@mahinehar
|
BÖLÜM 6: KOMŞUCULUK
En doğal halimizi gören tek kişi kargocuydu. Artık bir adet yardakçı Eros Dorukta dâhil olmuştu bu kadroya damdan düşer gibi. Sabah sabah senin burada ne işin var arkadaşım? Poğaça moğaça hikâye. Bu zibidi İpek böceğim için kapıya dayanmıştı besbelli. Masum görüntüsü altında yatan çapkın bakışlar, her şeyin izahını yapıyordu kuşkusuz. İçime doğan şüphe benim için en sağlam kanıttır millet. Teşekkürler...
"Eros' un oku bitmişte çalı çırpı topluyor sanki. Hep oktan boktan aşklar."
"Frekansına ayak uyduramadım bir türlü. Cidden seni anlamıyorum Leyla. İyi misin sen?" Yatacak yeri olmayanların yattığı tek yerdir salağa yatmak. Kıçına şimdi ters tekme yersin benden sen, masum ayakları yapan Eros!
"Psikoloğa gideceğim, ama korkuyorum."
"Neden?"
"Ya, senin hiçbir şeyin yok. Bu senin normal halin derse diye."
"Ahahaha. Çok şakacısın sen ya." diyerek ellerini omuzlarıma dayamıştı Doruk. 'HATANIN KRALINI YAPIYORSUN EROS'UM DORUĞUM!' adlı neon yazılar uyarı tabelalarını astı çok geçmeden. Siz kimin yanındasınız acaba? Göz devirme...
"Çek o ellerini üzerimden." dediğim anda yüzü ifadesiz bir hâl almıştı. Doruk'un. Üzerine gitmiyorum ana kuzusunun arkadaşlar. Saçmalamayın lütfen! KÜLLİYEN YALAN...
"Zerre tadım yok. Zehir gibiyim bugün."
"Belli..." dedi mırıldanan Doruk. Delici bakışlarımı üzerine dikince, "Sanırım, yaklaşan sınavların etkisi altındasın. Çok takma ya, nasıl olsa geçiyor." Geçmiyor, geçiriyorlar bildiğin çalı çırpılı Eros! Adamın IQ kaç acaba? Rahatlığa bak! Bu kendinden emin konuşmanın çeyreği biz diğer gariban öğrencilerde olsa, Bilim İnsanı olma yolunda adaydık şimdi.
"Ben de kafama takmak istemiyorum; ama bu kafanın da dizaynı bu şekil kardeş." dediğimde kapıya İpek gelmişti. Çocuk onu görünce gözleri ışıldamış, yüzüne nur inmişti sanki. Oymak farz oldu! Bıçağım nerede bıçağım?
"Teknik bir arızadan dolayı aksama oldu. Birazdan çıkar poğaçalar. Kusura bakma Doruk." dedi mahcup bir şekilde ezilip büzülen İpek. Hangi teknik arıza bu? Selin vakası mı? Gastronomi teknik arızası mı? Yoksa... Of, tamam, tamam susuyorum!
"A-a, şey... Hiç sorun değil İpek. Ben daha sonra gelirim." Gidişiniz olsun da dönüşünüz olmasın inşallah. İÇ SES ALARMDA!
"İstersen poğaçalar pişene kadar içeride bekleyebilirsin." demişti İpek. Hayretle ona doğru fal taşı gibi açılmış gözlerimle bakarak, direkt bizim Eros'a doğru çevirmiştim bakışlarımı. Tek kaşımı havaya kaldırıp ciddiyetle çatarak, karşımda duran kurbana baktım. 'Peki' dersen ölü bil kendini der gibiydi bu hassas bakışlar...
"Yok, ben daha sonra gelsem de olur." dedi Doruk ihtiyatı elden bırakmadan. Aferin! ‘EROS DORUK TIRSTI.’ adlı anime karakterli neon yazılar parlıyor!
"Hele sen bir dur bakalım." diye sağ elimi boşlukta savuruyormuş gibi salladım. "Bugün günlerden Pazar ve huzur bırakmadınız neredeyse binamızda. Yüce Yamanınıza söyler misiniz, bu gürültü daha ne kadar devam edecek böyle diye?"
"Şimdi anladım sanırım neden bana böyle yaptığını." dedi Doruk tepesinde ampul yanmış gibi bir edayla bakarken yüzüme. Şaka değil mi şaka? Sırf gürültü yüzünden mi böyleydim cidden ona karşı ben? Hah, komik!
"Ne yaptı ki sana karşı?" diye atıldı olduğu yerden İpek. Yeminle denize düşen yılana sarılırmış. Mahallenin meraklı melahat karılarından kaçırıyoruz, bizim İpek ise koynumuzdan, ta yuvadan çıkıyor. NANİK YAPTIM NANİK OLDU MU?
