-Öpüşmek bir meydan okuma, belki bir savaştı. Bize dokunamazsınız demekti öpüşmek
Sayfa 187,İnsanlar, Matt Haig
İki Hafta Sonra
Okulda öğrencilere ders anlatmak gerçekten yorucuydu, ama en zor ve stresli kısmı, Mihri’nin kaydını çalıştığım okula aldırmaktı. Bu sayede onunla ilgili kaygılarım bir nebze azalacak , diye düşünmüştüm. Ancak işler planladığım gibi gitmedi. Mihri, teneffüslere çıkmak yerine sırasına oturuyor, sınıfındaki diğer çocuklarla bir türlü arkadaşlık kuramıyordu. Onu böyle yalnız ve içine kapanık görmek içimdeki kaygıları daha da artırıyordu. Sanki her nefes alışımda boğulacak gibi hissediyordum. Düzeni bir türlü oturtamıyordum; her şey eksik, her şey yarım kalıyordu.
Teneffüste elime kahvemi alıp alt kata indim. Çaktırmadan Mihri’nin ne yaptığını görecek bir yol arıyordum. Sınıfına girdiğimde orada yoktu; nereye gitmişti? “Endişelenme, Kardelen, fazla koruyucu davranıyorsun,” diye düşündüm ama içimdeki ses, onun için endişelenmeme engel olmuyordu.
Dışarı çıktığımda okul bahçesinde Mihri’yi gördüm. Tek başına ip atlamaya çalışıyordu. Yanına gidecekken duraksadım; fazla baskı yapmamalıydım. Zamanla arkadaş edinebilirdi.
Bir süre sonra zil çaldı ve Mihri içeri girdi okuldan sonra onu alıp alışverişe çıktım. Mihri, alışveriş sırasında da aynı durgunlukla yürümeye devam etti. Hangi oyuncakları gösterdimse, ilgisini çekmedi. İçimde bir umutsuzluk belirmeye başladı ne yaparsam yapayım, eski neşesini geri getiremiyordum.
.Eve döndüğümüzde içimdeki kaygılar bir nebze olsun hafiflemişti. Şu an Özlem, Mihri’nin parmaklarına oje sürüyordu; Mihri, Özlem’in tırnaklarına hayran kalmıştı. Özlem de onu mutlu etmek için gidip çocuk ojesi almıştı. Ben de Mihri için güzel bir meyve tabağı hazırlıyordum.
Bir süre sonra Mihri’nin gözleri uykudan ağırlaşıyordu. Özlem, onu kucaklayıp odaya götürdü ve masal okumaya başladı. Özlem , gözlerimdeki tükenmişliği fark etti sanırım. Eğer Özlem olmasaydı, bu zorlu günleri asla atlatamazdım. O, benim kız kardeşim olmuştu.
Mihri uyuduktan sonra...
Özlem’le mutfakta sohbet ediyorduk, sohbetimiz telefonumun zil sesiyle bölündü. Güney arıyordu. “Ah, yine mi?” diye içimden geçirdim. Açmak istemiyordum ama ya Korkut’a bir şey olduysa? Kaygı, içimde hızla büyüdü ve aramayı cevapladım.
-"Seninle önemli bir mesele konuşacağım. Şu an kapıda bir araba bekliyor, aşağı in ve arabaya bin," dedi.
Sinirim tepeme çıktı. “Bana bak, Güney! Ruh hastası! Senin gibi biriyle muhatap olmak istemiyorum. İnsan gibi cümle kur, emir kipiyle konuşma!” diye sert bir şekilde yanıtladım.
Ama o sakinliğini bozmadı. “Arabaya bin,” dedi yine aynı emir tonu ile.
“Binmezsem ne olur?” dedim, alaycı bir sesle.
“Senin hayal gücüne bırakıyorum, Kardelen,” diye cevap verdi.
O sırada Özlem, birden elime uzandı ve telefonu alarak Güney’e ağır bir küfür edip kapattı.
“Kardelen, gerçekten sana bir kurşun döktüreceğim. Belayı kendine çekiyorsun!”
