Yeni Üyelik
26.
Bölüm

25. BÖLÜM

@mahinehar

 

BÖLÜM 25: GÖNÜL MUHASEBESİ

 

 

“Aldanma rüzgarına, boğulursun fırtınamda.”

 

          

 

 

 

Yüreğinin olmayan nedenlerine inat, gitmenin anlamına sarılmıştı saatlerce. Bulutların ötesi favori aramalar ile gözleri talan eden bir kıskaç dönencesi gibiydi. İki yürek sol devrimlerin savaşında barış sağlamak için gerekli çalışmaları yapmak üzere Gerdanlığa doğru ilerliyordu. Kaburgalarla sarılı mabetleri alev almadan hemen önce, kıvılcımların öncülüğüne ev sahipliği yapıyordu hislerine. Birbirinden habersiz iki âşık, bir başka âşıklar için birazdan mukabeleye oturacaklardı. Bilmezler ki, karabulutlara olan sevdaları, yerini rengârenk gökkuşağının gölgesiyle şereflendirilecekti.

 

Asi, Asmalı Köprünün solunda ilerliyordu. Gökyüzüne bakarak içindeki artçı sarsıntılara tabi olmuş nefesini rayına oturtmak için çaba sarf ediyordu. Dizginleyemedi, yüreğine koyduğu ellerini çekmeden önce, "Neden bu kadar huysuzsun?" dedi hayıflanırken.

 

Yüreği, göğüs kafesine şiddetle çarpıyor, yerinden infilak edecekmiş gibi hızla atıyordu. Bu tarifsiz duyguyu iliklerine kadar hissediyor, her adımda yenilgiye uğrayacağını sanan yanıyla çatışıyordu genç kız. İlerlemeye devam ettikçe beraberinde düşünceleri zihin retinasını devamlı ıskalamaya çalışıyordu. Koşmadan öylece yürümüştü genç kız. Ruhu âdeta eşine çekiliyordu sanki. Duraksadı...

 

Az ötesinde başını önüne eğmiş, sırtı yüzüne dönük Ömer'i görmüştü. Ellerinde tuttuğu bir şeye bakıyordu Ömer. Asi tuhaf bir bakış atarak içinden neye bakıyor diye düşünmeden edememiş, yanına doğru gitmeye karar vermişti.

 

Adım attıkça, yüreği kafesine dar gelmeye başlamıştı sanki. "Serzenişine son ver. Sakin ol, sakin ol..." diyerek fısıldamıştı usulca kalbine.

 

Yelde esen ayak seslerini işiten Ömer, ardına dönerek gelenin Asi olduğunu fark etti. Ay parçası yüzü, güneşin ışığına meydan okuyordu sanki. Gözleri kamaşmıştı bu güzellik karşısında genç adamın. Mavinin her tonunu asilce taşıyabilen Gül güzeline baktı. Gözleri ışıltısına dayanamadan bakışları ani bir hızla yere kaymıştı. Yüzünde oluşan utanç, yanağında elmacık kemiklerini körükleyen ısı, dalga dalga yayılıyordu sanki yüreğine. Yüz yüze gelerek birbirlerine bakmıştı iki genç. Aradaki mesafeye inat esen rüzgâr, boşluğa teslim olmadan nakarat tutuyordu bu tatlı ahenge. Kahve gözler ile sonunda buluşmuştu okyanus...

 

Berrak...

 

Sakin...

 

Derin...

 

Ve de çok tehlikeli...

 

Ömer dudaklarını aralayarak, "Hoş geldin." dedi, sessizliği kılıfından sıyırıp almıştı çağlayan ritimli nefesi.

 

Asi bakışlarını ayırmadan, "Hoş buldum." diyebilmişti.

 

Ömer dudakları arasından, "İstersen yavaş yavaş yürüyelim." dediğinde elinde sakladığı genç kızın bilekliğini cebine geri koymuştu. Aslında şimdi vermeye niyeti pek yoktu. Daha sonra vermek adına kendini türlü bahanelerle kandırıyordu Ömer.

 

"Olur." dedi onay verirken yürümeye başlayan Asi.

 

Birlikte usulca kısa bir süre yan yana yürüdüler. Ömer, arada kaçamak bakışlar atarak süzüyordu Asiyi. Gülümserken aynı zamanda dudaklarını aralamıştı. "Kendinden emin, gözü kara ve cesur." dedi genç kıza baktığında. Ekledi, "Geleceğini biliyordum." dediğinde yürümeyi bırakmış, Asinin gözlerinin içine doğru beklentiyle bakmıştı genç adam.

