Yeni Üyelik
46.
Bölüm

45. BÖLÜM

@mahinehar

 

BÖLÜM 45: DUYGUSAL DÜRTÜYLE GELEN YALNIZLIK

 

 

Güvenmiyor musun? Sen bana hiçbir şekilde güvenmiyorsun Leyla... Diyen Yaman'ın arkasından acıyla baktığımda, beni çok yanlış anladığını ve içinden çıkılmaz bir sürecin içerisine hapsettiğini fark etmiştim o an; ancak her şeyden önce, buğulanan kehribar harelerini tedirgin bakışlarıma sabitlediğinde, içimde bir şeyler kopup gitmişti sanki. Kuru bir gürültü ve geçmişin güvensiz duyguları etrafımı sardığında, canhıraş bir çığlık firar etmişti adeta yüreğimden.

 

Acıyordu... Kalbimle birlikte bütün bedenim, ruhum ve duygularım acıyordu. Yaman bana karşı olan duygularını itiraf ettiğinde korktuğum şey onun sevdası değildi elbet. Benim onun sevgisine gerektiği kadar karşılık veremeyecek olmamın korkusuydu aslında. Bana karşı değişen duygularını fark ettiğimde, senden kaçmamın asıl sebebi benimle birlikte acı çekmeni engellemek içindi Yaman. Ben bu iltihaplı, yakıcı geçmişten sonra zar zor toparladım. Hâlâ eksiğim, yarımım, en önemlisi korkularım var. Bitmeyen bir ateşin içinde yanmaya devam ederken, seni de o ateşin içinde yakamazdım. Bunu yapamazdım...

 

Kurduğum bu cümleler şimdi büyük bir ateş olmuş, yakıp yıkıyordu benliğimi. Benim güvenmediğim kişi sen değildin diyemedim. Hayatımda ilk kez birine karşı, bunca zamandan sonra bir şeyler hissetmiş, ördüğüm o duvarların altında kalmadan aşkın; panik, heyecan, mutluluk ve utancın hissettirdiği yoğun duygularının tadına varabilmiştim; ancak o kadar yabancılaşmıştım ki bu tip duygulara, duygusal dürtümle gelen yalnızlığımı Yamanla paylaşma fikri beni korkutmuştu. İçine çekildiğim o kara girdabın, basık gri bulutların karamsar havzasına Yaman'ı acımasızca çekemezdim. Bunu asla yapamazdım. Beni örse örse saran korkularımın karanlığına içten içe sevdiğim adamı ortak edemezdim.

 

Kapının önüne geldiğimde o kadar hissizleşmiştim ki, anahtarlarımın yanında olmadığını fark ettiğim an, istemsizce zile basmıştım. Kapıyı açan ve beni karşısında gören Pelin, "Beklenen kişi geldi sonunda millet." dediğinde kapı ağzında ani bir hareketlilik oluşmuştu.

 

İçeri girdiğimde, "Montunu benim almama müsaade et agresif belam." diyerek çabucak almıştı üzerimden İpek.

 

"Ne oldu sana?" diye soran Pelin, "Sanki birinin ölümüne tanık etmişsin gibi bir halin var." dedi kaşlarını çatarak devam ettiğinde.

 

Selin, "Yaman sana kötü bir şey mi söyledi, yoksa?" diye sormuştu hemen ardından telaşla.

 

"Saçmalamayın, Yaman kötü şeyler söyleyecek biri değildir asla. Hele konuştuğu kişi bir kızsa ve o kişide Leyla'ysa üstelik." diyen de Selvi olmuştu.

 

"Adam hastaneyi az daha Leyla için yıkıyordu. Unutmuşum bir an için bunu ben de bak. Sen de haklısın Selvi. Bizim arsız belaya, Yaman'ın kötü bir şey söylemesi biraz garip kaçardı zaten."

 

"Leyla." diye seslenen Selin'e baktığımda göz pınarlarım yakıcı gözyaşları ile dolup taşmıştı.

 

"Lütfen bana soru sormayın artık!" diye aciz çıkan sesimle Selin'e doğru adım atmış, şartsız koşulsuz bir şekilde sarılmıştım. Kızların hepsi şaşırmış, ağladığıma şahit oldukları içinde ne diyeceklerini bilememişlerdi. Baytar hariç...

