umarım bu bölümü beğenirsiniz oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum .................................................
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------Ne büyük yalnızlıktı susmak! Anlatmalıydım birlerine, yoksa içimde biriken seslerde eriyecektim. Muhakkak anlatmam lazımdı, ama kime? Arkadaşlarıma mı, anneme mi, babama mı? Beni kim anlardı? Kim beni yadırgamaz, hırpalamazdı?
Sayfa 100,Bavula Sığmayan,Nermin Yıldırım
gözlerimin içine bakarken, elini nazikçe çeneme koydu. Parmaklarıyla yüzümü yukarı doğru kaldırarak, bakışlarımı yakaladı. Korkut’un gözlerinde bir ateş yanıyordu; bu ateş hem beni yakacak kadar güçlüydü hem de içine çekecek kadar cezbediciydi. Kalbim hızla atmaya başladı, sanki göğsümde bir kuş çırpınıyordu. Ona karşı koymak istiyordum, ama aynı zamanda onun bu talepkar yaklaşımının beni esir almasına da engel olamıyordum. Dudakları, dudaklarıma sadece birkaç santim kala durdu Korkut’un bu kadar yakın olmasının verdiği tedirginliği hissettim.
Korkut yavaşça kulağıma eğildi, sesi yumuşak ama alaycı bir tonda, “Şimdi sana ne yapmalıyım?” dedi. İçimdeki korkuyla birlikte bir öfke kabardığında, Korkut’un tutuşundan kurtulmaya çalıştım. “Bırak beni!” diye tekrar bağırdım, ama bu sefer içimdeki panik, sesime yansıdı.
Düşün, Kardelen, düşün! Tüm zekanı kullan, yalan, şantaj, manipülasyon... , kızım, hadi! İçimdeki çaresizliği bir kenara atıp en saçma yalanı buldum. “Korkut, arkanda biri var,” dedim, yalandan tedirgin bir ifade takınarak. Korkut’un kaşları çatıldı, arkasına döndüğünde ise dikkatini dağıtmayı başardım. O anlık boşluktan faydalanarak, hızla geri çekildim.
Korkut tekrar bana bakarken, merdivenlere doğru koşmaya başladım. Kalbim küt küt atıyordu; her adımımda, arkamdan gelen sesin gittikçe yaklaşması içimi ürpertiyordu. “Kardelen, gel buraya!” diye bağırdı, sesi kararlı ve emir kipiyle yankılanıyordu
, Korkut’un hızlı adımları beni daha da tedirgin ediyordu . “Mazallah beni odalardan birinde yaklarsa,” diye düşündüm, bu düşünce bile içimi ürpertiyordu. yönümü merdivenlerden arka bahçeye doğru değişirdim
Şu an bahçede resmen bir kovalamaca vardı;
, her şey sanki yavaşlamış gibi geliyordu;. “Kardelen, dur!”
Korkut’un arkamdan geldiğini duyduğumda, daha da hızlandım. Kalbim hızlı hızlı atarken, Korkut’un adımlarını durdurmasını umdum. Korkut, bir avcı gibi yanımda dolanıyor, ben ise kaçmaya çalışan bir kuş gibi hissediyordum.Bahçede, adeta bir kovalamaca vardı. Korkut’un peşimden koşarken, bağırdım
“Korkut beni yakalayamaz, korkut beni yakalayamaz!” , aynı zamanda arkamda yükselen adımların yankısını da duyuyordum.
O, sinirli bir İspanyol boğasına benziyordu hani şu kırmızı görünce koşan şuan elbisemle bu an canlanıyordu kafamada ; yüzündeki ifadenin sertliği, gözlerindeki ateş, beni yakalamak için daha da yaklaşıyordu. kalbim nedensizce hızlandı
“Kardelen, seni yakalarsam…” dedi, sesi tehditkâr bir tonda çıkıyordu
“Beni yakalayamazsın!” diye alaycı bir gülümsemeyle yanıtladım. “Asker olduğuna emin misin? Tabii, yaşın ilerledi, benim gibi genç değilsin.dil altı hapı getireyim mi sana yada baston ” Bu sözlerimle onu daha da kışkırtmayı umuyordum
Korkut’un yüzündeki gülümseme tehlikeli bir hal aldı. “Belki de kaçmana izin veriyorum, Kardelen,” dedi, derin bir nefes alarak. O an, içimde bir ürperti hissettim; onun gözlerinde parlayan hırs, beni bir yandan tedirgin diğer yandan da kendime çekiyordu. Aniden hızlandı . Yakalanmam sadece beş saniye sürmüştü
“Bırak beni ya!” diye bağırdım, ama bu, onu durdurmaya yetmedi.
“Önce, altı çocuk meselesinin hesabını vereceksin, Kardelen,” diye yanıtladı. Sesindeki ciddiyet, beni duraksattı. , kendimi kurtarmak için çabalarken, ani bir kararla onun elini ısırdım.
“Kızım, sen kuduruk musun?” dedi, şaşkınlık ve öfke arasında gidip gelen bir ses tonuyla.
“Sensin kuduruk!” dedim sinirle, . Korkut’un gözlerinde parlayan ateş, bir an için geri çekilmemi sağlasa da, sonrasında daha da alevlendi. , beni kucağına aldı; güçlü kolları içinde kaybolmuşken, içimdeki korku ve heyecan birbirine karıştı.Bir anlık şaşkınlıkla ne yapacağımı bilemedim, kalbim hızla çarpmaya başladı. "Ayy, tamam, kuduruk değilsin, bırak!" dedim, sesimde hafif bir panikle.
“Şimdi ne yapacaksın?” diye sordu, sesinde hem eğlence hem de tehdit barındırıyordu. Gözlerimdeki cesaretle ona bakarak, “Beni bırak!” diye haykırdım,
“Beni dinlemiyor musun?” diye itiraz ettim, ,Korkut beni dinlemiyordu, Kucağında sıkıca tutuyordu, . Kolları demirden bir mengeneymiş gibi sımsıkı etrafımdaydı ve her çırpınışımda sanki inadına daha da sıkıyordu. Kaçmak imkânsızdı ama ben tabii ki vazgeçmedim. Dirseklerimle onu dürtüyor, ayaklarımla hafifçe tepiniyordum, ama o hiç istifini bozmadan sadece bana bakıp gülümsüyordu.
Bir elimle kolunu itmeye, diğer elimle de göğsüne baskı yapmaya başladım.
“Kardlen, bir rahat dur, şuan temas ettiğin yerler güvenli bölgeler değil ” dedi
Sesindeki ton beni her zamankinden fazla sinirlendiriyordu güvenlli olmayan neydi ki bu adam neyden bahsdiyordu
'Bırak beni, yoksa…' diye başladım, ama cümlemi tam bitiremedim. Ne diyecektim ki? Zihnim karmakarışıktı, ama dilimden dökülenler sadece öfkeydi.
'Yoksa ne, Kardelen? Bana zarar mı vereceksin?' dedi, o alaycı gülümsemesiyle. O gülümseme… Beni her defasında deli eden o rahat tavrı, gözlerindeki hafif alay.
' zarar Veririm!' dedim, ama o kadar da emin çıkmadı sesim. Kalbim delicesine atıyordu. Öfkemi bastırmaya çalışırken kollarında çırpınmaya devam ediyordum. Ama o beni daha sıkı tuttu
'İkimiz de bana zarar veremeyeceğini biliyoruz,' dedi, yumuşak bir sesle, ama o sesin altında başka bir anlam gizliydi, hissediyordum
. 'Bu yüzden kollarımda bir kuş gibi çırpınmayı bırak.'
Kollarından kurtulmak için daha sert itmeye çalıştım. Beni nasıl bu kadar kolay ele geçiriyordu? Her defasında ona karşı koyacağımı sanıyordum, ama yine de o kollarının arasında sıkışıp kalıyordum.
'Korkut, ciddiyim!' Sesim titriyordu ama kararlılıkla devam ettim, 'İstesem sana zarar veririm!'
Korkut’un yüzünde yine o tanıdık, küçümseyen gülümseme belirdi. O kadar rahattı ki, sinirlerim daha da geriliyordu. 'Hadi dene o zaman,' diye fısıldadı, dudakları kulağıma öylesine yakındı ki nefesini boynumda hissedebiliyordum. 'Ama biliyorsun ki ne yaparsan yap, bana gerçekten zarar veremezsin.'
Sözlerinin her biri sinir uçlarımı yakıyordu. Ne kadar ileri gitse de hep o kadar kontrolsüz ve savunmasız hissediyordum kendimi. Onunla olan her şey… nefrete ve… başka bir şeye doğru sürüklüyordu. Ama kontrolümü kaybetmek istemiyordum.
. İçimdeki o inatçı parça hâlâ direniyordu, ama bir yanım Korkut’un bana bu kadar yakın olmasına karşı koyamıyordu.
Korkut’un derin, koyu gözleri üzerimde geziniyor, sanki içimi görebiliyormuş gibi bakıyordu. O bakışlar, beni deliye çeviriyordu. Kendimi savunmasız hissediyordum onun karşısında, ama aynı zamanda öfkeden deliye dönmüştüm. Bana her zamanki gibi hâkim olmaya çalışıyordu ve ben bu kez ona boyun eğmeye niyetli değildim. Göğsüm sıkışıyordu. İkimiz de susuyor, nefeslerimizi tuttukça aramızdaki gerilim giderek artıyordu
“Korkut, istesem sana zarar veririm. Şimdi müsaade et, uzaklaş benden! Senden kurtuluşum yok mu benim? yörüngemde dolaşma, !
Ama Korkut hiçbir şey olmamış gibi, kollarını daha da sıkılaştırdı. Gövdemi kavradı, sanki bu sefer beni tamamen ele geçirecekmiş gibi. Kaslarının gerginliğini hissettim, ve bu beni daha da deliye çevirdi.
Ama sabrım tükenmişti. Bir anlık öfkeyle, içimde biriken tüm çaresizliği dışa vurdum. Eğildim ve dişlerimi omzuna geçirdim. Dişlerim derinlemesine battığında, Korkut’un sert kaslarını hissettim. Bir an için duraksadım. Onu gerçekten ısırmıştım.. Derinden gelen bir sesle, "Ahh!" diye inlediğinde, ne yaptığımı fark ettim. Ama geri çekilmeye niyetim yoktu. O inlemeyi duymak bana garip bir tatmin vermişti.
"Şu köpek dişlerini çek benden, Kardelen!" dedi öfkeyle, ama sesi tuhaftı .
Bir an için geri çekilmeyi düşündüm ama hayır, umursamadım. Beni bırakmıyordu, o yüzden ben de onun bedeninde izler bırakacaktım. dedim kendi kendime. Onunla inatlaşıyordum, biliyordum ama bu benim elimde değildi. İçimde yükselen o öfke, çaresizlik, her şey beni yönetiyordu.
“ bırak beni , Korkut! Seni uyarıyorum,”
. Hâlâ beni sıkıca kavrıyordu. Kolları, bana zincir gibi sarılmıştı. Ne kadar çırpınırsam çırpınayım, beni bırakmayacaktı.
Korkut başını yana eğdi, gözleri artık daha karanlıktı. "Kardelen, şu an bana ne yaptığının farkında mısın?" dedi, sesi tehditkârdı ama bir yandan da tuhaf bir yumuşaklık taşıyordu. Dişlerimi çekmemi istiyordu, ama ben buna yanaşmadım. Aksine, inatla dişlerimi daha da derine batırdım. Onun bu çaresizliğini görmek bana güç veriyordu,
O ses tonu, beni altüst ediyordu.. "Bırak dedim sana, değil mi? Ama sen ne yapıyorsun? Kardelen'i delirtiyorsun! Köpek dişlerime kurban ol sen! Bu arada, köpek dişlerinin en sağlam diş olduğunu biliyor muydun?" dedim, biraz da onu kızdırmak için. Dudaklarımın köşesine bir gülümseme ilişti
Bir an Korkut duraksadı. Gözlerinde o tanıdık bakış belirdi, ama bu sefer alaycı değildi, daha ciddi, daha derindi. “Kardelen, sen neyin peşindesin?” dedi. Gözlerini benden ayırmadı, bu kez sesi ciddi ve sertti. Anlamaya çalışıyordu, ama aynı zamanda sinirlenmişti.
"Acaba bir şey mi içtin sen?"diye sordu, kaşlarını kaldırarak. "Çünkü mantıklı davranmıyorsun. Yediğin şeyler sende kafa yapmış olabilir.” Gözleri şüpheyle üzerimdeydi.
Haklıydı. Kendim de farkındaydım, gergin olduğumda saçmalıyordum. Yarınki buluşma düşüncesi zihnimin derinliklerinde beni kemiriyordu. İçimde patlamaya hazır bir bomba gibi hissediyordum. Her an gözyaşlarına boğulabilirdim, ama gözyaşlarımı bastırmak için enerjik ve tuhaf tavırlar sergiliyordum.
"Yok, içmedim," dedim, bir gülümseme eşliğinde. "Ama az önce seni ısırdım. Acaba huyum mu değişiyor?" . "Ay, tövbeler olsun!" biraz da onun sinirini bozmak için. güldüm
“Isırmak işe yaramadı,” diye içimden geçirdim. “En iyisi boğmak!” Ellerimi çaresizce Korkut’un boynuna uzatmaya çalıştım ama nafile, gücüm yetmiyordu. “Sen küçükken manda sütüyle mi beslendin?” diye homurdandım, sinirden dişlerimi sıkarak.
Korkut alaycı bir gülümsemeyle, "Kardelen, saçmalama! Beni delirtiyorsun. Şu an yaptığın şey bana ceza değil, başka bir şey hissettiriyor..." dedi.
Ne dediğini anlamıyordum. "Korkut, seni anlamıyorum! Ne demek istiyorsun? Neden hep böyle üstü kapalı konuşuyorsun? Açık ol!" diye çıkıştım
Yine de onun kollarından kurtulmaya çalıştım. Tüm gücümü kullanıyordum, ama işler hiç de istediğim gibi gitmiyordu. Beni sıkıca kavramıştı ve adeta kilitlenmiştik. Kollarının etrafında dönüp duruyordum, ama kaçamıyordum.
Tüm gücümle ona karşı koymaya çalışıyordum, ama işler hiç de istediğim gibi gitmiyordu.
- Sonunda, hareketlerim ikimizin de dengesini bozdu. Korkut’un kolları gevşediği anda, ikimiz de yere düşüverdik Göz açıp kapayıncaya kadar kendimizi yerde bulduk. , Korkut refleksle beni korumaya çalışmıştı. İkimiz de sertçe çimenlerin üzerine yuvarlandık, ama işler benim için daha da karmaşıklaşmıştı; çünkü bu sefer, Korkut üstteydi.Vücudum onun ağırlığı altında sıkışıp kalmıştı. Nefesim kesildi, gözlerimi hızla açtığımda onun koyu gözleriyle burun buruna geldiğimi fark ettim. Gözlerinde hala o tanıdık alev vardı, ama bu kez ona karşı çıkmak, kaçmaya çalışmak bir an için aklımdan tamamen silinmiş gibiydi.
