Yeni Üyelik
34.
Bölüm

33. BÖLÜM

@mahinehar

 

BÖLÜM 33: GEÇMİŞİN İZİ

 

 

“Geceleri yıldızları sayacak kadar çok sevdim seni gökyüzümde.”

 

 

 

Hayatın bizlere kattığı ahenk, çoğu vakit sınırlı bir zaman diliminde sekteye uğrardı. Mücadele ettikleri yaşam bugün de onlar için durmuştu. Hümeyra'nın ellerinden sıkı sıkı tutan Kayahan, kızarmış gözleriyle boşluğa teslimiyetini arz etmişti. Ambulansta ilk yardımı yapılmaya başlanan genç kız, hâlâ hareketsiz bir şekilde olduğu yerde yatıyordu. Kayahan'ın zihnini olduğu gibi meşgul eden sorular, sıkıntılı saniyeler içerisinde aldığı her nefesi zorluyordu. Hemen arkalarında onları takip eden Ömer, direksiyonu istemsizce sıkıyor, bütün bu olanların ardından ağabeyinin çıkmasını istemiyordu. Bu kadarına da cüret edemezdi öyle değil mi? Bir insanın canına kastedecek kadar gözlerini kör etmemişti değil mi? Bu cevapsız kalmış sorular, bir diğer taraftan da onun duygularını ve her an çatlamaya hazır olan zihnini acımasızca kemiriyordu. Asi, buğulu gözlerini yumduğunda sanki gözyaşları zaferini ilan edercesine acıya el sallamıştı. Melis, arkadaşının elini sıkı sıkı tutmuş, perişan bir halde ağlamaya devam ediyordu. Ne olmuştu birden? Nasıl oldu da bu hâle gelmişlerdi böyle? Neden başlarına gelen şeyler bir türlü bitmek bilmiyordu? Tükenmek bilmeyen bu kederli ve ıstıraplı günlerde neyin nesiydi böyle?

 

Sonunda Hastaneye gelmişlerdi. Hümeyra'ya ilk yardım yapan ATT görevlisi, gerekli bilgileri acildeki doktora söylediğinde telaşla sedye üzerinde baygın bir şekilde yatan genç kızı içeriye doğru götürüyorlardı. Kayahan da onunla birlikte sedyenin hızına iştirak edip durmuştu. Sevdiğinin ellerini tutarak daha da sıkmış, inatla bırakmak istemiyordu genç adam. Sanki bırakırsa, sevdiği kız ellerinden öylece kayıp gidecekti. Melis ve Asi de hızlıca hareket ederek peşlerinden koşmaya devam etmişlerdi. Hümeyra'ya müdahale etmek için görevliler acele ettiklerinde Kayahan tuttuğu eli bırakmak istememişti. Hemşire derhal hastaya müdahale etmek için hareket ettiğinde genç adamın parmakları arasından kayıp gitmişti baygın yatmaya devam eden genç kızın küçük yapılı, narin elleri. Kayahan'ın odaya girişini yasaklamıştı sert görünümlü bir diğer doktor da. Ellerini istemsiz bir şekilde mecburen bırakan Kayahan'ın yanına aceleyle Ömer gelmişti.

 

Arkadaşının omuzlarına dokunarak üzgün bir şekilde baktı. "O iyi olacak." dedi bıraktığı sıkıntılı nefesiyle. Ne dese desin, hiçbir söz genç adamın acısını dindirmeyecekti. Kayahan, bitap düşmüş bir şekilde sırtını dayadığı soğuk hastane duvarından kaydırmıştı bedenini yavaşça. Vücudu serin duvarın etkisiyle aniden ürperdiğinde bakışları saniye arayla zemine doğru kaymıştı. Yerin soğukluğu içinde yanan ateşi, yüreğinde vuku bulan alevi söndürmeye yetmiyordu şüphesiz.

 

"Elleri..." dediğinde boğazında bir düğüm varmışçasına çıkan sesine aldırmadan konuşmuştu Kayahan. "O, ellerini bu şekilde tutacağım aklımın ucundan dahi geçmezdi Ömer. İlk defa dokundum ben ona, ilk defa! Tuttuğum gibi de geri bırakmam bir oldu. Hem de bu şekilde! Asla, bir daha asla bırakamam Hümeyra'yı, bırakamam..." dediğinde itirazla kafasını sallıyordu Kayahan.

