@mahinehar
|
BÖLÜM 38: KALBİNİN SESİNİ DİNLE
Keşke şu an taşları birbirine çakıp ateş yakmaya çalışsaydım da bu mikrop Selvi ile aynı döneme denk gelmeseydim ulan! Bunu daha önceden söylemiş miydim sizlere bilmiyorum, ama ben hâlâ aynı düşüncede olduğumu peşin peşin aktarmak istiyorum size millet. Sonra niye böyle oldu Leyla demeyin lütfen. Dün geceden beri sanki dünyadaki en iyi arkadaşıymışım gibi yapmacık bir şekilde davranarak annemin gözüne girmeye çalışması yok muydu o Selvi'nin? Kudurdum sinirimden. KUDURDUM! Yetmezmiş gibi beni kışkırtmaya devam etmiş, ben de hiçbir şey yapamadan sırf annem var diye çıtımı çıkaramamıştım. Evet, millet. Evet... Hep beraber sindirilmemiş kahpe Bizans oyunlarının yeni versiyonuna tanık olmamıza son saniyeler... Hazır olan? Suphanallah, çaresizliğin hangi seviyesiydi bu böyle? Göz devirme...
Saç baş karmakarışık bir halde yataktan kalkmamak için ölüyor taklidi yapmak bile anama sökmezdi şimdi. Ciğerimi biliyordu o kadın ciğerimi. Allah'ıma biraz daha sınırlarına hamle yapmaya çalışsam, ayaküstü yere serip terlik manyağı ederdi beni hiç şüphe yok ki. Elimi yüzüme kapatıp ne yapacağımı düşünüyordum ki, İpek'in feryat eden telaşlı sesi kulaklarıma saldırmıştı. Evet, millet. İpek birazdan adrenalin patlaması yaşayan bir bungee jumping sporcusu gibi odama dalmak üzere. İddiaya girmek isteyen? Şüphesi olan? İnanmayana seyretmesi bedava tabii. Hazır, 3-2-1! Oynat bakalım...
"Kırmızı alarm! Kırmızı alarm, agresif belam." diye dalmıştı nihayet odama İpek. Bahisler yattı mı bahisler? Bari bu şekilde köşeyi dönüp yolumuzu bulalım biz de. Göz devirme...
"Artık şaşırmıyorum biliyor musun?" diye söylenmiştim Selin'e bakmadan.
"Alıştın tabii ondandır..." demişti Selin de saçlarını düzeltirken.
"Heh, söyle İpek ne oldu?"
"Maide anne..." dedi nefes nefese konuşmaya çalışan İpek. "Evde yok!"
"Ne demek evde yok?" diye fırlamıştım yatağın içinden. "Banyodadır belki oraya baktın mı?" Lan, yoksa anam firar mı etti? Saçmalama vol 4568...
"Baktım, evin her yerine baktım. Hiçbir yerde yok. Mutfağa sofra kurmak için gitmiştim. Bir de ne göreyim?" dedi olayı acayip bir şekilde heyecanlı anlatan İpek.
"Ne gördün?" diye aynı anda sormuştuk Selinle.
"Senin deyiminle Leyla'm, sofra da bir kuş sütü eksikti. Masanın üzerinde her şey hazır edilmiş, çay bile hazırlanmıştı; ama garip olan şey, ben kimseyi göremedim mutfakta. Acaba Selvi ve Pelin mi hazırladı?" diye tavana doğru bakmıştı Uğur böceğim. Yok deve! Pardon arkadaşlar...
"Onlar fosur fosur uyuyorlardır şimdi. Ne kahvaltı hazır etmesi?" diyerek odadan çıkmıştım, beraberinde kızlarda beni takip etmişti.
Mutfağın kapısına geldiğimizde Selin ve ben şoke olmuş bir şekilde bakmıştık. Mükellef bir şekilde hazırlanmış sofra adeta bize göz kırpıyordu. Kulağımın dibinde ıslık çalan Pelin, "Vay, canına İpek! Yine harikalar yaratmışsın mutfakta." demişti keyifle. O harikayı yaratan aramızdan biri değil, ama Baytar.
Ardına dönen Bombacı, "Ne yani, sofrayı sen ya da Selvi hazır etmedi mi?" diye sordu.
"Hayır, ben hazır etmedim tabii ki. Selvi de hâlâ yatağında uzanıyor. "diye bakmıştı yüzümüze Baytar da.
Selin ve İpek aynı anda, "Maide anne nerede o zaman?" diye seslerini yükselttiğinde dış kapının kilit sesi duyulmuştu birden.
