Yeni Üyelik
43.
Bölüm

42. BÖLÜM

@mahinehar

 

BÖLÜM 42: YÜREKLERİN RAYİHASI

 

 

“Küllerim savrulurken yamaçlarına, göğe bakıp bir dilek tut benim için.”

 

 

 

Gece; insanın korkusu arasında zindanı yerine, kimi zaman evi oluyordu. Sığınacak yer bulamayınca, hissizce zifiri karanlığa teslim edilirdi ruhlar. Kaçışlar engebeli sarp yollara müptela olurken, yok oluşlar düzlükten şarampole meftun kalırdı körpece. Ömer, evden çıktığında ardında bıraktığı babasını düşündü, annesini ve beraberinde diğer aile fertlerini. Sıkıntıyla dişlerini sıkmış, bir seferde solumuştu nefesini. Sonra ağabeyi Adnan'ı düşündüğünde yeniden öfkelenmişti. İçinden huzurunu, bir kez daha görmek için can attığı sevdasını anımsamıştı. O ela gözlere her baktığında yüreğinde hareketli tempolara vesile olan bakışlarını zihninde canlandırdı. Adımları yavaş, atımları delicesineydi şimdi genç adamın.

 

Yolda giderken aradığı dostu Kayahan'ı bekliyordu öylece Ömer. Yalnız, kimsenin geçmediği kuytu bir bankta, düşüncelerinin hezeyanı arasında çaresizce oturuyordu. Kayahan elleri cebinde, yanına doğru geldiğinde onu fark etmemişti bile genç adam.

 

Kayahan, bir hayli dalgın görünen arkadaşına dokunarak dudaklarını araladı. "Karadeniz'de gemilerin battı sanırım?" diyerek tebessüm etmişti, yanına doğru oturduğunda. Ömer, arkadaşının yüzüne bakmış, sonra kızarmış gözlerini tekrardan daldığı yöne dikmişti.

 

"Karadeniz'i bilmem, ama benim limanım da o gemi çoktan battı." dedi hüzün dolu bir sesle.

 

"Yapma be usta... Bu kadar üzüntü ne diye?"

 

"Asi..." dedi iç çekerken Ömer. "Her şeyi bütün gerçekliğiyle anlattıktan sonra hiç düşünmeden evlilik teklifi yaptım. Tek bir söz dahi etmeden öylece çekip gitti yanımdan biliyor musun?" dedi dostuna kederle bakmaya devam ettiğinde.

 

"Bu kötü olmuş. Şimdi ne desem bilemiyorum ki birader." diyerek elini Ömer'in bükülen omzuna doğru atmıştı Kayahan da.

 

"Diyecek pek bir şey kalmadı." dedi Ömer. Sıkıntıyla iç çekmiş, buhranla dudaklarını aralamıştı. "Gidiyorum..." dediğinde Kayahan dostuna doğru şaşırarak baktı.

 

"Bu da ne demek?" dedi anlayamayan genç adam. "Nereye gidiyorsun?"

 

"Duydun, iki gün sonra Ankara'ya geri dönüyorum Kayahan. Burada kalıp daha fazla acı vermek, acı çekmek istemiyorum ben." dediğinde başını önüne eğerek ellerini birbirine doğru tokuşturmuştu.

 

"Gitmek sana göre daha iyi bir çözüm mü sence Ömer?" diye sormuştu Kayahan. "Gitsen her şey çözülecek mi sanıyorsun sen be kardeşim?"

 

"Kalmanın olmayan nedenlerine inat, gitmenin anlamına sarılıyorum." diyebilmişti, katliam düşüncelerini bertaraf etmekte zorlanan genç adam. Sessizlik çökerken iki gencin dünyasına, gecenin acı dolu çığlıkları narasını bu kentin karanlık sularında çınlatıyordu âdeta. Hiçbir şey yapmadan öylece sessizce oturdular. Kayahan dostuna doğru acıyla baktığında onun gideceği gerçeğiyle yüzleşmemek için kendini zorluyordu.

 

•*•*•*•*•

 

Asi pencerenin önünde oturmuş, boş gözlerle karanlık sokağa doğru hissizce bakıyordu. Sokak lambasının loş ışığı, etrafı biraz olsun aydınlık hale getirirken hezeyanlı düşünceleri dumura uğramış bir şekilde raks ediyordu gecenin koynunda. Hümeyra, elinden düşürmediği telefonuna bakarak sitemli bir şekilde bağırmıştı. Asi, durduğu yerden irkilerek yarım yamalak bakınmıştı arkadaşına.

