@mealonia
|
İnstagram: catchmonalisa Twitter: vitavemors diğer sosyal medya hesaplarıma profilimdeki linktree'den ulaşabilirsiniz
Bruno Mars, Grenade Broken Iris, A New Hope Sezen Aksu, Begonvil
️
Sonun başlangıcına geldiğinde dur ve düşün. Artık son kozlar. Bu ya çıkmazda ki o yol ya da sonunu bildiğin bir oyun. Ya o yola sapmayacaksın ya da oyunun kurallarını değiştirip kazanacaksın. Bundan başka yol yok.
Sokağın sessizliğine karışan kapı sesiyle birlikte, taksi kapanan kapısıyla hareket etti. Gözlerim karşımda duran, yıllardır adımımı bile atmadığım, atamadığım evimi buldu. Gözlerim bahçeye kaydığında gördüğüm salıncak ve kaydırak ile gözpınarlarımın sızladığını hissettim. İçimdeki kız çocuğu koşarak o parka gitti. Salıncağa bindi ve küçük bacaklarıyla kendini sallamaya çalıştı. Sonra babası çıkageldi o kızın. Onun süper kahramanı geldi. Yavaşça sallamaya başladı küçük bedeni. "Anne salıncağa binebilir miyim?" elime kuvvet uygulayıp isteğini belirten bedene kaydı bakışlarım. "Birazdan annecim. Belki o da." dedim durgun sesimle. "Burası senin mi evin anne? O bizi burada bulacak mı?" diye sordu Mihrişah endişe dolu sesiyle. Küçük bedenine sığdırdığı endişe ile yüreğim sıkıştı, içim daraldı. "Bilmiyorum kızım. Bilmiyorum." dediğimde taksi şoförünün kaldırama bırakmış olduğu valizlerden birinin sapını çıkarıp çekmeye başladım. Her eve atılan adımımda zihnimde canlanan görüntüler ilk önce yüzümde güzel bir gülümsemeye yol açacakken, daha sonrasında yerini acı bir hüzne bırakıyordu. Cebimden anahtarı çıkarıp yuvasına soktuğumda bunu zorlukla başarmıştım. Ellerim güçsüzdü. Anahtarı çevirdiğimde duyulan kilit sesiyle birlikte kapı aralandı. Aralıktan gözüken, sokak ışığının yansıdığı salon ile zorlukla yutkundum. Gözümde canlanan geçmişin aydınlık sayfaları ardındaki senelerde yaşananlar yüzünden karanlığa boyun büküyordu. "Artık buradayız. Burada yaşayacağız bebeğim." dedim ve valizi içeri çektim. Mihrişah elimi bırakıp çekingen adımlarla içeri girdi. "Gezebilir miyim anne?" diye sordu elindeki pelüş fili daha sıkı tutup. "Tabiki. Burası bizim evimiz. İstediğin oda bizim olabilir." dedim tebessüm ederek. Heyecanla bana döndü. "İstediğimiz gibi süsleyebilir miyiz yani? Yatakta yemek yiyebilir miyiz ya da, ya da oyuncaklarım salonda kalabilir mi?" diye sordu heyecanla. Başımı salladım hızlıca. Konuşursam sesim titrerdi. Başımı salladığımda çekingenliği biraz daha üstünden atarak evi gezmeye başladı. Bedeni ilk önce salona yöneldi. Salonun ışığı yandığında gözlerim kamaştı. Salon direkt karşımdaydı, pencere direkt olarak karşıdaydı ve o pencerenin önündeki solmuş çiçekler bana hiç yabancı değildi. "Ben valizleri getireceğim bebeğim evden çıkma tamam mı?" diye sordum. "Tamam, annecim." dedi heyecanlı çıkan sesiyle. Derin bir nefes alıp saçlarımı geriye attım. Kapıdan ayrılıp iki basamağı indim ve valize doğru ilerledim. Gözümden akan yaşı elimle sildiğimde