@mahinehar
|
BÖLÜM 51: BİNİCİLİK KULÜBÜ VE SÜPRİZ KARGOYLA GELEN PANİK
Bir akıl hastanesi tarafından keşfedilmeyi bekliyorum ben artık millet. Neden diye sorarsanız, Allah aşkına bir nedeni olabilir miydi sizce bu manyakların arasında? Evde beni deli eden tek bir isim vardı iyi kötü, ama gelin görün ki bu sayı ikiye katlandı. Pelin'den sonra Selvi de hazırlanma işini en üst levele taşıyıp boşanma sebebine kadar götürecek bir hantallıkta sallanıyordu; ne yazık ki evin içinde. Sözde erkenden kalkıp hepimiz binanın kapısında hazır kıtada duracaktık, ama nerde? Bir de bana söylenirdi bu Baytar bozuntusu. Hanımefendinin kendisi yine ortalıkta yok. Ah, ulan ah...
İpek mutfaktan aldığı bıçakla üzerime doğru geldiğinde bir anda şoke olmuştum. "Hâlâ hazır değil mi bunlar?" diye sorduğunda elinde tuttuğu bıçak genişçe yüzümün etrafında gezip duruyordu. "Sana şimdi hak vermeye başladım agresif belam." dediğinde eline yakışıp yakışmadığını düşündüğüm bıçakla birbirimizi kesip duruyorduk o sıra. Haklı olduğum birçok konu var Çeyrek milyarderim. Sen hangisinden söz ediyorsun?
"Hangi konuda?" diye sorduğumda duvara doğru yaslamıştım sırtımı. "Şu bıçağı artık elinden bırak, yoksa bir kaza çıkacak İpek."
"İpek mi?"
"Ne oldu lan?"
"Sen adımla hitap ediyorsan, sinir yüklenmesi çoktan başlamış görünüyor bünyende agresif belamda ondan."
Selin yanımıza geldiğinde, "Sinir değil bu hayatım. Sabırsızlık sonucu gelişen ani kriz tatbikatı." derken gülmüştü. Sana diyecek başka bir şey bulamıyorum ben artık şekerim. Bütün övgü dolu sözler her zaman sana. Yaşa!
"Sen devam et İpek, haklı olduğum konuyu biraz bas bas bağırda, evin geri kalan kısmındaki üyeleri daha iyi duysun." Borazan yok mu, borazan?
İpek elindeki bıçağı kasapçı Rüstem ağabey gibi tutmayı bıraktığında gülme isteğime ket vurmuştum. "Pelin'in uzun bir süre boyunca hazırlanmasında tabii ki. Önceden çok bir şey fark etmiyordu; ama şimdi Selvi de işin içine dâhil olunca sana hak verdim." Yeminle 20 yıl hapis yattıktan sonra sen masumsun diye salmalarına benzedi bu iş. Göz devirme...
Tam ağzımı açıp cevap verecektim ki, hortlayıp gelen Selvi söze dalmıştı. "Amma abarttınız ya. Altı üstü birazcık hazırlandık. Onu da burnumuzdan getirdiniz. Ne var yani?" diye söylenmişti. "Millet kaçıncı sevgiliyi buldu biz daha evin içinde kaybolan rimelimizi bulamıyoruz." dediğinde dişlerini sinirle sıkmıştı. Şiddete karşıyım, ama bunların tam tokatlık olduğunu düşünüyorum ben artık canlarım. Hele derdine bak derdine. Göz devirme...
Baytar elindeki çantaya birkaç şey sıkıştırıp cebelleştiğinde, "Bekârlığımız sultanlıktan çıkıp koca bir imparatorluğa dönmeye kararlı adeta Selvi. Bir süre daha tek silah takılmaya devam." dediğinde yüzüne afallamış bir şekilde bakmıştım.
"Ne lan bu böyle?"
"Ne, ne Leyla?" diye sorduğunda içimde tuttuğum gülme isteği dışarıya kahkaha tufanı olarak geri dönmüştü. Sinirleri bozuldu!