 

Arkadaşının bu hâline içi giden Ömer ne yapacağını bilmeden aralamıştı dudaklarını. "Sakin ol ve kendini daha fazla harap etme kardeşim. Biliyorum zor, ama o iyi olacak. Canı gönülden inanıyorum, Hümeyra bunu atlatacak. Hem böyle yaptığını görseydi sana ne derdi Hümeyra? Bir düşün..." dediğinde Kayahan ürkütücü bir şekilde gülümsemişti. Sahiden sevdiği adamı bu şekilde görseydi genç kız, ona olduğu gibi azarı basardı kesin. Melis ve Asi' ye gözleri takılan genç adam birden ayaklanmıştı. İki dostu perişan bir şekilde kapı önünde öylece bekliyorlardı. Kayahan gözyaşlarını ellerinin tersiyle silmiş, onlara doğru adım adım ilerlemişti. Mesafeyi yarıya indirdiğinde kurumuş dudaklarını araladı.

 

"Nasıl oldu bu?" dediğinde Kayahan'ın sorduğu soru karşısında tek bir kelime etmeden susan Asi' ye dönmüştü Melis'te. Konuşmayacağını anladığında o da bildiğini anlatmıştı genç adama. Asi, bütün bu olanlara hâlâ anlam veremiyordu. Nasıl olmuştu da bu hâle gelmişlerdi? İçeride yatan kız, onun canından bir parçaydı. O çok sevdiği can dostu, yaşam mücadelesi veriyordu şimdi öyle mi? Aldığı nefesler ciğerine mıh gibi saplanmıştı âdeta. Dayanamadığında kendini hastanenin dışına atmak için ayağa doğru kalkmıştı. Melis, kaçar gibi giden arkadaşının ardından aceleyle koşmuştu. Asi, kendini dışarıya doğru attığında yüzüne sirayet eden rüzgâr kamçı misali esmişti teninde. Ellerini yumru şekline getirerek yüreğinin üstünde kenetledi. Gecenin ilerleyen saatlerinde başlayan sağanak acılar, dinmek nedir bilmiyordu kuşkusuz. Örtü misali umutlar, bu soğuk kapıların önünde çetrefilli oyunlara perde aralıyordu. Asi, yüreğine ağırlık veren acıyı sonunda haykırmıştı.

 

"Neden, neden..." diye bağırdığında dizleri de tir tir titriyordu; tıpkı yüreği gibi. Melis, elini ağzına doğru acıyla götürerek durmayan gözyaşlarını iyice salmıştı artık.

 

"Asi!" dediğinde hıçkırarak ağlayan genç kız, kan çanağı gözlerini dikmişti adını dillendiren arkadaşına.

 

Melis sessizce fısıldadı. "Yapma... Ne olursun böyle yapma." dedi yalvarırken.

 

"Onun ne günahı vardı Melis? Nasıl olurda hiç hak etmediği halde içeride can çekişerek yatıyor? Görmedin mi, Hümeyra'mıza neler olduğunu?"

 

"Görmez olaydım! Ölseydim de görmeseydim o anı Asi." dediğinde genç kız hızlıca dostuna doğru sarılmıştı körpece.

 

"Deli deli konuşma... Bir daha duymayayım!" dedi kollarının arasına alırken Melis'i. İki acılı yürek, iki yaralı dünya birbirlerine sarılarak ağlamaya başlamışlardı, için için. Melis aklına gelen şeyle, hızla ayrılmıştı Asi 'den. Ne gelmişti aklına birden? Onu böyle düşündüren şeyde neyin nesiydi? Geçmişe çekip alan şey hangi anısı, hangi anılarıydı?

 

"Hatırlıyor musun?" dedi genç kız hıçkırıkları arasından dostuna doğru kederle baktığında. "Hümeyra bir keresinde inşallah bana bir şey olurda kurtulursunuz benden demişti. Asi, ona bir şey olursa biz ne yaparız? Ne olur ona bir şey olmasın. Olmayacak değil mi?" dedi hıçkırıkları eşliğinde ağlarken.

 

Asi bir kez daha kanatları altına almıştı, Melis'ini. "Olmayacak... Allah'ın izniyle ona hiçbir şey olmayacak gülüm. Dua etmekten başka çaremiz yok." dedi arkadaşına kederle bakmaya devam ettiğinde.

 

"Asi, cidden hiç aklım almıyor. Nasıl çıktı ki bu yangın?" diye sorduğunda şüpheli bakışları gecenin gizemli perdesini aralamıştı sanki.

 

"Bilmiyorum. Yangının çıkmasını gerektirecek bir şeyde yoktu ortada. Kasti yapılmış bir şey gibi duruyor."

 

"Ne diyorsun sen? Kim neden yapsın ki bunu?" diye sorduğunda ikisi de birbirine şüpheyle bakmıştı. Aynı anda tek bir isim dökülmüştü ikilinin dilinden.

 

"Adnan Behramoğlu!"

 

"Ya o değilse? Ya bunu yapan başka biriyse Asi?" dedi çelişkiye düşen Melis.

