@mahinehar
|
BÖLÜM 30: HÜZNÜN GİRDABI
“Yaşamak, nefesime kasteden seri bir katil.”
İntikam...
Hırs...
Kin...
Yaratılan her ruh, sonunda yekvücut olarak vicdanın sesine kurban olurdu. O müthiş duygu yüreğin darbecisiydi! İnsanı insan yapan merhamet duygusudur; vicdanıdır, sevgisidir ve verdiği değerdir. Bunlar yoksa, özünü kaybeden bir beyhude olmayı inkâr etmemelidir insanoğlu. Adnan, kindar yoksunluğunu tecelli ettirmek için işin başına koyularak keyifle olacakları izlemeye başlamıştı. Her şey istediği gibi gelişiyordu yine. Bundan sonra ona göre Asi' ye rahat yüzü yoktu artık. Gözünü karartmış, genç kızın hayatını mahvetmek için canla başla uğraşıyordu âdeta. Bunu rahat bir şekilde yapabilmesi ailesinin ve sahip olduğu mal varlıklarının etkisinden kaynaklıydı. Asilerden her şeylerini olduğu gibi tek tek alacaktı, merhamet duygusundan bir haberdar olan Adnan. Gözünü öylesine kör eylemişti ki bazı şeylere, sonuçların nerelere varacağını düşünmeden şeytana uyuyordu resmen.
Asi, dükkândan çıktığından beridir Hümeyra'yla yoldaydı. Beyninde vuku bulan sorular cevapsız kaldıkça, çaresizliği yüreğine hastalıklı bir şekilde mızrak saplıyordu sanki. Ne oldu? Nasıl oldu? Diyemeden delirmek üzereydi artık gittikçe genç kız. Üstelik hiçbir şeyden de haberi yoktu. İshak Bey neden ona bir şey söylememişti ki? Neden ondan bunca şeyi saklama gereği duymuştu? Asi, üzerine aniden yapışan stresten dolayı tırnaklarını kemirmeye başlamıştı. Yol, gözünde bitmek bilmiyordu sanki. Babası kim bilir şu an ne hâldeydi? Çok geçmeden fabrikanın önüne geldiklerinde Asi taksiden hızla inmiş, kapıya doğru koşmuştu. Hümeyra ardından inerek, taksi ücretini ödemiş, Asinin ardından aceleyle peşine düşmüştü.
Üst kata çıkar çıkmaz odasında oturan babası bir hayli bitkin ve köhneydi. Müzmin bakan gözleri Asinin hareleri ile buluşunca o dakika idam etmişti gözyaşları kendilerini. Asi babasına çevik bir hareketle yaklaştı.
"Babam, can özüm. Neler oluyor böyle ha? İcra memurları neden burada?" dedi dizlerinin üzerine çökerek babasının dizlerine tutunan genç kız. İshak Bey bu manzara karşısında Asi' ye göründüğü için kendini harap etmekle boğuşuyordu. Kuruyan dudakları arasından birkaç kelam döküldü.
"Çok darda kaldım kızım. Altından kalkamadım." dedi kısık çıkan sesi cam kırıkları ile doluyken. Asi babasının yürek burkan hâlini görünce gözlerinin buğulanmasına engel olamamıştı. İçeri giren bir icra memuru, mühür vurmak için emir vermişti adamlarına. Bunu duyan Asi aniden yerinden kalkarak icra memurlarına doğru hırsla döndü.
"Ne demek mühür vurun? Siz ne dediğinizin farkında mısınız?"
"Hanımefendi, isterseniz önce bir sakin olun. Biz işimizi yapmak için buradayız."
"Sakin mi olayım? Hangi akla hizmet bunu benden isteyebiliyorsunuz? Ekmek teknemize, emeğimize kepenk vurmaktan söz ediyorsunuz!"
"Zor bir durum, sizi anlayabiliyorum; fakat biz de burada işimizi yapıyoruz. Zamanında ödenemeyen tüm borçların karşılığı bu şekilde oluyor. Lütfen engel olmayınız." dedi soğuk bir şekilde konuşan görevli. Asi babasına dönerek ne borcundan söz ettiğini anlamaya çalıştı. İshak Bey yerinden doğrularak yapacak bir şeyin kalmadığını anlamıştı sonunda. Kızına atmakta zorlandığı adımları ruhunu infilak ettiriyordu sanki. Zar zor tutunduğu kolunu çekerek kızını ofisin çıkışına doğru sürüklemişti yaşlı adam.
