Yeni Üyelik
48.
Bölüm

47. BÖLÜM: FİNAL

@mahinehar

 

BÖLÜM 47: GERÇEKLİĞE HOŞ GELDİN ACISI/ FİNAL 3

 

 

 

“Bitti dediğin yerden başlarsın kimi zaman hayata. Ben bitti dedim, yaşam başa sarmadı bizi!”

 

               

 

 

 

•ASİ•

 

Saniyeler bir bir geçiyor ömrümden ne yaptığımı ve ne yapacağımı bilmeden. Sadece bir kitapta sevdamı bekliyorum, belki bir gün gelir okur diye sevdiğim. Yaptığım tek şey beklemek, sevdası uğruna beklemek... Bir şairin sevdamızdan bahsettiği o temiz sayfada bekliyorum seni sevgili. Ben, seni Allah için bekliyorum... Kavuşamıyoruz, evet ama bir gün gelecek buluşacak bu yürekler. Mısralarımızla sevdanın en güzelini yaşayacağız, yaşatacağız. Şairlerin körpe kaleminde haykırsın sevdamız. Mesele kitaplara şiir olmak değildi ki. Sevdamızın kaleme alındığı o kalemin ucundan akan sözlerin, sözde sevdiklerini sanan sevdalılara, aslında neyi hitap ettiğiydi. Allah'ım, bana, beni senin için seven Ömer'imi gönderdin. Ben de seni Allah için seviyorum Ömer'im... Seni sen olduğun için değil, biz olduğumuz için seviyorum. Gecem, hüzün kokan penceremde gözyaşlarımı bekliyor. Sen de hazırsın eğer hüzne, ikimizin hali, tıpkı birbirine kavuşamayan yıldızlara benziyor. Ömer'im, vuslatımız uzak aydınlığımıza. Bakıyorum ben de öylece kaleme, kâğıda. Sadece kâğıtlara yazıyorum seni. Toprağa ekilmiş söğüt ağacı gibiyiz seninle. Sadece tek bir şansımız vardı. Ekildiğimiz toprağa ya sızlayarak ya da kanayarak alışacaktık. Köklerimiz sızlaya sızlaya, dallarımız acıya acıya geçireceğiz böylece günlerimizi. Tek bir şansımız vardı, bizim için başka fırsatlar doğmadı. Bir gün gelecek, ekildiğimiz toprakta; bize ait olan söğüt ağacının altında senin ve benim gibi sevenler buluşup sarılsın ÖMERİM...

 

•*•*•*•*•

 

 

•ÖMER•

 

Saniyeler bir bir geçiyor ömrümden ve sen, aradığım sevdam neredesin? Hangi kitabın içindesin ki, okudukça bulamıyorum seni. Ben de şimdi bir kitaptayım, tıpkı senin gibi arıyorum sendeki beni. Saklı olduğumuz kitaplarda birlikte büyütemediğimiz sevgimizi arıyorum. Yok mu sevdamıza şahit olacak, iki kelime edebileceğimiz bir kitap? Buluruz elbet sevdamızdan, yaşadığımız zorluklardan söz eden güzel bir kitap. Belki bir gün, bir şair kaleme alır bizim sevdamızı, hasretimizi, özlemimizi... Şairlerin kitaplarında bizim gibi sevenlere, elbet vardır boş sayfaları, oraya yazarlar bizi. İnsanlardan uzak, kusursuz başlayan sevdamızın, kusursuz devam etmesi duasıyla, bir ömür yazılsın artık hayatın müsaade ettiği, son satır sayfasına kadar. Allah'ım, bana, beni senin için seven Asimi gönderdin. Ben de seni, Allah için seviyorum Asim... Seni bulma çabalarım, ruhunu bulmama yetmiyor. Bazı şartlar engel kavuşmamıza; ama seni aramaktan asla vazgeçmeyeceğim! Ta ki seni bulana kadar, saklandığın o kitapta buluşacak bu yüreklerimiz sevdiğim. İşte o gün geldi, sonunda aradığım o kitabın içinde seni gördüm. Saklı kalalım sevdamızla, dünyam dursun eksilmez gözümden; çünkü bu yürek öyle istiyor, gözlerim gözlerinde buğulansın, saklı kalalım sevdamızla bize ait olan o, kitapta. Adını da Sessiz Âşıklar koyalım... Bilmediğimiz bir yerde, bilmediğimiz bir kütüphanenin kitaplığında saklı kalalım. Ta ki senin ve benim gibi seven bir kişiye rast gelene dek kitabımız. Açıp okusun sevdamızı... Okusun ki, sevip kavuşamayan, ama kitapta bir olan sevdamız anlatılsın dilden dile. Sahip çıkılsın bizim gibi sevenlere. 'Dünya döndükçe kirlendi, böyle temiz sevmeler eskidendi.' denmesin diye biz yaşadık sevgimizi. İnşallah başkaları da yaşar, yaşatır bizim sevdamızı. Seni çok beklettim, biliyorum... Bekledikçe acı çektin hem sen hem de ben! İkimizde öldük, ama dediğin gibi bir söğüt ağacı altında yeniden can bulalım seninle hayata. Ne köklerimiz sızlasın ne de dallarımız acısın. Ben seninle, sen benimle olduktan sonra o, söğüt ağacında can bulsun sevdamız. Bizim gibi sevenlerde buluşup geldiği vakit, sarılsınlar ağacımıza. Vuslat bize nihayet uğradı... Seninle rabbimizin merhametine talip olduk, Rabbim bizi vuslatsız bırakır mıydı; benim, temiz yürekli ASİM...