 

Bakışlarını daldığı kahveden uyandıran genç kız, "Senden korkacak değilim. İkimizde arkadaşımız için buradayız nasıl olsa. Tartışmadan da konuşabiliriz." dedi soğuk soğuk genç adama doğru baktığında.

 

"Haklısın. E-e, sorguya neden başlamıyorsun bayan çokbilmiş?"

 

"Beni çağıran sensin. Senin başlamanı bekliyorum ben de."

 

"Beni de köşeye sıkıştıran sendin. Senin başlamanı bekliyorum ben de." demişti Ömer.

 

"Köşeye sıkıştırmak mı? Pardon da-" diyemeden genç adam hızla atılmıştı.

 

"O-o, tamam, sakin... Şaka yapayım dedim azıcık. Kılıcını hemen kuşanma."

 

"Bir an önce başla da deli etme beni istersen?"

 

"Kayahan âşık." diyerek söze başlayan Ömer, genç kızın yüzüne doğru baktı. Asi devamını bekler gibi onu izlemeye kaldığı yerden devam etmişti.

 

Bir an ses gelmeyince, "Onu anladık. Sen nasıl fark ettin? Ayrıca arkadaşın da bundan nasıl emin olabiliyor? Bu hissettiği şey heveste olabilir, gelip geçici bir şeyde. Aşk dediği şey, bir anlık gafleti de olabilir Kayahan'ın bilemeyiz. Arkadaşımla oyun oynamasın!" dediğinde bakışlarını uzaklara dikmişti Asi.

 

Pürdikkat genç kıza bakan Ömer, öfke anında yüzünün aldığı şekli görmenin hoşuna gittiğini fark etmişti. Asiyi sinir etmeyi bu yüzden seviyordu anlaşılan. Kaşlarını çatısı, bakışlarında aniden durgun bir denizi andıran sakinliğini gözlemlerken onunla ilgili birçok şeyi de keşfettiğini ve beraberinde ona olan bağlılığının giderek arttığının farkında değildi. İçten içe yazılıyordu, sevdaları dar kalıplı yüreklerin listesine.

 

Karşısında ona dik dik bakan ela gözlere, gama müptela olmuş ruhuyla eşlik ediyordu yüreği. "Nefes almayı hiç düşündün mü?" diye sordu aniden.

 

Bir an afallayan Asi, "Ne?" dedi genç adama doğru bakarken.

 

"Tek tek sormak varken, ardı ardına bombardımana tabi tuttun beni. Birazcık sakin olmayı denemelisin." dedi ellerini yarıya doğru havalandıran Ömer.

 

"Düzgün anlatmıyorsun ki. Seç, beğen, cevapla..." dedi çıkışırken Asi.

 

"Birincisi küçük hanım, gelip geçici bir şey değil hissettiği bu duygu. İkincisi, heves hiç değil. Üçüncüsü, yüreğiyle emin. Ve o âşık... Hümeyra'yı ilk gördüğü günden beridir çok seviyor Kayahan. Zaten bunu bana diyen de bizzat kendisi."

 

"Buna, sen nasıl emin olabiliyorsun?" dedi Ömer'i sorgulamaya devam eden genç kız.

 

"Kalbimle."

 

"Aşk nedir bilir misin ki sen?" dedi asfalta çivilerken sorusunu genç kız. "Kalpmiş..."

 

"Karşındakini anlamak için illa âşık olmaya gerek var mı?" dedi Asinin sorduğu soruya aynı şekil başka bir soruyla karşılık veren Ömer.

 

"Aslında çok göreceli bir kavram. İnsanlar bir şeyler yaşayarak hem fikir olabiliyor bu konuda. Daha anlayışlı ve daha hissiyatlı. Ondan dedim."

 

"Saçma." dedi kestirip atarken Ömer.

 

"Bence değil. O duygulara yabancı değilsen, karşındakini de öyle anlarsın. Sevda derken aslında sana ne demek istediğimi anlamıyorsun ki." dedi Ömer'e bakmaya devam eden Asi.

 

Aklına Hande gelmişti saniye arayla genç adamın. Geldiğinden beridir onu ne arıyor ne de soruyordu. Asinin bir deyimiyle hatırına gelen kızı düşünürken yutkundu. Ona âşık değildi, bunun farkına en kısa sürede varmıştı genç adam. Ama anlamak istemeyen taraf Hande'ydi her zamanki gibi. Kafasını dağıtmak ona biraz iyi gelse de geçen konuşma sinirlerini bozuyor ve kendini tuhaf hissetmesine davetiye çıkarıyordu âdeta.

