@mahinehar
|
BÖLÜM 2: İŞ BAŞA DÜŞTÜ Benim kaderimde ayrılıklar var. Kime bağlandıysam ayrıldı yollar. Sevmedim kimseyi ben hiç bu kadar. Benden ayrılmaya yeminin mi var? Seni unutmaya ömrüm yeter mi? Dön desem tersine dünya döner mi? Gururum aşkıma öyle düşman ki. Geri dön beni sev, dön diyemem ki.
Hedefim psikolojiyken, sadece müşterisi olmak için aday olma yolunda ilerleyen bir adet Leyla ile karşı karşıyasınız millet. İnsanlar ölmek için neden bu kadar can atardı ki? Hayır, bir de neden benim ellerimden olsun diye sıraya girerlerdi? Karşı binada aşk acısından dolayı kendinden geçen ayyaş Burak vermişti yine köküne kadar müziğin sesini. Yatağımdan robot gibi kalkarak olduğum yerde kala kaldım. Etrafım henüz karanlık. Gözlerimi dünyaya açmamışken, ruhumun katil olma yolunda ilerlemesine ne demeli peki? Derin bir nefesi hızla ciğerlerime hapsederek tekrardan salmıştım dudaklarımın arasından. Allah'ım bir de o cızırdayarak çıkan karga sesiyle şarkıya eşlik etmesi yok muydu? Ümit Besen duysaydı şayet bu antilobu, dillere destan şarkım, kargaların dilinde kötü yola düşmüş diye dizini döverdi. 'YÜKSELENİ GİDEREK ARTIŞ GÖSTEREN TANSİYONU!' Neon yazılı anime karakterler sahnede! "Başlarım lan senin aşkına hanzo! Ahırda mı yaşıyorsun ulan ayı!" diyerek uyku bandını hızla dağılan topuzuma doğru itekledim. Dünya gözü aydınlandı! Camı açar açmaz ne göreyim? Bir eli balkondan sarkmış Burak, tespihini çekerek güzelim şarkının canını çıkarmaya devam ediyordu. Senin o hayatını tespihe dizerek çekmezsem bana da Viking Leyla demesinler! Yüzüm buruştu bir an karşımda dağılan bu iğrenç tablo karşısında. Sadece tek bir şey eksikti bu resimde. O da benim mükemmel yumruğumdu tabii ki. 'BOKSÖR LEYLA.' neon yazılı anime karakterli bulutlar uçuş izni istiyor kuleden. İnanmıyor musunuz sahiden bana? Siyah kuşağım vardı yahu benim. Bir kez daha teessüf ederim. Göz devirme! Hakikaten o bırakacağım son rötuşun ardından sergiye çıksa, acaba kaç bine satardık bu herifin ben tarafından dağıtılan yüzünü? En azından ev kirasını denkleştirmek için kılı kırk yarmazdım bir süre öyle değil mi? Merak konusu oldu iyi mi! Hem aşkı kim icat etmişti? Onu da bulup bana getiriverin bir zahmet. Kum torbasına vurur gibi vururum her seferinde canımı sıkan ağlak insanları için. "Lan ayyaş Burak! İçip içip utanmıyor musun biz mahalle sakinlerini rahatsız etmeye he?" diye cırladım sesimi duymazlıktan gelen sarhoşa doğru nişan alırken. "Alo, kime diyorum lan ben?" "Ne olmuş kız Leyla? Sonunda terk mi etmiş yine o kız bizim çocuğu?" diyen Aysel ablaya kaymıştı bakışlarım. Seninle benim çocuğum mu ki, bizim kelimesini kullanıyorsun be kadın! 'HOLLAN-' diyemeyen neon yazılar tadilata çıkmak için can atıyor gibiydi! Aman deyim, karşılaştırmayın bizi o şeylerle çarpılır kalırız yoksa! "Mahalleye dair raporların alası sen de. Benden alacağın bir dedikodu yok abla. Orada olsaydım engel olurdum zaten ayrılmalarına. O da sırf bu gürültüyü yaşamamak için olurdu." dedim burun kıvırarak. Leyla kalkacak, biri için hareket edecek öyle mi? Duyulmuş şey değildi doğrusu. "Ne! Yeni bir dedikodu mu var?" dedi yandaşlısı Serpil hemen ardından camda