Yeni Üyelik
4.
Bölüm

İÇ İÇE GEÇMİŞ DÜĞÜMLER

@mealonia

 

3. İÇ İÇE GEÇMİŞ DÜĞÜMLER

 

 

Sezen Aksu, Seni Kimler Aldı?

 

Mabel Matiz, Karakol

 

 

 

 

 

 

 

Bir zincir en zayıf halkası kadar güçlüdür.

 

 

 

 

 

 

Gecenin karanlığı etrafı kapladığında, öğlen yaşananlar da bu karanlığa gömülmüştü. Mihrişah yanımda hareketlenip uyku pozisyonunu değiştirdiğinde yüzüstü bir şekilde uyumaya devam etti.

Ayaklarımı yataktan çıkarıp terliklerimi giyerek ayağa kalktım. Yarısı çekili perdeden içeri süzülen sokak lambalarının ışığı, etrafa sarı ışığını bırakıyordu. Pencereye doğru ilerledim. Kapattığım camı açtığımda hafif esen rüzgâr perdeyi kaldırdı. Gecenin biriydi, buna rağmen bazı evlerin ışıkları yanmaya devam ediyordu hala.

Telefonuma gelen mesaj sesini duyduğumda pencereden ayrılıp komodine yaklaştım. Komodinin üstünden telefonu alıp açtım.

Mesajlara girdiğimde mesajın Bülent'ten geldiğini gördüm. Kaşlarım çatılırken bedenim endişeyi ağırladı.

Gönderen: Koruma Bülent

Asena Hanım, Erhan Bey her yerde sizi aratıyor. Oldukça öfkeli ve üzgünüm ama aradığı tek kişi sizsiniz. Mihrişah Hanım'ı umursamıyor. Otobüs, tren, havaalanlarını kontrol ettiriyor sürekli. Lütfen dikkat edin. İyi geceler.

Gözlerim kızıma kaydığında içim burkuldu. Benim dışımda kimsesi yoktu. Eğer ben ondan koparsam bunu atlatamazdı. Tek dayanağı, tek kurtarıcısı bendim.

Bu yükün altında omuzlarım çöktü, sırtım kamburlaştı.

Sıkıntılı bir şekilde telefonu komodine geri bıraktım. Gözlerim net göremediğim parkeye baktı. Bir süre hareketsizce izledim aynı noktayı.

Sertçe yere çakıldığımda ellerim yere tutundu. Saçlarım yüzüme düşerken başımı kapıya çevirip anneme baktım. "Anne." dedim titreyen sesimle. "Anne neler oluyor?" dediğimde duygusuz bakışlarını gözlerime sabitledi. Bir anne böyle bakmazdı kızına. Anne dediğin merhamet değil miydi? Anne dediğin şefkat değil miydi? Neydi bu gözlerindeki öfke, kin? Gözleri büyük odada gezindi. Ev gibi hissettirmeyen odada gezinen bakışları en son bana dokundu.

"Artık yerin burası. Benimse burayı." dediğinde kaşlarım çatıldı. Ellerimi yerden çekerek doğruldum.

Ayağa kalktığımda yanına gittim hızlıca. "Anne ne diyorsun sen?" dedikten sonra gözlerim odada gezindi. Ardından ona baktığımda başımı iki yana salladım. "Anne neresi burası? Ne işimiz var burada?" dedim elimi koluna dokundurarak.

Kolunu sertçe çekti benden. İrkilip bir adım geriledim.

"Kocan gelecek birazdan. Nikâh kıyılacak. İmam nikâhı olur mu bilemem. Sen git yine de abdest al." dediğinde bedenim duraksadı, aklım işlevini yitirdi. "Anne... Anne ne nikâhı!" diye bağırdım tüm gücümle. "17 yaşındayım ben! Okulum var, okuyacağım ben! Hemşire olacağım ben!" diye devam ettim bağırmaya. Eli sertçe kolumu tuttu. "Okuyunca ne olacak? Adam mı olacaksın başımıza? Dünyayı sen mi kurtaracaksın? Bunca sene okudun da ne oldu? Baban okuttu da ne oldu seni? Başımız göğe mi erdi!" eli sıkıca tuttuğu kolumu ittirip bıraktı. Ardından yüzünde bir iğrenti ifadesi oluştu. Kalbimi göğüs kafesimden çekip aldı ve ayakları altında ezdi.

Sözleriyle dehşete uğradım. Gözyaşlarından görüşüm bulanıklaşırken, ellerimi yüzüme çıkararak hiddetle sildim gözlerimi.

