@mahinehar
|
BÖLÜM 33: SABAH KAOSU VE ATLI KARINCA
Kafamın denginde birilerini bulduğum anda, direkt Afrika'da bir kabile kurmak için kollarımı sıvazlayacaktım millet. Aksi halde bu çatlaklar ile bir arada yaşamak için haltercilerden bile daha fazla güce sahip olmam gerekiyordu. Tam da şu an kafamda iki kişiyiz. Biri akademik hayatta başarılı olmak için plan yapıp çok çalışıyor. Öteki ise, başını alıp gitmek istiyor bir an önce bu diyardan. İpek gece boyunca 'Mutfağım, benim güzel mutfağım. Başına ben yokken neler gelmiş öyle!' deyip durmuştu. Ay gören de diyecek sanki ne olmuş? Yok, artık Leyla! Ne be? Alt tarafı yemek pişirdim. Dağıta, dağıta mı? Ulan brütüsler siz kimin yanındasınız he? KİMİN? Göz devirme...
Banyoya girmek için odamdan çıktığımda, karşımda Selvi'yi bulmuştum. İkimizde ezili düşmanlar gibi Red Kit ve Dalton'ların çakma versiyonu olarak birbirimizi süzüyorduk. Onun da banyoya girmek ister gibi bir hali vardı. Kesinlikle benden önce girmesine izin veremezdim. Yasal soyguncu bir girse, sırf bana inat olsun diye asla çıkmazdı banyodan. Leylanız, çevikliğini ve reflekslerini yer çekimine karşı meydan okuyarak birazdan uygulayacak millet. Havalı bakışlar!
Selvi bana bakmayı bırakıp banyo kapısına odaklanmıştı. Ben de aynı hızla bakmıştım ondan önce hamle yapmak için. 3... 2... 1... Başlıyoruz! Selvi'den önce davrandığım için kapının kolunu ilk tutan ben olmuştum. Hanımefendi hile yapıp sırtımdan beni yakalamış ve kolumun üzerine elini koymaya çalışmıştı hırsla. Oradan bakınca görüntü kalitesi nasıldı millet? Eminim katıla katıla gülüyorsunuzdur siz de bize. Göz devirme...
Selvi, "Önce ben geldim Leyla!" dedi beni ittirmeye çalışırken. "Çekil..."
Üzerime kurduğu baskıdan kurtulmaya çalışarak, "Yemezler küçük hanım. Önce sen değil, ben geldim!"
"Yalan söyleme! Bana karşı bazı şeyleri bilerek yapıyorsun zaten. Önce ben geldim diyorum sana!" Ay çarpılsa da kurtulsam keşke!
"Allah, Allah... Kör müsün? Elim kapının üzerinde çatlak şey!" diye sesimi yükseltmiştim.
"Neler oluyor yine bu evde?" diye yanımıza gelmişti Pelin de.
İpek, "Eyvahlar olsun!" diyerek elini ağzına götürmüştü. "Selin koş! Leyla ve Selvi kapı için kavga ediyor." Konu kapı mı cidden Uğur böceğim? Yoksa sukuta hasret savaşı mı?
"Ne dedin? Ne dedin?" diyerek koşarak gelmişti Selin de. Ben ve cadaloz Selvi'yi itişip kakışırken gördüğünde, "Leyla..." diye anne otoritesi edasıyla dudaklarını dişlemişti.
"Alın şu kızı başımdan. Aman üzerimden! Valla elimde kalacak Selin bak. Demedi demeyin!" diyerek cırlamıştım.
Pelin, "Selvi ne yaptığınızı sanıyorsunuz siz öyle? Derhal ayrılın!" diye sert bir ikazda bulunmuştu. "Olaysız bir gün yaşayamayacak mıyız biz?" Bununda beklentisi de Ay'da oksijen bulmak kadar imkânsızdı he! Göz devirme...
"Önce ben geldim." dedi hırsına devam eden Selvi. "Leyla'ya söyleyin geri adım atsın!"
"Deliye dönerim, ama geriye asla! U dönüşü varsa gideceğin yolu biliyorsundur muhakkak Yasal soyguncu!"
"Ay yeter! Burada değirmen yıkılmış, siz kapının Şakşak'ındasınız be!" diye hiddetle solumuştu Selin. Bombacının reset ayarları formatını baştan el birliği ile biz yazacağız gibi millet. Şeker gibi kız aramızda sinir hastası olmasa iyi valla...
"Değirmende yıkılır, ocak neyinde kalmaz Bombacım. Bu kız evimize geldiğinden beri sorun üstüne sorun yaşıyoruz biz zaten." dedim Selvi'yi hiddetle işaret ederek.
