Yeni Üyelik
33.
Bölüm

GURURSUZ KALP

@morzamiku

 

"Keyifli okumalar dilerim. Satır aralarına yorum bırakmayı lütfen unutmayın. Yorumlarınız benim için çok değerli ve ilerideki bölümleri yazarken fikirlerinizi dikkate alıyorum. Bu da beni yazmaya daha çok motive ediyor. Umarım bu bölümü beğenirsiniz."

------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Aşk muhakkak ki bir hastalık... Âşık olduğumuzu ilk zamanlarda kendimizden bile saklamak istememiz zaten bunun bir hastalık olduğunu gösteriyor... Biz mütemadiyen : Değilim ,değilim!... diyoruz. Ve onu ancak, kolumuzu kımıldatamayacak kadar bize hâkim olduğu zaman kabul ediyoruz.Sayfa 192,Kağnı - Ses - Esirler,Sabahattin Ali

 

gözlerimi açmak istemiyordum ve kafam dağınıktı.Düşüncelerimin labirentinde kaybolmuş bir haldeyken, zihnimde beliren notun kelimeleri döngüsel bir şekilde dönüp duruyordu: Düşmanlarınla aynı yerdesin, bir katilin avuçlarının içindesin.Bu sözler, belki de bir şakaydi. Benim bir düşmanım yoktu ki. Yoksa Korkut muydu benim düşmanım? Saçmalıyorsun, Kardelen. Korkut, seni düşmanı olacak kadar umursamıyordur bile. Düşüncelerimi böyle yönlendirmek, akıl sağlığım adına tam anlamıyla saçmalık olurdu. Boşver, Kardelen," dedim kendi kendime, zihnimde yankılanan o rahatsız edici notun etkisinden kurtulmaya çalışarak. Saçma sapan bir not, ciddiye alma! Sanki hiçbir zaman var olmamış gibi davranmalıyım. Yani, şimdi polise gitsem... kim beni ciddiye alır ki?" . Kalbimdeki çırpıntılar, beynimde bir sis gibi dolanan belirsizliği daha da körüklüyordu. Elimde tuttuğum notu bir kez daha açıp baktım. Üzerindeki kelimeler sanki kafama kazınmış gibiydi.Dün olanlardan sonra kalbim çok kırıktı. elif ....arkadaşım sandığım ama en ufak açığımda gerçek yüzünü gösteren arkadaşım ben sadece hayalimdeki erkeği anlatmıştım elife nisbet yapmamıştım ki acaba bilmeden elife bir şey mi yaptımzihinimdeki bu düşüncelere son vermeleydim sen elife bir şey yapmadın vazgeç kendini suçlamaktanmihiriyi düşün sana iyi gelen tek kişiyi düşün Korkut’un kalp kırıcı sözlerine alışkındım ama Mihri’nin bana böyle davranması, canımı çok acıtmıştı. Onun sevgi dolu bakışlarının yerini, soğuk ve mesafeli tavırları almıştı. bu kadar derinden canımın yanmasını beklemiyordum. Korkut’un gelgitleri, Mihri’nin annesinin yokluğunun acısını benden çıkarması, beni yormuştu. İki ay boyunca sabrettim, ne yaparsa yapsın katlanıyordum ama artık yeterdi. Benim küçüğüme ulaşmam gerekiyordu ama nasıl ben her şey üst üste geliyorBelki de Mihri’nin üzerinde fazla durduğum için, küçük keçi bana soğuk davranıyordu. Artık iletişim yöntemimi değiştirmek zorundaydım; bu sefer kendimi sevdirmek için uğraşmayacaktım. Dün aldığım mangala setini de ona vermeyecektim. Önce aramızdaki iletişimi düzeltmeliydim ve bu hediye ile düzeltemezdim. önce o bana gelmeliydi sonra sevgimi ona vermelydim yoksa fazla sevgi onu kaçırırdıYataktan kalkmak için kendimi zorladım. Saate baktığımda, saat on olmuştu. “Yuh, ben bu kadar oyalanmazdım yatakta,” diye düşündüm. Hızla kalktım ve sıcak bir duş aldım. Su üzerimde akarken, düşüncelerim dünden kalan hayal kırıklıklarıyla doluydu. Duşun ardından havluyu vücuduma sardım ve duştan çıkarken kapının açılmaya çalıştığını fark ettim

. “Kim o?” dedim, sesim biraz gergin çıkmıştı. ama hala ses yoktuKapıyı açtığımda, Mihri’nin yumuşacık sesini duydum. “Benim,” dedi şaşkın keçi dedim içimden . Elinde bir ördek ve şampuan vardı.

Gözleri, bana sevgi dolu bir şekilde bakıyordu. O an, “Sen bana böyle bakarsan, ben nasıl sana soğuk davranırım ki?” diye içimden düşündüm. Mihri’nin yüzündeki tatlılık, içimdeki sert duvarları yıkmak için yeterliydi. “Böyle bir tatlılık olmaz,” dedim içimden

.“Ne oldu Mihri?” dedim, sesim biraz mesafeli ama aynı zamanda merak doluydu. Mihri utangaç gözlerle bana bakarken, “Özür dilerim, dün sütü döktüm, kalbini kırdım,” dedi. “Meleklerin kalbi kırılırsa canı acıyormuş,”

Onun tatlı bir şekilde benden özür dilemesi, kalbimde kelebek etkisi yarattı. Yanaklarını sıkmamak için kendimi zor tutuyordum.Mihri’nin yumuşacık sesi, beni kendine bağlıyordu . “Ben melek miyim, Mihri kuş?” diye sordum, içimdeki karamsar düşünceleri bir kenara iterek.

O an, Mihri’nin masumiyetini hayatımda gördüğüm en beyaz saflıktıMihri, yüzünde tatlı bir gülümseme ile başını salladı, gözleri parıldıyordu. “Evet, dayım,” dedi gülümseyerek, . “Sen melekmişsin!”

Bu sözler, içimde bir sıcaklık oluşturdu; ama hemen ardından Korkut’un ismi aklıma düştü ve içimdeki sıcaklık birden dondu. O an, ruhumdaki huzur bir anda dağılmaya başladı. sinirlenmemek için kendimi zor tutuyordum. Onun, kalbimi kıran sözleri gözünde hiçbir değerimin olmamamsı beni basit bir kadın gibi görmesi sözleri ile canımı yakması aslında sözleri umrumda olmazdı ama işte ona olan duygularım bunu engeliyıordu kardelen korkutan nefret etmen için sana ne yapması gerekiyor salak mısın dedi iç sesim haklıydıKorkut, dengesiz bir egoist gibi davranıyordu. İçimden ona yaratıcı küfürler savuruyordum; “Pis şeytan!” diye mırıldandım.

 

 

Mihri’nin yanında bunu söylemek istemiyordum ama içinde bulunduğum durumun verdiği öfke, bir an için dışarı fırlamak istiyordu. Her zaman bir mesafe koyuyordu bana; kalbimde açtığı yaralar, ruhumun derinliklerinde yankılanıyordu. Korkut’un acımasız sözleri,Mihri’nin tatlılığında kaybolmama izin vermiyordu.Mihri’nin gözlerindeki ışıltı, benim karamsar düşüncelerimi biraz olsun hafifletiyordu. O, içten bir özür dileyen bir çocuktu “Özrünü kabul ediyorum, Mihri kuşum,” dedim, ona gülümseyerek.

Mihri, utangaç bir gülümsemeyle , “Şeyy, bana banyo yaptırır mısın?” diye sordu. Bu tatlı isteği, kalbimde bir sıcaklık uyandırdı. Onun bu masum duruşu, içimdeki öfkeyi biraz olsun unutturmaya yetiyordu.

“Gel bakalım, inatçı keçim,” dedim ve kapıyı araladım. İçimdeki tüm olumsuz duyguları geride bırakıp. Onun neşesi, kalbimde açan yaraların üstüne su serpiyordu

 

..............................................................................................................................................................................

Mihri ile banyo sonrası merdivenlerden aşağı iniyordum. Çocukça neşesiyle yanımda zıplayan Mihri’nin tatlı sesi, içimdeki gerginliği bir nebze olsun hafifletmişti . aşağıdan gelen gürültüler, kalbimin hızla atmasına neden oldu. O an, gözlerimi onun masum yüzünden ayırarak merdivenin kenarına yöneldim.Görmek istemediğim bir manzara vardı. Korkut, Alparslan’a yumruk atmıştı ve ikisi yerde kavga ediyordu. İkili arasında uçuşan küfürler, evin içinde yankılanıyordu; korkut yeni bir kriz atlatmıştı çabuk toparlanmıştı , robot falan mıydı . Bu adamı anlamak çok karmaşıktı kendine neden dikkat etmiyorsun ki ilaçlarını almış mıydı gerçi ilaça gerek yokmuş gibi görünüyordu tekrar eski haline dönmüştü

Bir an için donup kaldım, sonra refleks olarak ellerimi Mihri’nin gözlerine kapattım.“Bakma Mihri,” dedim.“Evde küçük bir çocuk olduğunu unutmuşlar mıydı?” dedim içimden

Mihri, merakla gözlerini araladı, ama hemen tekrar kapattım. “Neden kavga ediyorlar ki öğretmeniz kavga çok kötü bir şey dedi ?” diye sordu

."Canım, şey… Kavga etmiyorlar. Yerde bir şey arıyorlar, dedim.

İçimden, 'Olmayan akıllarını mı arıyorlar?' diye geçirdim. Mihrim… Küçük bir çocuğun yanında olacak iş mi bu? Korkut ve Alparslan’a köydeki eşeği bile emanet etmezdim, psikolojisini bozarlar! İyi ki ben varım bu evde, yoksa Mihriban’ın hali ne olurdu bu kaçıklar arasında?"

O sırada Korkut, Alparslan’ın üstünde boğuşurken, sesi bir anda tavanı çatlatacak gibi yükseldi. “Alparslan, hemen durumu düzelt lan !” diye haykırdı.Alparslan, kafasını kaldırıp

Korkut’a bakarak cevap verdi. “Oğlum, ağzımdan kaçtı! Şimdi gidip adama nasıl diyeyim , yalan söyledim?”- ulan umrumda mı it herif yalan söyleyen sensin düzelt bu durumualparslan , yüzündünde anlamlandırmadığım korkulu bir ifade ile konuştu .

