Ey gökyüzü! Duy şu sesimi, aşık olmak kalbi dipsiz kuyulara gömmekmiş. Duy sesimi gökyüzü, bu gece yağmur yağsın kalbimi kuyudan da olsa göreyim.
Her şeyinizi kaybederek başlayan bir dünya düşünün. Her şeye rağmen hayatta kaldığınız bir dünya… Gerçeği gördüğünüz, kanın kokusunu ellerinizde aldığınız, cesetlerle uyuduğunuz bir dünya düşünün. Burası ütopya değil, burası senin dünyan, benim dünyam ve bizim dünyamız. Bembeyaz bir çarşafın üzerinde işlenen bir cinayet gibiydi hayatım. İstemeden kana bulandım, elime aldığım buz gibi ağır silahın altında ezilmeyi düşlerken bedenim o silaha dönüştü. Bir ateş topu oldum; yaktım, yıktım. Ama ben kalbimi ateşe attım. Öyle bir ateş ki bu ona her dokunduğumda kor gibi yanıyordum. Cennet bana kucak açıyor sanarken cehenneme düştüğümün farkına varmadan yandım hemde. Elini uzatıp kurtaranım da yoktu, uyaran da. Zira yanımda ondan başka kimsem yoktu.
Ey ölüm! Sana yalvarmaktan başka çarem kalmadı. Alma onun canını. Ondan başka kimsem kalmadı benim. Bizi cezalandırmak istiyorsan al benim canımı, razıyım. Ben sevdiğim insanların cesetlerine sarılmaktan çok yoruldum ölüm. Bırak bu kez nefesine, kalbine sarılayım. Ey ölüm! İzin ver, aşık olayım.