valizin kulpunu çıkararak sürüklemeye başladım. Zihnim eğer bir insanolsaydı, hiç şüphesiz can çekişiyor olurdu. Bir hasta yatağında, hayatacihazlarla tutunan o beden olurdu. Benim zihnimdeki o cihaz kızımdı. Birkaç adım atmıştım ki arkamdan gelen adım seslerini duydum. Kalbim korkuyla çarptığında, "Asena." dedi yumuşak bir kadın sesi. Bedenim gerildi. Beynim tanıdık bir sesi duymasıyla birlikte gözümün önüne geçmişi getirdi. Valizi bırakıp kadın bedenine döndüğümde gözlerim onu buldu. Gözpınarlarım sızladı, ardından gözlerim doldu. Onu gördüğüm an kalbimhayal kırıklığı ve özlem arasında gidip geldi. Benimle aynı boydaydı yine. Bedeni ne zayıftı ne de kiloluydu. Dolgundu. Her zaman istediği gibi bir bedene sahipti. Koyu kahve gözlerine baktım. Abisininkinin aynısı olan hareler canımı acıttı. "Buradasın." dedi elleri ağzına gittiğinde gözleri yaşla parlıyordu. Gözleri inanamazsa yüzümde geziyordu. "Asena." dedi bir kez daha bir anda bana yaklaşıp, kollarını boynuma doladığında bedenim sendeledi. Ellerim yumruk oldu. "Seni çok özledim. İyi misin?" dedi. Eli sırtımı okşuyordu. "Çok değişmişsin. Çok yıpranmışsın." dedi sesindeki acıyla. Kollarım havaya kalkmadı. Ona sarılmadım, sarılamadım. Yüreğim buna izin vermedi. Ben çok iyiyim Bige. Hatta o kadar iyiyim ki kaçtım da geldim buraya. Kürkçü dükkânına. Neden geldiğimi bende bilmiyorum. Kalbim getirdi beni buraya. O kadar iyiyim ki kocamdan kaçtım geldim. Kocam bana o kadar iyi davranıyordu ki kaçtım geldim. Yağmurdan kaçarken dolu ya mı tutuldum bilmiyorum ama yağmurum fırtınaya döndü. Yüreğim soğuktu. Onu özlemiştim, hem de fazlasıyla. Bana sarıldığında eskisi gibi hissedemedim bir an. Eski sıcaklığı bulamadım onda. Kinliydim belki de içten içe ona da. Abisine duyduğum öfke ona da sıçramıştı belki de. Onu kendimden ayırdım bir anda. "Eve girmem gerek. İyi geceler." dedim kısık sesimle. "Asena, Asena lütfen konuşalım. Bunca sene," dedi ve sustu. Devamı gelmedi, getiremedi. Bakışlarım onu buldu. Kırık bir tebessüm sundum ona. "Konuşacak bir şey yok Bige. Bunca sene konuşmadık. Bundan sonra da konuşmamıza gerek yok demek ki. Bizim konuşacaklarımız yedi yıl önce son buldu." dedim valizimi sürükleyeme başlarken. "Abim görevden geldiğinde peşini bırakmayacak." dedi bana seslenerek. Adımlarım duraksayacak gibi oldu. Halının altına süpürdüğüm duyguların gün yüzüne çıkmaması için büyük bir gayret sarf ettim içimde. Başarmış mıydı? Olabilmiş miydi asker? Ağlamak istedim. Geçmişin tozu genzimi yaktı. "Bunca sene yoktu." dedim titrememesi için uğraştığım, fakat sıktığım için kalın ve sert çıkan sesimle. "Bundan sonra da gözükmesin gözüme." Valizi iki merdivenden yukarı sürükleyip eve soktuğumda kapıyı kapattım. "Anne, bu oda bizim olsun! Kocaman!" içeri girmemle Mihrişah'ın konuşması bir olurken başımı salladım ve gösterdiği odaya baktım. Benim odamı gösteriyordu. Babamın bana verdiği odayı. "Olur annecim. Orası olsun."