"Bırak beni baba. Görmüyor musun, fabrikamız kapatılıyor. Hiçbir şey yapmadan öylece izleyelim mi? "dedi öfkelenirken genç kız.
"Asi!" dediğinde İshak Bey sesinin tonunu ilk defa yükseltmişti kızına. "Olması gereken bu! Yapacak bir şey yok kızım." dedi ellerini dişlerinin arasına çaresizce kıstırırken.
Genç kız babasının serzenişi karşısında afalladı. "Ne demek olması gereken bu baba? Yapacak bir şey elbet vardır."
"Yok, anla kızım. Yok..."
"Kim?" dedi hiddetle bakan genç kız. Hıçkırıkları sesine galip geldiğinde, "Kime borçlusun baba?" diye sormuştu.
Babası artık hiçbir şekilde saklamadan, "Adnan Behramoğlu'na." dediğinde duyduğu isimle dünyası başına yıkılmıştı Asinin. Bu nasıl olurdu, nasıl? İshak Bey daha fazla gizlemeden olan biteni Asi' ye olduğu gibi anlatmaya başlamıştı.
"Fehmi Ulusoy'dan borç almıştım. Birlikte senet imzalamıştık. Nereden bilebilirdim ki, o senetlerin asıl sahibinin Adnan Behramoğlu'na ait olduğunu? Ben ona borçluyum sanıyordum. Senetler ödenemeyince icraya vermiş bizi Adnan. Yarın öbür gün açık artırmaya çıkacak fabrika. Bunca zamandır olan emek, dişimle tırnağımla buralara getirdiğim bu fabrikayı kaybettim ben. Bu günleri de gördüm ya ben daha yaşasam ne fayda kızım?" dediğinde olduğu yere çelimsiz ruhuyla çökmüştü İshak Bey.
Bütün bu olanlara şahitlik eden Hümeyra da gözyaşları içindeydi. Yere çöken amcasına el atmak için eğilmişti hızla. İyi değildi İshak Bey. Nasıl iyi olabilirdi ki başına gelen bunca şeyden sonra?
"Borcumuzu ödeyelim o zaman." dedi Asi kısık çıkan sesine aldırış etmeden. "Ödeyelim, kurtaralım fabrikamızı baba." demişti umutla. Olaylar bununla da sınırlı değildi ki. Babası derin bir nefes almış, başında bekleyen iki kıza sönük gözleriyle bakmıştı.
"Biz her şeyimizi kaybedeceğiz Asi..." dediğinde buz gibi bakmıştı kızına dünyası başına çöken yaşlı adam. Derin bir nefes alıp, "Fabrikayla sınırlı değil. Bankaya olan kredi borçları da çabası. Evde bu borçtan ötürü ipotekliydi üstelik. Ben nasıl bu hâle geldim bilmiyorum?" dedi biçare bir şekilde ona kederle bakan yaşlı gözlere. Asi duyduğu şeylerin ağırlığında ezilmişti. Bütün bunlar olurken her şeyden habersiz oluşu öfkeye sürüklemişti onu.
"Neden..." dedi. İçli bir yakarış bu kadar acıtır mıydı bir canı? İshak Bey gerçekleri öğrenen kızı karşısında harap olmuştu. "Neden baba? Neden bir şey söylemediniz bana?"
"Annenle birlikte hiçbir şey diyemedik sana kızım. Sen üzülme diye her şeyi saklamaya çalışmıştık. Ama böyle olacağını bilemezdim. Yine üzüldün, ben nasıl bir babayım! Nasıl..." diyerek gözyaşlarına boğulmuştu o an İshak Bey.
"Sakın... Sakın bir daha bunu söyleme! Sen mükemmel bir babasın. Kalk yerinden hemen, evimize gidelim. Allah büyük, vazgeçmek yok. Birlikte tutunacağız hayata. Pes etmeni istemiyorum baba, beni anladın mı? Sen pes edersen eğer, hepimiz kaybederiz. Savrulur, kayboluruz. Bizi bırakma, tut ellerimizi." dediğinde İshak Bey böyle bir kızı olduğu için ne kadar çok şanslı olduğunu düşündü. Şükretmişti yine her zamanki gibi rabbine. Ayağa kalkarak arkasını döndüğü fabrikaya doğru baktı acı acı. İçinden çok şey geçmişti, dile getirmesi hem onu hem de yanında olan iki yüreği kasıp kavuracağı için susmayı tercih etmişti. Asi babasına tutunarak onun varlığından destek almıştı. Şimdi iki beden, tek yürekte hezeyandılar.