belirirken. Ulan Dikizci Ayten, Dedikoducu Serap teyzeleri geçtiniz be! Mıntıkalarını size mi devrettiler anlamadım ki? "Benden size malzeme çıkmaz. Kendinizle karıştırmayın o yüzden beni. Ayaklı gazeteciler sizi." Bu mahalleye geldiğim güne lanet olsun! "Kız bu dedikodu değil ki. Aramızda bilgi aktarımı." dedi Aysel abla gururla. Onay vererek başını sallayan da Serpil olmuştu üstelik. Ellerimi şakaklarıma dayayarak ya sabır çektim. FBI tarafından alıkonulsalar keşke. Tövbe, Türkiye Cumhuriyeti olarak asla ve kata istemiyoruz bunların geri teslim edilmelerini! Meraklı Melahat olan bu bitirim ikiliyi pek dikkate almadan bağırmak için aralamıştım yeniden dudaklarımı. "Lan kime sesleniyorum serseri! Kıs lan şu müziğin sesini. Senin o aşkını si*-" diyemeden ses ortamdan suyun geri çekilmesi gibi çekilmişti aniden. 'SIÇTIN LEYLA!' adlı neonlu yazılar ufaktan indirin tabloları sizde benimle birlikte tüyün! Beni duyan Burak, müziğin sesini aniden kıstığında eli hâlâ radyosunun üzerindeydi. Kaşlarını çatarak, bana doğru baktı. Duymuş muydu sizce? Beklentiyle bakan gence doğru dudaklarımı ısırdım. "Sil baştan başlamak gerek bazen parçasına istek var Burak. Aç oradan da sana eşlik etsin istihbarat biriminden Aysel ve Serpil ablalar." dedim köşeyi dönerken. Zengin olmak manasında değil millet. Çok güzel geri vites yapardım. Daha önce hiç bahsetmiş miydim size bu yeteneğimden? 'GERİ VİTESÇİ LEYLA.' adlı tabelalar yeniden omza! "Deli mi ne? Kapa camı kız Aysel, uğraşılmaz bunlarla." diyen bitirim ikili neferlerinden olan Serpil, hızla içeriye doğru kaçmıştı. Ne oldu? Az da seni dinleyelim mahalleli olarak. Reklam olmazsın merak etme. Alo... "Sen aşk acısından ne anlarsın kızım? Rahat bırak beni." Ayyaş bozuntusu bana kızım mı dedi? Nefret ederdim bana böyle hitap edilmesinden. "Love sektörüyle aram yok benim. İnsanı böyle dağıtan aşka, aşk mı denir ulan? Hastalıklı bir şey bu resmen. Acıyı da bir başına çekmiyorsun burada hıyar! Resmen biz mahalle sakinlerine de çektiriyorsun. Bizim ne suçumuz var? Git, götü başı başka bir yerde dağıt!" Burak, "Kapat kulaklarını duyma sen de beni Leyla!" diyerek sesi son bir kez daha köklemişti yeniden ayyaş bozuntusu. Canına susamış dingil! "Ulan senin yedi ceddine birden söverim. Başlatma lan aşkından!" diyerek tuttuğum saksılardan birini alıp tam fırlatıyordum ki, beni durduran kişi kâküllü yârim Selin olmuştu. Atomu havada yakalayan top tutucular gibiydi dostum, elimde akıbetine uçmak üzere olan saksıyı yakalarken. "Delirdin mi Leyla? Ne yapıyorsun sen?" dedi sanki bir eşyaymışım gibi beni çekiştirirken. "Delirdim ulan! Beni sizler ve bu külliyesi bozuk mahalle delirtti." "Sus." diyerek bana doğru atılıp, dudaklarımı elleriyle kapatmıştı sevgili arkadaşım. Hemen ardından camı kapatarak akşam haberlerine konu olacak az önceki keşmekeşi ardında bıraktı. "Bırak şu aptal çocuğu da kalk giyin hadi. Eleni Hanım'a yardıma gideceğiz daha." "Kusura bakma bilge kız. Bugün en sevdiğim kişiyle birlikteyim." dediğimde yüzüme bön bön bakan Selin'e göz devirdim. "Yani tek başımayım." "Ya, aman Leyla'ya." "Ne var be?" "Kapıya mı koysun bizi Eleni Hanım? Bunu mu istiyorsun