Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bölüm

@mortuusmare

Annemin öldüğünü; oturma odasında uyuyakaldığımda üstüme örtülen sıcak battaniyenin, uyandığımda artık üstümde olmadığını gördüğümde anlayabilmiştim.

Annem beni hiç sevmezdi.

Ama ne zaman o koltukta uyuyakalsam, üstüme bir battaniye örterdi. Belki bunu yaparak vicdanını rahatlatıyordu, bilmiyorum. O öldükten sonra arkasından hiç ağlamadım. Bir battaniyenin yokluğu ise bana onu hatırlatmıştı ve gözlerimi yaşartmıştı.

İyi ki beni sevmemiş.

Sevseydi yokluğu çok ağır gelirdi.

 

Bir hafta sonra ölüm yıldönümüydü.

Gözlerim dışarıda; bardaktan boşanırcasına yağan yağmurda takılı kaldı.

O gün de yağmıştı.

Her kötü hatıramın içinde yağmurun olması, bir zaman sonra beni ona küstürmüştü.

Arkamdan konuşulanlar, hâlâ kulağımda çınlıyordu.

Gerçi pek arkamdan söylenmemişti o sözler. Herkes nankör olduğu düşündü. Ağlamadığım için.

Hayatınızda hiç olmamış gibi yaşayan birinin, öldükten sonra arkasından ağlayabilir miydiniz?

Yalandan nasıl ağlayabilirdim ki? Ben, gerçekten ağlamayı bile bilmiyordum.

Annem öldüğünde çocuktum. Babam terk ettiğinde çocuktum. Ama ben hiç çocuk gibi olamadım.

Elimdeki kahve bardağını dalgın gözlerle seyrederken yalnız başıma oturduğum masama başka bir bedenin oturmasıyla dikkatim dağıldı. Öğle arasında sessizce kahvemi içmek istemiştim ama evren, bana bunu bile çok görmüş olmalıydı.

Dün kafede poyrazla beraberken karşılaştığım o kızdı.

İsmini hâlâ öğrenememiştim.

 

"Dün düzgün bir şekilde tanışamadan yanımızdan ayrıldın." Dedi küskün bir tavırla.

Uzattığı eline bir bakış attıktan sonra havada kalmasın diye sıktım. "Dün için kusura bakma ama mesai saatleri içerisinde sizinle oturamazdım. İsmim hazel bu arada."

 

"Biliyorum, poyrazdan öğrendim." Dedi gülümseyerek.

 

Kafamı hafifçe salladım. Ne diyebilirdim ki?

 

"Sen iyi misin? Pek iyi görünmüyorsun." Endişeli gözlerle beni seyretmesine gülmek istedim. Kimse gerçekten benim için endişelenmezdi ama bu aralar komik bir şekilde başkaları tarafından düşünülüyordum.

Fakat bunun yerine normal bir şekilde küçük bir yalan söyledim.

"İyiyim."

 

"Pekala," dedi gergin bir şekilde. Benim bu halim onu rahatsız hissettirmiş olmalıydı.

 

"O gün ne oldu?" Dedim en sonunda merak ettiğim konuyu sorarak. Poyraz bana tam olarak açıklamamıştı ve benim hala aklımı kurcalıyordu.

Hem bu gün, kafamın bir şekilde dağılması gerekiyordu.

Beni anlamıştı, fakat söylemekle söylememek arasında kararsız kalmıştı.

En sonunda derin bir nefes verdi ve sandalyesini masaya yakınlaştırarak bana doğru eğildi.

 

"Sadece bazı kötü insanlarla başım belaya girdi, onlar da kendi çapında beni cezalandırdılar. Ama lütfen daha fazla soru sorma." Dedi aceleyle.

Gerçekten çok açıklayıcı olmuştu.

Kötü insanlar da kimdi?

Ona daha fazla soru sormak istiyordum fakat tabiatımda insanları zorlamak yoktu.

Bu konu hakkında çok konuşmayacağını anladığımda kafamı salladım. Sonuçta onun arkadaşıydı. O ne kadarını anlattıysa, yasminin de pek fazlasını anlatacağını beklemezdim zaten.

"En azından seni koruyan biri var."

Adını duyar duymaz gülümsedi.

"Poyrazla çocukluk arkadaşıyız. Hep yanımda oldu sağolsun. Çok şey borçluyum ona."