"Her şeyi bana bağlayıp günah keçisi ilan etmene hayran kalmamak için kendimi zor tutuyorum Leyla."
"Bana zaten herkes hasta akıllım."
"Eminim hepsinin aklında zoru vardır kesin."
"Reçetene yol yazmam için kılı kırık yardırma istersen Yasal soyguncu! Zaten sana sabrım artık gelmiyor. Yetmek üzere canıma bak!"
"Benim de sana sabrım gelmiyor! Birimizden biri fazla bu eve." Ben kesinlikle şeytana uymuyorum arkadaşlar. O dünden razı benimle çalışmaya. Yedim ulan şimdi seni çıngıraklı yılan!
"Topla valizini çek git o zaman! Seni kimse zorla tutmuyor burada kızım!"
"Niye ben gidecekmişim? Asıl sen git!"
"Hele şuna bak. Dağdan gelip bağdakini kovuyor! Sen şimdi görürsün..." der demez Selin çağlayan bir deniz edasıyla aramıza girmişti.
"Yapmayın kızlar. Yeter artık! Leyla ayrıl da gel." At mıydım ulan ben? Ayrıl da gel ne demek? Ulan Selin...
Biz itişip kakışmaya devam ederken, kapımız çalmıştı. Hepimiz aynı anda birbirimizin gözlerine bakarken, acaba gürültü yüzünden mi gelen olmuştu düşünceleri hâkimdi aynı zamanda tedirgin gözlerimizde. "Allah bilir gelen kim?" diyerek söylenmişti Pelin.
"Açarsan öğreneceğiz değil mi?" dedim diş bilerken Baytar'a. Selvi birden üzerimde baskı yapmaktan vazgeçip saçını başını düzeltmişti hızla. Karayılan ne olacak! İzleyin millet şovunu...
"Yaman gelmiştir Pelin. Dur, sen açma. Ben açarım." dediğinde ondan önce davranıp ben açmıştım kapıyı. Nihahaha!
Açmaz olaydım canlar! Karşımda yeniden Eros bozuntusu çıkmıştı. Yüzünü gören cennetlik lafını hiçbir zaman söylemek istemiyorum birine ben millet! İSTEMİYORUM... "Günaydın Leyla." demişti sırıtmasını dudaklarına keyifle yayarken. Gün sadece size ayıyor beyefendi! Biz bir süredir karanlığın gri taraflarında yelken açıyoruz...
Hemen ardından süpürgesiz cadı Selvi'nin de dediği gibi Yaman gelmişti kapımıza. "Günaydın kız kaçıran Eros Bey." dedim bilerek.
"Sevdiğim kızı kaçırdım ben. Niye elin kızını kaçırmışım gibi davranıyorsun Leyla?" dedi yürek yiyen Doruk Efendi. Biri şu Havuca en acilinden tokat atsın lütfen; yoksa ben yumruk atacağım en sonunda millet!
"Çok pis gözüme batmaya başladın oğlum!" dedim üzerine yürümeyi içimden tamamlarken. "İpek, ilgilen şununla!" dediğimde Uğur böceğim hemen yavuklusunun dibinde bitmişti. Işık hızında hareket etmesine ne demeli peki, Çeyrek milyarderimin? Allah'ım, sana geliyorum...
"Günaydın Leyla." dedi Yaman gözlerimin içine bakarak. "Neden antrenman için geciktiniz? Bir sorun yok ya?" diye sormuştu beklentiyle. Aman ne güzel! Bilgilerimizi elin oğlunun kucağına bile isteye daha önceden bırakmışız millet. Bu saatten sonra şikâyet etmek vız gelip, tırıs gider artık. Benden söylemesi...
"Sorunun alası var da neyse..." dedim elimi boş ver anlamında savuşturarak.
"Nasıl yani?" dedi gülümsemeye çalışan Yaman. Anla be oğlum, nasılı yok!
Selvi aniden beni çekiştirip, "Benim için mi buradasın Yaman?" dedi hava atarcasına. "Bir şeyler yapmayalı uzun zaman olmuştu tabii."
"A-a, şey..." dedi mahcup bir şekilde kafasını kaşıyan Yaman. "Üzgünüm Selvi. Senin için gelmemiştim ben." diyen karşı komşumdan sonra kızarıp bozaran Yasal soyguncuya kahkahalar atmıştım içimden. İşte böyle mors olursun yürüyen ego yığını!
"O zaman niye geldin ki sen?"
"Leyla için tabii ki."
