@merve_liviana
|
Doğduğumuz yer mi kaderimizdir yoksa büyüdüğümüz ev mi? Uzun zamandır kendime bu soruyu tekrar tekrar soruyorum. Acaba başka bir şehirde doğsaydım hayatım bundan farklı olur muydu? Yoksa doğduğum gün annem öldürülmeseydi, babam ise beni terkedip kaçmasaydı hayatım nasıl olurdu? Aile nedir, baba nedir, anne nedir, kardeş nedir bunu hep kendimle tartışırdım. Belki de bir sonuca varmayı istedim. Belki de kendimi avutmayı…
Annem dünyalar güzeli bir kadınmış. En azından Adnan amcam öyle söylerdi. Babam anneme delicesine aşıkmış. Babam ve Adnan amca aynı zamanlarda askerlik yapmışlar. Babam askerliği meslek edinirken Adnan amcam daha o zamanlarda askerler için doktorluk yaparmış. Amcam hep babamın çok güçlü bir asker olduğunu söylerdi. Gözü kara, her acıya karşı güçlüymüş. Beni de hep babama benzetir. “Okula başladığında erkekleri dövme sakın kızım. Annen sana hamileyken Muhsin, annenin karnına ellerini dayayıp bunu söylerdi.” Gerçekten babam çok mu cesurdu? Oysa bizi terkedip kaçmıştı? Bir izahı var mıydı? Annem çok güzel bir hamilelik geçirmiş fakat doğuma girdiğinde her şey tam tersine dönmüş. Adnan amcam bizzat annemin yanındaymış. Nöbetler geçirmiş, kalbi durmujş hatta bir kez. Ama Adnan amca annemi hayata bağlamış. Oysa hayat annemi bizden ayırmak için uğraşıyormuş. Ben doğduktan sonra Adnan amca beni kucağına alıp dışarı, babamın yanına çıkmış. Babam beni kucağına alıp öpmüş, kokumu derinlemesine içine çekmiş ve beni Adnan amcanın kollarına bırakmış. Sonra da arkasına bile bakmadan gitmiş. O gece Adnan amca beni evine götürmüş. Gece boyunca başımda beklemiş, ağlamış, düşünmüş. Ne yapacağını bilmeden beni kabullenmiş. Beni bağrına basıp kızı bilmiş. Ben ona baba bile diyemeden o beni kızı yerine koymuş. Beni bir kez öpüp terk eden babama ihanet edeceğimi düşündüm hep. Eğer ben Adnan amcaya “Baba!” deseydim ihanet etmiş olur muydum? Ama Adnan amcamın öyle büyük bir yüreği vardı ki benim sarılmam yetiyordu sanki. Her gece bana kitap okur, sabahları perdemi yavaşça açıp alnımdan öperdi. Kahvaltımı hazırlar, benimle sohbet ederdi. Ne kadar bize yardım eden Zeynep hanım da olsa benimle bizzat kendisi ilgilenmek isterdi. Yaklaşık 5 yaşlarımda Adnan amcam eve geldi ve bana bir süprizinin olduğunu söyledi. Olduğum yerde zıpladım ve Adnan amcamın boynuna sarıldım. “Lunapark mı Adnan amca?” Saçımdan öperek başımı iki elinin arasına almıştı. “Güzel kızım süprizimiz bu bizim.” Hızlıca Zeynep hanımın yanına koştum. “Zeynep abla benim çok güzel olmam lazım. Amcamla benim süprizimiz var. Prenses olmam lazım.” Zeynep hanım gülerek elimi tuttu ve odama çıktık. En sevdiğim elbisemi giymiş, altına pembe kelebekli rugan ayakkabılarımı giyip ufak tatlı bir çanta aldım. İçine minik bebeğimi koyup çantayı kapattım. Pembe simli parfümümü alıp üstüme sıktım. Aynanın karşısına geçip kendime baktım. Tam bir prenses olmuştum. Hayır! Taçsız bir prenses olur muydu hiç? Hemen çekmecemi açtım ve oradaki en güzel tacımı alıp başımın üstüne yerleştirdim. Yavaşça aşağıya indim. Adnan amcam çok güzel bir takım elbise giymiş, kokusundan tüm kadınların bayıldığı parfümünü sıkmış, aynada kravatını düzeltiyordu. Yanına gittiğimde beni kucağına alıp