Yeni Üyelik
3.
Bölüm

👁‍🗨 BÖLÜM 2 : ZAMAN GENLERİ

@mavimsu_

 

 

 

Gök Yakut'un asil okuyucularına

keyifli okumalar dilerim.

 

(👁‍🗨)

Bölüm Sözü

Yerle bir edendim ben.

isyan ettin !

O hâlde yerle birsin!

 

H.G. 

 

 

(👁‍🗨)

 

 

Tarih : 30 / 12 / 2119

 

Tarih derslerini hep çok sevmişimdir. Geçmişte yaşanan olaylar ve geçmişin geleceğe olan etkileri beni derinden etkiler. Bu düşüncem, bu dersi en sevdiğim ders yapmasa da, çok sevdiğim derslerden biri yapmaya yetiyordu. Geçmişte yaşamayı dileyecek kadar, gelecekte çok fazla eziyet çekmiştik. Oysaki gelecekteki eziyetlerimizin tüm nedeni zaten geçmişteki olaylardan kaynaklanıyordu. Buna rağmen geleceğimiz o kadar kirliydi ki, "kötü yıllar" olarak adlandırılan geçmiş bile, keşke o zaman doğsaydım da bu zamanda doğmasaydım dedirtiyordu.

 

Keza, bundan 100 yıl önceki nesil söz konusu tarih dersleri olduğunda, hep dinlemeyi en sevdiğim nesil olmuştu. Önümdeki ders kitaplarım yine geçtiğimiz yüzyıla ait tarih notlarımı bağlıyordu. Biraz tarih çalışmaktan kimseye zarar gelmezdi.

 

Sınav zamanları gelmek üzereydi. Odamın köşesinde yalnız başıma otururken pencereden süzülen güneş ışığı, içimde bir huzursuzluk yaratıyordu. Her zaman olduğu gibi yarın da, devlet okuluma gitmek zorundaydım. Zengin ailelerin çocukları, rahat evlerinde oturup teknolojiyle dolu dersler alabilirken, ben her gün yollara düşüp eski moda sınıflarda eğitim almak zorundaydım. Bunun bilincinde olmak ders çalışırken canımı sıkıyordu.

 

Tarih sınavına hazırlanırken, eskiden okullarda öğretmenlerin insanlar olduğunu hatırlayınca yüzümde buruk bir gülümseme oluştu. Öğretmenlerimizin artık insan değil, soğuk robotlar ve yapay zeka olduğu gerçeğiyle baş etmek zordu. Onlar, duygusuz bir şekilde bilgi aktarıyorlardı, hiçbir zaman gerçek bir bağ kurmuyorlardı. Zengin ailelerin çocukları, bu duygusuz eğitim dünyasından uzak, konforlu evlerinde güvenli bir şekilde ders çalışabiliyorlardı. Dolayısıyla para her yerde olduğu gibi eğitim hayatımızda da önemli rol oynuyordu.

 

Çevremdeki diğer öğrenciler, yöneticilerin halka sunduğu imkanları kullanarak eğitim hayatlarına biraz olsa da rahatlık getiriyorlardı. Sanal gerçeklik gözlükleri ve yapay zeka destekli öğrenme platformları ile ders çalışmak elbette daha kolaydı. Ancak ben, köklü geleneklere ve eski nesil materyallere olan özel bir ilgiyle öne çıktığıma inanıyordum. Sıralı test kitapları, eski kâğıt ve kalem notlar benim için bir nevi hazineydi. Belki de bu, bir önceki kuşaktan gelen bir nostalji veya basit bir tercihtir, ancak benim için öğrenme, eski okul stilleriyle daha anlam ifade ediyordu.

 

Test kitaplarım arasına gömülmeye devam etmiştim. Geçtiğimiz yüzyılın temel konularını öğrenmek mecburiyetindeydim. Konular karmaşık ve yıkıcıydı. Tutmuş olduğum notlarımın hepsi şunlardan ibaretti:

 

1. Yapay Zeka Kontrolü ve İstismarı: Yapay zeka, kontrol dışında kalarak insanların yaşamlarını etkilemeye ve manipüle etmeye başladı. Güvenlik tehdidi oluşturan kötü niyetli kullanımlar ortaya çıktı.

 

2. Çevresel Felaketler ve Kirlilik: İnsan faaliyetlerinin neden olduğu çevresel tahribatlar, doğal felaketlere ve kirliliğe yol açtı. Ekosistemlerdeki bozulmalar ve biyolojik çeşitlilik kayıpları artış gösterdi.