 

Bir an sinirlenen Ömer dudaklarını araladı. "Benim özel hayatım seni ilgilendirmez. Konu ben değilim şu an. Saçma sorularını kendine sakla ve ne için burada olduğumuzu unutma." dedi sert bir çıkışta bulunduğunu fark edemeyen genç adam. Asi çakmak çakmak bakan gözleri ile kırgınlığını geriye alarak ardında muhafaza etti. Uzağa bakınan Ömer ardına doğru döndü. "Peki ya senin? Bunu diyen sen de âşık olmuş olabilir misin? Sen sevdin mi bayan çokbilmiş? Söyle, sen nasıl eminsin peki bundan?" diye sordu genç kızın vereceği tepkiyi merak ederken.

 

"Tüm zarar ziyanın hesabı ben de." dedi duraksarken Asi.

 

Anlamayan Ömer, "Ne demek bu?" diye sordu.

 

"Olmayan bir yüreğin muhasebesini tutmaz bu gönül. Ben bunun için gelmedim buraya. Ben, manevi sevgiden söz etmiştim sadece. Bu kadar esip gürlemene gerek yoktu. Senin özel hayatın beni ilgilendirmiyor, benimki de aynı şekilde seni. Bu yüzden soruna karşılık, bir cevap vermek istemiyorum." dedi ardına dönüp geldiği gibi yürümeye başlayan Asi.

 

"Bekle bir dakika." dedi ardına düşerek seslenen Ömer de. "Ben seni yanlış anlamış olabilirim ve az önceki çıkışmamdan dolayı da kusura bakma lütfen." diyerek mahcup bir şekilde genç kıza doğru bakmıştı Ömer.

 

Asi öylece baktı. "Arkadaşlarımız için en doğru olanı yapmaya çalışıyoruz. Bir şeyden emin olmak içinde burada buluştuk zaten. İkisi de birbirini seviyor, bunu henüz kendilerine itiraf edemiyorlar sadece. Bunun için bence biraz zaman lazım. Buraya gelmekte zaten benim için hataydı. Seninle ne zaman bir araya gelsek hep bir şeyler oluyor. En iyisi, birbirimizden olabildiğince uzak duralım. Daha fazla kırgınlığın ne sana ne de bana faydası var. Bugün içinde teşekkür ederim. En azından bir şeyi bilerek evime döneceğim." dedi Ömer'in yanından ayrılmak için hareket eden genç kız.

 

"Asi, dur, bekle..."

 

Ardına bakmadan yürümeye devam etmişti Asi. Çalan telefonuna aldırmadan seri bir şekilde ilerledi. Ömer peşinden koşmuş, kolundan tutarak Asiyi kendine doğru çekmişti. Bir an savrularak dengesini yitirmek üzereydi ki Ömer sıkıca tutmuş, "Beni dinlemeden hiçbir yere gidemezsin!" dediğinde alev almış gözlerini damgalamıştı ela harelere. Önce Asi' ye, daha sonra şahit olan Asma Köprüye nakşetmişti ateş almış mührünü. Gözler birbirini talan ederken nefesler saniye arayla çekilmişti. Pimin üzerine baskı yapan bir el, aniden çekilerek infilak etmişti sanki.

 

"Çek ellerimi üstümden!" dedi geriye doğru çekilip öfkeyle soluyan Asi.

 

"Beni dinleyeceksin!" dedi Ömer tekrardan Asinin kolunu tuttuğunda.

 

"Kimsin sen, kim?"

 

"Ömer Behramoğlu."

 

"O egonu al, başka yerde tatmin et. Beni rahat bırak artık." diyerek tepki göstermiş, ellerini hızla çekiştirip kurtarmaya çalışmıştı kendini genç kız.

 

"Söz dinlemezsen her şeyi yaparım!" dedi sinirle karşılık veren Ömer.

 

"Seni dinlemek istemiyorum. Ayrıca hiçbir şey yapamazsın!" demişti yeniden yürümeye başlayan genç kız. Ömer inatla kolundan çekiştirip tekrardan tutmuştu Asiyi. Hızlı bir şekilde döndürülen genç kızın ayak bileği o sert hareketle burkulunca, acıyla yere kapaklanmıştı.

