@maviyazarr
|
TANITIM
Sare Karahanlı, hiçbir zaman sevilmedi. Ne annesi onu doğururken hayatta kaldı, ne de babası onu büyütürken bir defa bile gözlerinde sevgi gördü.
Ümit Karahanlı’nın tek arzusu, onun sadece bir yük olarak varlığını sürdürmesiydi. Oysa ben, sevgiye en çok ihtiyacım olduğu zamanlarda, bir tek doğruyu gördüm: O kolye.
Doğumdan önce babamın bana aldığı kolye, annemin son hediyesiymiş. Anlatılana göre, o kolye, bana hayat veren kadının hatırasıyla doluydu. Ama bana hiçbir şey getirmedi. Yalnızca soğuk bir hatıra olarak kaldı. Babam her gece bana onu bırakıp giderdi.
O kolye, yumuşaklığından çok soğukluğu ile tanıdım dünyayı. Anlamadım, hiç sevemedim. Bazen ona sarılıp uyumaya çalıştım, ama bir türlü uyuyamadım. Uykusuz geçen her gece, biraz daha ben oldum, biraz daha yalnız.
Ümit Karahanlı, tüm gücünü gösterdiği bir dünyada, bir kızı büyütmenin ağırlığını taşımaktan kaçtı. Annesi olmadığında, dünya ne kadar korkutucu olursa olsun, bir çocuğa sevgi verebilirdi. Ama ben, sevginin ne olduğunu hiç bilmedim.
Babam sadece bir yerden diğerine sürükledi beni, sanki bir taş gibi. Bir yük, bir acı, bir hatıra... İşkencelerini asla unutmadım. Geceyi uyumadan geçirdiğim saatlerce beni hapsederek, yavaşça yok olmayı bekledim. O kadar karanlık, o kadar yalnızdım ki... Ama her seferinde hayatta kalmayı başardım.
Geceleri, her zaman karanlık. Her an, gölgeler bir adım ötede, sanki beni bekliyorlar. Ama bu gölgelerde kaybolacak tek şey ben değilim. Babam da bir gün kaybolacak. Belki de bu, onun kendi kayboluşunun başlangıcıdır.
Geceyi hatırlıyorum, her anını. Zindan gibi odalarda hapsolmuşken, kocaman bir gölge, çok uzaktan gözlerime bakarak gülümsüyordu. Gözlerinde hiçbir umut yoktu.
O an, o kadar gerçekti ki, o gölge bir adım daha yaklaştı ve bir an için birbirimize hiç beklemediğimiz bir şekilde dokunduk. Ama o dokunuşta bir şey vardı, bir şey kayboldu.
Günler geçtikçe babamın acımasız tavırları daha da arttı. Kendisini dünyada bir tanrı gibi hissediyor, bana ne kadar acı verebileceğini görmek istiyordu. O da bir gün acıyı görecek. Çünkü her şey bir noktada kırılmaya başlar. Kırıldığında, yeniden inşa edilemez.
Bir gün, yıllar sonra, düşündüm ki belki de o kaybolan çocuk, bir gün geri gelecek. Beni bulacak ve kurtaracak. Ama o çocuk kayboldu. Ben de kaybolmuş olabilirim. Ya da belki de bir zamanlar kurtarmak isteyen o çocuk aslında öldü.
Bunu ben de bilemedim, kimse bilemez. O çocuk, benim içimde yaşıyor. Ve ben, o kaybolmuş çocuğa her zaman, her gün bir yudum daha fazla acı veriyorum.
Uyandığımda bazen, gözlerim yaşlı olurdu. O çocuk, benim bir parçamdı, ama ben ne zaman kaybolduğunu fark ettim, o zaman dünyaya gözlerimi kapattım.
Beni her zaman biri kurtarmaya çalıştı, ama onlardan sadece bir tanesi kaldı. O tanıdık yüz, ne zaman tanıdım diye düşündüm. Belki de çok zaman önce, hiç tanımadığım bir yüz olarak kaybolmuştu. Ama o, şimdi burada. Beni bulacak biri mi?
Hikayem burada bitmiyor. Çocukken kaybettiğim her şey, büyüdüğümde daha çok şey olarak karşımda durdu. Her biri başka birer derindi, başka birer yaraydı.
Bir gün, o kaybolan çocuk, yani ben, bir yerden çıkıp gelecek. Ama o zaman her şey çok geç olacak. Ve ben, yine yalnız olacağım.
Yavaşça, ama dikkatlice, adım atmaya başladım. Babamın soğuk dünyasında yalnız bir yolculuğa çıktım.
Bir yolculuk. Bir kurtuluş arayışı. Ama kimse, ne beni ne de babamı kurtaramaz. O karanlık her zaman bizimle olacak, bu dünyada ve diğerinde. Sadece zaman , bizim düşüşümüzü izlemeye devam edecek.
|
0% |