Yeni Üyelik
44.
Bölüm

43. BÖLÜM

@mahinehar

 

BÖLÜM 43: TERS ÇABA

 

 

Başınıza gelmesinden korktuğunuz şeyleri fazla düşünürseniz, gerçekleşme ihtimalini yükseltirsiniz. Buna: 'Ters çaba.' denmektedir millet. Saçma denebilecek her türlü düşüncenin zihnimde naralar atarak gerçekleşme ihtimalinin korkusu, sırf beni tesiri altına almasın diye kendimi toparlamaya çalışmıştım çabucak; ancak Yamanla yaşadığım ve aklıma tüneyerek kazınan sarsıntılı görüntüler odaklanmamı engelliyordu. Kayıtsızca elimi dudaklarıma doğru götürdüğümde tekrardan o düşüş gözlerimin önünden geçmişti. Hiddetlenerek ve hayıflanarak elimi sertçe oval ahşap masanın üzerine geçirmiştim. Viking'iniz çok kızgın!

 

Unuttuğum ve resmen görmezden geldiğim Aylin masanın üzerine dayadığı sağ kolunu yastık niyetine başının altına koymuş uyuyordu; ancak gariban arkadaşım benim yersiz tepkim yüzünden korkuyla sıçrayıp yarı uykulu haliyle huzursuzca kıpırdamıştı.

 

"Neler olduğuna dair hiçbir fikrim yok Leyla, ama masaya vururken biraz daha yavaş olamaz mısın?" diye boğuk boğuk serzenişte bulunmuştu. Kız haklı. Biri ben uyurken şayet bu hareketi yapsaydı, başına bela niyetine Godzilla kesilirdim büyük ihtimalle. Göz devirme...

 

Tırnaklarımı kemirmeye henüz başlamadan, "Kusura bakma, ama ben burada bi' tayttan daha fazla gergin bir şekilde otururken, senin karşımda uyukluyor olman sinirlerimi bozuyor Aylin." diye çıkışmıştım. Çatacak insan aramak mı? Bu işte berbat olmadığımı gururla size söyleyebilirim millet...

 

"Aksi ve huysuz olmana alışmasam bu dediklerine bir hayli içerler ve en sonunda seninle kavgaya tutuşurdum Leyla." demişti okul arkadaşım tekrardan uyumak için bu sefer sol kolunu yastık niyetine kullanırken. Nasıl oluyor da böyle ulu orta her yerde uyuklayabiliyordu bu kız? Ben yolda, dolmuşla bile giderken hiçbir şekilde uyuyamazdım. Kızdaki rahatlığa bak...

 

"Sabaha kadar beşik mi salladın nedir bu uykusuzluğun sebebi?"

 

Aylin sorduğum soruya nazaran ciddi miyim der gibi başını kaldırıp tek gözüyle yüzüme bakmıştı. "Sınavlar yüzünden sabaha kadar ders çalışmak için notları zihnimin darağaçlarında çarşaf niyetine salladım Leyla. Bu nasıl bir soru Allah aşkına?"

 

"O biçim bir soru. Asıl sen söyle, bu nasıl bir cevap?"

 

Aylin çatılan kaşlarını iyice havalandırıp, "Sen bizim Leyla mısın? Yoksa ciddi ciddi federaller tarafından kaçırılarak alıkonulan klonlanmış bir yapay Viking Leyla mısın?" diye sormuştu gözlerini kocaman açtığında. Aman ne komik!

 

İşaret parmağımı içeri doğru kıvırıp başparmağıma dayamıştım. Elimi Aylin'in alnına dayayıp hiç düşünmeden vurmuştum. Sevgili arkadaşımın dudaklarından tiz bir çığlık kopunca, "Anlaşıldı sen rahat durmayacaksın." diyerek çantasını ve defterlerini hızlıca toparlamıştı.

 

"Nereye?" diye sordum bıkkınlıkla.