 

 

•*•*•*•*•

 

 

Hemşire Elif, neredeyse canı, kanı olan Asinin isteğini yerine getirmiş, sonunda arkadaşının kitabını olduğu gibi bastırtmıştı. Tutmuş olduğu sözü yerine getirmenin huzuruyla, mutlu bir şekilde yeniden gözlerinin dolmasını engelleyememişti. Bu şiir gibi olan anlatıma yer verdiği için yazarına teşekkür etmişti genç kız. Tıpkı okunduğu gibi bir şiir kitabında söz edilmişti sevdaları... Aşk-ı Serzenişin kapağını kapatarak, minnet dolu bir ifadeyle eline aldığı kitabı rafa koymuştu. Başucu kitabı olduğu için Asi ve Ömer'i yanından hiç ayırmıyordu genç kız.

 

Kitabı bırakırsa, sanki Asi yine ellerinden kayıp gidecekmiş gibi hissediyordu. O artık yoktu, bunu kabullenmesi oldukça zorlamıştı Elif'i. Öte yandan, içinde tarifsiz bir duygu yatıyordu genç kızın. Dostunun hayat hikâyesi dilden dile dolaşarak, çabası sayesinde bir Asi ve Ömer vardı dedirtecekti. Her kim olursa olsun, kitabı eline aldığında bu aşka önce imrenecek, daha sonra da kaskatı kesilmiş bir şekilde ruhlarını hüzne teslim edeceklerdi. Kendini daldığı anıların girdabından çekip aldığında eşyalarını toparlama işlemini sonunda bitirmişti. Bütün sorumluluklarını olduğu gibi yerine getirmiş, sonunda hastaneden ayrılıyordu hemşire Elif. Asi öldükten sonra daha fazla burada çalışmaya devam edip kendine acı çektirmeyecekti. Her şeyini aldığına emin olduğunda çıkışa doğru yürümeye başlamıştı. Kapının önüne geldiğinde harelerine takılı kalan genç adamla karşılaşmış, öfkeyle Ömer'e doğru bakmıştı. Genç adamı her gördüğünde öfkesi, kini şaha kalsa da Asi için susuyordu Elif. Yanından öylece geçip gideceği an, onu durdurmuştu genç adam.

 

"Elif..." dediğinde sesi oldukça kısık çıkmıştı. Genç kız ardına dönmüş, soğuk bir ifadeyle Ömer'e doğru bakmıştı.

 

"Efendim?"

 

"Beni ona götürür müsün?" dediğinde hemşire Elif, hiç ikiletmeden bu isteğini kabul etmiş, birlikte arabaya binerek mezarlığa doğru gitmişlerdi. Bir hayli çöken genç adamın durumu hiç iyi gözükmüyordu. Elif, buna aldırmayarak geldikleri mezarlığım içinde Asinin bulunduğu yere doğru ilerlemişti. Ömer, 'Kimsesizler Mezarlığı...' yazısını görür görmez, yüreği adeta paramparça olmuştu. Dizleriyle olduğu yere hızla çökmüş, kalbi acıyla sızlarken ağlamaya başlamıştı. Elif, genç adama buz gibi bakmaya devam ettiğinde çantasından çıkardığı kitap şeklindeki defteri Ömer'e uzatmayı ihmal etmemişti.

