umarım beğenirsiniz iki bölüm yayınladım keyifli okumlalar dilerim bölüm ile alaklı yorum yaparsanız mutlu olurum .......
Anılar serbest bırakıldıklarında yaşamaya yeniden başlarlar.
Bir Ağacın Günlüğü, Didier Van Cauwelaert...............
GEÇMİŞ
Yıldırer, askeriyedeki odasında pencerenin önünde dikiliyordu. Gözleri dışarıdaki hareketli ama bir o kadar da monoton manzaraya takılmıştı. İçindeki sıkıntı büyüyordu, ruhu daralıyordu. Belin… Onunla konuşmuyordu Telefonu elinde tuttu,
Belin’in mesajlarına dönmediği her an, kendi öfkesinin altında eziliyordu. Kendi duygularını anlamakta o kadar zorlanıyordu ki, elindeki telefonu sıkmaktan parmakları beyazlamıştı.
Bir anda, içinde biriken öfke dalgası yükseldi .Hiç düşünmeden telefonu son hızla duvara fırlattı. Telefon duvara çarpıp yere düştüğünde paramparça olmuştu. Şimdi sadece bir avuç plastik ve cam kırığından ibaretti. Gözleri yerdeki parçalara bakarken, nefesi daha da hızlanmıştı. Derin bir iç çekti. "Ne yapıyorum ben?" diye mırıldandı.
“Yanlış zamanlama sanırım,” dedi bir ses kapının girişinden.
Yıldırer, başını çevirip bakmadan bu sesin sahibini tanıdı: Korkut. Her zamanki gibi, sakin ama hafif alaycı bir ifade takınmıştı. Elinde kahve kupasıyla odaya adım attı, gözlerini yerdeki telefon enkazına kaydırarak hafifçe kaşlarını kaldırdı.
Yıldırer, derin bir nefes alıp gözlerini kapattı. “Aslında…” dedi, “Doğru zamanlama olabilir. Belki de şu an tam olarak o an.”
Korkut, kahve kupasını bir masaya bırakarak karşısına geçti. “Bir sorun mu var,
Yıldırer, ona kısa bir bakış attı. “Var gibi. Sanırım var. Ama… bilmiyorum. Sorun olmaması gerekiyor. Ya da belki sorun zaten bende.” Başını öne eğip ellerini saçlarının arasına götürdü. “Aman neyse, ne önemi var ki zaten…”
“Kafanı mı güzell Yıldırer? Basit bir soruya bile cevap vermiyorsun,” dedi Korkut, ona bakarak kaşlarını kaldırdı.
Yıldırer, derin bir nefes alıp başını salladı. “Bu aralar pek iyi değilim.”
“Fark ettim,” dedi Korkut, fazla üzerine gitmeden.
Aralarına kısa bir sessizlik çökmüştü. Korkut’un telefonundan bir mesaj sesi duyuldu. Korkut telefonunu alıp hızlıca baktı ve mesajı okurken kaşlarını çatmaya başladı.
Yıldırer, Korkut’taki bu ani gerginliği hemen fark etti. “Ne oldu? Bir sorun mu var?” diye sordu.
Ama asıl öğrenmek istediği, bu meselenin Belin ile alakalı olup olmadığıydı. İçindeki kıskançlık ve endişe birleşip boğazını sıkıyordu adeta.
Korkut derin bir iç çekti, telefonunu masanın üzerine bıraktı. “Annem… Ablamla tartışmış.”
Yıldırer,. “Kaç gündür telefonlarını açmamasının sebebi bu mu?” diye içinden geçirdi Belin onunla neden konuşmuyordu
korkutun anlamaması için umursamaz davrandı ama umursamazlığı kısa sürdü
-neden dedi aynı zamanda umursamazlığı vuruyordu
Korkut gözlerini kısarak omuzlarını silkti. “Babanın ortaklarından birinin oğlu… İsmini hatırlamıyorum ama, ablamla evlenmek istiyormuş. Babam da bu işe sıcak bakıyor gibi. Ama sanırım Belin aynı fikirde değil.”
Yıldırer’in içindeki öfke bir anda kabarmıştı. Nefes almakta zorlanıyordu; sinirden neredeyse gözleri kararmıştı. Belin yalnızca onundu! O adam da kimdi ki Belin’i isteme cüretinde bulunabiliyordu?