Kapı zili çaldığında, Özlem’le ben bir anda tedirgin olduk. Kapının deliğinden baktığımızda, siyah takım elbiseli bir adamın durduğunu gördüm. Bu Halil İbrahim’di, o gece gördüğümden hiçbir farkı yoktu. Güney'in aksine sakin ve soğukkanlıydı.
Derin bir nefes aldım ve kapıyı açtım
Halil İbrahim kafasını hafifçe öne eğmiş, sabırla bekliyordu. Özlem sinirle çıkıştı,
-Arkadaşımı rahat bırakın dedi
Halil İbrahim, Özlem’in sert bakışlarına aldırmadan ona göz ucuyla bakarak soğuk bir sesle konuştu, “, zarar vermek gibi bir niyetimiz yok. Güney abi sadece Kardelen Hanım’la konuşmak istiyor.”
O an, Özlem’le Halil İbrahim arasında gözle görülür bir gerilim oluştu. İkisi de gözlerini birbirinden ayırmadan birkaç saniye bakıştılar. Özlem’in gözlerinde öfke, meydan okuma vardı; Halil İbrahim’in bakışları ise sakindi
Özlem sinirle bakarak konuşmaya devam etti, “Sizin gibilerden her şey beklenir! Mafya bozuntuları .Sen nasıl bu kadar rahat konuşabiliyorsun be? Öküz gibi dikilip duruyorsun burada, sanki her şey normalmiş gibi!”
Halil İbrahim , Özlem’e karşılık verdi, “Öküz mü? Çok yaratıcısın, . Sesin ne kadar yüksek çıkarsa çıksın, söylediğin şeyler beni pek etkilemiyor.”
Özlem’in gözleri daha da kısıldı. Adeta bakışlarıyla karşısındaki adamı devirmeye çalışıyordu.
Birbirlerine yeniden meydan okurcasına baktılar,
Halil İbrahim'in gözleri tekrar bana döndü, bu kez soğuk ve mesafeli bir tonla konuştu: "Kardelen Hanım, lütfen zorluk çıkarmayın. Güney Bey şu an fazla sinirli. Sadece sizinle özel bir mesele konuşacak. Bir saat içinde sizi tekrar evinize bırakacağım."
Özlem’in gözleriyle onaylamasıyla derin bir nefes alarak evden çıktım. Halil İbrahim kapımı açtı ve hiçbir şey söylemeden arabaya doğru yöneldim. Kısa süren araba yolculuğunun ardından, yolculuk sona erdi
. Küçük dilimi yutacak gibiydim; millet ne hayatlar yaşıyordu! Yavaşça villanın kapısını Halil İbrahim açtı. İçeri girdim ve arkamdan kapı hızla kapandı. Neler oluyor anlamıyordum
Yerdeki gülleri fark ettim. Her adımda gül yapraklarını takip ederek ilerledim. Salonun ortasında romantik bir sofra hazırlanmıştı. Güney cidden şaka yapıyor olmalıydı. Yüreğimde bir düğüm hissettim. Sinirle içimdeki sesi susturmaya çalışırken yukarıdan gelen adım seslerini duydum. Bütün gücümle Güney’e küfür etmeye hazırlandım. Arkama döndüğümde, o an elimdeki çanta yere düştü. Karşımda Korkut duruyordu.
Gözlerim istemsizce Korkut’un yüzüne kaydı. İlk refleksim, onun ne durumda olduğunu anlamaktı; hızlıca bir hasar kontrolü yaptım. Görünüşü her zamanki gibiydi, ama dikkatli bakınca yüzündeki izler gözüme çarptı. Morluklar, hala geçmekte olan izler...Ona baktıkça içimdeki öfke ile merhamet arasında bir gelgit yaşadım.
Korkut’un yüzünde şaşkınlık vardı, ama gözlerinde derin bir özlem. İkimiz de bir süre durup birbirimize baktık. Zaman durmuş gibiydi. Koşup ona sarılmak istedim, . O ise, olduğu yerde kıpırdamadan duruyordu. kaçmalıydım.
Ani bir kararla arkamı dönüp kapıya yöneldim. Kapıya ulaştığımda, kapı kolunu hızla çevirdim... Kilitliydi.
