@mahinehar
|
BÖLÜM 40: GÖNÜL GÖZÜ
“Bir asrın direniş hikayesinde var mısın, yürek kadehlerini tokuşturmaya?”
Ağır aksak adımlarıyla ilerliyordu Asi. Gözleri tekinsiz bir boşlukta idam ediyordu sanki giryelerini. Zihni alabora olmuş sevgi sözcükleriyle tekrarlanırken, canı yandığı anda ardında bıraktığı genç adamı düşünmüştü. Yüreği buhranla kasılırken, elleriyle temposunu aşındıran ritmini dizginlemeyi denedi. Hayatında ilk defa evlilik teklifi almıştı genç kız. O da canından çok sevdiği adamdan gelmişti elbet. Ne demişti mutluluğuna papatya döşeyen genç adam?
'Geceme ay, gündüzüme güneş olur musun güzel kadın?'
Asi, gözlerini semaya dikip acıyla harelerini yummuştu. Tek kelime etmeden sessizce çekip gitmişti Ömer'in yanından. Bu gidiş, anbean iki yüreğin tek nabızda atmasıyla sarsıntılı bir zelzeleye tabiydi. Kimine göre sessizlik, çoğu zaman en büyük ve en etkili söz silahıydı. Asi, bu gidişle ne demek istemişti Ömer'ine? Bu koca ve belirsiz sessizliğin dili, hangi anlama yorulmuştu körpece? Yürüdükçe sıktı dişlerini, adım attıkça yığılıp kalacağını hissetmişti yüreği. Bedeni isyancı duyguların kasırgasında ayakta durmaya çalışıyordu. Hıçkırığı dudakları arasından firar edince, dizleri yerle bütünleşti.
"Böyle olsun istemezdim." derken elleri yumru hâlinde göğsünün üzerindeydi. Islanan kirpikleri hafiften esen rüzgârın etkisiyle nemli ve kuruma arasındaydı. "Yaktın," dediğinde sanki Ömer'in silueti karşısında belirmişti. "Önce beni, daha sonra da sevdamızı yaktın!"
Bazı anlar vardır, zorlukların arasından güçlükle çıkabildiğimiz anlar... Deyim yerindeyse, zorunda kaldığımız zamanlar. Hiçbir yıkım, hüzün, gözyaşı o an gelen başka sorunların acısına gölge olamazdı nitekim. Çalan telefonda bu acının merhemini sunmayacaktı genç kıza. Asi, deminden beri çantasında çalmaya devam eden telefonunu yeni fark etmişti. Görüş alanını bulanıklaştıran gözyaşlarını elinin tersiyle silmişti. Gelen aramanın arkadaşı Melis'e ait olduğunu gördüğü zaman beklemeden çağrıya yanıt vermişti.
"Alo?"
"Asi?"
"Melis?"
"Neredesin sen, iyi misin?"
"Gelince konuşalım mı?"
"Asi, sana bir şey söyleyeceğim; ama sakin ol önce tamam mı?"
"Ne oldu?"
"Fazla vaktim yok canım. Bak sakın telaş yapma tamam mı? Biz Hümeyra'yla birlikte karakoldayız."
"Ne! Bu nasıl olur Melis?"
"Gelince anlatırım güzelim. Benim şimdi kapatmam lazım."
"Tamam, ben hemen geliyorum." diyerek yerinden fırlayan Asi, arkadaşlarının yanına gitmek için hızla koşmaya başlamıştı.
•*•*•*•*•
"Memur Bey, nefsi müdafaa yapmak ne ara suç oldu? Ayrıca beni bu şekilde nezarete almanız ne kadar doğru? Kanunlarımız ne ara değişime tabii oldu da bizim bundan haberimiz yok? Size söylüyorum memur bey?" diye bağırmaya devam ediyordu Hümeyra, ayakta demir parmaklıkların ardından masa başında oturan görevliye doğru serzenişte bulunduğunda.