"Bir gözüne kalem çekmişsin, ama ötekine üvey evlat muamelesi yapmışsın resmen Baytar. Ne o? Bu da yeni bir moda mı?" diye sorduğumda Pelin hızla küçük el aynasından kendine bakmıştı. Ce, eee...
"Allah kahretmesin ya! Böyle modamı olur Leyla, delirtme insanı. Gülme bak, sinir oluyorum zaten." diye söylendiğinde banyoya doğru koşmuştu hızla.
Ardından yine ve yeniden göz devirip, "Beş dakika süreniz var. Herkes beş dakika içinde kapıda olsun, yoksa yürüyerek gelirsiniz arkamızdan." diye seslendiğimde banyo kapısından başını uzatmıştı Pelin.
"Ciddi olamazsın! İpek'i de kendine benzettin iyice Leyla. Sizin yüzünüzden bu haldeyiz biz zaten." Çok da tın...
"Oldu canım, seni külahıma bağlıyorum, ona doya doya ne istersen anlatırsın." dediğimde Selin de beni öylece izliyordu.
Baytar, "Leyla!" diye höykürdüğünde zerre takmamıştım onu. Patla emi!
"Hiç çekemem şimdi seni Peliniko. İpek, hazırlamakta ısrarcı olduğun şeyler sonunda bitti mi?"
"Evet."
"Hadi al gel, biz evden bir an önce çıkalım. Geri kalan tayfa ne hali varsa görsün. Yetti artık canıma! Biraz daha beklersem şayet, kendimi tutmayacağım şeyler olacak bu evde, yoksa!" diye söylendiğimde Selin ve İpek gerekli olan şeyleri yanına alıp ardımdan gelmişlerdi.
Aşağıya indiğimizde erkek koğuşunun da hazır olduğunu görmüştük. Aramızda eksik olanlar hâlâ peşimizden gelmemişlerdi. İsimleri gayet belliydi. Dillendirmeme hiç gerek yoktu öyle değil mi aşkofişkolar? Ben Yaman'a doğru sabırsız bir şekilde yürüdüğümde Serhan, "Hoş geldiniz kızlar. Diğerleri nerede?" diye sormuştu. Ay bu da kankası olmadan bir şey yapsa ölecek he. Hıh...
"Az işleri var." demişti Selin. "Birazdan inerler aşağıya." Analık yapmayı bırakta, az terlik fırlat onlara Bombacı. Gerçi sen Bilim insanısın. Füze niyetine bir bombaya asla hayır demezdim ben bak. Nihahaha! 'VİKİNG LEYLANIN GÖZÜ İYİCE DÖNERSE!' adlı neon yazılar hız kesmeden sahalarda süzülmeye devam ediyor. Gittiğin yol, yol değil Leyla deyiverinde tam olsun millet. Göz devirme...
"O zaman biz araca ufaktan binmeye başlayalım." diyen Kibar Feyzo'ya dikkat kesilmiştim. Selin'in etrafında dört dönüyordu resmen. Şöyle durup bakınca Bombacıya, bu olaydan rahatsız gibi de durmuyordu. Güzel, çok çok güzel...
"İstersen elinde tuttuğun eşyaları aracın arkasına koyabilirim ben Selin." diye sorduğunda bizimki surat asmadan çocuğun yardım etmesine müsaade etmişti. Bombacı oley, Bombacı oley...
Yaman, "Kolyen üzerinde cidden çok hoş görünüyor güzelim." dediğinde duraklayıp dolgun dudaklarını diliyle ezerek ıslatmıştı. "Sana bu kadar çok yakışacağını biliyordum."
"Zevkinin eseri bu birazda canım. Yanımdan hiç ayırmayacağımdan şüphe etmemelisin. Sürekli boynumda takılı kalacak; çünkü onu çok sevdim."
