@mahinehar
|
BÖLÜM 26: AVUÇ İÇİ MÜHRÜ
“Sessiz değilim, büyük bir gürültünün içindeyim duymuyorsun.”
Hissizlik...
Kaybetmişliğin verdiği kekremsi tat...
Zihin galerimi meşgul eden sanrılar...
Bütün bu duygularla hafiften sekerek butiğe doğru ilerliyordum. Elimi kapının pervazına destek almak için dayandığımda, harelerimin yerle olan teması bir bütün olmuş, restleşiyordu. Temelsiz bir binayı andıran zihnim, abluka altına alınmıştı sanki. Görkemli iskele, büyük bir patırtıyla yıkılmadan hemen önce, kendimle olan kavgam büyümeye yüz tutmuş, zarif bir ses dalgası kulaklarımı tırmalayarak egemen olmuştu. Kapının önüne vardığımda Melis, benim geldiğimi görünce dudaklarını araladı.
"Neden burada öylece dikiliyorsun? İçeriye girsene Asi." dedi.
Aslında her şeyi duyuyor, yalnızca tepki veremiyordum dostuma. Bir tuhaflık olduğunu sezen Melis, "İyi misin güzelim?" diye sordu üzerimde meraklı bakışlarını gezdirirken.
Neden böyle tuhaf ve bıkkın hissettiğime anlam veremeyen, sorunun ta kendisi olan bendim. Metruk bakışlarımı arkadaşımın yüzünde kısa bir an için gezdirmiştim. "İyiyim, Melis. Obur nerede?" diye aralamıştım dudaklarımı dalgınlığım devam ettiğinde.
Hümeyra'nın adını duyan Melis, "Yeminle elimde kalıyordu Asi o cadı. Ne kadar mızmız bir Oburiks olmuşta haberimiz yok. İş yaptırana kadar canım çıktı resmen yahu. İyi ki geldin, ben onunla daha fazla uğraşabileceğimi hiç sanmıyorum. Sen onunla ilgilen lütfen olur mu?" dedi elinde tuttuğu şeyleri çöp kovasına atmaya giden Melis. Bu konuşmadan sonra yavaşça içeri girmiş, kendime bir iskemle çekmek üzereyken Hümeyra'nın bağırması ile olduğum yere çakılmıştım.
"Ne oldu lan sana?"
Bakışlarımı olabildiğince başka yöne çevirip, "Bir şey yok." dedim omuz silktiğimde.
"Ne demek yok? Kör ve topal bir şekilde yürüyorsun şu an karşımda."
"Kör mü?"
Hümeyra yavaşça başını eğmiş, "Kör değil de topal." dedi umursamaz bir halde. "Ay, aman neyse ne be. Durduk yere seçip durma şu kelimelerimi. Söyle sen, ne oldu?" dedi merakla bana bakmaya devam ettiğinde.
"Hiç."
"Delirme raundu vol iki yüz otuz dört." dediğinde yanıma gelip bir sandalye de kendine çekmişti. "Kızım, diğer ayağını da illa ben mi halledeyim? Tekerlekli sandalyeye mahkûm ederim bak seni. Ne olduğunu anlat hemen." dedi sinirlenmeyi bırakıp üstelemeye devam eden Hümeyra.
"Burkuldu anladın mı? Yok bir şey, yok..." diyerek öfkeyle anlamsız bir tepki göstermiştim Hümeyra'ya. Ömer ile buluştuğumu söyleyemezdim. Zaten gittiğim içinde kendime yeterince kızgındım. Hiçbir şekilde bu konu hakkında konuşmak falan da istemiyordum.
"Kendini bu hale getirmeyi nasıl başardın peki?" diye sormuştu yeniden Hümeyra.
"Bir şekilde oldu işte, boş ver." dediğimde etrafıma bir göz atmış, "Ne oldu? Ben yokken siz neler yaptınız? Hâlâ eksiğimiz var mı?" diye sormuştum konuyu başka yöne doğru çekmeye çalıştığımda. Aslında bu durumun gayet farkındaydı Hümeyra. Çaktırmadan ve beni daha fazla zorlamadan sorduğum sorulara yanıt vermeye başlamıştı.