Kolları bir kez daha beni sıkıca kavradı, sanki beni yerden kalkmaktan alıkoymak istiyordu. Nefesim hızlanmıştı, kalbim göğsümde deli gibi çarpıyordu. "Kalk!" dedim zayıf bir sesle, ama o beni duymamış gibiydi. Yüzünde hafif, tehlikeli bir gülümseme belirdi..
Bir anda, bahçedeki fiskiyeler açıldı, su fışkırmaya başladı ve her tarafımız sırılsıklam oldu Her ikimiz de tamamen ıslanmıştık. Islak saçlarım yüzüme yapışmıştı ve gözlerimden aşağıya su damlaları süzülüyordu. Korkut’un bakışları gözlerimde sabitlenmişti. O derin, yakıcı bakışları…
"Şu an ıslanıyoruz," dedim, ama sesim bile o an yetersiz kaldı. O sadece gözlerini gözlerime dikerek, dudaklarının köşesinden hafif bir gülümsemeyle, "Evet," diye fısıldadı. Ama bu ‘evet’, basit bir onaydan çok daha fazlasını taşıyordu.
Korkut, yüzüme düşen ıslak saçlarımı fark ettiğinde, bakışları bir an için yumuşadı. Parmaklarını nazikçe saçlarımın arasına sokarak, önüme düşen ıslak tutamları yavaşça geriye doğru itti Parmaklarının sıcaklığı, ıslak saçlarımdan kayarken tenime dokunuyor, içimde hem rahatlatıcı hem de çarpıcı bir his yaratıyordu.
parmaklarını saçlarımın arasında gezdirirken, içimde yükselen o tanıdık öfke bir anda yüzeye çıktı. Sıcak dokunuşları bir anlığına beni sersemletse de, hemen toparlandım ve hışımla başımı geri çektim.
"Saçlarıma dokunma!" dedim, gözlerimi ona dikerek. Sesimdeki sertlik, kendime gelmemin işaretiydi. Beni kontrol etmeye çalışan bu hali, her ne kadar etkileyici olsa da, sinirlerimi bozuyordu.
Korkut, ellerini geri çekti, ama gözlerindeki o ifade kaybolmamıştı. "Sadece düzeltmeye çalışıyordum," dedi, sakin bir sesle
“Düzeltmene gerek yok,” diye çıkıştım, öfkeyle içimde biriken enerjiyi ona doğru yöneltirken. "Ben hallederim."
Korkut kaşlarını hafifçe kaldırarak dudaklarının kenarında alaycı bir gülümseme belirdi. "Bir kadında bu kadar inat fazla," dedi, gözlerini benden ayırmadan. "E-devletten soy kütüğüne bakmak lazım, kesin Karadenizli çıkarsın."
Alaycı sözleri içimdeki öfkeyi ateşledi. Kaşlarımı çatarak ona döndüm, sert bir bakış fırlattım.
-İnatçıysan ne olmuş? Seni ilgilendirmez
Kulağıma yaklaşarak, sesi alçak ve etkileyici bir tonda fısıldadı
-İlgilenirim, karıcığım. Altı çocuk yapacağız, çocuklarımız da mı inatçı olsun?"
-Altı çocuk yapmıyoruz, Korkut! Unut bunu, tamam mı?" . "Allah’ım, burada seninle ne konuşuyorum? Biz seninle neden altı çocuk yapıyoruz, be adam?
içten gülüşü... İlk kez onu böyle gülerken görüyordum. Gözlerim bir an onun yüzüne kilitlendi. İçimde, çok derin bir yerde, bu adamın hep böyle gülmesini istedim. Ne zaman ki Korkut böyle içten güldü, kalbim bir anlığına durdu. Kendi kendime, sessizce, ama içtenlikle mırıldandım: Keşke her zaman böyle gülse... sonra kendime geri geldim adam seni üzüyor sende onun gülümsemesi gerektiğini düşünüyorsun senin iflah olma şanısın yok dedim içimden
- Nevra hanımın yanında çok cesaretliydin kardelen "Gerçi haklısın," dedi dalga geçercesine. "Çocuk yapmayalım. Düşünsene, senin gibi inatçı bir kızımız olursa... kafayı yerim." gözlerime derince baktı, sanki hayalindeki küçük, inatçı kız çocuğunu canlandırıyormuş gibi. "Sürekli bana karşı çıkar, her dediğime itiraz eder, sürekli tek başına kararlar verir, ortalığı karıştırır sonra da masum masum ben ne yaptım der . Tıpkı senin gibi."
- İki saatliğine karı koca rolü yaptık, çocuk falan yok. Ayrıca..." dedim, derin bir nefes alarak bakışlarımı sertleştirdim. "Senden çocuk falan da yapmam .Çocuklarımın babası senin gibi biri olamaz. Senin gibi dengesiz bir adamın baba olmaması gerekiyor . Eğer çocuklarımın senin gibi bir babası olursa, davranışlarından utanacaklardır. Dengesiz hareketler sergileyen birinin, baba olma hayali bile kurmaması gerekiyor. Bu hayale cüret etmemeli. Senin gibi adamlar yüzünden çocukların dünyaları kararıyor. Bu durum, toplumun sağlığı için tehlikeli!
Korkut'un gözlerinde bir an hüzün gördüğüme yemin edebilirdim; belki de söylediklerim onu etkilemişti. Ama o, hemen eski, donuk bakışlarına geri döndü. İçimdeki duyguların ateşiyle yanarken, bazen dilimin ayarını kaybedip ağır konuştuğumu biliyordum. Korkut'un böyle bir şey için üzülmesini beklemiyordum. O, genelde duygularını bastıran biri olarak görünüyordu. Ama belki de, bu sefer söylediğim sözler onun duvarlarını çatlatmıştı. Gözleri neden bana bir şey anlatıyordu
-“Kardelen, yavaş yavaş sabrımın sınırındayım sesi gergindi
“Ayy, çok tedirginim şuan Hani senin sınırın yoktu? Demek ki varmış,” dedim alaycı bir gülümsemeyle. Onun bu ciddiyeti karşısında kendimi gülümsemekten alıkoyamıyordum.
“Ya sabır, ya sabır,” korkut mırıldanarak sürekli tekrar ediyordu , sanki bu sözler öfkesini durduracakmış gibi
“Bende de sabır kalmamıştı,
“ya raham, ya rahim,” diyerek bende korkut gibi tekrarlıyordum
Korkut, bana sorgulayıcı bir bakışla bakıyordu.
-“İçine biraz merhamet tohumu girsin diye söyledim,” dedim. “Beni bırak! Kalk üzerimde, davar gibi uzanmışsın. Oksijen yok, oksijen yok, nefes alamıyorum uzaklaş benden !”
korkut un rutini, sabah kalkıp Kardelen’i sinirlendirecek bir şey düşünmek ve bunu uygulamaktı. Kardelen çıldırır, sonra sakinleşir ve en başa dönerdi garip bir döngü içindeydik . Bu döngüyü kırmam gerekiyordu.
“—Kardelen, beni delirtme! Ben davarsam, sen de deli danasın ; sana bir şey olmaz!”
-“Sen… Sen bana ‘dana’ dedin, Korkut. Ben senin kibar bir adam olacağına dair umudumu kaybettim. Hayatta başarılar sana!
“Kardelen, beni tahrik edip sonra bana ‘davar’ diyorsun. Senin amacın beni delirtemek mi?”
“Yok, Korkut.Estağfurullah sen zaten zır deliydin. Ben sadece kırmızı kalem ile altını çiziyorum . Bir metafor gibi, anladın mı ?”
Demek ben deliyim, Kardelen Hanım,” dedi Korkut, alaycı bir gülümsemeyle. “O zaman bu delinin her hareketine katlanacaksın; ‘Delidir, ne yapsa yeridir’ diyeceksin.”
“Hayır, demiyorum,” dedim, sinirlenerek. “Ama sen benden uzak duruyorsun. Bu nasıl bir fikir?”
-“Uzak durmamı mı istiyorsun?” .
“Bak Korkut, benim azıcık beynim var, ama o da senin sayende yandı. Uzak dur demedin mi bana? Şimdi, Japon yapıştırıcısı gibi bana yapıştın,” dedim, öfkemi gizlemeye çalışarak.
- "Hımm, öyle mi demişim?" dedi Korkut
-"Dedin ya, Korkut. Tabii, o kadar laf ettin ki, bunu da unutmuş olabilirsin,"
- Ama Korkut, bana bakmak yerine, dudaklarıma odaklanmıştı. O an, zihnimde karmaşık düşünceler cirit atıyordu.
Aklımdan neler geçiyordu, Allah’ım! Tövbe, tövbe, bu adam neden beni görünce azıyordu? Hayır, yani, onu tahrik edecek ne yapıyordum? Yaklaşmasıyla birlikte içimdeki gerilim artıyordu. Nefesim kesilmişti, boğazımdaki tükürüğüm boğacak gibi hissettiriyordu. “Yaklaşma… yaklaşma, gelme üzerime,” dedim içimden, ama sözcüklerim dudaklarımda hapsolmuştu.
Nefes al, Kardelen," dedi, dudaklarıma tehlikeli bir yakınlıkla eğilerek. "Sadece... nefes al." Bu sözlerle, sanki bana hükmettiğini hissettirdi. Korkut’un “Nefes al, Kardelen,” sözleri dudaklarımdan çıkan nefesi dondurdu, kalbimin atışları hızlanırken zihniim geçmişe gitti . Bu an... Bu anı daha önce yaşamıştık.
Korkut’un kendini kaybettiği o ana gitti. O zaman da titreyen bedeniyle, bilinçsizce kontrolünü kaybetmişti. O anı, gecenin karanlığında, çaresizlikle ona sarılmışken aynı kelimeleri fısıldamıştım. “Nefes al, Korkut. Sadece... nefes al. Buradayım.” Onun panikle dolu bakışlarını sakinleştirmek için saatlerce başını göğsüme bastırmıştım, aynı sözleri defalarca tekrarlamıştım.
Şimdi... roller değişmişti. Beni hükmü altına alan, onun bedeninin baskısıydı. Ama zihnimde ı. O gecedeki çaresizliği, hatıtrladım.Bilerek yapıyordu. O geceyi hatırladığından eminim. O gece onun için döktüğüm gözyaşalarından utandım; bilerek ve isteyerek canımı yakmıştı. Bana o sözleri kasıtlı bir şekilde söylemişti ve bu, çok acımasızcaydı. Neden böyle yaptı ki? İyi davrandığında ona asla yapışmazdım . İnsanların kalbini kırmamak için en ufak detaylara bile dikkat ediyordum, ama karşımdaki adam umursamazdı. Korkut için kalp kırmak kolaydı, ama ya tamir etmek ? Onun, bir kalbi onarmak konusunda en ufak bir düşüncesi bile yoktu.
.Korkut, gözlerimin içine derin bir bakışla baktıktan sonra, yavaşça başımı yana doğru çevirdi. Elini nazikçe saçlarıma uzattı ve ıslak, karışık tellerimi parmaklarıyla ayırmaya başladı.
. Nefret ve sevgiyi aynı kalpte taşımak zordu ne hissedeceğimi bilemiyordum hayal dünyasından çıkmalıydım ben..... ben böyle olamam
.Hayallerden uzaklaşıp Korkut’a baktım, . “ bırak beni , hasta olmak istemiyorum, farkındaysan sırılsıklam olduk ” dedim, sesim titreyerek . Korkut, ellerini vücudumdan çekti ama sıcaklığı, üzerimde hâlâ hissediliyordu. İçimdeki gerilim, onunla geçen her saniyede artıyordu. korkut gözlerime baktı yutkunmuştu sonrasında üzerimden
kalktı elini uzatı kalkmam için ama ben ellerini tutumdan direkt kalktım fazla temasa gerek yoktu zaten yetirnce temas halindeydik bazen beynimin kalbime ağır hakaretler ettiğini hissediyordum
Birlikte eve girdiğimizde, düşüncelerim karmaşık bir hâl almıştı. Merdivenlere doğru yürürken, Korkut birden beni kendine çekti. “Çocuk meselesini unutmadım, karıcığım. Şimdilik bu olayı unutacağım ” dedi, sesi alaycı bir tondaydı yani bir kere eline düşmüştüm ah nevra hanım ah niye masada söylediniz ki korkut rezil olmadıki tam tersine döndü olay rezil olan ben alkış alan korkut adam her durumu kendi lehine çeviriyordu
korkutun Cümlesi içimde bir kıvılcım gibi parladı
Kendimi toparlamaya çalışarak, onun dokunuşlarından kurtuldum ve ona doğru dönerek sert bir şekilde konuştum: “Ben senin karın değilim ve olmak gibi düşüncem yok . Şimdi izin ver, üzerimi değiştirmeliyim ; malum, sahte kocam yüzünden ıslandım kendisi düşüncesizce hareketeler yapıyor .” Kelimelerim, kesin ve netti. O an Korkut'un gözlerindeki o ateşi söndürmem gerektiğini düşündüm benden uzak dursun neden işleri zora sokuyordu bu adam .
Arkamı dönüp merdivenlerden çıkmaya başladım. Her basamakta, kalbimin hızla attığını hissediyordum. Korkut’un bakışlarının ardımda yanmaya devam ettiğini biliyordum. Merdivenlerin sonuna yaklaştıkça, içimdeki korkunun yerini yeni bir his almaya başladı: bağımsızlık.
Odamın kapısına vardığımda, .içimde bir boşluk oluştu. İçeri girdiğimde, derin bir nefes alarak kalbimin hızla atışına odaklandım. Korkut’un etkisi üzerimdeydi ama artık kendime dönme zamanım gelmişti.
Odamın karanlığında yalnız kaldım. Kendimi korumak ve yeniden güçlü olmak zorundaydım. Her şeyin ötesinde, bu hayatta bana düşen yükümlülükler yerine getirmeliydim sonu boş saçma sapan geçici duyguları göz ardı etmeliydim apatalık etme kardelen adımlarla ilerleyip üzerimi değiştirdim, üzerime yumuşacık, gri pijama takımımı geçirdim. Saate gözüm iliştiğinde . Saat on birdi . Bu saatte ne yapabilirim ki? Canım sıkılıyor. Mihriban da evde yok... Of Özlem'le konuşmayı düşündüm, ama onu bu saatte rahatsız etmek istemiyorum. Zaten yarın... o psikopatla buluşacağım için içimde hafif bir tedirginlik vardı. Ama beni asıl geren, bir yabancıyla buluşmak değildi. Abimle ilgili öğreneceklerim... Gerçekler çok mu ağır olacak? Ya duymaya hazır olmadığım bir şeyse? O psikopat abimi nereden tanıyor? Ben doğru olanı mı yapıyorum?
