Sevginin İntiharı Anormal yazar. |
Sevginin İntiharı
Kadın, yanlışlıkla ölmüş babasının numarasına yazıcakken bir sayıyı yanlış yazdığı için bilmediği bir adama yazar.
Aslında olay liyan Mehru`nun babasının ölümüyle başladı. Babası öldükten sonra zaten babasıyla ayrı olan annesi başka bir adamla evlendi, annesi ile arası kötü olsa bile annesi çağırdığı için zorla giden Liyan üvey babasından tacize uğradı.
Liyan ilk başlarda bu acıya karşı sadece sussada artık dayanamıyordu, ve ölümüne adım atmak için sessiz adımlarla ilerledi.
Her şey hazırdı son olarak sadece tatlı bir ölüm gerekiyordu, Liyan etrafına bakındı telefonu koltuğun üzerindeydi. Sessizce telefonu eline aldı, ve yıllar sonra babasının numarasına mesaj yazmaya başladı.
Zaten intihar edicekti, dikkatsizdi. Tek düşündüğü babası ve ölümdü. Babasının numarasını silmişti fakat ölmeden önce son kez onun ölü olduğunu bile bile yalnız kalmamak için yazıcaktı.
Telefonu tutan eli titriyordu, herkes gibi korkuyordu. Ölüm onu korkutuyordu.
Telefonunu eline aldığından beridir değişik hissediyordu. Babasının yüzünü özlemişti, babasının kokusunu özlemişti.
O çok güzel kokuyordu, babası sevgi kokuyordu.
Sevgi... Babasının ölümünden sonra görmediği bir şeydi, ne bir arkadaş çevresi olmuştu ne de bir sevgilisi.
Son kez gülümsedi, babasına gülümsüyormuş gibi düşündü. Yazmaya başladı, elinin değdiği her harf ölüme bir adımdı ona göre, hızlı hızlı yazıyordu o yüzden. Babasına hızlıca kavuşmak istiyordu belki de.
Her harf, her kelime, her cümle bir ölümdü, bir sevgiydi. Liyan Mehru ölümü istiyor, seviyordu.
Sevdiği birinden korkabilir mi insan? Oluyormuş demekki. Diye düşündü.
Ve mesajları yazdıktan sonra telefonu kapattı, yukarıdaki avizeye baktı masasının üzerindekileri haplara baktı. İki seçenek sunmuştu kendine, kesin ölüm hangisindeyse onu seçicekti.
Baktı, düşündü. Haplar mı daha hızlı öldürür yoksa kendini asması mı?
Kendini asmayı seçti, yıllara inat kendini idam ettiricekti. Yapmadığı şeyler için idam ediyordu kendisini, sevgisizliğine idam cezası verdi.
İpleri önceden ayarlamıştı babasının kocaman evinde, bir avizeye asıcaktı kendisini. Ne acınası... Diye düşündü. Haklıydı, ne acınası..
Bir tabure vardı çıktı üstüne, yavaş adımlarla gidiyordu çünkü babası en güzel işler yavaş yavaş olur demişti.
Kafasını o çemberin içine doğru soktu, aynı normal idamlarda olduğu gibi ipe en sevdiği kokuyu sıkmıştı, annesinin ve babasının birlikteyken ortak kullandıkları parfüm.
"Kokusu hiç değişmemiş hâlâ aile kokuyor..." diye güçsüzce mırıldandı. Şimdi ise vakti gelmişti, son olarak konuştu,
"Rabbim affet, dayanamıyorum. Emanetine sahip çıkamadım, kendimden utandım sen benden utanma.." diye mırıldandı uykulu sesiyle.
Sonsuz uyku için uyumamıştı, rahat uyuyacağım artık. Diye düşündü ve parmak uçlarına kalktı tabureyi yavaşca istiyordu. Ölümle oynuyordu, ve bunu sevmişti.
Tabure tam düşecekken bildirim sesi geldi, bu ses ne alaka? diye düşündü. Kimsesi yoktu sadece üniversitesindeki birkaç kızlar sınav haftası ondan notlarını almak için yalvarırlar o yüzden mesaj atarlardı. Fakat sınav haftası daha gelmemişti.
Merakına yenik düşmek istemedi, fakat dayanamayıp ölümünden vazgeçti. Kafasını sıkan ipten yavaşca kurtuldu, tabureden indi.
Telefonu eline aldığında ise babam diye kaydettş numardan mesaj geldiğini gördüğünde gözleri kocaman açıldı.
Ölümü sadece kolay bir bıkkınlıktan ibaret değildi. Yaşadıkları ve gizemli hatırlamadığı geçmişi vardı. Bu geçmişine inat yaşamaya çalışsa bile ölüm onu ele geçirmişti ve ölüme sevdalanıp sonunu kendi yazmak istemişti.
"Tövbe... Tövbe estağfurullah."
|