 

3. Uzay Yarışının Silahlaşması: Uzay keşfi ve kolonizasyon projeleri, ülkeler arasında bir uzay silahlanma yarışına dönüştü. Uzayda stratejik avantajlar sağlamak için silahlar kullanılmaya başlandı.

 

4. Biyolojik Silahların Yayılması: Biyolojik silahlar, salgınları tetikleyerek ciddi sağlık krizlerine neden oldu. Sağlık sistemleri ve toplumsal düzen zor durumda kaldı.

 

5.Toplumsal Düzensizlik ve Anarşi: Ekonomik eşitsizlik, toplumsal huzursuzluk ve politik istikrarsızlık, çatışmalara, isyanlara ve toplumsal anarşiye yol açtı.

 

6. Gelişmiş Teknolojik Silahlar: Gelişmiş teknoloji, yıkıcı silahların üretimini ve kullanımını artırdı. Bu durum büyük çaplı çatışmalara ve felaketlere neden oldu.

 

7.Bilgi Manipülasyonu ve Kontrol: İleri teknoloji, bilgi akışını manipüle etme ve kontrol etme yeteneği sağladı. Bilgiye erişim kısıtlanarak propaganda ve bilgi savaşları yaygınlaştı.

 

8.Her yıl içinde yok edilen 40.000 tür sebebiyle yaşanan biyoçeşitliliğinin azalmasının ekosistem işleyiş ve dengesinde sebebiyet verdiği düşüşler gerçekleşti.

 

9.Dünya genelinde anormal şekilde artan nüfus.

 

10.Asrın felaketleri olan doğa olaylarının peş peşe gerçekleşip, altıncı yok oluş çağının başlaması.

 

11. 102'ler Meclisi ( Komitesi')nin ortaya çıkışı.

 

12. Sınıfsal ayrımın başladığı yıllarda, 12'ler Meclisi (Komitesi)'nin kurulup dünya düzeninin değişmesi.

 

13. 102 adet şirketi, 12 güçlü devlet yönetirken, bu 12 güçlü devleti yöneten iki ailenin varlığı. Dünyanın en güçlü ve soylu ailelerinden birinin gizli olan kimliklerini tüm dünyaya duyurarak ortaya çıkması ve yönetime el koyması. ( Dünya çapında büyük darbe harekatı.)

 

14. Ra-nın Gözü tarikatının ortaya çıkışı.

 

15. Geçmişte var olmuş 'Kırmızılar' adında bir tarikatın daha varlığının ortaya atılması. Bu olay dünyada kanlı dolunayı bir adım öteye taşıdı. Bu tarikat, planlı krizler ve dönüşümlerle ilişkilendiren bir gerçeklik olarak öne çıktı. Her yedi yılda bir, dünya çapında planlı bir şekilde krizlerin ve dönüşümlerin ortaya atanların onlar olduğu kanıtlandı. Ancak Kırmızılılar ortadan kalktığında kanlı ay projeleri Ra-nın Gözü tarafından uygulanmaya başladı. Özellikle her yedi kanlı dolunayın tamamlanmasından sonra, yani 49 senenin sonunda gelen 50'nci senede, "Süper Kanlı Ay" adı verilen dönemde domino etkisi yaratacak olayların gerçekleşeceği tüm dünyaya duyrulsa da olayların konusu insanlıktan gizlendi.

 

16. Ra-nın Gözü Tarikatının, Kırmızılılar'ı (Kardeşler Konseyini) yok etmesi.

 

17. Tüm dini inançların yasaklanması. İbadet yerlerinin yıkılması. Tek kutsal dinin Yakut Flamara Dini olduğu bilgisinin dayatılması. Bu din dışında başka bir dine inanmak veya onu yaymak için hamlede bulunmuş olmanın, bedelinin ölümle sonuçlanması.

 

18. Bütün krizlerin asıl oluşum sebebi olan savaşın başlaması, fakat Ra-nın Gözü'nün ortaya çıkmasıyla emellerine ulaşamayan bu savaşın, yarım kalmış bir savaş olması (3. DÜNYA SAVAŞI)

 

Savaşın ortaya çıkardığı sonuç dünya tarihinde ilk kez atılmış bir imzaydı. Artık ülkeler vardı, devletler yoktu. Tüm dünya Ra-nın Gözü tarafından yönetiliyordu. Yeni dünya düzenin sınırları oldukça kanlı şekilde çizilmişti. Ortaya çıkan sonuç, kalemi elinde tutanlar için sadece başarıdan ibaretti. Dünyayı artık devletler değil, şirketler yönetiyordu.

