@mahinehar
|
BÖLÜM 54: ZAMANIN BİRİKİMİ
Seninle tanışmak kaderdi. Arkadaş olmak bir seçimdi. Ama sana âşık olmak, benim kontrolümün dışındaydı.
The Hunger Games
LEYLA YAMAN
Vurulmamın üzerinden tam 3 ay geçmişti ve ben o kara geceden sonra daha iyi bir şekilde toparlamış, eski düzenime ve derslerime kaldığım yerden devam etmiştim. Mert, bana ve başka insanlara yaptığı şeyler yüzünden nöbetçi mahkemeye çıkarılmış, ardından kasten adam öldürme suçundan 20 senelik bir hapis cezasına çarptırılmıştı. Alınan bu adaletli kararla birlikte ailemde dâhil bütün arkadaşlarım sonunda rahat bir nefes almıştı. Bu süreçte annem ve babam beni yalnız bırakmamış, eve geri dönmemişlerdi. Bunun sebebi birazda davanın seyir açısı ve Yamanla ilgiliydi açıkçası. Babam her ne kadar onu sevmiş olsa da beni kimse ile paylaşmak istemediği için kök söktürüyordu Yaman'ıma. Bu halden nasibini alanların listesinde sevdiğim adam dışında Doruk ve yeni aşığımız Kibar Feyzomuz da yer alıyordu; ne yazık ki millet.
Melih her ne kadar aşkını itiraf etmiş olsa da bizim Selin'e, işler farklı bir noktaya ulaştığı için bir türlü aralarındaki ilişkiyi toparlayamamışlardı. Ta ki bugüne kadardı. Melih, elinde bizim Bombacının en sevdiği çiçek olan, kırmızı gül demeti ile çıkıp gelmişti kapıya. Heyecanlı ve endişeli olduğu her halinden belliydi. Doruk yanında pişmiş kelle gibi sırıtarak durduğu için dikkatimi çekmişti ve gözüm istemsizce yine ona kaymıştı. "Hayırdır Bay Hacker? Bu kadar gülmeni neye borçluyuz?"
"Hayır, Leyla, hayır. Babanlar eve gelmeden şu iki aşığı birbirlerine kavuşturalım diyorum artık. Onlarda rahat etsinler, biz de." dedi bir yandan telaşla merdivenlerden aşağıya doğru bakarken. Eros'a bakın siz millet. Ciddi anlamda aşk işleri için yaratılmış bu adam. Malumatın kralı onda. Yine iş başına düşmüş! Göz devirme...
Melih gergin bir şekilde başını iki yana sabırsızca salladı. "Leyla, bir an önce çağırır mısın Selin'i. Malum, baban gelirse hiçbir halt yapamam." Kurban olun siz benim babama krolar!
"Selin," diye seslendim, ancak içeriden bir hışımla İpek çıkıp gelmişti.
"Doruk, aşkım!" dediğinde sevdiceğinin yanında bitmişti iki dakika da. Uğur böceğim, sizlere ömür millet. Onu ben ve sizler çoktan aşk yolunda kaybetmiştik öyle değil mi? Ne hazin bir hikâyeydi, ama...
"Gülüm, seni nasıl özledim. Leyla'nın babası sizinle kaldığından beri yüzüne hasret kaldım vallahi." Bari yemin etme be çıngıraklı karayılan. Çarpılacaksın!
"Bana bak Eros, biraz abartmıyor musun?" Hele hareketlerine hele. Dişisini etkilemeye çalışan, Arizona kertenkelesi ne olacak. Göz devirme...
"Yalan mı Leyla? Korkudan kapınızın eşiğinden geçemiyoruz ne zamandır. Çiçeğimin gül cemalinin hayali beni ayakta diri diri tuttu bunca zaman." Beter ol emi!
"Ben şimdi seni diri diri mezara gömerim. Bir sonraki kavuşmanız ahirette olur. Ne dersin?" diyerek tam üzerine yürüyordum ki, Melih çileden çıkarcasına sesini yükseltti.