Yasmine baktım. Benim gibi kahve saçlara sahipti. Beyaz pürüzsüz teni ve kocaman ceylan gibi gözleri vardı. Fakat ondan yayılan enerji benim aksime pozitif ve huzur vericiydi. Renkliydi. Bendeki tek renk ise yeşile kaçan ela gözlerimdi.

O, kelimenin tam anlamıyla güzeldi.

Benim aksime.

Dalgın gözlerimi çaktırmadan ondan çektim.

İrkilerek kendime geldiğim sırada bana telefonunu uzatıyordu.

Ne yaptığına anlam vermeye çalışarak bakışlarımı ona çevirdim.

 

"Telefon numaranı verir misin? Seninle daha sık görüşmek istiyorum."

Gözlerindeki bakış insana 'hayır' dedirtemiyordu. Yine de ona

"Neden?" Diye sordum.

Omuzlarını silkti ve etrafına baktı. "Sence bu okulda arkadaşım varmış gibi mi görünüyor? Dört senedir burdayım ve şu zamana kadar tanıştığım en düzgün insansın. Diğerlerinin hepsi sahte ve çıkarcı. Ama sen öyle değilsin, yani öyle olsaydın bana yardım etmezdin."

Bir süre onu baştan aşağı süzdüm. Bu kızdan bana ne gibi bir zarar gelebilirdi ki? O gerçekten masumdu.

Telefonu elinden alıp numaramı yazdım ve kendime de onunkini kaydetmek için çaldırdım.

Geri ona uzattığımda sevinçle el çırptı.

"Her gece seni arasam sorun olur mu? Ya da her gece çok fazla olur, her gün sana yazsam?"

İstemsizce gülümsedim.

Daha önce hiç arkadaşı olmamış gibi davranıyordu.

"Telefona pek fazla bakmıyorum, yine de yanıtlamaya çalışırım."

Bana kendinden bahsetmeye başladığında onu sakince dinledim. Babası ve annesi; poyraz ve ailesi için yıllardır çalışıyormuş ve bu yüzden hep beraber büyümüşler. Bu okulda benim gibi burslu okuduğunu öğrendiğimde şaşırdım. Benim aksime zengin bir ailenin kızı gibi duruyordu. Pembe rengine bayıldığını, en sevdiği tatlının tiramisu olduğunu, piyano çalmayı poyrazdan öğrendiğini ve bir abisi olduğu fakat yurt dışında yaşadığı detayına kadar bana kendinen fazlasıyla bahsetti. Yine de onu bölmedim.

Ders zilinin çalmasıyla ikimizde sınıflarımıza gitmek için ayrıldık.

Onun için bu ayrılık zor oldu çünkü ben sadece odun gibi durduğum halde, beni çok sevmişti.

İki saat gördüğüm geometri dersinden sonra son ders beden eğitimi olduğu için herkes soyunma odasına; teneffüsün başında erkenden gitmişti.

Bense o kalabalığın içine girmemek için beklemiştim ve en son gitmiştim. Soyunma odasında; bir kaç kız dışında kimse yoktu.

Kabinlerden birine girip, gri eşofman takımımı hızlıca giyindim.

Çıkardığım kıyafetlerimi dolaba koyup kilitledikten sonra okulun kapalı spor salonuna doğru ilerledim.

 

"Bu gün sizi serbest bırakmayacağım. Sizinle biraz oynayacağım."

 

Ellerini çırparak konuşan ilhan hocanın sesini duyduğumda kendimi yerlere atmamak için zor tuttum.

Ne olurdu her zaman ki gibi serbest bıraksaydı? En nefret ettiğim dersti ve serbest bırakması her zaman işime geliyordu çünkü kendimi fark ettirmeden gidip trübünlerin altında test çözüyordum.

Kapıya yakın tarafta hocanın etrafına toplanmış sınıfımı gördüğümde dikkatimi çeken başka biri olmuştu.

Poyraz buradaydı.

Kocaman sahada üstündeki ona fazlasıyla yakışan formasıyla basketbol topunu sektiriyordu.

Ayakta dikilmiş onu izliyordum. Bunu ne kadardır yapıyordum bilmiyordum ama hocanın adımı seslenmesiyle irkildim. Ve kafamı direkt hocaya çevirdim.

"Hazel, ne duruyorsun orada? Çabuk gel, bu sefer kaçamazsın hiçbir yere."

 

O kadar yüksek sesle ismimi seslenince herkes gibi poyrazın da dikkatini çekmiş olmalı ki bakışlarını üzerimde hissediyordum.