"Bunu duyduğuma sevindim." dediğinde alnıma küçük bir öpücük kondurmuştu.
Pelin ve Selin sonunda binadan çıktığında, "Çifte kumrulara bakın siz. Naber enişte bey?" diye sormuştu Baytar.
"İyi, senden naber?"
"Valla ben iyi falan değilim. Sevgilin iki ayağımızı bir pabuca soktu resmen sabah sabah. Hâlâ Leyla'ya nasıl katlandığına inanamıyorum ben Yaman enişte." dediğinde damarlarımın üzerinde gezmesine artık tahammülüm kalmamıştı benim.
"Baytar, bak şansını daha fazla zorlama istersen. Kurban ol sen bana tamam mı? Katlanmak falanda ne demek oluyor lan? Sen hayırdır kızım?" diye üzerine doğru yürüdüğümde sevdiceğim beni durdurmuştu.
Yaman gülümseyerek, "Ona bir ömür katlanabilirim ben. Leyla'ya olan sevgim bu kadar basit değil Pelin." derken son noktayı koymuştu. Ronaldo, kusura bakma, ama golün kralı burada aslanım. Sen işine bak...
"Aman be, sizle de hiç uğraşılmıyor cidden. Nerede benim kankam?" diyerek etrafına Serhan'ı aramak için bakınmıştı somurtması hâlâ üzerinde dururken. Az daha as yüzünü de kaz ayakları haricinde başka başka kırışıklıkların çıksın suratında Baytar. Nihahaha!
Selvi, "Sen tam bir aşk adamı olup çıktın be reis. Güzel, böyle devam et..." diyerek arabaya doğru ilerlemişti.
Serhan aracın arkasından çıkıp Pelin'in yanına doğru geldiğinde, "Kızım nerde kaldın sen ya?" dedi yaptığı küçük çaplı serzenişinde hayıflanırken. Ardından bize bakıp, "E-e, hadi gitmiyor muyuz gençler?" deyip havaya girmişti iyice. Dağılan takımını kendine getirmeye çalışan bir antrenör gibi görünüyor bizim Baytar Bey de he iyice. Meslek mi değişse ne? Ahahahaha!
"Sabah sabah ne bu enerji Serhan Bey?" diyerek araca doğru yürümüştü Pelin de. Şu an buradaki gerilim, Allah'ıma trafoda yoktur la. Göz devirme...
"Bugün güne çok güzel bir şekilde başladım, çünkü. Kimsenin bu enerjiyi bozmasına asla izin vermem." dediğinde gözlüğünü çıkarıp hızla takmıştı. Ay, sevsinler...
Yamanla birlikte gülerken, aracın içinden kafasını çıkartan Doruk, "Oho ooo! Kardeşim siz burada böyle geyik yaparsanız biz bir türlü yola çıkamayız ki. Hadi abi, hadi. Gün bitmeden gidelim bir an önce." diyerek söylendiğinde hepimiz araçtaki yerlerimizi almıştık ve birlikte şarkılar söyleye söyleye çiftliğe doğru yola çıkmıştık.
🍀🍀🍀🍀
Binicilik Kulübü, şehre 15 dakikalık uzaklıkta Kütahya yolu üzerindeki Tepebaşındaydı. Vardığımızda hafta sonu olduğu için ortam biraz kalabalıktı ve oturacak yerimiz olmayacağını düşünüyordum ki, Yaman yerimizin ayrıldığını söylemişti. Hep birlikte masamıza doğru ilerlediğimizde Doruk ve Melih paketleri taşımak için aracın arkasına gitmişti. Hafiften çalan müzik ve ortamın güzelliği beni yatıştıracak güce sahipti kesinlikle. Etrafta eğlenen insanlar, atların üzerinde mutluluktan kıkırdayan çocuklar ve seyislerin bir uçtan bir uca gidip gelmesi yüzümde dingin bir tebessüme sebep olmuştu.