 

Hayır! Dünyayı devletlerin değil, şirketlerin yönettiği artık herkes tarafından biliniyordu.

 

Şu andan itibaren öğrenmek amacıyla yığınla not tutmaya çalıştığım konu yarıda kalmış olan 3. DÜNYA SAVAŞI'nın ta kendisiydi. Savaş, insanlığın 6. yok oluşun içine girmesinin en büyük sebebi olarak geçerdi kitaplarda. Konunun ehemmiyeti sebebiyle notlarımı son kez gözden geçirmek istemiştim.

 

Yarım kalmış olan 3. Dünya savaşının ana merkezi Batı Asya'da, Arap Yarımadası'nın kuzeyinde bulunan eski Suriye olmuştu. Uzun yıllardır Suriye'deki kaynaklar büyük ülkeler tarafından kendisine ait kılınmak isteniyordu. Amerika, Suriye'deki savaş rejimini durdurmak adı altında Dünya barışı kapsamlı çalışmasına başlamıştı.

 

Böylece Dünya Savaşı'nın fitilini ateşleyen olay, Orta Doğu'daki gerilimlerle başladı. Suriye'de Amerika'nın müdahalesi, Rusya'nın bu müdahaleye karşı çıkması ve Türkiye'nin bu çatışmanın tam ortasında kalması, bölgesel bir krizi beraberinde getirdi.

 

Amerika'nın Kıbrıs limanı üzerinden getirdiği savaş gemilerini, rejime ait bir şehri bombalamak için kullanması, onun sözde barış operasyonunun bir parçasıydı. Rusya'nın o dönem Ukrayna ile olan savaşı yeni yeni durulmaya başlamıştı ve Suriye'yi Amerika'ya kaptırmayı istemiyordu. Rusya'nın zaten Suriye'de tıpkı ABD gibi aktif askeri silah gücü bulunuyordu, ve bu gücü kullanmaktan geri kalmayacaktı.

 

Yıllar süren gerginlik ve entrikaların ardından, Ortadoğu'da Amerika ve Rusya arasında Suriye üzerinde başlayan çatışma, dünya genelindeki büyük savaşın başlangıçı oldu. Aynı dönemde, İsrail'in Filistin'e saldırılar düzenleyerek başlatığı Büyük İsrail devletini kurma arzusu, bölgedeki gerginliği daha da tırmandırdı. Bu iki ayrı çatışma, zaman içinde birbirine dolanarak 3. Dünya Savaşı'nın kapılarını araladı.

 

Rusya'nın kara donanmasına ihtiyacı vardı ve bunun için komşularına gitmek en doğru karardı. Rusya yardım için Türkiye'yi seçmişti. Türkiye'nin önünde iki seçenek vardı: Ya izin verecekti ve Amerika ile düşman olacaktı, ki bunun sonucunda NATO'dan atılacaktı. Ya da karşı gelecek ve Rusya'yla dostluğunu bitirecekti, bu da önemli müttefiklerinden birini kaybetmesine yol açacaktı.

 

Türkiye bu süreçte kendi içinde çıkan iç savaşta, yardımını esirgemeyen Rusya'yı seçmeyi doğru bulmuştu. Rus kara askeri donanmasına sınırlarını açmıştı. Ancak Türkiye, bu kararından dolayı Amerika'nın silah ambargosuna maruz kalmıştı.

 

Amerika'nın Suriye'yi ele geçirme çabası ve Rusya'nın buna müdahalesi, sadece bölgesel bir çatışma olmaktan çıkarak küresel bir boyut kazanmaya devam ediyordu. İki süper gücün çatışması, gizli örgütlerin manipülasyonları ve bilgi savaşları ile daha karmaşık bir hâle evrildi. Siber saldırılar, medya manipülasyonları ve ekonomik çöküşler, dünya genelindeki devletleri etkisi altına alarak büyük bir kaosun habercisi oldu.

 

İnsanlık o an bir şeyin farkına vardı. Bir savaş başlamıştı, lakin bunu başlatan bambaşka bir örgüt vardı. Onlara "Kim Olduğu Bilinmeyenler (K.O.B.)" denilmekteydi. Kim olduğu bilinmeyenler, ülkeleri birbirlerine düşürecek kadar güçlüydü.