"Beyzade beni görmediğinde yerinde mi sayacak sanıyorsun? Polise gidecek. Askerlik okuyor o. .Asker olacak! Şimdi olmasa bile okulunu bitirdiğinde soluğunu burada alacak! Bulamayacak mı beni?" dedim tüm dediklerini reddederek. İstemiyordum dediklerini kabul etmek, kabullenmedim, kabullenemedim.

Gülüp başını iki yana salladı. "Bulduğunda bile her şey çoktan geçmiş olur canım benim. Resmi nikâh her şeyi o kadar iyi kapatır ki. Hiçbir şeycikte yapamaz o." dediğinde nefretle ittim onu.

Odadan çıkıp kaçmak için yeltendiğimde sertçe saçımdan tutulmamla çığlık attım.

"Babam olsa yüzüne tükürürdü senin!" diye bağırdım ağlayarak. "Saçına dokunmaya kıyamadığı kızına bunu yaptığını görseydi mahvederdi seni!" dedim tüm nefretimle. "Onu da sen öldürdün." bedenim tekrar sertçe yere atıldığında başım yere çarptı.

Acıyla inlediğimde uzaktan gelmeye başlayan adım sesleri ile başımı yerden kaldırıp gelene baktığımda, oradaydı. Hayatımın katili oradaydı. Erhan Gölpınar buraya doğru geliyordu.

Bakışlarımız kesiştiğinde okyanuslarında boğuldum. Bir daha da çıkamadım o sulardan.

Geçmişin kirli sayfaları zihnimi eşelediğinde irkildim. Yedi sene önce, tamda babamın doğum gününde yaşadığım o dehşetler tazeydi. Acısı hala tazeydi. Gözpınarlarım sızladığında zorlukla yutkundum. Bırakmadı baba. Ne yaparsa yapsın her şeyine göz yumduğun karın, göz nurunu sattı.

Gözlerimi yumdum sıkıca. Yatağa yan bir şekilde uzandığımda dizlerimi kendime çektim. Dişlerimi birbirine bastırdığımda, kapalı gözlerimden akan yaşlar yastığı ıslatıyordu.

Sabah olduğunda, ay kendini güneşe devretti. Uykumu almış bir şekilde uyandığımda, yanımda hissettiğim boşluk ile kaşlarım çatılırken gözlerimi araladım. "Mihrişah." dedim pürüzlü sesimle. Odadan ses çıkmadığında doğrulup etrafa baktım.

Yataktan kalkıp terliklerimi giydim. Odadan çıktığımda salona doğru adımladım. "Annem uyuyor Han. Çıkamam dışarı." Mihrişah'ın salondan gelen sesini duyduğumda içeri girdim. Mihrişah pencerenin önüne çekmiş olduğu sandalyenin üstüne çıkmıştı ve hafifçe pencereden sarkmıştı. Yanına vardığımda göğsümü onun sırtına yaslayarak kolumu beline sardım. Han beni gördüğünde gülümsedi. "Günaydın." dediğinde tebessüm ettim. "Günaydın canım." dediğimde ellerini arkada birleştirdi.

Gözleri Mihrişah'a kaydıktan sonra bana baktı. "Mihyişah gelebilir mi dışarı biyaz?" dediğinde başım kızıma çevrildi.

"Kahvaltı ettikten sonra çıkmak ister misin?" diye sorduğumda gözlerini bana çevirdi. Başını salladığında, tekrar Han'a döndüm. "Gelebilirmiş dışarı biraz ama kahvaltıdan sonra." diyerek şart koştum. Hızlıca başını salladı. "Tamam, tamam." dedi ve çaprazımızda kalan eve doğru koşmaya başladı. O eve baktığımda kaşlarım çatılır gibi oldu. Kimlerin oturduğunu merak ettim o evde.

Gözlerim mahallede gezindi. Müstakil evlerin karşılıklı olduğu mahallemiz oldukça eskiydi. Eskiden pek yabancı olmazdı fakat son yedi senede ne değişmişti bilmiyordum. Geri çekildiğimde Mihrişah pencereden uzaklaşıp evin içine girdi. Bende uzaklaşacağım sıra gözlerim karşı konuta takıldı.

Gözlerim aşinalıkla buldu penceresini. Kapalı perdelerin ardında mıydı yoksa başka bir yerde miydi bilmiyorum. Bilmekte istemiyordum. Kendine söylediğin kaçıncı yalan bu Asena?

Gözlerimi pencereden çekip camı aralık bıraktım. Bugün iş aramaya gitmem gerekiyordu. Bu sıkıntı içimde büyürken lise diplomamın olmaması beni zorluyordu. Derin bir nefes alıp mutfağa doğru ilerledim.