 

"Uyuyabileceğim bir yere! Senin yanında biraz daha kalırsam kafayı sıyıracağım, yoksa."

 

"Kütüphaneye git," demiştim umursamaz bir şekilde Aylin'e bakmadan. "Dikkat et, horlama..."

 

"Kütüphanede uyumak mı? Bana bunu yaptığını söyleme sakın Leyla." Onay dolu bakışlarımı gülerek işaret ettirdiğimde Aylin çantasını masaya geri bırakmıştı. "Kütüphane sorumlusu Firuze Hanım nasıl seni yakalayıp paylamadı acaba?"

 

"İşin sırrı da orada ya zaten." demiştim bilmiş bilmiş sırıtırken.

 

Aylin birden aklına gelen diğer sarf ettiğim sözü dillendirip, "Bir dakika ya, ben asla horlamam ki!" dedi dudaklarını bükerek.

 

Etrafıma göz gezdirerek, "Kantin senin yüzünden boşaldı bilmem farkında mısın?" demiştim alayla.

 

"Bırak dalgayı Leyla." diyerek su içmek için elini masanın üzerinde duran su şişesine doğru uzatmıştı. "Senin bir karın ağrın var, ama Allah bilir ne?" Bingo!

 

"Bir şey yok." Püüü!

 

"Az önce bir tayt kadar gergin olduğunu söylüyordun. Şimdi ne değişti?"

 

"Hiçbir şey." dediğimde Aylin bana inanmayarak bakmıştı; ancak daha fazla üstelememişti. Ben bir şey sormadığım sürece o asla beni zorlamaz ve cevap vermezdi. Onun bu özelliğini seviyordum ve gereksiz sıkboğaz eden bir tip olmadığı için arkadaş ortamlarında aranan bir karakterdi. Onun ayarı Paparazzi Yalın ile takıldıktan sonra biraz kaymıştı, ama görüyorum ki son zamanlarda toparlamışa benziyordu. İyi ki de toparlamış. O gün yaptığı gibi başlasaydı Yalın kazmasından dert yakınmaya, basardım azarı en alasından. Göz devirme...

 

Şöyle dönüp etrafına bir bakınca, "Yemin ediyorum bazen üniversitede olduğuma inanmakta bayağı güçlük çekiyorum Leyla." dedi sırtını hafiften sandalyesine yaslarken. Aloo, sen az önce gitmiyor muydun?

 

"Ben de senin hâlâ Yalın kazması ile nasıl birlikte olduğuna inanmakta güçlük çekiyorum sevgili arkadaşım."

 

"Şansım olsaydı gider zengin bir koca adayı bulurdum da nerde? Yalın'ı seviyorum ben Leyla, ama onun uçuk kaçık kararları ve başına buyruk hareket etmesi bizden olmaz söylemlerini bana dedirtmeye başlamış durumda artık." Aha, dakika bir gol bir! Ulan bu nasıl ilişki? Hiç mi sakin geçmez? Hep bir kaos, hep bir kaos...

 

"Ciddi olamazsın."

 

"Gayet ciddiyim aslında."

 

"Yalın'ın bundan haberi var mı?" diye sormuştum merakla. "Yani, ona yakında tekme basacağından?"

 

"Olduğu için şu an yanımda değil ya zaten."

 

"Belki de böylesi sizin için daha iyidir, bilemeyiz." diyerek söylenirken hafiften tutan öksürük krizi beni tesiri altına almıştı.

 

"Belki... Neyse, ben son derse girmeden yurda gitsem iyi olacak." diye kalkmıştı Aylin.

 

"Sen bilirsin." dediğimde usulca hareket eden uykusuz arkadaşımın ardından gidişini izlemiştim. Birdenbire ardına dönüp, "Yerinde olsam, orada daha fazla oturup kendimi paralamazdım Leyla. Sen de evine gidip biraz dinlensen iyi olacak. Hiç aynaya bakma fırsatın oldu mu bilmiyorum, ama hasta olacakmışsın gibi bir halin var. Hadi ben kaçtım." diyerek öpücük atıp gözden kaybolmuştu Aylin.