Allah'ım, bana doğru yolu göster... İçimdeki huzursuzluğu yatıştırmak için derin bir nefes aldım. En iyisi mutfağa gidip kendime bir kahve yapmak. Biraz sakinleşmem lazım. Yarın beni bekleyen şey düşündüğümden daha zor olabilir. Aşağı indiğimde evdeki sessizlik her zaman olduğu gibi içimi sıktı . Bir an içimde büyük bir boşluk hissettim. Küçük cadım, Mihriban... Onu ne kadar özlediğimi fark ettim.
. Kafamı dağıtmak için mutfağa girdim. , sütlü yaptığım Türk kahvesin cezve ile i ocağa koydum . Kahvemi hazırlarken sessizlik içime işliyordu, Kahve hazır olunca bir fincan aldım ve yavaşça salona geçtim. Televizyonu açtım, ama izlenecek bir şey bulmak zor olacaktı. Sadece saçma diziler vardı
Kafanı boşalt... dedim kendi kendime. Yarını düşünme. Gerçekleri öğrenmek seni ne kadar üzebilir ki? Abini kaybetmekten daha acı ne olabilir? kardelen zaten hayatındaki en önemli varlığı kaybettin hiçbir şey canını acıtamaz
Jean-Honoré Fragonard’ın Stolen Kiss tablosunun hikayesini anlatan bir belgeseli açtım. İzlerken zihnim biraz da olsa dağılmış gibiydi. Ama tam o sırada yanımda bir hareketlilik hissettim. Göz ucuyla baktığımda Korkut’u elimdeki kumandayı aldı . Birkaç tuşa bastı ve ekranda Beşiktaş-Galatasaray derbisi özeti ekranda belirdi. Ona sinirle bakarken yanımdan kalktı. Sanki yaptığının farkında bile değildi. İki dakika sonra elinde iki bira şişesiyle geri döndü, sehpanın üzerine bıraktı ve tekrar yanıma oturdu. Yanımdaymış gibi değil, sanki ben orada hiç yokmuşum gibi davranıyordu. Var mıydım, yok muydum, umurunda bile değildi. Belgesel izleme hakkımı izinsizce elimden alması içimdeki öfkeyi tetikledi
,"Bu adam daha yeni kriz atlatmadı mı? Neden alkol alıyor, ilaçlarını almıyor mu? Sakin ol Kardelen, ne yaparsa kendine yapıyor artık. Korkut'a bir şey demiyorum, ne hali varsa görsün."
Sehpanın üzerindeki kumandayı alıp tekrar belgesele döndüm. Sinirlerim iyice gerilmişti.
“Kardelen,” dedi bir anda, sesi sakin ama uyarıcıydı, “şu an seninle zıtlaşmak istemiyorum. Maç var. Kumandayı verip ,odana gider misin . O saçma belgeselini telefonundan izle.”
Bir an ona bakakaldım. Bu kadar pervasız ve umursamaz olmasına sinirlenmiştim. Kaşlarımı çatıp ona meydan okuyan bir bakış attım.
"Bu evde sadece senin isteklerin mi önemli Korkut? Biraz saygı göstermeyi denesen? Ayrıca belgeseller saçma değildir, dedim, sesi titremeden, ama kararlılıkla. Kumandayı sıkıca elimde tuttum. Onun beni ciddiye almaması içimdeki sabrın son kırıntılarını da eritiyordu.
. Parmaklarım titreyerek belgeseli tekrar açtım. Ekranda “Çalınmış Öpücük” tablosu belirdi. O anda Korkut’un samimeyeten uzaktı alay dolu sesi rahatsızlık yarattı.
““Çalınmış öpücük mü? Böyle şeylere fazla inanma. Üzerler seni. Kaç yaşındasın, süt içiyor musun sen?” dedi, gözlerinde küçümseyici bir parıltı belirmişti.
Derin bir nefes alıp içimdeki öfkeyi bastırmaya çalıştım ama başaramadım. “Sen benim izlediğim belgeseli saçma diyemezsin!” dedim, sesim titreyerek. “Saygısızsın, benimle böyle konuşamazsın! İstediğimi izlerim, eleştiremezsin. Ayrıca süt içiyorum, bunun nesi yanlış? Sağlığımız için süt tüketmeliyiz. Sen artık içtiğim, yediğim, izlediğim şeylere de laf atmaya başladın. Hayatsız mısın sen? Git, kendine eğlenecek başka birini bul!”
Korkut omuz silkerken bana yaklaştı. “İzlediğin belgeseldeki hikâye yalan , 18-30 yaş arası kadınları kandırmak için kullanılan yalanlardan dedi, gözlerinde sanki bir gerçeği ortaya çıkarıyormuş gibi bir bakış vardı.
“Yalan olsa bile beni ilgilendirmez. Ben inanıyorsam ve mutluysam, yalan doğruya üstün gelebilir!” dedim kararlılıkla. Ama bu konuşmalar içimde birikmiş olan başka şeyleri tetikliyordu. Sadece bir belgesel değildi sorun; hissettiğim baskı, yarın yaşayacaklarım, stres... Her şey üst üste gelmişti.
Korkut, alaycı bir gülümsemeyle bana döndü. “Bana sakın gerçek aşk saçmalığına inandığını söyleme,” dedi.
Ben de ona meydan okurcasına baktım. “Evet, inanıyorum. Komik olan ne? Sen inanmıyor musun?” dedim.
“Ondan hayır cevabını bekliyordum ama beni gerçekten şaşırtmıştı
“Evet, aşka inanıyorum kardelen ,”Ama aynı zamanda aşkın saçmalık olduğuna da anlayabilecek zekadayım.
“Korkut, neresi saçmalık?” dedim, sesimde bir kararlılık vardı . “İnsanlar aşk sayesinde aile kuruyor, mutlu oluyor. .”
Korkut, gözlerini devirdi. “Üremek için aşka gerek olmadığını bilecek yaştasındır umarım,” dedi, alaycı bir tonla.
“Tabii ki biliyorum, Korkut. O kadar cahil değilim, ” dedim,
Ama onun tavrı beni düşündürüyordu. “Hem sen neden bu kadar düşmanca yaklaşıyorsun aşk duygusuna? Sanki zarar görmüş gibisin,” dedim, merakla.
Korkut, bir an düşündü. “Düşünsene, o insana aşık oluyorsun. Gözlerime derince bakıyorsun, kendini o insana teslim ediyorsun. Ama bir gün, o insan seni bırakıp gidebilir. Geride bıraktığı anılarla seni delirtebilir,” dedi, sesinde bir hüzün vardı. “Sevgiye, bakışlara alışıyorsun, ama bir gün o kişi, sanki hiç var olmamış gibi hayatında, kalbinde izler bırakmadan gidebilir.”
“Bence saçmalıyorsun,” dedim, onun bu karamsar bakış açısına karşı çıkmak istiyordum. “Sevdiğine aşık olan biri asla sevdiğini geride bırakmaz. Terk etmez, ne olursa olsun.”
Korkut, gözlerimdeki kararlılığı gördü. aşk risk taşıyan bir duygu ,” dedi, ama bu sefer sesi biraz daha duygusuz tondaydı
-“Evet, ama aşkın getirdiği o riski göze almak, gerekmez mi
Korkut, gözlerimdeki kararlılığı görerek biraz daha ciddileşti. “Kardelen, saf bir düşünce yapısına sahipsin. Bazen elimizde olmayan nedenlerden dolayı bırakıp gidebiliriz,” dedi, sesi biraz hüzün doluydu.
“Belini görmüyor musun?” dedi. “Birini kendini kaybetmeyecek kadar sevmemelisin. İnsanlar gidebilir, ama geride bıraktıkları acılar ömrün boyunca seninle kalacak. O acıyı taşıyabilecek kadar güçlü müsün? Bunu kendine sormalısın.”Gözlerimin önünde ablamın yaşadığı deliliği izlemek zorunda kaldım. O an yalnızca izlemekle kaldım sadece
; içimde bir boşluk belirmişti, Korkut’un cümlelerinden sonra. “
-Ben hiçbir şey yapamadım, sadece izledim. Aşk duygusundan iğreniyorum, Kardelen. Ablamı benden aldı. Söyle, o duyguya nasıl düşman olmayayım? O duygu, insanlıktan çıkaran bir saçmalık. Ablamı tüketti, canı yansa da fark etmedi. Birini sevmek, can acıtmamalı; tam tersi, insana yeniden ruh vermeli. Ama ablamın ruhunu öldürdü aşk .”
Korkut'u ilk kez bu kadar ciddi görüyordum; ondan beklemediğim derecede realist konuşmuştu.
. “Haklıydı korkut aşkı toz pembe hayaller içinde hep hayal ediyordum. Ama karanlık bir yanı da var. Bir karadelik gibi, ne kadar uzak dursak da bizi çekiyor. O karanlık, içten içe sarmalıyor bizi.”
“Evet, haklısın,” dedim, başımı öne eğerek. “Ama acı çekmemek için kendimi aşktan mı uzak tutacağım? Aşık olmak elimizde olan bir şey değil ki; bu duyguyu kontrol edebilir miyiz sence?”
.
“Bilmiyorum ama uzak durabiliriz,kardelen”
“Bence aşktan uzak durulmaz,” dedim, “O kadar da aşk efsanesi boşa yazılmadı. Aslı ile Kerem, Yusuf ile Züleyha… Onlar gerçekti, Korkut.
Korkut, gözlerini kapatarak bir an sessiz kaldı. “Durulur, Kardelen. İrade meselesi,” dedi, yine biraz karamsar bir tonla. “Onlar adı üstünde, efsane. Belki de o kişiler hiçbir zaman olmadı. İnsanların inanacakları bir masal lazımdı onlarda bu görevi üstelendiler
“Bilmiyorum,” dedim, ona biraz daha yakınlaşarak. “Her şey aşk değil ama aşk, yaşamak için bir neden .çok idaalı konuşuyorsun korkut
Korkut’un sesi, kararsız gözlerimin derinliklerinde yankılanıyordu. “Çok iyimser konuşuyorsun, Kardelen,” dedi. O an içimde bir şey kırıldı, sanki her kelime beni sarsıyordu. “Sana zarar veren bir duyguyu kalbine alır mısın?” diye sordu
Gözlerimdeki kararsızlığı hissedebiliyordum. “Bilmiyorum,” dedim, kelimelerimi seçerken. “Ama o zararlı duygu bana iyi geliyorsa, neden uzak durayım?”
Korkut’un tepkisi sert oldu. “Gelmez, Kardelen. Yavaş yavaş seni yok eder .”
beklemediği bir cesaretle. “Ne güzel! Aniden değil, alışa alışa yok olacağım. varlığımın yok oluşunu yavaş yavaş hissedeceğim o zaman.”
“
Bazen akli dengenden şüphe ediyorum,” dedi Korkut, gözlerindeki kaygı beni daha da sarmaladı. “Senin bu yaşına kadar zarar görmeden yaşaman, bir mucize.”
"Neden?" diye sordum, merakla. İçimde bir şeyler kıpırdanıyordu, ama onu dışa vurmak istemiyordum.
"Sana zarar veren duyguları seviyorsun," dedi. Sesinde bir kesinlik vardı.
"Sevmiyorum," dedim, ama kelimelerim yeterince güçlü gelmiyordu.
"Seviyorsun," dedi. "Bunu hissediyorum, Kardelen."
"Ben sadece..." diye başladım, ama içimdekileri bir türlü ifade edemedim. Korkut beni dikkatle dinliyordu
"Kardelen, yarım bırakma düşüncelerini," dedi. "Ama ben sana söyleyeyim; sen zararlı duyguları seviyorsun. Bir gün pişman olabilirsin. Tükenebilirsin."
Kalbim hızla atıyordu. "İşte o gün yanında kimseyi bulamayacaksın,Sen ve sana zarar veren duygularla baş başa kalacaksınız."
"Hiç kimse mi olmayacak yanımda?" diye sordum, sesim titredi
"Olmayacak," dedi Korkut, sesi kesin ve netti. "O acılarla yalnız kalacaksın. Hayat, o zaman sana ne kadar acımasız olduğunu gösterecek. O duygular seni yavaş yavaş çürütürken, her şeyin boş olduğunu anlayacaksın.
"Fazla kötümsersin, Korkut," dedim, ona biraz alaycı bir gülümseme ile.
"Kötümser değilim, gerçekçiyim," diye yanıtladı. "Bunu bir tavsiye olarak kabul et, Kardelen."
"Belki de haklısın," dedim, düşüncelere daldım.Derin nefes aldım korkuta baktım nedensizce korkutla sohbet etmeyi çok sevmiştim
"Bazen duyguları karıştırıyorum, Korkut," dedim, kafamın içindeki karmaşayı hissettirerek. "Zararlı ile zararsız duyguları ayırt edemiyorum."
Korkut, alaycı bir gülümsemeyle bana baktı. "Nasıl duyguları karştıyorsun normal zeka seviyesinde bir kadınsın ?" diye sordu, sesi merakla doluydu.
"Yani anla işte," dedim. "Kendimi tanımaya çalışıyorum. Kendimi biraz geç keşfediyorum. Neyi sevip neyi sevmediğimi anlamak için zamanım olmadı . Ve en kötüsü, hâlâ bilmiyorum."
Gözlerinde bir şaşkınlık belirdi. "Okulda öğrencilerine duyguları öğretmiyor musun?" diye sordu, sorgulayan bir tonla.
"Öğretiyorum," dedim, ama bu yanıtımın yetersiz olduğunu biliyordum.
o zaman biliyorsundur bilmediğin bir şeyi, hissetmediğin bir şeyi anlatamazsın ki. kardelen"
"Hayır, bilmiyorum," dedim, . "Sadece basit duyguları öğretiyorum; sevinmek, ağlamak gibi, herkesin kolayca anlayabileceği duygular bunlar." Gözlerim Korkut'un gözlerinde dolaşırken,
Korkut, alaycı bir ifadeyle, "Karışık duyguları da mı varmış? örnek versene," dedi,
"Mesela," dedim, derin bir nefes alarak. "Bir insana hem yakınlık duyuyorsun hem de sanki kilometrelerce mesafe hissediyorsun . Kalbinde olmasından nefret ediyorsun, ama aynı zamanda onun olmadığı bir kalbi çok sıkıcı buluyorsun. Yavaş yavaş, onun içinde olduğu kalbi özlüyorsun. Bu duygunun adı ne, söyle."
Korkut, düşündüğünü belli eden bir tavırla bana bakktı . "Düşünme süresi, bana tanıyacak mısın ?" dedi, sesinde bir merak belirirken.