Yavaş adımlarla ilerledim.

"Bu gün, okulun basketbol takımına yardım edeceğiz. Yani sizler edeceksiniz."

Sınıftaki çoğu kişi bu fikri beğenmemiş olmalı ki itiraz dolu mırıltılar yükseldi. Ben ise konudan bağımsız bakışlarımı o tarafa çevirmemek için olabildiğince çaba gösteriyordum.

"Hocam kızlar da dahil mi?"

 

"Evet, özellikle hazel."

Kaşlarımı çatarak hocaya döndüm. O ise bu halim ona keyif vermişçesine gülümsedi.

"Hiç bakma öyle, bu derste en aktif olmayan öğrenci sensin. Her dersin pek iyi olabilir ama benim dersim de önemli bir ders. Son senende karnende iki saatlik bir dersten sıfır aldığını görmek istemiyorsan biraz daha katılım sağlamalısın."

Omuzlarım yenilgiyle düştü. Onun tarafından bakınca haklıydı. Her öğretmen için kendi dersi önemliydi.

Bir kız elini kaldırıp itiraz edercesine konuştu.

"Ama hocam ben oynamayı bilmiyorum ki?"

 

Açıkcası benimde basketbol konusunda pek bilgi sahibi olduğum söylenemezdi.

 

"Zaten sizden çok bir şey beklemiyorum. Haftaya olacak maç için onlara bir karşı takım lazımdı, dersim bu sınıfa olduğu için kurban sizsiniz. Top kaçırmaya ve onlardan topu almaya çalışın yeter, kurallar şu anlık önemli değil,"

 

Gerisini dinlemedim ve oflayarak etrafa bakındığım sırada gözlerim direkt onun mavileriyle kesişti. Başından beri bana mı bakıyordu yoksa denk mi gelmişti?

Onun çekmeyeceğini anlayınca gözlerini ilk kaçıran ben oldum. Bazen çok garip bakıyordu.

İlhan hoca eliyle işaret ederek beni yanına çağırdı.

Beni omuzlarımdan ittirerek sahanın ortasına getirdiğinde ona döndüm. Birazdan yere çömelip ağlayacaktım neredeyse.

 

"Neden buradayım? Tam ortada olmak zorunda mıyım?"

 

"Başlangıcı sen yapacaksın." Eliyle poyrazı gösterdiğinde bakışlarım onu takip etti. Topu kolunun arasına sıkıştırmış bir şekilde olduğu yerde dikiliyordu ve onunla konuşan arkadaşını sükunetle dinliyordu. Bakışları yine beni buldu.

 

"Anlamadım hocam." Dedim yutkunarak. Ona bakınca boğazım neden düğümleniyordu hiç bir fikrim yoktu.

 

"O sarışını görüyor musun? Poyraz bu takımın bel kemiği. Rakibin o. Hava atışında yapman gereken tek şey o topu ne olursa olsun yakalamak ve takımını bir sıfır önde başlatmak."

 

"Ama bunu benim yerime başka bir erkek öğrenci yapsa olmaz mı? Adil olmuyor böyle."

 

Beni onaylamadığını gösteren bakışlarla,

"Kadınlar da erkeklerin yapabildiği şeyleri yapabilir. Hem boyun gayet uzun neredeyse bir seksen varsın."

 

"Boyum sadece bir altmış yedi." Dedim baygın gözlerle ona bakarken.

Omuzlarını silkti,

"Ülkedeki kadınların boy ortalamasına göre gayet uzunsun."

Gözlerimi kocaman açarak karşı takımdaki poyrazı işaret ettim.

"Hocam yapmayın allah aşkına, adamın boyu benimkinin iki katı. Ben onunla bir miyim?"

Poyraz hararetli tartışmamızı uzaktan dinliyordu fakat bizi duyduğuna pek emin değildim.

 

"İtiraz istemiyorum." Dedi ve daha fazla beni konuşturmayarak herkesin dikkatini çekmek amaçlı elleriyle alkış tuttu.

Bu adam ve alkışları!

"Herkes buraya toplansın," gözleri basketbol potasının altındakilerde durdu ve poyraza eliyle gelmesi için işaret yaptı.

"Topla çocukları poyraz, buraya gelin."

 

"Hocam antrenmana başlayacaktık?" Dedi basketbol takımından biri buraya doğru yaklaşırken.