 

Rusya'nın Suriye'deki ilk icraatı, oradaki güçlü rakiplerinden birini elemek oldu, bu nedenle Amerikan üslerini bombalamaya başladı. Amerika ise buna karşılık verdi. Amerikan gemi donanması Kıbrıs limanını Ruslardan kısa sürede temizledi. Uzun süre boyunca iki ülke arasındaki savaş devam etti. Başka ülkeler üzerinden birbirlerini yok etmeyi hedeflediler.

 

Bir müddet sonra Çin, Rusya'nın tarafında olduğunu tüm dünyaya duyurdu. Suriye'deki üstünlük çatışmaların ardından Amerika'ya geçti. Amerika Suriye'de darbe yaparak Suriye iktidarını devirdi. Hemen peşi sıra Rusya, Avrupa'ya saldırmaya başladı. Kısa süre sonra olaya Çin de dahil oldu. Çin, kendi çıkarları doğrultusunda dünya basınına Japonya'yı hedef alacak türden sözler sarf etti. Japonya, Çin'in bu mesajına tepkisiz kalmayarak Çin'e savaş ilan etti. İki ülke savaş gemilerini aynı anda okyanusa sürdüler. Bu sayede ilk karşılaşma Okyanus üzerinden ve gemiler arasında yapıldı.

 

Olaylar giderek büyüdüğünde 'NATO', nükleer bombaları devreye soktu ve Rusya'ya karşı tehditte bulundu. Buna karşılık Rusya, kendi nükleer bomba gücünü devreye sokarak NATO'ya rest çekti.

 

Rusya'nın nükleer silahları devreye sokma tehdidi aslında gizli örgütün planının bir parçasıydı. Bu tehdit, uluslararası arenada büyük bir panik yaratırken, aynı zamanda NATO'yu zorladı. Gizli örgüt, siber saldırılar ve bilgi manipülasyonu yoluyla dünya genelinde kaos ve karışıklık yaratıyordu.

 

Amerika'nın Suriye'deki müdahalesiyle başlayan süreçte, gizli örgütün Rusya'nın tepkisini devreye sokmasıyla birlikte Suriye'de başlayan savaş, aslında bir taşeron savaşıydı. Bu savaş, gizli örgütün kontrolünde gerçekleşirken, Suriye'nin stratejik konumu dünya genelindeki hegemonya mücadelesinin bir parçası hâline getirdi.

 

Dünya Savaşı'nın başlaması, ülkeler arasında ittifakları yeniden şekillendirdi. Amerika, Rusya ve diğer büyük güçler, kendi çıkarları doğrultusunda taraf belirlerken, gizli örgüt bu kaotik ortamdan yararlanarak etkisini daha da genişletiyordu.

 

Dünya artık kapılarını 3. Dünya Savaşı'na açtıklarının farkındaydı.

 

Savaş içerisinde olan diğer ülkeler ise şunlardan ibaretti:

 

1. Kuzey Kore - Güney Kore/ ABD: Kore Yarımadası'ndaki tarihî gerilim ve nükleer silah geliştirmesi nedeniyle.

 

2. İran - İsrail / Suudi Arabistan: Orta Doğu'da bölgesel çatışmalar ve çıkar çatışmaları sebebiyle.

 

3.Hindistan - Pakistan: Güney Asya'daki tarihî gerilim ve sınır anlaşmazlıkları nedeniyle.

 

İttifaklar:

 

1. Batılı Bloku: Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa ülkeleri ve müttefikleri.

 

2. Doğu Bloku: Çin, Rusya, Türkiye ve stratejik ortakları.

 

Bölgesel İttifaklar: Orta Doğu ve Asya'daki belirli ülkeler.

 

Tarafsız Ülkeler:

 

1. İsviçre:Geleneksel tarafsızlık politikasını sürdürdü.

 

2. İsveç ve Kanada: Nötr bir duruş benimsediler.

 

Savaş tüm Dünya'ya yayıldığında Rusya, müttefiki olan Çin'e Japonya'yı işgal etmesi için asker ve silah yardımında bulundu.

 

Bu olayın üzerine Güney Kore, Japonya müttefikliği olmak koşuluyla savaşa dahil oldu. Çin'in müttefiki Kuzey Kore, Güney Kore'yi gördüğü an savaşa katıldı.

 

Kuzey Kore, Güney Kore'nin başkenti Seul'u almak için bölgeye tanklarını sürdüğünde, bu hamleye Güney Kore, Kuzey Kore tanklarını havadan bombalayarak karşılık verdi. Güney Kore'nin bu hamlesi, Kuzey Kore'de büyük tank kayıplarına neden oldu. İtibarı önemli olan Kuzey Kore, Güney Kore'ye karşı yıkıcı silahlarını ortaya koyduğunda büyük darbe girişimi o hamlenin sonrasında başladı...