Elim kapı koluna yapışmışken, derin bir nefes aldım ve sinirle iç geçirdim. Gözlerim hafifçe dolmuştu. Bu kadar çaresiz hissetmek, beni altüst ediyordu. "Korkut!" diye hışımla seslendim, sesimdeki titremeyi kontrol edemiyordum. . Eğer bu kapı açılmazsa, tüm savaş kalkanımı indirip... Ona teslim olabilirdim. Korkut’a sarılmak, onu hissetmek, içimdeki tüm acıyı ve kırgınlığı unutmak
"Şu... şu sosyopatı ara, kapıyı açsın."
Korkut gözlerini benden ayırmamıştı. "Kardelen," dedi, sesi derin ve yumuşak ama aynı zamanda ciddi bir ton taşıyordu. "Konuşsak?"
Sinirle güldüm, öfkemi saklayamıyordum. "Konuşacak ne var, Korkut? Mafya arkadaşınla plan yapıp beni buraya getirdiniz, daha ne konuşalım?"
"Habersizdim Güney planlamış her şeyi anlaşılan . Ben yukarıdaki odada uyuyordum. Aşağıdan sesler gelince kontrol etmek için indim."
Ona inanıp inanmamak arasında gidip geldim. Bir yandan içimde büyüyen hayal kırıklığı, bir yandan da Korkut’un samimiyeti arasında sıkışmıştım. "Her neyse," dedim sinirle. "Kapıyı aç, Korkut."
Gözleri hâlâ benden ayrılmamıştı. "Bende anahtar yok, Kardelen."
Sinirle dişlerimi sıktım. "O zaman Güney’i ara, Korkut!"
Eşofmanının cebinden telefonunu çıkardı ve Güney’i aradı. Ancak birkaç saniye sonra telefonunu kapattı, yüzündeki gerginlik artmıştı. "Cevap vermiyor," dedi
"Off, Allah’ım ya!" dedim, çaresizlikle. İçimdeki öfke dalgası yükselirken gözlerim doldu, ama ağlamamaya çalışıyordum. Korkut, gözlerini gözlerime dikmişti, bir şey söylemeye çalışıyor gibiydi
gözlerini bir an bile benden ayırmıyordu.
seninle konuşmak istiyorum,", sesi sakin ama içinde derin bir özlem vardı. O bakışlar, sanki içime dokunmak için sabırsızlanıyordu. Ancak ben, ondan kaçmak istiyordum.onunla bir an bile göz göze gelmek istemiyordum.
"İstemiyorum!" dedim, sesimdeki titreme öfkemi daha da körükledi. "Seninle tek bir kelime bile paylaşmak istemiyorum." Hızla arkamı döndüm ve salonun içine doğru ilerledim, içimdeki sinir dalgası büyüyordu. Güney denen o adamın bana kurduğu tuzak, Korkut’un burada olmasıyla birleşince adeta patlamak üzereydim.
Adımlarım hızlandıkça kalbim de hızlanıyordu. Tam o sırada, Korkut’un sesi yeniden yükseldi. "Kardelen..." diye seslendi, ama bu kez sesi daha düşük, daha içten bir tondaydı. Bu, beni iyice çileden çıkardı.
"Bak, ben..." diye cümlesine başladı, ama daha fazla dinlemeye tahammül edemedim.
"Sen ne?!" ona dönüp meydan okurcasına baktım. "Sen ne Korkut?
Korkut, bir adım attı, ama gözlerinde bir şey vardı, derin bir pişmanlık ve çaresizlik. Sanki söylemek istedikleri boğazında düğümleniyordu.
Dayanamıyordum. İçimde biriken öfke, yaşananlara karşı artık dayanacak gücüm kalmamıştı. Sinirle salonun ortasında kurulan sofradan bir tabak aldım ve fırlattım Korkut, kendini hızla geri çekti; o an tabak kafasına isabet etseydi bile içimdeki bu öfkeyi dindiremeyecekti. Ama durmadım; sofradaki tüm tabakları, bardakları, her şeyi yerle bir ettim. Dört aylık öfke patlaması yaşadım
Korkut, boş gözlerle bana bakıyordu. . Yüzü, donmuş bir maske gibiydi
Sinirimi bu sofradan çıkarıyordum. Her kelime, her bakış, öfkemin bir parçasıydı. Gözyaşlarım, istemsizce yanaklarımdan süzülüyordu. Kendimi o kadar kaybolmuş hissediyordum ki, bir türlü duramıyordum.
