Yeni Üyelik
8.
Bölüm

7. BÖLÜM

@mahinehar

 

 

BÖLÜM 7: VALİDE SULTAN

 

 

 

VALİDE SULTAN ARIYOR... Allah! Bittiğimin resmidir millet. Cehenneme gitmeden önce dünyada yanmak ne demekmiş benden başka kimse iyi anlayamaz artık. Anam yakacak çıramı bu sefer. Telefonu tuttuğum gibi İpek'e doğru fırlattım. Yaptığım harekete şok olan tuzu kuru çeyrek milyarderim bana doğru döndü.

 

"Ne oluyor?"

 

"Anam arıyor..." diye boğuluyormuş hissine kapılarak nefes alamıyormuş gibi havayı solumaya çalışmıştım. "Benim için öldü de. Uzaylılar kaçırdı de. Bir şeyler deyiver işte."

 

"Delirdin mi? Ben konuşamam asla. Selin al, sen cevap ver." diye ona doğru uzatmıştı İpek de.

 

"Niye ben?" NEDEN Mİ SEN?

 

"Kâküllü yârim, anama evde bir deney yaparken, Leyla'yı kazara havaya uçurdum diyebilir misin?"

 

"Lan ben ne ara evde tehlike sayılacak deneyler yaptım?" Konu bu mu cidden Kimyagerim, bir tanem?

 

"Kafayı cidden yedin sen vallahi he Leyla. Artık zerre şüphem yok!" diye araya girmişti Pelin de. Sevilmeyen reklam araları gibisin şu anda Pelin!

 

"Başka bir önerin var mı, çokbilmiş?"

 

"Sana ait olan telefonu kendin açabilirsin mesela Leyla."

 

"Aç bir mezar, direkt oraya gireyim istersen daha iyi olur Pelin!"

 

"Allah bilir yine ne yaptın da kadın arıyor seni?" diye kaşlarını çatarken, "Selin bana uzat telefonu, ben açarım." dediği an, düşman tarafından şahsıma karşı bir tehdit oluşmasına müsaade etmeden sınırda yakalamıştım telefonumu hızla.

 

"Asla olmaz! İpimi çekersin sen şimdi."

 

"Battı balık yan gidermiş. Ha şunu bileydin." Elbet sen de düşersin elime cadaloz!

 

"Dağda tilki, ormanda çakal kalmadı. Hepsi aramızda." diyerek burnumdan solumuştum Pelin'e öfkeyle baktığımda. Bir dil çıkarmadığı kalmıştı haspamın oh olsun der gibi keyifle bakmaya devam ederken. Serhan ve Melih duymazlıktan gelip başlarını önüne eğerek kahvaltılarına kaldığı yerden devam ediyorlardı. Ben de el mahkûm ısrarla çalmaya devam eden telefonuma cevap vermiştim sonunda. KAÇIŞ YOK!

 

"Alo?"

 

"Abla, neden açmıyorsun?" Yanlış alarm!

 

"Allah seni kahretmesin Şahika! Sen miydin? Annem sandım, öldüm öldüm dirildim resmen iki dakikada burada lan."

 

"Anam kemiklerini kıracağını söylüyor. Başı tuttuğu için bana verdi telefonu arayayım seni diye."

 

"Ulan sen benim düşmanım mısın? Yoksa kardeşim mi? Ablana hiç yardımcı olmuyorsun, farkında mısın? Senin de işine mi geliyor rezil!"

 

"Annem yakaladı ne yapsaydım? Bu sefer ben bile seni kurtaramam abla. Hiç boşuna kızma yani bana sen şimdi."

 

"O derece mi diyorsun lan?" diye kedi gibi çıkmıştı sesim.

 

"Birleşmiş milletler bir araya gelse bile, seni anamın gazabından kurtaramaz diyorum abla o derece." Aile boyu makarayız. Görüyorsunuz değil mi millet? 'KOMEDYEN YAMANLAR.' adlı anime karakterli yazılar sahalarda yeniden.

 

Tırnaklarımı kemirirken tam karşımda oturan Selin'e bakıp, "Selam çoktan okunmuş." diyerek fısıldamıştım bir çırpıda.

 

"Helva yeme sırası artık bizim desene?" dedi pis pis sırıtan Pelin. Zıkkımın pekini ye emi! Dost görünümlü düşman seni!

 

"Abla, orada mısın?"

 

"Bedenim burada, ama ruhum başka yerde."

 

Maide sultan, kız kardeşimden hiddetle telefonu aldığı ses tonunun frekansından ciddi halde belli oluyordu. "Kız baş belası! Sen yine ne haltlar karıştırdın kız? Öldürecek misin sen beni?"