Haluk Albay beni yakar! Suriyeye gönderir beni!” Türkiye sınırlarına giremem oğlum adam hala aktif görev yapıyorO an Mihri’nin masum sesini duydum.

hadi oyun oynayalım kardelen dedi Mihri

Kavga, gürültü ve küfürler arasında, onun saf kalbi benim için bir sığınak gibiydi. Ama içimde bir endişe vardı; bu kargaşadan etkilenmesini istemiyordum.“Mihri,” dedim, ona doğru eğilerek, sesimi yumuşatmaya çalışarak. “Sen odana geç, ben geliyorum. Mihri’nin yüzü yavaş yavaş aydınlandı. “Tamam, ama hemen gel!” dedi, sevinçle gülümseyerek

 

.“Tabii ki, hemen geleceğim,” dedim, ona güven vermek için elimle kalbimi gösterdim. “Hadi, şimdi odana geç.”Mihri, neşe ile birden zıplayarak odasına yöneldi. Gözlerinde hala biraz endişe vardı ama benim sözlerim onu rahatlattı. Odanın kapısını kapatırken, içimi bir sıcaklık sardıMerdivenlerden aşağı inerken, kalbim güm güm atıyordu

. Korkut ve Alparslan’ın kavgası evin içinde yankılanıyordu; bu gürültü beni fazlasıyla rahatsız ediyordu. Mihri’nin burada, bu kargaşanın ortasında olduğunu unutmamalıydım. Onun psikolojisi, bu kargaşadan etkilenmemeliydi.“kavga etmeyin !” diye bağırdım, sesimin sertliği beni bile şaşırttı. “Bu evde küçük bir çocuk yaşıyor! Çocuğun psikolojisini iyice bozacaksınız!”Korkut’un bakışları üstüme düştüğünde, içimdeki öfke bir anda daha da kabardı

. O, bana soğuk bir ifade ile baktı. Gözleri, kararlılığımla alay ediyormuş gibi bir ifadeyle doluydu. Korkut’un sesi, soğuk ve sert bir duvar gibi üzerime çökünce sinirim bir anda kabardı. “Sen karışma!” dedi,. “Karışırım! Bu evde kavga olmaz! Mihri etkileniyor! hasas bir dönemden geçiyor farkında mısın ”Gözlerimdeki öfke, içimdeki çatışmayı daha da alevlendiriyordu. Korkut, kendini zor tutuyor gibiydi; yüzündeki ifadeden anlaşılıyordu ki, benimle bu konuda tartışmaya girmek istemiyordu ama içindeki öfke ve gerilim onu ele geçiriyordu. “Kardelen, seni ilgilendiren bir mesele yok. Emin ol, Mihri’yi ben de düşünüyorum,” dedi, bu sefer sesi biraz daha yumuşaktıİçimdeki öfkeyi kontrol edemiyordum artık, ve bu kontrolsüzlük, sesime de yansımıştı.

 

Her kelimede titrek ama bir o kadar da kararlı bir ton vardı. "Onun bu kargaşadan etkilenmesini istemiyorum," dedim.Korkut’un bakışlarındaki o karanlık gölgeyi görmek zor değildi.Koltuğa doğru ilerledim, yavaş adımlarla, adeta her adımda içimdeki öfkeyi bastırmaya çalışarak. Oturduğumda bacaklarımı birbirinin üstüne attım, kendimi daha rahat bir pozisyona getirmeye çabalıyordum, ama içimdeki huzursuzluk, o sıcak kanın damarlarımda hızlıca akışı, dinmek bilmiyordu.

Ellerimi dizlerimin üzerine koydum, parmaklarım istemsizce hafifçe titriyordu. Korkut’un bakışları üzerimdeydi, beni adeta delip geçiyordu.O an Korkut derin bir nefes aldı, ama bu nefesin ona dinginlik getirmediği her halinden belliydi. Yüzündeki sinirli ifadeyi gizleme gereği bile duymuyordu; aksine, bu öfkeyi bana göstermekte kararlıydı. Gözlerini bana diktiğinde, bakışlarındaki soğukluk aramızdaki havayı adeta buz gibi bir hale getirdi.

Gözlerinin derinliklerinde biriken hiddeti görmemek imkansızdı“Neden kavga ediyorsunuz?” diye sordum, bakışlarım Korkut’un gözlerine kilitlenmişti Korkut, sanki içinde bulunduğu durumu kabullenmekte zorlanıyordu. Alparslan, gülümseyerek yanıt verdi. “Sakin ol, Kardelen. Konuşuyoruz.” Ancak o gülümsemesi, benim ciddiye almama sarsamadı.

Alparslan’a karşı içimde biriken öfke, kalbimin derinliklerinden yükselip yüzüme vurdu. Bana yalan söylemişti; Korkut’un tarhana çorbasını sevdiğini söylemişti. korkut u sinirlendirmek için beni kullanmıştı abim korkut ve alparsalan ile nasıl arkadaş oldu hala anlamış değildim çok farkılıydılar üçünün alaka seviyesi salatalığın üzerine sürülen nutella gibiydi

Alparslana tepsisizce baktım, gözlerimdeki kıvılcım belirsiz bir şekilde parladı. Alparslan bu tepkimi beklemiyordu; şaşkınlıkla yüzünde beliren ifadeyi gördüm.“Bu evde büyü falan mi var? Korkut sinirli, sen sinirlisin,” dedi Alparslan, sesi şakayla karışıktı ama ben onun alayını umursamayacak kadar öfkeliydim.

Bu söze daha fazla dayanamadım. İçimdeki düşünceleri haykırmak istedim ama sözlerim boğazımda düğümlendi.Sinirim iyice kabarmıştı. “Neden acaba seninle konuşmayacağım, Alparslan? Yalancısın sen!” dedim, sesim yükseldi

Alparslan, kalbinden vurulmuş gibi bir ifade takındı. Şakayla karışık ama bir o kadar da duygusal bir tonda, “Kardelen, sözlerin kalbimi yaraladı,” dedi“Bide bayıl istersen, Alparslan, tam olsun,” dedim, içimdeki öfkeyi biraz daha artırarak. Alparslan’ın gülümsemesi sönmeye başlamıştı, ama hala yüzünde bir merak vardı. “Kızma be Kardelen,” dedi,

Korkut, sinirli gözleriyle bana ve Alparslan'a bakıyordu. Yüzündeki öfke vardı bu adam öfke dışında hangi duygusunu kullanabiliyordu kikorkut "Daha fazla ikinizi de katlanamayacağım," dedi ve ayağa kalktı

. Tam gidecekken, Alparslan onun önüne geçti."Bir dakika, Korkut! Bunca yılın hatırına, iki saatliğine beni idare et, yeni gelin gibi nazlanma " dedi. Sesinde alaycı bir ton vardı, ama Korkut'un öfkesi sanki bu sözü de ateşli bir kıvılcıma dönüştürmüştü.

Korkut, Alparslan'ın boğazını sıkmaya başladı. "Alparslan, sana da başlarım! Yeni gelinin de siktir git beni delirtme

Korkut'un eli, Alparslan’ın yakasına sıkıca yapışmıştı, öfke dolu bir kasırganın tam ortasında gibiydiler.

Alparslan, ondan kurtulmak için çabalarken, ben aralarına girmeye çalışıyordum. Odadaki gerginlik, her an patlayacak bir bomba gibi hissediliyordu. Her şey o kadar hızlı gelişmişti ki, ne olduğunu anlamadan kendimi bu kargaşanın tam ortasında bulmuştum.Korkut’un elleri Alparslan’ın gömleğinin yakasında daha da sıkılaştı, yüzündeki öfke, gözlerine kara bir bulut gibi çökmüştü.

Alparslan ise Korkut'un kavrayışından kurtulmak için direniyordu, ama her iki adam da kontrolünü kaybetmiş gibiydi. O an, Korkut’un ne kadar tehlikeli olabileceğini fark ettim. Gözlerindeki soğukluk, sanki Alparslan’ın canını yakmaya kararlıymış gibi parlıyordu.ellerimle Korkut'un kollarını itmeye çalıştım. Ancak gücüm onun öfkesini durdurmaya yetmiyordu. "Allahım, delireceğim sizin yüzünüzden!" dedim, sesim şimdi daha çaresiz ve titrek çıkıyordu.Korkut’un gözleri gözlerime kilitlenmişti, bakışlarında o kadar yoğun bir anlam vardı ki nefesim kesildi. Kalbim bir an için durdu sanki, ama hemen toparlandım ve gözlerimi hızla ondan kaçırdım.

Bana bakma demişti, ve ben de itaat etmiştim; ne onun gözlerine bakıyordum, ne de onun yörüngesinde dolaşmamaya çalışıyordum mutlu olması gerekiyor . Ama Korkut tam tersini yapıyordu, gözlerini bir an olsun benden ayırmadan derin ve anlamlı bir şekilde bana bakıyordu.Bu adamı anlamak gerçekten imkansızdı. Söyledikleriyle yaptıkları o kadar çelişkiliydi ki kafam karışıyordu.

Bir yandan bana bakma diyordu, diğer yandan ise adeta gözleriyle ruhumu delip geçiyordu. O kadar yoğun bir şekilde bakıyordu ki, bu bakışlar içimi ürpertiyordu. bildiğin öküzün trene baktığı gibi, Korkut da bana bakıyordu tabi burada öküz korkut oluyordu Alparslan, kendini Korkut'un elinden zor kurtardı , korkuta açıklama yapıyordu şimdide . "Oğlum, Haluk Albay beni Suriye'ye gönderirse . Ne olacak? yeğenin babasız mı kalsın? Haluk Albay yalan söylediğimi anlarsa, kesin beni sınır dışı göreve postalar en az sekiz ay olmam burada ; gözümün yaşını bakmaz!"Korkut, bu sözleri duyunca bir an için duraksadı.

Alparslan’ın sesindeki çaresizlik, Korkut’un öfkesini yumuşatmış gibiydi.Alparslan, sesinde bir yalvarış vardı. " sadece birkaç saat korkut sonrasında bir yalan uyudururm ben dediKorkut’un gözleri hâlâ öfkeyle parlıyordu, Alparslan’ın sözleri onu yumuştmış gibiydir, belki de insani duygularını tetikliyordu kim bilir. Sonunda Korkut, öfkeyle dişlerini sıkarak konuştu."Tamam, Alparslan, sadece iki saatliğine," sonra bu yalanın hesabını vereceksin dedi.Alparslan, rahatlamış görünüyordu.

"Helal be, Korkut! Kıyağını unutmayacağım," dedi, sesinde minnettarlık ve hafif bir neşe vardıKorkut, gözlerini daraltarak Alparslan'a yanıt verdi. "Uzatma lan! Kabul etmenin tek sebebi, senaya ve doğmamış çocuğuna dua et." Sesindeki sertlik, daha fazla müsamaha göstermeyeceğini belirtiyordu.Alparslan, bir adım geri çekildi ve "Ben o zaman Haluk Albay'a yarın akşam geleceğimiz söylerim," dedi.

Korkut, sinirli bir sesle söylendi . "Oğlum, senin aklın kıtmı? Kadın yok, Alparslan, kadın yok. Önce birini bul." Sesindeki sertlik herzaman ki gibiydi- korkut neyden bahsediyordu kadın yok derken ne demek istiyordu bu adam yüzünden aklıma fesat düşünceler geliyorduAlparslan, "Buluruz be, Korkut," diye yanıtladı, sesi terdütlüydü

Bu sözlerdeki emin olmama hali şüphe uyandırıyordu. Tereddütü, Korkut'u iyice sinirlendirmişe benziyordu."Sen nah kadın bulursun, Alparslan Efendi. Seni Senaya şikayet edeyim de gör!" dedim içimden.Bu konuşmanın nereye varacağını merak ediyordum.

-İkisinin konuşmalarına anlamaz gözlerle bakarken, Alparslan bana döndü. “Büyük bir yalan söyledim,” dedi Alparslan, sesi sanki ağır bir yük taşıyormuş gibi geliyordu. Gözleri Korkut’un üzerine yoğunlaşmıştı, ama ben bu anı dikkatle izliyordum. “Askeriyede üzerimizde emeği çok olan Haluk Albay var. Korkut’un durumunu sordu geçen gün. Ben de onun hayatının mükemmel olduğunu söylersem sevinir diye, evli olduğunu söyledim. Şimdi, olmayan karısıyla tanışmak istiyor.”. “Yuh yani! Koskoca albay, niye yalan söylüyorsun?” dedim,Korkut’un tepkisini merakla beklerken, ona baktığımda umursamaz bir ifadeyle durduğunu gördüm.

Sanki bu durum onu hiç ilgilendirmiyordu. Duvardaki tabloyu incelemeye başladı. Bir yandan dikkatini dağıtmak istercesine, sigarasını çıkarıp yaktı. Dumanı yavaşça havaya yükselirken, Korkut koltuğa uzandı ve gözlerini tavana dikti.O anki tavırları beni çılgına çevirdi. “Korkut!” diye bağırmak istedim ama sesim boğazımda takılıp kaldı. Neden bu kadar kayıtsızdı? Neden olan bitene hiç tepki vermiyordu? İçimdeki öfke kabarmaya başladı. Korkut, gözlerini yavaşça bana çevirdi. “ Sigara dumanını üflerken, o anki tavırları içimdeki öfkeyi daha da alevlendirdi. Duman, evin içinde dolanırken, içimi kaplayan nefretle birleşiyordu.

“Gerçekten sinirimi bozuyorsun, Korkut!” dedim, artık dayanacak gücüm kalmamıştı. “Evin içinde çocuk var! Söndür şu zıkkımı, Allah aşkına!” çık git dışarıda iç diye bağırdım korkutun her harekti beni sinirlendiriyordu nefes alsa niye nefes aldın diye kızacak durumdayımKorkut’un sesi, soğuk ve sertti; . “Bu benim evim, istediğimi yaparım,” dediğinde, gözlerinde bir meydan okuma vardı.

O an, içimdeki isyanı daha da körükleyen bir kıvılcım çaktı.“Bu senin evin değil, Belin’in evi,” dedim, sesimi güçlendirerek.

“İkimiz de burada eşit haklara sahibiz ve bu evde kurallar var

.”Ama o yine sinirlendi. “ bugün fazla cesursun kardelen . Geçici bir misafir için iddialı sözler söylüyorsun,” dedi alaycı bir tonla.

“Bana ‘sen geçicisin’ diyordu , kalbimi acıttı,” . İçimdeki öfke ve kırgınlık, her an daha da büyüyordu. Korkut’a karşı hissettiklerim karmaşık bir bulmaca gibiydi; nefreti, çekimi ve hayal kırıklığını bir arada taşıyordum.Tam ona hadini bildirecekken,

Alparslan araya girdi. “Sakin olun, ikiniz de!” dedi, sesinde bir otorite vardı.Ama o an, içimdeki ateşin söneceğini düşünmüyordum. . Ne kadar geçici olursa olsun, burada, bu evde, benim de söz hakkım olmalıydı

ıKorkut, Alparslan’ın bu sözlerine aldırış etmeden, tekrar duvardaki tabloya baktı “ Dumanı ağır bir şekilde üflerken, benim içimdeki öfke daha da kabardı.kardelen sakin ol korkuta hadini bildirmek için doğru zamanı bekle dedim içimden

"Var mı bir eş adayınız?" dedim, dudaklarımda alaycı bir kıvrım belirirken. Sesimdeki iğneleyici ton, sanki ortamın soğukluğunu daha da keskinleştiriyordu. Korkut,gözlerini bana dikt Gözlerindeki ateş, içimi yakabilecek kadar güçlüydü.

Alparslan gözlerini bana çevirdi."Yok ama ben bulurum," dedi, ama sesi tereddütlüydü; sonrasında sesi çaresiz çıkıyordu: "Yok, bulamam. Senam herhangi bir kadınla iletişim içinde olduğumu duyarsa beni mahveder. Ayrıca, Senamın stres olmasını veya yanlış anlayıp üzülmesini istemiyorum. Başka bir yol düşünmek lazım.

Sena’ya taç takmak lazım, queen. Alparslan, Sena’nın korkusundan kadınlarla iletişim bile kuramıyor. ondan öğreneceğim çok şey var," dedim içimden. alparslan bana döndü bir şeyin peşindeydi “Kardelen adımı telaffuz ederken sesinde yumuşak ama ısrarcı bir ton vardı. “Senin arkadaşların varsa, iki saatliğine ayarlasana,idare etsin korkutu ” dedi

Özlem dışında tüm arkadaşlarımın sevgilisi vardı ama Özlem asla kabul etmez. Korkut ile iki saat bıraksam karakolluk olurlar. Asıl mesele, Özlem ile Korkut'u yan yana hayal etmek, bana hiç iyi gelmemişti. Midem bulanmış, kıskanmış mıydım? Bu beni kötü biri yapar mıydı? Özlem yakın arkadaşımdı, Korkut ise uzak durmam gereken bir kişi. Belki çok iyi anlaşırlar, sevgili olurlar; ben de nikâh şahitleri falan olurdum. Allahım, iki dakikada ne senaryo kurdum kafamda! At kafandan bu düşünceyi!

-Alparslan, arkadaşlarımın çoğu evli, nişanlı ya da erkek arkadaşı var. Ayrıca Korkut’un zaten bir sürü cilveli sevgilisi var. Onlar eminim ki isteyerek Korkut’a katılırlar ," dedim, sesime hafif bir alaycıllık vardı Dudaklarımda beliren ince bir gülümsemeyle sözlerimin etkisini artırmak istedim. Söylediklerimden dolayı içimde hafif bir memnuniyet duydum Kelimelerim , odada bir sessizlik oluştu. Gözlerim, Korkut'un tepkisini anlamak için ona kaydı

. Beklediğim gibi, Korkut’un yüzünde belli belirsiz bir rahatsızlık ifadesi oluşmuştu. Kaşları hafifçe çatılmış, gözlerinde bir huzursuzluk dalgası belirmişti. . Ancak bu beni pek de ilgilendirmiyordu; sonuçta umurunda değildimbeni ciddiye alması saçmalık olurdu . Korkut, her zamanki gibi duvarlarını sağlam tutmaya çalışıyordu, ama ben bu duvarların ardındaki çatlakları hissedebiliyordum."Alparslan, kendi kendine söylendi Korkut’a katlanacak kadını nereden bulacağım ki? dedi

Alparslan, sehpanın üzerindeki Korkut’un telefonunu eline almıştı ve meraklı bakışlarla ekranı karıştırıyordu. “Korkut, bu ne oğlum?” diye sordu, sesinde her zamanki alaycı tonu vardı. Ona bakmamam gerektiğini biliyordum, ama istemsizce gözlerim kaydı. Korkut’un dişleri sıkılmış, kasları gerilmişti, adeta bir vahşi hayvan gibi, her an saldıracakmış gibi duruyordu.

İçindeki kaplan uyanmış gibiydi; bu bakışları daha önce de görmüştüm.Alparslan ise durumu daha da kızıştıracak bir ifadeyle devam etti, telefonun ekranına bakarak, “Oğlum, rehberinde sadece Belin, Sena ve Kardelen’in numarası var,” dedi, gözlerinde belli belirsiz bir alay vardı.

Korkut’un nefesi hızlanmıştı, dişlerinin arasından çıkan sesi daha da tehditkâr hale getirdi. “Ver lan telefonumu!” diye bağırdı, sesi odanın içinde yankılanırken, öfkesi neredeyse elle tutulacak kadar yoğundu. Alparslan’ın kışkırtıcı tavrı beni endişelendirmeye başlamıştı. Bir an için Alparslan'ın bu durumu daha ne kadar sürdüreceğini düşündüm.

Korkut’un sabrının sınırları çok yakındıAma Alparslan geri adım atmıyordu. "Hani cilveli kadınlar nerede oğlum?" dedi, yarı gülümseyerek telefonun ekranına göz attı, ama Korkut bu kadarına dayanamadı. Gözlerinde parlayan öfke, bir şimşek gibi çaktı ve telefonu Alparslan’dan çekip aldı onun üzerine bir adım attı. Kasları gerilmişti, gözleri alev alev yanıyordu.Alparslan ise her zamanki gibi gülümsemeye devam ediyordu, ama Korkut’un bu bakışı onun da rahatlığını bir anlığına bozmuş gibiydi.

Ben bu kargaşanın ortasında kalmıştım istemsizce gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Ama Korkut’un bana dönüp öfkeyle bakan gözlerini görünce içimdeki o küçük kahkaha hemen kayboldu. Gözleri, beni delip geçercesine sinirliydi; ama aynı zamanda o bakışlarda bambaşka bir şey vardı, anlamlandıramadığım bir çekim, beni hem korkutan hem de kendine çeken bir yoğunluk.O an gerginliği dağıtmak için, masum bir Hello Kitty bakışı attım. Ama Korkut, gülümseyişimi fark ettiği an, siniri daha da katlandı. Beni suçlayan o keskin bakışlarıyla neredeyse ateş saçıyordu.

-Korkut, Alparslan’a dikkatle bakarken,, “Dua et, baba olacaksın, yoksa şimdiye seni ben sınır dışına yolardım en azından ülkenin zeka seviyei yükselirdi it herif ” dedi

- Alparslan korkutun söylediklerini umuramadıalaycı bir ses tonuyla, "Oğlum, sana o kadar kadın telefon numarasını verdi, bari bir tanesini kaydetseydin de şimdi kadın aramak zorunda kalmasaydık , " dedi. Sözleri odaya yayıldığında, alaycı tonu resmen sinirleri zorluyordu.

-"içimden küfür ettim Kaç tane kadın verdi telefon numarasını Derin düşüncelere daldım… Aman Allah’ım, Neden verdiniz ki numaralarınızı ona? Canım Hemcinslerim, neden ya? Neden verdiniz ki?" Ama ben... ben bu duruma nasıl tepki vermeliyim? Kıskançlık boğazımı sıkıyor

.Korkut adeta patlamaya hazır bir volkan gibiydi. Sinirleri öylesine gerilmişti ki, herhangi bir kıvılcım tüm odayı ateşe verebilirdi. Gözleri kısılmış, kaşları çatılmıştı. Alparslan’ın bu alaycı tavrı ona fazlasıyla dokunmuştu. "Biraz daha konuşmaya devam edersen, konuşacak bir organın kalmaz," diye tehdit etti, sesi soğuk ve ölümcül bir tonla. Kelimeler dudaklarından sert bir bıçak gibi dökülmüştü.

Alparslan, Korkut’un gözlerindeki tehditkâr bakışı fark ettiğinde bir an duraksadı, ama bu duraksama sadece anlıktı. Sırıtmaya devam ederek, “Ooo, Saldırganlaşmaya başlamışız. Ama oğlum, bu kadar sinir yapmaya gerek yok. ben doğruları söylüyorum biraz yabani gibi durma acaba bu gece bara falan mı gitsen belki hayatının aşkını falan bulursun ? ” dedi,

- İçimden "Gitme, gitme o kadınlara..." diye manifest yapmaya başlamıştım. Zihnimde bu sözler yankılanırken, dışarıya çok daha sakin bir imaj çiziyordum. Soğukkanlı bir ifadeyle, sanki hiç umursamıyormuş gibi bakıyordum. Dışardan bakan biri için, "Cehenneme kadar gidebilirsin," der gibi bir tavırdaydım. İçimdeki fırtınayı kimse göremezdi, en azından Korkut görmemeliydi.Ben de daha fazla yanlarında durmak istemedim. Korkut, zaten bana soğuk bakıyordu; o an, içimde bir gerginlik hissettim.

. Aramızdaki havanın giderek daha da gerildiğini hissediyordum.Bu adamın benimle derdi neydi, diye düşündüm. Korkut’un gözleriyle bana soğuk bir duvar örmüştü; onunla muhatap olmamak için gözlerimi başka bir yere çevirdim.Sonunda, daha fazla dayanamayacağımı düşündüm. Korkut’un içindeki bu karmaşa ve Alparslan’ın alaycı tavrı, beni daha fazla orada tutmanın bir anlamı olmadığını hissettiriyordu

.Alparslan’ın bana bakıp gülümsediğini fark ettiğimde içimde bir huzursuzluk belirdi. Neden böyle bakıyordu? Aklımdan geçen en kötü ihtimalin doğru çıkmasından korkuyordum. Alparslan’ın yumuşak sesi bu korkumu doğrular nitelikteydi."Kardelen," dedi, yüzünde anlamsız gülümseme vardı.Sesindeki yumuşaklık beni huzursuz etti. Kaşlarımı hafifçe çatarak ona döndüm, sanki ne düşündüğünü anlamaya çalışıyormuşum gibi. "Alparslan?" dedim, merakımı gizleyemeyerek.içten bir gülümsemeyle adımı tekrar etti. "Kardelen."Bir an duraksadım. İçimdeki huzursuzluk giderek büyüyordu. Bu gülümsemenin ardında ne saklıyordu? Kısa bir sessizlikten sonra, kararlı bir sesle, "Hayır, Alparslan. Aklındaki neyse, onu hemen unut," dedim.

Ancak Alparslan’ın gözlerinden, bu isteğimin karşılıksız kalacağını anladım. İçimde yükselen endişeye rağmen, gözlerinin derinliklerinde yatan kararlılığı sezmiştim."İki saatliğine," dedi yumuşak bir sesle, sanki beni ikna etmeye çalışıyormuş gibi.Anında tepki verdim, sesim biraz daha yükselmişti. "Hayır! Ya, hayır!" dedim hızla.

Bu saçma fikri kafasından atmasını istiyordum, ama Alparslan’ın aklına koyduğunu yapacağını biliyordum. İçimdeki huzursuzluk yerini öfkeye bırakıyordu.Alparslan alaycı bir şekilde gülümsedi, dudaklarında hafif bir kıvrılma oluştu. "Kardelen, bu adamı iki saatliğine kocan yap, be," dedi, sesi sanki bu öneriyi eğlenceli bir oyun gibi gösteriyordu.Öfkem artık kontrol edilemez bir hale gelmişti. "Değil iki saat, iki saniye bile kocam yapmam Korkut'u!" dedim, sesim keskin ve sertti.

Sözlerim zehirli bir ok gibi fırlamıştı.haklıydım korkut benden haz etmiyordu ve açık açık çevremde dolaşma dedi kabul edersem yine gözünde ona yapışmaya çalışan biri gibi görünecektim kalbimi korumalıydım çünkü tamir edecek kimsem yoktu ve kendi başıma nasıl tamir edeceğime de bilmiyordum.Alparslan, eliyle yanına oturmamı işaret etti. “Kardelen, gel bacım, yaklaş bana,” dedi, yüzünde alaycı bir gülümseme belirdi.

Bu adam Korkut’un yanında galiba kafayı yedi, diye düşündüm.“Alparslan, ne saçmalıyorsun sen?” dedim, ona karşı bir dirençle.“Sen seçildin, Kardelen,” dedi, sesindeki ciddiyet beni irkiltmişti.Cidden bu durumdan sıkılmıştım. Kafamda binbir düşünce dönüyordu. “Alparslan, neden ben? Neden beni seçtin? Gitsin bulsun, bana ne ya!” diye bağırdım, sesimdeki öfkeyi bastıramayarak.“Çünkü sen tam bir hayvan terbiyecisisin,” dedi Alparslan, .

“Bu adamın hakkından sen gelebilirsin kardelen ”O an Korkut’un yüzünde öfke belirdi. “Beni sinir etmeyin!” diye bağırdı, sesi gür bir gök gürültüsü gibi yankılandı. Şakaklarını ovarken, yüzündeki damarlar gerilmişti. “İçimdeki hayvanı görmek istemiyorsanız, sessiz olun !

”bana döndüğünde, yüzündeki sert ifade gözlerinden taşarak bana doğru yöneldi. Gözleri alev alevdi, içindeki öfkeyi bastırmakta zorlandığı belliydi.. Gözlerinde sinirle karışık bir öfke vardı, bu bakışların beni yutmaya çalıştığını hissediyordum. Korkut, sinirini bastırmaya çalışarak, beni tahrik edecek şekilde konuşmaya devam etti.

Her kelimesi adeta beni sınamak için seçilmiş gibiydi.Korkut, bana duygusuz gözlerle bakarak konuştu. Sesi soğuk, içindeki öfkeyi gizlemeye çalışıyordu ama alaycı bir tonla söylediği kelimeler, beni derinden yaraladı. “Kardelen, zaten beceremez, boşver, ben bulurum başka bir kadın,” dedi.Korkut’un bu alaycı tavrı, içimdeki öfkeyi daha da kabarttı. Sinirlenmemek için kendimi zor tutuyordum, ama kalbim yerinde duramıyordu. O an, duygularımın yoğunluğu beni boğuyordu.

“Sinirlenme, Kardelen, sinirlenme,” diye fısıldadım kendi kendime. Ama bu kelimeler, içimdeki ateşi söndürmekte yetersiz kalıyordu; alevler giderek büyüyordu.Beceriksiz miyim ben? Korkut, gayet iyi beceririm!" dedim, sesimdeki öfkeyi gizlemeye çalışarak. Sözlerim sert çıkmıştı, ama Korkut’un üzerine en ufak bir etki bırakmamış gibi görünüyordu. O an, içimdeki kıvılcım daha da alevlendi; ne kadar güçlü durmaya çalışsam da, kalbim hızla çarpıyordu.Korkut, beni baştan aşağı süzerek inceledi.

Gözleri, üzerimde dolaşırken içimdeki sinir adeta patlama noktasına geldi. Onun soğukkanlı bakışları, içimi saran öfkeyi daha da körüklüyordu. “Sanmıyorum,” dedi, sesi adeta bir buz tabakası gibi soğuk ve netti. Gözleri, hala üzerimdeydi, sanki ruhumun derinliklerine işliyor gibiydi.“Yalandan olsa bile, benim karım olmayı beceremezsin,” Bu sözler, sanki bir ok gibi kalbime saplandı. İçimde bir an için her şey kırılıp döküldü; her parçam sanki bir çığ gibi üstüme çöküyordu

."Başka kadın becerir, öyle mi?" diye düşündüm içimden. Bu düşünce, kalbimde çıt diye bir sesle yankılandı. O an, içimde bir şeylerin kırılıp döküldüğünü hissettimAlparslan, aramızdaki bu gerilimi anlamaya çalışırken, ben daha fazla burada kalmak istemiyordum. Korkut’la bu savaşı sürdürmek için gücüm kalmamıştı.Gözlerimde meydan okuyan bir ifadeyle Korkut’a baktım. İçimdeki öfke ve cesaret, kelimelerime dökülmeye hazırdı. “İki saatliğine de olsa, senin karın olmayı beceririm,” dedim, sesim titrek ama kararlıydı. “Ama sen, iki saniyeliğine bile benim kocam olmaya layık değilsin.”Birbirimize düşmanca bakarken, Alparslan’ın sesi bu gerginliği kesti. “Kardelen, uzakatan bir şut ve golll! Evet Korkut, şimdi cevap hakkı doğdu sana.

”- Korkut, Alparslan’ın lafını bitirmesiyle belinden bir silah çıkardı. Gözlerim dehşetle açıldı. "Ne yapıyordu bu adam?" diye düşündüm, nefesim kesilmişti. Silahı doğruca Alparslan’a çevirdi. Aniden gelişen bu durum karşısında kalbim deli gibi çarpmaya başlad "Uğraştma benimle yoksa olmayan beynini dağıtırım !" diye bağırdı. Alparslan inanılmaz bir sakinlikle duruyordu, hiç korkmamış gibiydi. O kadar rahat görünüyordu ki, sinirlerim iyice gerildi. "Neden tedirgin değildi ki? İkisi de delirmiş olmalı," diye düşündüm, içimdeki panik büyüyordu. "Psikolojim bozuldu," diye fısıldadım kendi kendime. Mihri’yi alıp kaçsam mı acaba? Artık burası gerçekten tehlikeliydi."Korkut, delirdin mi sen?! Bırak o silahı!" diye bağırdım, sesim titrerken kontrolsüzce yükseldi.

Bu işin nereye varacağını kestiremiyordum ama durması gerekiyordu.Korkut, bana doğru döndü, sinirle kaşlarını çatmıştı. "Karışma sen!" diye bağırdı, "İki dakika çeneni kapalı tut!" dedi ve tekrar Alparslan’a döndü.-O an içim ürperdi. Korkut'un bu kadar öfkelenmesi her şeyi daha da kötüleştiriyordu.

- "Hayır," dedim içimden, "Küfür etmeyeceğim ." Eğer bu tuzağa düşersem, Korkut’un tüm günahlarını kendi üzerime almış gibi hissedecektim. Kafamın içinde yankılanan bu düşünce, beni durdurdu. İçimdeki şeytan ne kadar beni kışkırtmaya çalışsa da, ona yenik düşmeyecektim. Korkut’un cennete gitmesine asla müsade etmezdim. onun günahlarını üzerime alamazdımAlparslan rahatça koltuğa yayılmıştı. Kardelen "Bir Türk kahvesi yapsana, içelim," dedi.

— Zıkkım iç, Alparslan! dedim

-Korkut tehditkâr bir tonda, "Alparslan, bu evden gitmek için iki dakikan var, yoksa elimden bir kaza çıkacak " dedi.

Alparslan ise alaycı bir şekilde, "alınıyorum ama hiç misafirperver değilsiniz .." dedi.

Allahım bunlar nasıl arkadaş oldular“Ben Mihriban’ın yanına gidiyorum, Alparslan sende can güvenliğin için evden git malum sinirini kontrol edemeyen kişiler yaşıyor burada ” dedim kararlı bir şekilde. Korkut’un gözlerine son bir kez daha baktım, ama o hala soğuk ve kararlı bir şekilde bakıyordu. Arkamı dönüp hızlı adımlarla yanlarından uzaklaştım uzaklaştım. Kalbimdeki yaraların daha da derinleşmesine izin vermek istemiyordum. Mihriban’ın yanına gidip içimdeki bu fırtınayı dindirmeye çalışacaktım. Ama biliyordum ki, bu fırtına Korkut’tan uzaklaştığımda bile dinmeyecekti

...............................................................................................................................................................

Mihriban'ın yanına gidip onunla evcilik oynamak, Korkut’un acımasız sözlerinden sonra adeta bir sığınak olmuştu. Mihrinin neşesi ve oyundaki masumiyeti, içimdeki sıkıntıları bir nebze olsun hafifletmişti. Mihriban, oyunda anne rolündeydi; bense küçücük bir kızdım. Elimdeki oyuncak fincan takımıyla dikkatlice çay dolduruyormuş gibi yapıyordum.Mihri ye başka oyunlarda öğretcektim sürekli evcilik olmazdıki hayal gücünün gelişmesi lazımdı farklı oyunlarla onun kişiliğinin oturması gerekiyordu acilen bir pedogag götürmkte görünmesi gerekiyordu bir tane arkadşı miniğimin bu yüzünden bu kadar hırçındır belkide

O sırada Mihriban’ın karnı guruldamaya başladı. Kendi kendime gülümserken, ona hafifçe baktım.“Karnın acıkmış, değil mi?” dedim, şefkatle.Hâlâ benden çekiniyordu“Sandviç istiyorum,” dedi, kedi gibi mırıldanarak.Allah’ım, o yanağını ısırmak istiyordum ama tedirgin etmek istemedim.“Gel bakalım, gidip sana sandviç hazırlayalım, Mihri kuşum,” dedim.Birlikte mutfağa inip küçük sandviçler hazırlamaya karar verdik. Akşam yemeğine daha zaman vardı, bu küçük atıştırmalıklar şimdilik onu tok tutardı

. Mihriban’ın mutfakta koşuşturması, neşeli sesi ve ince parmaklarıyla bıçağı tutmayı çalışması ama asla başaramması . Küçüğüm enerjisi, bir bahar güneşi gibi etrafa yayıldı; mutfak, onun neşesiyle dolup taştısandiviçleri hazırladıktan , Mihriban tepsiye bakıp büyük bir ciddiyetle, “Dayım da yesin,” dedi.

Onun bu düşünceli hali beni hem güldürdü hem de duygulandırdı. Korkut’un ne kadar sert olursa olsun, Mihriban’a karşı hep yumuşak olduğunu biliyordum.“Kuzum, dayının işi vardır. Belki sonra yer,” dedim, onu ikna etmeye çalışarak. Ama Mihriban beni dinlemedi bile. Kararlı bir şekilde tepsideki iki sandviçi kaptı ve hızla Korkut’un odasına doğru yürümeye başladı. İçimde bir endişe dalgası yükseldi "Allahım, odada yemek mi yenir? Çarpılacağız! diye düşündüm, ama Mihriban’ın peşinden gitmekten kendimi alamadım. Korkut’un odasına girdiğimizde, derin bir uykuya dalmış halde bulduk onu.

Göğsü çıplaktı ve sadece bir şort giymişti. İlk anda gözüme çarpan, geniş omuzları ve belirgin göğüs kasları oldu. Vücudu adeta bir heykel gibi, kusursuz bir biçimde şekillenmişti. Her bir kas grubu, büyük bir titizlikle işlenmiş gibi duruyordu. Göğüs kasları, nefes alıp verdikçe yavaşça inip kalkıyor, derin uykusunun ritmiyle hareket ediyordu. Omuzları o kadar geniş ve güçlüydü ki, adam bildiğin antik Yunan heykeli gibi!- Kendime küfür etmeye başladım: "Kardelen, adam sana o kadar laf etti! Gurursuz dedi, basit kadın dedi, ama sen hâlâ onu süzüyorsun! Bir dik duruşun olsun be kızım! Normal bir vücut işte... Sana değersiz diyen bir adama neden hâlâ bakıyorsun ki? Seni 'hiç' olarak gören birini sen de görmezden gel! Varlığını hiçe sayan birine neden kendini hatırlatmaya çalışıyorsun? Kendine yapacağın en büyük kötülük, seni rahatsız eden birine kendini göstermek değil mi?" Uyuyan haliyle, neredeyse masum görünüyordu

.Mihriban, Korkut’un yanına sessizce yaklaştı. Küçük adımlarıyla yatağa doğru ilerlerken, heyecanını saklayamıyordu. Dayısının derin uykuda olduğunu görünce, onun yüzüne sevimli bir ifadeyle eğildi ve yumuşacık sesiyle, "Dayı, uyan," dedi. O kadar tatlı ve içten bir ses tonu vardı ki, onun bu hali karşısında gülümsemekten kendimi alamadım.Korkut önce kaşlarını hafifçe çatıp uyandı, sanki uykusundan uyanmak istemiyormuş gibi bir hali vardı. Gözlerini açtığında, önce Mihriban’a baktı.

Ardından bakışlarını yatağın odasının kapısında duran bana çevirdi. Gözlerinde bir anlık şaşkınlık ve yumuşak bir ifade belirdi.Mihriban heyecanla, "Dayı, sana sandviç yaptık," dedi ve küçük elleriyle hazırladığı sandviçleri gösterdi. Onun bu düşünceli hali, Korkut’un yüzünde yorgun bir tebessüm oluşturdu. Mihriban’ın yanağına kocaman bir öpücük kondurduktan sonra, "Benim boncuğum büyümüş de dayısına sandviç yapmış," dedi. Sesinde, her zamankinden farklı bir sıcaklık vardı. Korkut’un sert dış kabuğunun altında, Mihriban’a duyduğu sevgi her kelimesine yansıyordu.Evet, Kardelen de yardım etti.”O anda kalbim hızla atmaya başladı. Korkut’un gözleri, beni sanki içimden okurmuş gibi delip geçiyordu. Bu bakışlara karşı koymak ne mümkün! Yine de, hemen gözlerimi başka bir yöne çevirdim.

İçimde tuhaf bir huzursuzluk vardı; sonuçta bana daha önce bakmamamı söylemişti. Onun bu bakışları altında ezilmemek için bütün gücümü topladım ve ona bakmamaya kararlıydımMihriban, sessizce Korkut’a bakıyordu. Onun bu şefkat dolu bakışları, benim için şaşırtıcıydı. Korkut ne kadar soğuk ve sert olursa olsun, Mihriban’ın gözünde o, her şeyin ötesinde sevgi dolu bir dayıydı...Korkut, Mihriban’a döndü, bir eliyle onu nazikçe kucağına aldı.

Diğer eliyle komodinin üzerindeki sandviçleri aldı. “Gel bakalım, mutfakta yiyelim,” dedi, sakin bir ses tonuyla. Mihriban’ın küçük bedenini kolayca taşıyor, bu sırada sanki hiçbir şey olmamış gibi rahat davranıyordu. Bu adam ne yapıyordu? Yarı çıplak bir halde, kaslı vücudu, geniş omuzları ve güçlü kollarıyla odanın içinde dolaşırken, onun sakinliğine nasıl ayak uydurabilirdim ki? Kendimi sakinleştirmek için içimden sürekli “Sabret Kardelen, sabret,” diye tekrar ediyordum

. Ama onun bu haliyle karşı karşıya kalmak, düşündüğümden çok daha zordu.Korkut’un ardından, adeta bir ördek yavrusu gibi usulca yürüyordum. Onların peşine takılmaktan başka bir şey yapamazdım. Her adımda Korkut’un kasları hafifçe geriliyor, güçlü sırtı ve geniş omuzları her hareketinde daha belirgin hale geliyordu. Kafamı toparlamaya çalışıyor, bu görüntüyü zihnimden silmek için büyük bir çaba sarf ediyordum. Ama itiraf etmeliyim ki, bu pek de mümkün olmuyordu.Mutfağa vardığımızda, Korkut, Mihriban’ı nazikçe yere bıraktı ve sandviçleri masaya yerleştirdi. Ben de sessizce onların peşinden gittim. İçimdeki karmaşayı bastırmaya çalışsam da, Korkut’un bu kadar yakınında olmak her zaman beni alt üst ediyordu

. O, Mihriban’ın yanında sevecen ve yumuşak bir şekilde dururken, ben içimdeki karışıklığı gizlemeye çalışıyordum.Korkut, Mihriban'ı mutfak masasına oturtu , kendisi de yanına yerleşmişti. Korkut, aç bir kurt gibi sandviçlerden birine daldı, ilk ısırıkla birlikte, gözlerindeki açlık ve hırs belirginleşti. Sandviçine bir lokma daha alırken, gözleri benimle buluştu. İçimde bir kıpırtı hissettim; bu gözlerin derinliklerinde bir şeyler saklıydı. bu adam neden bana öyle bakıyordu üstelik yarı çıplaktı çok rahatsızdım bu durumdan hem bana bakma diyor hem kendisi bakıyordu

Korkut, elindeki sandviçten büyük bir parça kopardı ve dikkatlice Mihri’ye verdi . al bakalım, boncuğum,” dedi, sesi yumuşak ve şefkat doluydu. Mihri, gözleri parlayarak sandviç parçasını aldı ve Korkut’un yüzüne tatlı bir gülümseme ile baktı. oda korkutu taklit ederek yemeye başladı bu kızı korkutla asla başbaşa bırakamam çocuk iki günde tarzan olur“

Dayı, birlikte oyun oynayalım mı lütfen?” diye sordu Mihriban, gözleri parıldayarak. Küçük parmaklarını Korkut’a doğru uzatırken, yüzünde sevgi dolu bir ifade belirdi.

Ancak Korkut, başını hafifçe salladı ve derin bir nefes alarak, “Boncuğum, yorgunum,” diye yanıtladı. gerçekten de yorgun görünüyordu acaba ilaçlarını aldı mıMihri’nin yüzündeki hayal kırıklığı aniden belirginleşti; gözleri düşer gibi oldu, ama o, pes etmek bilmeyen bir çocuktu. Masanın üzerine hızla çıktı ve Korkut’un yüzüne öpücükler kondurmaya başladı. “Dayı, lütfen, lütfen!” diye tekrarladı, sevimliliğiyle

Korkut’un kalbini yumuşatmaya çalışıyordu.O kadar sevimli görünüyordu ki, Korkut’un da bu duruma kayıtsız kalması imkânsızdı. Gözlerinde bir yumuşama belirdi; sert yüz hatları yavaşça çözüldü, Mihriban’ın tatlı baskısına dayanamıyordu. “Tamam, tamam,” dedi Korkut, sonunda gülümseyerek. Gözlerindeki karamsar ifade kaybolmuştu; o an, sadece Mihriban’ın neşesiyle dolmuştu.

Ben, içimden gülümsemek zorunda kaldım. İnatçı bir keçi gibiydi Mihri; beni sevmiyordu belki ama Korkut’a olan sevgisi her halinden belliydi. Onun küçük yüzünde, Korkut’a karşı beslediği sevgi o kadar belirgindi ki,. Mihri’nin gözleri parlıyorduSonunda, Korkut pes etmiş gibi görünüyordu. “Tamam, ne oynayalım boncuğum?” dedi, sesindeki yumuşaklık, onu ne kadar sevdiğini belli ediyordu. O an, içimdeki gerilim bir nebze olsun azaldı. Mihri’nin gözleri parladı, hemen düşünmeye başladı. Korkut’un isteksiz ama yumuşak tavrı, sanki kalbindeki karanlığın biraz daha açıldığını gösteriyordu.

Oyun ne olursa olsun, Mihri’nin neşesi ve Korkut’un katılımı, tüm havayı değiştirecekti.- aklıma dün aldığım mangala oyunu geldi mihrinin sürekli aynı oyunu oynamasına istemedim normalde hediyeyi aramız biraz daha iyi olduğunda verecektim ki ponçik kalbim razı olmadı"Mihri, benim yatağımın yanındaki komodinin üzerinde bir poşet var. Git bakalım kuzum, içinde senin için bir hediye aldım," dedim, sesimde yumuşak bir ton vardı. Ama içimdeki kıyamet, adeta kopmak üzereydi.Mihri sevinçle odadan çıkarken, onun küçük ayak sesleri evin duvarlarında yankılandı.

Gözlerim Korkut’a döndü;“Üzerini giyin,” dedim,Korkut, her zamanki gibi dudaklarını gözlerini kısarak bana baktı. “Bu ev bana ait, Kardelen. İstediğimi yaparım. Giyinmiyorum,” dedi, sesinde meydan okurcasına bir ton vardı. Bu sözler, içimdeki öfkeyi daha da ateşlendirdi.Öfkem daha da kabardı, kalbim göğüs kafesimden çıkacakmış gibi atıyordu.

Ona doğru bir adım attım, gözlerim gözlerinde kilitli. "Korkut, delirtme beni. Bu evde artık benim kurallarım geçerli. Sütyenle dolaşsam hoşuna gider mi?" diye fısıldadım

Korkut, bakışlarını gözlerimden ayırmadan hafifçe eğildi, dudakları neredeyse kulağıma değecekti. "Gider," dedi, sesi alaycı ve ateşliydi. "Sütyensiz de dolanabilirsin, bana fark etmez."Sözleri kanımı kaynattı. Onun bu umursamaz, kışkırtıcı tavrı beni sınırlarıma kadar zorluyordu. Ama geri adım atmayacaktım korkuta iyice yaklaştım . "Seninle oyun oynamıyorum, Korkut," dedim.. "Bu evi paylaşıyoruz ama sen benim sınırlarımı zorlamaktan vazgeçmiyorsun

"Korkut , bu sefer daha cüretkârdı. "Sen sınırlarını çizebilirsin, ama ben onları yıkarım Kardelen. Bu evde istediğimi yaparım, ve sen de bunu kabul edeceksin gitmekte serbestsin zaten gitmek için bahane arıyorsun sana iyi bir neden sunuyorum

"Artık geri dönüş yoktu evet gidecektim ama korkutu mahvetmeden asla " O zaman ben de seni yıkacağım," dedim, sesim meydan okurcasına titriyordu.

Gözlerindeki parıltı, onun bu meydan okumadan zevk aldığını gösteriyordu. Ama bu sefer, onun oyununda kaybeden- tekrar ediyorum git üzerine giyin rahatsız oluyorum Korkut’un bakışları ağır ağır göğsüme kayarken, içimdeki öfke daha da alevlendi. Onun gözleri, sanki her ayrıntıyı kaydediyordu. Beni bu kadar cüretkâr bir şekilde süzmesi, sınırlarımı zorladığının farkındaydı."Üzerini giyin," dedim, tekar ederek sesimdeki titreme, öfkeden çok daha fazlasını barındırıyordu.Korkut ise alaycı bir gülümsemeyle bana yaklaştı.

Onun adımlarının ağırlığı, kalbimin hızla atmasına sebep oluyordu. Gözlerim gözlerine kilitlenmişken, o kadar yakınlaştı ki nefesi tenime değecek kadar yakındı. Dudakları, adeta kasıtlı bir şekilde kulağıma yaklaştı, sesi derin ve baştan çıkarıcıydı. Yanlış sütyen kullanıyorsun. 90 değil, 95 alman gerek, diye fısıldadı, sesi adeta bir zehir gibi ruhuma işledi.Bu kadar ileri gitmesini beklemiyordum. Onun bu cüretkâr tavrı beni afallatmıştı ama geri çekilmeyecektim. "Korkut, sapıklaşma. Gözlerini göğüslerimden çek," dedim, ama sesimdeki sertlik onun üzerinde bir etki yaratmıyordu. Aksine, bu onun için bir davetmiş gibi göründü..

Gözlerindeki alaycı parıltı beni adeta deli ediyordu. "Sapık değilim Kardelen," dedi, sesi alaycı ama aynı zamanda kararlıydı. "Sadece gözlemlerim kuvvetli. Üzerine ne kadar bol giysen de, hatların gayet belli oluyor. Mesela..." dedi, gözleri hala göğüslerimde dolaşırken, "sütyen bedenin 95. Göğüs alt çevren 93-97 arasında olmalı. D Cup, yani göğüs çevresi 113-115. Epey belirgin. "

. Yüzümdeki kızarıklığın ayak tabanlarıma kadar yayıldığını hissedebiliyordum. Nasıl olur da bu kadar incelikle bedenimi ölçmüş olabilirdi?Doğru sütyeni bulmak, doğru erkeği bulmaktan daha önemliydi. Sürekli kilo alıp veren biri olduğum için göğüs ölçüm 90 ile 95 arasında değişiyordu. Kesinlikle utanmasam onunla iç çamaşırı alışverişine çıkardım.

Dur bir dakika! Bu adamın sütyen bedenimi bilmesi, aklımda farklı düşünceler yaratıyordu. Aklımdan neler geçiyor? Tövbe ya! Yoksa yapmamıştır ya da yapmış mıdır? Of, Kardelen, sana ne? Adamın cinsel hayatından, isterse 179 kadınla beraber olsun! Bana bulaşmasın yeter. Ya da kötü davranmasın , neden umuruyorum kii?"Bu kadar şeyi nasıl biliyorsun?" diye sordum, sesim neredeyse fısıltı kadar cılızdı.

Korkut, dudaklarının köşesinde hala o alaycı gülümsemeyle, "İyi bir analizciyimdir, Kardelen," dedi. "Ama seni analiz etmekten zevk aldığım itiraf etmeliyim . Her ayrıntıyı fark ederim. Sözleri beynimde yankılanırken, içimde bir şeyler koptu

. Onun bu kadar gözlemci, bu kadar her şeyi bilerek ve görerek hareket etmesi beni altüst ediyordu. Ama yine de pes etmeyecektim. "Korkut, bu kadarı fazla," dedim, sesimdeki kararlılık geri dönüyordu. "bedenimi benim iznim olmadan inceleyemezsin , vücüt hatlarımın ölçüsün alamasın .Bana saygı göstereceksin

"Korkut bir adım geri çekildi, ama gözlerindeki parıltı hiç sönmemişti. "Saygı gösteriyorum, hem sana doğru sütyen bedenini söyledim Bu bir suç mu ?" dedi, sesinde , kışkırtıcı ton vardı.Ona meydan okuyarak, "Evet, bu bir suç," dedim. "Benim sınırlarımı aşmak bir suç. Ama seni son kez uyarıyorum, bir dahaki sefere bu kadar nazik olmam."Korkut, geri çekildi

. "Göreceğiz, Kardelen.Mihri elinde mangala kutusuyla mutfağa geri döndüğünde, yüzündeki neşe ifadesi odanın havasını bir anda değiştirdi. Korkut ve ben, az önceki gerginliğimizi bir kenara iterek Mihri'ye dönüp gülümsedik.

- mihir çok heycanlıyıdı-çok güzel dedi elinde kutuyu incelemeye devam ediyordu

Mihri, heyecanla kutuyu açıp taşları çıkardı. “Nasıl oynanıyor?” diye sordu, gözleri parlayarak- sabret bakalım önce yavaş yavaş kuarlları öğrenelim sonrasında oynayacağı

zMangala tahtasını yavaşça yerleştirirken, Korkut’un bakışlarını üzerimde hissettim. Her şey sanki biraz daha yavaş ilerliyordu o an; taşları kuyuya dizmeye başladığımızda, ellerimizin her seferinde birbirine değmesi, içimde garip bir his yaratıyordu. Korkut her zamanki gibi sessiz ve odaklanmış görünüyordu, ama ben? Ben bir türlü aynı soğukkanlılığı koruyamıyordum..

Bu oyunu bilmesi beni şaşırmıştı erkekler geneleme yapacak olursam futbool dışında bir oyun bilmezler .“Öncelikle taşları doğru yerleştirmelisin,” dedi, elleriyle gösterirken. “Her hamlede düşünmen lazım. Strateji çok önemli.” Ben de Korkut’un söylediklerini pekiştirmek için, “Evet, ve karşındakinin hamlelerini de dikkatlice izlemelisin,” dedim. “Korkut, dikkatle taşları yerleştirirken, ellerimiz bir kez daha çarpıştı. O an, içimdeki tüm gerilim yeniden alevlendi. Korkut’un gözleri benimkine kilitlendi.

Taşları dizmeye devam ederken, Korkut’un bana bilerek dokunduğunu fark etmeye başladım. İlk başta, belki rastlantıdır, diye düşündüm. Ama hayır, her defasında, sanki özellikle zamanlamayı ayarlıyormuş gibi, elini benimkine değdiriyordu. Bu kadar tesadüf olamazdı. Bilerek yapıyordu, değil mi? Beni rahatsız ettiğini biliyordu ve bundan da hoşlanıyordu belli ki.. Korkut, kendince bir oyun oynuyordu. Ama benimle oyun oynamak ne kadar doğruydu? Üstelik mihri burada iken...İçimden ona bir şey söylemek, hatta sesimi yükseltip çıkışmak geçiyordu ama Mihri’nin yanında olduğumuz için bunu yapamazdım. Kızın hiçbir şeyden haberi yoktu; masumca oyunu öğrenmeye çalışıyordu. Ama Korkut? O bana çok güzel oyun oynuyorduSessizce nefes alıp verdim, sakin olmaya çalıştım.

Mihri bir an dikkatini başka yöne çevirince, fırsatı buldum. Korkut’a yavaşça eğildim ve alçak sesle, dişlerimi sıkarak, neredeyse bir fısıltı halinde sordum, “Bilerek yapıyorsun, değil mi?”Korkut başını biraz bana çevirdi, yüzünde o tanıdık, sinir bozucu gülümseme belirdi. Gözlerimin içine baktı, o hafif alaycı kıvılcımı orada gördüm. Dudaklarının kenarındaki o küçücük kıpırdama, sinirlerimi daha da gerdi. Sanki bir şey söylemeyecekmiş gibi durdu, ama sonra hafifçe başını eğdi ve bana daha da yakınlaştı. “Neyi bilerek yapıyorum, Kardelen?” dedi o yumuşak ama kışkırtıcı tonuyla. Sesi alaycıydı, beni deli etmek için mükemmel bir tonda. korkut neden bunu yapıyordu uzak dur ,benim dünymada yer edinme daha sayamayacağım bir sürü laf söyleyip neden benimle uğraşıyordu ki . beni bu kadar kolayca alt edebildiğini fark ettikçe daha da sinirleniyordum. “Ellerimizi bilerek değdiriyorsun,” dedim hırsla, fakat Mihri’nin yanımızda olduğunu hatırlatarak sesimi kısık tuttum. “Sürekli... Her defasında. Beni rahatsız etmeye çalışıyorsun, farkındayım.”

“Rahatsız mı ediyorum seni?” dedi, gözlerini benden ayırmadan. “Ben sadece taşları diziyorum.”“Evet, rahatsız ediyorsun,” diye fısıldadım daha keskin bir tonda. Gözlerimi onun gözlerinden kaçırmadım, inadına ona meydan okuyordum.Korkut omuz silkti, sanki hiçbir şey olmuyormuş gibi.alayla karışık bir ciddiyetle. “ belki de ellerini nereye koyduğuna dikkat etmelsin , Kardelen.