"Zarar vereceksin kendine, sakinleş," dedi Korkut, ses tonu sinirliydi . O kadar boş, o kadar umursamaz bir şekilde söyledi ki....
“Olmuyorum! Her şey senin yüzünden, Korkut!” diye haykırdım. Sesimdeki öfke, acıyla karışmıştı, kelimeler birbirine girmişti. “O adamla çalışmak zorunda mıydın? Mihri’yi tehlikeye atmak zorunda mıydın?”
"Sakin ol," dedi, duygusuz bir ses tonuyla, sanki sadece laf olsun diye konuşuyordu . anlamıyorsun," dedi, soğuk bir şekilde, "her şey o kadar basit değil."
Sakin ol? Cidden bana bunu mu diyorsun? Sen neler çektiğimi biliyor musun? Bilmiyorsun,” dedim, sesim titreyerek. Gözlerimdeki yaşlar yanaklarıma doğru süzülürken, içimdeki öfke ve acı bir araya geldi. “Hâlâ aynısın
Travmalarım tetiklenmişti. Annemin yaşadığı o korkunç olay bir anda aklıma geldi. O an, tıpkı annem gibi ben de aynı kaderi paylaşacaktım. O gün, az kalsın o Serdar denen... adam yüzünden her şey bir kabusa dönüşecekti. Az kalsın tecavüze. uğrayacaktım .. devamını getiremiyordum ., ama bencil, kötü kalpli olan bir tek ben oluyordum.
"Bana sakin ol diyemezsin!" diye bağırdım. . Gözlerim Korkut’un yüzüne odaklanmıştı.Sen hiç tecavüz edilme ......
"Sus, devam etme... sesi öylesine boğuk ve donuk geliyordu ki, bir yandan sanki benden kaçmak isterken, bir yandan da bir gerçeklikle yüzleşmek zorundaydı. Susmadım.
daha fazlasını duymak zorundaydı. "Küçük bir kız çocuğu ile kötü niyetli adamların arasında kaldın mı? Ellerim titrerken, silah kullandım mı? Sen hiç çaresizlik içinde kaldın mı?" Sen bu duygunun ne olduğunu, ne demek olduğunu bilmiyorsun!" Sesim, boğazımda düğümlenen hıçkırıklarla karıştı
Gözyaşlarım, bir yandan hıçkırıklarla birlikte dökülürken, ellerim hala titriyordu. O kadar çaresizdim ki, hiçbir şeyin anlamı kalmamıştı.
Korkut bana yaklaşırken, ellerimle göğsüne baskı yaparak onu ittim. O an öylece kalmıştı; gözlerinde sadece bir hüzün vardı. “Canın acıdı mı?” dedim, sesim titredi “Birinin ölümünü zorla izletiler mi hiç? Sen hiç yaşamaktan umudu kestin mi? Birkaç saat içinde yaşlandığını hissettin mi “Bütün bunlara rağmen, küçük bir kız çocuğu için hiçbir şey olmamış gibi mutluluk rolü yaptın mı? Onunla, hiçbir şey olmamış gibi oyun oynadın mı? Canın acıdığında bile gülümsemeye çalıştın mı?”
Korkut, sessizliğini korudu. her zaman ki korkut işte ondan insani bir tepki beklemek benim sınırsız beklentilerim içindeydi..
-Mihri bir ay boyunca konuşamadı. “Psikologa gidiyor ama hâlâ içine kapanık,Abimin emanetine bakamıyorum. O konuşmadıkça kafayı yiyorum. Annesini sürekli oyalıyorum; Belin, onun içindeki tedirginliği fark eder diye korkuyorum. Tek başıma kaldım. O kadar yalnızım ki ....