 

Yanımda hiç ayna taşımadığım için elim hızla telefonuma gitmişti. Telefon kamerasını seri bir şekilde açıp yüzüme doğru tutmuştum. Ne göreyim millet? Gözaltlarım kararmaya yüz tutmuş, burnum hafiften kızarmış ve parlak tenimin rengi bir çiçek gibi solmuştu. Tövbe bismillah! Bu da kim?

 

Aylin'in yaptığı gibi son derse girmeden eve gitme düşüncesi bana oldukça cazip geliyordu arkadaşlar; ancak hatırıma gelen bilançoyla bunu yapamayacağımı fark etmiştim bir an. Dersten çıksam eve gidemezdim maalesef, çünkü işe gitmem gerekiyordu aksi gibi.

 

En iyisi derse girmeden erkenden iş başı yapıp sonra Yeter patrondan erkenden işten çıkmak için izin almak daha rahat hissetmemi sağlardı. Bu fikir iyiydi. Çantamı kaptığım gibi halsiz bir şekilde yola çıktım. Bizim evin üst tarafındaki caddeye zar zor vardığımda dükkânın görüş alanıma girmesine bir saniye kalmıştı. Elim boğazıma gittiğinde ağrıyı kötü bir şekilde hissetmiştim. Sanırım ben ciddi ciddi hasta olmuştum millet. Hep o Baytar'ın hastayken yüzüme yüzüme partiküllerini savurması ve ayyaş Burak'ın o soğuk havada üzerime su fırlatmasının sonuçlarıydı bütün bunlar.

 

İyiden iyiye göz devirerek dükkâna doğru yürüdüm. İçeri girdiğimde Yeter teyze her zamanki gibi tezgâhın ardındaydı. "Selam. Kolay gelsin patron."

 

"Hoş geldin yavrum da işe gelmen için daha erken değil mi?" diyerek duvarda asılı duran mavi renkli saate bakmıştı.

 

"Farkındayım," dediğimde yığılırcasına sandalyeye çökmüştüm. "Bir dersimi ekerek geldim."

 

Yeter teyze tezgâhın ardından gelerek mutfak önlüğünü çıkarmıştı. "Senin neyin var Leyla?" diye sordu. "Betin benzin atmış evladım."

 

"Biraz rahatsızım patron."

 

"Yavrum işe neden geliyorsun o zaman. Eve gidip dinlensene, yoksa daha kötü olursun bak."

 

"İşi ekip seni zor duruma sokmak istemedim açıkçası. Siparişlere gidecek kimse yok."

 

"Sen orasını merak etme." dedi endişeli bir edayla. "Hadi eve git."

 

"Ama patron,"

 

"Âmâsı yok kızım. Kendine şimdi dikkat etmezsen daha kötü olabilirsin. Ayrıca biraz büyük sözü dinle." diyerek vermişti ayarı Yeter patron.

 

İnanır mısınız, hiç itiraz etmeden kabul etmem gerekiyordu; çünkü kendimi aşırı bitkin hissetmeye başlamıştım.

 

Eve geldiğimde kapıdan zar zor geçip halsiz bir şekilde odama doğru geçmiştim. Evde hiçbir şekilde çıt çıkmıyordu ve benim de takatim yoktu kontrol etmeye. Çantamı yere atıp üzerimdeki monttan kurtulmadan evin soğukluğu vücudumu ürpertmeye yetmişti. Ufaktan bir titreme bedenimi ele geçirmek üzereyken yatağıma girmiştim hızla. Gözlerim yorgunlukla kapanırken bilincim çoktan kendini uykunun kollarına teslim etmişti.