 

3. Dünya Savaşı gerçekleşmek üzereyken bütün dünya basınında tek bir haber çalkalandı: Büyük darbe gerçekleşti. Dünya artık Ra-nın Gözü'nün (RG) emri altına girecektir.

 

Bazı önemli siyaset bilimciler, tüm bu olayların başlama sebebini aslında gizli örgütün, asıl amacı olarak görüyordu. Onlar Ra'nın Gözü tarikatını ifşa etmek istedikleri için 3.Dünya Savaşını ortaya atmıştı. Yine onlara göre, Ra'nın Gözü, henüz kimliğini deşifre etmeden dünyayı gizlice yönetmeye devam edecekti, ancak savaş başlayınca erken darbe yapmak zorunda kalmışlardı. Bu bilgiler medyada ilk yayıldığında teori çığ gibi büyümüştü. Teorinin önüne geçebilmek için tüm dünyada haber erişim ağlarına kısıtlamalar getirilmişti. Birkaç ay sonra önemli siyaset bilimcilerin hepsinin ölmüş olduğu bilgisi insanlığa sunularak aslında "konuşmaya devam ederseniz, sonunuz böyle olur. " iması gerçekleşmişti.

 

Öte yandan bir de-

(...) 

 

"Sen hâlâ ders mi çalışıyorsun, Safir? Yeter artık bu kadar." Ders notlarıma diktiğim kafamı, sağ tarafımda bulunan odamın kahve tonundaki kapısına doğru çevirmiştim. Sevgili ikizim anlaşılan gece gezmesinden dönmüştü. Kolumdaki dijital saatten gecenin kaçında olduğumuza bakmıştım. Saat gecenin ikisiydi. Sabahlamadan eve geldiği nadir anlardan biriydi. Zümrüt ve ben ikiz olabilirdik, lakin birbirine en zıt iki insandık.

 

Zümrüt asla benden utanmazdı. Aslında benim için çok çabalardı. Onun gibi olabilmem, sosyal çevre edinmem için elinden geleni yapardı. Beni zorbalayan herkesi sonuna kadar zorbalardı. Ben bunun olmasını istemezdim. Zümrüt'ün arkadaş çevresi onun gibi insanlarla doluydu. O insanlar eğlenmesini çok iyi bilirdi. Bense ders çalışmasını çok iyi bilirdim.

 

Çoğu zaman insanlar ikiz olduğumuzu öğrendiklerinde bu duruma şaşırırlardı. Zümrüt asla fark etmese de arkadaşları benden haz etmiyordu. Benim ruh emici olduğumu düşünüyorlardı. Eğlenmesini bilmeyen, pısırığın tekiydim onlara göre. Sadece Zümrüt'ten çekindikleri için ses etmiyorlardı o kadar.

 

İkizimin arkadaşlarıyla arasının benim yüzümden açılmasını istemiyordum. O ne kadar ısrar ederse etsin onunla beraber dışarıda bulunmamaya dikkat ediyordum. Lisenin son senesindeydik. Birkaç ay sonra mezun olacaktık. Okuldakilerin büyük çoğunluğu benim Zümrüt ile aramdaki kan bağını bilmiyordu. Bunun olmasını ben sağlamıştım. İkizimi bu konuda ikna etmek çok zor olsa da ona göz önünde olan bir insan olduğunu, eğer ikiz olduğumuz okulda duyurulursa bir anda görünmez kızdan ilgi odağı kıza döneceğimi, kesinlikle bunu istemediğimi, yalnızlığımla mutlu olduğumu ve bunu bozmaması gerektiğini söylediğimde ikna olmuştu. Aynı lisede okusak da çoğu zaman yan yana gelmiyorduk.

 

"Senin aksine birimizin eğlence peşinde koşmak yerine ders çalışması ve bir gün bu aileyi rahatlık içinde yaşatması gerekiyor." Söylediklerim onun için komik olmalıydı. Kapının girişinde durmaktan vazgeçip sırıtarak bana doğru gelmişti. Tam olarak bana yaklaştığında eğilip kafamın üzerine öpücük kondurmuştu. Onun bana karşı olan sevgisi bu dünyada sahip olduğum en güzel şeydi. Çoğu zaman bana ikizden çok ablammış gibi hissettirirdi.