"Bekle biraz evladım, sana börek getireyim ben." der demez bizi karşısında bulmuştu annem. "Günaydın kızlar. Ne güzel, hepimiz uyanmışsınız. Hadi gelin sofraya." diyerek mutfağa girmek için önce bizden müsaade istemişti.
"Neredesin sen anne? Kapıda konuştuğun kim?" diye ardı ardına soru yağmuruna tutmuştum annemi.
"Markete gittim çocuğum. Size börek yapmak için eksik malzemeleri tamamlayıp yanında da birkaç şey alarak eve geri dönüyordum. Sonra Eleni Hanımla karşılaştık yol üzerinde. Kahvaltıya davet ettim, ama işi olduğu için bize katılamayacağını söyledi. Ben de börek pişince ona payını getiririm demiştim de onu vermeye gittim biraz önce." demişti annem fırından çıkardığı börekleri tabağa yerleştirirken. Leydi Eleni'yi severdi annem. Ben bir üniversite o da yeni bir arkadaş kazanmıştı böylelikle. Gerçi ne kadar anlaşıyorlar orası meçhul...
"Birinci sorunun cevabını aldım valide sultanım. Peki ya iki?" diyerek tepside beni ye beni ye diye bakan börekten bir dilim almak için uzanmıştım ki, annem şak diye elime vurmuştu.
"Ya anne!"
"Sus bakayım, kızlarla birlikte yeriz biradan. Azıcık sabırlı ol Leyla." dedi özenle tepsiyi fırına geri koyarken. "Dünkü çocuk var ya, neydi adı?"
"Doruk..." diye atlamıştı söze İpek.
"Heh, işte o kızım. Bana yardım eden çocuk, meğer onunla aynı evde yaşıyormuş. Şimdi kapıda konuştuğumda oydu. Bu böreklerde hem bana yardım eden genç yakışıklıya, hem de Doruk evladıma gidecek." Yakışıklı mı? Annem miydi sahiden bunu diyen? Lan, yoksa apartmana Chris Hemsworth'mu gelmişti? Eros iz kalp comming!
"Diğer çocuk mu? O kim?" diye kapıya doğru gitmiştim. Açar açmaz her zaman karşımda beliren Doruk'u bulacağımı sanmıştım, ama yanılmıştım. Arkası dönük olan Yamanla karşılaşmıştım bu sefer. "Yaman?"
"Günaydın Leyla." dedi gülümseyerek. "Nasılsın?" der demez baştan aşağıya süzmüştü beni birden. Hayır, hayır...
"Ben... Ben..." diye eveleyip gevelerken, direk kapıyı Yaman'ın yüzüne kapatmıştım panikle. Allah'ım ben ne yaptım böyle? NE YAPTIM? Nasıl bu tiple karşısına çıktım ben nasıl? Allah bilir nasıl korkmuştur benden şimdi Yaman. Saçım, başım diye içeriden söylenirken, annemin sesi beni çekip almıştı her şeyden.
"Çekil şöyle kenara Leyla." diyen anneme yol vermiştim. "Sakın bana kapıya böyle çıktığını söyleme!"
"Böyle çıktım."
"Ne kadar ayıp. Hiç, bir hanımefendiye yakışıyor mu?" diye kızmıştı bana yine. "Çabuk üzerini değiş, güzel şeyler giyin. Ben seni hiç bu şekilde pespaye dolaştırmadım etrafta Leyla." Pespaye mi? Pardon, ama yatağa başka hangi şekilde girecektim ben? Rahatıma düşkün bir insanım ne diyon anne sen ne diyon? Göz devirme...
"Valla Maide annecim, Leyla'yı tanımasam bu söylediğine acayip şaşırırdım." demişti Baytar gülerek. "Leyla bu, eşofmanla geziyor bütün gün. Senin dediğinle olsaydı, biz bir gün olsun düzgün görürdük şu kızı." Allah, Sivas yolunda anne beni kurtar diye koşturmazsam seni Baytar, bana da Viking Leyla demesinler ulan!
"Pelin!" diye gürlediğimde bana dil çıkarmıştı haspam. Bittin sen, gözün aydın olsun!
"Kapıda ağaç oldu çocuk. Çekil şöyle kenara. Seninle daha sonra ilgileneceğim ben." demişti annem. Anne tehditlerinden en anlamlısıdır seninle sonra ilgileneceğim kelimesi arkadaşlar. Kesin bilgidir, yayalım...