Kızlar kahvaltı etmek için masaya eşyaları çıkarmaya başladığında Selin bana doğru seslenmişti. "Büyülenmiş gibi etrafına bakıyorsun Leyla. Seni izlemek, atları seyretmekten daha keyifli olacak." dediğinde gülümsemişti.
"Bir an önce atlardan birine dokunmak ve onları hissetmek istiyorum ben Selin." dedim içim içime sığmazken.
"Acele etmemelisin Leyla." dedi yanımdan geçen Doruk. "Kahvaltı ettikten sonra ilk defa yapmadığın bir şeyle nasıl başa çıktığını görmek istiyorum ben, çünkü." Haberin ışık hızıyla yayılma gücüne bakın millet. Göz devirme...
Melih'te yanımdan geçtiğinde, "Çok beklersin Havuç Efendi. Karşında kim olduğunu unutuyorsun sen herhalde? Leyla'nın atları çok sevdiğini duydum. Bir insan, sevdiği bir şeyi yaptığında yenilmez bir hale geldiğini bilmen gerek." dedi Selin'in yanına vardığında.
Bombacı, "Ben de öyle düşünüyorum. Melih haklı." dediğinde ikili birbirinin gözlerinin içinde kaybolmuştu sanki. Selin geçmişi yüzünden yeni bir ilişkiye başlamak için tereddüt içerisindeydi; ancak Melih'e karşı duyguları olduğunu da inkâr edemiyordu bir türlü. O akıllı bir kızdı ve kendisi için neyin iyi olup olmadığına dair doğru bir karar alacağından emindim. Bizim masalımız mutlu sonla bitecekti. Bundan asla şüphem yoktu...
Doruk, "Geçin siz dalganızı. Her şey nasılsa birazdan belli olacak. Onu bunu boş verinde, ben açlıktan ölüyorum millet." diye çemkirdiğinde peynirli bir böreğe uzanmıştı çabucak. Parmakları nasılda mesleği yüzünden hızlıydı. Kaşla göz arasında çabucak aldı resmen böreği yahu. Peh...
İpek, "Aşkım, biraz daha sabreder misin lütfen? Neredeyse hazır olmak üzere. Hep birlikte yiyelim istiyorum ben." dediğinde Serhan ve Yaman da yanımıza gelmişti artık. Havaların ısınmasıyla soğuması o kadar çok değişiklik göstermişti ki, şansımıza hava bugün biraz güzeldi çok şükür. Aşırı bir soğuk yoktu ve güneş bulutların arasından bizlere doğru göz kırpıyordu adeta. Kahvaltı faslını güzel sohbetler eşliğinde gülerek geçirdikten sonra atlara binmek için harekete geçmiştik birlikte.
Ata binmeden önce hem at hem de binici sağlığı önemli bir husus olduğundan gerekli malzemeleri temin etmiştik. Koruyuculuğu sağlamak adına tog (kask) takmak zorunluydu. Binici isterse, koruyucu yelek, binici çizmesi, çeps ya da eldiven alabilirdi. Kum pistine doğru yürüdüğümde orada kahverenginde adının Ova olduğunu öğrendiğim bir atın yanına doğru gitmiştim. Seyis, "Oldukça sakin bir yapısı vardır. Burada bulunan birçok safkandan daha uysal." dediğinde bu güzelliğe bakmaya doyamadan devam etmiştim.
"Adı çok güzel. Dokunabilir miyim?" diye sorduğumda seyis izin vermişti ve ata doğru yanaşmaya çalışmıştım ben de. At kişnerken ellerimi sırtında usulca gezdirdiğimde başına doğru yönlendirmiştim özen göstererek. "Tıpkı adın gibi çok güzelsin sen Ova."
"Öyledir Ovamız. Isırma gibi huyları da yoktur üstelik. Rahat rahat sevebilirsiniz o yüzden."
Yaman, "Çok mutlu oldun bakıyorum." diyerek yanıma doğru gelmişti. "Bu kadar sevineceğini bilseydim, daha önceden getirirdim seni buraya güzelim."