"Bitti diyebiliriz. Pek bir şey kalmadı, şu duvar dışında." dediğinde işaret ettiği yere doğru bakmıştım. "Onu da anca yarına yerleştirebiliriz."
Bakışlarımı içeri giren Melis'e odakladığımda, elinde küçük bir boya kutusu ile geldiğini fark etmiştim. Çimen göze merakla bakan Hümeyra, kurumuş dudaklarını araladı. "Elindeki boya kutusu değil mi?" diye sorarak kaşlarını çatmıştı.
"Evet." dedi Melis'te onaylarken.
"Lan niye büyük almadın ki? O yetmez şuradaki duvarı kapatmaya." dedi kızmaya yer arayan Obur.
"Oranın rengi ayrı. Ben bunu başka bir şey için aldım." dediğinde Hümeyra ve ben meraklı bakışlarımızla Melis'in diyeceği şeye pürdikkat odaklanmıştık. Çimen gözlümüz ikimize doğru dönerek, "Kalkın, gelin yanıma bakalım." dedi önce.
Hümeyra hızla kalkarak hemen dibimde bitmişti. "Yardıma ihtiyacın var mı?" diye sormuştu şefkatli bakışlarıyla.
"Hayır, yürüyebilirim." dediğim an Melis'e doğru seke seke ilerlemeye başlamıştım.
Bu halimi gören Melis endişeyle, "Ne oldu sana?" diye sordu hayretler içerisinde kalırken.
"Allah aşkına sen de soru yağmuruna başlama şimdi Melis. Cidden hiçbir şeyim yok benim. Sadece birazcık burktum o kadar." dedim bir şekilde yanına vardığımda.
Hümeyra'nın ardımdan göz devirdiğine adım gibi emindim. "Adı gibi asi işte bu kız Melis. Bugün hanımefendiye karışmayalım bence." dedi ikimizin yanına doğru geldiğinde.
Melis ikimize tuhaf tuhaf bakarak, "Her neyse, bugünü güzel bir şekilde kapatalım o zaman. Şimdi hepiniz sağ ellerinizi kaldırın." dedi yüzümüze beklentiyle baktığında.
Hümeyra, bizim Çimen göze uzaylı görmüş gibi bakarak, "Neden sağ?" diye sormuştu itiraz dolu bir sesle.
"Şu gördüğün duvara ellerimizin izini bırakacağız da ondan." dedi Melis, az önce Hümeyra'nın işaret ettiği yerin çaprazında kalan duvarı gösterdiğinde.
Hümeyra ile aniden gözlerimiz birbirine kenetlendiğinde aynı zamanda buğulanmıştı da. Her an gözyaşlarımızı akıtacağımızı bilerek hareket eden Melis söze girmişti.
"Kızlar, kızlar... Artık ağlamak falan yok. Biliyorum, kötü dönemlerden geçtik. Bir sürü olaylar yaşadık, ayrılmanın eşiğine geldik." dediğinde bize bakıp gülmemizi sağlamak adına, "Kafa bile patlattım. Daha sonra karakolluk olduk. Nezaretin o soğuk duvarlarıyla tanıştım-" sözünü bitiremeden Hümeyra atlamıştı.
"Son anda paçayı yırttık, köşeyi de öyle döndük." demişti söylenirken. Melis ve ben aynı anda gülüşmüştük.
Melis, "Tamam, kesme sözümü Obur bozuntusu." diye uyardığında ellerini dudağına götürerek fermuar işareti yapmış, Çimen gözü kaldığı yerden dinlemeye başlamıştı yeniden.