 

Ömer endişeyle Asi' ye doğru hızla eğilmiş, "İyi misin?" diye sormuştu panikle.

 

"Bileğim..." dedi kısık bir sesle konuşan Asi acıdan yüzünü buruştururken.

 

Ömer, yumru hâline getirdiği avuç içlerini sıkarak öfkelenmiş, seri bir hareketle Asiyi tutarak kucağına almıştı. Aniden havalanan bedeniyle tiz bir çığlık firar etmişti canı acıyan genç kızın dudaklarından. Kızıl alevler gözlerini yakarak kirpik arasından oluşan kıvılcımlarla göz kırpıyordu kahve deryasına. Asi acıyla debelenerek, "Bırak beni! Ne yaptığını sanıyorsun sen?" dedi genç adama doğru öfkeyle baktığında.

 

"Kaçırmıyorum seni, merak etme. Söz dinleseydin bunlar olmazdı." dedi Asma Köprü çıkışına doğru yürümeye başlayan Ömer.

 

Asi omuzlarına vurarak, "Bırak beni, bırak." dedi kızmaya devam ettiğinde.

 

"Rahat dur, yoksa düşeceğiz!"

 

Asi genç adamı dinlemeden inatla omzuna kısa darbelerle vurmaya devam etmişti. "Bir gören olacak! Başımı yakmak mı istiyorsun sen?" dedi öfkeyle konuşmasını sürdürürken genç kız. Ömer'in görüş açısı kesildiğinde ayağına takılan bir taşla dengesini kaybedecekken sıkıca tutunmuşlardı birbirlerine.

 

Ömer gülerek, "İki topal olarak en fazla evleniriz, ne olacak?" dedi Asiyi yavaşça canını acıtmamaya özen göstererek bıraktığında.

 

"Şaka mısın sen?" dedi etrafına hızla bakınan Asi.

 

"Hayır, gerçeğim ve karşındayım." dedi iki kolunu yana doğru açan Ömer.

 

"Bir daha böyle bir şeye asla kalkışma. Yeltenecek olursan eğer, seni mahvederim! Ve bu son dediğini de duymamış olayım." dedi işaret parmağını kaldırıp konuşmasına son verdiğini belli eden Asi.

 

Ömer hiç duymamış gibi yaparak Asinin önüne çökmüş ve ayağındaki ayakkabıyı çıkarmıştı. Babet ayakkabı giydiği için çıkarması zor olmamıştı ayağından. Asi şok olmuş bir şekilde ayağına dokunan Ömer'e bakıyordu. Sinirinden zerre eser kalmamıştı. Yerini ıssız bir utanç aldığında ela gözlerini kahve bir okyanusa bulamıştı hızla. Kaybolup dağıldığı için Ömer'in ne dediğini duymuyordu sanki. "Çok acıyor mu?" diye sorduğunda dalıp giden Asi' ye tekrardan bakarak seslenmişti Ömer. "İyi misin, Asi?" dedi ellerini yüz çehresinde gezdirdiğinde.

 

Kendine gelen Asi, "Hayır." dedi ve aniden kalkmaya çalışarak basamadığı ayağının üzerine dengede duramamış, hızla savrulmuştu genç kız.

 

Ömer ona destek olurken, "Rahat dur istersen? Daha fazla kötü olmasın ayağın..."

 

"Senin yüzünden oldu! Beni rahat bırakır mısın artık?"

 

"Burada, bu şekilde seni bırakacağımı sanıyorsan çok yanılıyorsun bayan çokbilmiş. Ayrıca tek suçlu ben değilim. Beni dinlemiş olsaydın bütün bunlar yaşanmazdı herhalde."

 

"Hah, çok güzel ya. Hem suçlusun hem güçlü!" dediğinde Asi çalan telefonuna el atarak cevap vermişti.

 

-Alo.

 

-Kızım neredesin ya? Melis canımı çıkardı!

 

-Hayatta olduğuna göre daha çıkmamış gibi duruyor Hümeyra.

 

-Vicdansız Kraliçe ile aynı dili konuştuğunuzu görmekte, hatta şu an duymuş olmakta çok iç açıcı değil mi Asi?

 

-Uzatma! Melis ne diyorsa onu yap Hümo. Geliyorum ben de birazdan zaten.

 

-Sen iyi misin?

 

-İyiyim, hadi kapatıyorum. Gelince konuşuruz.

 

Telefonu kapatan Asi' ye baktı genç adam. "Seni bırakayım ben en iyisi." dedi bu konuşmadan sonra istemsizce hiç gitmesini istemezken.