"Cidden sizinle kaybedecek tek bir saniyem bile yok benim arkadaşlar. Bana şu an hiç yardımcı olmuyorsunuz!" Profesör kılıklı geri döndü arkadaşlar. Safları sıkılaştıralım!
Doruk gardını düşürmeden, "Leyla yine benimle uğraşıyor. Kendimi ona karşı savunmaktan başka ne yapabilirim ki Melih?" dedi çemkirmeye yer arayan mahalle karıları gibi.
"Bana yardımcı olabilirsin mesela Doruk. Aşk, bir insanın aklını başından bu kadar mı alır? Ne için burada olduğumuzu unutma istersen?" dedi Melih, gözlerini kısarken. Az daha sert bakarsa, belki istediği pozisyonu yakalayabilir bizim fotocu millet. Ahahaha!
"Alır..." dediğimde bütün gözler üzerime çevrilmişti. "Senin aklını başından alan hatun için şu an bu kapıdasın Melih Efendi, hatırlatırım."
"Bu müthiş cevabına daha sonra karşılık vermek isterim Leyla. Selin'e sen mi seslenmek istersin? Yoksa ben mi sesleneyim?" Sabırsız şey seni...
Tam bizim aranan kıza seslenecektim ki, içeriden Selin çıkagelmişti. "Neler oluyor burada?" diye sordu. "Melih?"
"Selin..."
Doruk, "Yenge hanımda nihayet geldi." dedi hevesle. "Yap şu işi artık kanka." diyerek gururla bizim profesörün omuzlarına dayamıştı ellerini.
Selin kaş çatıp, "Yenge mi?" diye afalladı. "Biri bana burada neler döndüğünü açıklayabilir mi?" Aşk çarkını evire-çevire döndürüyoruz senin için kâküllü yârim. Başka ne olabilirdi ki? Tövbe bismillah! Evrene kötü bir mesaj yollamışım gibi hissediyorum. Şimdi çıka gelir, bütün belalar. Allah'ım sen koru...
İpek yerinde duramayarak, "Çok güzel bir şey oluyor." dedi ellerini birbirine vurarak. "Ay! Aşırı, ama aşırı güzel!" Dorukla birlikte nasılda uyum sağlıyorlar abartma konusunda millet. Görüyor musunuz?
"Abartma istersen sen de Uğur böceğim?" der demez Melih bizden sıkılmış olacak ki, ortaya infilak etmek için aniden atılan bomba gibi patlamıştı. Bu ne acele len?
Elinde tuttuğu çiçekleri heyecanla olduğu gibi bizim kızın eline tutuşturan Kibar Feyzo, "Senden çok hoşlanıyorum Selin. Benimle çıkar mısın?" diyerek konuştu. "Oh, be! Sonunda rahatladım." diyerekte gülümsemişti.
"Bilseydim daha önceden rahatlamana yardım ederdim Melih."
"Leyla!" diye hızla kaşlarını çatmıştı Selin. Ne be? Diyerek omuz silken, iflah olmaz bir Viking bırakıyorum huzurlarınıza millet. Nihahaha!
Bir süre birbirleri ile bakışan ikiliyi dikkatle izledik. Ferhat ile Şirin'in filmini biz çekmediğimize göre bu ağıt yakan seste nereden geliyordu? Gaipten sesler duymadığıma göre? Eyvahlar olsun! Yoksa, yoksa... Abart Leyla, abart. Ne, be? Kendi halimde bile eğlenemez miyim ben? Göz devirme... 'ABARTMA EKİBİ!' adlı neon yazılar gururla sunar... Ben, Doruk ve İpek üçlüsünden kombolu abartma paketi öyle mi? KOMİK Mİ? Yeminle cin çarpma halkası gibi. Gelene geçene çarparız artık. Göz devirme...
