Yeni Üyelik
19.
Bölüm

18. BÖLÜM

@mahinehar

BÖLÜM 18: KÜSTÜM GÜNEŞİ

 

 

“Buram buram hüzün kokan yüreğimi acıyla örseleyerek parçaladım.”

 

 

MELİS BABADAĞ

 

Benliğimden can gitmiş özüme yabancı bir insanmış gibi bakıyordum. Hayatın ezici yükünü hafifletmek için her zaman acılarıma inat gülmeyi tercih etmiştim; ama olmuyordu. Her defasında yenilmekten, bu uğurda bitap düşmekten yorulmuştum. Benimle oynayan kaderime küsmüş, bir tekmede ondan yemiştim anlayacağınız. Zararı yoktu, yadırgamıyordum artık hiçbir şeyi.

Usulca başımı kaldırmış, kederli bakışlarımı mordan pembeye çalan ufka dikmiştim. Bulutların arasında batmaya yakın görünen küstüm güneşini kıskanmıştım. Her geçen gün yenilenerek heyecanla doğuyordu. Ona ayrılan süre zarfında yeni bir güne başlaması için gitmesi gerekiyordu. Bizim öyle bir şansımız da yoktu. Hayat kapısında umutla bekleyen erlerdik.

Halfeti benim evimdi, yuvamdı. O sımsıcak aile ortamına muhtaç, yıllarca anne sevgisinden mahrum büyümüştüm. Bu şehrin yokuşları, inişli çıkışlı olduğu kadar, umutsuzluklarla da sarıp sarmalanmıştı adeta. Canla başla hayata tutunmaya çalışırken, şimdi ayağıma çelme takmak isteyen insanların arasında bir başınaydım. Ne garip, bu halime de içerlemiştim doğrusu. Elimde valizim ile bir başına otogarda olmakta nasibimde varmış demek ki. Ben, her şeyimden vazgeçerek terk ediyordum artık bu şehri. Hayatım, bundan sonra geride kalacak geçmişiyle bahsi asla açılmayacak bir devrimdi.

'Halfeti'den İstanbul'a gidecek yolcularımız, lütfen araçlarınızdaki yerlerinizi alınız.' diye seslenerek çıkan, adeta ortamı tesiri altına alan anonsu duymuştum. Düşüncelerimden bir saniyeliğine kurtularak yaşama tutunmuştum yeniden. Elime aldığım valizimle, otobüslerin olduğu yöne doğru ilerlemiştim dolan gözlerimi elimde tuttuğum mendille silmeye çalıştığımda.

•••••

Hâlâ yolda olan Asi ve Hümeyra ikilisi endişeli gözlerle camdan dışarı doğru acıyla bakınıyorlardı. Asi, kasıldığında sıktığı avuç içlerini tırnaklamıştı. İrislerini yumruklayarak firar eden gözyaşları zaferini zamana nakşederken, engebeli düşüncelerine de fırsat tanıyordu nefesi. Yüreğinde sönmeden vuku bulan yangın bu şehrin sınırlarına dayanıyor, yakıp yıkıyordu sanki var olan bütün her şeyi.

Kızlar arabaya bindiğinden beri derin bir sessizlik hâkim olmuştu. Üstelik kimseden de çıt sesi dahi çıkmıyordu. Ara sıra Asinin hıçkırıkları ortamı tıkırdatsa da gerilim olduğu gibi devam ediyordu. Ömer, içine oturan acıyla direnişini yadsınamaz bir şekilde sürdürmüştü. Daha önce Asi' yi bu kadar çok ağlarken görmemişti. Giden Melis'in onun için ne kadar önemli olduğunu düşünmüştü bir süre sonra. Ne kadarda çok seviyor ve değer veriyordu. Kim böyle bir sevgiyi, dostluğu bırakıp gitmek isterdi ki? Aklındaki cevapsız sorular, sinir sistemini giderek zorluyordu.

Camı aralayarak, serin havayı olduğu gibi ciğerlerine çekmişti Ömer. Bedeni kasılırken, aynı zamanda yüreği sızlıyordu. Neden bu şekilde hissettiğini anımsayamadan uzaklara dalmıştı. Acıyı bağrında, tam sinesinin ortasında hissetmişti. En çok da sol yanındaki mabedinde...

Nihayet otogara yaklaştıklarında sıkıntılı nefeslerini bertaraf etmişlerdi. Aracı yavaşlatarak duran Kayahan, dikiz aynasından Hümeyra'ya baktı. "Geldik." dedi dışarıyı izlemeye koyulduğunda.

Hümeyra, "Bizim acilen inmemiz gerekiyor. Acelemiz olduğu için teşekkür faslını sonra da halledebiliriz diye düşünüyorum." dediğinde araçtan hızla inmişti.