"Sen susmak nedir bilmez misin? Bizimki de kafa yalnız. Seni içeri aldığımıza bin pişman ettireceksin bizi." demişti görevli hiddetle genç kıza doğru baktığında.
"Ama memur bey..."
"Bak hâlâ konuşuyor!" diyerek yerinden kalkıp giden polis memuru, "Çattık arkadaş ya..." diye söylenmişti kaçarcasına çıkışa doğru yöneldiğinde.
Melis ayakta duran arkadaşına bakıp, "Sen ki, böyle şeylerden aşırı derecede ödü kopan, korkak bir kızdın. Şimdi bakınca çenen epeyce düşmüş, korkusuz bir cengâver Obur olmuşsun da haberimiz yok." dedi dostuna şaşkınlıkla bakan genç kız.
"Altyapım sizin sayenizde bünyeme işlendi bro."
"Bizim mi? Ne alaka şimdi Hümeyra?"
"Asi style arkasına aldığı kodaman dayısıyla parmak sallar, olduğu gibi adam tehdit eder. Melis ablamızda butonda çıkan ayıcıklara vururcasına kafa patlatır. Hümocuğunuz da alt tarafı azıcık saç yolup karakolluk olur işte. Siz bu saydığım şeyleri çoktan unutmuş olabilirsiniz tabii. Ah mazi, ah... Gel sende üzerime kahpe Bizans'ın yaptığı gibi." dedi köşeye geçerek sinesine yavaş yavaş vurmaya devam ettiğinde.
İçeri giren Hande iki genç kızı görünce aniden delirmişti. "Beni bu iki çatlağın yanına koymayacaksınız öyle değil mi, memur bey?" diye sorduğunda Hümeyra yerinde hızla kıpırdadı.
"Hoşt köpek! Seni belediye zehirlemedi mi, daha?"
"Sakin ol Hümo. Başımız yeterince dertte zaten." diyen de Melis olmuştu. Polis memuru Hande'yi yan tarafa doğru alınca, durmadan ayaküstü atışmaya devam ettiler.
"Hata ben de! Ne diye kalkıp geldim ki bu lanet şehre?" dedi Hande oturduğu yerden kendi kendine söylendiğinde.
"Hatayı kendinde arama yer paspası. Zira Hatay Akdeniz'de." dedi alayvari bir ses tonuyla konuşan Hümeyra.
"Sen de ciddi bir sorun var!" diyen Hande duymaktan bıktığı sese doğru sinirle bakmıştı.
"Benimle sorun mu yaşıyorsun? Sorun yaz boşluk bırak, kendini o boşluktan aşağıya sal. Bak bakalım, o zaman sorun morun kalıyor mu?"
"Bak kızım, seni son kez uyarıyorum! Sakın benimle uğraşma... Eğer biraz daha devam edersen bu hareketlerine, seni dava etmekten başka çarem kalmayacak. İşte o zaman gerçekten göreceksin gününü!"
"O ne la öyle ilkokul bebesi gibi. Velini de getirseydin ya bari küçük fare! Ağlayacağını niye baştan söylemiyorsun? Oynamazdık biz de!" dediğinde dostuna doğru gülerek dönmüştü Hümeyra. "Melis, görüyor musun, tıpkı ağlak, mızıkçı Aslı gibi. Oyunbozan cinsten bu da. Hem, kızım senin burada tanıdığın mı var ne? Ali'nin sana selamı vardı."
Hande saf saf son cümlesine şaşkınlıkla cevap verecekken, Melis arkadaşının ne diyeceğini bilerek kafa sallamıştı elini yüzünü doğru gülerek kapattığında.
"Hangi Ali?" dedi Hande merakla sorduğunda.
"Şehirlerarası otobüs termin Ali." dediğinde orada olan polis memurda hafiften konuşmalara tebessüm etmişti. Hande hızla bozulurken, Melis ve Hümeyra olduğu yerden kahkaha atmıştı.