"Ne kadar bir süre istiyorsun, Korkut?" diye karşılık verdim. İçimde bir yerlerde ona bir cevap bulması için duyduğum sabırsızlık vardı
"Zor bir soru sordun," dedi, gözlerini kısıp düşünerek. "Cevabını bulmalıyım. Ne kadar sürede cevabını bulurum, bilmiyorum."
Bir an sessizlik oldu. O an, aramızda bir boşluk hissettim; sanki her şey duraksamıştı. "Senin de bilemediğin bir şey varmış," dedim, sesimdeki hafif şaşkınlıkla.
Korkut, "Ben her şeyi bildiğimi iddia etmedim," dedi, ses tonunda sert bir değişiklikle. Gözleri, içimdeki belirsizliğe karşı bir meydan okuma gibiydi.
"Doğru," dedim, ona dikkatle bakarak. "Ama kabul et, Korkut, egoist bir yanın var. Ne oldu, az önce her şeyi ben bilirim havasındaydın. Sorduğum duygunun adını bilemedin; demek ki bilinmeyen duygular da varmış." Sözcüklerimi vurgulayraak konuşuyordum
Korkut, söylediklerime sinirlenmişti ama tepkisiz kalmayı tercih etti. Bir süre sessiz kaldı, yüzünde karmaşık bir ifade belirdi.
Ne yapıyorsan yap, Kardelen, sana karışmıyorum . beni rahat bırak, maç keyfimi bölme. İçimdeki öfke birikmeye başlıyordu,
— Hoş geldin, davar Korkut! Domuz Korkut, Kardelen’in karabasanı korkut! .Az önce güzel bir şekilde sohbet ettiğim adam gitmiş, şimdi dengesizleşmişti
— Korkut, belgesel izleyeceğim, kumandayı ver.
— Kardelen, git başka zaman izlersin şu saçma sapan aşk belgeselini
— Korkut, delirtme beni, kumandayı ver! Azıcık kibarlık beklerdim senden ama nerede? Hadi ama,ver
Korkut yüzündeki alaycı gülümsemeyi sürdürerek kumandayı elimden aldı. “Çok felsefe yapıyorsun, izle işte mis gibi maç. Bu kadar kafanı yorma,” dedi, sanki her şeyi çözmüş gibi bir tavırla.
“Korkut, tekrar başa dönmeyelim. Ver şu kumandayı; önce ben geldim, benim hakkım izlemek!” dedim.
“Kardelen, gidip odanda izleyebilir misin?” dedi, sesi sinirliydi. Yok, bu adam demokrasi bilincinden habersizdi.
-“Ama Korkut,” dedim,
“bir maç keyfim var; onu da zehir etme!” Sesi, onun buz gibiydi
soğuk tavrına karşı koymaya çalışıyordum
“Zehir zıkkım olsun o maç sana! Korkut, hani sen bu gece kibar bir adam olacaktın? Yalancısın sen, beni kandırdın. İnsaniyetin sadece iki saatlikmiş.”
Korkut, kol saatine baktı sonra bana gösterdi
. “Gördün mü? Saat 00.00.”
“Yani.....anlamıyorum seni, Korkut,” dedim.
“Büyü bozuldu Kardelen . Şimdi izin verirsen, şu maçı izlemek istiyorum. İstersen burada benimle maç izleyebilirsin.”Ama yok istemiyorsan, odana gitmen senin için daha iyi olabilir .”
Ama ben odama gitmek istemiyordum, çünkü tek başıma kalırsam kesin ağlardım. Yarınki stres beni bunaltıyordu; üstelik şu an bu tedirginliğimi paylaşabileceğim kimsem yoktu. Hıçkırığımı tuttum içimden. “Odana git, çabuk Kardelen! Koş, odaya!” dedim .
Bu kadarına daha fazla dayanamazdım. İçimde biriken o ağır yük, hıçkırıklarla birlikte dışarı taşmaya başladı. Gözyaşlarım istemsizce yanaklarımdan akarken, aslında Korkut’un davranışlarından çok yarın yaşanacak olanların stresi beni bu hâle getirmişti. o adam abimin ölümüyle ilgili ne söyleyecekti tedirgindim
abimin ölmeden önceki görüntülerinden bahsetmişi ben hazır değilidm abimi o halde görmeye hazır değildimm işte ben onu en son gördüğüm şeklinde zihnimde kalısın istiyordum zihnimde abim iydi güçlüydü kalbim sıkıştı
yarını düşününce huzursuzluk , tedirginlik yüreğimi kapladı
Ama işte, gözyaşlarım korkutun tavırlarına yüklenmişti. korkutun davranışlarıyla da birleşince çok saçma bir nedenden dolayı ağlıyordum dışarıdan bakınca sorun korkut değildi sanırım duygu boşalması ya da bir sinir boşalması yaşıyordum yarın o psikopatla buluşmaka istemiyordum
Kalkmaya çalıştım, ama Korkut birden elimi tuttu. Gözleri şaşkınlıkla bana bakıyordu. “Sen… sen Ağlıyor musun?” dedi, sesi bu kez yumuşak ve endişeliydi.
Bir an kendimi tutamadım. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Her şey üstüme geliyordu, Hıçkırıklarım artarken, Korkut şaşkınlıkla televizyonu kapattı, sonra elimden tutup beni koltuğa oturttu.
“Ne yapıyorsun?” dedim, ama kelimeler zor dökülüyordu. Sadece ağlamak istiyordum. O an için utancımı bile unutmuş gibiydim. Genelde insanların yanında ağlamazdım, ama şimdi her şey çok farklıydı. Geceleri yorganın altına girip sessizce ağlardım, ama burada Korkut’un önünde kontrolümü kaybetmiştim.
Korkut sessizce yanımda oturdu, bir kolunu omzuma doladı. “Tamam, ağlama… O saçma belgeseli seninle izlerim, maç önemli değil,” dedi yavaşça. Bu cümle içimdeki hüznü daha da arttırdı. Hıçkırıklarım çoğaldı, sanki kelimeleriyle beni daha da kırılgan yapıyordu.
Bir an sessizce bekledikten sonra, Korkut sözlerini değiştirdi hemen çok tuhaf davranıyordu ondan beklemediğim şekilde kelimeleri bir araya getirirken terdedüt yaşıyordu sanki eli ayağı birbirine dolaşmıştı
“ özür dilerim belgeseller saçma değildir şey .... Yani… Şu gerçek aşkı anlatan belgeseli izleyelim ne dersin?” dedi, yumuşak bir tonla.
göz yaşlarımı silmeye çalışıyordu korkut ama yenileri sürekli ekleniyordu. Ellerinin hafif dokunuşu, içimdeki derin yalnızlığı daha da ortaya çıkarıyordu.
Gözlerime bakarak, “Sorun belgesel değil , sen acı çekiyorsun. Anlat bana, Kardelen. İçindeki acının gerçek sebebini paylaş benimle,” dedi, gözlerindeki şefkat beni bir an duraklattı
Keşke ağlamamı tetiklemek yerine bana sorsaydı şimdi ne değişecekti anlatmayacaktım işte
Hıçkırarak, “Anlatmak istemiyorum,” dedim. Boğazım düğümlenmişti. Kimseye anlatmak istemiyorum,
bu benim yüküm, diye düşündüm. Korkut’un bana karşı bu kadar nazik olması bile içimdeki acıyı durduramıyordu onun yüzünden krizim tetiklendi yanıma gelmeseydi belgesel izleyip uyuya kalacaktım mahveti her şeyi
“. Beni delirtiyorsun! Seni ağlatan neden neyse ben öğrenmeden hemen anlat ,” dedi. Sesi bu kez biraz daha sert çıkmıştı. “Sana bir belgesel saçma dedim diye ağlayacak biri değilsin , kumandayı alıp kafamda kırmanı beklemiştim ağlamanı değil bu senin yapacağın bir hareket değil . Hadi, anlat.”
İnsanlar her zaman basit bir sebeple ağladığımı zannederdi. Oysa bilmedikleri bir şey vardı: Aslında tüm acılarımı içime atıyordum. Küçücük, sıradan görünen şeyler bile içimdeki fırtınaları tetiklerdi. En saçma, en önemsiz görünen bir olayda, bardağı taşıran son damla olurdu ve sonuç ağlak bir kardelen
Kafamı iki yana salladım. “Hayır, istemiyorum. Anlatmayacağım, ayrıca ben şidddet yanlısı bir kadın mıyım ” dedim
- omuzumu ısırdın , beni boğmaya çalıştın , topuklu ayakkabı meselesini açmıyorum bile kardelen sesi şakayala karışık bir ciiddiyet taşıyordu .
"Abartıyorsun Korkut, benim yaptıklarım senin yaptıklarının yanında bir kum tanesi bile olamaz."
"Sözlerimden sonra Korkut sessizliğe büründü. Yeniden hıçkırarak ağlamaya başladım; bir kez daha bir ağlama krizi bastırmıştı."
Durumlar çok karmaşıklaştı.Kafamın içindeki kaosu ona aktaramazdım. Kimse benim yüzümden zarar görmemeliydi.
Korkut bu kararlılığımı görünce bir an sustu, ama sonra yüzümü avuçları arasına aldı. “Anlat ki acını dindireyim. Biri sana bir şey mi yaptı? Seni tanıyorum, böyle basit şeyler için ağlamazsın.”
- Anlatmayacaktım acıma bana karşı kullanırsa diye düşünmeden edemedim .
Bakışlarımla ona direndim. Benim acım bana aitti . Ama bir yandan da içimde bir rahatlama isteği anlatıp yükümü paylaşma isteği vardı.ben sanırım korkuta güvenmiyordum acımı anlatacak kadar güvenmiyordum
“Anlatmasam da... Yine de bu gece yanımda kalır mısın?” dedim, hıçkırıklarımın arasından zar zor duyulacak bir sesle.o kadar tedirgindim ki yarını düşünmek istemiyordum o adamın sesi beni rahatsız etmişti sanırım yanımda bir nefese ihtiyacım vardı
Korkut gözlerime derin bir şekilde baktı, kaşlarını hafifçe çattı. Yüzünde karışık bir ifade vardı, ama sonunda hafifçe başını salladı. “Kalırım,” dedi,
Ama bir yandan da içimdeki karmaşa büyüyordu. Neden bu kadar iyi davranıyordu?Bu sorunun cevabı beni yavaşça içten içe kemiriyordu. Korkut’un bakışları, beni bir anlamda anlaması, içimi alev alev yakıyordu. Unutmuş muydu söylediklerini? Umurunda mıydım? kendimi boğulmuş hissediyordum
Korkut'un gözleri, içimdeki kaosa bir kapı açmış gibiydi. Korkut, elini yavaşça saçlarıma götürdü. Parmakları, başımın arkasında dolaşırken, bir tür rahatlama hissi yayılmaya başladı. “Tamam, buradayım,” dercesine,
Gözyaşlarım yanaklarımı ıslatırken, Korkut onları silmeye çalıştı. Hafif bir dokunuşla, gözlerimin köşesine değdi parmakları. O an, içimdeki karmaşanın bir kısmı dağılıyormuş gibi hissettim. Ama derinlerde, yine de bir şeylerin yanlış olduğunu biliyordum. “Neden burada ?” diye düşündüm. Beni neden yalnız bırakmadı? Kim ağlayan bir kadının yanında olmak ister ki? .
Korkut, gözlerimdeki yaşları silerken, gülümsemeye çalıştı. "Kardelen, ağlama Sümüğün akıyor, " dedi, gözleri bana endişeyle bakıyordu . Sesindeki tatlı alay, içimdeki kasveti bir nebze olsun dağıtmaya çalışıyordu. Ama ben, gözyaşlarımı tutamayıp hıçkırmaya devam ediyordum.
“Gerçekten mi?” dedim, ama hıçkırıklarımın araya girmesiyle bu gülüşüm yarıda kalmıştı.
gözlerim dolmuş bir şekilde ona baktım. “Özür dilerim,” dedim, sesi titreyerek. “Çok çirkin bir görüntü, seni bu görüntüye maruz bıraktığım için özür dilerim.” kendimi kötü hissediyordum insanlara rahatsızlık verme düşüncesi her zaman hayatı geriden takip etmeme yol açıyordu
Korkut, gözlerimdeki derin hüzünle dolu bakışları görünce, gülümsemesini kaybetmeden başını eğdi. “önemli değil ,” dedi, sesi yumuşak bir melodi gibi ruhuma dokunurken. “hala çok güzelsin sen her halinle başkasın endişlenme .”
yavaşça beni tutup göğsüne doğru çekti. Göğsüne yaslandığımda, onun kalp atışlarını hissettim. Kalbinin ritmi, içimdeki karmaşaya karşı bir melodiydi. Ama hala gözyaşlarım durmuyor, onun sıcaklığında bile boğuluyordum.nefesi saçlarımın arasına karıştı. Kalbimin hızlandığını hissettim,
-Şuan gerçeklik algımı kaybettim korkut beni teselli ediyordu bildiğin teselli bu değişimin sebebi neydi bu şefkat bu anlayış sanki rüya gibiydi
Korkut, derin bir nefes aldı, ardından alçak ama kararlı bir sesle konuştu. “Hâlâ ağlamaya devam ediyorsun,” dedi, sesi hem endişeli hem de hafif öfkeli bir tonda. Elini yavaşça saçlarımın arasına soktu, parmakları saçlarımın arasından geçerken beni bir nebze rahatlatıyordu. “Gözlerini bu kadar kızartan, gözyaşlarına düşman olmamak için kendimi zor tutuyorum. Ama,” sesi hafif titrerken, “ben hâlâ neden ağladığını bilmiyorum.”
Bu sözleri duyduğumda. içimdeki savaş o kadar derindi ki, anlatmaya bile gücüm yetmiyordu. Sadece hıçkırıklarım arasında, onun göğsüne daha sıkı sarıldım.
- — Kalbin ağrıyorsa seni dinlerim, güzelim. Hadi, anlat.
"Sus işte! Nereden senin güzelin oluyorum ben? Şu an sadece yanımda bir nefese ihtiyacım var, bir varlığa... 'Sus Korkut, sus!' dedim içimden."
dengesiz herif kalbim senin yüzünden saçma hayalar kuracak .Ona neden bana bu kadar iyi davrandığını sormak istiyordum ama soramayacak kadar yorgundum
— İstemiyorum, Korkut, anlatmak istemiyorum.
korkut ondan beklemediğim sözlerle suskunluğumu bozmaya çalışıyordu
— Hiçbir acıyı kalbinde taşımak zorunda değilsin. Acını bana ver, ben taşırım. Hadi, anlat. Sabır sınırlarındayım, bak, seninle kibar bir şekilde konuşuyorum. Başka zaman beni bu kadar sabırlı bir şekilde bulamazsın. Kibarca senden rica ediyorum, lütfen.
derin nefes aldı ssesi daha da yumuşak bir tonda kulaımda yankılanıyordu
-Bak, senin için “lütfen” kelimesini öğrendim.