Birkaç saat önce
Bakışlarım yanımda cansız gibi yatan bedene kaydı. İri bedeni hareketsiz bir şekilde yanımda uzanıyordu, göğsü düzenli aldığı nefeslerle inip kalkıyordu. O iri biriydi. Korkardım o yüzden ondan. Elleri büyüktü. Eli yanağımla buluştuğunda yüzümün yarısını hissedemezdim. Yataktan kalktığımda giyinme odasına ilerledim. Üstümdeki saten geceliği çıkarıp siyah bir kot pantolon ve kısa kollu tişörtü üstüme geçirdim. Beyaz sporları da ayağıma giydiğimde kol çantama gerekli olabilecek tüm eşyalarımı koydum. O işe gittiğinde hazırladığım valizlerimiz Mihrişah'ın odasındaydı. Ona yaptığım yalancı cilve aklını çelmiş ve dolap kapaklarını açmasına izin vermeden ben vermiştim ona giysileri. O zeki biri değildi. Ailemin evine dönecek kadar basit bir plan yaptığımı düşünmezdi. Basiti düşünmek yerine, zor yolları düşünürdü. Yurt dışına çıktığımı, şehir dışına gittiğimi düşünürdü ama onunla aynı şehirde olacağımı düşünmezdi. İşim bittiğinde hızlıca merdivenleri inip Mihrişah'ın odasına vardım. Pembe renk kapıyı araladığımda sözümü dinleyerek üstünü giyinmiş bir şekilde oyuncağını tutan kızıma baktım. Elindeki pelüş fili sıkıca tutuyordu. Kapı açıldığında hızlıca kapıya baktı. Benim olduğumu gördüğünde "Anne." dedi kısık sesiyle ve koşarak yanıma geldi. "Gidiyoruz değil mi?" diye fısıldadı. Başımı salladım ve açık kahve saçlarını okşadım. "Evet, bebeğim gidiyoruz. Hadi." dedim ve yavaşça ayağa kalktım. "Sen bunu al ve aşağı in." dedim kolumdaki çantayı ona vererek. Başını salladığında son kez saçlarını okşadım. Mihrişah odadan çıktığında iki valizinde aynı anda sapını çıkararak sürüklemeye başladım. Teker teker odanın kapısından valizleri çıkardıktan sonra asansöre doğru ilerledim. Asansörün kapısını açarak içine bindiğimde valizleri de içeri soktum. Zemin katın düğmesine baktığımda içimdeki korku yerli yerindeydi. Eğer bize yardım edecek olan koruma olmasaydı, buradan asla çıkamazdım. Buraya yeni gelmişti. Üç ay oluyordu o koruma geleli. Evet, belki onun hayatıyla oynamış olacaktım, belki de yaptığım çok büyük bir bencillikti ama kızım için bunu yapmak zorundaydım. Beşinci yaşına burada girmesine, bir yaşını daha o herifle yaşamasına izin veremezdim. Anne olduğunuz zaman, artık başkasını düşünmeyi bırakıyordunuz. Varınız yoğunuz çocuğunuz olurdu. Benim için durum daha içseldi. Ondan başka kimsem yoktu. Daha fazla her gece korkuyla uyumasına izin veremezdim. Bu en basit örnekti. Asansör durduğunda kapıyı sırtımla itekleyip ayağımla kapısını tuttum ve valizleri çıkardım. Sırtımı asansör kapısından çektiğimde kapı kapanırken, gözlerim büyük salonda beni bekleyen Mihrişah'ı buldu. Gözlerim salonda gezindi. Bir daha buraya adımımı atmak istemiyordum. Bu evin, bu salonun her bir köşesinde kanın izi vardı. Şiddetin çığlığı evin bütün duvarlarındaydı. "Hadi bebeğim." dedim kapıya yürürken. Beni gördüğünde koşarak yanıma geldi ve tişörtüme tutundu. Kapıyı açtığımda ilk önce onun geçmesine izin verdim. Sonrasında ilk önce valizleri evden çıkarıp, en son kendim çıktım. Gözlerim büyük demir kapının orada bizi bekleyen korumayı buldu. Karanlık bahçeyi aydınlatan beyaz ışıklar onu görmemi kolaylaştırmıştı. Evden çıktığımı gördüğünde hızlı bir şekilde yanıma geldi. "Asena Hanım hızlı olmalıyız." dedi telaşla. Telaşına hak vererek başımı salladım. "Sizin için bir taksi çağırdım. Güvenlik kameralarını devre dışı bıraktım. Şuan burada tek ben varım. Diğer korumalar arkada. Lütfen hızlı olun." dedi ve valizleri elimden alarak açılmış olan demir korumalıkların dışına doğru sürüklemeye başladı. Elimden giden valizlerle birlikte Mihrişah'ın elini tuttum sıkıca. Onunla birlikte kapının önünde bekleyen taksiye doğru ilerledik. Arabanın kapısını açıp ilk önce Mihrişah'ı bindirdim. Koruma, koyduğu valizler birlikte taksinin bagaj kapısını kapattı. "Dikkat edin Asena Hanım. Ben sizi gelişmeler hakkında bilgilendireceğim." dediğinde başımı salladım. "Çok teşekkür ederim Bülent. Sana minnettarım." dediğimde tebessüm etti. "Bu benim yapmam gereken bir şeydi. Şimdi lütfen başımı belaya sokmadan gidin." dedi ve evin içine doğru adımladı. Demir kapılar birbirlerine yaklaşarak yavaşça kapanırken kafamı eğerek taksiye bindim. Adresi verdiğimde, hareket etmeye başlayan araç ile elimi hızlıca atan kalbime götürdüm. Mihrişah dizime kafasını koyduğunda kendini kötü hissetmemesi için saçlarını okşamaya başladım.