"Küçüklüğümden beri atlara bağlılığım var benim. Onları çok seviyorum ve hep bir atım olsun istemişimdir. Ova ben de çocukluğumdaki garip duyguları uyandırdı valla. Sana bunun için ne kadar teşekkür etsem az Yaman."
Beni kendine doğru çekip belimden sarılmıştı sevdiğim adam. "Böyle uzaktan sevmek bir yere kadar, ama güzelim. Binmek ister misin?" diye sorduğunda heyecan yapmıştım.
"Senin kadar iyi bir binici olmadığımı çok iyi biliyorsun. Sakın benimle dalga geçme bak."
"Olur, mu öyle şey güzelim? Bugünkü seyisin ben olacağım hatta. Sen sadece bana güven yeter. Olur mu?"
"Sana güvenim hep sonsuz sevgilim. Olur..."
Yaman'ın yüzüne geniş bir gülümseme yayıldığında, "Ova'yı hazırlayalım o zaman Emin ağabey." dedi.
"Tamamdır, evlat."
Atı kısa bir süre içerisinde hazır eden Emin Bey yanımıza getirip, Yaman'a vermişti bütün kontrolü. O çocukluğundan beri ata bindiği için yabancı değildi elbette böyle şeylere; ancak benim bu işte oldukça acemi olduğum kendini belli edecekti birazdan. "Nasıl bineceğim ben şimdi? Daha önce ata binmeyi hiç denemedim ki." dedim gözlerimi şaşkınlıkla kocaman açtığımda.
"Yanında ben olacağım merak etme. Öğrenmek isteyene her şey çok basit aslında Leyla. Sadece kendini kasma ve gerilme yeter. At bunu hissediyor, çünkü."
"Tamam." dediğimde başımı olumlu anlamda sallamıştım.
"Şimdi ata binmek için önce soldan yanaşmak gerekiyor. Bunun sebebi sağ elini daha aktif kullanabilmen içindir. Aynı zamanda dizginleri daha sağlam tutmanı da sağlar. Önce sağ elinle üzengiyi tut ve daha sonra sol ayağını geçir. Sağ ayağınla yukarıya doğru kendini itebilmek için destek ol ki ata daha hafif binebilesin ve eyeri aşağıya inip kaymasın. Hepsi üç adımda olacak. Şimdi bu söylediklerimi deneme vakti güzelim. Korkmana gerek yok asla Leyla tamam mı? Ben zaten yanında atı tutuyor olacağım."
"Peki, tamam." dediğimde Yaman beni durdurmuştu.
"Ne oldu?" diye sordum kehribar harelerinin denizinde kaybolduğumda.
Kaskımı iyice kontrol ederek, "Bunu yapabilirsin. Biliyorsun değil mi?" demişti gözlerimin içine baktığında.
"Evet, çünkü yanımda sen varsın. O yüzden korkabileceğim hiçbir şey yok." dedim rahatladığımda.
"Güzel. O zaman hadi göster kendini."
Yaman'ın söylediklerini yerine getirmek için ata yaklaşıp ayağımı üzengiden geçirmiştim. Bedenimi ayağımın desteğiyle yukarıya doğru havalandırdığımda ata binmeyi başarmıştım tek seferde. Melih ve Selin alkış tuttuğunda gülerek ikisine bakmıştım. "Harikaydın Leyla. Şimdi hareket zamanı. Ayağını atın gövdesine çok vurmamaya bak, yoksa at bunu koş olarak algılar ve hızlanır. Anlaştık mı?"
"Anlaştık." dediğimde, Yaman atın kantarından tutup, kum dolu pistin etrafında tur attırmaya başlamıştı bana.
Ardımdan atlara binen diğerleri de oldukça keyifli dakikalar yaşıyordu. Herkes birbirine takıldığında ben sadece Ova ile olan bütünlüğüme dikkat etmeye çalışıyordum. "Sessizleştin." dedi gülerek bana doğru bakan Yaman.