 

"Adnan'dan başka kimse bize kin beslemiyor Melis. Eğer bu işin içinde parmağı varsa, ki var. İşte o zaman kaçacak delik arasın Halfeti'de!" dediğinde yaklaşmakta olan İshak Bey kızına doğru seslenmişti.

 

"Asi..." dedi yanında bir de polis memuru varken. Genç kız ardına dönerek babasına doğru yaşlı gözlerle baktı.

 

"Efendim, baba?"

 

"Kızım, polis memuru ifadenizi almak için geldi." dediğinde Asi direkt merak ettiği soruyu sormuştu, hiç uzatmadan.

 

"Kundaklama mı?"

 

"Asi Hanım, doğruyu söylemek gerekirse, birileri kasten bu işi yapmış gibi görünüyor. Yangın herhangi doğal bir şeyden kaynaklı çıkmış değil. Ne bir elektrik kaçağı var ne de yanıcı başka bir madde. Anlayacağınız hiçbir bulguya rastlamadık. Apaçık ortada biri ya da birileri benzin dökerek ateşe vermiş olmalı ambarı. Şüphelendiğiniz birileri var mı?" diye sordu elini beline dayayan polis memuru. Asi gergin bir şekilde dinliyordu. Melis'inde ondan aşağıya kalır yanı yoktu. Duydukları şeyler karşısında şoke olmuşlardı. Asinin şüphesi doğru ise, cidden bu işin altından Adnan Behramoğlu'nun parmağı çıkacaktı. Genç kız boğazını temizleyerek söze girdi.

 

"Var..." dediğinde bütün gözler ona doğru çevrilmişti. İkinci kez dudakları arasından dökülmüştü o tiksindiği ad. "Adnan Behramoğlu!"

 

Polis memuru duyduğu isimle kaşlarını çattı. "Kimden söz ettiğinizden haberiniz vardır umarım? Bu şehrin ileri gelenlerinden biridir Adnan Bey. Yanılıyor olabilir misiniz, Asi Hanım?"

 

"Hayır!" dedi kesin bir dille reddeden genç kız. "Ta kendisi. Hakkında işlem yapılsın lütfen, çünkü ben şikâyetçiyim. Üstelik yanılma falanda söz konusu değil." dediğinde polis memuru daha fazla uzatmadan dosyaya geçirmişti bütün bilgileri ve hemen ardından oradan ayrılmıştı.

 

Daha sonra hep birlikte içeriye doğru yürümüşlerdi tek bir kelime bile edemezlerken. Ömer, bütün bu olanları duymuş, ağabeyi Adnan'ı aramak için ayrılmıştı yanlarından. Bir an önce hastaneye gelmesini isteyecekti ağabeyinden. Ellerini kırılırcasına sıktıktan sonra büyük bir sabırla çağırdığı ağabeyi Adnan'ı beklemeye başlamıştı. Kızlar içeriye girdiğinde koridorda panik bir hava hakimdi. Melis bağırarak, "Hümeyra'ya bir şey mi oldu yoksa?" dedi hızla koşmaya başladığında. Telaşla içeriye birileri hızla girip çıkıyordu. İshak Bey, bir-iki adımda Kayahan'ın yanına gelmişti.

 

"Neler oluyor evlat?" diye sorduğunda Kayahan, "Bilmiyorum, kimse bir şey söylemiyor!" dedi açılıp kapanan kapılara doğru korkuyla bakarken.

 

"Ne demek bu? Ne demek kimse bir şey söylemiyor? Neler oluyor içeride? Hümeyra'ya bir şey mi oldu yoksa?" dedi avaz avaz bağırırken Melis'te.

 

"Ona bir şey olmayacak. Olmasına izin vermeyeceğim!" dedi Kayahan kapıyı yumruklamaya başladığında. Hızla içeriden çıkan bir hemşire, "Hastanın kalbi durdu!" dediğinde duydukları şey karşısında hepsi olduğu yere çivi gibi çakılmışlardı. Nasıl olurdu bu? Nasıl olurda kalbi dururdu? Az önce ne demişti öyle canından can aldığını bilmeyen hemşire?

 

Kayahan boğazını yırtarcasına, "Hümeyra!" diye bağırmıştı bütün dünyası yerle bir olurken. Melis gözyaşları eşliğinde olduğu yere çelimsiz ruhuyla çökmüştü. Asi geriye doğru adım atarak kafasını sallamıştı.

 

"Hayır, hayır... Bu olamaz!" dediğinde kendini hastanenin dışına atmıştı. Artık hiçbir şeyi kaldıracak takati yoktu. Çareyi, o an oradan kaçmakta bulmuştu genç kız. Ama ne kadar kaçarsa kaçsın kaderinden kaçamazdı elbet. "Böyle bitemez, böyle bitemez." demişti tekrar tekrar sarf ederken sözlerini.