”Bu sözler, içimde patlamaya hazır bir volkanın kıvılcımını ateşledi. Ama Mihri yanımızdaydı ve bana büyük, saf gözlerle bakıyordu. Ne kadar da masumdu, hiçbir şeyden haberi yoktu.“sakin kardelen sinirlerine hakim ol .Oyun başladığında, taşlar hızla yer değiştirmeye başladı. u. Mihri ile gülerek hamleler yaparken bende küçüğüme yardım ediyordum . Korkut’un sakin ve soğukkanlı tavrı, beni daha da hırslandırıyordu. İlk hamleyi Korkut yaptı. Taşını yerinden oynatırken gözlerindeki kararlılığı fark ettim

.“Mihri, dayı nın kuyusundaki taşları almayı denemeliyiz,” dedim. Küçüğüm hemen kafasını salladı ve neşeyle taşlarımızı yerleştirmeye başladık. İkinci kuyudaki taşımızı kararlaştırdık ve birlikte harekete geçtik. Ama Korkut, sanki hamlemizi bekliyormuş gibi hemen karşı hamleyi yaptı. daha iyi düşünmelisiniz,” dedi, gülümseyerek. O an içimdeki sinir dalgası kabardı. Korkut’un bu ukala tavrı beni çıldırtıyordu.. Küçüğüm, yüzündeki sevinçle Korkut’un bu cümlesini umursamadı bile.

Sonunda, Korkut oyunu kazandı. Gülümseyerek Mihri’nin yanağını sıktı. “Boncuğum, iyi oynadın!” dedi. Mihri, Korkut’un bu sözleriyle gururlandı, gözleri parlayarak ona baktı.Ama Korkut, bana döndüğünde hafifçe eğildi, Mihri’nin duyamayacağı şekilde fısıldadı:

“Seni yenmek bu kadar kolay olmamalıydı!” dedi,“ tekrar oynayacağız tam odaklanmadım mihri için yavaş oynadım korkut ,” dedim, sesimdeki kararlılıkla. Korkut’un gülümsemesi, benim için bir meydan okumaya dönüşmüştü.- ben ne zaman dayım gibi kazancağım ki dedi yüzü üzüntülü bir ifade aldı küçüğümün. Korkut, sanki hiçbir şey olmamış gibi, gülümseyerek

Mihri’ye döndü. “Bir sonraki oyunda daha iyi oynayacaksın boncuğum dedi hem önemli olan kazanmak değil eğlenmek değil mi Mihri, “ evet Çok eğlenceliydi!” diyerek gülümseyerek Korkut’a sarıldı. Korkut, ona şefkatle yanaklarını sıktı. O an, Mihri’nin saf neşesi içimi ısıttı

.Mihri, ardından yavaş adımlarla yanıma geldi. “Seni öpebilir miyim, Kardelen?” dedi masum sesiyle. Bu basit ama anlamlı sorusu karşısında başımı sallayarak eğildim. Gözlerimiz buluştuğunda, onun gözlerinde o tatlı merakın parıldadığını gördüm. Mihri, yanığımı öptü. O sıcaklık, içimi kaplarken, ben de onun yanına eğilerek, “Ben de öpebilir miyim?” diye sordum.O, başını salarak yanaklarını uzattı. Hafif bir öpücük kondururken, o masum ifadesi içimdeki tüm kalp atışlarını hızlandırıyordu. Mihri’nin bu saflığı beni etkiliyordu.“Mihri, yukarı çıkıp çizgi film izleyeceğim,” dedi, mutlu bir şekilde. mutfaktan çıktıktan sonra Korkut ile baş başa kaldık. hava gerilimle doluydu. Korkut’un yanında, içimdeki tüm duygular yeniden kabarıyordu.- korkutun telefonun zil sesi bu sessizliği bozmuştu Korkut’un telefonunu açarken yüzündeki ciddiyet beni deli edecekti- "Alparslan, rahat yok mu lan? Bugün ilk defa evde kaldım ve başımın etini yedin!alparsalanın sesini duymuştum“Kadın bulabildin mi?” dedi Alparslan, sesi merakla doluydu.Korkut, “bulamadım,” diye yanıtladı.. Konuşmanın daha fazla içinde kalmak istemediğimi hissederek mutfaktan çıkmaya karar verdim.Mutfaktan çıkarken Korkut’un sesi, kesin ve otoriter bir tonda yankılandı.

“Dur!” Komutundaki güç, içimdeki heyecanı daha da arttırdı.. Korkut yanıma geldiğinde, bakışlarındaki derin yoğunluk beni etkisi altına aldı. “Karım ol,” dedi, kararlılığı barındıran bir ses tonuyla.Bu beklenmedik teklif karşısında gözlerim genişledi, bir an için kelimelerim boğazımda düğümlendi.

Kadın bulamamdığı için en son çare , son seçenek olarak beni düşünmüştü kabul etmeyecektim tabiki degözlerine duygusuzca baktım “Karın olmak gibi bir düşüncem yok kimsenin en son seçeneği olmam ben ” Korkut’un yüzündeki sinir, daha da artarken, içimdeki cesaretin bir kıvılcımla alevlenmesine neden oldu. “Senin gibi dengesiz bir adama katlanmam, alparslanın dediği gibi git kendine seninle vakit geçirecek bir hanımefendi bul korkut ” dedim,

Korkut’un gözleri aniden sertleşti. “İki saatliğine karım ol,” dedi, sesi daha da sertleşerek.

İçimde bir cesaret bulmaya çalışarak, “Bunu yapamam dedim. “Sürekli bana kötü davranıyorsun. O insanların yanında küçük düşüreceksin beni , sürekli baskı oluşturyorsun üzerimde , ben senin yanında sürekli tedirgin olarak duramam acaba korkut bu sefer bana hangi acımasız sözleri söyleyecek diye tahmin etmekten yoruluyorum .O yüzden git, kendine başkasını bul ve bulduğun kadına iyi davran olur mu onu incitme !”

Tam mutfaktan çıkarken, Korkut aniden beni kendine çekti. O an, içimdeki duygular birbirine karıştı. Kalbimdeki sıcaklık arttı, gözlerindeki derin anlam, içimdeki karmaşayı alevlendirirken tüm vücudumu saran bir elektrik hissiyle birlikte içimdeki mücadeleyi açığa çıkardı.“Kimsenin yanında seni küçük düşürmem, incitmemde ” dedi, sesi derin ve kararlıydı. O an, gözlerimdeki kararsızlık, onun tutkulu bakışlarıyla buluşarak daha da derinleşti. Korkut, öyle bir anda beni süzüyordu ki, sanki tüm varlığım onun içinde kaybolmuştu.

Korkut’un sesi, odayı saran bir ciddiyetle yankılandı. “Bak, bana katlanmak zor, biliyorum,” dedi, gözlerindeki yoğun duyguları hissettim. “Ama Sena için kabul etmelisin . O Hamile ve Alparslan’a bu aralar ihtiyacı var.”İçimde bir kararsızlık baş gösterdi; derin bir nefes aldım ve kafamı toparlamaya çalıştım ama terdütlerim vardı-Kabul etmeli miydim? Ama istemiyordum. Sonrasında Sena geldi aklıma; hamile bir kadın, psikolojik ve fiziksel olarak yardıma ihtiyaç duyuyordu.

Üstelik kocası askerdi. Kendimi düşünmemeliydim; Alparslan'ın söylediği yalan yüzünden ne hale düştük . Derin bir nefes aldım, Başkalarının acılarına kayıtsız kalamazdım; Sena’nın durumunu düşünmek zorundaydım. Tamam, kabul ediyorum, yalnızca Sena’nın hatrın için, başka bir şey gelmesin aklına

- “Merak etme, gelmeyecek,” dedi duygusuz bir ses tonu ile

içimden korkuta trip atıyordum İnsan bir "teşekkür eder" değil mi? Kardelenciğim, teşekkürler, beni kocan olmaya layık gördüğün için! Fazla mütevazıydım zaten, canım. Ama nerde! Duygusuz gibi bak, hiçbir şey deme…Aklıma takılan bazı noktalar vardı, örneğin birbirimiz hakkında hiçbir şey bilmediğimiz gerçeği. Tarhana çorbası faciasını hatırlatmak istemiyorum ama en azından iyi yanından bakalım; ne sevmediğini artık biliyorum.

-şeyy birbirimiz hakkında hiçbir şey bilmiyoruz.Kesin anlarlar, biz çok uyumsuzuz, dedim

“Bizde çok sohbete katılmayız,” belirsiz bir gülümseme belirdi yüzünde

.“Güzel karımın çok utangaç olduğunu söylerim,” dedi. “Güzel” kelimesi, onu söylerkenki samimiyetiyle beni utandırmıştı. İçimdeki karmaşa, Korkut’un gözlerinde kaybolduğum an derinleşti. Belki de birbirimizi tam olarak tanımıyorduk ama onun bu sözleri, kalbimdeki tüm duvarları birer birer yıkıyordu.Korkut’un gözleri üzerimdeydi. Onun bakışlarından kaçmak istedim, ama bir türlü başaramadım. Gözlerinde bir şey vardı; beni mıknatıs gibi kendine çeken, o derin ve karanlık bakışlar… Kalbim göğsümde deli gibi çarpıyordu, nefes alışlarım düzensizleşmişti. Bu kadar basit bir cümlenin içimde bu kadar büyük bir etki yaratacağını düşünmemiştim. İçimdeki merak ve kafa karışıklığıyla, ona dönüp usulca sordum,

“Korkut, sen bana dolaylı yoldan ‘güzelsin’ mi dedin?

”Onun yüzünde bir anlık bir değişim gördüm. Ne söylediğinin farkına yeni varmış gibi bir hali vardı. Gözlerinde kısa bir süre şaşkınlık belirdi, ardından hemen kayboldu. Kaşları hafifçe çatıldı, sanki bu durumu kabullenmek istemiyormuş gibi bir tavır takındı. Sonra gözlerini tekrar bana çevirdi, o soğuk ve mesafeli ifadesi geri gelmişti. “Öyle bir şey demedim, Kardelen,” diye karşılık verdi, ama sesinde hissettiğim bir tereddüt vardı. Sanki bu kelimeler, onun için de beklenmedik bir anlam taşıyordu.

Ben ise geri çekilmeyecektim. . Gözlerimi ondan ayırmadan, biraz daha yaklaştım. Kalbim bir yandan korkuyla çarparken, diğer yandan ona doğru çekiliyordum. “Dedin işte, Korkut. İnkar etme,” dedim, sesim titriyordu, ama bu kararlılığıma engel olamıyordu. “Kabul et işte.”Korkut, sesini alçaltarak, “Kardelen, sözlerimden farklı anlamlar çıkarıyorsun.” dedi

-Korkut, çok şükür ki duyduğum cümlenin ne anlama geldiğini anlayacak kadar zekiyim. Inat etme işte, güzelliğimi kabul et-Kardelen, neden bu konuda takılı kaldığını anlamıyorum. Sana güzel olup olmadığını söylememin benim için bir önemi yok. Çünkü söylediğim cümlenin hiçbir anlamı olmayacak; öylesine söylenmiş kelimeler olarak kalacak

.Haklaydı, galiba fazla çocukça davranmıştım."Zaten Korkut için değersiz biriydim ama aptal beynim hâlâ Korkut'un beni güzel bulup bulmadığını sorguluyordu."-Sadece gözlerine baktım.