"Leyla mı?" dedi afallayan Selvi.
"Ben mi?" dedim anlamaya çalışarak.
"Evet, sen. Hazırsan birlikte antrenman ve spor yapacağımız parka doğru yürüyelim mi diyecektim?" İçim bir tuhaf oldu şimdi millet. Sanırım Yaman benimle yakınlaşıp arkadaş olma konusunda oldukça kararlı görünüyordu. O, defalarca bana bıkmadan usanmadan adım atmıştı; ancak benim yaptığım tek şey ise, kendimi koruma altına almak olmuştu. Kendimce haklıydım ve yaşadığım onca şeyden sonra böyle davranmam normaldi. Artık bu şekilde yaşamaya son verip, Yaman'a şans vererek aslında kendi hayatıma bir şans tanımıştım ben. Korkularımla yüzleşme vaktim çoktan gelip çatmıştı. Umarım her şey güzel geçerdi de yeniden kabuğuma çekilmemi sağlamazdı bazı şeyler. Hiç düşünmeden dudaklarımı araladım.
"Olur." dediğimde Yaman'a dikmiştim bakışlarımı.
"Güzel o halde. Hadi çıkalım. Doruk dünden hazır zaten eğitim almaya." dediğinde ikimizde İpek ve Eros'a bakmıştık. Gel de inan şimdi? Külliyen yalan!
"Leyla'nın beni dövmek için artık geçerli bir sebebi var Yaman. Eğitim adı altında dayak yemesem iyidir." diyerek kahkaha atmıştı. "Tut elimi İpek. Sen varken sanırım bana hiçbir şey yapamaz sevgili hocam." diyerek merdivenlerden ceylan gibi seke seke inmişti aptal âşık. Biri şuna Leyla gözünü karartınca, babasını bile tanımaz diyebilir miydi lütfen? Yanlış sularda yüzüyor eli oklu Erosumuz, ama haberi yok. Göz devirme...
Oyalanmayı bırakıp, "Hadi Selin, düş önüme." dediğimde kapı ağzına gelmişti kâküllü yârimde.
"Bugün bensiz gidin Leyla. Melih ile işim var." diyerek gözden kaybolmuştu Bombacı da. Ulan göz göre göre bir bir eksiliyor dostlar masamızdan be! Batsın bu dünya, bitsin bu rüya ahey...
🍀🍀🍀🍀
Eğer kötü bir gün geçirdiğinizi düşünüyorsanız, evde uyurken üzerine gök taşı düşen Ann Hodges'i hatırlayın millet. Ben de tamda şu an kötü bir gün geçirdiğimi düşünüyorum zaten; ama gelin görün ki, bu bilgi bile beni sakinleştirmeye yetmedi. Bari size faydası olsun. Zira Eros Doruk ve Uğur böceğimin aşk hayatı gözümün önünde birebir yaşanınca kafayı sıyırmamak elde değildi. Antrenmanda mıydık? Bir parça aşk dizisi setinde mi belli değildi yani. Selin yanımda olsaydı belki biraz daha sakin kalabilirdim yaşananlar karşısında. Beynimin içinde kargaşa sesleri şiddetle yükselirken, sinirden kulaklarımdan görünmez dumanlar çıkıyordu sanki. Sürekli Doruk'a yanlış yaptığı hareketlerin ikazı yüzünden bıçak kemiğe dayanmıştı sonunda millet. Benden günah gitti! 'VİKİNG LEYLA GÖZÜNÜ KARARTIRSA ADLI UYGULAMA DERSİ. VOL 34563!' bulutlu anime karakterli neon yazılar ufaktan zirveye... E-e, ama yetti be kardeşim!
"Doruk!" dedim başımı bir sağa bir sola doğru esnetirken. "Gel buraya."
"Ne oldu Leyla?" dedi gülümsemesi aniden solan bir çiçek gibi yok olurken.
"Gel buraya." dedim ciddi bir sesle yüzümde tek bir mimik bile oynatmazken.
"Öyle bir bakıyorsun ki, korkuyorum ben." Korkmalısın zaten seni Kara mamba!
"Geliyor musun? Gelmiyor musun?" dedikten sonra yanıma doğru tedirgin bir şekilde gelmişti sonunda Doruk. Acıma duygum sizlere ömür millet. Patroniçe çıldırdı!
"Geldim..."
"Pozisyonu tekrardan alır mısın?"
"Niye? Ne yapacaksın ki Leyla?" Birazdan görürsün sen!