 

"Validem..."

 

"Sus! Validem deme bana. Validen kadar taş düşsün başına emi! Ben sana o kadar harcama yapma demedim mi? Onu geçtim, başkaları ile kavga çıkarmakta ne oluyor kız? Getirtme bak beni oraya Leyla!"

 

"Şahika mı söyledi sana? Bu kızın da ağzında bakla ıslanmıyor he cidden. Ben çalışıp öderim güzel anam. Sen yeter ki kızma."

 

"Siz benden habersiz gizli kapaklı işler çevirebileceğinizi mi sanıyordunuz? Benim adım Maide! Benden bir şey asla kaçmaz. Niye paraya sıkıştığını söylemiyorsun sen bize çocuğum?" Senin elinden felek bile kurtulamaz sultanım. Tez vur kellemi!

 

"Ben kendi başımın çaresine bakabilirim." Ne geldiyse başımıza karttan harcayınca, para gitmiyormuş hissinden geldi!

 

"Bok bakarsın! Öğrenci olduğunu unutuyorsun sen herhalde? Az kemerini sıksan diyorum Leyla Hanım!"

 

"Israr etme anne. Ben halledebilirim. Hem, ben kimseye de karışmıyorum. Onlar gelip bana bulaşıyor. Bunun için de hiçbir şey yapamam."

 

"Kız bela nerede sen oradasın. Bela seni değil, sen belayı çekiyorsun evladım!"

 

"Kod adım bela zaten Maide Sultan."

 

"Kız, senin hiç mi acıman yok şu gariban anana? Geri dur azıcık her şeyden. Uslu bir kız ol, yetti canıma!"

 

"Deliye dönerim, geriye asla Validem." Emin adımlarla yürüyorum belama doğru millet!

 

"Allah'ım... Karınca yuvasına kızgın şiş mi soktum, sen bana bu evladı verdin kurban olduğum? Kız seni biz bilmiyor muyuz kız? Bana bak Leyla, şu katır inadından vazgeç. Bu gidişle evde kalacaksın!" Ya, ne alaka ya? Ne alaka! Her şey neden evliliğime gelip çatıyor?

 

"Olursa olur. Olmazsa overthinking sultanım."

 

"Leyla!"

 

"Kovir misin ağam?"

 

"Kov mirim kız, kov mirim!"

 

"Tamam, güzel anam. Benim artık kapatmam lazım. Sonra beni kendi ellerinle öldürürsün. Görüşürüz."

 

Konuşmamın devamı masadan zengin kalkışı yapmamla ilerlemişti. Annemin bir şey demesine fırsat vermeden hemen kapatmıştım telefonumu. Biraz ötede saksının kenarlığına oturmaya çalışmış, düşmemek için çırpınan bir kertenkelenin mücadelesini veriyordum körpece. Selin yanıma yüzünde kaygılı bir ifade ile gelmişti.

 

"Nasıl geçti?"

 

"Hayat şartlarım küfürsüz yaşayabilmem için hiç el verişli değil Bombacı."

 

"Küfürsüzde yaşanır."

 

"Küfürsüzlük çok zor."

 

"İyi, rahat edeceksen et o zaman. Ben duymazlıktan gelirim seni." Ulan kulaklarım neler duyuyor? Selin ne dedi ne dedi?

 

"Selin dilin ne söyler gardaş?"

 

"İstediğini." diyerek yine dil çıkarmıştı zalımın kızı.

 

"Sen olmasan ne yapardım ben buralarda hiç bilmiyorum Selin?"

 

"İpek var, Pelinikon var. Ben olmasam bile onlar yeterdi sana." Pelinikom mu? Şakacı Bombacı ne olacak!

 

"Bilerek mi yapıyorsun? Pelin ile ben Kuzey Kore ile Güney Kore gibiyiz. Her an elimiz tetikte birbirimize karşı. Milyarder çocuğu desen? Eh, onun için bir şey diyemem bak şimdi." diyerek tebessüm etmiştim.

 

"Sen ve diğer kızlarda benim için öylesiniz. Aslında iyi geçiniyoruz da dediğin gibi sen ve Pelin Hanım çatışmaya biraz ara verse ne âlâ olurdu da işte..."

 

"Yakın arkadaş gazından daha tehlikeli bir şey bilmiyorum! Biraz daha ikna edici konuşursan, süt dökmüş kedi gibi olacağım bu gidişle."

 

"Sen?"

 

"He, ben."

 

"Tabii tabii. Hadi kalk kahvaltı masamıza geri dönelim çılgın dostum."

 

"İştah falan kalmadı ben de. Part-time iş bulmam gerekiyor acilen."

