@mahinehar
|
BÖLÜM 14: KOKUN VAR KARAGÜLLERDE
“Hayallerime sıkılan kurşunların, boş kovanlarını topluyordu düşlerim...”
Güneş ışığının yansımasıyla gözlerim kamaşmış, etrafıma zoraki bir şekilde bakabilmiştim. Neşeyle parıldayan güneş ışığı, elmacık kemiklerimde keşfe çıkarken, uzuvlarımı da es geçmeyi ihmal etmiyordu. Tenime dokunmak için çabalayan mavimsi düşler, sokağına varmadan yüreğimin emriyle engellenmişti. Dört bir tarafa anılarımı acıyla serpiştirmiştim. Bu memlekette yaşadığım onca şey ve anılar sanki benliğimde cirit atıyordu. Adım attıkça tökezlemiş, tökezledikçe pes etmek nedir bilmemiştim. Hiçbir şekilde umudumu yitirmeden hevesle bir adım daha atmıştım. Yılmış biri olarak bu dürtüden kopamamanın verdiği his oldukça berbattı. Beni hiçbir zaman terk etmeyen ve yabancı olmadığım bir duyguydu yalnızlık... Dalgın bir şekilde yürümeye başlamış, önümde un ufak olmuş taşları ayağımla ıskalamaya çalışmıştım. Dönüp dolaşarak her defasında Asi' ye uğrayan zihnimin, şu an için usta bir kumarbazdan pek farkı yoktu. Bu denli aklımda ve yüreğimde yer edişi, beni düşündürdükçe bir çıkmazsın içerisine doğru hapsediyordu. Ellerimi ceplerimden çıkarmış, ilerlemeye devam etmiştim. Birden düşüncelerimi bölen bir sesle irkilmiştim. "Ömer, bu sen misin cidden?" diye sormuştu biri. Arkama dönüp bana seslenen kişinin kim olduğuna baktığımda, karşımda duran lise arkadaşım Kayhan'ı görmüştüm. Arabasından şaşkınlıkla inen arkadaşımı tanımış, onu gördüğüme sevinmiştim. "Benim dostum." demiştim onayladığım sıra ona doğru yaklaştığımda. "Oğlum, hayırsız çıktın lan resmen. Neden geldiğini haber vermiyorsun?" diyerek sarılmak için ben de Kayahan'a doğru atılmıştım heyecanla. "Yeni geldim aslında. Haber vermek içinde pek fırsatım olmadı açıkçası." dediğimde bakışlarımı kaçırdığım için bu tuhaf ve dalgın halimi fark etmişti Kayahan. "Senin canın bir şeye mi sıkkın kardeşim?" diye sormuştu elini omzumun üzerine teselli etme niyetine bırakırken. "Bir hayli dalgın görünüyorsun." "İçimi sıkan, anlamlandıramadığım tuhaf bir sezi var." "Hayır olsun inşallah? Nereye gidiyordun? Eğer işin varsa tutmayayım ben seni." "Öylesine hava almak için dışarı çıkmıştım. Bir işim yok, senin var mı?" diye sorduğumda onu bulmuşken, böyle kolay bir şekilde bırakmak istemiyordum doğrusu. "Eğer bir işin yoksa oturup bir çay içelim, ne dersin?" "Çok isterdim, ama şimdilik olmaz kardeşim. İşim var, bir an önce gitmem lazım." "Yardıma ihtiyacın var mı?" "Yok, ben hallederim. Karagül tarlası için tarım ilacı götürmekten başka yapacağım bir şey kalmadı aslında. Bak, sana ne diyeceğim Ömer. İstersen seninle bu akşam buluşalım. Ya da ben işimi hallettikten sonra da gidebiliriz çay içmeye. Sana uyar mı?" "Uyar, tabii." "Anlaştık. Hadi atla o zaman. Gidelim bir an önce." dediğinde birlikte araca binmiş, Karagül tarlasına doğru yol almıştık. Yol boyunca eski anıları yâd edip ara sıra konuşmaya kaldığımız yerden devam etmiştik. ••••• "Yavaş gitsen olmuyor