Duyduğu isim zihninde yankılandıkça öfkesi benliğini sarsıntısı ile teste tabii tutuyordu. Ateş almış gözleriyle göz göre göre önünde idam ettiği Adnan'ın siluetine asılmıştı hareleri. Bir insan ne kadar kalleş olabilirdi ki? Adnan parmakla gösterilecek kadar ihanet içindeydi. Bir adamın çaresizliğinden faydalanıp kalleşçe komplo kurmuştu. Her şeyi en ince detayına kadar düşünmüş, şahsına yapılmış onur kırıcı hareketi hazmedememişti kendince. Yavaş yavaş eziyet edecekti sözde Asi' ye. Ama bilmiyordu, intikam almak istediği kızın bam teline ne denli bastığını...
Asi babasını eve getirmişti sıkıntılı geçen saatler içerisinde. Bahçeye doğru yürüdüklerinde Zühre Hanım kızı ve hayat arkadaşını görünce endişeli bir şekilde atmıştı kendini onların yanına.
"İshak, neyin var?" dediğinde o kadar endişe etmişti ki, korku bedenine hâkim olmuştu tir tir titrerken. Asi babasını sedire oturtunca annesine dönmüş, titreyen ellerini tutmuştu sıkıca.
"Bir şeyi yok, o iyi olacak."
"Her şey bitti Hanım." dediğinde karısı anlamıştı eşinin neyden söz ettiğini.
"Şu başımıza gelene bakın hele? Biz ne yapacağız bu saatten sonra?"
"Bakacağız başımızın çaresine anne." dedi geldiği gibi evden çıkmak için adım atan Asi.
Bunu gören İshak Bey kızına seslendi. "Nereye gidiyorsun Asi?" diye sordu.
"Görülecek hesabım var baba!"
"Bir delilik yapma sakın!"
"Merak etme baba. Fabrikadaki malları Karagül tarlasındaki ambara götüreceğim. En azından onları satıp borcun yarısını öderiz. Sen yeter ki iyi ol, başımızda ol ben başka bir şey istemem." dedi bunca şeye sebep olan adamı hesaplaşmak için zihninde düşünen genç kız. Pek fazla konuşmadan evden ayrılmıştı. İshak Bey darmaduman olmuş bir hâlde düşünceye dalmıştı. Onca yükü tek seferde üstlenemezdi Asi. Bunu kaldıramazdı küçük bedeni. O hâlde neden şu an hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu? Nasıl güçlü durabiliyordu kızı bu olaylar karşısında? Gururla karışık yağmur damlaları, buğulu camlarını ıslatmıştı hazin bir şekilde yaşlı adamın.
Asi, kimsesiz sokakların soğuk asfaltında atmıştı adımlarını. Kapının önünde bekleyen Hümeyra telefon başında olan biteni Melis'e anlatmış, kaldırımda oturarak sessiz sessiz ağlama nöbetine girişmişti. O da üzgündü. Hâlâ şok oluşuyla olan biteni anlamaya çalışıyordu; ancak her şey olduğu gibi gerçekti işte. İkisi de bu sabah uyandıklarında başlarına böyle bir şeyin geleceğinden habersizdi. Zaten insanoğlu ne bilirdi ki? Attığı adımın, çıktığı yolun sonunda ne olacağını nereden bilebilirdi? Her şey böyle görünmez perde arkasında mesken tutuyordu hayatları işte. Asi, kaldırımın üzerinde oturan arkadaşına doğru yaklaştı. Soğuk bir edayla tek bir yöne doğru bakıyordu sanki.
"Kalk yerden!" dedi. Sesi oldukça sert, duruşu kaya gibiydi genç kızın o an. Hümeyra dediğini yapmadan usul usul ağlamaya devam etmişti. Asi öfkeyle kolundan tutarak sarsmıştı arkadaşını.
"Kalk dedim, sana kalk!"
"Bırak beni Asi."