 

"Aileden kastın sen-ben ve şu içeride yine içip içip kafayı bulduktan sonra sızan annemiz mi?"

 

Zümrüt'ün alaycı sözleri aslında benim en zayıf olduğum noktaydı. O bizim aile olduğumuza asla inanmıyordu. Her fırsatta bu durumu dile getiriyordu. Yıllar önce ortalardan kaybolmuş ölü mü? yoksa diri mi? bilinmeyen baba ve kocasının yokluğunda kafayı yediği için kendisini alkole vuran, ayık olduğu hâlini hatırlamadığımız bir annenin çocuklarıydık biz. Aile değildik. Onun için sadece ben vardım. Biliyordum. Zümrüt buralardan çekip gitmiyorsa sebebi bendim. Yoksa onun gibi özgür ruhlu kadını, buralarda kimse tutamazdı. Benden dolayı katlanıyordu bunca eziyete.

 

Benim içinse durum bambaşkaydı. Ben de annem gibi babamı bekliyordum. Babam çıkıp gelecek ve bize gitmesinin arkasında yatan gerçeği söyleyecekti. Annem babamın gelmesi ile artık içmekten vazgeçecekti. Bu sayede biz aile olmayı başaracaktık. O günün gelmesini istiyordum sadece. Düşüncelerimi ben söylemesem de Zümrüt benden çok daha iyi bilirdi. Buradan bensiz gitmezdi. Ben de buradan gitmek istemiyordum. Annemi ondan annelik namına bir şey görmesem de arkamda bırakıp gidersem vicdan azabından ölürdüm.

 

Düşüncelerim de yer edinen konuyu konuşmak beni yoruyordu. Dolayısıyla konuyu değiştirmek benim için çok daha iyi olacaktı. Onu dikkatlice süzdüğümde 'ben spora başlayacağım' dediği günden sonra fiziğinin muazzam ölçüde güzelleştiğini görmüştüm. O gerçekten çok güzeldi. Onun en büyük hayranı ben olabilirdim. Ben çelimsizin önde gideni iken ikizimin bu denli mükemmel olması şaşırılacak şeydi. Zümrüt vücuduna dövme yaptırmayı da çok severdi. Kolunun bir kısmı dövmelerle kaplıydı. Sırtında kocaman ejderha dövmesi vardı. Onun gerçekten benden farklı bir havası vardı. Onunla iki dakika yüz yüze sohbet eden herkes günün sonunda onun hayranı olarak kalırdı.

Üzerindeki kırmızı eşofman ve beyaz crop kombini sade olmasına rağmen, her ne giyerse giysin ona yakıştığından oldukça hoş duruyordu.

 

"Fiziğin göz kamaştırıyor, ikiz."

 

Egoistin teki olması onu bu kez şımarıkça güldürmüştü.

 

"Biliyorum."

 

Gülüşü çok kısa süre sonra kesildi. Ah, bu surat ifadesini biliyordum. Bunu sadece bana yapardı. Benden bir şey istediği zaman işte böyle küçük çocuk gibi bakmaya başlardı. Kim bilir yine ne isteyecekti?

 

"Gönder gelsin."

 

Onu en iyi tanıyan kişi bendim. Çoğu zaman konuşmadan bile birbirimizi anlayabiliyorduk. Bu özelliğimiz hem onun hem de benim çok hoşumuza gidiyordu. Onu anlatmasını beklemeden çözmüş olmam, yüzündeki gülümsemeyi tekrar gün yüzüne çıkarmıştı.

 

"Aslında konu, okula yeni gelen öğrencilerle alakalı."

 

Sözleri kaşlarımı çatmama sebep olmuştu. Konunun onlarla nasıl bir bağlantısı vardı, merak etmiştim. Okula geçen hafta yeni öğrenciler gelmişti. İki erkek öğrenciydi onlar, son sınıflardı. Yılın yarısı bitmişken okul değiştirmiş olmaları çok garipti. Yine de okula gelir gelmez bütün öğrencilerin dikkatini çekmeyi başarmışlardı, özellikle de kızların. Halk okulunda okumaya gelmiş zengin züppelerin tekiydiler. Birbirlerinden başka kimseyle konuştuklarını görmemiştim. Onları okul içinde sadece iki kez görmüştüm. Pek tekin tiplere benzemiyorlardı.

 

"Ee, devam et."

 

Derin bir nefes alıp verdikten sonra devam etti:

 

"Parti veriyorlarmış."