“Sen ne düşünüyorsun Korkut?” diye sordu Yıldırer, sakin görünmeye çalışarak. Ama sesi titriyordu, sinirden ellerini yumruk yapmıştı.
Korkut, onun sesindeki gerilimi fark etti . “Ne düşünebilirim ki? Ablam kendi kararını verebilecek bir kadın. Ama…” dedi ve bir an sustu, düşünceli bir şekilde devam etti. “Eğer Belin istemiyorsa, babamın ne düşündüğünün bir önemi yok. Zorla olmaz.”
Bu sözler Yıldırer’in içindeki öfkeyi daha da körüklemişti. Damarlarında dolaşan kıskançlık her şeyin önüne geçmişti. Şu an kafasını duvara vurmamak için kendini zor tutuyordu. O adamın kim olduğunu öğrenmeliydi.
“Belin bana ait diye mırıldandı Yıldırer, ama sesi duyulamayacak kadar alçaktı.
Korkut başını kaldırıp ona baktı. “Bir şey mi dedin?”
Yıldırer, hızla başını iki yana salladı. “Yok,
Ama içindeki kıyamet kopmaya çoktan başlamıştı.
Korkut’un söyledikleri Yıldırer’in sinirlerini alt üst etmişti. Onun sakin, mantıklı yorumlarını dinlerken kendi içinde patlayan fırtınaları zorlukla bastırıyordu.
-“Yani, adam zengin,” diye başladı Korkut, omuz silkerek. “Güvenli bir mesleği var. Bizim gibi gecesi gündüzü belli olmayan tiplerden değil. Maddi yönden çok iyi durumda. Mantık evliliği uzun vadede sürdürebilir. Ama tabii ablamın düşüncesi daha önemli. Yine de bence görüşebilir; iyi bir seçim gibi görünüyor. Hem… ablam biraz fazla duygusal. Mantıklı olup teklifi kabul etmeli. Bir an önce bir yeğenim olsun istiyorum.”
Bu sözleri duyan Yıldırer, sinirden kontrolünü kaybetmek üzereydi. İçindeki öfke dalgası öyle büyüktü ki Korkut’a bir küfür savurup yerinden fırladı.
“Ne diyorsun sen, Korkut?” diye sesini yükselti
-. Belin o adamla evlenemez!”
Korkut. Kaşlarını çatarak ona baktı, biraz şaşkın ama aynı zamanda sinirli bir ifadeyle. “Neden bu kadar tepki veriyorsun? Adam kötü biri değil. Hem senin böyle çıldırman neden? Belin’in hayatı, onun kararları,” dedi.
Yıldırer dişlerini sıkarak derin bir nefes aldı. Ancak içindeki öfke her geçen saniye daha da büyüyordu. Özellikle Korkut’un Belin’in mantıklı bir karar verip evlenmesi gerektiğini söylemesi bardağı taşırmıştı.
“Belin evlilik teklifini kabul edemez,” diye tekrarladı Yıldırer, kelimeleri neredeyse tükürür gibi.
Korkut başını yana eğip kaşlarını çattı. “Sana ne oluyor? sana ne oluyor lan ? Hem Belin evlenirse ne olacak ki? Belki bir aile kurar, bir çocuğu olur.”
“Çocuk mu?” diye tekrarladı Yıldırer, sesi alaycı bir şekilde yükselmişti. “Sen ciddi misin, çocuk istiyorsan sen evlen
Korkut omuzlarını silkti, ciddiyetle konuşmaya devam etti. “O kadar zamanım yok, Yıldırer. Ablam evlenirse, ben de kolay yoldan çocuk severim. Bir an önce bu evlilik teklifini kabul etse iyi olur.”
Bu sözler Yıldırer’in içinde bir şeyleri kırıp geçmişti. Sinirden ellerini yumruk yaptı, neredeyse nefes alamıyordu. Öfkeyle Korkut’a doğru bir adım attı.
“Evlenemez,” dedi, sesi titriyordu. “Belin o adamla evlenemez!”
Korkut kaşlarını daha da çatmıştı. Şimdi Yıldırer’e dikkatlice bakıyordu, gözleri sorgulayıcı bir şekilde kısılmıştı. “Neden bu kadar kesin konuşuyorsun? Neden evlenemezmiş?”