"Bırakmayacağım! Yok, öyle kolay bir şekilde yıkılmak!"
"İshak amcanın başına gelenler..." Yutkundu, gözyaşları akmaya devam ettiğinde, "Babam gibi o da. Onun canı yanınca benim de canım yanıyor Asi! Kabul edemiyorum bütün bu olanları. Görmedin mi hâlini, nasıl da harap oldu..."
"Harap olmayacak. Buna izin vermeyeceğim, vermeyeceğiz! Oturup ağlamanın hiçbirimize faydası yok. Olan oldu... Bu saatten sonra nasıl düzeltiriz diye çare arayacağız Hümeyra. Beni duydun mu? Şimdi kendine gel ve Melis'i ara. Karagül tarlasına gelsin."
"Neden, ne yapacaksın Asi?"
"Hiçbir imparatorluk tek seferde kurulmadı. Sabredeceğiz ve yavaş yavaş işleri yoluna koyacağız Hümeyra. Bekir ağabeyi arayacağım ben de. Belki biraz olsun bize yardım eder."
"Tamam." dedi dostunu onaylayarak yerden kalkan genç kız.
•*•*•*•*•
Adnan oturduğu koltukta keyif kahvesini yudumluyordu. Her şeyi takip ediyor, adamları ona tek bir harekette haber uçuruyordu. Asinin fabrikaya gelişi, babasının tükenmiş hâlini duyunca kör eylediği merhameti avazı çıktığı kadar tepilmişti kara toprağa. Bundan oldukça büyük bir haz duyuyordu. Nasıl bu kadar kötü olmayı başarabiliyordu? Hiç mi içi sızlamıyordu? Kumar masasındaki kartlara benzettiği hayatlar ile gelişi güzel oynuyordu Adnan. Elinde tuttuğu kahve fincanını masanın üzerine bırakarak ayağa kalktı.
"E-e, Asi Hanım, bu daha başlangıç. Gör bak, o hayatın nasılda kararıyor ellerimde!" diyerek keyifle güldüğünde aniden çalan telefonuna doğru baktı. Anlaşılan adamları yine haber vermek için arıyorlardı.
"Söyle."
"Beyim, malları Karagül tarlasındaki ambara götürüyorlar."
"Ne demek lan bu?" Konuşma oldukça sert geçti. Adnan telefonu öfkeyle kapatınca sinirle savurdu masanın üstünde duran bütün eşyaları.
"Sen bayağı dişli çıktın Asi Hanım. Uğraş bakalım, uğraş..." diyerek beyninde dönen tilkileri düşününce bir an sendeye uğrayan gülüşü yerini geri bulmuştu. Adnan gülümsüyordu. Kim bilir yine neyi düşünmüştü kendince.
•*•*•*•*•
Günyüzü yerini zifiri karanlığa teslim ederken bir yandan yavaşça gece örtüsünü üzerine çekiştiriyordu. Güneş ışıltısını yavaş yavaş Halfeti'nin tepelerine doğru çekerken bir an önce gitmek için acele ediyordu sanki. Asi ve arkadaşları bütün gücüyle son kalan işleri halletmeye çalışıyorlardı. Bekir Bey yardım teklifini kabul edip hızla tarlaya gelmişti. Fındıklar çuvallarda araba sırtına taşınmış, Karagül tarlasındaki ambara getirilmişti. Yerleşme işi geceyi bulacak gibiydi. Asi, bir-iki adım atarak Bekir Bey'in yanında almıştı soluğu.
"Bekir amca?" dedi soluklanırken.
"Efendim yavrum?" diyen yaşlı adam Asi' ye dönmüş, yüzünde iplik iplik işlenen ter damlasını silmek için nefes almıştı.
"Sen de olmasan bu işi yapamazdım. Allah razı olsun."
"Cümlemizden kızım. O nasıl söz? Her zaman yanınızda olacağım. Baban İshak, zamanında çok yardım etti bana. Düştüğümde bir o tuttu ellerimi. Bugün ona sırtımı dönemezdim." dediğinde hazinle bakmıştı Asinin yüzüne. Ekledi. "Hepimizin başına böyle şeyler gelebiliyor. Hepimiz çoğu zaman zor zamanlardan geçebiliyoruz. Önemli olan bu zor günlerde yanında destek olacak birilerini bulabilmek. Ben düştüğümde baban vardı, şimdiyse sıra ben de. Destek olmak benim boynumun borcu." dediğinde Asi ve bu konuşmaya şahit olanlar gözyaşlarını tutamamıştı.