 

Konunun ne olduğunu anladığımda güldüm. Partiler, eğlence mekanları, gece kulüpleri... Bunlar Zümrüt'ün hayatında önemli bir yer kaplıyordu. Muhtemelen bu partiye gitmek istiyordu. Çocukları güvenilir insanlar olarak görmesem de ikizimi çok iyi tanırdım. O, kendisini her türlü beladan korumasını iyi bilirdi. Ayrıca, ben ona gitme desem bile yine gidecekti. Bunun için benden izin alması, gülmem için yeterliydi.

 

"Sen de gitmek istiyorsun öyle mi?"

 

Kafasını aşağı yukarı evet anlamında sallamıştı. Yine de bakışlarında konunun sadece bununla kalmadığını düşünmeme neden olan imalar vardı.

 

"Başka anlatacağın şeyler de var sanırım."

 

Kafasını tekrar hızlı hızlı sallamıştı. Tüm olan biteni tek seferde anlatmak varken, kelimenin tam anlamıyla ağzından cımbızla laf alıyordum.

 

"Tuhaf şeyler oldu."

 

Yine ve yeniden kaşlarını çatan taraf ben olmuştum. Ben düzen insanıydım. Gariplik, tuhaflık, ilginçlik... Bunların benim hayatımda yeri yoktu. Son derece monoton olan hayatımda keyfim yerindeydi.

 

"Dökül."

 

Beni yine kafasıyla onayladıktan sonra, "Tuhaf şeyler oldu," diyerek bahsettiği olayı anlatmaya başlamıştı.

 

"Emin ol, en az senin kadar, o iki çocuğun pek tekin insanlar olmadığına inanıyorum. Onlarla hiç muhatap olmadım. Onlar da benimle hiç muhatap olmadılar. Bir saat öncesine kadar." Ayakta durmaktan yorulmuş olacak ki konuşmaya devam ederken çalışma masamın yanındaki yatağıma doğru ilerlemişti. Yatağa oturduktan sonra tekrar konuşmaya devam etti.

 

"Evlerinde parti verdiklerini söylediler. Beni bu partiye davet ettiler. Üstelik bütün arkadaşlarımın yanında sadece beni davet ettiler." Tuhaf olan şey bu muydu? İkizimin aptal olduğunu zannetmiyordum, fakat bazen gerçekten aptallığı tutabiliyordu.

 

"Muhtemelen içlerinden biri seni beğenmiştir. O yüzden sadece seni çağırmıştır. Bunun neresi tuhaf?" Sözünü böldüğüm için kaşlarını çatmıştı. En nefret ettiği şeylerden biri, bir şey anlatırken başka birinin konuya dahil olmasıydı. Sinirlense de yaptığıma herhangi bir şey söylemeden konuşmasına kaldığı yerden devam etti.

 

"İlk başta ben de öyle sandım. İkisini teklifleri ile beraber reddedecektim. Tabii eğer bana partiye seninle beraber ikizin Safir'de gelirse çok mutlu oluruz demeselerdi." Gözlerimi şaşkınlıkla açmıştım. Sanırım tuhaf şeyler derken kastettiği kısım tam olarak buydu. Okulun çok büyük bir kısmı Zümrüt ile ikiz olduğumuzu bilmezdi. Okula daha yeni gelmiş ve ne benim ne de ikizimin tanımadığı bu iki çocuk, bizim ikiz olduğumuzu nereden biliyorlardı? Ayrıca neden sadece bizi partiye davet etmişlerdi?

 

"Ne demek oluyor şimdi bu?" Beni heyecanlandırdığından artık daha rahat şekilde yatakta oturmak yerine uzanır olmuştu. Ayaklarının yer ile temasını kesip, kafasını yastığıma koymuştu. Tavanı seyrederken umursamazca konuştu.

 

"Ne demek olduğunu ben de bilmiyorum. Cevap vermemi beklemeden çekip gittiler." Zümrüt başına gelen tuhaf olayları bana anlatmaya bayılırdı. Eve erken dönmesinin sebebi böylece tarafımca anlaşılmıştı.

 

"Oraya gitmek yok." Sözlerimin ardından test kitaplarıma geri dönmüştüm. Beni duyar duymaz uzandığı yataktan aniden doğrulduğuna dâir sesler işitmiştim. İşte yine başlıyorduk.

 

"Ne demek gitmek yok?" Bakışlarımı tekrar onu görmek için yüzüne sabitlediğimde inkar etmenin faydasını olmayacağını bildiğim hâlde, bu durumu inkar edebildiğim kadar inkar etmiştim.