 

Adnan Hastaneye geldiğinde Ömer'i aramış, bulamadığında ise karşısında ona doğru gelen Asiyi görmüştü. Histerik bir kahkaha atarak dikkatini üzerine çekmişti genç kızın. Asi adımını durdurduğunda yüzüne doğru nefretle bakmıştı. Adnan'ın olan biten hiçbir şeyden haberi yoktu. "Bakın burada kim varmış?" dedi keyifle sırıtmaya devam ettiğinde.

 

Asi, hissiz ve hareketsiz bir şekilde bakmaya devam etmişti Adnan'ın pişkin yüzüne. Aklından onca şey geçiyordu. Bütün kötü düşünceler sanki o dakika beynine doğru üşüşmüştü. Bu adamı şimdi öldürse acaba nasıl olurdu? Bütün bunlara sebep olan, insanlık dışı hareket edip duran bu adamın, şuracıkta boğazını sıksa ne olurdu ki? Adnan giderek yaklaştığında onları izleyen Ömer'den habersiz bir şekilde konuşmaya başladı.

 

"Ambarınız çok mu ateşlendi de bu kadar kızarıp bozardın sen?" diye sorduğunda, Asi hâlâ tepkisiz bir şekilde dinliyordu onu. Ömer duyduğu şeyle olduğu yerde sarsılmıştı. Nasıl yani, bu yangına sebep olan cidden ağabeyi Adnan mıydı?

 

"Niye tepki vermiyorsun, o küçük dilini mi yuttun? Karşımda cesurca konuşan kıza ne oldu?" dediğinde Asi sessizliğini bozmuştu.

 

"Senin yaptırdığını biliyordum." dediğinde Adnan bir kez daha kahkaha atmıştı. Genç kızın sesi fısıltı şeklinde çıkmıştı o an sanki. Acısı, sessizce haykırma arzusuna ket vurmuştu.

 

"Bana bak kızım, sen rüya falan mı görüyorsun? Delilin var mı? Nereden belli ki benim yaptırdığım?" dediğinde şuh bir kahkaha daha atmıştı. "Her şey o kadar çok profesyonelce oldu ki zerre anlayamaz kimse. O yüzden hiç kimseyi kendine inandıramazsın! Çeneni kapalı tutmaya bak. Yoksa daha da çok uğraşırım seninle!"

 

"Katilsin!" dediğinde gecenin sisli örtüsünü yırtıp atmıştı bu sözle Asi. Adnan da olduğu yerde afallamıştı öylece.

 

"Ne diyorsun sen ne katili?" diye sormuştu öfkeyle konuşan Adnan.

 

Asi, kızarmış gözleriyle Adnan'ın boğazına yapışmıştı. Ömer olduğu yerden ikisine doğru koşarken Adnan'ın arkasında duran adamda ikiliyi ayırma çabasına girişmişti. Genç kızın gözüne bir süredir takılan Adnan'ın adamının belinde duran tabancası olmuştu. Fırsatını bulduğu anda hızlıca çekip almak için hamle yapmıştı. Eline silahı ani bir refleksle geçirdiğinde namlının ucunu Adnan Behramoğlu'nun üzerine doğru dikmişti. Herkes şok olmuş bir şekilde Asi' ye doğru bakarken o da yaptığı bu akıl sarsıcı harekâtın pişmanlığına gözü kara bir şekilde veda etmişti. Bu saatten sonra ne olacağı umurunda bile değildi artık. O, kötülüğü bir kaftan gibi üzerinde taşıyan adam; dostunu, Hümeyra'sını ellerinden, bu hayattan çoktan koparıp almıştı. Artık sıra, onun ölmesindeydi!

 

"Bu dünyada birçok iyi insanın canı yandı. Masum insanların çoğu da zarar gördü üstelik. Onlardan biri de benim naif kelebeğim, can dostum Hümeyra'ydı. O artık yok! O yoksa, senin de yaşamanın hiçbir anlamı yok." dediğinde hafiften esmeye başlayan rüzgâr, sanki kötü bir şeylerin olacağının habercisi gibiydi. Daha ne kadar kötü şeyler olabilirdi ki? Anlık bakışmalar, can havli ölüm kalım mücadelesindeyken Asi tekrardan fısıldamıştı. Cesur, gözü kara, kendinden emin bir şekilde aralamıştı kurumaya yüz tutmuş dudaklarını.

 

"Ölme sırası artık senin Adnan Behramoğlu!" dediğinde parmakları çoktan tetiğin üzerine doğru gitmişti. "Son duanı et..."

 

 

Loading...
0%