Şimdiki zaman
Sırtımı kapıdan ayırıp elimi düğmeye götürdüm. Ara holün ışığını açtığımda gözlerim tozlanmış eşyalarda gezindi. Hemen kapının yanında duran ahşap portmanto, portmantonun toza bürünmüş aynası ve askılıklarında asılı olan hırkalar. Kapının diğer yanında yer alan uzun yeşil bitki solmuş ve sararmıştı. Gözlerimi bitkiden alıp odama çevirdiğimde adımlarım benden bağımsız bir şekilde beni oraya götürdü. Odaya vardığımda elim kapıya tutundu. Krem renginin satın aldığı oda boğazımı yaktı. Gözlerim teker teker eşyalarda dolaştı. En son nasıl bıraktıysam öyleydi. Mihrişah yatağa yatmış bana bakıyordu. Gözleri bayık bakıyordu. Uykusu gelmiş olmalıydı. Saat oldukça geç olmuş olmalıydı. Odanın içine girdiğimde gözlerim makyaj masasını buldu. Ağzı açık bırakılmış bir far paleti vardı. Takmak için seçtiğim takılar özenle masaya bırakılmıştı. Dolaba baktığımda giymek için hazırladığım narçiçeği elbise öylece kulpta asılı duruyordu. Kitaplığıma kaydı bakışlarım. Test kitapları hala çözülmeyi bekliyordu. İçimde dikişi atılmamış yara darbe alarak tekrar kanamaya başladı. Gözlerim alt raflara kaydığında gördüğüm on birinci sınıfa ait ders kitapları gelişi güzel koyulmuştu. Birkaç şiir kitabı ise test kitaplarının üstündeydi. Boğazım acıyordu. Geçmiş, bıçağını boğazıma dayamıştı. Gözlerim çalışma masama kaydı. Masanın üstüne saçılmış kalemler, yarısı bitmiş kahve ve açık duran test kitabı, hala sorusunun çözülmesini bekliyordu. Adımlarım masaya doğru ilerledi. Gözlerim çalışma masasının üstünde asılı olan fotoğraflara kaydı. Siyah demir tele tutturulmuş polo kartlar nefeslerimin hızlanmasını sağladı. Bige ile olan fotoğrafıma kaydı bakışım. O an yanımda duran genç kıza da baktım. Bir anda dişlerimi birbirine bastırıp fotoğrafı çekip aldım demir telden. Fotoğrafı tutan mandal yere düşerken hızlıca fotoğraftan onu yırttım. Sadece Bige ve ben kalırken kopardığım kişinin fotoğrafını parçalara ayırdım. Onun yüzündendi. Her şey onun yüzündendi. Fotoğraf parçalarını masanın üstüne koyup tekrar tele baktım. Gözüm bir fotoğrafa takılırken bu sefer tutamadım gözyaşımı. Gözümden akan yaş yanağımda yol çizerek çeneme kadar indiğinde, fotoğrafta gülümseyen biz yüreğimi kanattı. Bakışlarımı ondan çekemedim. Esmer teninden, koyu kahve gözlerinden ayıramadım gözlerimi. Elim masaya tutunurken, başım yana doğru eğildi yenilmişlikle. Diğer elim usulca fotoğrafa yaklaştı. Parmağım onu yüzünde dolaştığında hıçkırmamak için tuttum kendimi. Yanaklarım hiç durmadan ıslanırken içimde sönmeyen tekrar başladı. "Biz öldük." diye fısıldadım. "Bizi öldürdüler. Bizi, sen ve ben yaptılar." dedim canım acıya acıya. "Mezarlarımız birbirimizin kalbinde."