 

"Ne oldu Obur?" diye sordu dikkatini ona doğru tam olarak vermeden hemen önce. Gözleri şaşkınlıktan pörtlemiş, sonra da ağzı açık kalmıştı genç kızın. Melis, eline aldığı kuş kafesi ile içeriye doğru girdiğinde kızlara ne oluyoruz der gibi bakınmıştı.

 

Sızlanarak odanın ortasına geldiğinde, "Vallahi ayaklarıma kara sular indi. Tutiyi bir daha yalnız bırakma Hümo. Zavallı hayvan çok korkmuş." diyerek masaya bıraktığı kafesle arkadaşına doğru yorgun bir şekilde bakmıştı. Hiç oralı olmadığını görünce Asi' ye dönmüştü bu seferde genç kız.

 

"Nesi var yine bunun?" diye sormuştu arkadaşına. Asi, hiç bilmiyorum ifadesi ile karşılık vererek yeniden dışarıya çevirmişti bakışlarını.

 

Melis, Oburun yanına doğru yaklaştığında omuzlarından dürterek, "Ne oldu da ağzın burnun yer değiştirmiş gibi görünüyorsun sen yine?" diye sormuştu dostuna bakmaya devam ettiğinde. Hümeyra önce Melis'e daha sonra da pencerenin önünde duran Asi' ye bakmıştı.

 

"Yok, bir şey." dediğinde sessizce Melis'e doğru banyoyu işaret etmiş, genç kızın oraya gelmesini istemişti.

 

Duruma ayak uydurmaya çalışan genç kız da "Ben en iyisi bir elimi yüzümü yıkayayım." diyerek duymayan dostunu ardında bırakmış, hızla banyoya doğru gitmişti. Hümeyra içeri giren Melis'in kolundan tuttuğu gibi kapıyı dikizleyerek aralık bırakmıştı.

 

Melis, tuhaf bakışlarla Hümeyra'ya doğru anlamayarak baktığında, "Ne oldu? Sen yine neden ajan gibi hareket ediyorsun?" diye sormuştu kaşlarını çatarken.

 

"Kırmızı alarm kanka." diye uyarı dolu bir sesle söylendiğinde aynı zamanda ikide bir kapıya doğru bakıp duruyordu.

 

"Sarı bültene ne oldu?" diyerek sırıtmıştı Melis.

 

"Uçan halıda dünya turu yapıyor. Başlatma lan sarı bülteninden! Önemli bir haber aldım." dediğinde Melis, gözlerini üç yüz altmış beş derece çevirmişti. Her zamanki dedikodu kazanından haberler diye zannederek banyodan çıkmaya yeltenmişti.

 

Hümeyra önünü kestiğinde, "Ulan ben sana acil durum diyorum, acil! Beni dinlemeden nereye gittiğini sanıyorsun sen?" dedi hızla parladığında.

 

"Sonunda dikizci Semra teyzeyi geçeceksin sen vallahi Hümeyra. Biliyorsun, dünya rekoru en son ondaydı. Ama bu gidişle artık kaybedecek gibi duruyor. Sen ondan önce hakkıyla veriyorsun haberleri." diyerek gülmüştü Melis.

 

"Çok mu komik lan? Ömer iki gün sonra Ankara'ya dönüyormuş. Gel de bunu Asi' ye söyle sen şimdi!" dediğinde Melis'in gülüşü olduğu gibi aniden sönüp gitmişti.

 

"Ne!" diyerek çığlık attığında Hümeyra hemen Melis'in ağzını kapatarak susturmuştu.

 

"Oha lan... Bağır, bağırda Asi de iyice duysun. Ayrıca ne demekten başka bir şey bilmez misin sen vicdansız?" dediğinde Asi banyoda olan iki dostuna doğru seslenmişti.

 

"Kızlar?"

 

"Al işte, her şeyin içine ettin! Vallahi Asi' ye söylemem ben Melo. Kalkıp sen söylersin artık ona." diyerek ellerini havaya doğru korkuyla kaldırmıştı Hümeyra.

 

"Ben asla söyleyemem! Bu haberi niye benim üzerime yıkıyorsun sen şimdi Hümo? Git, sen söyle Asi' ye!" dediğinde kapıyı açarak çıkacağı sıra Asi onlara yakın olduğu için son cümlesini duymuştu; ne yazık ki.