 

"Senin şu an neden ve ne için ağladığın bizi ilgilendirir tamam mı? Ne yaptı sana o serseri?" diye sormuştu öfkeyle Pelin. "Canını yakacak bir şey mi yaptı, yoksa?"

 

"Yaman öyle şeyler yapmaz diyorum sana Pelin!"

 

"O zaman Leyla neden ağlıyor Selvi?" diye patlamıştı birden İpek’te.

 

Selin bu kargaşaya dayanamayıp, "Kızlar, bu kadar yeter. Leyla bugün çok zor bir gün atlattı. Onu alıp odasına götürüyorum şimdi. Kimse tek bir kelime dahi etmesin." dediğinde usulca omuzlarımdan tutmuş, odama doğru götürmüştü beni. Hiçbir şekilde ağlamama dayanamayacağını biliyordum. Tıpkı benim de onun ağlamasına dayanamayacağım gibi...

 

İçeriye girdiğimde yatağıma doğru yönelmiş, bir çuval yığınından farksız olan bedenimle çökmüştüm üzerine. Sürekli tartıştığım Pelin, kötü yemekler yaptığı halde kırmadan tadına bakmaktan bıkmadığım İpek, bir türlü yıldızımız barışmadığı halde inatla kavga edip durduğum Selvi... Kızları olduğu gibi sevmeme rağmen bu evde bana en yakın olan isme, Selin'e anlatırdım her şeyimi. Sadece ona danışır, bir ondan saklayamazdım bütün dertlerimi. Bugün onlardan ve Selin'den sakladığım gerçeklerim mızrağını yüreğime saplıyordu artık. Tek başıma omuzladığım bunca kederin yükü, yüreğime ağır gelmeye başlamıştı sonunda. Unutmak istemiştim, bana acı veren her şeyi olduğu gibi unutup, yoluma devam etmek istemiştim. Ben kötü bir arkadaş mı oluyordum böyle davrandığım için?

 

Kendime temiz ve yepyeni bir yol çizmişken, her şeyi ardımda bırakıp yeni bir hayata adım atmışken, beni alaşağı eden gerçeklerimi söyleyememek, sahtekâr bir insan mı yapıyordu beni? İçinden çıkamadığım soruların altında santim santim eziliyordum şimdi.

 

Hıçkırıklarım odayı doldurduğunda bana hüzünle bakan Selin, "Neden ağladığını bilmiyorum Leyla, ama acılarımız yüzünden her zaman güçlü ve gülmek zorunda bırakılmamız hiçbir zaman adil bir şey olmadı bizler için, hem de hiçbir zaman." dediği an, elinde tuttuğu peçeteyi bana doğru uzatmıştı. "Ağla güzelim. Bu gece dilediğin kadar seni yakıp yıkan bütün sebeplere ağlayabilirsin..."

 

Hıçkırmaya devam ettiğimde, "Sormayacak mısın?" diye kızarmaya başlayan gözlerimle bakmıştım dostuma.

 

"Neyi?"

 

"Neden ağladığımı?"

 

Dudaklarını sıkıp, etrafına usulca bakmıştı Bombacı. "Sanırım biraz rahatladıktan sonra, kendini hazır hissettiğin anda söyleyebilirsin istediğin şeyleri bana Leyla. Seni bu halde zorlamak, her şeyi biraz daha berbat bir hale getirebilir. Üstelik yeterince gergin olan ipleri daha fazla gerebilir de." dedi. "Ancak şunu söylemeden edemeyeceğim, Yaman'dan kaynaklı olup olmadığını bilmiyorum. Bildiğim tek şey onunla konuştuktan sonra bu hale geldiğin. Ya da sebebi başka bir şey de olabilir, inan kestiremiyorum; ama eğer sebebi karşı komşumuzsa onu parçalara ayıracağımı benden daha iyi biliyor olman gerekir tatlım. Gerçi, sebebi o olsaydı bile sen hayatta bana kalmadan bay megalomanı sağ bırakmazdın da neyse..." diyerek tebessüm etmişti.