cidden?" dediğinde sıkıntıyla ofladı. Ah isteklerimi bir duysanız keşke? İç ses, az sus! Koz vermeyelim tabelacılara. "Mecburuz yardım etmeye. Kalk hadi, bir an önce hazırlan." diyerek kapıya doğru ilerledi Selin. Birden ardına dönüp hırsızlar gibi hareket ederek bedenini yarıya çömeltti. İki parmağını gözlerine doğru götürerek yeniden üzerime çevirmişti. Bunun anlamı gözüm üzerinde, sakın olay çıkarma demekti. Aman ne güzel! Kendimi yatağa sertçe atarak pufladım. "Neden ben, neden?" diyerek yakardım. Kendi kendine konuşan insanlar ruh hastası değildir, aksine zekidir. Hiç duymamış gibi davranmayın sizde lütfen. Bakın ufaktan alınmaya başlarım, yoksa. Kurtuluşumun olmadığını bilerek yerimden hızlıca doğruldum. Elimi yüzümü yıkamak için banyoya doğru giderken balkon kapısında bir şeyler içen İpek böceğime rastladım. "Günaydın Uğur Böceği. Ne yapıyorsun burada tek başına?" dedim kaçan keyfimi yerine getirmek için uğraşırken. İpek, "Hayatım mahvolmuş kahvesi içiyorum. En sevdiğim aktivite. Sen peki?" dediğinde düz bir asfaltta şarampole yuvarlanmış gibi hissediyordum kendimi o an. "Yalın'ın şarkısında heyecanını kaybetmişsin dediği kişi kesinlikle benim." "Hı?" demişti İpek. Beni anlamayan ev arkadaşıma bakıp, "Baban mili milyarder kızım. Sen de çeyrek milyarder çocuğusun. Hayatın nasıl kayıyor lan senin?" Bize ait terimleri çalmalarına ne gerek vardı? Buna da mı göz dikmişlerdi cidden? Hırsızlar! 'ZENGİN ZÜBBELER!' neon yazılı tabela belirdi yeniden. Harbi size bir bravo daha arkadaşlar. Birlikte iyi gömüyoruz! "Herkes toplansın." dedi holdeki ayna karşısında makyajını yapan Pelin. "Kimseyi beklemek zorunda değilim. Bir an önce bitirip gelelim şu işi." Meteliğe kurşun atardık sözde, ama kişisel bakımından da asla ödün vermezdi öğrenci dediğin. "Yeminle çirkinliğini bu boyalar olmasaydı, nasıl kapatacaktı acaba?" dedim fısıltıyla. İpek duymuş olacak ki yerinden doğrularak tebessüm etmişti bana. "Sen doğal halinle daha güzelsin agresif belam." demişti yanımdan geçip giderken. Bu kıza saf derken aynı zamanda da sevdiğimi söylemiş miydim? 'YAĞCI LEYLA.' İftira atıyorsunuz şu an bana! Yazın o halde direkt Selin ve İpek'i sevdiğimi defterlerinize. Pelin'den hazzetmediğimi söylemiştim daha önce. Kalıbımı bile basarım dediğime. 'İNANDIK, TAMAM.' adlı neon yazılar tedirgin şu sıra. Bir koşu banyoya giderek elimi yüzümü yıkamış, üzerimi de değiştirerek kapıya gelmiştim. Portmantodan ayakkabımı aldığımda, "Leyla Yaman!" dedi hiddetli bir şekilde Selin. "Allah’u Ekber." diyerek boşta kalan ödümün de koptuğuna şahit olduğumuza göre, Selin'in cenaze namazı kılabilirdik artık arkadaşlar. "Ne var lan çeyrek mafya bozuntusu?" dedim korkuyla. "Bu halin ne senin?" "Ne varmış halimde?" "Pazarda penye satan çingeneler gibi olmuşsun." dedi yürek yemeye devam eden zırtapoz Pelin. Katil olursam görmediniz, duymadınız, bilmiyorsunuz arkadaşlar. Anlaştık mı? 