🍃
Elimdeki bezi yere bırakıp kurulama bezini aldım. Sildiğim makyaj masasının üstünü kurulamaya başladım. Yanımda durup eşyaları tutan Mihrişah'a baktım yan gözle. Meraklı gözlerle hareketlerimi izliyor ve sabırla eşyaları ondan almamı bekliyordu. Sabahın erken vaktinde uyanmıştım ve Mihrişah uyanmadan evden ayrılıp suyu, elektriği ve doğalgazı açtırmıştım. Allah'tan o kadın eviterk ederken bunları kapattırmayı akıl etmişti. Yoksa fazlasıyla ödemem gerekenbir borç olurdu. Market alışverişini de yapıp acele bir şekilde eve geri dönmüştüm. Param fazlasıyla vardı. Kasada benim için tuttuğu mücevherleri almıştım. Onları satacaktım ve beni uzun bir süre idare ederlerdi. Fakat yine de tutumlu olmam gerekiyor ve iş bulmam gerekiyordu. Mihrişah'ı sürekli yanımda tutabileceğim bir iş bulmam lazımdı. Evi sabahtan beri köşe bucak temizlemiştim. Koltukların altı, buzdolabının içi, dolapların içi dâhil her yeri silmiştim. Çürümüş gıdaları çöpe atmış, kullanılmayacak çoğu kozmetik ürünümü poşete atmıştım. Bana olacak üstlerimi ayıklamış, artık olmayacakları ise ayrı bir poşete kaldırmıştım. Evin çoğu yerinde olan çiçekleri ve bitkilerin yeri de artık boştu. "Anne." diye seslendi Mihrişah sessizliğin arasında. "Efendim bebeğim?" dedim eşyaları ondan alıp dizmeye başlarken. "Dün gelen abla kimdi? Sana sarıldı." diye sordu merakla. Derin bir nefes aldım. "Bir tanıdık kızım." dedim ve ondan uzaklaşarak yatağın üstüne yerleştirdiğim ürünlerimi masaya götürüp dizdim. Mihrişah başını pencereye çevirip baktıktan sonra bana döndü. "Burada arkadaşlar var mıdır anne? Onlar benimle oynar mı?" diye sordu bu sefer. Sorusu ona bakmamı sağladı. Parfümü makyaj masasına bırakıp, onun boyuna eğildim ve elim saçlarını buldu. "Oynarlar annecim, oynarlar onlar seninle." dedim tebessümle. Gözleri heyecanla açıldı. "Ama beni tanımıyorlar ki?" diye sordu kafası karışarak. Gülüp başımı yana eğdim ve tombul yanağına yumuşak bir öpücük bıraktım. "Tanışırsınız işte bebeğim. Hem senin gibi baldan tatlı bir kız ile kim arkadaş olmak istemez ki?" dediğimde utanarak yanakları kızardı. "Anne." diye sızlanarak elimi itti ve diğer ürünleri almak için benden uzaklaştı. Mihrişah son üç ürünü getirdiğinde çalan kapıyla birlikte hareketlerim dururken hızlıca malzemeleri elimden bıraktım. "Anne bu kim?" diye sordu Mihrişah endişeyle. "O mu geldi anne?" dedi sesi ağlamaklı bir hal alırken. Daha da panik olurken, "Mihrişah dolabın içine gir ve ben diyene kadar çıkma bebeğim." dediğimde başını sallayarak beyaz dolabın kapağını açarak içine girdi ve oturdu. Dolabın kapağını kapattığımda, hızlı bir şekilde odadan çıktım. Kalbim korkuyla kasıldı, ellerim terledi. Ya oysa? Ya oysa? diye sayıkladı zihnim. Kapının deliğinden baktığımda gördüğüm tanıdık suret içimi rahatlatırken, "Bebeğim çıkabilirsin dolaptan." diye seslendim. Kapının kilidini açtığımda kulpa uzanarak kapının aralanmasını sağladım. Bige tam karşımda elinde tuttuğu tabak ile bana bakıyordu. Yüzü çekingendi. "Asena evde bir şey yoktur diye getirdim." dedi çekinerek. Arkamda duyduğum adım sesleriyle Bige arkama baktığında hareketleri