— Sihirli bir sözcük o! Korkut, bu herhangi bir kelime değil; normal insanlar bu kelimeyi çok kullanır.
Hıçkırdım, gözlerimden tuzlu gözyaşları akmaya başladı. Bir kısmı ağzıma girdi; şu an gözyaşımın tadı çok güzel geliyordu.
Korkut’un sözleri, o an içimde yankılandı. Beklemediğim bir şekilde, kalbimin ritmi hızlandı. Gözlerimi kısarak, Korkut’a doğru baktım. Onun her zamankinden farklı bir tarafını görüyordum. Her zamanki o sert, mesafeli adam gitmiş, yerini içindeki karmaşayı saklamayan, çaresizce benim yanımda olmaya çalışan bir adam almıştı ben bu şefkatli adamı çok sevmiştim tıpkı ilk karşılaşmamızdaki gibi sesi güven veren bir tondaydı
Ağlamanın bir nedeni mi olmalı? Öylesine ağlamak geldi içimden..." dedim, sesim çatlamış ve nefessizdi. Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülüp Korkut'un göğsüne damlarken, içimdeki boşluk büyüdü.
- — Kardelen, sebepsiz yere ağlanır mı hiç?
— Korkut, lütfen, konuşmayalım. Ben ağlasam, sensizce yanımda dursan yeter. Çok bir şey istemiyorum senden; sadece dur, konuşma. Çünkü konuşarak varlığını gözümde yok ediyorsun.
Korkut’un gözleri sanki , içimdeki derin acıyı anlamaya çalışıyordu.
— İsteğin manasız. Sen acı çekerken sessizce izleyemem. Gözlerin, beni anla diye yalvarırken, bunu benden isteme.
Bir an sessizlik içinde kaldık. Korkut’un gözlerindeki derinlik içimdeki boşluğu daha da belirgin hale getiriyordu.
— İzlersin, ! Belki de bu durumdan zevk alırsın. Hatta, Kardelen’i ağlatan ben olmalıydım. Kardelen’i üzecek darbeyi ben vurmalıydım diye sinirlenirsin sen.
— Benim kalbim o kadar kötü mü, Kardelen?
— Kötü kalpsin demedim, Korkut. Sadece beni çevrende görmek istemediğini biliyorum. Kalbin, sanırım beni yakınlarında görmek istemiyor.
Korkut’un bu sözler karşısında ne düşündüğünü bilmek istedim, ama gözlerini kaçırdı.
"Kardelen, sen görmüyorsun."
— Neyi görmüyorum, Korkut? Her şey bu kadar net ve açıkken, neyi göremiyorum ağlamam sana zevk vermiyor mu ?
-vermiyor ağlaman bana felaketleri çağrıştırıyor gibi
sesi hiç olmadığı kadar ciddiydi bu sözler ona ait olamazdı belkide bir seraptı gördüğüm ve duyduklarım
derin bir sessizlik oluştu. Korkut’un içindeki fırtınayı hissedebiliyordum; belki de onun karanlıkları, beni daha da derin düşüncelere sürüklüyordu.
Aramızdaki mesafe belirsizdi çünkü aramızdaki sınırı ölçemeyecek kadar uzaktık birbirimize
- Korkut, derin bir iç çekti.
- Korkut sen iyi değilsin bilmiyorum ama bir şey var sende ... sende bunun farkındasın değil mi böyle yaşanmaz hem kendini hem de senin sınırında olan herkesi tüketiyorsun
— Boşver beni düşünme sana odaklanalım , Birbirimizi cam gibi sürekli kesiyoruz. Bari bu gece birbirimizi yaralamayalım. Senin yaralarını saralım, ama içindeki yaranın ne kadar derin olduğunu bilmiyorum; anlatmıyorsun ki.
-
Gözlerimdeki buğunun ardında, hissettiğim acı birikiyordu. Korkut’un sözleri, içimdeki karmaşayı daha da derinleştiriyordu.
— Korkut, anlatmayacağım. Sadece sus; şu an ikimiz de susalım. Teselliye ihtiyacım yok benim.ayrıca ben seni cam gibi kesmedim suçu bana atma sen kestin beni hem de çok derin bir şekilde
Söylediklerim, havada asılı kaldı. Korkut’un bakışları, derin bir anlama ve anlayışla doluydu, ama ben yine de içimdeki acıyı dışa vurmaktan çekiniyordum.
- Korkut, başını hafifçe eğerek, gözlerime baktı , "Çok mu derin?" diye sordu.
. O an, gözlerindeki o karanlık gölgelerin ardında saklanan duyguları görmeyi çok isterdim."Evett," dedim, sesim titreyerek. "Ama merak etme, kendi kendime iyileştiririm ben yaralarımı."
- acını bana anlatsan daha çabuk iyleşebilir
korkut anlamıyordu ben içe dönük bir insandım sorunlarımı kimseye anlatamazdım kendim çözüm bulmaya çalışırdım
— Susarak iyileşiyorum ben, dedim, sesim titrek bir fısıltıyla havada kayboldu.
Korkut, bu sözüme yanıt vermedi. Sessizlik, aramızdaki gerginliği yumuşatırken, gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. İçimdeki acıyı hissetmek istemiyor, onu bastırmaya çalışıyordum. Ama Korkut’un varlığı, sanki yaralarımı açmak için oradaydı.
Bu gece, belki de birbirimizi yaralamadan, sadece varlığımızla destek olabilirdik. Duygularımın ağırlığı altında, ikimizin de kaybolmuştuk sessizliğimiz belki de en büyük teselliydi.
— Tamam, bu gece senin için susacağım ama yarın neden ağladığını söyleyeceksin. Yoksa, kendim öğrenmek zorunda kalırım ve ben öğrenirsem, hiç iyi olmaz.
Korkut’un sesi, ciddiyetle doluydu. Gözlerinde derin bir endişe vardı. Bu sözleri, onun beni düşündüğünü gösteriyordu ya da belki ben öyle anlıyordum çünkü korkut sayesinde belirsizlik kavramı ile karşı karşıya kalmıştım
— Bu bir tehdit mi? dedim, hafif bir alayla.
— İyiliğin için, Kardelen .
O an, onun için bir şeyler ifade ettiğini anlamak, ama bunu kabul etmekte zorlanıyordum. sanırım
— Beni düşündüğün için tehdit ediyorsun. Sen çok zekisin, dedim, biraz alayla karışık konuşarak
— Evet, zeki olduğumu söylerler,
- ben nedense sende zekaya dair bir iz göremiyorum, bazen beynin ile değilde başka bir organınla düşünüyorsun Korkut.
sinirlenmişti ama yine de kendini tutmaya çalışıyordu. duygularını bastırmaya çalışıyordu sanırm şuan öküz gibi bana bağırmasını bekliyordum aslında bağırsın ve gitsin istiyordum yanımdan. varlığına daha fazla bağlanmak istemiyordum çünkü
— Kardelen hani susacaktık? Yine benim ayarlarımla oynamaya başladın. Aynı frekansta kalmamı istiyorsun; benim dengemle oynama sesinde kızgınlık yoktu neşeliydi sesi
bu sözleri söylerken cidden korkutu anlamıyordum kafayı yiyecektim ben sinirliyken o sakindi o sinirliyken ben uyusal oluyordum aynı anda aynı duyguları paylaşamak bu kadar zor olmamamlı
— Tamam, sustum. Zaten frekanslar sadece bende bozuluyor, dedim, sesim kırgın çıkmıştı. İçimdeki hüzün, her kelimemde kendini hissettiriyordu.
Korkut, derin bir nefes aldı. Gözlerimdeki hüzün, onun dikkatini çekmişti. Bir an, aramızda bir sessizlik oluştu; bu sessizlik, kelimelerden daha ağır bir anlam taşıyordu.
Birbirimizin yaralarına dokunmak, sanıırm ikimizde iyi gelmiyordu amam neden sürekli biribirimizi yaralıyorduk bu hastalıklıyıdı sürekli birbirmize laf sokarak bu evde yaşamaya devam edemezdik burada kalmak hataydı buradan gidebiliridim belki mihri ikna olsa korkutu fazla seviyordu ve onun sevgisini nasıl durdurbilirdim ki sanırım bağlarını zayıflatmam gerekiyordu
ben ,özlem, mihri üçümüz yaşasak korkut olmazsa hayatım daha kolaylaşırdı belki bu kadar hasas olmazdım.
Daha fazla konuşma olmadı; sadece ben Korkut'un derinliğine daldım. Sessizlikte kaybolmuştum. ben sanırm Korkut ile sessiz kalmayı sevmiştim . Hâlâ saçlarımı okşuyordu ve bu anın sessizliği, tam ihtiyacım olan şeydi.
Göz kapaklarım, yavaşça kapanmaya başladı. Gözlerimin ardında hâlâ belirsiz gölgeler, yaşlardan buğulanmış dünyamın bulanık yansımaları vardı. Ağlamaktan yorulmuştum. Kalbimdeki yük beni aşağı çekiyor, bedenimi esir alıyordu. Hıçkırıklarım azalmış, yerini ağır nefesler ve sessiz bir çaresizliğe bırakmıştı. Uyku ile uyanıklık arasında kaybolurken, dünyayla olan bağım zayıflıyordu.
Tam o sırada boynumda, hafif ama sıcak bir dokunuş hissettim. Sanki bir meltem gibi yumuşak, ama içimi ısıtan bir sıcaklık. bedenim irkildi, ama yorgunluğum her tepkimi köreltiyordu. Bu dokunuş, beni bir an için uyandırmış gibiydi, ancak o anın gerçekliğinden emin olamayacak kadar bitkindim.
..............................................................................................................................................................
Sabah gözlerimi açmak istemiyordum; o kadar rahat uyumuştum ki, bedenim sanki hiç bu kadar huzur bulmamıştı. beni saran, Korkut’un güçlü kollarıydı. Koltuğa sıkışmıştık ama hiç de rahatsız değildim. Tam aksine, başım onun göğsüne yaslanmış halde, onun nefesinin ritmiyle uyum içindeydim. Bu sıcaklık, bu yakınlık… içimde bir güven duygusu uyandırıyordu. Derin bir nefes alıp gözlerimi aralamadan önce, bir an için bile olsa bu anı sonsuza dek sürdürmek istedim.korkutun sıcaklığı tüm dertlerimi almıştı onun göğsü bana ev olmuştu sanki dün gece sessiz kalarak anlaştık gözlerimden acı mı anlamıştı ama ben ona acıları mı anlatmak istememiştim acılarımı gözlerimden anlayan adama acılarımı anlatmadım
Sonra birdenbire bir şey dank etti şuan ki konumumuz . Birlikte mi uyumuştuk? Korkut ve ben… Bu düşünceyle gözlerimi hızla açtım ama gördüğüm manzara beni anında geri kapatmaya zorladı. Karşımızda Sena, Mihriban ve Alparslan, üçü de şok içinde bize bakıyordu. Korkut ise hâlâ derin bir uykudaydı. Hemen gözlerimi tekrar kapadım, umarım anlamamışlardır diye içimden geçirdim ama Sena’nın kıkırdayan sesi tüm umutlarımı yerle bir etti.
“Gerçekten koyun koyuna uyumuşlar,” dedi Alparslan sinirli bir sesle “Korkut nasıl da sarılmış kıza…sanki kaçacak kardelen. Boyunları tutulmadı mı?”
Sena gülerek alparslana cevap verdi . “Ayy, Alparslan! Bir baksana, ne kadar tatlılar. Film sahnesi gibi… Çok romantiik!”
Alparslan sesi sinirliydi “Romantik mi? Dün gece birbirlerini öldürecek gibiydiler, ne ara Romeo ve Juliet oldular, ben hâlâ anlamıyorum,” diye homurdandı. Sesinde hem sinir hem de şaşkınlık vardı, bu durum onu oldukça rahatsız etmiş gibiydi,
. Gözlerimi çok açmadan bakmaya çalışıyordum; umarım anlamazlar diye düşünerek kirpiklerimin altında gözlerimi hafif araladım. Yüz ifadelerini anlamaya çalışıyordum ama içimde bir panik vardı. “Allahım, rezil olduk,” dedim içimden. Korkut’a bir bakmak istedim ama o an, yüzümdeki utancı hissetmekten başka bir şey yapamadım. Bari beni yatağıma taşısaydın, Korkut!
Filmlerde erkekler hep öyle yapıyordu. Ama işte, dün bana “dana” demişti; çok mu ağrıdım? Hayır, adamda fıtıkta yoktu. Maşallah, bir el atsa beni yatağıma taşıyabilirdi düşüncesiz öküz! Bir de bana sarılmış, “Allahım!” dedim içimden.
Gerçi dün gece göğsüne koala gibi yapışan bendim.Dün gecenin utancı sabah başıma vurdu. Korkut, yanımda kalmayı tercih etmişti ama bu sabah, tüm yaşananlar içimde bir ağırlık oluşturuyordu. “Korkut, yanımda kal, al sana yanında kaldı Kardelen,” dedim, “Bir yerlerine kına yak, rezillik resmen!” dedim içimden
Mihriban ise yanımıza koştu, küçük kollarıyla Korkut’a doğru uzandı. “Dayı! Dayım benim!” diye seslendi, sanki onu özlemiş gibi. “Dayı, uyan hadi!” Küçük elleriyle Korkut’un yüzünü okşamaya başladı ama Korkut hâlâ derin uykusundaydı. Gözleri kapalı, huzurlu bir şekilde uyumaya devam ediyordu.
Bu an daha fazla devam edemezdi; içimdeki karmaşa artık dayanılmaz bir hâl almıştı. Kendi kendime, "Tamam, uyanıyormuş gibi yapmanın vakti geldi," dedim. Gözlerimi araladım ve yavaşça Sena, Alparslan ve Mihriban’a uykulu bir bakış attım. Gözlerim yarı kapalı, hâlâ sabah mahmurluğundaydım.
Mihriban Korkut’un üstüne atıldı. “Dayı! Dayı, uyan!” diye ısrarla bağırıyordu. Küçük elleriyle Korkut’u hafifçe sarsıyor ama Korkut inatla uyanmıyordu. Bu küçük an, içimde bir gülümseme uyandırdı korkut dağ ayısı olduğu için bu kadar derin uyuması normaldı yani
O sırada Sena, alaycı bir gülümsemeyle bana doğru eğildi. “Ah, uyanmışsın!” dedi göz kırparak. “Sizi böyle görmek hiç beklediğimiz bir şey değildi açıkçası.”