mu? Yangından mal mı kaçırıyorsun sen Hümeyra?" demiştim ardından nefes nefese kaldığımda. "Yavaş yürümeyi sevmiyorum küçük hanım. Hem senin üzerinde neden şezlonga uzanmış ve güneşin tadını iyice çıkarmaya çalışan İngiliz kraliyet ailesi üyesinin havası var? Bırak şu antin-kuntin kaçamağını da derhal postacı yürüyüşü temposunu giriş." diye söylendiğinde Obura doğru bıkkınlıkla göz devirmiştim. "Şınav çekmemi de ister misin?" "Bana her türlü uyar canım. Ama müsaadenle, seni bu konu hakkında ciddi bir şekilde uyarmak isterim. Ben her an gaddar bir komutan olabilirim ona göre. Bir, iki, üç, dört, beş demeden yine bir, iki, üç diye yol aldırtırım sana. Benden söylemesi." "Bir de dalga geçiyor ya! Cidden hayatın matrak senin Hümo." "Deliyim deli, unuttun mu?" "Ya, ya ne demezsin!" "Oh be! Sonunda geldik. Senin şu tıngır-mıngır kaplumbağa yürüyüşünden sonra, tarlaya hiç varamayacağız sanmıştım." "Aa, ben mi kaplumbağa gibi yürüyorum? Hadi oradan! Öyle bir şey olmadı bir kere." Hümeyra ardına dönüp, "Takılıyorum sana yahu. Hemen alınma sen de." dedi ilerlemeye devam ettiğinde. "Yok, canım. Asi ne diye alınsın ki? Hem ben canımı sokakta bulmadım. Tavır alsam, tahtaya çivilersin sen beni." "Hahaha, bu da iyiymiş bak." "Ne?" "Beni gerçekten çok iyi tanıyorsun. Örnek verdiğin şu çivileme işini sevdim. İstersen tavır al, üzerinde denemek için sabırsızlanıyorum Asi." "Delisin sen." dedim gülerken yürümeye devam ettiğimde. "Bana hiç duymadığım bir şey söyle." diyerek Karagüllerin arasına karışan Hümeyra'yı olduğum yerden keyifle izlemeye başlamıştım. Yamaçların arasından göz kırpan parıltılı gün ışığı eşliğinde, ufka dikmiştim ela harelerimi. İnsanın içerisine çekmeye kıyamadığı o tazemsi Karagül kokusunu, çok geçmeden ciğerlerimin en ücra köşelerine kadar hapsetmiştim. Derinlemesine bir nefes daha almış, gökyüzünün sonsuz maviliğine doğru buhranla bakmıştım. Huzuru aramıştım, insanın ruhunu yatıştırmaya yetecek olan bu kokuda. Yitirmiş olduğum neşemi avuçlayarak, güllere doğru temas ettirmiştim. Bu güzel dokunuşun verdiği hissin rahatlığıyla, güllerin arasında mutlu bir şekilde ilerlemeye başlamıştım. Aklımın bir köşesinde kızlarla birlikte koşarak eğlenceli dakikalar geçirdiğimiz o keyifli anılarım depreşmişti birden. Adım atmayı kesmiş, olduğum yere öylece çakılmıştım. Dışarıdan bakıldığı zaman heybetli, güçlü bir kaya gibi ayakta dikili duruyorken, aslında bana bir dokunulsa her an darma duman olacak bir toz birikintisi haline gelebilirdim. Etrafa bakmaya devam ettiğimde Hümeyra bana doğru seslenmişti. "Asi, buraya bakar mısın bir?" dediğinde ardıma dönmüş, yanına doğru gitmiştim. "Efendim, Hümeyra?" "Semiha abla ilaçlar gelmemiş diyor. Al, bu da teslimcinin telefon numarası. Arada, nerede kaldığını öğren hemen." "Sen arasana Hümeyra. Ne diye bana veriyorsun bu numarayı?" "Valla hiç uğraşamam Asi. Benim şu an yapılacak başka işlerim var. Hem bu senin işin, bana ne." diyerek dil çıkarmış, ben daha bir şey söyleyememiştim