Yıldırer, Korkut’un sinirli bakışlarına dayanamayarak sessiz kaldı. Ona bu kadar öfkeyle bağırmasının sebebini açıklayamazdı. Ama bir şeyden emindi: Belin onundu ve kimsenin bunu değiştirmesine izin vermeyecekti.
Korkut kaşlarını çatmış, sinirli bir ifadeyle Yıldırer'e baktı. Sözleri soğuk ama kesin bir ton taşıyordu.
"Aile meselelerimize karışacak cüreti nereden aldın? Ablam büyük ihtimalle kabul edecek. O adamdan daha iyi bir seçenek var mı? Kusursuz bir adam. Ablamla konuşurum, onu ikna ederim. O adamla bir kere görüşse, direkt etkilenir. Hatta doğrudan nikah masasına otururlar."
Bu sözler Yıldırer’in sabrını taşırmıştı. Sinirle Korkut’a bir yumruk attı. Yumruğun gücüyle Korkut geriye sendeledi, ancak hemen toparlanamadan Yıldırer yakasından tuttu.
"Hele bir daha söyle!" diye bağırdı Yıldırer, gözleri öfkeden kıvılcımlar saçıyordu. "Korkut, seni kimse elimden alamaz!"
Korkut, Yıldırer’in ellerini sert bir hareketle omzundan iterek kurtuldu. Kaşlarını daha da çattı, gözlerinde hem hayal kırıklığı hem de öfke vardı.
"Neden konuşmayacakmışım?" dedi, sesi meydan okuyan bir tondaydı. "Ne yapacaksın, Yıldırer? Hangi hakla beni susturmaya çalışıyorsun?"
Yıldırer derin bir nefes aldı, öfkesini kontrol etmeye çalışarak. Ama Korkut’un her kelimesi, içinde bir kıvılcım daha yakıyordu. Gözlerini kaçırmak yerine, Korkut’a doğrudan baktı. Bir şey söylemeliydi.
Yıldırer derin bir nefes alarak kendini toparlamaya çalıştı. Korkut’a söylemeliydi, Belin ile olan ilişkisini ondan gizlemek artık ona adice geliyordu. Ancak bir yandan da tedirgindi. Belin’in, Korkut’un bahsettiği o "kusursuz" adamı kabul etme ihtimali, Yıldırer’i içten içe yiyip bitiriyordu. Belin onu terk etmezdi, değil mi? Ama ya ederse? Korkut’un anlattığına göre o adam her açıdan mükemmeldi. Yıldırer, kendi eksiklerini fark etmeye başlamıştı.
Kıskançlık, zihninde bir zehir gibi dolaşıyordu. Belin, o adam için mi uzak duruyordu? Onsuz nefes alamaz hale gelmişti. Peki ya Belin, onu sevmesine alıştırıp sonra giderse? Yıldırer’in içi karışık duygularla doluydu. Gerçi, Belin neden onu sevsin ki?
Ailesi Yıldırer’i istemiyordu, Belin’in onunla bir ilişki içinde olması bile bir mucizeydi. Belki de bu yüzden, Belin ilişkilerini kimseye söylememesini istemişti. Ama Yıldırer artık bu duruma katlanamıyordu.Belin’in elini herkesin içinde tutmak istiyordu. Onunla bir gelecek istiyordu.
Aniden, ağzından itiraflar döküldü:
"Ben aşık oldum," dedi, sesi duygularını saklamaktan acizdi.
Korkut’un yüzünde en ufak bir şaşırma ifadesi bile yoktu. Sadece Yıldırer’e baktı, sakin ve alaycı bir ifadeyle.
"Biliyorum," dedi basitçe.
Yıldırer kaşlarını çatıp öfkeyle Korkut’a baktı. Nasıl bu kadar sakin olabilirdi? Bir şey demeliydi.
"Kime aşık olduğumu duyunca... sinirlenip kendini kaybedebilirsin, " dedi, kelimelerini dikkatle seçmeye çalışarak.
Korkut’un cevabı yine aynı sakinlikle geldi:
"Biliyorum."
Yıldırer, Korkut’a şaşkınlıkla baktı.
"Sen... sen her şeyi biliyor musun?" diye sordu, sesi artık sinirden çok şaşkınlık içeriyordu.