"Lafın gelişi canım. Leyla çok şakacı da." diye gevelemişti lafı ağzında Doruk. "Akşama kadar bitmez sanırım. Gürültü için özür dileriz." Özür mü? Nezaketinden kırılıyorum ben de şu an zaten. Bu kadar basit mi yani şimdi?
"Taşınıyoruz sonuçta. Malum, olacak herhalde bu kadar gürültü, patırtı." dedi hemen Doruk'un yanında belirerek fos çıkan prens bozuntusu. Kibirlik abidesi ne olacak! Hokus, pokus mu yaptın birden beliriverdin kaş göz arasında hayalet şey seni!
"Bir sinek vızıltısı sesi geliyor. Siz de duyuyor musunuz? Bu çıkan gürültü yanında halt etmiş resmen. Ondan daha da rahatsız ediyor kulaklarımı." diye öne atıldım bir adım Yaman'ın yüzüne sert sert bakarak. "Ya, ya ne demezsin? Görende kentsel dönüşüm var binamızda sanır. O derece rahatsız edici bir gürültüye meze. Üstelikte Pazar, Pazar!"
"Çok rahatsız oluyorsan kulaklık tak Sakar Hanım. Senin için yapabileceğimiz başka bir şey yok."
"Böyle tam hoşlanmadığım birinin kalbini kırmak istemediğim zaman, aklıma ne geliyor biliyor musun İpek?"
"Ne Leyla?" diye sordu saf saf Uğur böceğim.
Yaman'a doğru yeniden bir bakış atıp, "Türk Ceza Kanunun 151. Maddesi geliyor. Mala zarar verme!"
"Sen resmen delisin!" Ha şunu bileydin! Baş belan geliyor fos prens. Hazır ol...
"Kontrolden çıkıp üzerinde tırnaklarımı bulmadan toz olman için beş dakikan var Yaman Efendi!" dediğim anda, İpek kolumdan hızlıca beni tutmuş, Doruk ise Yaman'ın koluna asılmıştı.
"Yaman, gel şöyle abi."
"Leyla, içeriye girelim hadi biz de."
Ürkek Ceylan'ım, İpek'in yaka paça çekiştirmesi sonucu zorla eve girdiğimde, Pelin de mutfaktan çıkmak üzereydi. "İpek, bakmasaydım güzelim poğaçaların yanıyordu. Ne yapıyorsunuz siz kapıda?"
"Üçüncü Dünya Savaşı bizim binada çıkacak onu anladım." dedi derin bir nefesi ciğerlerine çeken İpek. "Nabzım dörtnala sürüyor sanki."
"Ne üçüncü Dünya Savaşı Uğur böceğim? Bir tek onla kalmaz, Kavimler göçüde yaşanacak. Erkek koğuşunun binamızdan göçüşüne de vesile olacağım az kaldı." diye hiddetle burnumdan soludum.
"Ben sana demedim mi onlarla iyi geçinmeye bak diye Leyla? Yine ne halt ettin?" Veteriner değil, sorgu anası mübarek!
"Yaman denilen çocuğa gürültüden dolayı fena laf soktu bizim deli." diye sohbete karışmıştı Selin bana doğru dil çıkarmayı da ihmal etmezken. Anlayacağınız lafı yine gediğine soktu." Telepatim, kâküllü yârim... Duydun mu, başındaki acı dolu derde rağmen he güzel yüzlüm, ceylan bakışlım?
"Senin ağzında hiç boş durmuyor zaten. Eleni Hanıma şikâyet etse ne olacak Leyla? Hiç mi bizi düşünmüyorsun sen?"
"Kusura bakma Baytar'ım, ama Hard disk dolu dolu. Seni düşünmeye pek fırsatım olmuyor."
"Bilerek mi yapıyorsun anlamıyorum ya? Olan bize olacak yine!" diye ayaklarını yere sürte sürte geçip gitmişti yanımızdan hırsla Pelin.
"Sinirlenen kadın raydan çıkmış tren gibidir. Bu yüzden erkek koğuşunun yapması gereken tek şey, abdest tazeleyip Euzu besmele çekmek olacaktır."
"İlahi sen Leyla." dedi İpek mutfağa doğru giderken.
"Ne be?" diye gülerek baktım Selin'e doğru.
"Küfretmediğin sürece arkandayım Şaban." diye kahkaha attı. Sen hep gül emi dostum. Ağlama sırası bundan sonra Nuri'nin!
İpek, "Ben bunları Doruklara verip geleyim en iyisi. Sıcak sıcak yesinler."
"Olduğun yerde kal!" diye cırladım İpek'e baktığımda.
"Destur yahu! Ne oluyor?"
"Göz göre göre güzelim poğaçaları onlara mı vereceksin sen cidden?" diye elindeki saklama kabına uzanıp tuttum. Kesinlikle Arayıcı olmayı hak ediyorum ben de. Refleks Kraliçesi burada! Harry' ciğime saygılar...
"Hayır, Leyla olmaz! Bunları komşularımız için yaptım. Sana daha sonra da yaparım tamam mı? Şimdi uslu bir kız çocuğu ol ve çek ellerini."
"Asla bırakmam. Bana ne, bana ne..."
"Selin bir şey der misin lütfen?"
"Leyla, bırak çocuğum, bırak evladım."
"Asla olmaz! O kadar kobay oldum ben sana İpek. Onca şeyin hatırına bari bunu bana çok görme. En iyi yaptığın şeyi benden mahrum etme." diye yakarırcasına baktım Uğur böceğime.
"En iyi yaptığım şey mi? Hani diğer tatlar da muhteşemdi? Hani üzerime kimseyi tanımazdın sen?" 'MAYMUN GÖZÜNÜ AÇTI! YATACAK YERİN YOK LEYLA!' adlı neon yazılar titriyor. İtiraf edin, bana laf atmak hoşunuza gitmeye başladı öyle değil mi? Göz devirme...
"Sen gönlümün birincisisin İpek'im, böceğim; ama..."
"Ama?"
"Tamam ya. Zıkkım olsun onlara. Al götür, gözüm görmesin."
"Bakın ne diyeceğim. Hep beraber Yeter teyzeye ve Halim amcaya gidelim. Kahvaltımızı orada yaparız ne dersiniz?" dedi Selin parlak bir fikirle.
"Bana uyar. Bırakıp geliyorum hemen şunları." diye kapıdan çıkmıştı İpek. Çeyrek milyardere hava hoş tabii. Oh anasını...
"Ne diyeceğini tahmin ediyorum Selin." diye keyifsizce odama doğru yürümeye başladım. Ardımdan gelen biricik dostum, dolabıma yöneldiğimde yatağıma oturdu.
"Şey gibi düşün. Sen Flash TV'sin İpek Netflix." dedi Selin. Arkana bakma, arkana bakma Leyla.
"Düşük bütçeli bir umut edindik. Bari onu benden alma vicdansız." dediğimde açık mavi bir kot pantolon ve mor renkli tişörtümü alıp dolabımı kapatmıştım. İpek'i, Fettah'a gelin alacağım söylemlerimi alaya alıyordu dostum. Ona asla kızmazdım. Aksine, söylediklerine gülmemek için zor tutardım kendimi.
"E-e hadi, ama gülsene kızım." dediği an yüzüne bakıp sırıtmıştım dişlerimi göstererek.
"Leyla!"
"Hadi kalk sen de üzerini değiş. Gidelim bir an önce mekâna."
Yaklaşık on beş dakika sonra herkes kapının önünde hazırlanmış bir şekilde toplanmıştı. Ben de son olarak şapkamı başıma geçirip, gözlüğümü takmıştım. Bana salça olmaya hevesli arkadaşım Pelin ciddiyetle beni süzerek bakınmıştı. "Ne o? Hafiyeciler gibi bir halin var Leyla. Şapkalar, gözlükler falan?"
"Ne zaman şu kapının önüne gelsek üstüme başıma söylenip duruyorsun Pelin. Gelip sana mı sorayım bugün ne giysem pampa diye?"
"Bir şeyler çevireceğini düşünüyorum da yine." Kendi sonuna hazırlanan bir Bihter vardı, bir de şu anda Pelin!
"Sen bana daha çok La havle vela kuvvete çektirecek gibisin Baytar bozuntusu!"
"Kızlar giderayak didişmeyin. Hadi gidelim bir an önce." dedi Selin hepimize yön vererek. Lider ruhlu kankam benim!
Hep birlikte aşağı caddeye doğru yürümüş, sonunda mekâna gelmiştik. İşlek bir semtte ev tutmak her öğrenci için veri nimetti elbet. Biz de biraz olsa o şanslı kisveden olmuştuk. Halim amca yine dışarıdaki masasında oturmuş, elindeki bulmacayı çözmekle uğraşıyordu. Yeter teyze de tezgâhın ardında oyalanıyordu.
"Cümleten selamın aleyküm. "dedi Selin tebessüm ederek.
Halim amca başını bulmacadan kaldırıp, gözlüğünü burun kemerine doğru kaydırdı. "O-o, hanım, bizim kızlar gelmiş." diye seslenmişti keyifle.
"Hoş geldiniz kızlar. Keyifler nasıl?" dedi Yeter teyze kapının önüne doğru gelirken.
"Hepimiz iyiyiz şükür. Sizler nasılsınız bakalım?" dedi Selin yeniden grubumuzun sözcüsü olarak.