 

"Sebebi..." diye bir cesaretle koyu kahve gözlerine baktığımda durmuştum. "Her şey benim yüzümden old-"

 

"Kendini, yersiz düşüncelerinin içerisinde suçlamayı artık bırakmalısın Leyla." dedi derin bir nefesi ciğerlerine çekerken sözümü kestiğinde. "Çünkü hiç kimse bile isteye kendi canını yakmaz."

 

Çünkü hiç kimse bile isteye kendi canını yakmaz... Selin'in söylediği şeyler uzun zamandır zihnimi kurcalayıp duran sorunların çözümüne katkıda bulunmuştu sanki. Rahatlama hissi duymam gerekirken, olan tek şey kendime acı çektirdiğim günlerin hatırıma gelişiydi şüphesiz.

 

"Ben..." durmuş ve derin bir nefesi alıp vermiştim. "Ben kendimi yakıp, yıktım bunca zaman."

 

"Eminim mantıklı bir açıklaman vardır bunun için güzelim." dediğinde yatağıma uzanmam için yardım etmişti. Nereden bilebilirdi ki başıma gelen şeyleri ben söylemediğim sürece? Hiçbir şekilde mantıklı açıklaması yoktu bu yakıcı geçmişin benim nezdimde.

 

"Mantıklı bir şekilde yapılan hiçbir açıklama, çekilen acıların kefareti olmuyor maalesef."

 

"Ama bu acılara tutunup, geleceğini de hüsrana sürüklemeni gerektirmiyor öyle değil mi?" dediğinde saçlarımı okşamıştı. "Sana yapılanları unutma diyemem Leyla, çünkü bu seni kandırmaktan öteye geçmeyecek biliyorum. Aksine unutma ki, aynı şeyleri bir daha asla yaşamayasın. Daha dikkatli, daha özgüvenli olmalısın zorluklar karşısında. Gerçekten de geçmiş, bizim geleceğimize daha bir özveriyle odaklanmamızı ve kıymetini bilmemizi sağlıyor."

 

"Geçmişi yüzünden geleceğine korkuyla yaklaşarak yön veremeyenler için ne söylersin peki?" diye sorduğumda yüzüme alık alık bakmıştı Selin.

 

"Kendilerine ve çevrelerinde bulunan bütün fırsatlara yazık ettiklerini söyleyebilirim anca." demişti hiç düşünmeden. Bakışlarını camdan kararmış geceye diktiğinde, "Düşünsene, saksıya ekilen bir tohumla, toprağa ekilen bir tohum aynı olabilir mi sence?" diye sormuştu daha sonra bana.

 

"Olmaz tabii."

 

"Hah, işte. O tohum saksıda büyüdükçe onu küçük ve bir o kadar da dar bir kalıbın içinde tutamazsın Leyla. Toprağa ekmen gerekir. Köklerinin sağlam, gövdesinin daha bir güçlü olması için buna ihtiyacı olduğunu bilirsin, çünkü. Geçmişi yüzünden geleceğine korkarak yaklaşanlar, bana göre dar bir kalıbın içinde kalmak için ısrar edenlerdir. Yerinde saymak gibi bir şey bu birazda. Objektif olmak gerekiyor yani hayatım; yoksa hiçbir şekilde ileriye doğru adım atmamak, kimseye başarıyı olduğu gibi getirmiyor maalesef. Köklerimizin sağlam, mantığımızın yerinde olması ve yüreğimizin bozguna uğramaması için alışa gelmiş basmakalıplardan hepimizin kurtulması gerekiyor. İnsanların hayatlarını kendilerine zehretmelerini bir türlü anlam veremiyorum."

 

"Onlardan biri de benim şu an." dediğimde hiç tereddüt etmeden sarf etmiştim bu kelimeyi.

 

"O ne demek?" diye sordu kaşları şaşkınlıkla havalanırken Selin.

 

"Geçmişte yaşadığım şeyler yüzünden, bugün bana aşkını ilan eden bir adama kendi güvensizliğim yüzünden ihanet ettim."

 

"Yoksa Yaman..."

 

"Evet, benden çok hoşlandığını ve beni sevdiğini söyledi."

 

"Sen ne dedin?"

 

"Hiçbir şey söyleyemedim."

 

"Neden?"

 

"Çünkü..."

 

"Çünkü?" dedi beni tekrarlarken izlemeye devam eden kâküllü yârim.