İpek, "Agresif belam..." dedi usulca. Bakışları gözünü seveyim sakin ol der gibi bakıyordu; ama Leylanız artık mükemmel sabrının son demlerindeydi canlarım. Şimdiden herkese geçmiş olsun. İyi günler...
"Sözümün ikiletilmesinden hiç hoşlanmam. İpek bahsetmedi mi?" dedim dişlerimi sıkmamak için yoğun bir çaba sarf ederken.
"Biz bir araya gelince arkadaşlarımız hakkında konuşmuyoruz ki." Kulaklarım o yüzden çınlamıyordu demek millet! Göz devirme...
"Arkama geç ve bana belden sarıl." dedim sakince. Doruk söyleneni yapıp arkadan sarılmış, sıktığı kollarından kurtulmak için serçe parmağını tutup hafifçe yapmam gereken hareketi sert bir şekilde yaparak, aniden dönüp sağ kolunu çevirmiş ve yere sermiştim Eros'u. Kolu ters döndüğü için sol eliyle yere vurmaya çalışmıştı onu bırakmam için Eros Bey.
"Leyla, yapma dur!" dedi boğuk ve zorlanan sesiyle. "Canım acıyor."
"Saatlerdir bu hareketi uygulaman için seni uyarıyorum. Ders başladığında lakaytlığı bırak ve öğrenci olduğunu hatırla birazda tamam mı?" Küçük enişte, müçük enişte hikâye millet. Ben işime, yani verdiğim derse bakarım. O kadar!
"Tamam, tamam... Şimdi beni bırak artık lütfen." dedikten sonra uzatmayıp serbest bırakmıştım Eros'u. O da seri bir şekilde ayağa kalkmıştı.
İpek yanımıza gelip, "Doruk iyi misin?" diye sormuştu. Sen önce bana sor Çeyrek milyarderim. Leyla asıl sen nasılsın? İyi misin diye? Ama nerde? Püüü, yazıklar olsun ulan!
"İyiyim. Leyla'nın ders konusunda hiç affı yokmuş İpek. Az önce onu gördüm." Beğenmediysen yapacak bir şey yok be Hacker. Bizim de stil bu şekilde. Ne yaparsın?
"Bugünlük dersimiz bu kadar." dedim su içmek için matarama uzandığımda. "Bir dahaki sefere düzgün bir çalışma görmek isterim senden Doruk. Hadi ben kaçtım." diyerek yanlarından uzaklaşarak yola doğru yürümeye başlamıştım. Uza direkt Leyla, uza...
Yaman'ın oturduğu banktan hızla geçince arkamdan seslenmişti o da. "Leyla dur. Nereye gidiyorsun?" dedi ayaklanıp yanıma koşarken.
"Eve..."
"Daha erken değil mi? Dersiniz bu kadar çabuk bitmezdi çünkü."
"Aptal âşık ders falan dinlemiyor ki. Aklı bir karış havada desem saçma olur Yaman. Onun aklı anca İpek'te. Gına geldi valla Doruk'u sürekli uyarmaktan." dedim parktan çıktığımda.
"Haklısın bak. Bu çocuğa bir haller oluyor demiştim ben de bir süre önce. Sebebi yenge hanımmış." dedi sırıtmaya yer arayan Yaman. "Sürekli İpek'le vakit geçirmek istiyor haliyle. Dersine odaklanamaması bu yüzden, ama eğer biraz daha İpekle vakit geçirmek istiyorsa senin yanında tutunmaya çalışması gerek."
"Sırf İpek ile birlikte olmak istediği için benden ders almak adına her şeyi yapmıştı zaten o aptal âşık. Bilmiyor muyum sanki?"
"Benim de anlamadığım konu bu zaten. İpek'i bizim Doruk'tan uzak tutmak için o kadar çaba sarf ettin. Neden ona ders vermeyi kabul ettin birden Leyla?" Seninle ilgili asıl gerçeği öğrenmek içindi tabii ki, ama nasıl açıklayacağım bunu sana şimdi? Of...
"Sürekli kapınıza gelmemek için kabul ettim Yaman. Yani başka bir sebebi yok, yoksa Eros durmak bilmeyecekti." dedim aklıma gelen ilk şeyle. Ulan para her kapıyı açar derler, ama bizimki Money olmadan sır perdesi aralamaya benzedi iyi mi? Ah kahpe hayat, ah! Sen bizi neyle çarpıyorsun öyle? Felek bile şaşacak yer arayacak bu gidişle!
"İnanmış gibi yapıyorum o zaman." dedi Yaman gülerek.
"Bak, kovalarım seni he!"