Korkut, omuzlarını silkerek cevap verdi:
"Yıldırer, Belin benim ablam. Onun yüzündeki her ifadeyi okurum. Seni seviyor ve bana söylemesen bile bunu anlamam için zeki olmama gerek yok. "
Yıldırer, Korkut’a şaşkınca bakmaya devam ediyordu. Bir yandan itiraf ettiği şeyin etkisi altında, diğer yandan Korkut’un bu kadar sakin bir şekilde her şeyi biliyor oluşuna şaşırıyordu.
“Sen.... na... sıl bilebilirsin ki?” diye sordu, kelimeleri toparlamaya çalışarak.
Korkut hafif bir gülümsemeyle başını salladı.
“Yıldırer, kekeme olduğunu bilmiyordum dedi alaycı bir tonla.
“Dalga geçme. Gerçekten, nasıl biliyordun?” diye ısrar etti Yıldırer, hala şaşkınlıkla.
Korkut gözlerini devirerek, “Ablamın parfümü üniformana sinmiş, Yıldırer. Aylardır farkındayım. Sana söylemen için zaman tanıyordum.
Daha doğrusu, hem sana hem de Belin’e. Ama sabrımın sonuna geliyordum,” dedi ve bir an sustu.
Yıldırer, Korkut’un bu kadar dikkatli ve gözlemci olduğunu unutmuştu Ne diyeceğini bilemiyordu, ama duygularını daha açık ifade etmek zorundaydı. Derin bir nefes aldı ve Korkut’a kararlı bir şekilde baktı.
“Belin’i seviyorum,” dedi, sesi kararlılıkla titriyordu. “O benim ailem... hayatımda güzel olan tek şey, onunla geçirdiğim zamanlar bana bu dünyadaki tüm acılarımı unuttruyor . Korkut, ben Belin’i asla üzmem. Onun için hayatımı bile ortaya koyarım. Ama…” duraksadı, sesine bir mahcubiyet hakim oldu. “Belin’e layık olmadığımı biliyorum. Babanın damat kriterlerine de uymuyorum. Ama…”
Korkut gözlerini daraltarak Yıldırer’e baktı, onu dikkatle tartıyormuş gibi. Ardından hafifçe içini çekti ve kollarını göğsünde kavuşturdu.
“Sevgiden pek anlamam,” dedi dürüstçe. “Bu konuda pek pratiğim yok, ama şunu biliyorum: Ablamın yüzü gülüyorsa, bu yeterlidir. Ablam mutluysa, benim söz hakkım kalmaz. Onu mutlu etmek istiyorsan, seni durdurmam.”
Yıldırer, Korkut’un beklediğinden daha anlayışlı olduğunu görmekten şaşkındı ama aynı zamanda minnettardı. Tam rahatlayacakken, Korkut konuşmasına devam etti:
“Yalnız bir uyarım var. Ablam mantıksız bir kadındır. Ama seni seçmesi, bu kez mantıklı bir karar gibi görünüyor. Onu üzmeyeceğini biliyorum, ama eğer bir gün üzersen…” Korkut burada bir adım attı, gözleri sertleşmişti. “O zaman seni kimse elimden alamaz, Yıldırer.”
Yıldırer, Korkut’un bu ciddiyetinin altında yatan koruma içgüdüsünü anlayabiliyordu. Başını salladı ve gözleriyle Korkut’a söz verdi.
“Onu üzmeyeceğim, Korkut. Söz veriyorum.”
Korkut’un yüzüne hafif bir gülümseme yayıldı.
“O zaman, sana başarılar. Çünkü ablamla uğraşmak… kolay iş değil,o” dedi ve odadan çıkarken omzunu hafifçe sıvazladı.
Yıldırer, gözleri öfkeyle parlayarak Korkut’a döndü. “O adam kimse, tüm Ankara’yı arkasına alıp gelse bile, Belinimi elimden alamayacak! Onu isteme cüretinde nasıl bulunur?” . sesi sinirli ve yüksek tondaydı
Korkut, sakin bir şekilde Yıldırer’e baktı, dudaklarında hafif bir alaycı gülümseme vardı. “Sahiplenme ekini biraz fazla kullanmıyor musun, Yıldırer?” dedi, gözlerini kısarak.