aynaya tekrar baktı. “Güzel kızım benim. Prenses gibi olmuşsun.” Yanağından öpüp sarıldım. “Sende kral olmuşsun.” Aynadan ikimize uzun uzun bakmıştı. Hemen sonra ise beni kucağından indirip elimi sıkıca tuttu. “Derin bugün çok güzel olacak. Senin için de benim için de. Çok mutlu olacağız artık.” İçim merakla doluydu. Nereye gideceğimizi düşünürken arabaya binip bir restoranda durduk. Adnan amca kapımı açıp elimden tuttu. İndiğimde kapıda bir kadın bekliyordu. Bana gülümsüyordu. Ne? Bana gülümsüyor muydu? Adnan amcam kadına eliyle işaret vererek önden yürümesini istedi. Kadın bir masaya oturdu. Karşısına Adnan amcam ve Adnan amcamın yanına da ben. Ben daha ne olduğunu anlamadan Adnan amcam yanağımı okşayarak bana baktı. “Derin, Firuze ablanla seni baş başa tanıştırmak istedim. Aynı hastanede çalışıyoruz. Ama en büyük ortak özelliğimiz sevgimiz kızım. Birbirimize karşı olan sevgimiz çok fazla. Biz bir karar aldık: Evlenmek istiyoruz.” Ben annemi daha görmeden kaybettim. Babam ise kayıp. Tek varlığım Adnan amcam. Evlenecekti. Beni unutacaktı. Sevmeyecekti beni. Gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Elimde olmadan ağlıyordum. Adnan amcam, Firuze abla ikisi birde sandalyeden kalkıp yanıma geldiler. İlk sarılan Firuze abla oldu. “Derin sen benim de kızımsın. Ben senin elinden tutup yürümeyi istiyorum. Amcan nasıl her anımda yanındaysa bende her anında senin yanında olmak istiyorum. Sen nasıl amcanın kızıysan benim de kızım ol istiyorum. Sana kitaplar okumak istiyorum, parklara gitmek istiyorum, saçlarını örüp prenses taçları takmak istiyorum Derin. Daha da ötesi ben sana anne olmak istiyorum. Ben senin annen, sen benim kızım ol istiyorum. “ Doğruydu. Benim bir annem yoktu. Bana kitapları amcam okuyordu. Oysa herkese annesi okurdu. Benim aradığım babamdı. O kayıptı ve bir gün gelirse, ondan başka birine baba dediğimi duyarsa çok üzülürdü. Ama annem melek olmuştu. Annem yoktu benim. O an karar verdim ve Firuze ablanın boynuna sarıldım. Bir ailenin varlığına inanmıştım. Benim bir ailem vardı. Bazen Firuze abla, bazen ise anne diyordum. Ama o bana hep “Güzel kızım” derdi. Keşke her şey o kadar masum olsaydı. Keşke benim de bir ailem olsaydı. Bir kaç yıl sonra Lina doğdu. Onu kardeşim bilip kanat germiştim. Her şeyden korumaya yemin etmiştim. Aradan yaklaşık 4 yıl geçti ve ben bir ailem olduğuna inandım. 12 Ocak gecesine kadar. Oysa hayat bana asla bir aile vermeyecekti. Bunu çok iyi biliyordum. Hatta bunu bile bile kendimi kandırıyordum. Zira yaşamamın bir anlamı yoktu. Bunu 10 yaşındaki Derin’in düşlemesi çok daha korkutucuydu. Ama hayat daha acımasızdı. Ve bana kapılarını hiç açmadı. Ben ise hep kendim açmaya çalıştım. Ellerim kesildi, kanadı, düştüm, dizlerim kanadı, bir dala tutunmak istedim fakat geriye kalan son dalım da kırıldı. Öylece tek başıma kalmıştım. Koskoca bir buğday tarlasındaki bir çınar ağacı gibi. Yanımda kimsem yoktu. Asıl hikayem bu şekilde başladı benim. Bir hiçlikten doğdum ben. Ben Derin. Derin Çakır. Bir uçurum mu dersiniz yoksa bir çukur mu bilemem ama bu benim yeniden doğma hikayem, yaşama hikayem, belki de yepyeni bir Derin Çakır olarak dünyaya yeniden gelme hikayem de diyebilirim. |
0% |