"Her ne olursa olsun dağılmadık. Aksine, daha çok kenetlenip sahip çıktık birbirimize. Bugün yeni bir hayata adım attığım ilk gün. Ve yanımda sizler varsınız, iyi kilerim dediğim en güzel dostlarım. Beni hiç yalnız bırakmayan, her zaman derdime derman olmaya çalışan, düşünce kaldıran vefalı kardeşlerim... Benim bir parçam olan sizler, zaten yüreğime izinizi çoktan bıraktınız. Ben, her günümüzü geçireceğimiz bu butiğin duvarına arkadaşlığımızı, kardeşliğimizi sembolize eden Hümeyra'nın deyimiyle, üç silahşorların avuç içlerini bu güzelim duvara resmetmek istiyorum. Dilerim Allah'tan hiç ayrılmayız. Pekâlâ, izniniz var mı?" dedi artık tutmakta zorlandığı gözyaşlarını harelerinden akıtan Melis.
Duygu selini bütün uzuvlarımızda hissediyorduk şu anda üçümüz. Buğulu gözlerimizle birbirimize bakıyor, her birimizin duygularına şahitlik ediyorduk. Duruma yine olduğu gibi müdahale eden Hümeyra, "Hani ağlamak yoktu? Bırakın çabuk zırlamayı. Ben sağ elimi kaldırmayacağım." demişti gülümseyerek.
Melis ve ben aynı anda, "Neden?" diye sormuştuk.
"Çünkü ben solcuyum. Sağcılık asla bana göre değil abi." dedi heyecanla bize doğru bakan Hümeyra.
Melis ve ben yine aynı anda gülerek, "Deli..." dediğimizde tam Hümeyra ağzını açıp o müthiş cevabını verecekti ki Melis ve ben birbirimize bakıp Oburdan önce davranmış, tekrardan bir ağızla, "Sana bilmediğin başka bir şey söyleyelim." diyerek kahkaha atmıştık.
"Tamam, hadi yapalım şunu. Mührümüzü resmetme zamanı geldi de geçiyor." dedi ilk başlayan Hümeyra, dediği gibi sol kolunu sıyırdığında.
Melis'in masaya bıraktığı boyanın yüzeyine avuç içlerini kaplayacak şekilde bırakmıştı Obur. Elini çektiğinde önce benim, ardından Çimen gözün yapması için müsaade etmişti. Melis ile aynı şekil yaparak birlikte duvara ellerimizin izlerini bırakmıştık böylelikle. Mor renkte olan boya üçümüzün el şekli ile daha bir güzel hâle bürünmüştü. Eline aldığı fırçayı boyaya batıran Hümeyra, güzel bir şekilde üç silahşorlar yazarak tamamlanmasına katkıda bulunmuştu. Ardına bakarak duvar süslerini almaya gitmişti Melis'te. Önceden hazırlıklı olduğu her halinden belliydi. Yanımıza geldiğinde masaya bıraktığı şeyler; yıldız, ay ve kuşların olduğu duvar süsleriydi. Dikkat ettiğimde içinde bir de kız kulesi magneti vardı. Birlikte eğlenerek onları da duvara yapıştırmıştık. İsimlerimizin baş harflerini de son olarak yerleştirdikten sonra, beliren resme hoşnut kalmış bir şekilde bakmıştık.
"Pek de güzel görünüyor, öyle değil mi?" dedi mutlulukla soran Melis.
"Güzel mi? Harika, muhteşem olmuş!" dedi coşkuyla şakıyan Hümeyra da.
"Teşekkürler, Melis. Düşünmen yeter." dediğimde arkadaşıma kocaman sarılmıştım.
Hümeyra, "Ya, ben de istiyorum." diyerek yanımıza kedi gibi sokulmuştu tuhaf sesler çıkardığında. Kapının girişinde beliren annem ile Suna teyze bu güzel tablo karşısında gülümsediler. İçeri doğru girdiklerinde, "Biz geldik." diyerek tebessüm etmişlerdi güzelce.
Birbirimizden ayrıldığımızda gelen ikiliyi karşılamıştık. Annem gülerek kızlara baktı. "Acıkmışsınızdır diye size yemek getirdik." dedi elindeki paketleri masaya koyduğunda.