 

"Hiçbir şekilde kendime güvenmiyorum da ondan."

 

"Bunu ciddi ciddi sen mi söylüyorsun şimdi Leyla?" diye sordu tuhaf bir şekilde bakmaya devam ettiğinde bana.

 

"Evet..."

 

"Anlamıyorum abi, neden? Sen neden kendine güvenmeyesin ki Leyla? Güzelsin, zekisin, güçlüsün, özelsin..."

 

"Bu sebeplerden dolayı değil Selin..."

 

"Ya ne peki Leyla?"

 

"Zorbalığa uğradığım, taciz edildiğim, zarar gördüğüm bir adam yüzünden bugün benim de hoşlandığım çocuğa, bir türlü yerine gelmeyen güvensizliğim ve yersiz endişelerim yüzünden hiçbir şey söyleyemedim." dediğimde gözleri aniden dolan Selin, acıyla bakmıştı bana.

 

Hiçbir şekilde olacaklardan kimseyi sorumlu tutmuyordum artık. Selin'in dediği gibi, dar bir kalıbın içinden ısrarla çıkmak istemeyen ve çaresizce hareket eden bir korkaktım o kadar. Ben hayatını kendine zindan eden koca bir ahmaktan başka bir şey değildim artık şu saatten sonra...

 

 

🍀🍀🍀🍀

 

 

Sabah olmuştu. Keyifsizce uzandığım yerden perdenin aralığından faydalanıp sızmaya çabalayan gün ışığını sarhoş olmuş bir şekilde izliyordum. Dün gece olanlar yüzünden gözüme gram uykuda girmemişti. Üstelik geçmişi bütün netliği ile Selin de anlatmıştım artık. Dayanamamış, olduğu yerden öfke nöbetleri geçirmişti dert ortağım. Mert'in çevremde döndüğünü söylediğimde ise, daha bir sinirlenmişti Selin. Zamanında bunları ona anlatmadığım için bana içerleyeceğini düşündüğümde beni yanıltmıştı güzel dostum. Aksine, saygı duymuş ve kırgın olduğunu belirtecek tek bir söz dahi etmemişti bana. Kendimi bitkin hissetmeme rağmen bugün okula gitmek istiyordum yine de. Evet, kafamı dağıtmaya ve kendimi bir şeyler ile meşgul etmeye ihtiyacım vardı. Kendimi yeterince salmadan düzenime kaldığım yerden devam etmeliydim. Her zamanki yaptığım şeyi icra ettirip, hiçbir şey olmamış gibi davranarak hayatıma devam etmeliydim.

 

Yerimden henüz kalkmamıştım ki, odanın kapı ağzından İpek görünmüştü. "Nasılsın Leyla?" diye sordu.

 

"Biraz bitkin hissediyorum."

 

"Sana güzel bir tarhana çorbası yaptım. Birazdan odana getiririm."

 

"Buraya getirmek için zahmet etmene gerek yok İpek. Mutfağa gelirim ben. Zaten ayaklanmam lazım artık benim de. Derse yetişmem gerekiyor."

 

Selin de geldiğinde, "Küçük Hanım, bugün kampüse falan gitmek yok." dediğinde yanıma doğru gelmişti.

 

"Hayır, Selin. O kadar kötü değilim ki ben artık. Rahat bir şekilde gidip gelebilirim." dediğimde Uğur böceğim itiraz etmişti hemen ardından.

 

"Evde herkes bir bir hasta olmaya başladı. Kendimize daha çok dikkat etmemiz gerekiyor Leyla. Sen de iyice iyileşmeden, kendini bir şeyler yapmaya mecbur hissetmemelisin."

 

Pelin kapı ağzına gelip, "Aman başka biri daha hasta olmasın mümkün mertebe bu evde." dediğinde hem meraklı hem de endişeli bir şekilde ela hareleriyle göz gezdirmişti üzerimde. "Kendini toparlamadan bir yere gitmeye çalışma sen de yürüyen doğa afeti. Söyle bakalım, şimdi nasıl hissediyorsun? Daha iyi misin?"

 

"Seni gördükten sonra dünyam başıma iyice yıkıldı Baytar. Sen gelmeden önce çok daha iyiydim. Ayrıca benimle uğraşmak zorunda mısın sen sabah sabah?" diye sorduğumda mızmız bir bebekten farkım yoktu cidden.