ki yanımdan kaçarcasına uzaklaşmıştı Hümeyra. Giden Obura ters ters baktıktan sonra elimi çantama atarak telefonumu çıkarmıştım. Numarayı dikkatle yazdığımda sakince tuşlamayı da ihmal etmemiştim. Telefon bir-iki çalmadan sonra yanıt bulmuştu. ••••• "Daha işimiz var mı, Kayahan?" diye sormuştum yaptığı işe bakıp anlamaya çalıştığımda. "Az kaldı kardeşim, neredeyse bitmek üzere. Bütün aksilikler de beni bulur zaten. Şansıma tüküreyim, tekerlek patlayacağı zamanı buldu iyi mi?" "Olacağı varmış kardeşim, takma. Başka ne gibi aksilikler ile karşılaştın ki sen?" "Ne sen sor ne de ben söyleyeyim kardeşim." demişti dertli dertli Kayahan. Ona bakmaya devam ettiğimde aracın içinden yükselen telefon sesine odaklamış, çaldığını fark ettiğimde açık camdan elimi uzatıp elime almıştım. "Seni biri arıyor bilader." derken Karahan'a doğru bakmıştım. "Kimmiş?" "İsimsiz." "Benim için telefonu açar mısın Ömer? Belki geç kaldığım için malı bekleyen müşterim arıyordur." "Tamam, açıyorum." "Eyvallah kardeşim." Gelen çağrıya cevap vermek için telefonu kulağıma doğru götürmüştüm. "Alo, iyi günler." "Buyurun?" "İlaç teslimatı için ne zaman tarlaya geleceksiniz?" Duyduğum sesle olduğum yere çakılmam bir olmuştu. Bu kadarda olamazdı öyle değil mi? Karşımdaki ses, Asi' ye aitti. Şaşırmış bir şekilde dudaklarımı bekletmeden hemen aralamıştım. "Bayan çokbilmiş?" diyebilmiştim kısık çıkan sesimle. "Sen..." dedi, öfkesi sesine galip gelen Asi. Arabanın tekerleğini halleden Kayahan, ayaklanıp bana doğru gelmiş, telefonu almak isteyen bir bakışla yüzüme doğru bakmıştı. "Ben konuşurum." dedikten hemen sonra telefonu elimden çekip almıştı. Hiç vermek istemesem de içten içe sinirlenmiştim bu duruma. Zihnim, Asinin sesine karışmış ve ortalıktan kaybolmuştu sanki. Bizi sürekli bir araya getirmeye çalışan bu tesadüflere şaşırmaya başlamıştım açıkçası. Sanki bir şeyler bizi birbirimize çekiyor gibiydi. Aynı şekilde Asinin de şaşırmış olduğu sesinden belliydi. Düşüncelerimden sıyrılıp Kayahan'a doğru bakmıştım. Geç kalma nedenini açıkladıktan sonra telefonu hızla kapatmıştı. Arabaya binmek için hareket ettiğinde durarak bana doğru seslenmişti. "Neden öyle duruyorsun? Arabaya binsene Ömer. Bir an önce tarlaya teslimat yapmam gerekiyor. Yoksa benim için hiç iyi olmaz kardeşim." Bir hayli dalgınlaştığım için evvela kendime çekidüzen vermiş, ardından arabaya binmek üzere hızla yanına gitmiştim. "Tamam." diye onay dolu bir sesle aracın kapısını usulca açarak içine binmiştim, kalbim tuhaf bir hissin kancasında takılı kalırken. ••••• Elimdeki telefona baktığımda içimdeki tarifsiz duyguyu nereye koyacağımı bilememiştim. İlerideki bahçıvan kulübesinin oraya doğru yürümüş, önünde durarak banka oturmuştum gözlerimi ufka doğru diktiğimde. Yanıma koşarak gelen Hümeyra, "Sen iyice tembel bir şey oldun küçük hanım. Kalkıp az yardım etsene bana." dedi, munzur bir serzenişle dibimde biterken. "İş kaçmıyor ya Hümeyra?" demiştim ben de ona doğru