Melih sesi çıkmayan Bombacıya bakıp, "Bir şey demedin Selin?" dedi beklentiyle.
"Ben... Ben..."
"Evet, sen?"
"Ne diyeceğimi bilemiyorum."
"Ne demek bilmiyorsun? Kraliçeler gibi çiçeğini al ve bu anın tadını çıkar Bombacı."
"Leyla haklı." diyerek merdivenlerden nefes nefese çıkan Selvi de gelmişti sonunda. Aranan kanda bulundu millet. Destek yolda değil, artık kapıda...
Melih, sevgi ve şefkatle Bilge küpümün sağ elinden tuttu. "Seni ne kadar sevdiğimi biliyorsun Selin. Canının yanmasını istemiyorum, incinmeni ve üzülmeni de asla istemiyorum. Biliyorum, çok şey yaşandı. Sana daha önce de aşkımı itiraf ettim. Gerek başka sorunlar gerek aramızdaki bazı sebeplerden dolayı tam dikiş tutturamadık, ama bu temelli olmayacağı anlamına da gelmiyor. Ben seni seviyor ve deli gibi de istiyorum. İnsan, insanın diğer yarısıdır. Benim diğer yarım da sensin. Ne zamandır bekliyorum bu anı. Ben sensiz yapamam. Evet de atsın bu kalbim delice!" diyerek son sözlerini söylemişti Selin'e. Ulan bu bizim profesör müydü cidden? Abaavv...
Gözleri buğulanan kâküllü yârim, Melih'e sarılıp fısıltıyla, ama bir o kadar da bizim duyabileceğimiz bir sesle, "Evet..." demişti. Bir anda gürültü koparcasına alkış tufanı esmişti sahanlıkta.
Herkes birbirine sarılıp, seviyeli bir şekilde sevinç nidaları atarken, aşağıdan yükselen sesler, birilerinin yukarı çıktığına işaretti. Melih ve Selin kendi halinde sevinmeye devam ederken, korkuluğa yaslanıp kim geliyor diye bakmıştım ben de. Birden ne göreyim arkadaşlar? Babam, annem ve sevgili Yamancığım yukarıya doğru geliyordu. "Herkes dağılsın! Kırmızı alarm."
"Ne oldu Leyla?" diye sordu Selvi.
"Babam, babam geliyor."
"Ekrem amca mı? Ayvayı yedik Melih! Kaçalım bir an önce."
"Nereye kaçıyoruz Doruk? Burası bizim evimiz."
"Sen de haklısın birader." dediğinde ne yapacağını bilemeden kafasını kaşıdı. Aklına gelen en taze fikirle, "O zaman eve kaçalım." diye söylendi yeniden.
"Ne kaçması oğlum? Bir yere gittiğim yok benim!" diyerek karşı çıkmıştı Melih. "Selin'in yanından ayrılmak istemiyorum." Senin kafanı bedeninden ayırmak farz oldu. Nerede benim kılıcım? Hâlâ Selin diyor ya...
"Tamam, tamam, ama şimdi hiç sırası değil. Siz şimdilik eve geçin. Yakalanmayalım böyle." dedi aceleyle İpek'te.
"Çeyrek milyarderim haklı." diyerek onay vermiştim dağılan saçlarımı düzeltmeye çalışırken.
Melih oyunbozan çocuklar gibi birden ciddileşti. "Hayır efendim. Bir yere gitmiyorum ben. Selin'e daha yeni açıldım ve dediğim gibi buradan da hemen gitmek istemiyorum." Hasbünallah! Lan oğlum canına mı susadın sen?
"Doruk, derhal al götür Melih'i. Babam gelirse, bu durumu açıklayacak bir şey bulamayız."
"Deniyorum Leyla, deniyorum."
Selin elindeki kırmızı güllere bakıp, "Bunları ne yapacağım ben?" dedi telaşla. "Ekrem amca görürse ne deriz?" Eror iz comming!