Hümeyra hemen atlayarak, "Hem de nasıl acıktım var ya Zühre teyze. Ne getirdin bize?" dedi iştahla bakmak için paketlere adeta kedi gibi saldırdığında.
"Sarma, köfte, pilav getirdim güzel kızım." demişti annem bu haline hiç şaşırmadığı Obura gülerek baktığında.
"Ben de börek ve tatlı getirdim." diyerek cevap veren Suna teyze olmuştu.
"Allah! Hemen, hızlı bir şekilde kuralım sofrayı. Vallahi çok açım, çok." dedi yerinden adeta bir ok gibi fırlayan Hümeyra.
Melis ona bakarak, "Ne zaman doydun ki?" dedi ve ekledi, "İşini bitirmeden yemek yok sana Obur Hanım." dediğinde Hümeyra'nın vereceği tepkiyi beklemişti.
"Ne! İş mi? Bitirdim ama ben bana düşen bütün işleri. Canımı çıkardığın yetmedi mi vicdansız? Yemek yemeden, şuradan şuraya gitmem asla." dedi bir koşu Suna teyzenin dibinde biten Hümeyra. "Suna teyze, bir şey de şu Vicdansız Kraliçeye."
Suna teyze gülmeye başladığında cevap hakkını annem devralmıştı. "Karışmayın benim kızıma. Hadi bakalım, o ellerinizi yıkayın da öyle gelin. Biz de sofrayı kuralım." dedi otoriter bir sesle.
Hümeyra olduğu yerden Melis'e dil çıkarmış, ellerini yıkamak için lavaboya ilerlemişti. Benim yanımdan geçerken birden durmuş, masa üzerinde hâlâ açıkta kalan boyaya parmağını bulayarak muzırca gülümsemişti.
"Asi?" dedi adımla seslendiğinde.
Beraberinde ona baktığımda, "Efendi-" demeye kalmadan ani bir hareketle burnuma boyayı sürmüştü Hümeyra. Ona kızarak, "Obur!" diye bağırdığımda gerçekten çok sinirlenmiştim.
Tam yüzüme boya süren dostuma adım atacaktım ki, sektiğimi fark etmem çok sürmemişti. Melis bütün bu olanı izlerken, "Sevgili dostum?" dedi bana doğru baktığında, "İntikam, soğuk yenen bir yemektir diyen Şeyh Hümeyra Çolak'ı bu yaptığına ve söylediğine pişman etmekten büyük onur duyacağım şimdi." dediğinde boyayı o da eline bulamıştı ani bir refleksle.
Hümeyra işaret parmağını ona doğru kaldırmıştı. "Nayn, küçük hanım, nayn... Sakın aklından bile geçireyim deme." dediğinde muzırca gülümseyip atakta beklemişti.
"Yes, beybi. Yes... Kaçma, gel buraya." diyerek dükkânın içinde köşe kapmaca oynamaya başlamıştı Melis. Hümeyra, seri hareketlerle kaçmaya çalıştıkça, Çimen göz ondan daha hızlı bir şekilde hareket ediyordu. Kaçacak yeri olmadığını düşünün Obur, hemen gözüne takılan, sağda kalan lavaboyu kestirmişti. Ve kafasına koyduğunu uygulamak için aniden atılmıştı gideceği tarafa doğru.
"Aa, bu gelen Şeker teyze değil mi?" dedi Melis'in dikkatini arkasına bakmasına sağlayarak hızla lavaboya girip kapıyı ardından kapatan Hümeyra. Olaya şahit olan dükkân sakinleri ve ben kahkahalarımızı tutamamıştık.
Melis kapıya yönelerek, "Oradan çıkış yok sana Oburiks. Yemekler bize kaldı. Oh, canıma değsin." demişti gülerken.
"Help me!" dedi kapının ardından sesini duyurmaya çalışan Hümeyra.