 

"Neymiş o söyleyeceğiniz şey?" diye sorduğunda iki dostuna doğru bakmıştı genç kız. Melis ve Hümeyra acı bize der gibi bakışlar atmış olsalar da bu işten kaçış yoktu artık.

 

Hümeyra aniden ortaya atılarak, "Melis sana bir şey söyleyecekmiş Asi." dedi bir çırpıda ustaca karşı sahaya topu atıp geri çekildiğinde.

 

"Ben mi? Külliyen yalan! Aslında ben değil Asicim, bu Oburun sana diyeceği bir şey varmış." dediğinde gözleriyle Hümeyra'ya doğru öldürücü bakışlar atmıştı Melis'te.

 

"Melis, sen az önce bana demedin mi, Asi' ye bir şey söylemem gerek diye? Ne bu ayaklar şimdi? Bir de şike yoluyla pası bana yolluyorsun? Senin yüzünden platinlerim yerinden çıkacaktı az daha vicdansız!" diye söylendiğinde hızlıca banyodan çıkmıştı Hümeyra. Melis hemen ardından onu takip ettiğinde Asi de ikilinin aralarında geçen bu sohbetten sonra bir şeyler olduğunu sezmişti.

 

"Siz ikiniz..." dediği an, Melis ve Hümeyra aynı anda ellerini havaya doğru kaldırarak korkuyla teslim olma işareti yapmışlardı. "Ne saklıyorsunuz benden?" diye sorduğunda ikisi birbirine doğru ne yapacağını bilemez bir halde bakmışlardı.

 

Hümeyra dişleri arasından, "Söylesek mi, acaba?" dedi Melis'e kedi gibi bakışlar attığında.

 

"Söyleyelim. En azından haberi olsun. Sonradan duyup öğrendiğinde niye bana söylemediniz diye kızmaz." diyerek ellerini indirmişti Melis.

 

"O zaman sen söyle."

 

"Niye ben söylüyormuşum Obur?" dediğinde Asi daha fazla dayanamayarak, "İkinizde şu saçmalığa bir son verin artık. Ne oluyor dedim?" diye sormuştu hiddetle sesini yükseltirken.

 

Hümeyra birden, "Ömer iki gün sonra Ankara'ya dönüyor." dediğinde aniden eliyle ağzını kapatmıştı. Asi, duyduğu şeyle yerinde çivi gibi çakılırken, Melis arkadaşı Hümeyra'ya doğru fal taşı gibi açılmış gözlerini dikmişti.

 

"Felaket tellalı!" dedi ciddiyetle tepki gösterdiğinde.

 

"Ay sus be! Ne diye kızıyorsun sen? Bana da Kayahan söyledi."

 

"Ocak yıkıcıları... Zaten o moloz yığınıyla iyice tencere kapak oldunuz siz!" diyerek kendini hırsla yatağa bırakmıştı Melis.

 

"Ağır ol istersen Melo. Biz mi dedik Ömer'e gitmesini?" dedi arkadaşına çemkiren genç kız.

 

Asi hiçbir şey yokmuş gibi davranarak, "Bundan bana ne..." deyip dolabına doğru yönelmişti.

 

"Ney, ney? Bundan sana ne mi? Ben doğru mu duydum lan Melis?" diye sorduğunda hayretle Asi’ ye bakmıştı sinirlenen genç kız.

 

"Doğru duydun Obur!"

 

"Kızım, az önce geberip gidiyordum az daha sana nasıl bu haberi söyleyeceğim diye. Her şey bu kıçı kırık cümlen için miydi yani?" dediğinde diş biliyordu artık sağına soluna doğru Hümeyra.

 

"Ne bekliyordun Hümeyra?" dedi Asi de sakince. Genç kız hızla arkadaşına doğru yaklaşarak elini Asinin alnına dayamıştı.

 

"Ateşi yok, göz rengi de gayet iyi. Fiziki olarak da Madonna mübarek! Sen iyi misin lan?" diye sormuştu şaşkınca bakmaya devam eden Hümeyra.

 

"Gayet iyiyim."

 

"Sakin ol, sakin ol Oburiks." diyerek öten Tuti olmuştu.

 

"Sen sus Tuti!" dediğinde ıslık çalarak devam eden kuş, "Sahip kızdı, sahip kızdı." diye şakımıştı.

 

"Ben öyle düşünmüyorum Asi Hanım." dediğinde genç kız öfkeyle ardına dönmüştü.