"Ben bulurum bir şeyler." diyerek ortamı dağıtmak için elimden geleni yaparken, Doruk kazması bizim derbederi alıp içeriye sokamamıştı daha. "Anahtar yok mu siz de? Kıpırda biraz Doruk, kıpırda!"
Eros elini cebine atarak panikle anahtarı ararken, bizimkiler merdivenlerden çoktan çıkmıştı. Bizi gören babam kaşlarını hızla çatıp, "Gençler, hepinizin kapıda ne işi var?" diye sormuştu. Dakika bir, gol bir sayın seyirciler... BUYURUN BURADAN YAKALIM!
Sevgili validem tebessüm edip, "Yoksa bizi mi karşılamaya çıktınız kızlar?" diyerek göz kırpmıştı. Ulan anne...
"Balkonda çamaşırları asarken gördük sizi Maide teyzecim." dedi İpek beklenmedik bir hızla. Ellerinde tuttuğu paketlere bakıp, "Verin bize. Siz şimdi çok yorulmuşsunuzdur." diyerek ne var ne yoksa her şeyi alıp içeriye kaçışmıştı. Vay üçkâğıtçı arkadaşım, vay! Doruk kazmasının yanında fırıldak olmayı da öğrenirmiş. Allah'ım bu gözler daha nelerine şahit olacak acaba? Vay, ben başımı alıp nereye gidem?
Babam asaletle deminden beridir kapı ağzında dikilen Melih ve Doruk'a bakmıştı. "Siz ne yapıyorsunuz peki burada?" diye sordu. Yeni Zelanda'nın Haka dansını icra etmek için buradalar babacım. Ahahaha!
Doruk kekeleyerek, "Şey biz, Ekrem amca biz..." Bundan bir tırt olmaz arkadaşlar. Yazın, acele not düşün bir yerlere...
"Evet, oğlum siz?"
Melih işaret parmağını çabucak Yaman'ın üzerine doğru yöneltip, "Arkanızda duran ev arkadaşımızı bekliyorduk. Yaman'ın dışarıda halledilecek bazı işleri varmış. Bizim yardımımızı istedi. Biz de bu yüzden Dorukla tam da aşağıya iniyorduk Ekrem amca." dedi ter atarak. Bu çocuk mümkün mertebe yalan söylemeye çalışmasın millet. Zira her bok ortada. Yalan söylemeyi beceremiyor da! Göz devirme...
Babam sevgilim Yaman'a dönüp, "Ne işiymiş bu evlat?" diye sordu şüpheyle. Ardından Selin'e bakıp, "O elindeki şey ne öyle kızım?" dedi. Eşhedüenla...
"Şey Ekrem amca, şey..."
"Yahu ney? Niye hepiniz eveleyip geveliyorsunuz deminden beri?"
"Babacım, Selin'in elindekiler Gül reçeli olacak." dedim ne saçmaladığımı bilmeden. Ziya, ah Ziya...
"Gül reçeli mi?"
"Ya da suyu da olabilir." Attı, ama tutmadı!
"Kızım ne diyorsun sen Allah aşkına? Ne reçeli ne suyu?" Ben ne dediğimi biliyor muyum babacım? Anne, imdat!
Aklıma gelen parlak fikirle deminden beri bizi izleyen, ama katkı sağlamayan Selvi'ye kaymıştı bakışlarım. "Selvi ve Pelin'in cilt bakımları için gerekli bir şey işte. Nasıl söylesem ki..." Al, buradan yürü kız bu malzemeyle Leyla. Aferin!
"Ne cilt bakımı Leyla?" diye çıkıştı Yasal soyguncu da. Yanıma doğru yaklaşıp, "Başka bir şey bulamadın mı?" dedi sinsi bir fısıltıyla. Tezgâhta anca bunlar vardı hanım abla. Başka ne yapsaydım? Göz devirme...
"Beğenmiyorsan kendin bulsaydın bir şeyler. Her şeyi de devletten bekliyorsunuz. Bütün kredilerim tükendi bre vicdansızlar!"
