye güveni olmayan biriydim. Değişebilir miydim bilmiyorum, ama başım fena halde bu çocukla beladaydı onu artık net bir şekilde anlamıştım.

 

Loading...
0%