 

"İyiyim, tamam mı? Ömer gidiyorsa gitsin. Ben bunun için ne yapabilirim ki? Gidene dur diyen biri olmadım ben asla. Bu saatten sonra da hiç olmam!"

 

"Dur diyeceksin tabii ki Asi!" diyen de Melis olmuştu. "Aptal bir kız geldi diye ondan vaz mı geçeceksin? Hem Ömer sana her şeyi bütün çıplaklığıyla olduğu gibi anlattı. Tamam, bunu yapmakta biraz geç kalmış olsa da geçmişe değil, şimdiki zamana odaklanman gerekiyor. Sevdiğin adam gidiyor kızım! Kim bilir bir daha ne zaman gelir Halfeti'ye? Belki de hiçbir zaman dönmeyecek bu şehre. Nereden biliyorsun? Pişman olacağın kararlar almadan hemen önce bunu bir düşünsen iyi olacak." diye söylenen Melis, çantasını aldığı gibi odadan çıkmak için hamle yapmıştı.

 

"Nereye gidiyorsun Melis?" demişti ardından bakarak soran Hümeyra da.

 

Genç kız kapıyı açtığında ardına doğru öfkeyle bakmıştı. "Dostumun kendini göz göre göre öldürmesini oturup izlememi bekleme benden Hümeyra. Evime gidiyorum. Daha fazla Asinin kendine acı çektirdiğini görmek istemiyorum." dediğinde odanın kapısı sert bir şekilde çarpıp çıkmıştı.

 

Asi, eline aldığı geceliğiyle yatağına çöktüğünde Melis'in dediklerini düşünmüştü. Arkadaşı sonuna kadar haklıydı. Ömer, aniden ne diye böyle bir karar almıştı ki? Gitse bir daha onu göremeyecekti. Birbirleriyle yaptıkları tatlı atışmaları artık hiçbir şekilde var olmayacaktı. Gitse bir daha dönmeyecekti belki de Halfeti'ye genç adam. Görüş alanını kapatan saçlarını kulağının arasına sıkıştırarak Hümeyra'ya baktı. Orada, pencerenin yanında öylece dikilmiş onu seyrediyordu genç kız da.

 

"Haklıydı," dedi konuşan Hümeyra. "Melis ve ben seni çok seviyoruz Asi. Kendine daha fazla bunu yapma lütfen. Tamam, bu sonda Ömer'e çok kızdım ben de. Ama senin de böyle üzülmene dayanamam." diyerek dostuna sarılmıştı. Bu sarılma ile bir nebze olsun rahatlamıştı iki genç kız. Asi bir şey demeden üzerini değişmek için yanından ayrılmıştı. Gecenin oldukça uzun ve sancılı geçeceği şimdiden belliydi.

 

 

•*•*•*•*•

 

Ömer, yatağında uyurken aralık kalan kapıdan içeriye doğru giren Hulusi Bey olmuştu. Yavaş ve ses çıkarmamaya özen göstererek usulca oğlunun yanına doğru gelmişti yaşlı adam. Küçüklüğünden beri ara sıra Ömer'in odasına gelir, başını okşar üzerini örterdi. Zamanla araları bozulmuş olsa da oğluyla, böyle oldukları için çoğu zaman üzgün olurdu Hulusi Bey. Ömer'in her bakışında içi eziliyordu babasının. Hele bugün sarf ettiği o sözleri duyunca ölmek istemişti Hulusi Bey. Aslında bu bir evladın babasına yapabileceği en acı dolu yakarıştı. Süre gelen inatlarından dolayı ne Ömer geri adım atıyordu ne de Hulusi Bey. Atışmalı geçen yıllar, sonunda oğlunu koparıp almıştı ondan. Hukuk aşkını Ankara'da yaşamaya gitmişti genç adam. Bir baba olarak kabullenmemişti bu gerçeği Hulusi Bey de. Her halükârda oğlunun dizinin dibinde olmasını, şirketinin başına geçmesini istiyordu. Ömer ne olursa olsun bir türlü teslim bayrağı çekmemişti babasına. Oğlunun azmini, kararlı ve istikrarlı oluşunu sevmişti. Bir de bitmek tükenmek bilmeyen bir inadı vardı evladının. Bu huyunu da annesinden aldığını bildiğinden dolayı gülümsemişti Hulusi Bey. Hafize Hanımı öyle çok sevmişti ki, oğlunun bir yönünü annesinden almış olmasına içten içe tebessüm etmeye devam etmişti. O sert yüz hatlarının altında insanı kıskandıracak bir gülüş gizliydi adeta Hulusi Beyde.