Hoca onlara neden bizim burada olduğumuzu açıklarken omuzumda

hissettiğim elle hızla arkamı döndüm.

 

"Seni korkuttum mu?"

 

Aynı sınıfta olduğum ama bir kere bile iletişimde bulunmadığım yunus bir anda yanımda belirmişti.

Cevap vermeden ona öylece baktım. Sanki 'ne söyleyeceksen söyle ve defol," der gibi.

Bu duruma bozulduğu için sahte bir şekilde öksürerek söze girdi "Oynarken sana yardım ederim diyecektim. Eskiden basketbol takımındaydım."

 

Aynı gözlerle ona bakarken başka bir gözün üstümüzde olduğunu hissettim.

"Çok başarılı olduğun için mi ayrıldın takımdan?"

Aslında alay etmeye çalışmıyordum ama sözlerim sanki alay eder gibi dökülmüştü dudaklarımdan.

"Hayır, sakatlandım." Dedi bu durumun onu üzdüğünü belirten bir ses tonuyla.

Bir anda hissettiğim suçluluğa engel olamadım.

"Üzüldüm." Dedim dudaklarımı birbirine bastırırken.

 

"Gerçekten üzüldün mü?"

 

Gülümseyerek baktığında ona uzaylı görmüş bir insan edasıyla bakmaya başladım. Bu çocukta duygu bozukluğu falan mı vardı?

"Benim için o kadar önemli bir durum değil, merak etme."

Etmiyorum zaten ama sen bilirsin kardeş...

 

"Hazel," diye seslendiğinde hocaya döndüm.

Poyraz bu sefer bana değil, tam arkamda dikilen yunusa kitlenmiş bir şekilde bakıyordu.

"Geç bakalım yerine, dersten kalmak istemiyorsan tabii." Diyen tehditkar sözlerine bir kaç kişiden gülme sesi yükseldi fakat takıldığım bir detay olmadı.

 

Takımdakiler yerlerine dağılırken ben ve poyraz karşı karşıya duruyorduk. Sahanın ortasında olan yuvarlağın bir ucunda o, bir ucunda ben vardım.

Oflayarak çaresizce etrafıma bakındım.

Gerçekten bunu yapmak zorunda mıydım?

Sıfır almayı göze alamazdım.

Poyrazın durgun gözleri arkama kaydığında onun baktığı yere döndüm.

Yunusa bakıyordu.

Ya da arkasındaki kıza?

Tekrar önüme döndüğümde kaşlarını çatmış bir şekilde yüzümde gezindi bakışları.

 

"Bir sorun mu var?" Diye sordum sesimdeki merakla. Bu gün farklıydı.

Gerçi, farklı olduğunu düşünebilmek için onu uzun zamandır tanıyor olmam gerekirdi.

Belkide bu onun normal haliydi. Durgundu.

 

"Hayır." Dedi düz bir sesle ve ekledi.

"İlaçlarını içiyor musun? Kendine dikkat etmeni söylemiştim."

 

Yine oluyordu işte.

Yine içimi tuhaf bir his kaplıyordu.

Boğazımı temizleyip başımı eğdim. Yanaklarımın sebepsiz ısısına bir anlam veremedim.

"Evet, içiyorum ve dikkat ediyorum." Dedi dün gece yerde uyuyakalan kız. "Her şey için teşekkür ederim. Yaptığın iyiliğin karşılığını vereceğim."

 

"Karşılık beklemiyorum."

 

"Olsun, yine de sana borçlandım say."

 

"Peki o zaman, yazdım bir kenara."

 

Bakışlarım ayaklarımın ucunda kayıp onun yüzünde durdu. Bakışları gerçekten çok tuhaftı.

"Dün neden yanımızdan hemen ayrıldın?"

 

Önüme gelen saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdım.

"Ben orada bir çalışanım, oturup sizinle kahve içecek halim yoktu ya?"

 

Gözlerini kısarak kollarını bağladı.

"Beni görmezden geldin, neden?"

 

Soruları beni şaşırtıyordu, bu yüzden ilk başta cevap veremedim. Sahi, onu görmezden mi gelmiştim?

Ama onu gördüğüme gayet emindim.

Tam ağzımı aralayıp bir şey diyecektim ki, beden hocası - aynı zamanda basketbol takımının koçu - düdüğünü çalarak araya girdi.

Aslında ne diyeceğimi de tam olarak bilmiyordum bu yüzden bu durum işime gelmişti.