Yıldırer sinirle bir adım daha yaklaştı. “Sen anlamazsın, Korkut. O adamın numarasını ver bana! İzin alıp o adamın ağzını burnunu kırmam gerekiyor!”
Korkut, başını olumsuzca sallayarak derin bir nefes aldı. “Öyle bir adam yok,” dedi sakin bir sesle.
Yıldırer’in yüzü bir anda şaşkın ifade aldı “Ne demek yok?”
Korkut hafifçe güldü. “Ablama olan aşkını itiraf et diye seni tahrik etmek için uydurdum.”
O anda Yıldırer neye uğradığını şaşırdı, bir an sustu. Ama tam ağzını açacakken, Korkut hiç beklenmedik bir şekilde Yıldırer’in sert bir yumruk attı.
Korkut ellerini cebine sokup umursamaz bir şekilde omuz silkti. “Ödeştik,” dedi,
Yıldırer, kendini toparlarken alnını ovuşturdu, ama öfkesi bir nebze dinmiş gibiydi. Gözlerini Korkut’a dikerek, sinirle gülümsemeye çalıştı. “Haketmiştim,” dedi, ama sesi hem kızgın hem de minnettardı.
Korkut, Yıldırer'in yanından ayrılmak üzereyken aniden durdu ve dönüp ona baktı. Gözlerinde hafif bir tehdit, yüzünde ise alaycı bir ifade vardı.
“Bu arada,” dedi Korkut, sesini biraz alçaltarak. “Belin ile dün konuştum. Onu ağlar halde yakaladım. Aranızdaki ilişkiyi de o an itiraf etti. Ama sanırım sana kızgın. Ablamı aldatmıyorsundur inşallah. Yoksa bu sakin tepkim yerini başka bir tepkiye bırakabilir.”
Yıldırer bir adım yaklaşıp kaşlarını çattı. “Ne aldatması?!” diye sordu, sesi kızgın ve şaşkındı.
Korkut omuzlarını silkerek alayla gülümsedi. “Onu da sen bileceksin. Ablamı aldatmayacağını biliyorum, ama...” Korkut, tehditkâr bir şekilde bakışlarını Yıldırer’in gözlerine dikti. “Eğer ablam üzülürse canım sıkılır. Sinirimi birinden çıkarmam gerekirse, bu pek hoş olmaz. Ayrıca,” diye ekledi, sesine biraz daha iğneleyici bir ton katarak, “ablamla fazla temas etme. Tüm askeriye Belin’in parfümünün kokusunu fark etsin istemezsin, değil mi?”
Bu sözler Yıldırer’in içinde adeta bir fırtına kopardı. Kıskançlık dalgası yüzünden okunuyordu. Belin’in parfümü... herkesin bunu fark etmesi... hayır, olamaz. Belin'in kokusunun, varlığının, herhangi bir şeyinin fark edilmesi bile onu delirtirdi.
Yıldırer kaşlarını daha da çatıp derin bir nefes aldı. “Korkut, Belin’i aldatmadım,” dedi sert bir şekilde. “Hayatımda Belin’den başka bir kadın olmadı. Olamaz da.”
Korkut hafifçe güldü, ama bu gülüşteki alay dozunu artırmış gibiydi. “Kadını görmüş,” dedi, Yıldırer’in şaşkın bakışlarına aldırış etmeden. saçları siyahmış. Yüzünü görememiş ama belli ki fena kıskanmış
. Haber vermek istedim. Dün eve gittiğimde bir saat boyunca ağladı. Hem de sana olan sevgisini anlatarak.”
Yıldırer’in içinden bir volkan patlamak üzereydi. Belin kıskanmış mıydı? Ağlamış mıydı? Başka bir kadının varlığına mı inanmıştı? Bir yandan kıskanılmak gururunu okşasa da, Belin’in üzülmüş olması kalbinde ağır bir sancıya dönüşüyordu..
Yıldırer, içindeki karmaşık duygularla baş etmeye çalışıyordu. Korkut’un söyledikleri, onu geçmişin gölgelerine itmişti. Siyah saçlı kadının kim olduğu...........
kız kardeşini kıskandığını anladığında , içindeki karmaşa öylesine büyüktü ki, ne gülümseyebilmiş ne de ağlayabilmişti. O an, geçmişin izleri yeniden zihninde canlandı. Şimdi ise, kız kardeşini nasıl açıklayacaktı? O geçmişteki insanlar, şu anki mutluluğunun bir tehdit gibi olduğunu hissettiriyordu. Kardelen’i görmek, onun sesini duymak..