 

"Tamam, birlikte gidelim iş aramaya."

 

"Yok ya, sen gelme. Boşuna yorulmuş olursun. Biliyorsun umutsuz vakayım. Sorun çıkarmadan paçayı kurtardığım nerede görülmüş?"

 

"Ben de bunu önlemek için yanında olacağım akıllım. Kalk hadi sen." diyerek önden gitmişti Selin. Biz döndüğümüz de Serhan ve Melih de ayaklanmıştı.

 

"Biz artık kalkalım. Evde yapacak çok iş var gibi görünüyor."

 

"Hı, yıkmaya devam edin." diyerek usulca konuştum.

 

"Efendim?" dedi Serhan anlayamadan.

 

Selin, "Kolay gelsin diyor. Öyle değil mi Leyla?"

 

"Tabii, tabii. Kolay gelsin gençler."

 

"Sağ olun. Görüşmek üzere."

 

Pelin, "Hâlâ sağlamsın bakıyorum Leyla?" dedi alayla. "Annen üzerinden geçmemiş gibi duruyor?"

 

"Ölecek kadar dertli değilsin bakıyorum Pelin? Ama yaşama hevesin sana yapacaklarımdan sonra kalmayacak gibi duruyor. Uğraşma istersen benle!"

 

"Ne o? Vaz mı geçiyorsun?"

 

"Benim vazgeçmiş halim senin gözünün yaşına bakmaz. Dikkatli olsan iyi edersin."

 

"Çok korktum."

 

"Korkmanda gerek." diye araya girmişti Selin. Neler oluyordu sayın seyirciler?

 

"Anlamadım?" Afalladı!

 

"Anlatayım. Mesela yaklaşan sınavlarından, ev kirasından, parasız kalmaktan, evde yaptığım deneylerden falan. Bunların hepsi korkulacak şeyler değil mi?" Bir insan bu kadar güzel tehdit eder mi be kardeşim? Evde yaptığım deneylerden. Bu kısım sizce de dehşetul vahşet değil mi?

Ha-ri-ka-sın!

 

"Altta yatan bir ima var sanki?" 'BEST FRİEND İŞ BAŞINDA.' adlı anime karakterli neon yazılar ufukta!

 

"Yapma, ama. Sen de çok şüphecisin Pelin. Ne iması olacak?" dedi diş bileyen mükemmel dostum. "Leyla ile bir işimiz var. Siz eve gidersiniz, biz daha sonra geliriz." diyerek çantasına uzanmıştı Bombacım.

 

"Görüşürüz." dedim İpek'e dostumun ardından takip etmek için hareket ederken.

 

 

 

 

🍀🍀🍀🍀

 

 

 

Millet, yapay zekâyla uğraşıp uzaya çıkıyor. Biz, geri zekâlılarla! Cidden annemin dediği gibi; bela beni değil, ben mi belayı çekiyordum, yoksa? 'VİKİNG LEYLA ŞÜPHE EDERSE!' adlı neon yazılar hızla belirir!

 

"Kafana çok takıyorsun Leyla." dedi Selin elindeki çikolatalı dondurmayı bana doğru uzatırken. Değerli telepatim!

 

"Bana diyene bakın hele?"

 

"Sindirebiliyorsan her şeyin üstesinden gelebilir, olanları ise akışına bırakabilirsin. Tıpkı benim yaptığım gibi."

 

"Sabahki vakayı hatırlatamama gerek var mı? Eğer gerekiyorsa çok kaba görünür müyüm sana karşı sevgili dostum?" diyerek sırıttım dondurmamı yemek için ağzımı açarken.

 

"Kaba olmazsın. Laf sokan bir laf ebesi olursun o kadar. Ki, bu hiç yapmadığın bir şey değil Sayın Dedektifimiz."

 

"Şerefsiz Nuri'nin yaptıklarını sindirebilir misin?"

 

"Sindirdim çoktan. Boş verip hayatıma bakmam gerektiğini sen söylemiştin, hatırlatırım. Onun için ağlayıp üzülmem, o güzelim, çok değerli-"

 

"Zamanından çaldırıyor. Evet, evet böyle demiştim, ama bunlar farklı şeyler."

 

"Hayır, değiller." dedi dondurmasından bir ısırık alarak. Cidden dişleri donmuyor muydu bunu yaparken? İçim ürperdi!