Banyoya hızla girdiğimde savaşın ortasına girmiş gibi hareket etmeye başlamıştım. Ellerimle saçımı çekiştirirken aynadaki görüntüme bakmıştım hızla. Fuşya renginde teddy ayıcıklı eşofman içinde utanmış, yanakları pembeleşmiş bana modacı Barbaros Şansal gibi bakıyordum. Rezil oldum resmen çocuğa rezil! Ben şimdi nasıl çıkacağım karşısına Yaman'ın nasıl? Bir dakika ya... Ulan ne diye bu kadar üzerine kafa patlatıyorum ki ben? Bana ne Yaman'dan! Nasıl görmüşse görmüş sanki ne olmuş? Diye diye kendime telkin edici direktifler verirken birdenbire yine aynı moda dönmüştüm. İmdat! Yardım edin Ey Ümmeti Muhammed...
"Leyla, banyoda işin bittiyse kahvaltıya gelsene." diye seslenmişti Selin.
"Geliyorum..." diyerek son kez aynadan kendime bakmıştım. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra mutfağa geçtim çabucak.
"Agresif belam otur, ben sana çay doldurayım." diyerek ayağa kalkmıştı İpek.
"Ellerine sağlık çok güzel olmuş börek." dedi afiyetle yemeğe devam eden Selvi. Zıkkım ye demeye bile üşeniyordum Yaman'ın bana olan bakışları kafamda fing atarken.
"Hayrola Leyla, sabah sabah iştahın mı kaçtı?" diye benle uğraşmaya başlamıştı Baytar da. "Yemiyorsun..."
"Sen kendi yemene baksana." diye alttan alttan yürümüştüm Baytar'a annemin gözü üzerimdeyken.
"Neyse, size afiyet olsun Maide annecim. Ben okul yolunu tutayım ufaktan." diyerek kalkmıştı masadan Pelin. Gidişin olsun da... Tövbe, tövbe!
"Sizin de okul yok mu?" diye sormuştu annem kızlara bakıp.
Selvi sırıtıp, "Benim yok, bugün büyük ihtimalle evdeyim Maide teyzecim." dedi sahte bir gülümsemeyle. Ay sevsinler!
"Benim öğleden sonra tek bir dersim var Maide anne." dedi İpek'te çayından bir yudum alırken.
Selin de sıra ona gelince, "Benim de bugün sadece bir dersim var." dedi kahvaltısına devam ederken.
Annem bana doğru bakıp, "Senin yok mu?" diye sormuştu.
"Var, ama gitmeyeceğim anne."
"O nedenmiş?"
"Seni bir başına evde bırakıp okula gitmemi beklemiyorsundur herhalde?"
"Hayır, efendim. Tabii ki gideceksin. Benim yüzümden düzenini bozmana gerek yok kızım."
"Düzenim falan bozulmaz. Seninle kalacağım anne. Konu kapanmıştır."
"Selvi kızımla sohbet eder, birlikte vakit geçiririz biz sen gelene kadar. Değil mi kızım?" diye sormuştu Yasal soyguncuya bakan annem.
"Sen merak etme Leyla, annen bana emanet." dedi bana doğru sırıtarak bakan Selvi. "Gönül rahatlığı ile gidebilirsin okuluna ve işine." Yaranmaya çalışan bukalemun seni! Anamı sana yar etmem ben, o kadar!
"Senin düşük not almaktan korktuğun dersin yok mu Selvi Hanım? Git derslerine çalış. Annemle ben ilgilenirim." demiştim çatalımı serçe masaya bıraktığımda.
"Gayet başarılıyım derslerimde. Sen hiç dert etme güzelim." Güzelim mi? Ağza bak ağza!
"Gıcık..."
"Senin kadar olamam öyle değil mi?"
"Selvi!" diye kükrediğimde annem araya girmişti şak diye.
"Pelin doğru mu söylüyor Leyla?" diye sordu beklediğim soruyu şahsıma yöneltirken. İşte şimdi gelebilirdik fasulyenin faydalarına arkadaşlar...
"Hangi söylediği?" diye bilmezlikten gelip koca bir peyniri ağzıma atmıştım gergin bir şekilde. Evir, çevir Leyla. Evir, çevir...
"Bütün gün eşofmanla dolaşmandan söz ediyorum?"
"Bakma sen ona anne. Pelin kendince şaka yapıyor." diyerek boğuk boğuk konuşmuştum.