"Allah seni bildiği yapsın emi! Sayende bir rezil olmadığım kalmıştı. O da oldu." dedi ve babama bakıp, "Leyla ne dediğini bilmiyor Ekrem amca. Selin'in elindeki şey-"
"Tamam, daha fazla duymak istemiyorum. Geçin içeri bakayım siz. Hanım sen de geç, ben birazdan geliyorum." diyerek kapıyı ardımızdan kapatmıştı. Gelsin kaos dolu dakikalar...
Selvi, "Bir daha beni kendi işinize alet etmeyin asla. Ödüm koptu, aklım çıktı vallahi." diyerek söylendi. Biri şu zekâ küpüne, yasal dolandırıcıların her işin altından çıktığını söyleyebilir mi lütfen? Göz devirme...
İpek tırnaklarını kemirip, "Ekrem amca bizim çocuklara bir şey yapmasın?" dedi korkuyla. Ay bunlarda iyice bokunu çıkardı he! Benim babam yapmaz öyle şeyler...
Selin elindeki gülleri hızla odasına bırakıp yanımıza gelmişti. "Benim yüzümden Melih'e bir şey olursa ne yaparım ben?" diyerek saçlarını çekiştirdi. Az daha yol Bombacı. Baktın olmuyor, yeni bir nükleer santral kur. Hep birlikte güle eğlene havaya uçarız. Ne dersin?
"Oha ulan! Benim babam katile mi benziyor? Amma da kıymetli sevgilileriniz varmış. Hiçbir halt olmaz onlara. Merak etmeyin." dediğimde sinirle gülme arasında mutfağa doğru geçmiştim. İpek hemen ardımdan kulağını kapıya dayamış, neler dönüyor diye merakla dinlemeye başlamıştı.
Ocağa koyduğum çay suyunu beklerken, annem gelmişti yanıma. "İlahi kızlar, Ekrem amcanız bir şey yapmaz sizinkilere. O sizi Leyla'dan ayırmıyor, biliyorsunuz. Siz de bizim kızımız gibisiniz. Hem zaten Ekrem her şeyi biliyor. Bu kadar korkulacak ne var?" dediğinde ağızları açık bir şekilde annemin yanına gelmişti Selin ve İpek. Yemin ediyorum, dizinin senaristi sürekli değişiyormuş gibi hissediyorum!
"Nasıl ya?" diyen ilk önce Bombacı olmuştu. Bas baya, duydun...
İpek, "Her şeyi biliyor derken, bütün her şeyi mi kastediyorsun sen Maide teyze?" dedi şaşkınlıkla. Tekrar Makinesi mübarek...
"Anlat anne, anlat ki belki biraz utanırlar sevgilileriyle birlikte." diyerek göz devirmiştim. Babamın bir Chucky'e benzemediği kalmıştı bunlar yüzünden. Hıığğhh!
"Senin tuzun kuru tabii." diyerek söylene söylene oturmuştu sandalyeye Selin. "Yaman enişte onayı çoktan kaptı."
"Kaptı değil mi?" diyerek keyifle sırıtmıştım. İşte hülyalara, mülyalara dalmalar benim için burada başlıyordu millet. Yakalım aşk dolu müzikler eşliğinde telefonun fener ışıklarını...
"Ay darısı bizim başımıza." diyen İpek'te mutlu bir şekilde hayallere dalıp bir sandalye çekmişti kendine.
Validem, "Melih'in seni, Doruk'un ise İpek'i deliler gibi sevdiği apaçık ortada. Ekrem de bir aşk adamı olduğu için seven birini görünce dayanamaz asla. Bu yüzden merak etmeyin kızlar. O sadece buna değerler mi bilmek istiyor, hepsi bu." diyerek içlerini rahatlamak için konuşmuştu. "Ayrıca dışarıdan bakınca kaşları çatık, sert bir adam olarak görünebilir, ama yufka yüreklidir benim kocam." Diye de eklemişti. Sultanımın dedikleri çok doğruydu. Benim kahramanım asla kimseye kıyamazdı...