durdu. Gözleri açıldı ve ağzı açılıp kapandı. "Asena," dedi ve sustu. Kelimelerin tıkandığı noktadaydı. Mihrişah, Bige'den çekinerek bana yaklaştı ve arkama saklandığında eli tişörtüme tutundu. Bige tekrar bana baktığında, "Girebilir miyim?" diye sordu çekinerek. Geri çekildim ve geçmesine müsaade ettim. İçeri girip terliklerini kenara bıraktığında ezbere bildiği salona ilerledi. Kapıyı kapatarak elimi Mihrişah'ın sırtına attım. Mihrişah elini sırtına atmamla yürümeye başlarken çok sessizleşmişti. Bige çift kişilik krem rengi koltuğa oturduğunda elindeki tabağı ortadaki sehpaya bıraktı. "Ben senin için getirmiştim ama getiririm biraz daha." dedi arkamda saklanan Mihrişah'a bakarak. Mihrişah'a sorsam şuan aç olsa bile hayır diyeceği için mutfağa doğru ilerledim. Mihrişah peşimden gelirken mutfağa girip çekmeceden çatal-kaşık aldım. Tekrar salona döndüğümde tek kişilik koltuğa oturmadan önce sehpaya eğildim ve tabağın üstüne kapatılmış tabağı kaldırdım. Su böreği, sarma ve birazda kısır vardı. Gün yapıldığı belliydi. Mihrişah'a döndüm, "Bebeğim al hadi. Acıkmışsındır." dediğimde gözlerime baktı. Bige'ye baktıktan sonra çekinerek elimden çatal ve kaşığı aldı. Sehpaya çöküp çekinerek sarmaya çatalını batırdı ve yemeye başladı. "Kaç yaşında?" diye soran Bige'nin sesiyle ona döndüğümde, "Dört." dedim. Cevabı aldığında bir kez daha kızıma baktı. Daha sonra tekrar bana baktığında gözleri üstümde dolaştı. Konuşmak için can atıyordu fakat Mihrişah'ın burada olması çenesini kapatmasını sağlıyordu. Dakikalar geçerken Mihrişah tabağı bitirdiğinde, "Bebeğim ağzını sil güzelce. Sonra da odada oyuncaklarınla oyna olur mu?" diye sorduğumda başını salladı ve sanki bu anı bekliyormuş gibi koşarak salondan çıktı. "Asena anlat, yalvarırım anlat ne oldu? Ne yaşadın? Abim, abim çok aradı seni. Bulamadı hiçbir yerde. Çok sordu annene, o kıza." dediğinde bakışlarım hızlıca onu buldu. "Burada mı? O hala burada mı yaşıyor utanmadan." diye sordum sert çıkmasına engel olamadığım sesimle. Sessiz kaldığında alayla güldüm. "Tabiki burada yaşıyor." dediğimde, "Kimse konuşmuyor onunla. Tüm mahalle sırt çevirdi onlara." dedi hızlıca, hiçbir cevap vermedim bu dediğine. Birde konuşsaydınız Bige, diye geçirdim içimden istemsizce. "Artık buradasınız?" dedi sorarcasına. Başımı salladım hafifçe, "Öyle görünüyor, şimdilik." dediğimde duraksadı. Ellerime baktım. "Annem, o nerede?" diye sordum gözlerim evin içinde gezinirken. Televizyon ünitesinin üstündeki aile çerçevesine baktım. "Bilmiyorum. Kimse bilmiyor. O gün seni apar topar buradan götürdükten sonra buraya geldi ve evde beş dakika durdu durmadı, sonrasında gitti. Ona sorduk o kadar ama bize bağırdı çağırdı ve taksiye binerek gitti. Elif teyzelerdeki yedek anahtarlar ile kilitledik evi. O günden sonra ne sen, ne de annene ulaşamadık Asena. Abim çok kötü haldeydi, bin beter olmuştu. En son açlıktan bayıldı senin odanda. Bir daha da giremedi senin odana. Abim-" dediğinde elimi kaldırdım. "Anlatma Bige bana onu." dediğimde, "Haklısın, sen onu bizden daha iyi tanırsın." dediğinde başımı başka yöne çevirdim. Tanırdım. Artık