"Babam çok şanslı. Güzel dostlar biriktirdi, hepsi ailemiz oldu. Sağ ol Bekir amca. Sen artık dinlenmek için evine git. Çok yoruldun, gerisini biz halledebiliriz." dedi gülümserken Asi.
Bekir Bey ne kadar gitmek istemese de Asi ve kızlar onu göndermişti. Genç kız yorgun bir şekilde iskemleyi çekip oturdu. İşin yarısı bitmişti şimdiden. Geriye kalan tek şey hepsini toptancıya satıp parayı almaktı. Bu umut onu bir nebze olsun ayakta tutuyordu. Koca tarla vardı, hem daha Karagülle gelirlerini sağlıyorlardı. Babasının çökmesine izin veremezdi, vermeyecekti de Asi. Kızlar yanına gelerek oturmuşlardı. O kadar gergin ve üzgünlerdi ki, Hümeyra işten serzeniş yapmadan iki güzel dostuna takılmıyordu. Bugün bu üçlüden hiç çıt çıkmıyordu. Uzaktan gelen aracın sesine dönen Asi gelenin Kayahan olduğunu görmüştü.
Hümeyra'ya dönerek, "Bu gelen Kayahan değil mi?" diye sordu.
"Evet, o."
"Ne işi var burada?"
"Sabah olanlardan sonra beni aramıştı. Ben de hep birlikte tarlada olduğumuzu söyledim."
"Biliyor mu peki olanları?"
"Söylemek zorunda kaldım Asi. Kızdın mı?"
"Hayır."
"Hâlâ bir şey olmamış gibi davranmaya devam mı edeceksin? Korkmaya başlıyorum Asi."
"Korkma, ben iyiyim."
"Hümeyra haklı Asi." diyen kişi bu seferde Melis olmuştu. "Ne kadar böyle davranmaya devam edeceksin?"
"Ne yapayım, nereye gideyim? Kimin yakasına yapışayım? Ne istiyorsunuz benden ne?"
"Bağır çağır, her şeyi yap kızım. Ama susma Asi. İçinde yaşama bazı şeyleri, bunu kendine yapma lütfen." dediğinde ortam iyice gerilmişti. Kızlarda endişe etmekte haklıydı. Asi olay olduğundan beridir ne konuşuyor ne de en ufak bir tepki gösteriyordu. Sanki hiçbir şey olmamış gibi devam ediyordu hayatına. Tek fark, yüzünden düşenin bin parça oluşuydu. Kayahan araçtan inmemişti henüz; çünkü yanı başında bekleyen Ömer vardı. Genç adam olan bitenden sonra karmaşık duygular içerisindeydi. Asinin başına ne geldiyse tek sebebi ağabeyinin yüzünden oluşuydu. Sahiden niye gelmişti? Hangi yüzle çıkacaktı ki karşısına?
Kayahan arkadaşına dönerek, "Gelmekle iyi mi ettin, inan bilmiyorum Ömer." dedi sıkıntıyla nefes alarak.
"Onu görmek istiyorum."
"Seni görünce yakana yapışırsa ne olacak? Sonuçta Ağabeyin..." dediğinde Ömer nefes almayı kesmişti sanki. Kendini hızla arabanın dışına atmıştı. Kayahan da araçtan inerek kardeşinin yanında almıştı soluğu.
"Sen iyi değilsin. Hadi gidelim, buraya gelmek hataydı." dediğinde Ömer kolundan tuttu.
"Onu görmeden gitmeyeceğim."
"Ömer!" dedi ikaz dolu bir sesle. Arkadaşının sesine kulak tıkayarak kızlara doğru adım adım ilerliyordu. Hümeyra gelene bakınca gözlerini yuvalarından çıkacakmış gibi açmıştı.
"Bir bu eksikti!" diyen de Melis olmuştu.
Asi, ikisinin baktığı yöne dikkatini verince gelenin kim olduğunu anlaması geç olmamıştı. Bu gelen Ömer'di... Adnan'ın kardeşi Ömer Behramoğlu! Artık ortamda fırtına öncesi tenha bir sessizlik hâkim olmaya başlamıştı.
|
0% |