"Haklısın, Korkut," dedim,Arkamı dönüp gidecekken.

"Özel gününde misin bu kadar alıngan olma, Kardelen." dedi

- " korkut beni anlamıyordu belkide işine geliyordu böyle davranmak .Onun gözünde o kadar değersizdim ki , beni güzel kelimelere layık görmeye bile tenezzül etmiyordu

."Sinirlenmiştim. "Korkut, senin derdin ne? Benimle niye uğraşıyorsun?" dedim. "Haklısın, işte. Uzatmıyorum, sen de uzatma.

"Korkut, üzülmemi bile istemiyordu; sürekli sinirleniyordu. Sürekli tırnaklarımı çıkardığımda da ben haksız oluyordum. Bu adamın derdi neydi hem haklı olduğunu da kabul etmiştim.Korkut, yine duygusuz haline bürünmüştü.

"Uzatmıyorum, Kardelen. Sadece tepkinin nedenini anlamıyorum. Bana açık ol," dedi. "Kaçak dövüşüyorsun, bu benim hoşuma gitmiyor

- Tamam, açık oluyorum," dedim. "Sadece güzel olduğumu duymak istemiştim, her kadın gibi. Ama senden bunu duymak, saçma olurdu zaten . Sen kadın ruhundan ne anlarsın ki?

- "Kardelen, anlamıyorum. Sana iltifat etmemi gerektirecek bir yakınlıkta mıyız? Çocukça davranıyorsun,seninle uğraşacak zamanım yok ," dedi . kalbim kırılmıştı .

- Boş ver, Korkut. Konuyu kapatalım, . "Küçük bir iltifat duymak istemiştim ama haklısın, iltifat etmen gereken bir yakınlıkta değiliz. Rahatsızlık verdiğim için özür dilerim. Varlığımla seni bir daha meşgul etmeyeceğim."

Korkut’un yüzünde bir belirsizlik vardı; sanki ne yapması gerektiğini bilmiyor gibiydi . Yavaşça, adımla bana doğru yaklaştı. Aramızdaki mesafe neredeyse sıfır noktasına yaklaşmıştı artık nefesini tenimde hissedebiliyordum. Dünya durmuş gibiydi, sadece o ve ben vardık.

- Benim sana güzel olduğunu söylememe gerek yok, Kardelen,” sesi alçak ve yoğun bir tondaydı“Sana sinirlenmemek elde değil! Beni çıldırtıyorsun, Kardelen. Hâlâ kendinin farkında değilsin. Tıpkı ismin gibisin… Tıpkı kar çiçeği gibi. Ama ben hiçbir çiçeğin güzelliğini başkalarından duymak için çırpındığını görmedim, ta ki seni görene kadar. Sen, derinlerde güzelsin, tıpkı kar altında hayata kalan kardelen gibi.”dedi.

. .Korkut’un derin, anlam yüklü bakışları altında bir an için tüm dünya durmuş gibiydi.

"Şimdi bu adam bana ne demek istedi? Güzel miydim, değil miydim? Çünkü lafı öyle dolandırıyor ki, bir türlü anlamıyorum. Direkt söylesene, 'güzelsin' işte! Ama... ahh, çok güzel cümle kurdu, yalan yok. Acaba tekrar söylemesini istesem mi, gizlice kaydetsem sesini tekrar dinlerim ? , delirdin mi Kardelen? Kendine gel!

Bu adam seni üzer. Kaç Kardelen, kaç!Utanç, yüzümde sıcak bir dalga gibi yayılmaya başladı. Onun karşısında bu kadar savunmasız olmak, bu kadar açık bir şekilde hislerimi ortaya dökmek... Bu beni ürkütüyordu. Korkut’un yakınlığı, kalbimdeki ritmi hızlandırıyor, zihnimi allak bullak ediyordu. Aklımda dönüp duran binlerce soruya rağmen, kelimeler boğazımda düğümlenmişti.Ne yapacağımı, ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Gurursuz kalbim tekrar hızlandı. İnsan kalbinden iğrenir miydi? Ben iğreniyordum, çünkü benim varlığımı değersiz gören bir adam için atıyordu ve söylediği sözler öylesine söylenmişti . Gözlerim hafiften doldu, ağlayacak gibi hissettim.Ve işte o an, neredeyse kendi iradem dışında, dudaklarımdan birkaç kelime döküldü: “Şey… gidip mihri ye bakayım ben ” .

Sesim titrek ve neredeyse fısıltı kadar hafifti. Sanki bu basit bahaneyle kaçmak, içinde bulunduğum karmaşadan kaçmanın tek yoluymuş gibi geliyordu. Ama biliyordum ki, bu durumun basitliğinden utanıyordum. Korkut’un gözlerinde yakalanmıştım, ve bu utanç beni daha da sarsıyordu

.Gözlerime bakarak git, bakalım Mihri’nin yanına,” dedi, alaycı bir gülümsemeyle. Sanki, onun gözleri, benim bu durumda ne hissettiğimi anlamaya çalışıyor ve bu anlaşılmaz hislerle boğuşmamı izliyordu.

Dayanacak gücüm kalmamıştı. Yavaşça geri çekildim, Korkut’un yanından uzaklaştım . Hızla arkamı döndüm ve adımlarımı hızlandırarak odama gittimOdamın kapısına ulaştığımda, neredeyse nefessiz kalmıştım. Kapıyı arkamdan kapatıp, derin bir nefes aldım. Yüzümü ellerimin arasına alarak, kalbimdeki bu karmaşayı nasıl çözebileceğimi düşündüm. Korkut’un sözleri, bakışları,… Hepsi zihnimde yankılanıyordu, ama bu yankılar beni daha da karışık bir hale getiriyordu

. Ondan kaçmıştım,O an, tüm bu karmaşa içinde ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Sadece bu duyguların altında ezilmemek için çabalıyordum. Kalbim hala hızla çarpıyor, içimdeki utanç ve karmaşa beni tamamen ele geçiriyordu. Korkut, içimde hiç beklemediğim kadar derin izler bırakmıştı, ve bu izlerden kaçmak artık mümkün değildi.Kendime gelmeye çalıştım ama aklımda binbir düşünce dönüyordu. Kesin dalga geçiyordur benimle, diye mırıldandım içimden. Korkut’un o alaycı gülümsemesi gözümün önüne geldi ve bu düşünce, içimdeki utancı daha da artırdı. Allah’ım, Kardelen! diye fısıldadım kendime.

Bu kadar basit bir cümle karşısında neden bu kadar dağıldığımı anlamıyordum.sözleri onun için önemsizdi benim içinse fazlasıyla güzeldiKorkut’un o an gerçekten ne düşündüğünü merak ettim. Gözlerindeki o ince bakış dalga geçiyor muydu, yoksa bu söyledikleri bir iltifat mıydı? Kafam allak bullak oldu. Kızım, daha dün “zihnimi meşgul eden bir kadın değilsin” demedi mi bu adam? Bu ani tavır değişikliği neyin nesi şimdi? korkut neden degesiz davranıyordu Muhtemelen iki saatlik sahte karısı rolünü kabul ettiğim için bana böyle iyi davranıyor. Ama çok iyi biliyorum, bu fazlasıyla nazik hali uzun sürmez.

Yakında yine eski haline döner, suratı asılır, o mesafeli, soğuk tavrını takınır. Neden şaşırıyorsun ki, Kardelen? Kendini kandırma!Yatağa uzandığımda, Korkut’un sözleri aklımda dönüp duruyordu. Yavaşça gözlerimi kapattım amaTam o sırada telefonumdan gelen bildirim sesiyle irkildim . Elim titreyerek telefonumu açtım, içimde kötü bir şeylerin olduğunu hissederek. Ekranın parlak ışığında gözlerim kırpıştı ve karşıma çıkan mesaj kalbime saplanan bir bıçak gibi canımı acıttı.

Tanımadığım bir numaradan gelen mesajın soğuk kelimeleri gözlerimi yakmaya başladı.“Abinin kemikleri sızlıyordur.”Bir an nefesim kesildi. Dünya durdu sanki, her şey sessizliğe gömüldü. Gözlerimde biriken yaşları tutmaya çalışsam da başaramadım.

Kelimeler beynimde yankılandıkça yüreğim sıkıştı. Abim… O çoktan gitmişti, ama bu sözler yarayı yeniden kanattı. Zihnimde onun gülüşü, sesinin yankısı, beraber geçirdiğimiz anlar bir film şeridi gibi geçti.Kelimeler boğazımda düğümlendi, gözyaşlarım sessizce yanaklarımdan süzüldü. "Bu mesajı kim gönderdi? Neden şimdi?" diye düşünürken içimdeki acı, yıkıcı bir şekilde büyümeye başladı. Kendimi toparlamaya çalışsam da abimin hatırası bir kez daha beni dibe çekiyordu.“Abimi artık rahat bırakın!” diye içimden çığlık attım. Ellerim telefona daha sıkı sarıldı, parmaklarım titredi. Bu mesajı kim gönderiyorsa, ne hakla bunu yapıyordu? Sanki yaramı deşmek, acımı tazelemek ister gibi. Ama anlamıyorlar… Abim geri gelmeyecek!

Kalbimde bu gerçeği kaç kere tekrar ettim? Kaç gece onun geri dönmesini hayal edip sonra gerçeğin soğuk yüzüyle karşılaştım? İmkânsızdı. Ne kadar dilesem, ne kadar istesem de… O artık yok. Bir daha sesini duyamayacağım, gülüşünü göremeyeceğim, varlığıyla yanımda olamayacak. Ve bu, her şeyden daha çok can yakıyor.Abimin hatırası, beni ayakta tutan tek şeyken, bu mesajla o hatıranın kirletilmesine izin vermeyecektim. Artık abimin adını anmasınlar! O şehit oldu , onu geri getiremezler. Ve ben... ben her gün bu gerçekle yaşamayı öğrenmeye çalışırken, neden birileri geçmişi önüme sürüyor?

İmkânsız olduğunu bile bile, neden kalbimdeki yarayı tekrar açıyorlar?Boğazımdaki düğüm büyüdü, gözlerim bulanıklaştı. İçimdeki ses tekrar fısıldadı, sessiz bir isyanla: “O bir daha gelmeyecek, ne yaparsam yapayım. Artık onun yokluğuyla yaşamayı öğrenmek zorundayım…”Kimdi bu bana mesaj atan? İçimde bir korku dalgası yükselirken, zihnimde bu sorular yankılanıyordu. “Neden abimin kemikleri sızlıyordu? Ben yanlış bir şey mi yaptım?” diye düşünmeden edemedim. Ne demek istiyordu ki? Abimin ruhu benim yüzümden mi huzursuzdu?mesajı atan biri miydi yoksa birleri mi? Önce o not, şimdi de bu mesaj... İçimdeki kaygı büyüdü, başım dönmeye başladı. Her şey birbirine girdi; kafamda karanlık düşünceler cirit atıyordu. “Polise gitmeliyim,” diye düşündüm,İçimdeki korku, adeta beni felç etmişti. Kendimi savunmasız ve çaresiz hissediyordum Sanki o mesajla birlikte üzerime kara bir gölge çökmüştü:"Eğer böyle giderse, kafayı yiyeceğim."

"Yorum yapmayı ve oy vermeyi lütfen unutmayın. Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi merakla bekliyorum!"

 

Loading...
0%