değil. "En geç iki gün sonra gelecek görevden." dediğinde ona baktım. "Bana ne Bige bundan? Sordum mu sana ben onu? Ne anlatıp duruyorsun bana onu? İstedim mi ben onu anlatmanı?" dedim sertçe çıkışarak. Anlatma bana onu. Bilmek istemiyorum kaybettiğim şeyleri, öğrenmek istemiyorum. Bige sessizleştiğinde ayağa kalktım. Boş tabağı alacağım sıra, "Bırak onu götürürüm eve öyle." dediğinde tabağa uzanan ellerimi geri çektim. "Git sende," dedim ona bakmayarak. Derin bir nefes aldığını işittim. "Sen şuan beni görmezden geliyorsun ama abim geldiğinde, o, senin onu görmezden gelmene izin vermeyecek." dedi ve sehpadan tabağı alarak kapıya doğru adımladı. Arkasından baktığımda, o kapıyı açarak dışarı çıktı. Kapıyı kapatmadan önce bana baktı. "Bir şeye ihtiyacın olursa gel." dedi ve buruk bir tebessüm ederek kapıyı kapattı. Elim alnıma gittiğinde gözlerimi kapatarak derin bir nefes aldım. Allah'ım sen dayanma gücü ver. Gözlerimi açtığımda salondan çıkarak yatak odama gittim. Kapatılmış kapıyı açtığımda, Mihrişah'ı oyuncağıyla birlikte pencereden bakarken gördüm. Yuvarlak halının üstüne saçılmış oyuncaklara basmadan yanına gittiğimde onunla birlikte pencereye baktım. Sokakta oynayan çocukları gördüğümde içim burkuldu. Zorlukla bakışlarımı çocuklardan alıp ona çevirdim. "Bebeğim neden oyuncaklarınla oynamıyorsun?" diye sorduğumda gözlerini çocuklardan çekip bana baktı. "Gülüşme sesleri gelince merak etmiştim." dediğinde yanağımın içini ısırdım. "Ama hani ben senin arkadaşındım?" dedim alıngan bir sesle. Çocuklara çevirdiği başı hızlıca beni buldu. Endişeyle bana baktı. "Sen benim ilk arkadaşımsın. Küsme lütfen." dediğinde boşta olan eli yanağımı buldu. Küçük elini yanağımda hissettiğimde başımı çevirip eline öpücük bıraktım. "Anneler küsmez." dediğimde gülümsedi. "Hadi gel bebeklerinle oynayalım." dediğimde başını iki yana salladı. "Ben onları izlemek istiyorum." dediğinde buna izin vermek istemedim. Çocukları izleyince üzülecekti. Hiç sahip olmadığı arkadaşlıkları görüp içine kapanacaktı. "Ama benim daha güzel bir teklifim var! Birlikte yemek yapabiliriz." dediğimde teklifim ilgisini çekmiş olmalı ki başını bana çevirdi. "Et yemek istemiyorum." dediğinde başımı salladım. "Fırında karnabahar?" dediğimde hızlıca başını salladı. "Ve ezogelin." diye eklediğimde heyecanla doğruldu. Sandalyeden inip oyuncaklarını toplamaya başladığında, yanına giderek engel oldum. "Oyuncakların dağınık kalabilir." dediğimde tereddütle bana baktı. "Ama-" dediğinde başımı iki yana salladım. "Bu sefer kuralları biz koyuyoruz bebeğim. Bu sefer biz koyuyoruz." diye mırıldandım. Sözlerimi duyduğunda doğruldu. Bana yaklaşarak küçük kollarını bana doladığında ellerimi sırtına koydum. Koyu kahve, benimkiyle aynı olan saçlarında elimi gezdirdim. "Annecim söylemedim ama alnındaki saçların dağılmış." dedi fısıldayarak. "Öyle mi?" diye fısıldadım onun gibi. Başını omzumdan kaldırmadan salladı. Açık kolunu öpüp, "Sen mutfağa geç o zaman, bende öndeki saçlarımı düzelteyim." dediğimde başını salladı ve küçük dudaklarını yanağıma bırakarak odadan koşarak ayrıldı.
🕯️
|
0% |