bakmadan. "Evet, kaçmıyor ama benim keçilerim her an kaçmak üzere Asi." "Yine ne oldu?" diye sorduğumda ona doğru bakmıştım. "Acaba yazar burada ne demek istemiş?" "Anlamadım?" "Kendinde olmadığın ne kadar belli diyorum Asi Hanım. Onu asıl benim sana sormam lazım. Rolleri değişelim hayatım. Şimdi söyle, yine ne oldu?" diye sorduğunda yüzümde en ufak bir mimiğin hareketinden cevap almak ister gibi beklentiyle bakmıştı. "Verdiğin numara var ya?" "E-e?" "Aradım ve bil bakalım kim çıktı?" Hümeyra sıkıntıyla soluyarak, "Hakikaten ben bir insanım Asi. Cidden müneccim falan değilim lan. Şu an hiçbir şekilde tahmin edemiyorum. Sen beni yormadan direkt söylesen olmuyor mu? Arayan kimdi? Çatlatmadan bir an önce söyle çabuk." "Ömer." diye söylediğimde Oburun tepkisini merak etmiş, bu yüzden iyice yüzüne doğru dikkatle bakmıştım. "Yok, artık yuh lan! Şaka mısın?" "Niye bu kadar çok şaşırarak tepki veriyorsun sen Hümo?" "Yıllar önce kaybettiğim kardeşimi bulmuş gibi heyecan yapmış olabilirim. Tamam, sakinim. Ne dedi sana peki?" "Bayan çokbilmiş dedi." "Hahaha, sana böyle sesleniyordu değil mi?" "Evet." "Kızım bir dakika ya. Ne yani, şimdi ilacı getiren kişi Ömer mi? Kafam fena halde karıştı. Onun gibi zengin biri nasıl oluyor da ilaç teslimatı yapabiliyor?" "Benim de karıştı. O yüzden ben de şu an anlam veremiyorum." "Asi, bence sen yanlış duymuş olabilirsin hayatım. Çünkü dediğin bu şey, bana göre biraz imkânsız duruyor. Dalgındın, o sebeple karıştırmış olmalısın. O kişi bence Ömer falan değildi. Hadi kalk bakalım, işe kaldığımız yerden devam edelim dostum." "Delirmedim, oydu diyorum sana Hümeyra. Neden bana inanmıyorsun?" "Aman oysa o, ne olmuş yani? Boş ver sen şimdi onu Asi. Kalk, bana yardım et hadi." dediğinde beni tutup zorla çekiştirmeye çalışmıştı Hümeyra. "Çekiştirip durmasana! Kendim de kalkabilirim değil mi Hümo?" "Sana iyilikte yaramıyor Asi. Ne halin varsa gör moduna girdirtmem lan ben seni. Al işte, iyice kül yutmasa döndüm senin yüzünden." "Hahaha, Allah'ım ya. Galiba bir gün senin yüzünden gülerek öleceğim ben Hümo." "Aman, tövbe de kız. Bir daha sakın böyle şeyler söyleyeyim deme. Biliyorsun, asla sevmiyorum. Bahsi bile on kilo vermeme sebep." "Tamam, söylemem." diyerek işlerimize kaldığımız yerden devam etmeye başlamıştık. Biraz vakit geçtikten sonra Asım amcanın kızı Melike, işçilere çay servisi yapmaya başlamıştı. Önümde duran kapkara güle dokunmuş, o mistik kokusunu tekrardan içime doğru çekmiştim. "Huzurun kokusu." diye fısıldamıştım akıp giden zamana doğru. Cidden bahçeye gelmek, bir şeylerle uğraşmak bana çok iyi gelmişti. İçimden bir kez daha teşekkür etmiştim kaçık arkadaşım Hümeyra'ya. Etrafıma baktığımda çatlak kankamı aramıştı, güneşin zarif ışığında kırpışan gözlerim. Biraz ötede elindeki çay bardağıyla masada oturduğunu fark etmiştim. Bana doğru bakan canım babam, yanına gitmem için işaret vermişti. Güllerin yanından geçerek babam ve arkadaşımın yanına doğru yürümüştüm, hemen ardımdan yaklaşan aracı