 

"Aziz Sancar'ın bir sözü var. Zeki insanlar hep dertlidir. Zekâ iyi bir şey değil. Beyin sürekli analiz halinde. Biri sana bir hareket yaptığında ne amaçla yaptığını anında anlayıp kendine mis gibi dert ediniyorsun; ama aptallara bak, dünyadan haberleri yok. Bu hayat aptallara güzel, zekilere zindan." dedi kocaman bir iç çekerken ciğerlerine. Yeminle ben çekseydim o içi, saçlarım ve vücudumda yeşeren her bir tüyüm bembeyaz olmuştu kesin şimdi!

 

"Kitabın ortasından konuşmuş resmen Profesörümüz."

 

"Değil mi? Keşke biz de bu kadar derdi, sorunu, sıkıntıyı yük etmeseydik ruhumuza. Kendi kendimize zamanımızdan çaldırıyoruz bir haberken her şeyden."

 

"Doğru söyle, sen bizim Bombacı Kimyager misin?"

 

"Şapşal." diyerek eliyle kafama vurmuştu Selin. Acıdı! "Oradan bakınca başka biri gibi mi duruyorum?"

 

"Tamamen yüzün falan aynı; ancak mantıklı sözlerin ve iç titreten bakışların aynı gibi değil. Korkmam mı gerek?" diyerek gülmüştüm. Tabii ki bu bizim Selin'di. Her zaman ağır başlı ve mütevazıydı. Çok okuyan ve kendini geliştirmesini bilen bir gençti. Herhalde onu bu hale sokan bir adam için üzülecek değildi uzunca bir süre. Sabahki tavrım az çok onu tanıdığımdandı. Benimki de makara işte. Tam bir baş belası olduğumu söylemiş miydim? GÖZ DEVİRME...

 

"Kafaya takma artık olur mu? Yoksa bu seni daha depresif ve agresif biri yapar."

 

"Agresifim zaten." dediğim an, elini alnıma vurdu ve parmaklarını dudaklarıma doğru uzatıp üflememi sağlamıştı. Başladık he! Bizim manyakça yaptığımız genel bir rutindi bu hareket millet.

 

"Seni depresif bir modda görmemiz hemen hemen imkânsız gibi zaten."

 

"İşte bunda çok haklısın." dediğimde işaret parmağımı ona doğru uzatıp göz kırpmıştım dondurmamı yemeye devam ederken.

 

"Senin kadar neşeli olmak istiyorum, ama bunda pek başarılı olduğum söylenemez."

 

"O nedenmiş?"

 

"Fakültede beni soğuk bir nevale olarak görüyor herkes."

 

"Başarını kıskananlar kuduruyor desene?"

 

"Nasıl?"

 

"Selin, zekisin ve güzelsin. Bunlar ne demek biliyor musun?" Bön bön bakan bir surat!

 

"Siyahın içinde gökkuşağına rastlayabilir misin, Leyla? Ben de siyahım, hiçbir rengi barındırmayan bir siyah..."

 

"Zarifliğin ve sadeliğin bir bütünüsün, ama. Seni bütün renklerden ayıran bir özelliğe sahipsin: asalete..." Bu seferde ben elimle kafasına vurmuştum.

 

"Acıdı!"

 

"Benim de acımıştı."

 

"Ne yani? Beni çekemedikleri için mi hakkımda böyle deniyor?"

 

"Her şey olabilir." diyerek dil çıkardım oturduğum yerden kalktığımda.

 

"Leyla!"

 

"Senin hiç kimseye ihtiyacın yok biliyorsun değil mi? Ama bir gün gelecek o insanların sana ihtiyacı olacak. Bu hiç şaşmaz."

 

"Doğru söyle, sen Leyla mısın?" dediği an, fırsattan istifade ben de elimle alnına vurarak dudaklarına doğru uzatmıştım parmaklarımı üflemesi için.

 

"Tam bir gıcıksın. Biliyorsun değil mi?"

 

"Beni bu yüzden sevmedin mi? İtiraf etmeliyim Bombacı, farklı bir zevkin var. Bizi farklı kılan şeyler, aslında bizi bir arada tutan unsurlar."

 

"Seninle neden daha iyi anlaştığımı şimdi anlıyorum."

 

"Neden?"

 

"Çünkü ikimizde anlaşılmazız da ondan." diyerek tekrardan kafama vurup parka doğru depar atmıştı kâküllü yârim.

 

"Selin! Kaçma, gel buraya."

 

"Leyla beni yakalayamaz ki!" diye koşuşturmaya devam eden arkadaşımın ardından peşine düşmeyi bırakmış, mutlu bir şekilde çocuklar gibi eğlenmesini izlemeye dalarak zamanın içinde kaybolmaya hazırlandım.

 

'ÇOCUK RUHLU İKİZLER.' adlı neon yazılar hız kesmeden çalışmaya devam ediyor!

 

 

Loading...
0%