"Nedense bana söz konusu sen olunca, şaka gibi gelmiyor isyankâr Viking?" Nedeni olaylar nerede benim orada mı olmam mı sevgili validem? Hıh!
"Ya anne. Allah aşkına bırak da kahvaltımı edeyim adam akıllı. Hem sen Yamanla nerede karşılaştın öyle?" Uzayda Leyla. E-e, pes he!
Selvi verdiğim ismi duyar duymaz çevrimiçi olmuştu yeniden. "Maide teyze, demek dostumla tanıştın sen de? Nasıl, ama harika biri öyle değil mi?" diye araya kara kedi gibi girmişti Yasal soyguncu. Sana ne oluyor?
"Marketten dönerken, eşyaları taşımam için yardım etti sağ olsun. Öyle öğrendim hem senin arkadaşın olduğunu hem de karşı dairende dünkü çocukla yaşadığını." diyerek Selvi'ye dönmüştü annem. "Evet, efendi ve kibar bir çocuk cidden. Sevdim..."
"Doruk..." diye düzeltmişti İpek annemi. Aman pek de kıymetli sevgilisi var! Sen daha dünkü çocuksun sus diye şaka yapılır artık Eros'a millet. Nihahaha...
"Öyledir Yaman. Herkes içine kapanık, sert ve egolu biri sanır onu, ama göründüğü gibi değildir aslında." diyen Selvi'ye içimden peyda olan bir kıskançlık hissiyle bakınıyordum. Görende sanır onunla büyüdü! Afraya tafraya bak sen haspamın?
"Onu bu kadar iyi tanıdığına göre bayağı yakınsınız demektir." diye çekinmeden konuşmuştu annem.
"Evet, öyle." dediğinde Yasal soyguncuya masada oturan hepimiz bakmıştık. "Şey aslında Yamanla bizim aramızda düşündüğünüz gibi bir şey yok." diye düzeltmişti Selvi. Hadi biz daha uğruna ağladığı eski erkek arkadaşını unutmadık biliyorduk. Annem nereden bilsin? Saçma sapan açıklama yapıyor bu dolandırıcıda. Tövbe tövbe! Ulan ne çok tövbe ettim bugün ben de öyle içeriden içeriden. Göz devirme...
Annem ufaktan kulağıma eğilip, "Leyla sen ne kadar yakınsın Yaman evladıma?" diye sormuştu sessizce. Aha, başlıyoruz millet. Kemerler takıldı mı? KEMERLER...
Selin duymamış gibi yaparak gülmüş, İpek ve Selvi de kendi aralarında konuşuyorlardı. "Normal arkadaşım işte anne. Nasıl bir yakınlıktan söz ediyorsun sen?" diye sormuştum çayımı yudumlarken.
"Hani yakın derken..." diye etrafına bakıp biraz daha bana doğru yaklaşmıştı valide sultanım. "Erkek arkadaşın olarak aday olamaz mı senin için? Hiç mi bir şey hissetmiyorsun ona karşı?" dediğinde annem birdenbire ağzımda ne varsa püskürtmüştüm. Yandım... Vallahi, billahi bu sefer cidden YANDIM!
"Allah kahretmesin!" diyerek veryansın ederken, panik olmuştu herkes. "Anne sen neler diyorsun öyle Allah aşkına?"
"Ne dedim sanki a, benim akılsız, saf kızım?" Yavaş gel yav, yavaş!
"Gelsene sen benimle." diyerek annemi yerinden kaldırıp odama götürmüştüm. "Nereden geliyor aklına böyle şeyler senin? Oğluna köşe bucak kız arayan erkek annesi gibi davranıyorsun resmen farkında mısın? Üstelik sen iki yetişkin kız çocuğuna sahipsin bir de."
"Ben anneyim anne. Evladımın mürüvvetini görmek benim de hakkım. Suç mu ha bunu talep etmek, suç mu?"
"Yahu ben daha okul okuyorum. Ne evlenmesi anne? Nereden geliyor aklına böyle düşünceler? Çok istiyorsan Şahikadan yana kullan jetonunu, ama beni unut şimdilik. Babaannemin yüzünden dediğin şeylere bak." diye çıkışmıştım gerilirken.
"Kadın hep diyordu bana. Meğer ne kadar haklıymış. Senin okulun bitse bile evlenmezsin sen."
"Annecim bak, böyle yapma. Ne kadar konuştuk bunları seninle. Ben birine öyle körü körüne bağlanamam, güvenemem. Bazı şeyleri bilmiyormuş gibi davranmayı keser misin artık?"