 

"Hasta ve üzgün haline gelemiyorum kızım. İşte böyle diş bile bana. Neydi dün geceki o halin? Hadi derhal toparlan, sahalar boş kaldı iyice sensiz. Canım sıkılıyor..." dediğinde saçlarını savurmuş, üzerine de bana doğru göz kırpıp gözden kaybolmuştu.

 

"Ulan resmen zevk alıyor kendine sövülmesinden bu kızda he." dediğimde İpek ve Selin kıkır kıkır gülmüştü.

 

"Oh be! Eski neşemize kavuşalım işte böyle." dedi gerinirken Selin.

 

"Emin misin lan? Evde Pelinle hır gür çıkarıyoruz diye bizi annelerimize söylemekle tehdit eden Bombacı nereye gitti?"

 

Selin gülmeye devam edip, "Dozu kaçırdığınız an, ensenizde biteceğim her zamanki gibi tabii tatlım. O yüzden hiç boşuna sevinmeye çalışmayın." dediğinde zilimiz çalmıştı.

 

İpek, "Sabah sabah kim ki gelen?" diye sorduğunda bize doğru şaşırarak bakmıştı aynı zamanda.

 

"Kesin Doruk kazmasıdır." dediğimde İpek bana bakıp gülmüştü. "Bensiz duramıyor." deyip utanarak yüzünü kapatmıştı.

 

Selin, "Gidip bakalım, gelen kimmiş. Belki o değildir." deyip dil çıkarmıştı İpek'e. Ardından bana dönüp, "Leyla sen de elini yüzünü yıka ve bizlere sakın zorluk çıkarayım deme tamam mı?" dediğinde ben daha cevap vermemiştim ki odadan çıkıp gitmişti.

 

"Bugün Selinle bayağı işim var desene." deyip İpek'e baktım gülerek.

 

Uğur böceğim önden, ben de hemen arkasından takip ederken onu, dış kapıdan Serhan'ın sesi çalınmıştı kulağıma. Dediği şeyle olduğum yere çivi gibi çakılmıştım. Dengemi korumak için duvara elimi dayadığımda Pelin ona karşılık vermişti.

 

"Yaman nasıl dün geceden beri eve gelmedi?" diye sordu.

 

"Biz de bilmiyoruz. En son Leyla ile konuştuğu için gelip sormak istedim ben de. Leyla nerede?" diye soran Serhan'ın ardından, herkesin gözü bana dikilmişti.

 

Kapıya usulca vardığımda, "Buradayım." dedim.

 

Serhan, "Sabah sabah rahatsız etmek istemezdim Leyla kusura bakma. Ancak-"

 

"Bilmiyorum..." dedim sözünü bitirmesine müsaade etmeden buz kestiğimde.

 

Doruk, "En son seninle görüştü bu çocuk Leyla. Nasıl bilmiyorsun Yaman'ın nerede olduğunu?" diye söylendiğinde kaşını da çatmıştı.

 

"Bilmiyormuş işte. Ne diye sesini yükseltiyorsun sen Doruk?" diye azarlamıştı Eros'u Pelin.

 

Melih, "Biraz sakin olun çocuklar. Leyla bilse söylerdi zaten öyle değil mi?" dedi beklentiyle yüzüme baktığında.

 

Selvi, "Muhakkak öyle." diye profesörü desteklediğinde İpekte iç çekmişti.

 

Serhan umutsuzca başını eğdiğinde, "Peki, yine de sağ ol Leyla." diyerek bizim kızlara bakıp, "Görüşürüz kızlar." dedikten sonra kendi dairesine doğru yönelmişti.

 

Pelin kapıyı kapattığında Selvi ve İpek'in duyamadığım bir şeyler söyleyerek mutfağa girmelerini izlemiştim. Aklım o kadar çok karışmıştı ki artık, Yaman'ın dün geceden beri eve gelmemesi ve attığı o müzmin bakışları ruhumu darlamaya başlamıştı çoktan. Omurgalarımdan yükselen korku beynime baskı yaptığında dudaklarımı aralamıştım.

 

"Neredesin sen Yaman? Nereye kayboldun?"

 

Loading...
0%