"Geri zekâlı olduğunu düşünmeye başladım." dedi Hande öfkeyle.
"Sen de fren zekâsın galiba? Bujileri ateşe ver, marş bassın az." demişti Hümeyra tekrardan diş bilediğinde.
"Artık susun, iyice mahalle karılarına döndünüz!" dedi Melis, tahammül etmekte oldukça zorlanırken.
"Ben Ankara hanımefendisiyim. Sizden olsa olsa anca kenar mahalle dilberi olur. Önce kendinize bakın siz!"
"Haspama bak sen? Mapushane de hava limanı var mı? Malum, uçuşa geçen totosunu indirmek şart oldu, bu Kraliçe Elizabeth'in!"
"Ya siz kimsiniz ya? Kimsin be sen?" dedi bağırarak karşılık veren Hande.
"Bu da soru mu? Ben Edi, bu da Büdü. Şimdi küçük hanım, biz çalı süpürgesi avcılarıyız. Artistliğin bittiyse eğer, derhal otur yerine de almayayım façanı aşağıya!"
İkilinin atışmasını bölerek gelen, polis memuruydu. Kayahan yaşananları duyduğu gibi koşup karakola gelmişti. Asiyle kapıda karşılaşınca istemsizce başını eğmişti. Şu an onun için önemli olan Hümeyra'dan başkası değildi. Polis memuruna isimlerini verdiğinde göz deviren memur söze girdi.
"Beyefendi, sokak ortasında birbirleriyle kavgaya tutuşmuşlar. İkisini de zor ayırdık gerçekten. Karakola getirdiğimizden beri de bir türlü susmak nedir bilmediler. Eğer birbirlerinden şikâyetçi olmasalardı, onları asla karakola getirmezdik. Malum, tekrardan yükselince ikisi, biz de nezarete almak zorunda kaldık akılları, biraz olsun başlarına gelmesi umuduyla. Amma velakin Hümeyra Hanım neredeyse karakolu başımıza yıkacaktı. Konuşun, her ikisiyle lütfen, bir an önce şikâyetlerini geri çeksinler. Bu işte daha fazla uzamadan kapansın böylece." dedi görevli bir an önce kurtulmak istercesine konuştuğunda.
"Anladım, memur bey. Onları görebilir miyiz peki?" diye sormuştu Kayahan.
"Elbette. Hakan oğlum, git kızları getir."
Bir süre bekleyen Asi ve Kayahan, kapıdan gözüken Melis, Hümeyra ve Hande'yi görünce hızla ayaklanmıştı. Kayahan olduğu gibi nişanlısı Hümeyra'ya bakıp sarılmıştı. Hümeyra bön bön yüzüne doğru baktığında kendini ondan uzaklaştırarak direkt dostu Asi' ye doğru sarılmıştı.
"Gülüm, seni çok merak ettim. İyi misin sen?" dedi merakla Asi' ye doğru baktığında.
"Ben iyiyim de söyleyin bakalım, siz nasılsınız?"
"Gördüğün üzere domuz gibi Oburun! Benim sadece beynim ağrıyor. Sert bir kahve içip, derhal uyku çekmem lazım. Bu ağır tramvayı atlatmam şart şekerim." diyen de Melis'ti.
"Kızdaki rahatlığa bak? Ne uykusu, kendine gel lan!"
"Benim kendime gelmem rahat bir yılımı alır Hümeyra."
"Melis!"
"Allah yarattı demem seni severek öldürürüm Hümo! Şimdi şikâyetçi olmaktan vaz geçte, bir an önce evimize gidelim artık." dedi öfkeyle soluyan Melis.