"İşte ben de bundan korkuyorum. O hergele yüzünden böyle diyorsun değil mi?"
"Hayır, sadece doğru zamanı ve doğru insanı bekliyorum anne. Neden her seferinde bu konuyu gündeme getiriyorsun? Görende sanır evde kalmışım ya!"
"Sana kalırsa öyle olacakta ondan. Ayrıca neden o bahsettiğin doğru insan Yaman evladım olmasın?"
"Anne!"
"Ne anne? Ben öyle kolay kolay ısınmam birine Leyla bunu sen de biliyorsun. Ayrıca bu çocuk bence senden hoşlanıyor. Aha, buraya yazıyorum." dedi annem masanın üzerinden parmağını kaydırarak çekerken. Zengin kız, fakir oğlandaki Nurhan'a bile tak eder sonunda dile gelir. E-E, YOK ARTIK!
"Bu da nereden çıktı?"
"Eve dönerken senin annen olduğumu öğrenince biraz lafladık ve benimle bayağı ilgilendi. Sana karşı bir ilgisi olmasa benimle neden sohbet edip, senin hakkında bazı şeyleri daha fazla merak etsin ki? Sanki sana dair daha çok şey bilmek istiyor gibi bir hali vardı. Ben anlarım..."
Boş boş bakarken istemsizce dudaklarımı aralamıştım. "Geçmişimi ve başıma ne geldiğini bildiği içindir o anne. Kardeşi de bir kurban..." dediğimde annem yüzüme şoke olmuş bir şekilde bakmıştı.
"Ne dedin sen?"
"Öyle işte anne, duydun. Bir daha konusu açılmasa iyi olur. Böyle bir şey neredeyse imkânsız, çünkü."
"Neden imkânsız olsun? Sen birine güvenmeyi seçtiysen onu aynı zamanda sevmende gerek Leyla. Seni tanıyorum ve sanırım bundan fazlası da olmuş." diyen anneme bakmıştım hızla.
"Ne demek bu?"
"Şu demek, ona güvenmeyi zaten başından beri kabul etmişsin, ama sen bunun farkında bile değilsin. Sana dair en önemli ve hassas olduğun noktanı biliyor dahası var mı kızım? Şimdi gözlerime bak ve annene gerçeği söyle. Onu, yani Yaman'ı sevmiyor musun?" diye sorduğunda aynada duran benliğime bakmıştım bir süre. Sahiden ben ne hissediyordum böyle? Yaman'a karşı bir şeyler hissettiğim için mi güvenimi kazanmasına izin vermiştim? Düşünüyorum da şimdi, bana olan tuttu mu, hassas davranışları, düşünceli yaklaşımı, gülüşü, ilgisi, güvenimi kazanmaya çalışması... Bunların hepsi kafamı kurcalamaya yetiyordu. Sahi, ben neden kendimi hep Yaman'ı düşünürken buluyordum ki? Yoksa sahiden ona karşı bir şeyler mi hissediyordum ben? Neydi bunca akıl karmaşasına vesile olan sorunun cevabı neydi?
"Leyla?" diye seslenen annem girmiş olduğum bataklıktan beni çekip almıştı.
"Cevabını bilmediğim sorular sorma bana anne."
"Yetmedi mi Leyla? Acı çektiğin yetmedi mi? Kalbinin sesine dinle artık." diye yanıma gelmişti annem. Elimi tutup kalbimin üzerine doğru götürmüştü. "Burası sana ne diyorsa o kızım. Bunu biraz düşünsen iyi edersin." diyerek odadan çıkıp gitmeden önce Maide sultana ardından seslenmiştim.
"Anne..."
"Efendim?"
"Benim için üzülme..."
"Senin için artık iyi hissetmek istiyorum Leyla. Mutlu olduğunu görmek istiyorum. Hepsi bu..." diyerek çıkmıştı odadan.
Sultanıma kızmıyordum, bir anne olarak ne istediğini de biliyordum, ama bilmediğim tek şey, benim ne istediğimdi. Şayet bir arayış içine girecek olsam bunu annemin gözlerinde beliren endişe için yapardım, en önemlisi de kendim için. İndirdiğim ellerimi göğsümün üzerinde birleştirerek kalp atım seslerimi sakince dinlemiştim. Kuruyan dudaklarımı dilimle ıslatıp, "Haydi kalbim, söyle. Ben sahiden ne istiyorum?" diyerek bir arayış içerisine girdim saniyelerin dakikaları kovaladığı zaman diliminde.
|
0% |