"Hayır, ben aslında şu an bir sürü anı biriktiriyorum ve kendi kendime konuşuyorum Yaman."
"Neler diyorsun peki kendi kendine?" diye sorduğunda önüne dönüp atı sürmeye devam etmişti. "Ben de duymak isterim."
"Ne kadar şanslı bir insan olduğumu ve senin gibi güzel kalpli bir adama sahip olduğumu." dediğimde Yaman yavaşça ardına dönmüştü. "Bu zamana kadar beni mutlu etmek için çok çabaladın. Gülmem ve kendimi iyi hissetmem için türlü şeyler yaptın. Yalnız hissetmemem için benimle çok güzel ilgilenip durdun. İsteklerime saygı duyup beni güzel bir şekilde sevdin. Bu yaptıkların benim için çok önemli Yaman. Seni seviyorum demelerin bile hiçbir zaman sözde değildi. Her zaman bu duyguları bana hissettirdin. Bu yüzden sana teşekkür ederim." dediğimde yalnızca durmuştu ve onun duruşuyla atta yürümeyi bırakmıştı.
Tek bir hamlede atın üzerine çıktığında, "Ben seni her zaman sevmeye devam edeceğim güzelim. Son nefesimi versem bile, dudaklarımdan sadece senin adın dökülecek." dedi. Başını omuzuma dayayıp, "Yaman Eroğlu, Leyla Yaman için deli divane artık..." dediğinde bir eliyle karnımı tutup öteki eliyle dizginleri tutuyordu. "Birlikte tur atalım birazda ne dersin?"
"Olur..."
Yaklaşık 10 dakika boyunca birlikte at binmiştik. Ardımızdan gelen Melih ve Selin ikilisi gülerek konuşuyorlardı. Serhan ve Pelin de siyah bir atı sevip duruyorlardı. Yaman'a artık inmek istediğimi söylediğimde yavaşlamıştı ve önce kendi inmiş, daha sonra da beni indirmişti attan. O sıra İpek birden yanımıza doğru hızla geldiğinde, "At Doruk'u kaçırdı!" diye bağırdı. İsabet olmuş. Nihahaha!
"At mı Doruk'u kaçırdı? Yoksa Doruk mu atı kaçırdı acaba?" diye sorduğumda, Selvi ve diğerleri duyup gülmüştü.
"Ya şaka yapmıyorum ben agresif belam. At birden hızlandı ve Doruk o sıra panikledi. Yardım edin!"
"Yok, artık ya! Her şey neden bizi buluyor abi?" diye hırlayan ilk isim Selin olmuştu. "Tamam, sen korkma İpek. Sakin ol..."
"Selin haklı. Panik yapma İpek. Gidip bir bakalım biz de hemen." diyen Melih tam çıkışa doğru hareket etmişti ki, biri bize doğru bakıp seslenmişti.
İçeri doğru kafasını uzatan bir seyis, "Az önce arkadaşınızın bindiği atı sakinleştirdik küçük hanım. Korkulacak bir şey yok." dediğinde Doruk elinde tuttuğu kaskı ile yanımıza doğru gelmeye başlamıştı. Herkes rahat bir nefes aldı...
İpek onu görünce hızla yanına koştu. "İyi misin aşkım?"
"Evet, iyiyim. At birden huysuzlaştı; ama onu kontrol altına almayı başardım." dediğinde hepimiz göz devirmiştik. Attı ve tutmadı!
"Kesin öyle olmuştur." diyerek kaskımı çıkarmıştım başımdan.
"Bana inanmıyor musun sen Leyla?" Tabii ki hayır. Ne sandın sen?
Selvi, "İçeri giren bir seyis atı sakinleştirdiğini söyledi." dedi. "Neyse, iyiysen sorun yok. Bu tür kazalar bazen iyi şekilde sonuçlanmıyor da."