'SORU İŞARETİ.' neon yazılar belirir. Arkamda ne zaman duracaksınız siz sahiden? Çok merak ediyorum... "Bir binanın ihtiyacını karışlayan boyayı yüzüne sürmüşsün. O taktığın maskeni çıkarda konuşacak yüzün olsun karşımda Baytar bozuntusu!" "Kaç kere söylemem gerek Leyla. Baytar değil, Veteriner!" "Kızlar... "dedi ikaz dolu bir sesle Selin. İpek ise dut yemiş bül bül gibiydi zaten bize bakarken. "Mahalle karıları gibisiniz ikiniz de. Konuşma izniniz yok ikinci bir emire kadar. Duydunuz mu? Kafa bizdeki de anacım, kafa." dedi eliyle kapıyı gösterip çıkmamızı kastederek. Selin'in yerinde bir başkası olsaydı, Pelin ile akıbeti kesinlikle bir olurdu. Ya, tırnağımı yüzünde gamze diye taşıyor olurdu. Ya da parmaklarımı o güzelim kısa saçlarında tarak niyetine. Selin'i sevdiğim ve değer verdiğim için sesimi çıkarmadan hareket etmiştim bu yüzden. Kapıdan çıkar çıkmaz, "Emredersiniz komutanım!" dedim ciddi durmaya çalışarak. İçindeki çocuk gülüyordu kesin Selin'in. Ama o, soğuk bir nevale olmayı tercih ediyordu tıpkı benim gibi. Bunu ne kadar başarıyordu ben gibi? Orası bilinmez... Kendini övenlerde bugün! Hep birlikte Eleni Hanım'ın pastane dükkânına doğru yol aldık. Bir-iki sokak aşağıda olduğu için varmamız da çok sürmemişti nihayetinde. Şeker bir ortamı ve rengârenk çiçekleri olan nezih bir Kafeydi burası. Geldiğimizi gören Eleni, "Hoş geldiniz kizlar." dedi heyecanla. Bu kadının bitmek bilmeyen enerjisi silkelenmemi sağlıyordu. "Hoş bulduk." dedik bir ağızdan. Eleni bize mutfağı gösterdiğinde hep birlikte o tarafa doğru hareket ettik. 'İŞ BAŞA DÜŞTÜ!' adlı neon yazılı bulutlu anime karakterleri boy aynası karşısında. Beyaz önlükleri bize doğru uzatan kadına zoraki bir tebessümle karşılık vermiş, isteklerini dinlemiş ve ardından mutfaktan çıkışını izlemiştik. Hepiniz biliyorsunuz ki bu işe bizden daha çok can atan, ilgisi mutfağa ait olan, aramızdaki tek isim İpekti. Baytar, Kimyager ve bir Sosyoloji öğrencisinin mıntıka alanı değildi mutfak. Selin önlüğünü giyerken, Pelin de bana bakıyordu. Mutfakta göz kestirdiğim, ayakta dahi zor duran bir sandalyeyi aldığım gibi üzerine oturmuştum. Neyse ki hafiftim ve beni taşıyordu emektar. İpek çoktan işe başlamıştı. Selin ise ona yardım etmek için hareket ediyordu. Tamam, kabul. En azından bizden daha çok mutfak bilgisine sahipti İpek. Allah aşkına bu kadar bilgiden sonra nasıl kötü lezzetler ortaya çıkarabiliyordu bu kız? Anlayan? YOK! Bana öldürecekmiş gibi bakan Pelin'i sinir etmek için umursamaz davranmaya devam ederken, mutfağa şak diye dalan Eleni Hanımı görmem bir olmuştu. Amuda kalkmış gibi ayağa çevik bir ok gibi fırladığımda, iş yapmak için bir leğen aramıştım çabucak. Bu halime gülen kızları iplemeden ciddi ciddi bir şeyler öğrensen mi diye düşünmedim de değil hani. Ah be anam... Elin evi için iş becermesi gereken bir kız hazırlarken, Üniversite için niye hareket etmedin sanki diye söylendim kendi kendime. Neyse canım, evde olmuyorsa gurbette öğreniriz biz de. İpek'in yanına giderek ne yapmam gerektiğine baktım. "Pastacı kremasını hazırlayabilirsin." dedi usta bir şef edasıyla. Şu ustalığını birazda yemeklerinde görsek keşke. Her neyse... Gereken malzemeleri tencereye koyup tel çırpıcı ile karıştırmaya başladım. Bir gözüm işte, öteki gözüm adam asmaktaydı haliyle. Aynı anda iki işi becerene helal olsun! Selin, "Unu uzatır mısın Leyla?" dediğinde keyifle vermek için uzandığımda, Pelin