Sanırım artık kardeşini sevmiyordu... Kimi kandırıyordu ki? O küçük meleğini, her zaman sevecekti, tüm huysuzluklarına rağmen. Küçükken, yavru ördek gibi peşinden ayrılmazdı. Ne kadar masum ve saf bir çocuktu... Ama aynı zamanda, sürekli annelerine karşı çıkacak kadar cesurdu . O kadın, küçükken neredeyse yüzünü yakacaktı sıcak suyla... , o an annelerinin son anda yetişip itmesi sayesinde yara almadan kurtulmuştu.
Üst bacağına sıcak su değdiğinde, nasılda ağlamıştı kız kardeşi hala üst bacağında o izi taşıması sanki kardeşliklerinin bir simgesiydi
. Ama büyüdükçe o halinden eser kalmamıştı
Kardeşini koşulsuz sevmeyi, hiçbir zaman sorgulamadan kabul etmeyi öğrenmişti. Ancak o masum bakışlar, yerini bomboş gözlere bırakmıştı. Kardeşi büyüdükçe, o eski haliyle artık bir ilgisi kalmamıştı. Tüm yaşananlara rağmen, sanırım kırgın ve kızgındı.
Ve işte şimdi, "Madem Kardelen benimle konuşmak istemiyor, artık ben de konuşmayacağım," diye düşündü. Kelimeler tükenmişti, geriye sadece bir kırıklık ve sessizlik kalmıştı.
Yıldırer, kız kardeşiyle son görüşmelerinden birini hatırladı. Üniversiteyi kazanmıştı ve Ankara'ya gelmişti, ancak Yıldırer’i görmek istememişti. Soğuk bakışları ve mesafesi, bağlarını tamamen yok etmişti. Bir yabancı gibi bakıyordu ona, sanki yıllardır birlikte yaşamamışlar gibi. Yıldırer, kız kardeşinin sevgi duygusunun tükenmiş olduğunu düşündü. O yüzden belki de ilişkileri bir noktada sona ermişti.
Kız kardeşi de büyümüş ve ona, annesinin soğukluğunu miras kalmıştı ı. Artık ona duyduğu sevginin istemeden de olsa bir nefrete doğru gittiğini hissediyordu yapmazdı kıyamazdı ona... ama kalbi kız kardeşine baktıkça annnesini görüyordu
Eğer gelecekte çocukları olursa, onlara ailesini nasıl anlatabilirdi Yıldırer, çocuklarını ailesinden korumak istiyordu. Kız kardeşinin o soğuk bakışları, annesinin geçmişteki zalimliği, onun hayatındaki zihinsel engellerydi. Yıldırer için artık Belin ve Korkut yeterliydi. Başkalarına, eski ilişkilere yer yoktu. Onun için gerçek aile, yeni hayatıydı; Belin, Korkut ve kendisi. Geçmişe takılı kalmaya niyeti yoktu.
Belin’e olan sevgisi de çok farklıydı. Onunla birlikte olmak, Yıldırer’in hayatını yeniden şekillendirmişti. Belin ona bir aile gibi geliyordu. Korkut ise kardeşi gibiydi
Korkut’un sesi, Yıldırer’in düşüncelerini böldü. "İyi misin? Ne oldu, siyah saçlı kadını mı düşünüyorsun? Bu tepkiden ablamı aldattığını çıkarayım mı?"
Yıldırer, derin bir nefes alarak kafasını kaldırdı. “Düşünmüyorum dedi, fakat sesinde hala belirsiz bir ton vardı. "Sadece geçmişten gelen bir kabus diyelim."
Bir süre sessizlik oldu. Yıldırer, gözlerini Korkut’a çevirdi. “Sadece şunu bil: Belin’i asla aldatmam,” dedi, kararlı bir şekilde. Yine de içinde bir boşluk vardı, belki de geçmişin ve ailesinin yarattığı gölgeler..
Korkut, derin nefes aldı “Hadi komutan görev bizi bekler dedi, sonra sırtını dönüp yürümeye başladı. Ama Yıldırer’in zihnini hala geçmişteydi
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
63.26k Okunma |
2.55k Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |