Yarayı deş,
bıçak olsun sözlerin.
Ona acı,
siper olsun kendine kalbin.
Her fısıldadığın kulak,
dile vurduğu sözlerini,
bırakır oturduğu masa da.
İhanetlerle doğ,
ihanetlerle büyü.
Sen hep sus kendine yak,
dumanı tütsün parmaklarının ucundaki sigaranın-
söndür sonra avuç içinde.
Yansın.
Yansın ki unutma-
Yansın ki hatırla-
Yansın ki tutuş, alev al, yangında en son kül ölür,
sen en son öl ama pişman olma.
Nefes al ama
öl dediler.
Toprağın altına yat ama
yaşa dediler.
Söyledikleri, dediğine tutunmadı.
Gördüğü, baktığını yaşatamadı.
Biri hep gitmeye,
biri hep kalmaya-
biri hep acı çekmeye-
biri hep sızısını gizlemeye muhtaçtı.
Fırtına koptu,
ağaçların kuru yaprakları hava da asıldı.
Yağmur yağdı,
ona hep sığınan sadece sanrıydı.
Yağmurun ardına sığınan sanrılar,
ardında kaldılar, kaldılar...
hep gitmeye mahkûm oldular.