İlhan hoca elindeki basketbol topuyla birlikte ortamızda durdu.

İkimizin yüzüne de baktı.

 

"Hazır mısınız?"

 

"Hayır." Dedim bıkkınca. Ama o yine beni duymazdan gelmeyi tercih ederek devam etti.

"Dediğim gibi, topu almak için elinden geleni yap hazel."

 

Bunu yapmalıydım.

Yapacaktım.

Sonra gözlerim onda ve onun uzun boyunda takılı kaldı. Tekrar bir umutsuzluk çöktü bünyeme.

Yapamayacaktım.

Zaten ben basketboldan anlamazdım ki...

 

"Hazır," diyerek elindeki topu yukarıya fırlattığında uzanmak için yukarıya zıpladım. Topu alacağımdan hiç ümidim yoktu fakat bir şey oldu.

Poyraz zıplamadı ve elimin değdiği topu kaptığım gibi yerde sektirirken ona çevirdim bedenimi.

 

"Neden yaptın şimdi bunu?"

 

Omuzlarını umursamazca silkip bana doğru adımladığında ne yapacağımı bilmediğim için gözlerimi açarak ondan kaçmaya çalıştım. Sanki kovalamaca oynuyorduk.

Arkamdaki yunusun varlığını hissettiğim an ona pas attığımda poyrazın adımları duraksadı ve anlam veremediğim bir ifadeyle baktı bana.

Uzun sürmeyen bakışları yunusa yöneldiğinde ne yapmaya çalıştığını anladım. Elbette topu kapmaya çalışıyordu.

Çevik bir hareketle topu ondan aldığı gibi potaya ilerledi ve uzun boyundan dolayı pek zıplamasına gerek kalmadan topu potadan içeriye geçirdi.

Ağzım beş karış açık bir şekilde kalakaldı.

Sayıyı onlar aldığında içimi engel olamadığım bir hırs bürüdü. Elimde değildi fakat oyunlarda kaybedeceğimi bildiğim halde hırs yapıyordum.

Basketbol hakkında pek bilgi sahibi olmasam da, elinden çekiştirerek o topu alamayacağımı biliyordum.

Top, poyrazın elindeyken arkamdaki arkadaşına yukardan pas attığında bizim takımda olan bir kız, hızla topu çocuktan aldı ve karşı takımın potasına koşturdu. Potaya en yakın takım arkadaşına pası verdiği gibi birinci sayımızı almıştık.

 

O potaya, o topu bende sokacaktım.

 

Koçun şaşkın çıkan sesini duydum.

"Seda, sen neymişsin be! Kadın basketbol takımı için yarın yanıma gel."

 

Adının seda olduğunu öğrendiğim kız uzaktan eliyle 'tamam' işareti yaparak yerine geçti.

Bir süre daha maç devam etti. Bir sayı onlar alıyordu, bir sayı biz. Koç bu duruma şaşırmıştı çünkü takımımız beklediğinden iyi çıkmıştı. Aslında takımdaki tek üretim hatasıymış gibi duran oyuncu bendim. Elbette bir kere bile potaya basket atamamıştım. Anca ortada koşturup top kapmaya çalışmış ve çabalarım hüsranla sonuçlanmıştı. Kendimi düğünde dans eden çiftin yanında balonla oynayan çocuk fazlalığı gibi hissediyordum.

Şu anda sayı olarak bizden öndeydiler. Tek bir basket, durumu eşitleyecekti. Tek bir tane...

 

Bunu yapabilirdim.

Top tekrar poyrazın elindeyken arkasından sinsi şekilde yaklaşıp topa elimi vurduğumda dengesini kısa bir süre kaybetse de poyrazın bana kaptırmaya niyeti yok gibiydi.

Sektirmeye devam ederken kafası bana döndü ve beni gördüğü gibi dudakları kıvrıldı.

Bir anda arkasını döndüğünde önüne geçtim fakat o yine topu benden kaçırarak arkasını döndü. Top kapmaca mı oynuyorduk şimdi?

Kaşlarımı çatarak topa odaklandım fakat o benim dikkatimi dağıtıyordu.

Yüzünün halini gördüğümde neredeyse kahkaha atacak gibiydi. Gülmemek için kendini sıkıyordu.

Göz göze geldiğimizde gülen yüzü durgunlaştı.