O sıra babam içeriye girmişti ve bize doğru bakıp, "Korktukları kadar cesurlarda." diyerek gülümsemişti. "Sizleri üzerlerse bana söylemeniz yeterli. Vallahi bir güzel çekerim kulaklarını." deyip salona geçmişti. Babam böyleydi, korumacı olduğu kadar iyi niyetide takdire şayandı. Sert görünümlü, güzel yürekli koca adamım benim...
Kızların içi rahatladığında dış kapıdan içeriye bu seferde paldır küldür giren Pelin olmuştu. "Selam millet." diyerek elinde tuttuğu bir cam fanusla bize doğru bakıyordu.
Birden kaşlarımı çatıp, "O elindeki de ne öyle?" diye sordum. Sanırım gözlerim bana oyun oynamıyordu. Bu gerçek olamazdı!
İpek gülerek, "Aaa bu küçük bir kurbağa. Nasıl da tatlı." dedi yerinden kalkıp sevmeye çalışarak.
"Bir kurbağamız eksikti. Bana bak Baytar, baktın seni çekecek kimse yok gidip Kurbağa Prens masalına parmak ısıttıracak bir çalışma içerisine mi giriştin?" diye sordum göz devirerek. "Üstelik, öpünce yakışıklı bir prense dönüşeceği bir masaldan söz ediyorum."
"Deli deli konuşma Leyla. Benim veterinerlik okuyan bir öğrenci olduğumu unutma istersen. Bir ders için canlılardan birini inceleme ödevi verildi."
"Sen de kurbağayı mı seçtin?" dedi kahkaha atan Selin.
"Geçin dalganızı siz." dedi Pelin yüzünü asarken. "Hem kurbağanın nesi varmış ki?"
"Ulan Dünya, 8 milyon 700 bin canlı türüne ev sahipliği yapıyor. Sen ise gide gide kurbağa mı seçtin? Başka bir şey bulamadın mı?"
"Komik mi?" dedi canı burnuna gelen Baytar.
"Komik tabii. Bana bak, öpünce bir prense dönüşürse ne ala olur lan."
"Leyla!"
"Aman be, cırlama kulağımın dibinde!"
"Uğraşmayın Pelin kuzumla. Gel yavrum, bir çay içelim. Hem dinlenmiş olursun."
"Vallahi sen de olmasan bu ev hiç çekilmez bu çatlaklarla Maide teyze. Maksi'yi bırakıp geliyorum." dediğinde bir kahkaha da ben atmıştım istemsizce.
"Neville Longbottom gibi kurbağanın adına Trevor koymanı beklerdim Baytar. Maksi de nereden çıktı?"
Pelin, "Sizin başka işiniz yok mu? Hem ne varmış Maksi isminde?" dedi.
Annem gülerek, "Bakma sen onlara kızım. Az önce ayaküstü bir drama yazmaya kalkıştılar, ama pek başarılı oldukları söylenemez." diyerek bu seferde valide sultanım bize takılmaya başlamıştı. Ulan bu kadın benim annemdi, annem! Ah kahpe hayat, ah...
"Anne!"
"Ay çok merak ediyorum. Allah bilir yine ne oldu bu evde. Dur teyzem, ben hemen Maksi'yi odama bırakıp geliyorum." diyerek ayaklarını yere vura vura geçip gitmişti holden Pelin. Valideme öldürücü bakışlar atarken, işten sıyrılmak adına Baytar'ın adını kullandığım aklıma geldiğinde kulağımın dibinde bağırmasını çekecektim yine ve yeniden.
'BAŞA GELEN ÇEKİLİR!' adlı neon yazılar tabelasını gökyüzüne tekrardan çekti. Evet, millet, evet. İş başa düştü! |
0% |