 

"İstemiyorum. Kendim gidebilirim."

 

"İnat etme." dedi Ömer. "Bu halde dükkâna gitmeyi bırak, eve bile gidemezsin. Haydi, biraz söz dinle ve seni bırakmama müsaade et."

 

"Zorla mı?"

 

"Araba hemen şurada. Bu hâlde gitmene izin veremem diyorum neden anlamak istemiyorsun?"

 

"Senin yardımına ihtiyacım yok da ondan."

 

"Özür dilerim. Ama istersen daha fazla uzatma bayan çokbilmiş."

 

"Şunu söylemeyi keser misin? Çok sinir bozucu!" dedi acıyla gülümsemeye çalışan Asi.

 

"Ben seviyorum. Yani hoşuma gidiyor. Sen de bana, bay ukala, bay çokbilmiş diyorsun." dediğinde kararlı bir şekilde genç kıza doğru bakmıştı. "Bak Asi, arkadaş olabiliriz. Tatsız bir olay yaşadık diye gerilmeye ve silahları çekmeye ne gerek var? Özrümü kabul et. Bugünden itibaren güzel şeyler olsun ikimiz için. Yakında gideceğim ben zaten." demişti birdenbire Ömer.

 

"Nereye?" diye sorduğunda son kelimesine odaklanmıştı Asi. 'Yakında gideceğim ben zaten.' Vereceği cevabı aslında duymak için içten içe sabırsızlanıyordu. Ömer bıkkın bir şekilde sıkıntılı bir iç çekerek yanıtladı.

 

"Ankara'ya..."

 

Kısa bir sessizlik etrafı kuşatmıştı. Dağlar yankılanırken, tiz sessizlikteki serzeniş göğü sallıyordu kuşkusuz. Kırık yürekler bir daha toparlanmamak üzere incinmişti yine ve yeniden. Maviye esaret edilmiş umudu, etik yanını yeşile uyarlayıp parıldıyordu sanki.

 

Ömer kısaca, "İşim, okulum, arkadaşlarım, küçük olsa da bir evim var orada. Hayatım Ankara'da Asi. Geri döneceğim elbet. Ama bu kısa sürede her ne kadar seninle kötü tanışıp didişmiş olsakta, güzel bir şekilde ayrılmak istiyorum bu şehirden ve senden... Umarım beni anlıyorsundur?"

 

"Anladım." dedi kısa keserken Asi.

 

"Ne düşünüyorsun?"

 

"Hiçbir şey."

 

"Emin misin?"

 

"Evet, artık gidebilir miyiz?

 

"Olur." dedi Asi' ye araca kadar eşlik eden Ömer. Onu gördüğü günden beridir kendinde olan değişikliklerin farkındaydı genç adam. Neden bu denli konuştuğunu da bilmiyor ve hiçbir şekilde anlam veremiyordu. Sanırım duygusal yönü bir dakikalığına hüzün duruşunu sergilemişti. Hoşnut değildi bu sessizlikten Ömer. Butiğe kadar süren sıkıcı ve bunaltıcı sessizlik alanını işgal edercesine sıkmaya devam ediyordu.

 

Bütün düşünceleri bertaraf ettiğinde genç kıza döndü. "Neden sessizleştin birden?" diye sordu Ömer. Yol boyu konuşmayan Asi nefesini ciğerlerinden boşaltınca dudaklarını araladı.

 

"Sessiz değilim, büyük bir gürültünün içindeyim duymuyorsun."

 

Ömer duyduğu şeye anlam vermeye çalıştı. Kaşları çatılmış bir şekilde siluetine takındı hareleri. Dükkâna vardıklarında aracı durdurarak, aşağıya inen Asi' ye doğru baktı. Konuşacakken genç kız fırsat vermeden teşekkür etmiş, yavaş adımlarla dükkâna doğru ilerlemişti. Ömer ardından inerek yanına varmıştı bir çırpıda. Hâlâ aklı Asinin dediği şeyde iken genç kız Ömer'e doğru döndü.

 

"Artık gidebilirsin, her şey için sağ ol." dedi ve ardına bile bakmadan butiğe doğru ilerledi.

 

Genç kızın hafif sektiğini görünce dişlerini sıkmıştı Ömer. "Benim yüzümden. Benim..." dediğinde arabaya doğru dönmüş, Kayahan'ın yanına gitmek için hızla gaza basmıştı.

Loading...
0%