Kimsenin görmeyeceği bir şekilde; aniden uzakta bir öpücük attım ona ve kaskatı kesilen bedenine; anbean şahit oldum.

Duraksayan elinden kayarken fırsattan yararlanıp topu kaptığım gibi, sevinçle ondan bir kaç adım uzaklaştım.

Kafasını iki yana sallayarak kendine geldiğinde şaşkınca bana baktı.

"Sen az önce ne yaptın?"

 

Masum bir çocuk gibi omuzlarımı kaldırıp indirdim.

"Ne yaptım ki?"

Gerçekten bu hareketim, onu kısa süreli bir şoka sokacak kadar şaşırtmıştı.

Açıkcası bende kendimden böyle bir hareketi beklemezdim. Sanki o an başka biriydim.

Sorusuna verdiğim karşılık, histerik bir şekilde onu güldürdüğünde önüne geçip potaya topu atmak için kolumu kaldırmıştım ki; aniden belimde hissettiğim baskıyla, yerden kesilen ayaklarıma bakarken bir anda potayla aynı boya geldiğimi gördüm ve topu; yuvarlaktan içeri geçirdim.

Saniyesinde ayaklarım tekrar yerle buluştuğunda yüzümün nasıl bir hal aldığını tahmin bile edemiyordum o derece şaşkındım.

Poyraz az önce daha rahat basket atabilmem için beni havaya kaldırmıştı.

 

Yüzüme bakmadan arkasını dönüp gittiğinde bunu neden yaptığını sorguluyordum fakat o sırada dikkatimi; oyunu bırakıp bize şaşkınca bakan insanlar çekti.

Koç düdüğü çalıp, maçın sona erdiğini söylediğinde zar zor kurtuldum bakışlardan.

O ise, çoktan ortadan kaybolmuştu.

 

"Maç berabere. Herkes serbest."

 

İlhan hocanın da imalı bakışlarını üstümde yakaladığımda utançtan yanaklarımın alev aldığını hissediyordum.

Bu hareketi yapmasını geçtim, bunu insan içinde yapması inanılır gibi değildi.

Kafamı kaldırmadan soyunma odalarının olduğu koridora hızla ilerledim.

Resmen rezil olmuştum.

Fark etmeden onun arkasında ilerliyordum ki adımlarım duraksadı.

 

"Ne yapıyorum ben ya?"

 

Poyraz erkeklerin soyunma odasına girince bende tam tersi yöne kızların soyunma odasına ilerledim.

Dolaptan kıyafetlerimi aldığım gibi kabinlerden birine girip üstümü tek tek çıkarmaya başladım.

Gürültüyle açılan kapının sesiyle içeriye kalabalık bir grubun doluştuğunu duydum.

 

"Gördünüz mü az önce olanları?"

 

"O kız da az değil, burslu haliyle kaptı gül gibi çocuğu."

 

"Basketbol mu oynadılar, cilveleştiler mi belli değil."

 

"Kimseyi kaptığı falan yok! Onların daha önce konuştuğunu gördünüz mü hiç?"

 

Son konuşan kızın sesi öyle baskın ve sinirli çıkmıştı ki bir anda herkes suspus olmuştu.

Bu ses bir yerden tanıdık geliyordu...

 

"Bir daha onunla poyrazın adını yan yana getirdiğinizi duymayacağım."

 

Ve sonra adım sesleri uzaklaştı ve en son çıkan kişi arkasından kapıyı kapattı.

Sürü halinde mi dolanıyordu bunlar?

Koyun gibi.

Kabinden çıkıp, çıkardığım kıyafetlerimi çantama koyduktan sonra sessiz koridorda ilerlemeye başladım.

Az önceki kızlar gitmiş olmalıydı. Çok fazla koşturduğum için başımda şiddetli bir ağrı vardı.

Elimde titreşen telefonun ekranını oflayarak açıp kimden mesaj geldiğine baktım.

Adımlarım duraksadı.

 

Bilinmeyen numara:

Bunu gördün mü?

*link 

 

Yabancı numara olduğu için ilk başta tereddüt etsemde bir kaç saniye sonra boşverip mesajın altındaki linke tıkladım. Okulun sitesinde az önce yaşanan anın fotoğraflarının paylaşıldığını gördüğüm an başımdan aşağı kaynar sular döküldü.

Dakika bir, gol bir.

"Hay ben böyle işin.."

 

 

 

 

 

 

 

🤫 gelecek bölümde görüşmek üzere...

 

Loading...
0%