Onunla birlikte inen Asi, "Böyle de hiç olmadı." dedi rahatsız bir şekilde arkadaşına doğru baktığında.

"Bu duruma daha sonra da bakabiliriz güzelim. Şimdi yapmamız gereken tek şey, bizim deli kızı bulmak." demişti Hümeyra, etrafına gizemli bir şekilde baktığında.

Girişten hızlı adımlarla geçerek otobüslerin olduğu tarafa doğru koştuklarında arkalarında kalan Ömer ve Kayahan'ı öylece bırakmışlardı. Asi saatine ara sıra endişeyle bakarak, "Saat 17:25 olmuş Hümeyra. Beş dakika kaldı. Nasıl bulacağız biz Melis'i bu kadar otobüsün arasında?"

"Hangi firma olduğunu söyledi mi sana Zühre teyze?"

"Hayır, şoka girdiğim için sormayı akıl edemedim."

"Tüküreyim böyle işe! Tamam, önce sakin olmayı deneyelim. Sürekli İstanbul'a hareket eden otobüsler pek yok burada nasılsa. En fazla bir-iki tanedir. Halfeti/İstanbul yazılı tabelaları kontrol edelim. Sen şu sağ taraftan git. Ben de sola doğru gideceğim. Daha sonra ortada buluşuruz tamam mı? Melis'i önce kim bulursa, hiç düşünmeden tekme tokat dalsın! Anlaştık mı?" dedi sağına soluna gayet ciddi bir şekilde bakarak konuşan Hümeyra.

"Az önce dediğin şey çok mantıklı sevgili dostum. Ama şu son kısım, dayak ritüeli hiç olmadı." dedi, ne yapacağını bilmeyerek otobüsleri izleyen Asi.

"Valla Melis'in yüzüne şöyle Osmanlı tokadını yapıştırmasam, içim asla rahat etmeyecek Asi. Yetti lan! Ciddi kalamıyorum bile şu durumda görmüyor musun? Sinirlerim halay çekiyor resmen!" dedi genç kız yerinde durmakta oldukça zorlanırken.

"O sinirlerine hâkim ol biraz. Hadi, çok geç olmadan dağılalım." dediğinde iki genç kız, Melis'i aramak için birbirlerinden ayrılmışlardı.

 

•••••

 

MELİS BABADAĞ

 

Umudumu hayallerime teslim ettiğimde bitkin düşmüş kaygıma odaklanmıştım. İçim içini yemeye aç bir kuzgunken kirpiklerim, gözyaşlarımın pençe darbeleriyle sanki irislerimi yakıyordu. Yutkunmuştum, bu gidişatın bir anlamı yoktu. Tuhaf esarete mahkûm edilmiş çığlığımla ilerlemiştim peronların olduğu tarafa doğru.

Kendimle olan kavgamı o çok sevdiğim iki dostuma yansıtmadan buradan gitmeyi düşünmüştüm. Aşılmaz bir yolda olduğumu kabul ediyorum. Yaptığımın yanlış olduğunun da farkındayım; ama kime göre ve neye göreydi? Ben onları daha fazla üzmeden böyle bir karar almıştım. Buradan gitmemi Suna teyzem istemiş olsa da onlarla son olarak görüşmemeyi isteyen de nitekim bendim. Hataydı, hem de mükemmel bir hata...

Valizimi muavine verip, on iki numaralı koltuğu aramaya başlamıştım. Nerede yazılı olduklarını kontrol ederek bulmaya çalışmak oldukça sinir bozucuydu. Başımı sağıma ve soluma doğru çevirdiğimde görememiş, en sonunda yukarıya kaldırmayı denemiştim. Üst tarafa baktığım anda koltuk numaraları karşımda belirmişti. Nihayet kendi koltuk numaramı bulduğumda, yerime geçmiştim. Artık gitmem için hiçbir engel kalmamıştı.

•••••

Asi, etrafına göz gezdirerek Melis'i bulmaya çalışıyordu. Bulamadıkça yüreği sıkışıyor, nefesi daralıyordu sanki. İçindeki artçı sarsıntı, bütün vücudunu ele geçirmiş, artık tir tir titretiyordu genç kızı. Göz pınarlarından yaşlar oluk oluk çağlayarak akıyordu. Hümeyra da arkadaşını bulamayınca dostu Asinin yanına doğru gelmişti.

Nefes nefese kaldığında zoraki bir şekilde dudaklarını aralayabilmişti. "Saat kaç?"

"Artık çok geç, onu bulamadık." demişti Asi, kısık çıkan sesiyle.

Bir an öfke patlaması yaşayan Hümeyra göğsüne inen yumru ile "Melis." diye avazı çıktığı kadar bağırmıştı. Başı önünde ağlamaya devam eden Asi artık hiçbir şeyi umursayacak hâlde değildi. Hümeyra, hâlâ kaldığı yerden öylece bağırmaya devam etmişti.

"Melis... Melis..." dediğinde artık o da güçlü yanına yenik düşmüştü. Çok sürmeden hıçkırıklara boğularak ağlamaya başlamıştı.

Melis yerinde oturmuş, otobüsün hareket etmesi için bekliyordu. Camdan dışarı baktığında ön tarafta bir hareketlilik olduğunu sezmişti. Yerinden doğrularak ne oluyor diye bakmak için ayaklanmıştı. Görüş alanına hızla giren muavine, "Bir sorun mu var? Neden hareket etmiyoruz?" diye sormuştu merakla.

"Motor bozulmuş. Bu yüzden bir sonraki aracımızla seyahat edeceksiniz. Merak etmeyin lütfen, mağdur olmamanız için elimizden geleni yapacağız."

"Bir sonraki aracın hareket saati kaçta peki?" diye sormuştu telaşla.

"İki saat sonra. Biz de aracın gelmesini bekleyeceğiz maalesef. Bu araçtaki eşyaları taşıma işlemi bittikten sonra hareket edeceğiz. Şimdi inmeniz gerekiyor, araç servise gidecek efendim."

"Anladım, teşekkürler." diyerek araçtan inmek için hareket etmişti Melis. İndikten sonra eşyalarını almak için otobüsün yan tarafına doğru gitmişti. Çok sürmeden valizini almış, bekleme salonuna gideceği sırada adının seslendirildiğini duymuştu.

"Melis... Melis..."

Çaresiz çıkan bir ses olduğuna kanaat getirmişti biçare yüreği. Çağıran kişiyi tanıdığı an dudaklarından sadece, "Hümeyra." lafı dökülmüştü.

Buğulu camları andıran gözleriyle etrafına bakmıştı. Gelmişlerdi. Hiçbir şey demeden çekip gittiği arkadaşları onun için gelmişlerdi. Utandı, iç çekerek yüzünün kızardığını hissetti. Şimdi onlara ne diyecekti? Nasıl sizi bırakıp gitmek istedim diyecekti? Kara kara düşünüyor, onları bulmak için sağına soluna doğru bakınarak yürüyordu Melis.

Az ötede ileride Hümeyra ve Asinin hıçkırıklarla boğuştuğunu gördü. Asi yere çökmüş, bitkin bir hâldeydi. Hümeyra ise hemen sağında elleriyle yüzünü kapatmış ağlıyordu. Bu tabloya sebep olduğu için bir kez daha kendinden nefret etmişti Melis. Onları böyle göreceğine, o dakika ölmeyi tercih etmişti. Canından can gidiyordu. Yüreğine inen rahmet, vicdanına ani bir baskın düzenlemişti. Kendini kahrederek ilerlediğinde nutkunu kesmişti genç kız. Elindeki valiz, zeminle bir bütün olduğunda dudaklarını aralamıştı. "Ben sizi hak etmiyorum." dedi yerde perişan bir şekilde ağlayan kızlara bakarak.

Yüzüne çaldığı parmaklarını aralayarak, duyduğu sesin sahibine bakmıştı Hümeyra. Gözleri kan çanağında son irkilişini yaşıyordu sanki. Bir şey demedi, hem de hiçbir şey. Öylece baka kalmıştı arkadaşına. Asinin de ondan aşağı kalır bir yanı yoktu. Çöktüğü yerden usulca kalkarak Melis'e döndü. Dünyasına, o çok sevdiği dostluğa, kardeşliğe sırtını dönmüştü.

Hıçkırıkları olduğu gibi devam ederken, "Vur, hadi sapla!" dedi Asi gitmeye çalışan Melis'e bağırırken.

Asi' ye bir adım atarak karşılık vermişti Melis'te." Ne diyorsun sen? Neden bahsediyorsun Asi?" dedi ürkerek.

"Bıçağını Melis. Hançerini... Çıkar ve sapla sırtıma, bunu yaparken de asla tereddüt etme!"

"Deli deli konuşma! Nasıl istersin benden böyle bir şey sen? Nasıl yaparım bunu sana? Benden ne istediğinin farkında mısın?" diyerek bağırmıştı.

"Giderken hiç düşündün mü? Bize tek bir söz dahi etmeden bütün bunları yapan sen, çekip giderken hiç bizi düşündün mü? Ben söyleyeyim, tabii ki hayır! Yüreğimize ateş düşürdün, sırtımızdan vurdun sen bizi! Oluk oluk akan kanları şimdi görebiliyor musun söyle?" dedi ateş saçan gözleriyle Asi.

"Benim içinde zordu." dediğinde ağlayarak bakmıştı dostunun yüzüne Melis. "Bir kez olsun sizi düşünmediğim bir anım olmadı. Beni de anlayın lütfen."

"Senin için hiçbir şey zor değildi! Ve evet, haklısın. Bizi hak etmiyorsun sen Melis. Ne oldu? Neden çekip gitmedin." dedi Hümeyra baskın çıkan sesiyle.

Melis çok sevdiği dostuna kederli bir bakış atmış, "Araç bozulmuş, iki saat içerisinde başka bir araç gelecekmiş. Ondan gidemedim." demişti.

"Ha, yani o tükürdüğümün arabası bozulmasa gidecektin öyle mi?"

"Bak Hümeyra beni dinle-" diyemeden yüzüne atılan tokatla sendelemişti Melis. Hümeyra hiç tereddüt etmeden atmıştı o sert tokatı. Melis'e o kadar çok bilenmişti ki, sızlayan yanını susturarak dik durmayı başarabilmişti. Bütün bu olanlara şahit olan Asi, elini ağzına götürerek izlemişti ikisini.

Atılan fiskenin sillesi, sabrın sınırlarına dalgaların çıkardığı titreşim özelliğiyle dağılıyordu sanki. Ses bir bardağın kırılması kadar ani, bir çiçeğin solması kadar metruktü. Tokat'ın yankısı bütün uzuvlarında etkisini hissettirmişti Melis'e. Hümeyra ellerine bakarak kızarmış avuç içlerini tırnakladı. Aniden yaptığı bu şeyin vahametini algılamaya çalıştı; ancak pişman gibi durmuyordu Melis ona korkuyla baktığında.

Her şeyi izleyen Asi, "Ne yaptın sen Hümeyra?" dedi dostuna ağlayarak bağırdığında.

Çıkan rüzgârın etkisiyle saçları savrulan Melis, yüzünü iki dostuna doğru çevirmişti yeniden. "Ben sizi hak etmiyorum. Sevginizi de dostluğunuzu da hiçbir şekilde hak etmiyorum. Ben hiçbir şeyi hak etmiyorum!" diyerek bağırmış, hüngür hüngür ağlamaya devam etmişti.

Sert bakışlarını Melis'e sabitleyen Hümeyra, "Sus... Sus, yoksa-" diyemeden hiddetle sözünü Melis kesmişti.

"Yoksa ne ha? Ne? Bir daha mı atacaksın bana o tokatı? İçin rahat edecekse vur, durma vur Hümeyra!" dedi arkadaşının ellerini yüzüne doğru savurmaya çalışan Melis.

"Yeter, yapmayın şunu kesin artık!" dedi iki arkadaşını birbirinden ayırmaya çalışarak Melis'i durduran Asi.

"Ne yeter Asi ne? Bırak da içinde ukde kalmasın. Varsın, bir tokatta ondan gelsin. Acımaz canım, alıştım ne de olsa." dedi başını önüne eğerek ağlamaya devam eden genç kız.

"Söyleme öyle şeyler Melis, ne olur..."

"Korkaksın kızım!" diyen Hümeyra öfkeyle bakmaya devam etmişti Melis'e. "Başına bir şey geldiği an kaçmakta çare bulduğun için korkaksın. Kardeşlerine haber vermeden çekip gitmeyi düşündüğün için de acizsin!"

"Evet, ben korkağın tekiyim! Başım sıkışınca kaçıp gittiğim için âcizin biriyim. Duymak istediğin başka bir şey var mı Hümeyra?" dedi bağıran Melis.

"Gerçekleri..." diyebilmişti Hümeyra.

"Gerçekler mi? Benim gerçeklerimi mi duymak istiyorsun?"

"Evet, kahretsin ki evet! Duymak istiyorum tamam mı? Sen böyle kolay kolay çekip gidecek biri değilsin Melis. Bize neler olduğunu anlat. Söyle ki bilelim artık seni böylesine yiyip bitiren derdi. Bilelim ki, yardımcı olalım sana. Yeter ki gitme be Çimen göz. Bizi sensiz bırakıp gitme. Elimizi bırakırsan ölürüz biz, yaşayamayız." demişti Hümeyra bitmeyen öfkesini dizginlemeye çalışırken.

"Ölüm kelimesini kullanma! Hayat benden zaten birini aldı. Sizi de kaybedemem, buna dayanamam." dedi Melis tepki gösterirken.

"O zaman senin derdin ne?" diyerek sözünü noktalamıştı Hümeyra.

Tereddüt etmeden gerçeğini tek seferde haykıran Melis, "Ben bir katilin kızıyım anladın mı? Karısının ölümüne sebep olmuş bir adamın kızıyım! İşte benim gerçeklerim bunlar. Duydun, duydunuz..." dedi bağırırken Melis. Dizleri bedenini taşımakta güçlük geçtiği anda sert zemine çakılarak hıçkırıklara boğulmuştu...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%