"Allah bilir atı sinirlendirecek ne yapmıştır bu Eros. Dır dırı bin para." dediğimde Serhan sözü devir almıştı.
"Dırdırcı olduğu doğru." dedi.
"Abi sende mi ya?" diyen Doruk efelenmişti iki dakikada.
"Evet, ben de. Gel buraya ufaklık." diyen Serhan, bizim Eros'a sarılıp uğraşmıştı onunla.
Yaman bizlere doğru dönüp, "Gençler, artık eve dönme zamanımız gelip çattı. Herkes güzelce eğlendi mi?" diye sordu ağzı kulaklarındayken.
Hep birlikte, "Evet." diye bağırmıştık. Zaman o kadar hızlı akıp gitmişti ki, saatin nasıl geçtiğini bir türlü anlamamıştık.
Herkes toparlanmak için hareket ettiğinde ben de son olarak Ova' ya yakınlaşmıştım. "Tekrar geleceğim. O zamana kadar görüşmek üzere Ova." deyip son kez severek yanından uzaklaşmış, çıkışa doğru yürümeye başlamıştım. Toparlanma işlemi kısa bir süre içerisinde bitince, hepimiz araca binmiştik. Çiftliğe geldiğimizde hava güzeldi; ancak şimdi rüzgâr çıkmış, sanki yağmur yağacak gibi bir hava esiyordu.
Eve doğru hareket ettiğimizde herkesin keyfi yerindeydi ve epey güzel vakit geçirmiştik birlikte. Günün yorgunluğu üzerimizdeyken, camdan dışarı bakıyordum. O kadar güzel vakit geçirmiştim ki Yamanla, anılar sürekli gözlerimin önüne gelip gidiyordu. Çok geçmeden binamızın önünde durduğumuzda herkes araçtan inmiş, giriş kapısında duraklamıştı. "Çok güzel bir gündü. Tekrardan teşekkür ederiz Yaman enişte." diyen arkadaşlarımdan sonra Yaman teşekkürleri içtenlikle kabul edip sevinmişti.
Serhan, "Hava iyice bozuyor yine. Hadi çok durmayalım kapıda. İçeriye gidelim artık." dediğinde herkes hareket etmişti.
Yaman birden, "Siz içeri girin. Benim az işim var. Biraz sonra eve gelirim." deyip ardımızdan seslenmişti.
Kapıdan olduğu gibi geri çıkıp, "Nereye gidiyorsun?" diye sordum.
"Bir arkadaş beni görmek istiyormuş güzelim. Yanına gidip geleceğim. Hadi sen içeriye gir. Daha fazla üşütme." dediğinde aşağıdaki yola doğru yürümeye başlamıştı Yaman.
"Tamam." diyerek gidişini izlemiştim bende öylece. Ardından uzunca baktığımda garip bir his göğsüme çöreklenmişti sanki. Yüreğim o an sıkıştığında elim boynuma doğru gitmişti. Derin bir nefes alıp yorulduğumu var sayarak yukarı doğru çıkmaya başlamıştım dış kapıyı kapattığımda. Eve girdiğimde herkes dağılmıştı ve İpek saçlarını toparlayarak yanıma gelmişti.
"Leyla, kapıya geldiğimizde yerde bir kutu bulduk. Üzerinde senin adın yazıyordu."
"Benim adım mı?"
"Evet." diyerek hole gelmişti Selin de. Portmantonun üzerinde duran orta boy bir kutuyu alıp bana doğru uzatmıştı. Üzerimdekileri çıkarıp astığımda paketi incelemiştim. Gönderenin adı yoktu ve isimsiz bir paket olduğu için şüpheli gelmişti gözüme.
"Annen sana bir şey mi gönderecekti, yoksa?" diye sormuştu hemen ardından hole gelen Pelin.
"Yok, bana kimse bir şey göndermeyecekti ki bu ay."
"Allah, Allah. Bir yanlışlık mı oldu acaba?" diyerek başını kaşımıştı Selvi de.