"Gelsene..." der demez alaya aldığı için omzuna iki vuracaktım bay çokbilmişin. Tam harekete geçecektim ki telefonum çalmıştı. Cebimden çıkarttığımda gelen aramanın geçen sefer hiç ses etmeyen kişiye ait olduğunu fark etmiştim. Görür görmez hatırlamıştım numarayı. Çok bekletmeden bu sefer konuşması umuduyla açmıştım telefonu.
"Alo?" dediğimde yine hiçbir şekilde ses yoktu. "Konuşmayacaksan ne diye arıyorsun?" deyip kapatmıştım sinirle telefonu.
Yaman yanıma bir-iki adımda gelerek, "Ne oldu?" diye sordu.
"Kim olduğunu bilmiyorum, ama sürekli çaldırıp ses etmiyor arayan kişi. Kampüsten bir arkadaştır kesin. Eşek şakası yapıyor kendince işte." dedim umursamaz bir tavırla.
"Anladım." demişti Yaman bakışlarını yere indirerek yürümeye başladığında.
Bizim binaya yaklaştığımızda kapıda kargocu Latif ağabey duruyordu. Benim annem ve Bombacının annesi Hürmet Hanım sayesinde hem Latif ağabey bizi tanımıştı hem de biz onu. Çünkü zamanında sürekli bize bir şeyler gönderip duruyorlardı sevgili validelerimiz. Böylelikle ağabey kardeş modu aktif edilmişti haliyle.
"Hayırdır, Latif ağabey?" diye sormuştum gülerek. "Annelerimizden bir şey mi geldi yine?"
Latif, "Neden hiçbiriniz evde yoksunuz kızlar? Ben de tam seni arıyordum Leyla." dedi yorgun argın.
"Evde nasıl kimse yok? Pelin ve söylemeye dilim varmıyor Latif ağabey, ama kendini Barbara Palvin sanan Selvi var bir de." dedim göz devirerek.
"Zile bastım kimseden ses çıkmadı. Demek yeni bir ev arkadaşı buldunuz?"
"Bulunmaz olaydı." dedim içerden içerden.
"Ne dedin duyamadım Leyla?"
"Yok, bir şey ağabey. Sen niye buradasın? Annem bana bir şeyden bahsetmedi. Selin de kargo gelecek diye bir şey söylemedi."
"Annelerinizden değil bu kargo. Hem sadece sana gelmiş."
"Bana mı?"
"Evet."
"Kimden ki?"
"Bilmiyorum Leyla. Üzerinde isim falan yazmıyor. Şubeye bırakılmış. Ben de evinizin yakınından geçince, gelip bırakayım dedim. Hadi, ben işime geç kalıyorum. Al bakalım..." diyerek kargoyu bana doğru uzatmış ve arabasına binip uzaklaşmıştı Latif ağabey.
Kargoyu elimde bir süre incelemiştim. "Garip..."
Varlığını bir an unuttuğum Yaman, "Garip olan şey ne Leyla?" diye sordu.
"Bana hiç tanımadığım bir insandan neden kargo gelsin ki?"
"Aç istersen? Kim olduğunu belki içindeki şeyden anlayabilirsin." dediğinde kargoyu açmaya başlamıştım yavaşça. İçinden ahşaptan yapılmış atlıkarınca müzik kutusu çıkmıştı.
Yaman, "Bu bir müzik kutusu." dedi sıcak bir gülümsemeyle. "Çok şirin duruyor." Ancak beni birdenbire titreme tutmuştu müzik kutusunu görür görmez. Bu olamazdı! Nereden benim adresimi biliyordu ki? Nasıl bulmuştu beni? Aklımda tonlarca soru birikirken hızla yere çömelmiştim.
Yaman refleksle beni tutarak, "Leyla iyi misin?" dedi telaşla. Kulağıma uğultulu sesler dolunca görüş alanım bulanıklaşmaya başlamıştı. Gözlerim dolar dolmaz kafamı sağa sola sallamaya başlamıştım. "Beni korkutma Leyla. Neler oluyor?" dedi Yaman yeniden endişeyle.
"Bu... Bu..." diyemeden telefonum çalmıştı. Ekrana baktığımda yine o numara arıyordu. Artık her şey daha da netleşmişti kafamda. Bu oydu... Bütün cesaretimi toplayarak açmıştım gelen aramayı.
"Nasıl? Beğendin mi hediyemi?" diyen sesi işitince gözlerim korkuyla bana bakan Yaman'a takılmıştı. Titreyen dudaklarım arasından tek bir isim dökülmüştü rüzgârın etkisiyle uçuşan tozlu asfalta.
"Mert..."
|
0% |