ardımda bırakırken. "Hoş geldin, baba." "Hoş buldum kızım. Nasılsın? Hümeyra ile bayağı yorulmuşa benziyorsunuz." dedi gülümseyen babam kendine bir sandalye çektiğinde. Hümeyra benden önce davranıp, "İyiyim İshak amca. Biraz öyle oldu. Asi bütün işi bana yıktı da az." diyerek yine başlamıştı munzurluğuna. "Bak sen şuna? Hayır, baba. Öyle bir şey yok." derken itiraz etmiştim. "Hemen savunma bakanlığına personel alımı için başvuru yapacağım Asi." "O da nereden çıktı şimdi?" demiştim bir iskemlede kendim için çekerken. "Çok iyi savunma yapıyorsun da ondan." dedi kahkaha atmamıza sebep olan dostum. "Deli seni. Melike, rica etsem bana da bir bardak çay getirir misin?" "Hemen Asi Abla." demişti masaya gelerek çayı gülen gözleriyle bırakan Melike. "Teşekkür ederim canım." "Rica ederim, afiyet olsun." "Bu gelenler de kim?" dedi Hümeyra, yol tarafına doğru başını çevirip bakarken. "Sanırım siparişler geldi kızım. Ben bir bakayım." diyerek yerinden kalkmıştı babam. ••••• Arabadan inen arkadaşımı usulca izledikten sonra ben de çok geçmeden inmek için kapımı ardına kadar açmıştım. Karagül tarlasına doğru mahmur gözlerimi diktiğimde, buram buram kokan güllere doğru çekildiğimi hissetmiştim sanki. Etrafıma iyice göz gezdirmiş, Asinin de burada olduğunu bildiğimden dolayı onu görme umuduyla dolup taşmıştım. Telefonda konuşurken, yol boyu tarlada olup olmadığıyla ilgili benliğimle çetrefilli bir çekişmeye oturmuştum. Tuhaftı, giderek onu düşünmeye başlıyordum. Bu düşünce istemsizce yanağımda gamzeli bir gülüş peyda ettirmeye yetmişti. Ellerimi kotumun cebine sıkıştırıp, o taptaze kokan huzura adım adım ilerlemeye başlamıştım. Anımsadığım bu kokuyu daha önceden duyularıma tanıdık geldiğini fark etmemle, tüylerimin birdenbire diken diken olduğunu hissetmiştim. Önce düşündüm. Daha sonra bu dürtüyü hangi kefeye koyacağımı planladım. Şıkları bir bir elediğimde sonunda bir karara varmıştım. Tıpkı onun gibi kokuyordu. Beynimde şimşeklerin çakması, anımsadığım şeyin aslında ona ait oluşundandı. Olduğum yere çivi gibi çakılmıştım resmen. Ürkerek kısık çıkan sesime aldırmadan, "Tıpkı onun gibi, Asi kokuyor..." Büyüsüne kapıldığım bu esrarengiz kokuyu, kaldığım yerden içime çekmeye devam etmiştim. Sanki kaybolup gidecekmiş gibi her an büyüsü bozulacakmış gibi zincire vurmaya yeltenmiştim umudumu. Gökyüzünün sonsuz maviliğe baktığımda kısılan gözlerimin arasından hayat bulan siluet, dudaklarımın kıvrılmasına neden olmuştu. İstemsizce dudaklarımı aralamış, "Gözlerimin arasında seni yaşayacak kadar ne yaptın bana?" diyerek rüzgâra doğru fısıldadığımda, ardımdan yaklaşan Asi' yi hissetmiş gibi ardıma dönmüştüm hızla. Onun gelişiyle kahve harelerimi, ışık saçan ela gözlerine nakşetmiştim heyecanla. Zaman durmuş, sessizlik zaferini haykırmıştı saniyelere... Ve usulca fısıldamıştım beni etkisi altına alan güzele, "Kokun var karagüllerde." durdum, derin bir nefes alıp tekrardan aralamıştım dudaklarımı. "Tıpkı sen gibi kokuyor..."
|
0% |