birden önümden hızla çekip almıştı. Bilerek yapmadıysa ne olayım! "Bana lazım." dedi sırıtarak. At ağızlı şarlatan ne olacak. Seni un diye kavurmak vardı da sen Selin'e dua et. İşi bitince elindeki unu alıp tezgâhın diğer ucuna bırakmıştı bilerek. "Versene geri." dedim ses tonuma dikkat ettiğimde. "Gel al. Hizmetçin yok senin." dedi alayla. Allah, katil olma vol bin yüz elli sekiz ulan! Yedim seni Baytar. YEDİM! "Seni kaşımamı bu kadar çok isteyeceğini sanmıyordum Pelin. Bunu sen istedin!" dediğim anda, yanına giderek koyu kahve saçlarına yapışmıştım hızla. Köşeden aldığım un kabını kaptığım gibi, avuçlarımın arasına kıstırarak boya küpüne dönen yüzüne savurdum. Saçları ve yüzü beyaz un içerisin de kalan Pelin, delirmiş bir dana gibi bakmaya devam etti sıfatıma. "Leyla!" diye bağırmıştı Selin. "Bu artiste daha fazla tahammülüm kalmadı lan. Yetti artık!" dediğimde Pelin üzerime bir çita gibi atlamıştı bildiğiniz. Biz mahalle karıları gibi saç baş dalarken birbirimize, içeri giren Eleni Hanım şok olmuş gözlerle bize doğru bakıyordu. İpek, "Eleni Hanım, sandığınız gibi bir şey yok aslında." dedi açıklama yapmaya çalışırken. Ulan fuhuş operasyonu yapılan bir yerde mi basıldık da sandığınız gibi bir şey yok diyordu bu saf Uğur böceği? "Kizlar işler yarisina bile gelmeden birbirinize nasil düştünüz siz?" dedi hayretler içinde kalan leydi Eleni. Tom ve Jerry''yi aynı odaya koyan sizlere sormak lazım aslında bunu öyle değil mi? 'SUÇU ÖZRÜNDEN BÜYÜK VİKİNG LEYLA!' adlı yürek yemiş yeni neon yazılar yeniden sahada! "Gece üzeri açık uyumuş bu ikisi Eleni Hanım." demişti bir çırpıda Selin. "O yüzden böyle tahammülsüzler birbirlerine." Üzeri açık uyumak ve tahammülsüzlük? Nasıl bir arada anıyorsun be bu kelimeleri bilge insan? Bütün çaba tamamıyla ev kirası yüzündendi. Sorgu yasak, saçmalamak serbest. İleri hücum... "Ya, aynen öyle." dedi İpek böceğimde onaylarken. Selin, bana ve Pelin'e dönüp kaşlarını çattı. Boku yedik! Zira bu bakışlar hayra alamet değildi. "Bu ikili birbirini öpüp barışacak birazdan zaten. Öyle değil mi kızlar?" "Ne?" dedik bir ağızdan Pelin ile birbirimize bakarken. "Görüşebileceğimiz bir evimiz kalırsa başımızda o zaman size gününüzü ben göstereceğim!" dedi yanımızda biten Selin. Ben sokakta kalmaya razıyım. Ev sizin olsun! "Hayatta olmaz!" dedi Pelin bana bakıp tiksinerek. "Gider bir bukalemuna sarılır öperim daha iyi." dedim aynı bakışları ona göndererek. "Leyla ve Pelin mutfaktan dişari alayim sizi kizlar." demişti Eleni Hanım. Bu sefer fişimiz çekildi. 'İPTAL!' neon yazılı anime karakterli bulut bayrağı çekildi. "Eh be Leyla! Eh be Pelin!" diye diye ardımızdan söylenerek gelen Selin ve İpek olmuştu. Birlikte mutfaktan çıkınca ne görelim? Üç erkek, Kafe girişinden içeriye doğru bakıyorlardı. Eleni Hanım onları görünce bizi unutup, "Ah, yeni kiracilarim gelmiş." dedi tatlı bir sesle. Hep bir ağızdan, "Yeni kiracılar mı?" dedik avanaklar gibi. "Ναί. *" (Evet.) dedi bizi onaylayan Leydi Eleni. "Bu sefer kesin sokakta kaldık!" dedi Selin bize diş bilerken. 'EVSİZ CİCİŞLER.' Yazılı neon tabelalar zirvelerdeki yerini çoktan aldı. ZAFER ERKEK KOĞUŞUNUN! ŞİM-Dİ-LİK...
|
0% |