Alparslan ise sert bir bakışla bana döndü. “Birlikte mi uyudunuz? Bu ne zaman oldu? Düşmanlıktan sevgiliğe geçişinizi kaçırmışım galiba?” diye sordu, sesinde öfke vardı. Anlaşılan, bu durumdan pek memnun değildi
-"Alparslan, saçmalama! Sevgili değiliz, düşman da değiliz; biz hiçiz! Kafanda ne kuruyorsun sen?" dedim, sesim sinirden titriyordu . Gözlerindeki sorgulayıcı ifade, içimde biriken öfkeyi daha da alevlendiriyordu. Beni sorguluyordu, sanki ona bir hesap vermek zorundaymışım gibi. Bu durum, canımı sıkıyordu.
"Benim kafamda kurmam gereken bir şey yok, Kardelen ," dedi, alaycı bir tonla. i. "Gerçekler ortada. Rahat mıydı bari?"
. "Ne rahat mıydı Alparslan?"
-"Korkut'un göğsü diyorum, Kardelen
içimde birikmiş öfkeyi serbest bırakmak üzereydim ki, Sena araya girdi.
- Sena, Alparslan’ın tavırlarına müdahale etti. “Alparslan, sen hayırdır? Kardelen’den hesap mı soruyorsun?” dedi, sesi sert ama bir o kadar da koruyucuydu.
“Ben kardelenin abisi sayılırım,” dedi Alparslan, kendinden emin bir tonla. “Onu korumak benim görevim.”
Sena, bunun üzerine gözlerini devirdi. “Yeminle bıktım senden,” dedi. “Kız kaç yaşına gelmiş, kendi kendini koruyabilir!”
Kardelen, kusuruna bakma, benimki mağarasından daha çıkamamış, hâlâ onu eğitmekle uğraşıyorum,” dedi Sena, gözlerinde bir anlayışla bana bakarak. Onun bu sözü, içimde bir nebze olsun rahatlama hissettirmişti. Sena’nın sıcak sesi, kendimi güvende hisstirmişti
“Canım karım, meleğim,” Senam,.“Kardelen bizden küçük. Mantıklı karar veremez o,” dedi Alparslan, kendinden emin bir şekilde konuşuyordu
25 yaşındayım, kendi kararlarımı verebilecek yaştayım ben!” dedim, sesim öfkeyle yükselirken. Gözlerimdeki kıvılcımlar dışarıdan bakılnca fark edebilecek haldeydi , Alparslan’ın bu küçümseyici tavırlarına karşı koymaya çalışıyordum
- “Abiliğine gerek yok, çünkü sen benim abim değilsin! Böyle bir sorumluluk üstlenmene gerek yok!”
Hayatımda bir tek abim vardı kalbimde sonsuza kadar yaşayan , Yıldırer. Onun dışında kimse bana abilik yapamazdı!
Var küçük hanım, çünkü küçüksün! sana yol yordam öğretmek lazım; büyüklere karşı çıkılmaz,” dedi Alparslan
. Bu sözler içimde bir öfke patlaması yarattı. Neden sırf yaşı büyük diye insanlara saygı gösterecekmişim ki? Büyüklük, sadece yaşla mı geliyordu?
“Yaşının büyük olması, senin benden daha akıllı olduğunu göstermez!” dedim,
“Ben, seninle aynı seviyede bir insanım. Yaşımın genç olması, benim düşüncelerimi geçersiz kılmamalı. Ayrıca, ben senden daha olgunum!”
Sena imayla güldü. “Ah, Alparslan abisi! Endişelenme, Kardelen gayet güvende. Korkut abisi onu koruyor; hem de zarar görmemesi için koynunda uyutuyor. Ne kadar da saf bir sevgi!” dedi.
Bu imalı sözlerden sonra kuş oldum; uçtum gökyüzüne, buradan ışınlanmak istiyordum.
“Sena, bari sen yapma,” dedim.
-“Şaka yapıyorum, Kardelen,” dedi yüzünde gülüsemeyle
ama çok utanmıştım. Karı koca, insanları utandırıyorlardı.
"Bu şerefsiz hâlâ uyuyor mu?" dedi Alparslan, Korkut’a bakarak, hâlâ öfkesini tam anlamıyla dizginleyememişti anlaşılan . Gözlerini Korkut’un üzerinde gezdirirken
Alparslan’ın ağzından, Mihrin’in duyamayacağı kadar kısık bir sesle, küfürlü bir söz döküldü. , Sena duruma müdahale etmekte gecikmedi mihri korkutun saçı ile oynuyordu dikkati bizde değildi . Bir an bile tereddüt etmeden, sert ama ölçülü bir tokat Alparslan’ın ağzına vurdu sena .
"Ah, Sena ! Delirdin mi sen? dedi Alparslan
. Sena, sert bir şekilde konuştu: "Ağzını bozma, çocuğun yanında! Bir de baba olacaksın Alparslan, çocuğumu sana bırakmam!"
"Bence de bırakma Sena!" dedim sert bir tonda. Gözlerimi Alparslan’a dikip sözlerimi daha da netleştirdim. "Alparslan, iki günde çocuğun psikolojisini bozar zaten. Onu kendine benzetir!
"Orada durun bakalım!" dedi Alparslan . "Benim çocuğum çok şanslı olacak, çünkü benim gibi bir babası var!"
"Bak Alparslan," dedi sena sesi oldukça tehtitkardı "Çocuğumuz doğduğunda, eğer ağzından tek bir küfür duyarsam... annenle babanın yanına bilet alırım sana! Uçak biletiyle, doğru baba evine gönderirim seni!"
"Canım karım... Ben hiç küfür eder miyim? Sen de biliyorsun ki normalde ağzımdan öyle şeyler çıkmaz. Ama işte..." Eliyle, Korkut ile beni işaret etti, : "Korkut ve Kardelen sinirimi bozdular. O yüzden bu tepkim...
-Sena derin bir nefes aldı, gözlerini kapatı . "Of Alparslan, of!" dedi, sesinde bıkkınlıkla beraber yorgunluk vardı.
Alparslan ise aldırış etmeden hafifçe eğildi, "Oflanmaz kocaya Sena Hanım," . Ardından, hiç beklemeden Sena'nın yanağına nazik bir öpücük kondurdu.
Bir an için içimde hafif bir suçluluk hissettim. Alparslan’ın bu tepkiyi vermesi mantıksız değildi. Sonuçta, biz dün gece birbirimize karşı oldukça sertik , ama şimdi burada bu kadar yakın görünmek... içimde bir şeyler kıpırdanıyordu. Korkut'un hâlâ uyuyor olması, durumu daha da zorlaştırıyordu. Herkesin bakışları üzerimde yoğunlaşmıştı; kendimi bu garip durumdan nasıl kurtaracağımı bilemedim.korkut uynasa bana yardımcı olsa güzel olurdu
Tam bu sırada Korkut’un yüzü hafifçe kıpırdadı. Hâlâ uykulu, ama huzurlu bir şekilde esneyerek gözlerini araladı. “Ne oluyor burada lan ?” diye mırıldandı, kafasını hafifçe bana doğru çevirirken.
"Acaba Sena'nın dediği gibi Korkut dün gece bana abilik mi yaptı? Yani, kardeş sevgisi gibi miydi belki? Dün gece bana acıdı, o yüzden mi şefkatli davrandı? Ama Korkut'u abim gibi görmek neden kalbimi bu kadar acıttı? Off, saçmalama! Ne abisi, abiler kurabiye oldu.
Mihriban, kendini korkuta doğru eğerek hafifçe gülümsedi . “Mihriban hanım, sabah sabah böyle mi uyandırılır dayı?” dedi yumuşak bir sesle, ama gözleri hâlâ bana takılı kalmıştı sanki hasar kontrolü yapıyordu
Alparslan ise çok daha ciddi görünüyordu, kaşları çatık bir şekilde duruyordu. “Ee, ne oldu? Bütün geceyi böyle mi geçirdiniz?” diye sordu, sesi sinirliydi
Korkut nihayet tamamen uyanmış, doğrulmuş ve koltuktan kalkarken hafifçe esnedi. Kollarını geriye doğru açıp rahat bir şekilde esnedi "İnsan gibi rahat uyku bana , sabah uyanır uyanmaz sorguya çekiliyorum, kafam senin yüzünden kazan gibi oldu Alparsalan " sesi insanı donduracak cinstendi ı. Bakışları hâlâ benim üzerimdeydi, ne diyecektik Sena ile Alparslana
Alparslan ve Sena yanımdayken kendimi toparlayamıyordum. Gözlerim istemsizce yere kaydı. "Şey... ımm…" diye mırıldandım kendi kendime. İkisi de o kadar imalı bakıyordu ki, sanki bizi sevişirken yakalamışlar gibi bir halleri vardı. Bu bakışlardan kaçınmak istiyordum, ama nereye dönsem üzerimde o enerji vardı.
. . Mihriban bi gözleri doldu ve ağlamaya başladı. “Dayı, en çok beni sev! Kardelen’i sevme!” diye hıçkırarak ağaldı ı, gözyaşları yanaklarından aşağı süzülürken Korkut’un boynuna sıkıca sarıldı. Allahım bu kızın dayı sevgisi beni öldürecek kesin baba tarafı olduğum için bana yakınlık duymuyor hayır yani mükkemel bir halayım ben
Bu küçük bedenin sergilediği kıskançlık karşısında şaşkına dönmüştüm. Yeğenim, beni Korkut’tan kıskanıyordu. Korkut ise afallamış halde Mihriban’ı teselli etmeye çalışıyordu; saçlarını okşayarak onu sakinleştirmeye çabalıyordu. Ancak Mihriban, "Kardelen’i sevme!" diye inatla tekrar ediyor, Korkut’a daha sıkı sarılıyordu. Korkut’un gözlerindeki yorgunluğu fark etmiştim .
Mihriban, kocaman gözleriyle bana bakarak hışımla, “Dayı benim!” diye tekrarladı, sonra hızla dönüp Korkut’un göğsüne iyice sokuldu. Kollarını sıkıca ona dolamış, bana meydan okuyan bir bakış fırlatıyordu. O kadar küçüktü ama yüzündeki ifade, sahiplenici bir ciddiyet taşıyordu. Korkut, ona sımsıkı sarılmış, kafasını eğip Mihriban’ın başını okşarken gözlerinde hafif bir gülümseme belirmişti.
Derin bir nefes alıp gülümsememi saklamaya çalışarak, “Tamam Mihriban, dayının senin olsun,” dedim, biraz eğlenerek. İçten içe bu küçücük kıskançlık krizi beni de güldürüyordu. Sena, Alparslan ve ben Mihriban’ın bu tavrına gülüşürken, o hala bana düşmanca bakıyordu, adeta bir tehlikeyi savuşturmuş gibi.
Sena gülerek, “Cimcime, dayın biraz nefes alsın. Kaçmıyor değil mi?” dedi, tatlı bir ses tonuyla Mihriban’ı yatıştırmaya çalışıyordu. Alparslan da dayanamayıp kahkahasını bastı.
Ama Mihriban, kafasını iki yana salladı, . "Hayır! Nefes almasın! Benim olsun! Kimseye vermem!" dedi
Bu sefer hepimiz kahkaha attık. Mihriban’ın bu saf ve tatlı kıskançlığına Korkut Mihriban’ı göğsüne iyice çekti.
Mihriban bir an gözlerini kısarak Sena’ya baktı. "Sen çok konuşuyorsun," dedi
Sena ise gülümseyerek, “Ben ne zaman çok konuştum, cimcime?” dedi, şaşkın ama tatlı bir tonla.
Mihriban, küçük elleriyle Alparslan’ı işaret etti. “Öteki dayı,”dedi
Sena sinirlenmişti ı. “Alparslan, bu kıza sen ne anlatıyosun Allah’ım, delireceğim!” dedi,
Alparslan ise kaşlarını çatmış, Mihriban’a ciddi bir ifadeyle bakıyordu. “Seni küçük inatçı keçi,” dedi yavaşça. “Hemen ‘öteki dayı’ olduk, ha?”
Sena, ciddi bir ifade ile “Canım kocam, bu gece kanepe seni bekler,” dedi hafif tehditkâr bir ses tonuyla.
Alparslan’ın yüzündeki ifade bir anda değişti. Gözleri büyüdü, kaşları düştü ve neredeyse
ağlayacak gibi oldu.
“içim yağları resmen eriyordu” Alparslan’ın o zavallı, çaresiz bakışları karşısında içten içe gülümsememi saklamaya çalışıyordum. -
Alparslan, Mihriban’a dönerek, “Gel bakalım, cimicime,” dedi. Mihriban, Korkut’un göğsüne saklandı. Korkut ise başını tutuyordu; iyi miydi acaba?
“Uğraşmayın benim mavişimle,” dedi Korkut.
Sena güldü ve bana baktı. “Allah sabır versin, Kardelen,” dedi.
Mihriban’ın masum ama keskin kıskançlığı... Kafamda her şey birbirine girmişti. “Allah’ım, yeğenim beni kıskanıyor,” diye içimden geçirdim. bu duruma gülmek mi yoksa şaşırmak mı gerektiğini bilemez haldeydim. Mihriban’ın kıskançlığı, Korkut’un yorgun hali, benim duraksayan düşüncelerim… Her şey o kadar karmaşık ve kaotik ki, ne yapacağımı bilmiyordum.
İçimdeki "büyücü hala" moduna geçmem gerektiğini fark ettim bilmiyordum. hayır yani dünyaya önüne sersem yine dayım diyecek bu kız
- dayı en çok ben, sev
Korkut’un gözlerindeki sevgi parıltısı, Mihriban’a yaklaşırken içimi ısıtıyordu. “Ben en çok seni seviyorum, boncuğum,” dedi. “Hadi şimdi sen git odana. Bugün öğretmenin gelecek kodlama dersi için, dün öğrendiklerini tekrar et. Birazdan kahvaltı yaparız, olur mu?”
Mihriban, başını salayrakak ona baktı. Koşarak yanımızdan uzaklaştı, geride sadece boşluk bırakarak. “Cadı,” diye iç geçirdim, “bana günaydın dememiş, öpmemişti!” Yüreğimde bir sızı hissettim. “Allah’ım, bu kız neden beni kabul etmiyor ki?”
Mihriban odadan çıkınca, ortamda derin bir sessizlik oldu. Sanki herkesin üzerinde yoğun bir tedirginlik bulutu asılı kalmış gibiydi. Korkut’un gözleri bana odaklanmıştı; içinde bir şeylerin kıpırdadığını hissedebiliyordum. Yanında Alparslan ve Sena da vardı;
Alparslan, bu sessizliği bozdu nihayet konuştu. “Bize açıklamamız gereken bir durum var mı?” dedi, sesi odanın sessizliğinde yankılandı.