Hızlıca hazırladığım kahvaltıdan sonra Mihrişah'ı çağırmış ve kahvaltı etmiştik. Onunla bu sıcakta iş aramam çok zor olacaktı. Evde tek bırakamazdım, burada da güvenip teslim edeceğim biri yoktu. O bile. Ona bile. Stresten dolayı sadece biraz reçelli ekmek yemiştim. Çay dolu bardağımın yarısını bitirmiştim.

"Hadi Mihrişah oyuncaklarını topla. Dağınık kalmasın ev." dediğimde, "Tamam anne." diye mırıldanıp mutfaktan çıkmıştı.

Zihnimde dönen düşüncelerin ağırlığı üstümde yorgunluk bırakırken hızlı olmaya çalışarak masayı topladıktan sonra etrafı süpürdüm. İşim bittiğinde odaya döndüm. Gözlerim etrafta gezindiğinde Mihrişah oyuncaklarını toplamış, bez bir çantaya koymuştu.

Dolaba ilerleyip kapaklarını açtım. Mihrişah için beyaz bir şort ve tişört çıkardıktan sonra kendim içinde siyah bol kumaş bir pantolon ve üstüne polo yaka tişört çıkardım. Mihrişah'a üstünü giyinmesi için uzattığımda bir süre gözlerime bakmış ve ses çıkarmadan almıştı elimdekileri.

Üstümdekileri çıkarıp, çıkardığım parçaları üstüme geçirdiğimde saçlarımı yukarıdan sıkıca bağladım. Kâküllerim beni bunaltsa da şuan bununla uğraşmak istemediğim için Mihrişah'ın saçlarını yapmıştım hızlıca. Ensesine gelip onu rahatsız etmemesi için saçlarını yukarıdan iki tane topuz yapmıştım.

Gözaltlarımı kapatıcı ile kapatıp rimel sürdüm. Yanaklarıma hafif pembe bir allık sürüp yüzüme renk gelmesini sağladım.

"Anne hani dışarıda oynayacaktım?" Mihrişah'ın sorusuyla elimdeki allık paletini masaya bıraktım. Elimi masaya koyup yaslandığımda, "Geldiğimizde oynasan? Seni emanet edeceğim birileri yok." dediğimde oflasa da bir şey demedi. Küskünce filini aldı eline.

Dün kullandığım çantayı tekrar elime aldığımda, "Hadi kızım." diye komut verdim ona. Mihrişah bana bakmadan odadan çıktı. Portmantodan ayakkabılarımızı çıkarıp kapıyı açtığımda sıcak bir anda yüzüme vurdu. Yüzüm buruşurken Mihrişah'ın ayakkabılarını giydirdim. Ayakkabılarını giydirdiğimde bir anda koşarak basamakları indi.

Ne olduğunu anlayamazken, Han'ın yanında onu gördüm.

Yanağımın içini ısırarak derin bir nefes aldım tekrar. Ayakkabılarımı giyinip kapıyı kilitlediğimde anahtarı çantama attım.

"Asena." Bige'nin bana seslenen sesini duyduğumda başım evlerine doğru çevrildi. Koşarak yanıma geldiğinde nefes nefese, "Nereye böyle?" diye sordu. Kaşlarım çatıldığında dudağını ısırdı. "Seni ilgilendirmez Bige." dediğimde onu es geçip gideceğim sıra hızlıca durdurdu beni.

"İstersen Mihrişah'ı bana emanet et. Ben bakarım ona, hem oyun oynamak istiyor gibi." dediğinde bakışlarım kızıma kaydı. Han'ın ayağının altındaki top ile bir şey oynuyor gibiydiler.

Tekrar Bige'ye döndüm. "İstemez. Ben geldiğimde kızıma bakarım. Gözümün önünde oynar. El sahip çıkamaz ona." dediğimde yüzü asıldı, morali bozuldu. Dudaklarını birbirine bastırıp bakışlarını kaçırdı. "İyi günler." diye mırıldandı. Ona bir şey demeden Mihrişah'a baktım. "Mihrişah hadi." diye seslendiğimde birkaç saniye sonra yanıma geldi.

Bige arkasını dönüp durgun adımlarla eve adımlamaya başladığında evlerine baktım. O an salonlarının penceresinden onu gördüm. Kendisini camın pervazına yaslamıştı ve buraya doğru bakıyordu. Bige'yi gönderen de oydu. Bakışları benden kızıma kaydığında ne düşündüğünü anlamak istedim.

Arkamı dönüp yürümeye başladığımızda gözlerim kapanıp açıldı.

 

​🍃

 

Dükkânın kapısına geldiğimde artık ümitsizlik tüm yüküyle üzerimdeydi. İçeri girdiğimde duyulan çan sesiyle birkaç kişinin yüzü bana döndüğünde gerisingeri önlerine dönmüşlerdi.

Kasada duran kadının yanına ilerlediğimde beni gördüğünde gülümsedi. "Buyurun ne istemiştiniz?" diye sorduğunda, "Ben iş görüşmesi için gelmiştim." dedim. Kadın başını salladığında arka tarafta kalan bir odayı gösterdi. "Şuraya gideceksin kızım." dediğinde başımı salladım.

Mihrişah'a baktığımda merakla etrafı incelediğini gördüm. "Acaba kusura bakmazsanız, kızım ben gelene kadar burada kalsa?" diye sorduğumda kadın gözlerini aşağı indirerek Mihrişah'a baktı. Biraz düşündükten sonra, "Çok sürmesin ama." diye şart koştuğunda bunun benim elimde olmadığını söylemek istesem de sustum.

Başımı salladım, Mihrişah'ın boyuna eğildim. "Balım, sen ben gelene kadar ablayla dur olur mu? Ben hemen şurada olacağım, çok sürmez işim." dediğimde başını kaldırıp kasada ki kadına baktı. Ardından bana baktığında başın salladı. Gülümseyip yanağından öptüm.

Ayağa kalktığımda kadın yanına bir sandalye çekti. Mihrişah sandalyeye oturduğunda son kez ona bakıp kadının gösterdiği yere doğru adımlamaya başladım. Çantanın kulpunu sıkıca tuttuğumda gözlerimi yumup açtım. Odaya vardığımda elimi kaldırıp kapıyı tıklattım. İçeriden gelen gir komutuyla birlikte kapıyı açtığımda ahşap renkli masada oturan adamı gördüm.

İçeri girip kapıyı kapattığımda "Merhaba." dedim. "Hoş geldiniz." dedi orta yaşlardaki adam. "Ben camdaki ilan için gelmiştim." dediğimde başını salladı ve masanın önündeki sandalyeyi gösterdi. Gösterdiği yere geçip oturduğumda çantamı kucağıma bıraktım.

"Adınız, soyadınız?" diye sorduğunda "Asena Ala Gölpınar." diye yanıtladım onu. Başını salladığında önündeki forma adımı yazdı. "Yaşınız?" diye sorduğunda, "23." dedim. Başını salladı ve sağlıkla ilgili birkaç soru sordu. Lise diplomamın olmadığını söylediğimde, bunun herhangi bir sorun olmadığını söylemişti.

Her şey sorunsuz gittiğinde heyecanlanırken, "Saat 09.00'da gelirsin, akşam 18.30'da da çıkarsın. Normal asgari ücret alırsın." dediğinde başımı salladım. Ellerim çantamı sıkarken, "Benim dört yaşında bir kızım var. O da ben çalışırken burada durabilir mi?" diye sorduğumda adam sertçe bana baktı.

"Burası anaokulu değil." dediğinde yanağımın içini ısırdım. "Ama bırakabileceğim bir yer yok, lütfen." diye ısrar ettiğimde, "Babasına bırakabilirsiniz." dedi. İyiki söyledin. Başımı iki yana salladım. "Babası yok." dediğimde bir anda bana baktı. Adamın kaşları çatılırken doldurduğu formu havaya kaldırıp ortadan ikiye yırttı. Ağzım şaşkınlıkla açıldığında başını iki yana salladı.

"Orospularla uğraşamam. Çıkın odadan." sözleri beni dehşete uğrattığında kaşlarım çatıldı. "Siz ne diyorsunuz?" dedim sesimi yükselterek. "Terbiyenizi bilin beyefendi. Bir çocuğun babasının olmaması onun bir piç ya da kadının bir fahişe olduğu anlamına gelmez. Çıkın şu zihniyetten. Az önce itham ettiğiniz husus oldukça iğrençti. Dua edin sizinle uğraşmaktansa daha önemli işlerim var." dedim ayağa kalkarken.

O bana kaşlarını çatarak baktığında ağzımı bozduğum için kendimi kötü hissettim.

"Siz doğurun, biz kabul etmeyince çirkeflik yapın!" dedi işveren hiddetle. Ona çok şey demek istedim o an. Fakat diyeceklerimi yuttum. Eğer ona karşılık verirsem, bu iş uzardı. Nereye gideceği belli olmazdı.

Odadan çıktığımda hızlı adımlarla kasaya doğru adımladım. Kadının yanına vardığımda, "Teşekkür ederim. İyi günler." dememle Mihrişah'ı kucağıma alıp hızlı bir şekilde oradan ayrılmam bir olmuştu Gözpınarlarım sızlasa da ağlamamak için sıktım kendimi.

Kafeden uzaklaştığımızda Mihrişah'ı kucağımdan indirdim. "Anne ne oluyor?" diye sordu Mihrişah şaşkın sesiyle. Elini tutup kaldırımda yürümeye başladığımızda, "Hiçbir şey kızım, hiçbir şey." diye mırıldandım.

"Eve mi dönüyoruz anne?" diye sordu bu sefer. Başımı salladığımda yürümeye devam ettik.

Artık saat oldukça geç olmaya başlamıştı. Telefonu çıkardığımda beşe yaklaştığını gördüm. Bütün görüşmelerde ya okulum sıkıntı olmuştu ya da Mihrişah. Mihrişah'ı kabul eden okulumu, okulu kabul eden Mihrişah'ı dert ediyordu.

Bir anda başım döndü o sırada. Gözlerim karardığında adımlarım sekteye uğradı. Düşecek gibi olduğumda son anda ayakta durmayı başarmıştı. "Anne, anne iyi misin?" Mihrişah'ın korkmuş sesiyle başımı salladığımda elim başımı buldu. "İyiyim balım. Güneş vurdu sanırım." dediğimde korkulu gözleriyle bakmaya devam etti.

Mahalleye geldiğimizde Mihrişah oyun oynamak için Han'ın yanına koştuğunda bahçeye girip, üstünde şemsiye olan sandalyeye oturdum. Dirseklerimi dizlerime yaslayıp başımı ellerimin arasına aldım. Gözlerimi kapattığımda baş dönmemin sabah düzgün bir şey yemediğimden ve güneşten olması için dua ettim.

Buraya doğru yaklaşan adım seslerini duydum. Başımı kaldırdığımda gördüğüm yüz ile yutkundum. Nefeslerim hızlandığında ayağa kalktım. "Ne işin var burada?" diye sordum kaşlarımı çatarak.

Beyzade yüzüme baktı, gözleri yüzümün her karışında gezindi. "Kiraz çiçeği." diye mırıldandığında parmağımı ona doğru kaldırdım. "Sakın, sakın bir daha bana öyle seslenme! Bitti, o çiçek soldu." dediğimde yutkundu. "Kendimi açıklamama izin ver. Hiçbir şey senin tahmin ettiğin gibi olmadı-" dediğinde kahkaha attım.

"Sen benim ne düşündüğümü nereden biliyorsun ki? Sen benim ne tahmin ettiğimi nereden biliyorsun?" dediğimde bana doğru bir adım attı. "Biz beraber büyüdük. Sen benim, ben senin aklındakileri tahmin edebilecek kadar tanıyoruz birbirimizi. Her şeyi reddedebilirsin ama bunu reddedemezsin." dedi başını iki yana sallayarak.

Ellerim kollarımı buldu. "Her şey için çok geç. Seni kalbim affetse bile, aklım affedemez. Buna izin veremem." dediğimde eli bana doğru uzandı. Geriye doğru bir adım atıp dokunuşundan kaçtım. O dokunuşun bana hatırlatacağı anılardan, hissettireceklerinden kaçtım.

"Kalbinin bana kırık olmasına dayanamam. Onaracağım o parçaları. Eskisi gibi olmasa bile bir bütün olacak bana karşı. Bu yedi yıl senin tahmin ettiğin gibi değildi. Eve geldim, sen yoktun. Sana ulaşmayı denedim, yollarımı kapattılar. Sana seslendim, sesimi sana ulaştırmadılar. Elini tutacağım zaman, uzattığım elimi kestiler. Bu yedi senede sana ulaşmak için denemediğim, girmediğim yol kalmadı." sözleri içimi burksa da bunu ona belli etmedim.

"Çaban boşuna." diye mırıldandım. "Bundan sonra artık benden sana yar olmaz. Ancak yara olur. Biz sadece birbirimizin yarası oluruz." gözlerindeki kırılışlara şahit oldum.

"Peşini bırakmam. Sen beni affedene kadar peşini bırakmam." dediğinde buruk bir şekilde güldüm.

"Seni affettiğimde her şey yok sayılacak mı? Yaşanmışlıkları geri alabilecek misin? Bana on yedinci yaşımı geri verebilecek misin? Bana çocukluğumu geri verebilecek misin Beyzade?" dediğimde artık kendimi ağlamamak için tutuyordum.

"Evet, sana onları geri veremem ama o anları hissetmen için çok çabalarım. Sana kaybettiğin her şeyi geri veremem ama onarabilirim. Yemin ederim." dediğinde sesi yalvarır gibiydi.

"Evine dön Beyzade." başını iki yana salladı. "Evime geri dönmeme yardım etmiyorsun ki. Sana geri dönememe yardım etmiyorsun ki." dediğinde sesindeki buruk ton içimde sıkıntıya yol açtı.

"On yedi yaşındaki bir genç kızın aşkı için fazla uğraşıyorsun." dedim kalbim sözlerime kırılırken. Neydi bu? Küçümsediğim kendi hislerim olmamış mıydı şimdi?

Kaşları çatıldı. Dünyanın en saçma şeyini söylemişim gibi baktı bana. "O, on yedi yaşındaki küçük kız, boyundan büyük bir sevgiye ev sahipliği yapıyordu... Sakın duygularını küçümseme kiraz çiçeği."

"Sana bana öyle seslenme dedim Beyzade!" dedim gözlerimi öfkeyle açarak.

Bana doğru bir adım attı. Geri çekilemedim. "Sen ne kadar inkâr edersen et Asena." dedi bana ismimle seslenerek. "Sen benim kiraz çiçeğimsin. Yedi cihan bir araya gelse değiştiremez bu gerçeği." dedi gözlerini hafice kısarak. Kahve gözleri öylesine inatçı bakıyordu ki gözlerime, bu gerçeği bir kez daha kabullenmem için yanıp tutuluyordu. Ellerim iki yanımda yumruk oldu.

"İşim başımdan aşkın, bir de sen beni yorma." dedim yoluma çıkmasını istemeyerek. Bir adım daha attı bana. Aramızdaki açtığım mesafeyi daralttı. "Sana yardım edebilirim. Yeter ki başın sıkıştığında yanıma gel. İşe mi ihtiyacın var? Hemen bulurum sana. Faturalarını mı ödeyemedin, hemen koşarım yardımına. Biri sana bir şey mi dedi, hemen biterim yanında. Sana bir adım atmama izin ver, arayı kapatmama izin ver." dedi.

Sözleriyle gözlerim gözlerine odaklandı. "Yardım çığlığı attığımda gelmedin, adını bağırdığımda gelmedin, başım sıkıştığında gelmedin, 18 Nisan gecesi ben buradan yaka paça götürüldüğümde sen benim çığlığımı duymadın. En uzun gece 21 Aralık değil, 19 Nisan. Bunu da unutma olur mu? Sen o gece başını yastığa rahatça koyduğunda ben can çekişiyordum. Kaç kere adını söyledim yine gelmedin. O günden sonra bir hafta geçti yoktun, bir ay geçti yoktun, yirmi dört ay geçti yoktun, beş yıl, altı yıl geçti yoktun. Şimdi gelip bana bu sözleri söyledin, sana körü körüne inanmamı mı bekliyorsun?" dediğimde gözünden akan yaş çenesine doğru yol çizdi.

Artık o inatçı bakan gözler, merhamet dileniyordu benden. Susmamı istiyordu belki de. Neden isterdi ki bunu? Duyacakları ağır geleceği için mi? Ben bunları yaşamıştım. Öylesine ağırdı ki, canımdan vazgeçmiştim. Şimdi o duysundu, çığlıklarımı duymamıştı. İsyanıma kulak assındı.

"Asena." diye fısıldadı. Fısıltısı göğe karıştı.

"Özür dilerim." dedi başka bir yaş daha aktığında gözlerinden. "Özür dilerim." diye tekrar etti kendini.

Daha sana hiçbir şey anlatmadım oysaki. Sana sadece o yedi yılın fragmanını gösterdim. Anlattığıma fragman bile denemez aslında, sana fragmanı anlatsaydım yüzüme bakamazdım. Hikâyenin hepsini anlattığımda ise kusmak isteyeceksin, nefret edeceksin kendinden.

Özrüne bir şey demeden, ona tek bir kelime daha etmeden arkamı dönüp eve ilerledim hızlıca. Çantamdan anahtarı çıkarıp kapıyı açtığımda kapıyı aralayıp içeri girdim. Ardımdan kapattığım kapıyla birlikte yere çöktüğümde ağzımdan kaçan hıçkırıkla birlikte kolumu ağzıma götürdüm.

Bedenim hıçkırıklarımla sarsılırken gözlerimi yumdum sıkıca. Her şey üst üste gelmişti. İş bulamamam, kafede yediğim hakaret ve o... Benden nasıl geçmişi ört pas etmemi beklerdi ki? Yedi yılı üç günde silemezdim. Yedi yılımı, üç güne yok sayamazdım. Başımı arkaya atıp kapıya yasladığımda çığlık atmak istedim. 'Ne yaşadığımı bilmeden af diliyorsun!' diye bağırmak istedim.

'Karşıma geçmeye utanmadın mı hiç?' diye eklemek istedim ama çığlıklarım göğüs kafesimde sıkıştı.

Gözlerimi araladığımda gözlerim annemle babamın odasına takıldı. Geldiğimden beri elimi bile sürmemiştim kapısına. Yüreğim el vermemişti. Babamın eşyalarına bakmaya cesaretim yetmemişti.

Babamın yüzüne bakmaya utanmıştım. Utancımın sebebi annemdi, biriciğim diye sevdiği karısıydı. Kapıdan destek alarak ayağa kalktım. Portmantoya tutunarak odanın önüne geldiğimde elim kapı kulpuna uzandı. Verdiğim bu ani karar beni tereddütte düşürse de aniden indirdim kapı kulpunu.

Kapıyı araladığımda boğazımda bir acı oluştu. 'Hadi baba uyan!' diyerek yanımdan geçti sanki küçük Asena. Zorlukla yutkundum.

'Babacım lütfen parka gidelim! Beyzade de oradaymış hem?'

'Sen nerden biliyorsun onun orada olduğunu? Hem, Beyzade mi? Beyzade abi demen gerekmez mi Ala'm?'

'Hayır! Hiçte bile. Annesinden duydum orada olduğunu. Sen demezsen aralarına almazlar beni. Hadi baba, lütfen!'

'Kızım diğer abiler seni kırmasın diye almıyor aralarına. Küçüksün ya daha o yüzden.'

'Ama baba ben yedi yaşındayım büyüdüm!"

Odanın içine girdiğimde havada uçuşan toz tabakası ile pencereye doğru adımladım. Perdeleri kenara çekip, pencereyi açtım. Odaya döndüğümde gözlerim, makyaj masasının üstündeki çerçeveye takıldı. Çerçevedeki yüzlerde gezindi gözlerim. Herkesin gülümseyen yüzünden eser var mıydı şimdi?

Makyaj masasına doğru adımladım. Çerçeveyi elime aldığımda gözlerim babama takıldı. Ela gözlerindeki parıldama ile parmağım yüzüne dokundu. "Baba." dedim titreyen sesimle. "Baba kıydılar kızına." dinen gözyaşlarım tekrar akmaya başlarken çerçevenin üstüne düştü birkaç damla.

Çerçeveyi göğsüme bastırdım. Odanın içindeki toz ve kir yılların bedeliydi. Dolaba doğru ilerledim. Çerçeveyi elimden bırakmadan kapaklarını araladığımda gözlerim kıyafetlerde gezindi. Giysi kılıfına baktım. Annemin babamla evlenirken giydiği elbise o kılıfın içindeydi. Gözlerim askılıkların üst kısmındaki rafa takıldı. Pantolonların arkasında gördüğüm kutu ile kaşlarım çatıldı.

Arkamı dönerek elimdeki çerçeveyi yatağa bıraktım. Çerçeveyi bırakmamla örtünün üstündeki toz tabakası havaya kalktı.

Yüzüm buruşurken tekrar dolaba döndüm. İlk önce kutunun önündeki pantolonları alarak yere koydum. Doğrulup tekrar uzandığımda kutuya yetişemedim. Hızlıca odadan çıkarak mutfağa gittiğimde masadan sandalyeyi aldığım gibi hızlı adımlarla odaya geri döndüm.

Odaya girip dolabın önüne koydum sandalyeyi. Üstüne çıkarak kutuya ulaştığımda, siyah; orta büyüklükte fakat uzun olan kutuyu çıkardım dolabın içinden. Sandalyeden indiğimde kutuyu yatağın üstüne bırakarak eşyaları geri yerleştirdim dolaba. Dolabın kapaklarını geri kapattığımda sandalyeyi alarak çıktım odadan.

Sandalyeyi mutfağa götürüp yerine yerleştirdikten sonra babamların odasına geri dönerek çerçeveyi ve kutu alarak, bir daha girmemek üzere çıktım odadan.

Kapısını kapatıp kendi odama geçtiğimde kutuyla çerçeveyi yatağıma bıraktım. İlk önce çerçevenin arkasını çıkararak fotoğrafı aldım. Annemin olduğu kısmı itinayla yırttığımda babamla ben kaldım o fotoğraf karesinde.

Fotoğrafı yarısı yırtılmış bir şekilde çerçeveye geri yerleştirdiğimde ayağa kalktım. Makyaj masasının önüne gelerek aynaya yaklaştım. Aynanın sağ üst köşesine fotoğrafı sıkıştırdığımda elimi geri çektim. Yüzümde hafif bir gülümseme oluşurken arkamı dönerek yatağa geri gittim. Az önce kalktığım yere geri oturduğumda ellerim kutunun kapağına gitti.

Kutunun kapağını açtığımda kapağı yatağa bırakırken kaşlarım çatıldı. Gördüğüm fotoğraflar ile elim kutunun içine girerek bir fotoğrafı. Bir adam ve bir kadın. Şüphesiz kadın annemken, fotoğrafta gülümseyen adamı daha önce hiç görmemiştim. Fotoğrafı yatağa bıraktığımda diğer fotoğrafı çıkardım kutudan.

Bu sefer gördüğüm kişi beni dumura uğrattığında fotoğrafı yaklaştırdım. Fotoğrafta o vardı. Meltem. Şuan bu durumda olmama sebep olan kişi. Yanında annem vardı ve bir kadın daha. Kadını görmem ile kaşlarım anlamayarak çatıldı. Hepsinin gülümseyen yüzü bunu yadırgamamı sağlarken annemi daha önce böyle içten gülümserken görmediğimi fark ettim. Fotoğrafta ben yoktum. Meltem'in diğer yanındaki kadın ise oydu. Emine teyze. Meltem'in teyzesi.

Siz ne işler çevirdiniz böyle..?

Elimdeki fotoğrafı da diğerinin üstüne bıraktığımda kutudaki diğer eşyalara baktım. İçim giderek huzursuzlaşıyordu. Diğer fotoğraflara bakamadan gördüğüm siyah zippo çakmağın üstündeki, altın renkteki harfti. K. Kaşlarım daha çok çatıldı o an. K... Kağan? Kazım? Kerem? Kimdi bu K? Babama ait olamazdı bu çakmak.

Benim babamın adı Seyit'ti. K ile başlamıyordu ki benim babamın adı. Kendim ihanete uğramış gibi hissettim. Kalbimdeki sızı arttı. Tahmin ettiğim gerçeklik beni ona inanmaya zorladı.

Yatağa koyduğum fotoğrafı tekrar elime aldığımda gülümseyen yabancı adama baktım yine. Fotoğraftaki kişi yirmili yaşlarının sonunda gözüküyordu. Çok eski bir fotoğraf değildi, çünkü fotoğraf yıpranmamıştı. Fotoğrafı elimden bırakmadan kutunun içine baktım tekrar. Tekrar o adamın olduğu diğer iki fotoğrafı yatağın üstüne bırakacağım sıra fotoğrafın arkasındaki mavi mürekkebe kaydı bakışlarım.

Sevgilim öylesine özledim ki seni. Artık dayanamıyorum. Kızımız seni sorup duruyor. Gel artık.

K.

Kaşlarım şaşkınlıkla havaya kalktı. Fotoğrafın ön yüzünü çevirdiğimde bir bebek gördüm. O adam kucağında üç yaşlarında bir kız çocuğu ile çekindiği fotoğrafı anneme göndermişti. Kimsin sen? Kız çocuğuna dikkatlice baktım fakat tanıdık gelmeyen bu sima beni daha çok meraka sürükledi. Ne dolaplar çevirdin anne? Neredesin? Fotoğraftaki adamın yanında mı? Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldığımda zihnimin durulmasını bekledim.

Gözlerimi tekrar açtığımda eşyaları kutuya geri koyup daha fazlasına bakmadan kapağını geri kapattım. Kutunun içinde birkaç eşya daha vardı fakat şuan daha fazla soruyu kaldırabilecek kuvvette değildi zihnim.

Evin içinde yankılanan zil sesiyle birlikte kaşlarım çatılırken kutuyu alarak ayaklandım. Kutuyu makyaj masasının altına yerleştirip odadan çıktığımda kapısını kapattım. Zil tekrar çaldığında adımlarımı hızlandırıp kapıya vardım. Kapı deliğinden baktığımda çatık kaşlarım çatılırken görmeyi beklemedim suret ile şaşkınlıkla bakakaldım. Elim benden bağımsız bir şekilde kapı kulpuna uzanıp açtığında aralanan kapıyla birlikte karşımdaki kadına baktım.

"Meral teyze?"

 

​ ​

 

🕯️

 

 

Loading...
0%