 

"Asi, hep sana vermemi isterdi." dedi buz gibi çıkan sesiyle bakmaya devam ettiğinde genç kız. Ömer, defteri eline almış, Asinin bir zamanlar dokunduğu mavi kalıplı defterin üzerinde usulca parmaklarını gezdirmişti. Kapağını açmış, yüreğine çöken büyük bir kederle sayfaları aralamıştı. Üzerinde yazan not, gözlerinden akan yaşların ateş gibi dökülmesine, onu yakmasına bir türlü engel olamamıştı.

 

Yüreğimi bir şiraze gibi yakan adama, Ömer Behramoğlu'na...

 

Elif, sırtını dönüp gitmeden hemen önce Ömer'e doğru acıyla baktı. "O seni çok sevdi Ömer. Bekledi, bunca zaman sabretti. Onca zorluğa o, küçük kalmış bedeniyle göğüs gerdi. Hiçbir zaman kızmadı, isyan etmedi. Sana dair ne varsa, hepsini yutmuştu. Sonra hasta oldu işte! Sen Ömer, sen... Nasıl bir adamsın ki onu dinlemeden terk edip öylece çekip gittin? Ağabeyinin söylediği yalanlara inanıp, nasıl öylece kanabildin? Şimdi acı çekiyor olman, bize Asiyi geri getirmez anladın mı? Aslında senin şunu gayet iyi anlaman lazım. Bir daha kimse seni, onun sevdiği gibi sevmeyecek. Kimse, onun sana baktığı gibi bakmayacak. Kimse, onun senin elini tuttuğu gibi tutmayacak. Kimse Ömer Behramoğlu, ama hiç kimse, seni sen olduğun için sevmeyecek... Vicdanın boğazına yapışacak, büyük bir azapla yaşamaya devam edeceksin. İşte buna ağla!" dediğinde Ömer'i ardında bırakarak geldiği gibi hızla mezarlığı terk etmişti. Genç adam, mavi kalıplı deftere sarılarak bin pişman olmuş bir şekilde hıçkırmış ve ağlamaya devam etmişti.

 

Başını kaldırdığında avucunun içine aldığı toprağı sıkmıştı. Asinin acıyla yazdığı kitabın hepsini, daha önce de okuma fırsatı bulmuştu. Genç kız onunla yaşayamadığı mutlu hayatı anlatmış, hiçbir zaman var olmayan ailesini içine katmış, eksikliğini yaşadığı dostluğu ise taçlandırıp, hayalini satırlara mükemmel bir şekilde dökmüştü. Ömer, o an azapla çok şey düşünerek gözlerini yummuştu. Başını tekrardan kaldırarak gökyüzüne doğru kederle bakmıştı. Artık daha fazla bu acıyla baş edebileceğini sanmıyordu. Üstelik Elif'in ne kadar haklı olduğunu da çok iyi biliyordu. Vicdan azabından kıvranırken, buraya gelmeden hemen önce aklına koyduğu şeyi yapmak için elini beline atmış, silahını çıkarmıştı Ömer.

 

Genç adam, mezar taşında yazılı duran isme bakarak, "Sen yoksan bu dünyada, benim de yaşamanın hiçbir anlamı yok Asim!" diyerek silahı, şakağına doğru dayamıştı. "Biliyorum, hiçbir şekilde hak etmiyorum seni, ama öteki dünyada da hâlâ var mı, yüreğinde bana yerin?" dediğinde gözünü bir an olsun kırpmadan tetiği ateşlemişti.

 

Kuşlar, konduğu dallardan sesin verdiği korkuyla uçmuş, böylelikle bir can daha yitip gitmişti bu dünyadan. Ömer, yaşadığı şeyler yüzünden ruhuna saplanan onca acıya daha fazla dayanamamış ve kendi yaşamına son vermişti. Gökyüzü, mordan kızıla doğru çaldığında yerini, artık siyahi kara bulutların acımasız esaretine bırakmıştı. Ve hafiften, mürekkep dolu satırları silemeyecek kadar ince bir sızı şeklinde yağmur yağmaya başlamıştı. Gökyüzü de artık yitip giden bu sevda için ağlıyordu...

 

 

 

SON...

Loading...
0%