 

Yaşlı adam, buhranla dudaklarını aralayıp, "Demek sen de sevda kervanına katıldın oğul? Sev oğlum, hem de çok sev... Ama asla evladına benim gibi bir baba olma." dediğinde kederle iç çekmişti.

 

Ellerini tereddüt ederek kaldırdığında acaba Ömer uyanırsa, bu hâlini görse ne der diye düşünmüştü kısa bir an eli havada asılı durduğunda. Tereddüt etmeyi bırakıp yavaşça başını okşadığında, merhameti yüreğinden taşacak gibiydi o an yaşlı adamın. Titreyen dudaklarını istemsizce yeniden aralamıştı.

 

"Haklıydın oğlum, ben sana iyi bir baba olamadım." diye devam ettiğinde Ömer uyanmış, babasını söylediklerini duymuştu. Hiç kıpırdamadan öylece sarf edeceği kelimeleri dinlemek için hareket bile etmemişti Ömer. Bayağı şaşkındı genç adam. Başını okşayan adamın hüzünlü sesi yüreğinde depremlere vesile olmuştu sanki o an. Bir yandan da çok kızgındı Ömer. Bu kızgınlığın nedenlerini sıralaması için hiçbir engelde yoktu üstelik. Öylece yattığı yerden kıpırtısız kalmaya devam etmişti.

 

Hulusi Bey, bir süre daha sırtı dönük bir şekilde yatan oğlunu izledi. "İstediğini yapmakta özgürsün artık Ömer. Bir daha sana karışmayacağım." dedi. Bekledi, sözlerine olduğu gibi sıkıntılı bir nefesi çektiğinde dudaklarını tekrardan aralamıştı. "Bu yarım adam olan baban, seni çok seviyor." diyerek ayağa kalktı ve odanın dışına doğru adım atarak kapıyı çekip çıkmıştı. Gözleri buğulu bir şekilde babasının sözlerine gözyaşlarını akıtmıştı Ömer.

 

"Yapamadım baba..." deyip durdu. "Ben doğru düzgün sevmeyi başaramadım. Her şeyi ardımda bırakarak kaçmayı göze aldım. Ben hiçbir şekilde sevda yolunda yürümeyi hak etmiyorum." dediğinde gözlerini zifiri geceye hüzünle yummuştu.

 

 

•*•*•*•*•

 

 

İki gün sonra...

 

 

 

Ömer, elinde hazır duran valiziyle son kez bakıyordu odasına. Çocukluğunun bangır bangır haykırdığı duvarlarda gezdirmişti bakışlarını. Bu ev çok şeye şahit olmuştu esasında. Kapıya doğru ilerlemeden hemen önce masanın üzerinde duran aile fotoğrafına eli gitmişti genç adamın. Bir süre daha baktıktan sonra tekrar aldığı yere usulca geri bırakmıştı. Eline valizini alarak odasından yavaşça çıkmıştı. Merdivenlerden ağır ağır indiğinde avluda duran annesiyle kesişmişti gözleri. Yaşlı kadın oldukça üzgündü, oğlundan ayrılmayı hiç istemiyordu. Valizini zemine bırakarak gözleri dolan annesine sarılmıştı genç adam. Daha sonra kardeşine, hemen ardından da yeğenleri ve yengesine sarıldı. Ağabeyine yaklaşmamıştı bile Ömer. Adnan, oturduğu yerden öylece kardeşinin gidişini izliyordu. Hulusi Bey zaten odasından hiç çıkmamıştı. Oğlunun bir kez daha bu evden gidişini görmek istemiyordu.

 

Vural, avluya gelerek Ömer'e doğru seslendi. "Beyim, araç hazır." dediğinde genç adamın yanına gelerek elinde tuttuğu valizi almış, dış kapıya doğru seri adımlarla yürümüştü.

 

Kimse tek bir şey söyleyemiyordu. Annesi sessizce ağlayarak oğlunun gidişini izleyebilmişti. Ne diyebilirdi ki? Ne yapabilirdi bu karar karşısında? Ömer'in inadını biliyor, asla geri adım atmayacağına emin olduğundan dolayı itiraz edemiyordu bir türlü gözü yaşlarla dolan yaşlı kadın. Genç adam aracın kapısını açarak, son kez konağa bakmış ve öyle binmişti. Vural kontağı çevirip aracı çalıştırdığında ardından el sallayan Zeliha'yı ve yeğenlerini görmüştü. Bu duruma her ne kadar üzülse de artık yapacak hiçbir şey yoktu. Gitmeyi çoktan kafasına koymuştu genç adam. Konak'tan iyice uzaklaştıklarında artık geri dönüşü olmadığını bilerek yolu izlemeye başlamıştı.