"İyiyiz, biz de iyiyiz de. Bu hanım kızımız kim?" dedi Yeter teyze beni işaret ederken. Pelin göz devirirken, İpek gülümsemişti.
Selin kaşlarını çatarak, "Ha, o mu? Leyla teyzem, Leyla." dedi masa altından dürtme niyetine hafif bir tekme atan dostum.
Gözlüğümü yarı yarıya indirip, "Güneş gözlerimi alıyor diye taktım Yeter teyzecim. Açlıktan ölüyorum ben. Hemen bir şeyler versene bize sen?" Yalandan kim ölmüş? Dünkü yaşanan olaydan sonra, biri çıkıp soru sormasın diye kamufle etmiştim kendimi bildiğiniz.
"Eleni Hanım nasıl? Pastanede işler yolunda mı?" diye sormuştu Halim amca.
"İyi, iyi. Turp gibi. Her şey tıkırında işliyor maşallah."
"Yeni kiracıları gelmiş. Sizin komşunuzlarmış üstelik doğru mu?" Gelmez olaydılar! İnşallah korktuğum soru gelmez...
"Doğru, Halim amca." dedi İpek onaylarken.
"Soru yağmuruna tuttun kızları yine Halim. Sen çöz bakalım yeniden bulmacanı." diye söylendi elindeki tepside duran kahvaltılıkları masaya yerleştiren Yeter teyze.
O kadar acıkmıştım ki gözüm artık bir şey görmüyordu. Sadece yemeğime odaklanmıştım pürdikkat. Obur değildim; ancak sağlam yiyicilerdendim ben de. Yemeklerle aram çok iyidir. Özellikle hepsini yeme konusunda. 'OBUR VİKİNG LEYLA.' adlı neon yazılar tepelere doğru yükselmeye başladı yeniden.
İştahla gelen şeyleri yemeğe başladım. Çay zaten benim en sevdiğim şeydi. Asla vazgeçemiyordum ondan. Bu söz konusu bile olamazdı. Biz ayrılmaz bir bütündük aşkımla. Öğrendik!
"Afiyet olsun kızlar." diyen tanıdık bir ses işittim. Başımı kaldırıp baktığımda Serhan ve Melih'i gördüm.
"Teşekkürler. Birlikte olsun?" dedi Pelin meslektaşına sıcakkanlı davranırken.
"Hayır demem asla." diye sırıttı Serhan. Melih zaten bildiğiniz gibiydi millet. Tepkisiz ve donuk... Hemen yan masadan sandalye çekip yanımıza gelmişlerdi.
"Siz poğaça yemediniz mi?" diye birden sormuştum. Pes valla!
"Ne poğaçası?" dedi Serhan merakla.
"Şey... Bizim İpek, Doruk'a poğaça götürmüştü çalışıyorsunuz diye de." dedi Pelin bana ters ters bakarken. "Leylacım ondan söz ediyordu." Leylacım mı? Iyyy! Hayatımda böyle yapmacıklık görmedim.
"Hiç haberim yoktu. Eminim güzeldir tadı. Ellerine sağlık İpek." demeyi de ihmal etmemişti ikinci bir çapkın olan Serhan beyimiz. En iyi yaptığı şeyler arasında. Tabii ki güzel olacak!
"Bizim dışarıda yapılacak işlerimiz vardı. Ondan daha eve gidemedik." dedi konuşmayı seçen Melih.
"Siz gitmeye, biz kaçmaya çalışıyoruz." diye eklemiştim araya.
"Baya dertli gördüm seni Leyla." diye atılmıştı yeniden Serhan.
"Oradan bakınca elinde jileti olan bir Müslüm Baba dinleyicisi olarak mı duruyorum ikinci Baytar?"
"Asabi miyiz bugün ne?"
"Huzurum yok."
"Bir sorun mu var niye?"
"Sorunlarımı genellikle çay içip müzik dinleyerek hallediyorum ben."
"İlginç." diye bakmaya devam etti Serhan ve beraberinde Melih.
"Sadece çıkan gürültüden rahatsızım o kadar."
"Yaman'a gerek olmadığını söyledik; ancak o öyle istemeyince bir şey diyemedik. Kusura bakmayın lütfen."
"Ne kusuru? Sorun yok." dedi Pelin hiç rahatsız olmadan. Usulca yemek yemeğe devam ederken, birdenbire telefonum çalmaya başladı. Cebimden çıkarıp baktığımda gelen arama anneme aitti. ANNEME!
'VALİDE SULTAN ARIYOR.' adlı neon yazılar süzülmeye devam ederken, ne halt yiyeceğim diye düşünmeye başladım. BEN ASIL ŞİMDİ BİTTİM MİLLET! |
0% |