Selin, "Bir yanlışlık yapıldığını sanmam. Üzerinde Leyla'nın adı yazıyor, çünkü. Açsana..." dediğinde paketi ufaktan açıp herkesin kafasındaki soru işaretlerini yok etmek için güzel bir hamle yapmıştım.
Paketi yavaşça açtığımda herkes pürdikkat içinden ne çıkacak diye merakla bakıyordu. Kutuyu iyice açtığımda, içinde gördüğüm şey kanımı dondurmaya yetmişti. "Bu bir ahşaptan yapılmış atlıkarınca." diye şakıyan kişi İpek olmuştu. Hayır, bu olamazdı! Mert'in gönderdiği bu atlıkarıncayı atması için Yaman'a ben vermiştim. Nasıl olurda yeniden burada olur bu? Nasıl...
Pelin, "Yaman Beyin hediyeleri bitmek bilmiyor cidden." diyerek gülmüştü. O sıra gözlerim paketin içinden çıkan bir kâğıdın üzerinden geçmişti.
Selvi, "Adam iyice çıtayı aşıyor. Hediyeler almak falan. Nasılda romantik. Not mu yazmış?" dediğinde hiçbir şeyden haberi olmayan arkadaşlarım gülüşüp duruyordu.
Panikle notta ne yazıyor diye okumak için hızla açıp bakınmıştım. 'Beni sev ya da benden nefret et, ikisi de benim yararıma. Seversen hep kalbinde olurum, nefret edersen hep aklında.' diyor Louis Aragon. Sevgini vermedin, ama nefretini senden sonsuza dek alabilirim Leyla. O adamı bana tercih ettiğin için hayatın boyunca pişman olacaksın. Bu pişmanlığın birazda yaptığın seçimlerin yüzünden olacak. Hiçbir şey yokmuş gibi o herifle yaşayıp mutlu olmana asla müsaade etmeyeceğimi bilmen gerekti. Umarım onunla bugün yeterince eğlenip keyif almışsındır; çünkü bu geceden sonra hayatında Yaman diye bir adam olmayacak artık. Vedanı güzel bir şekilde et!
Mert Dağhan...
Şaka mıydı bu? Neler saçmalıyordu bu dengesiz adam. Ne demek Yaman diye biri hayatında olmayacak? Hayır, hayır... "Leyla iyi misin? Betin benzin attı." dedi Selin panikle.
"Yaman..."
"Ne olmuş ona? Ne yazıyor ki o elinde tuttuğun notta?"
"Bunu gönderen Yaman değildi. Mertti..."
"Ne!" diye bağırmıştı kızların hepsi.
"Ne diyor yine o hasta?" diye çıkışmıştı Selin. "Polis bu adamı hâlâ nasıl yakalamadı ya? Sürekli etrafımızda dolanıp duruyor!"
"Yaman'a zarar verecek. Ona bir şey yapacak!" diye bağırdığımda elim ayağım titriyordu artık.
"Delirdin mi sen? Bu nasıl mümkün olabilir?"
"Yaman eve gelmiştir şimdi." diyen Selvi'ye korkunç bir şekilde bakmıştım. "Hiçbir şey yapamaz hem o şizofren!"
"Hayır, Yaman evde değil ki. Dışarıda..." dediğimde hızla kapıyı açmıştım.
"Nereye Leyla? Dur..." diye seslenmişti Selin ardımdan.
"Yaman'ı kurtarmam gerek Selin. Mert ona zarar verecek. Yaman'ı kurtarmam gerek..." diye bağırıp hızla merdivenlerden inmiş, kendimi sokağa atmıştım. Rüzgâr bütün bedenimi kapladığında, hızla aşağıya doğru dolu gözlerimle koşmaya başlamıştım. Dudaklarım titrerken, "Allah'ım ne olur Yaman'a bir şey olmasın. Lütfen onun başına bir şey gelmesin. Lütfen..." |
0% |