Herkes ikilinin arasında geçen konuşmaya odaklanmışken içeriye doğru Ömer girmişti. Hande genç adamı görür görmez Ömer'in beline sıkı sıkıya sarılmıştı. "Çok korktum, iyi ki geldin Ömer." dediğinde Asi ve Ömer'in gözleri bir saniyeliğine de olsa buluşmuştu o an. Kırgınlık, kızgınlık, paramparça oluşlar havada asılı kalınca, duruma müdahale eden polis memuru son kez kararlarını sormuştu, iki genç kıza. Hande, Ömer'le bir an önce gitmek için şikâyetinden vazgeçmişti. Hümeyra da dostu Asiyi fark edince onu buradan, Ömer'in yanından acilen çıkarmak için kabul edip vazgeçmişti şikâyetinden. İşlemler bittikten sonra önden Hande ve Ömer çıkarken, ardından Melis, Asi ve Hümeyra, onları da beraberinde Kayahan takip etmişti.
"Sen mi çağırdın bu zıkkımı yine?" diye sordu Hümeyra fısıldayarak nişanlısına doğru baktığında.
"Niye her şeyi benden biliyorsun sen meleğim? Ben Ömer'i çağırmadım ki."
"Tamam, Kayahan öyle olsun. Araba nerede? Hemen Asiyi götürelim buradan. Seninle sonra görüşeceğiz zaten." dediğinde Kayahan aracı getirmek için otoparka doğru gitmişti.
Melis ve Hümeyra ikilisi, dostları Asi de tuhaf bir değişiklik sezmişlerdi. Ne olmuştu? Ömer'le aralarında ne geçmişti. Onlar için oldukça önemliydi bu mesele. İkili sesini etmeden bir an önce ayrılmak istediler Ömer'in bulunduğu yerden. Asi, tepkisiz bir şekilde öylece sus pus duruyordu. Bu hali giderek Hümeyra da korku dalgası yayarken, Melis'in de gerilmesine sebep olmuştu. Gelen araca sonunda binmişlerdi, Asi hariç. Tam karşısında duran Ömer ve Hande'ye bakıyordu.
"Asi?"
"Efendim?"
"Hadi güzelim, bin arabaya da gidelim artık."
Dolmuş gözleriyle buğulu bir şekilde bakmıştı, arkadaşına genç kız. Bu bakışa oldukça içi gitmişti Melis'in. Yol boyu bakışlarını camdan ayırmayan Asi, nefes alamadığını hissederek aniden seslenmişti.
"Durdurun arabayı." dedi elleri boğazındayken. Kayahan aracı durdurunca Asiyle birlikte kızlarda çabucak inmişti.
Endişeyle yaklaşan ikili aynı anda, "İyi misin, Asi?" diye sordular.
"Bilmiyorum, nefes alamadım bir an."
"Su içmek ister misin?"
"İyi olur."
Melis çantasından çıkardığı şişeyi Asi' ye doğru uzatmıştı. "Eve gitmesek olur mu? Biraz hava almak istiyorum." dedi içtiği suyun kapağını kapatırken genç kız.
"Olur tabii ki canım. Sen nasıl iyi hissedeceksen öyle yapalım. Hümeyra, sen Kayahan'a söyle gitsin." demişti Melis. Hümeyra onları onaylayarak nişanlısının yanına gidip durumdan bahsetmişti. Kayahan anlayış göstererek onay vermiş, üçünün yanlarından ayrılmıştı. Üç genç kız biraz dinlendikten sonra yürümeye başlamışlardı. Melis ve Hümeyra birbirini dürterek konuşmak için birbirlerine kaş göz işareti yapıyorlardı.
Melis göz devirerek söze girmişi sonunda. "Asi, görmen lazımdı. Herkül Obur, Hande'nin üzerine öyle bir atladı ki sorma. Kız az daha bizim delinin elinde kalıyordu vallahi."
"Bıraksaydınız, o da olacaktı da olduramadım işte. Bir dahaki sefere artık." diyerek sırıtmıştı Hümeyra.