 

 

•*•*•*•*•

 

 

Asi, odanın ortasında bir köşeden diğer köşeye doğru volta atarak yürüyordu, tırnaklarını kemirmeye başlarken. Bugün Ömer'in Halfeti'den ayrılma günüydü. İki gün nasıl bir anda gelip geçmişti böyle diye düşündü. Tırnaklarıyla oynamayı bırakmış, kaldığı yerden devam etmişti, iki de bir yaptığı gibi stresli yürümeye.

 

Hümeyra arkadaşına doğru bakarak, "Başımı döndürdün iyice Asi. Artık bir dursan mı diyorum?" dedi söylenerek.

 

Genç kız, "Ömer..." dediğinde arkadaşına doğru dönmüştü. "İçim bir tuhaf Obur. O gidiyor ve ben burada öylece durmuş, hiçbir şey yapmadan bekliyorum." dedi sıkıntıyla.

 

"Harekete geçmek için geç kalmadın mı?" diyerek soran ve içeriye giren Melis olmuştu.

 

"Hiçbir şey için geç değildir. Kıza burada moral vereceğine iyice bozuyorsun sen Melis." dedi çıkışırken gelen arkadaşına bakan Hümeyra.

 

Melis, "Moral bozmaya değil, aksine vermeye geldim." diye söylendiğinde gülmüştü.

 

"Bunu nasıl yapmayı düşünüyorsun? Laflarınla döve döve mi Melis?" demişti burun kıvıran Hümeyra da.

 

"Tabii ki hayır! Aslında evet..." dediğinde ikilemine hem Asi hem de Hümeyra göz devirerek bakmıştı. "Bunlardan önce daha önemli bir sorunumuz var. Mesela sevgili arkadaşım Asinin, inadı yüzünden hayatı boyunca pişman olmamasına yardım etmek gibi."

 

"Nasıl yapacakmışsın bunu?" diye sormuştu Hümeyra. Asi de öylece durduğu yerden izliyordu arkadaşını.

 

"Tabii ki de Ömer'in gitmesine engel olarak..."

 

"Kızım, adam birazdan terki airlinesle uçacak." dedi ağzını eğerek cümlelerle oynamaya başlayan Hümeyra. "Hızına yetişmemiz imkânsız!" dediğinde Melis muzır bir şekilde gülmüştü.

 

"Eniştemin yadigârını kaptığım gibi soluğu burada aldım." diyerek elleriyle kaldırdığı anahtarları sallamıştı Melis. "İyi bir sürücü olduğumu size ispat etmemin vakti çoktan geldi de geçiyor."

 

Hümeyra yerinden fırlayarak, "Lannnnn! Sen mi kullanacaksın yoksa arabayı?" dedi dostuna korkarak baktığında.

 

"Evet, iki aşığı kavuşturma operasyonuna hazır mısın Oburcum?" dedi Asi' ye ve Hümeyra'ya bakıp gülümsemeye devam eden Melis.

 

"Yok, hayır! Eğer sen kullanacaksan, ben hayatta binmem o arabaya Melis."

 

"Sebep Oburcum?"

 

"Lan operasyona giderken tahtalıköye gitmekte var bu işin ucunda. Sen ne diyorsun? Ben hayatta gelmiyorum." dediğinde hızla kalktığı yatağa geri oturmuştu Hümeyra.

 

"Hayır, efendim geleceksin! Havaalanında birlikte arayacağız Ömer'i." diye çıkıştığında gözleri hemen diğer arkadaşını bulmuştu. "Asi sen de ne diye öyle bakıyorsun? Çabuk bir an önce kalkıp gidelim. Sizin bir şey yapacağınız yok. Melis Babadağ ele aldı artık ipleri. Kıpırdayın..." diyerek Asiyi tutuğu gibi çekiştirmişti.

 

Ardından hemen Hümeyra'ya doğru bakıp seslendi. "Orada öyle heykel gibi durma sen de Obur. Yürü, peşimizden takip et bizi!" dedi odadan çıkıp giderken.

 

Hümeyra tereddüt ederek, "Allah, bu sefer kesin belamı verdi!" diyerek Melis'in ve Asinin peşinden söylenerek takip etmişti.

 

 

Loading...
0%