 

 

 

🍀🍀🍀🍀

 

 

Rahatsız edici bir gürültü ile sızlandığımda odanın kapısı açılmış, ışıkların yakılmasıyla gözlerim kamaşmıştı. Pelin yarı öfkeli haliyle içeri girip, "Leyla, dünkü inadın yüzünden herkes bizimle dalga geçiyor. Kalk hemen!" diye ortada volta atıp durmuştu.

 

Selin hemen ardından odaya girmiş olacak ki, "Doruk'un aşk gösterisine alkış tutup tezahürat yapan kişi mi söylüyor bunu? Güldürme beni istersen Pelin. Leyla'yı rahat bıraksan iyi edersin." Bilge küpümün Baytar'a diş bilemesini, bu müşkül halde değil de daha keyifli ve gururlu bir şekilde izlemek için nelerden vazgeçerdim be! Onun şu an kaşlarını nasıl çattığını ve sinirlenirken damarının kabararak belirgin hale geldiği çoktan gözlerimin önünde kendine yer edinmişti; ancak öyle yıkık bir haldeydim ki Baytar'ın meydan okumasına karşılık veremiyordum.

 

Pelin hırıltılı bir ses çıkarmıştı ve yatağımın ucuna gelerek hiddetle solumuştu. "Sen neden kalkıp tek bir söz etmiyorsun Leyla? Şimdiye kadar bana diş biliyor olman gerekirdi!" dediğinde üzerimdeki yorganı hırsı yüzünden fırlatmıştı.

 

Selin, "Ne yaptığını sanıyorsun sen Pelin?" diye çıkıştı. "Leyla bu sefer kalktığı gibi kesin seni öldürecek!"

 

"Bu da ne?"

 

"Ne, ne?" diyerek Selin'in de yanıma geldiğini hissetmiştim.

 

"Onun nesi var? İyi görünmüyor!"

 

Selin titrediğimi gördüğü anda ufak çaplı bir çığlık firar etmişti dudaklarından. "Sen neden yatağında montunla yatmana rağmen böyle tir tir titriyorsun Leyla?"

 

"Kızlar. Ben. Çok. Üşüyorum." diyerek zoraki bir şekilde konuşmaya çalıştım.

 

Selin elini çabucak alnıma dayamıştı. "Eyvah! Sen cayır cayır yanıyorsun Leyla!" diye paniğe kapıldı. "Pelin derhal koş ve ateş ölçeri getir."

 

"Tamam."

 

Baytar ikiletmeden söyleneni yapmak için hızla hareket ederken, Bombacı o ara üzerimdeki montu çıkarmak istediğinde mırın-kırın etmiştim. "Yapma. Selin. Çok. Üşüyorum."

 

"Kızım ateşin çok yüksek olduğu için bu haldesin zaten. Derhal bu montu üzerinden çıkarmamız gerek, yoksa Allah korusun, havale geçireceksin."

 

"Getirdim, al..."

 

Pelin'in de yardımıyla ateş ölçer koltuk altıma koyuldu. Biraz bekledikten sonra boğuk, minik sesler yükselince Bombacı ateş ölçeri çıkarıp bakmıştı. "Olmaz böyle. Seni acil hastaneye götürmemiz gerek Leyla."

 

Pelin korkuyla, "Ateşi kaç?" diye sordu.

 

"39,5." dedi endişeli çıkan sesiyle Selin.

 

"Bir. Yere. Gitmek. İstemiyorum. Ben."

 

"Sana soran olmadı küçük hanım!" diyerek payladı beni Bombacı.

 

"Bu halde bile mantıklı düşünemiyor." diyende Pelin'di. "İnat konusunda kime çektiğini bilmediğine dair yakınan annene, ben de katılıyorum artık Leyla."

 

"Hastanelerden bir türlü hazzetmemesinden kaynaklı bu durum." demişti ayaklandığını hissettiğim Selin. "Ne yapsak ki? Ilık bir duş mu aldırsak? Annem kardeşim hasta olunca sürekli bunu yapardı."