 

"Belli ki bir amaçları var. Bizim üzerimizden elde etmek istedikleri bir amaç. İkisi de tehlikeli insanlar. Bunu hissedebiliyorum. Oraya gidersek başımıza bela açmış oluruz. Bilirsin ki ben hislerimde asla yanılmam." Hislerimde bugüne kadar hiçbir zaman yanılmamıştım. Ne dediysem çıkmıştı. Ne hissettiysem çıkmıştı. Zümrüt bunu çok iyi bilirdi. Bu olayda kesinlikle iyilik namına hiçbir şey hissetmiyordum. Oraya gidersek başımız fena hâlde derde girecekmiş gibiydi. Bunu önlemenin tek bir yolu vardı, o da oraya hiç gitmemekten geçiyordu.

 

"Oraya sen gelmiyorsun zaten. Ama ben gidiyorum. " Sen gelmiyorsun, derken parmağı ile beni işaret etmiş, ben gidiyorum dediğinde de parmağının yönünü kendisine çevirmişti. Bunu yaparken fazlasıyla kibirliydi.

 

"Bu asla olmayacak, yeşil taş." Sadece kızdığımız anlarda birbirimize isimlerimizin sahip olduğu taş rengi ile hitap ederdik. Şu an fazlasıyla sinirli olduğum için bunu anlaması adına kendisine karşı olan kızgın hitap şeklimi gözüne sokmuştum. Sözlerimi duyduğu an kaşlarını çatmıştı. Kollarını kavgaya gider gibi belinde birleştirmişti. İkizim çok zor ve inatçı keçinin tekiydi.

 

"Evet! Evet, kesinlikle bu olacak, Gök Yakut."

 

Rengini mâvinin çeşitli tonlarından alan kıymetli taş 'GÖK YAKUT'... Safir'in diğer ismi Gök Yakut'tu. Benim adımın diğer anlamıydı bu. Bana böyle seslendiğine göre fazlasıyla öfkeli olmalıydı.

 

"O zaman ben de geliyorum."

 

Öfkeyle bağırmıştım. Bazen beni hiç kimsenin sinirlendiremeyeceği kadar büyük ölçüde sinirlendirebiliyordu. Ağzımdan çıkan sözleri duyduğunda suratında oluşan gülümseme beni şaşırtmıştı.

 

"İşte duymak istediğim tam olarak buydu." Ağzım şokla açık kaldığında beni çok çabuk kandırmış olmanın tadını çıkarıyordu.

 

Yine kandırmıştı. Oyunlarına sürekli kanıyordum. Her seferinde sakin olan bedenimi bir şekilde öfkenin eşiğine getiriyor, aklımın öfkemin geri planında kalmasına neden oluyordu. Bu sayede benden istediği etkileşimi anında alıyordu. Defalarca kez onun oltasına gelmiştim. Gidişat oydu ki defalarca kez daha gelmeye devam edecektim.

 

"Pisliğin tekisin."

 

Masumane sırıtışı giderek ukala olan o sırıtışına dönüşüyordu. Onun bu hâlleri öfkeme öfke katmaktan başka hiçbir işe yaramıyordu.

 

"Sen de dünya güzelisin."

 

İstediğini aldığı için şirinlik yapıyordu aklınca. Bu kez onu umursamayacaktım. Onun yerine dersime kaldığım yerden devam etmem daha faydalı olurdu. Ders başı yapmak için kitaplarımın yanına geri döndüğümde o da arkasını dönmüş kendi odasına gitmek adına odamdan ayrılıyordu. Kapıyı açıp gideceği sırada son soruyu sormuştum. Sormam gereken son soruyu sormuştum. Ona bakmak yerine önümdeki kitaplarıma bakıyordum. Nasıl olsa o cevabını verirdi.

 

O beni görmese bile, ben onu görmesem bile, biz birbirimizi görmesek bile görürdük. Görmek güzel şeydi. Kıymetini bilene...

 

"Parti ne zaman?"

 

Birkaç saniyelik sessizliğin ardından sesini duymuştum.

 

"Yarın. Akşam 20.00'de."

 

Kapının kapanma sesini duyduğumda cevap vermeme gerek kalmadığını, vereceğim cevabı beklemeden çekip gittiğini anlamıştım. Görünen oydu ki Hayatımda ilk kez yılbaşını evde değil de saçma sapan bir partide geçirecektim.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

(👁‍🗨)

Gök Yakut'un Asil Okuyucuları

Mavimsulandı!

Loading...
0%