Korkut ve ben aynı anda birbirimize baktık. Gözlerimizde bir an için kaybolduk sanki ; hangimizin bu sorulara yanıt vereceğini bilemiyordum. İçimdeki kararsızlık ağır bir yük gibiydi. Gözlerim Korkut’un derin bakışlarına kilitlenmişti; gözleri, bana bir şeyler söylemek istercesine bakıyordu
Kalbim hızla çarparken, bir yanım bu anın ağırlığını hissetmekten korkuyordu. Alparslan’ın bekleyen bakışları altında, Korkut’un sessizliği daha da derinleşti. Zihnimde binbir düşünce dönerken, ne yapmam gerektiğini bilemedim. Ne diyecektik ki biz sanırım ikimizde dağılmıştık korkutun tepkisini merak ediyordum ne diyecekti inşalah mantıklı bir bahane bulurdu ağlama krizi geçirdiğimi kimsenin bilmesini istemiyordum .
Korkut, gözlerini benden çekip Alparslan’a döndü. “Maç izlerken uyuya kaldık, kardelen dün maç izlemeye çok istekliydi ” dedi, sesi rahat ama biraz da kaçamak bir tonda
-biz saçma yakınlığa nasıl geldik sanırım maç iyi bir bahaneydi
Alparslan, imalı bir gülümsemeyle bakarak, “Belli oluyor, maç izlediğiniz maç güzel miydi bari ,” dedi.
Bu imayı anlayınca içimde bir kıvılcım yandı ve öfkem kabardı. “Ne demek istiyorsun?” diye çıkıştım, sesimdeki sertlik aniden belirdi.
Korkut, Alparslan’ın bu imasını duyunca sinirlenmiş görünüyordu. “Alparslan, dua et anana saygım var,” diye yanıtladı; sesi sertleşmişti. Gözleri Alparslan’a doğru donmuştu,
“Ayyy, kavga etmeyin! Benim hamile bir kadınım, ayrıca açım!” dedi sena Sena. Sesinde hafif bir endişe ve tatlı bir kaygı vardı. O an, yüzündeki ifade, neşeli ama bir o kadar da yorgun bir anne adayının tavrını yansıtıyordu.
Alparslan hemen gülümseyerek yanıtladı, “Sen her zaman açsın, karıcığım!”
Sena’nın dudakları titredi. “Ben çok mu yiyorum, Alparslan?” diye sordu,
Sesindeki minik titreme, karışık bir kırgınlık da barındırıyordu.
Alparslan, söylediklerinin farkına varmış gibi birden ciddileşti. “Yok, güzelim, ciddi değildim, şaka yeminle seni üzer miyim sen benim en kıymetlimsin
Sena, ellerini beline koyarak sitemkar bir tavırla, “Ben çirkin oldum değil mi? Yoksa sen beni aldatıyor musun? Ben senden boşanacağım!” diye çıkıştı. Alparslan, “Güzelim, kafanda kurma bunları,” dedi ama hala gülümsemesi kaybolmamıştı.
Sena, Alparslan’a gözlerini devirerek, “Git gözüm görmesin seni dua et bugün iyi günümdeyim yoksa avukata giderdim !” sesinde bir kararlılık ve hafif bir huysuzluk vardı. Alparslan, bu duruma alışkın olduğu için gülümsemeye devam etti.
-“Güzelim, avukata gitmezsen mi? Adam bizim sayemizde zengin oldu. Sürekli en ufak hatamda boşanma davası açıyorsun,” .
Sena, Alparslan’a dönüp, “Sen de bana ufak bir hata yapma o zaman,” dedi. sinirli bir ses tonu ile
Alparslan nın gözlerinde hafif bir endişe gördündü . “Özür dilerim, sevgilim. Haklısın, ben eşeklik ettim,” dedi
Korkut, imalı bir şekilde Alparslan’a bakarak, “Sena, benim yerime senin canına okuyor,” dedi, hafif bir alayla . “Senaya bakışını çevirdi, istersen bizde kal, kapım sana açık, sena i.
Bu sırada Alparslan, sinirlenmiş görünüyordu. “Ulan, dua et kadınlar var,” dedi; sesindeki öfke Korkut’un yüzündeki ifadeyi ciddiye aldığını gösteriyordu.
Alparslan, Sena’ya, “Güzelim, sen bu adama bakma, aramızı bozuyor!” diye bağırdı. Kaos giderek artıyordu;
Sonunda, Sena dayanamayarak yüksek sesle bağırdı, “Ayy, yeterin ya Alparslan! Odunsun! korkut sende akıl tutulması yaşıyorsun ikinizde ne haliniz varsa görün
Kardelen, gel sen benimle!” dedi sena
“Kahvaltı hazır olduğunda aşağı ineriz,” bağırdı
Sena ile benim odama çıkarken, kalbimdeki gerginliği biraz olsun dağıtmak istiyordum. Odaya adım atar atmaz, Sena bana imalı bir bakışla döndü. “Evet, anlat, dinliyorum, Kardelen,” dedi; sesi merakla doluydu.
“Ne anlatayım, Sena?” dedim, dudaklarımda hafif bir gülümseme ama içimde bir kaygı vardı. Gözlerimin derinliklerinde bir şeylerin saklı olduğunu biliyordum; ama bunun üzerini örtmek zorundaydım.
Sena, gözlerini kısarak alaycı bir ifade takındı. “Maç izlemediğiniz bakışlarınızdan belli. Eğer maç izlediyseniz skor kaç?” dedi.
“Biz maç izledik, inan skoru hatırlamıyorum,” dedim ama sesim gerginliğimi yansıtır gibiydi. Bir şeyler daha söylemek istiyordum ama kelimeler boğazımda düğümleniyordu.
Sena, ciddiyetle bana baktı. “Senin gittiğin yoldan ben geri dönüyordum, anlat bana elticiğim ” dedi.
“Elticiğim laftan duyunca kızardım,” , içimdeki sıkıntıyla boğuşarak. “Sena, ne eltisi Allah aşkına?”
“İnan, dün gece bir şey olmadı, yani olmadı gibi,” dedim.
Sena, alaycı gülümsemesiyle bana bakıyordu.
“Sadece biraz kötüydüm,” dedim. “Beni teselli et, göğsünde uyuya kaldım.”
Sena’ya bakarken, gözleri telefonunun ekranına dalmıştı. Merakla sordum, “Ne yapıyorsun?”
Gözlerini ekrandan ayırmadan, “Elbise bakıyordum kendime. Hani Korkut ile senin düğün için nikah yakın. Ay, bir de kına vardı, değil mi? O zamana kadar doğum yapmış olacağım,”
Gözlerim, Sena’nın telefonundaki görüntülere kaydı. “Sena, saçmalama, biz diye bir şey yok. Belin klinikten çıkışından sonra gideceğim ,” dedim
Sena, gözlerini büyük bir şaşkınlıkla açarak bana döndü. “Kızım, sen salak mısın? Ne gitmesi? Korkut, bir kadını teselli edecek, onunla temas edecek ve göğsünde uyutacak! O sabahki halinizi sen gördün mü? Adam seni kollarıyla sarmalamıştı, sanki kaçıp gidersin diye sıkı sıkı tutuyordu!”
Sözlerinin etkisiyle içimdeki gerginlik daha da arttı. Korkut’un beni sararkenki o anı düşündüm. Kalbimdeki o sıcacık his içime de, hem huzur hem de karmaşık duyguları ele veriyordu.
“Bu kadar büyütmene gerek yok, Sena!” dedim ama içimdeki karışıklık onun sözlerine kapılmama neden oluyordu.Çevremdeki herkes neden olayları büyütüyordu offff
Sena, telefonunu hızla çıkardı ve ekranı benim yüzüme doğru çevirdi. “Al bak, çaktırmadan fotoğrafınızı çektim!” dedi, sesi hayret doluydu. Ekranda beliren görüntü, kalbimi hızlı hızlı çarptırdı.
Korkut’la aramdaki o anı görmek, içimde bir sıcaklık yarattı. Gözlerimiz kapalıydı; benim ellerim onun göğsünde, Korkut bana kelepçe gibi sarılmış, başını saçlarıma gömüp sanki derince kokluyordu.çok güzeldi gerçek miydi gerçekti işte ama ikimizde uyuya kaldık dün geceyi sadece korkuta yükleyemezdim ben kalmasını istemiştim bana umut vermedi korkut aşktan nefret ediyordu onun nefret ettiği duyguya sahiptim aşktan nefret eden benden de iğrenir miydi gitmeliydim korkut bu duyguya sahip olduğumu bilmemeliydi en azından onun zihninde iğrendiği bir duygunun sahibi olarak kalmak isetmiyordum
Sena’ya telefonu geri verdiğimde, içimdeki belirsizlik ve hayal kırıklığı yüzüme vurmuştu. “Sena, yanlış anlaşıldık,” dedim, kelimelerimi dikkatlice seçerek. “Gerçekten, Korkut bana karşı hiçbir duygusu yok. Kendisi de söyledi, ‘Benim gözümde değerin yok’ dedi .”
Sena, bu sözlerime tepki verirken gözleriyle beni süzdü. “Korkut sana bu sözleri mi söyledi ağır bir dayağı hak ediyor, erkekler hala beyin gelişimini tamalamamış canlılar onların söyledikleri sözleri önemseme , kendini önemse ” dedi, sesinde bir öfke vardı. “ sen ne hissediyorsun, Kardelen?”
O an, içimdeki duyguların kaynayıp taşmaya başladığını hissettim. “Benim hislerimin bir önemi yok,” dedim
“Var,” dedi Sena, bana dikkatle bakarak. “Sen bana söyle, Kardelen, dürüst ol.”
Bir an için duraksadım; duygularımın ağırlığı beni boğuyordu. “Ne kadar kabul etmesem de içimde bir duygu var, ama bu duygumu daha fazla büyütmeyeceğim. Duygularımı öldürmem gerek; çünkü sağlıksız bir duyguya sahibim,” diye itiraf ettim.
“O duygu aşk mı?” diye sordu biri.
“Önemi yok, duygunun adının ne olduğu. Sonuçta bir duygu işte, adına koymaya gerek var mı? Ayrıca, birbirimizden pek haz etmiyoruz. Korkut’un bana karşı bir duygu beslemesi imkânsız; bende artık bunun imkânsız olmasını istiyorum zaten.”
Sena’nın yüzünde beliren sorgulayıcı ifade, kafamın içindeki düşünceleri daha da karıştırıyordu. “Emin misin? Göğsünde uyuttuğu bir kadına hiç mi bir şey hissetmiyor sence?” dedi. Bu sorunun ardında yatan ince bir umut ışığı vardı
“Sen yapma, zihnimi bulandırma,” dedim, içimdeki gerginliği bastırmaya çalışarak. “Kalbim umut edecek. Ama kalbim umut ederse, daha fazlasını ister.” Sesim titredi, hislerim üzerinde kontrol sağlamaya çalışırken içimdeki karmaşa açığa çıkıyordu.
-aşık olmayı hayal etmek bile zor, çünkü Korkut bana aşk vermez. Birbirimizi sevsek bile, bu imkânsız.” Cümlelerim dudaklarımdan dökülürken, Korkut’la aramızdaki ilişkinin karmaşıklığını bir kez daha düşündüm. “Onun hakkında pek bir şey bilmiyorum. Ayrıca aramızdaki ilişki tuhaf. Hem abimin arkadaşı hem de yeğenimin dayısı. Belin desen, benden pek hoşlanmıyor.”
Devam ettim, içimdeki kaygıyı ifade ederek. “Hayat tarzlarımız farklı. Ben ona ayak uyduramam. O fazla özgür; ben onun kadar özgür değilim. Onun kriterlerine uygun değilim. O daha cilveli kadınlardan hoşlanıyor, daha özgür kadınlardan, daha neşeli. Kısaca, bende olmayan her şey.”
Sena’nın gözlerinde kıvılcımlar yanıp sönüyordu. “Seksi iç çamaşırı bu işi kurtarır,” dedi, alaycı bir ses tonu ile -
Gülümseme eşliğinde, “Korkut’un aklını başından alırsın. Bir de hürremin Kanuni’ye yaptığı dansı öğrenirsen, var ya, senden cilvelisi mezarda olur!”
Sözlerinin etkisiyle bir an gülümsedim bu kadın nasıl bir kafa yaşıyordu “Başka, senacığım?” dedim, .
“Korkut’a sürekli temas halinde ol!” diye yanıtladı. “Üzerine süzülen bir gecelikle evde dolaş. Şu hayattan bıkmış pijamalarınla değil!”
“Ne geceliği, senin hormonların tavan!” dedim, ona şaka yollu bir karşılık vererek. Ama içimdeki gerginlik geçmiyordu.
“Sadece güzelliğini ortaya çıkar diyorum,” dedi, yüzündeki ciddiyetle. “Ayrıca sonra sakın bana gelip deme, ‘Sena, yardım et’ diye. Burada cilvenin kitabını yazmış bir kadın duruyor.”
Gülümseyerek, “Alparslan gibi bir odunu yontmak ne kadar zor, haberin var mı?” dedi. Aramızda bir kahkaha patladı. Ama Sena, beni ciddiye almıyordu ben onu dinlemek yerine derin düşüncelere daldım.
“Sena, ciddi ol,” dedim, sesimdeki kararlılıkla. “Bak, kısa süre içinde seninle çok yakın olduk ama anla beni, Korkut bana ilgi duymuyor. Üstelik benden uzak dur dedi. Yani adam ne desin? Kısa, net; her şeyi söyledi. Ben gurursuz değilim, Korkut çok dengesiz. Bir merhametli, bir gaddar. Benim sadece merhametli olana karşı duygularım var; gaddar tarafında hayat bulamam, ölürüm, solarım. Kendimi korumam gerek. Senin kalbin kırıldığında gidecek yerin var, ailen var. Ya benim? Benim kimim var, sığınacağım kimsem yok. Güçlü olmam gerek.
“Kardelen, o nasıl söz öyle? 'Kimsem yok' demek. Ben varım! Bazen kızsam da yanlış bir şekilde sana abilik yapmaya çalışan Alparslan var. Yapma böyle.”
“Sena, anlamıyorsun. Bir gelirim, iki gelirim, üçüncüsünde rahatsız olursunuz, utanırım. sürekli canım yandığında çocuk gibi yanınıza mı geleceğim? Gözünüzde değersiz olurum.”
“Kardelen, hamile olmazsam şu an üzerine zıplamıştım. Senin gibi masum bir kuzu kime ne rahatsızlık verecek? Bazen senin gerçek olmadığını düşünüyorum; o kadar kendinlesin ki . Kim ne yapmış, ne etmiş, umrunda değil; sadece kendine odaklısın. Kalbinde siyah bir leke bile yok.” Elimi aldı, karnına koydu, karnını okşadım. “Bebiş de hissediyor. Sen mutlu olacaksın.”Korkut’a bakma, sen onu önemseme. Her şey olacağına varır. Sen aranıza mesafe koymak istediğinden emin misin?”