 

"İyi fikir Selin. Eğer buna rağmen ateşi yükselmeye devam ederse o zamanda sirkeli su deneriz."

 

"Doğru bilinen bir yanlış bu aslında Pelin."

 

"Nasıl?"

 

"Ateş düşürmek için asla alkol, kolonya, sirke ve buz kullanılmaz bilmiyor musun? Bunlar damarları ani olarak büzdüğü için ateş hemen düşer gibi olur, ama hemen sonra damarlar birden genişler ve ateş çok daha fazla yükselir."

 

"İstemeden. Senin. Hayatına. Kast. Ettim. Der. Bu. Baytar. Selin. Kurtar. Beni..."

 

"Yardımcı olmaya çalıştım Leyla. Aklından neler geçiyor böyle? Cidden yazıklar olsun." diyerek kızmaya devam etmişti Baytar.

 

Hemen ardından İpek'in neşeyle çağlayan sesi duyuldu ortamda. "Kızlar hepiniz neredesiniz?"

 

"Buradayız." demişti bozuk atmaya devam eden Pelin.

 

"Neden hepiniz bizim odaya doluşmuşsunuz?" dediği an benim domatese dönen suratımla karşı karşıya gelmişti.

 

"Leyla'nın nesi var?"

 

"Ateşi..."

 

"Nasıl bu hale geldi? Hiçbir şeyi yoktu ki!" dediğinde gözleri dolmuştu İpek'in. Ağlamaklı çıkan sesi kulaklarımı tırmalıyordu sanki millet. Ne hallere düştüm ben böyle? Bu hayatta cidden ne oldum değil ne olacağım demeliymiş insan! Sanırım ben bunların arasında ziyan olmaya devam edeceğim arkadaşlar. Göz devirme...

 

"Kalkmasına yardım edelim. Onu hastaneye götürsek daha iyi olur. Evde müdahale de bir yere kadar." demişti Selin.

 

"Doruk kapıda, onun arabasıyla Leyla'yı hastaneye götürebiliriz." diye şakımıştı Uğur böceğim.

 

"Tamam, sen ona haber ver."

 

Zar zor kapıya geldiğimde hâlâ titriyordum. Doruk kapıda bizi beklerken Selin ve Pelin koluma girmişti. Yürümekte zorlandığımda etrafım sanki derin bir karanlığa bürünmüş gibiydi ve ben olduğum gibi yere çökmüştüm.

 

"Leyla!"

 

"Dikkat eder misiniz?" diye söylenmişti İpek korkuyla.

 

"Onu sıkı tut Pelin."

 

"Tamam!"

 

Henüz kapıdan çıkmıştım ki, "Neler oluyor?" diye bağıran Yaman'ın sesini duymam kaçınılmaz olmuştu millet.

 

İpek ortalığı velveleye vererek, "Ateşi çok yüksek Yaman. Onu hastaneye götürmeye çalışıyoruz."

 

"Neden bizden birilerini aramıyorsunuz?" diye çıkışan Yaman beni bitkin bir halde görür görmez yanıma gelmişti. Ayakta durmakta zorluk çektiğimde beni sırtına almak için hamle yapmıştı hiç düşünmeden ve arkadaşlarımda ona yardım etmişti.

 

İtiraz etmek için son nefesimi verir gibi dudaklarımı araladığımda, "Yaman..." diye inlemiştim ve o beni hemen susturmuştu.

 

"Sana hasta olacağını söylemiştim Leyla. Beni hiç dinlemiyorsun ve kendine dikkat etmiyorsun. Ne yapacağım ben seninle böyle?"

 

"Özür dilerim. Ben..." diye daha sözümü tamamlamadan bilimcim hastaneye gitmek için acele eden Yaman'ın sırtında çoktan kapanmıştı.

 

Loading...
0%