"Bir daha karakola düşme gibi bir saçmalık yaşamak istemiyorum ben Obur. Sefere çıkma planların artık yaş maalesef." dedi Melis ters ters arkadaşına doğru bakarken.
"Koskoca padişahın yolunu mu kesersin sen bre densiz?"
"Aman ne padişah! Karakolda koğuş ağası gibiydin. Bir ara bu cidden bizim Oburiks mi dedim kendi kendime. Düşün, şüphe ettim yani senden." dediğinde tebessüm ederek bakmıştı genç kız dostuna. "Yakıştı, ama bunu itiraf etmesem olmaz bak şimdi."
"Lan kalkmış bize laf cambazlığı yapıyordu o sünepe. Elimin toz bezine bak sen! İki sağ, bir sol kroşe daha savuraydım suratına, çok daha güzel olacaktı da neyse... Sen kim köpek bize kenar mahalle dilberi dersin he!"
"Tamam, geçti. Bir vakadan daha kurtulduk." diyen Melis, Obura doğru bakıp Asiyi göstererek başka şeyler denemesini ifade etmeye çalışmıştı.
"Öhö! Kızlar ben acıktım." diyen Hümeyra'ya, Asi ve Melis aynı anda bakmıştı.
"Oha ulan!"
"Yemek demedim ben farkındaysan Hümeyra?"
"Kaşın gözün ayrı oynuyor, ne yapsaydım başka? Beynim yandı, direkt midem çalıştı benim de. Bu şimdi benim suçum mu ha? Benim suçum mu? O kertenkele kılıklı aforizma ile laf dalaşı yapacağım diye karbonhidrat harcadım ben o kadar. Yağ depolamam lazım benim en acilinden, yağ."
"Tamam, Hümeyra sus!"
"Ya, ne söyledim ben şimdi?"
"Bir de söyleseydin!"
"Hadi gel, birlikte bir şeyler yiyelim." diyen Asi olmuştu, ikilinin atışmasını takmadan yürümeye devam ettiğinde.
"Lan sen yaşıyor muydun? Çok şükür sonunda bir yaşam belirtisi verdin bize." diyerek yollarının üzerinde bulunan bir dönerciye girmişlerdi. Siparişlerini beklediklerinde Melis olduğu gibi Hümeyra'nın ayağına vurmuştu. Küçük çaplı inlemesinden sonra yol boyu söyletmeye çalıştığı şeyleri tek seferde sıralamıştı böylelikle Hümeyra.
"Yetti be! Bana bak lan Asi, Ömer sana ne dedi? Seni alıp nereye götürdü? Sana bir şey yaptı mı? Hangi yalanları sıraladı? Tam olarak aranızda ne geçti?" dediğinde ardı ardına sıraladığı soru yağmurundan dolayı alamadığı nefesini püf çekmesiyle son bulmuştu genç kızın.
"Oha be! Yavaş gelseydin biraz?" demişti Melis, gözleri yuvalarından çıkacakken. O ara gelen döneri hızla yemeğe başlamıştı Hümeyra dostuna bakmadan.
"Sakat kalma korkusundan bombardımana tabi tuttum işte. Şu suyu alıp uzat kıza. Dinlene dinlene anlatsın Asi." diyerek boğuk boğuk konuşmuştu Hümeyra.
Asi birden söze girmişti. "Ömer bana evlenme teklifi etti." dediğinde Melis şaşkınlıkla ağzı açık bir şekilde öylece kala kalmıştı.
"Ne?" dedi aniden genç kıza doğru hayretle bakarken.
Hümeyra da "Ha?" diyerek tepki verdiğinde aniden öksürmeye başlamıştı. O boğulurken Asi yeniden dalgınlaşmış, Melis şaşkınca arkadaşının sırtına vurmuştu. İkili genç kıza bakmadan o an duydukları şeyi hazmetmeye çalışmışlardı. |
0% |