Sena'nın gözlerindeki merakla karışık hüzün daha da belirgin hale geldi
-bizim olma ihtimalimiz yok. Aşkımdan geberecek olsam da, biz olamayız. En iyisi aramıza mesafe koymak en doğrusu bu gelecekete üzülmemek için şimdi uzak durmak gerek gelecekte bizi bekleeyen acı bir yıkım olacak birbirimizi mahvederiz biz insanlıktan çıkarız gerek yok uzak olmak yanlış bir ilişkide olmaktan daha iyi bence ”
-
Düşüncelerimin derinliklerine daldım. Ailem, bir şekilde Korkut'un hayatımda olmasını istemezdi; bu düşünce bile kalbimi sıktı. Ailem umrumda değildi belki ama annem peşimi bırakmazdı. O, içindeki zehri akıtırdı. Mihri’yi öğrenebilirdi ve bunun olmasına asla izin veremezdim. Korkut’la olan ilişkim yüzünden, mihrinin çocukluğunun mahvolmasına asla göz yummak istemiyordum. Kendi ilişkimin faturasını, küçüğümü annemin nefretiyle ödetemezdim.Ya abime yaptıklarını bu seferde kızına yaparsa bir çocuğun daha ruhunu öldürmesine kalbim asla izin vermezdi
Bir an kendimi çok bencil hissettim. Korkut’a olan hislerim benim için çok değerliydi ama bunları sürdürmek, Mihri’nin geleceğini karartmak anlamına geliyordu.
“Sena, yüzüme baktı,” dedim. Üzüntü doluydu. “Kardelen, sanırım haklısın. Kendini kötü hissedeceğin hiçbir şey yapma, sen bana bakma. Hormanlarım, düşünme gücümü elimden aldı. Ama ne karar verirsen, arkandayım.”
. “Beni anladığın için teşekkürler,” dedim. Sesim titriyordu.
Sena bana sarıldı. “Elbette kendini koruyacaksın. Kalbin ne zaman savunmasız kalırsa, sana yardım edeceğim, tamam mı? Seni üzmesine izin verme.”
“Sena…”
“Biliyorum, mükemmel bir kadınım,” dedi.
Güldüm. “Haklısın, sen mükemmel bir kadınsın,” dedim.
Sena, alaycı bir şekilde bana baktı. “Ama yine de şu gecelik meselesini bir düşün,”
“Sena!” diye hafifçe bağırdım.
“Ne ciyaklıyorsun? Kardelen, sen bu kadına güven!”
“Seni iflah olmazsın, Sena,” dedim,
“Kızım, hormanlarım sürekli bu işte Alparslan’la sinirleniyorum. Kendime yaklaştırmıyorum, bu da bana gerginlik olarak geri dönüyor. Acaba bu akşam Alparslan’la aramızdaki buzları eritsem mi? Belki sıcak oluruz, hem de…”
“Yuh, Sena!” dedim, iki elimle kulaklarımı kapatarak. “Ben küçüğüm, duymaya hazır değilim!”
Sena, bana baktı ve alaycı bir şekilde güldü. bir şeyler yazıyormuş gibi elini hareket ettirdi. “Yarın öbür gün yanıma gelip bana cilve öğret dersen, ben o kulakları kapatmanı hatırlatırım , Kardelen hanım,” dedi
“Ne yapayım, ben alışkın değilim bu konulara uzak duruyorum. Hem ayırıcı, ben masumca yaşıyorum duygularımı ,” dedim
Sena gülümseyerek, “belli canım, çok masumsun,Korkut’un koynunda uyuyacak kadar büyüksün de, bunlar için mi küçüksün?”
. Hafifçe kolunu çimdikledim.
“Tamam be kolumu morartın , Kardelen, o Korkut öküzüne kalbini acıtacak kadar yaklaşmasına izin verme; kendine hakim ol. Ne zaman 'Sena, dayanamayacağım, dudaklarına yapışıyorum' dersen, beni arama çünkü açmam .
Sena’nın sözlerine güldüm ama bir yandan da düşünmeden edemedim
—izin vermemeliydim, değil mi? Bu konuda kararlı olmalıydım.”
Sena ile sohbet ettikten sonra aşağı indik. Çalışanlar kahvaltıyı hazırlamıştı. Alparslan, Mihri’ye yumurta yedirmeye çalışıyordu. Korkut neredeydi? İçimden bu soruyu geçirirken gözlerimle etrafa bakıyordum.
“Alparslan, sanki bakışlarımı anlamıştı
“Boşuna fıldır fıldır o gözlerinle Korkut’u arama, evden çıktı ” dedi Alparslan, alaycı bir gülümsemeyle.
Sözlerine sinirle karşılık verdim. "Senin derdin ne?" dedim, gözlerimi ona dikerek.
"Benim seninle bir derdim yok, Kardelen. Rahat ol," dedi Alparslan, duygusuz bir tonda. Alparslan neden böyleydi? Anlayamıyordum. Sabah bizi o halde gördüğünden beri bana kötü bir şekilde bakıyordu; Korkut'a ise adeta öldürecek gibi.
Bu adam neden tuhaf davranıyordu?
"Allah'ım, göremediğim bir şey var ama ne?" diye içimden geçirdim. Rahatsız oldum.
"Rahatım ben, Alparslan, ama sen değil gibisin " dedim.
Alparslan tam bir şey söyleyecekken, Sena küskün bir bakışla araya girdi. Gözlerini ona dikmiş, sesi sertleşmişti. “Alparslan, Kardelen’le uğraşmayı bırak. Bugün, bebek için kontrole benimle geleceksin,” dedi
Alparslan, gülümsemesiyle onu yumuşatmaya çalışarak, “Geçen sefer görevdeydim, güzelim,” dedi. “Ama bugün kesinlikle geleceğim.
Sena, bu sözlere sinirlenmiş gibi görünüyordu. “Son dakika işin çıkarsa bu sefer affetmem,” dedi, sesi sertleşerek. “Bebeğimizin sağlığı her şeyden daha önemli. Beni yarı yolda bırakmanı istemiyorum.”
Alparslan, ona tatlı bir şekilde yaklaşarak, “Sana söz veriyorum, Sena. Bugün her şeyim seninle ve bebeğimizle olacak. Bebeğimizin sağlığı benim için her şeyden önemli,” dedi, gözleri sevgi dolu bir bakışla parlayarak.
Sena, bu sözlerle biraz yumuşadı ama hala öfkesini bastırmaya çalışıyordu. bir daha böyle bir durumda karşımda olursan
, Alparslan, ona nazikçe dokunarak, “Tamam, tamam. Söz veriyorum, senin yanında olacağım,” dedi. “Seninle ve bebeğimizle olmak, benim için her şey demek.
Sena, derin bir nefes alarak gözlerini ona dikti. Alparslan’ın içtenliği onu biraz daha rahatlattı. “İyi, o zaman,” dedi. “
Alparslan, onun elini nazikçe tutarak, . Her adımında senin yanındayım,” dedi.
alparaslan sena ya sarılmıştı kavgaları kısa sürmüştü
Sena, masanın başında otururken, "Hadi bir şeyler yiyelim," dedi neşeyle. Kahvaltı sofrasına oturduk. Sofrada sessizlik hâkimdi
Bugün psikopatla buluşacaktım ama hâlâ mesaj atmamıştı. İçimdeki kaygı, bir yük gibi omuzlarıma oturmuştu. “bu pislik!” yüzünden dedim içimden, sinirle.
Kahvaltıdan sonra Sena ve Alparslan, bebişin kontrolü için hastaneye gitmişlerdi
............................................................................................................................................................................................................................................................................................................................
Kahvaltıdan hemen sonra Mihri odasına çekildi; çünkü kodlama eğitimi için öğretmeni gelecekti. Ben ise salonda bir o yana bir bu yana dolanıyordum, salonda kaç saat dolandığımı bilmiyordum en sonunda başım dönmeye başladı
sürekli telefonuma bakıyordum, sanki her an bir mesaj gelebilirmiş gibi.
Derken kapı zili çaldı. Evdeki çalışanlardan biri kapıyı açtı. İçeriye kumral, yeşil gözlü, oldukça dikkat çekici bir adam girdi. Elinde bir bilgisayar çantası vardı, Mihri'nin öğretmeni olmalıydı. Adam önce beni süzdü, sonra elini uzatarak, "Merhaba, ben Çağdaş. Mihribanın'nın öğretmeniyim," dedi. Elini sıktım ve kendimi tanıttım: "Ben de Kardelen, Mihribanın halasıyım." Adama kaba davranmamak için, "Oturun, isterseniz size bir kahve getirsinler," dedim.
çağdaş bey gülümseyerek, "Olur Kardelen Hanım,sade olsun
-anlamadım
- kahveyi sade içiyorum
akıl kalmadı bende tabi bende kafam başka yerde olunca
- kusura bakmayın bu aralar dalgınım
- önemli değil dedi çağdaş bey
. Karşısına oturdum ve kodlamayla ilgili bir sohbete daldık.
çalışanlar dan biri kahvesini getirmişti çağdaş beyde teşekkür etti sonrasında sohbete geri döndük .
Sohbet sırasında mesleğimi sordu. "Sizin mesleğiniz nedir Kardelen Hanım?" diye sorduğunda, "Sınıf öğretmeniyim," diye cevap verdim. , "Anladım, çok kutsal bir meslek. Çocuklar asla ilk öğretmenlerini unutmaz," dedi. Gözlerinde beni süzen tuhaf bir ifade vardı; bakışları hafif rahatsız ediciydi. İçimde garip bir huzursuzluk hissettim, ancak sohbeti devam ettirdim.
Çağdaş, bana bir süre bakarken, bakışlarında garip bir ilgi vardı. Sohbeti yavaşça başka bir yöne çekti, sanki daha fazla vakit geçirmek istiyormuş gibi. "sınıf öğretmenliği sabır gerektiri zor bir meslek sizi taktir ediyorum," dedi, gözlerini benden ayırmadan. "Özellikle böyle genç ve güzel birinin çocuklara arasının iyi olması ve donanımlı olmanız beni etkiledi
Bu iltifatı fark etmemek imkânsızdı
. Hafifçe gülümsedim, rahatsızlığımı belli etmemeye çalışarak, "Her mesleğin zorlukları var tabii, ama sevdiğinizde daha kolay oluyor," dedim. Çağdaş gülümsememi izledi, sanki bakışlarını kaçırmadan beni daha derinlemesine incelemeye çalışıyordu.
sizin adınıza "Sevdindim sevdiğiniz bir işi yapıyorsunuz ," dedi, ses tonu beklenenden daha sıcak çıkmıştı. Bakışları kısa süreyle gözlerimde gezindi, sonra yavaşça yüzümde dolaştı.
. Gözlerimi kaçırdım ve yüzümde hafif bir gerginlikle, "Teşekkür ederim," dedim. "Siz de Mihri' için çok iyi bir öğretmen gibi görünüyorsunuz."
gülümsedim
, "Umarım, sadece Mihriye değil, başkalarında da da iyi bir izlenim bırakabiliyorumdur," dedi, ses tonu flört eder gibiydi
O an kelimeler boğazımda düğümlendi, ne diyeceğimi bilemedim.
"Gözleriniz lens mi? Gerçekten çok hoş görünüyorlar," dedi, gözlerini üzerimden bir an bile ayırmadan
. "Teşekkür ederim, ama lens değil," dedim, sesimde zoraki bir nezaketle. "Biri mavi, diğeri yeşil, çok etkileyici." sadece gülümsedim, ama içimde bir kıpırtı bile yoktu. Kalbim adeta taş kesilmişti. Üstelik, onda bir gariplik vardı, tüylerimi diken diken eden bir şey... Gözleri durmadan evin dört bir yanına kayıyordu, sanki her köşeyi inceleyip ezberlemeye çalışıyordu. belki de sadece kuruntu yapıyordum. Yine de bu adamın varlığı rahatsız ediciydi.Ön yargılı olmamalıydım, daha fazla kimseyle zihnimi meşgul edecek halim yoktu. Aman aman, erkekler benden uzak durun! Zaten kafamda bir ton sorun var.
"Kardelen Hanım, bu evde sadece siz ve Mihriban mı yaşıyorsunuz?" diye sordu, sesi sanki bir şey biliyormuş gibi garip bir ton taşıyordu.
Bu soruyu neden sormuştu ki? "Üç kişi yaşıyoruz, Çağdaş Bey," dedim soğukça, içimde büyüyen huzursuzluğu bastırmaya çalışarak. Sohbet devam ettirmek zor geliyordu. "Anladım," dedi, ama yüzündeki tuhaf gülümseme donuk kaldı, gözleri hala odanın köşelerinde dolanıyordu. Nereye bakıyordu bu adam? Bakışlarında kontrolsüz bir şey vardı, neredeyse ürkütücü. Bu adam neden kendini ‘Adını Feriha Koydum’daki Halil sanıyor?
Çağdaş, birkaç saniye daha bekledi, sanki bir şeyler söylemek istiyor gibi. Sonra gülümseyerek, "O zaman Mihriban ile çalışmaya başlayayım," diyerek nazik bir şekilde ayağa kalktı. odadan çıkıp gittiğinde, derin bir nefes aldım. O an fark ettim ki, kendimi farkında olmadan sımsıkı kasmıştım. Telefonuma bakmaya çalıştım ama dikkatimi toparlamak imkânsızdı. İçimde bir huzursuzluk büyüyordu.Ekrana baktığımda o beklediğim mesajın nihayet geldiğini gördüm. "
"Saat yedide, attığım konumda ol. Seni restoranda bekliyor olacağım."
Ankara’nın ünlü bir restoranındaydı konum." Beklentim, daha izbe, tenha bir yerde buluşmaktı. Daha güvenli, sessiz ve dikkat çekmeyecek bir ortamda. Ancak bu restoran oldukça bilinen, kalabalık ve şık bir yerdi..; kalbim hızla atmaya başlamıştı. Ama aynı zamanda içimde büyük bir tedirginlik vardı. Ne olacak, kimle karşılaşacaktım?
Düşünceler kafamda yankılanırken, saate baktım. Buluşma saatine daha birkaç saat vardı, ama zaman durmuş gibiydi.Abim ile ilgili gerçeğe ulaşmanın eşiğinde olmak, aklımı da, ruhumu da altüst ediyordu. Ya öğrendiklerim beni geri dönülemez bir yola sokarsa
----------------------------------------------------------------------- --------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
karakterler hakkında düşüncelerinizi yazabilirsiniz ....
.....
- kitabımı okurken inşallah sıkılmıyorsunuzdur eğer öyle bir durum varsa daha fazla devam etirmem önemli olan kitabımı okurken iyi zaman geçirmeniz .......... .
mutlu ,huzurlu , güvende olmanız dileği ile ........