"Orada kal da aklın başına gelsin biraz." demişti kapıya vurup yanımıza doğru gelen Melis.
"Karışma ya, bırak gelsin. Yoksa başımızın etini yer Hümeyra. Ben sonra onun icabına bakarım." dedim masaya doğdu yöneldiğimde.
Sekerek ilerlediğimi fark eden annem yaptığı işi bırakmış, bana doğru bakmıştı. "Ne oldu sana böyle kızım?" dedi endişeli gözleriyle bakmaya devam ettiğinde.
"İyi misin kızım?" diyen de bu sefer Suna teyze olmuştu.
"İyiyim ben, merak etmeyin. Sadece biraz burkuldu o kadar. Telaş yapmanıza hiç gerek yok."
"Gel, otur yamacıma bakalım." dedi beni yanına çağıran annem. Hep birlikte sofraya oturduğumuzda Hümeyra kapıyı aralayarak etrafa bakınmıştı Melis var mı diye. Onu sağ tarafta oturduğum için rahat bir şekilde görebiliyordum. Sesi çıkmadığını ve etrafta göremeyince azıcık öne doğru ilerlemişti.
"Ya, ben ne olacağım?" dedi kedi gibi bize doğru baktığında.
Hep birlikte gülen gözlerle Hümeyra'ya bakmıştık. Melis, bizim Oburun sesini duyarak ardından ilerlemişti yanına doğru yaklaştığında.
Hümeyra, Melis'i birden ardında görünce ürkerek, "Bana bir şey yapmayacaksın değil mi?" diye sordu korkuyu bütün iliklerinde hissettiğinde.
Melis, ensesinden tuttuğu gibi masaya getirmişti Hümeyra'yı. "Ciğerci kedisi seni. Asi' ye asla kumpas kurmayacaktın!"
"Valla bir daha olmaz Çimen göz. Şakacıktan yaptım ben zaten. Elim kırılaydı da yapmasaydım keşke." dedi sağına dönerek dişleri arasından, "Keşke senin yüzüne bocalayıp Halfeti'yi terk etseydim." demişti fısıldadığında.
Melis mırıldanan Obura, "Ne diyorsun, duyamıyorum seni Hümo." dedi anlamaya çalışırken.
"Hiç. Keçilerim kaçmış da çobanı suçluyorum." dedi göz deviren Obur.
Melis bize bakıp, "Yeminle sahiden acıkmış. Kafası fena halde gidik." dedi ellerini havaya kaldırarak bir şey yapmaktan vazgeçen Melis.
"Yahu, idama gidenlerin bile son isteği vardır. Ben de bir şeyler talep ediyorum." dedi itirazla karşılık verirken Hümeyra.
"Neymiş o?" dedi sakince soran Melis.
"Yemek..."
"Allah seni bildiği gibi yapsın emi! Seninle ne yapacağız, inan hiç bilmiyorum? Otur da yemeğine ye." dedi bu seferde ters ters bakan Melis.
"Çok büyük lütufta bulundunuz, efendim." dedi takmadan masaya çullanan Hümeyra.
"Yemeğini ye, sonra görüşürüz seninle." dedi işaret parmağını kaldırıp, tehdit eden Melis.
"Sofrada konuşmak günah. Öyle değil mi Suna teyzem?" dedi boğuk boğuk konuşmaya çalışan Hümeyra.
"İlahi sen kızım. Hadi daha fazla didişmeyin. Sen de uslu dur Melis. Otur da yarım bıraktığın yemeğini yemeğe başla bakalım." dedi uyarıda bulunan Suna teyze.
Çok geçmeden butikte sessizlik hâkim olmuştu. Ortamda sadece tabak çatal seslerinden başka bir ses çıkmıyordu. Annem ortamı yumuşatacak güzel bir sohbet açtığında konuyu tamamıyla dağıtmıştı. Herkes bu güzel sohbete iştirak etmiş, keyifle konuşmaya kaldığımız yerden devam etmiştik.
|
0% |