Ama tabii, umursamıyorsun, değil mi? Kardelen ölebilir; başına her türlü iş gelebilir, ne de olsa sadece bana Mihri için katlanıyorsun. Ama ben bittim!”.Senin sorumsuzluğun yüzünden tüm bunlar oldu! Artık hayatımıza dahil olma! Git kendine hatırlatma ”Mihri geceleri uyumuyor, çığlık atıyor. Arkadaş edinmiyor, her sesten irkiliyor. Onun çocukluğunu mahvediyorsun! Korkut, bu sözlerim karşısında donmuş gibiydi; “Beni mahvediyorsun, Korkut., her şeyin sebebi sensin. Ablan seni sevmemekte haklı sadece kendini düşünen çevresindeki insanları tehlikeye atan birisin Serdar denilen herifin tacizine uğradım! Senin yüzünden, ben adam öldürdüm psikolojik olarak bittim !"
Korkut, yavaşça yanıma yaklaştı. "Uzak dur!" diye haykırdım, sesim titreyerek. "Korkut, sana sınırı koru dedim, değil mi? Yapma bana yaklaşma!" .
Korkut, duyduklarından sonra bana acıyarak bakıyordu. "Neden hala susuyorsun?" diye fısıldadım,Artık konuş, Korkut! Susuyorsan, demek ki söyleyecek bir şeyin kalmadı. Tek isteğim, lütfen üzerimizden gölgeni çek!
Korkut, üzerime doğru yavaş adımlarla geliyordu, ben de o geldikçe geri gidiyordum. "Korkut, dur!" dedim, sesimdeki panik hissediliyordu. O, durdu; gözlerimden yaşlar akarken, onları hızlıca sildim.
“Senin yüzünden, sana o kadar kızgınım ki! Sen, herkesin hayatını mahveden bir insansın!”
"Kardelen, yeter! Artık sinirlenmek istemiyorum ama sen benim üzerime geliyorsun!" Gözlerinde beliren sinir, içimdeki yangına benzer bir kıvılcım ateşledi
. “Çok pardon, Korkut! Senin sinirini unutmuşum!” dedim, alaycı bir gülümsemeyle.
Korkut, sinirle bana bakıyordu
“Kardelen, her şeyi kabul ediyorum,” dedi, sesi sert ve kararlıydı. “Senin için dünyanın en katlanılmaz adamı olabilirim. Tüm acıların için bir sebep arıyorsan, o da olurum. Belki ölmediğim için üzgünsün. Ama pişman olacağın sözler söyleme, kendi acılarına odaklanmaktan vazgeç.”
"Ben pişman olmam, Korkut. Söylediklerim doğru, ayrıca senin ne gibi bir acın olabilir, söyle bana…!" Sesim öfke doluydu
Korkut, her zamanki gibi susmuştu. O soğuk, duygusuz bakışlarıyla bana bakmaya devam etti. "Demek ki anlatabileceğin bir acın yok. Sadece bencil bir adam olarak, kendi acını herkesten üstün görüyorsun," dedim, kelimelerim her an daha keskinleşiyordu. Bu suskunluk, beni delirtmek için yeterliydi.
ellerinin kasıldığını fark ettim. Bir şeyler değişmişti, ama tam olarak ne olduğunu anlamamıştım. Korkut’un bana bakışı bir anlığına değişti; bir şey söylemek ister gibi görünüyordu ama susuyordu. Ona öylece hipnotize olmuş gibi bakıyordum, bir şeyler yapmak istiyordum.
Bir anlık sessizliğin ardından, Korkut arkasını dönüp gitmeye hazırlanırken, sinirimin bozulduğunu hissedebiliyordum. Konuşmasını istiyordum
Bağırarak masada kalan son bardakları Korkut’a doğru fırlattım. O, başını eğerek saniye farkıyla kurtuldu.
Bana dönüp, öfke dolu bir sesle, burası bana ait bir ev değil, Güneye ait! "Yaptığın hasarın masraflarını ister, param yok
“O Güney efendinin mutfak masraflarını ben öderim! Ona çeyiz dizeceğim, bekle Korkut!”Ayrıca, o kadar dövüşe katıldın, hâlâ nasıl fakirsin? Evin de yok senin!”
Korkut, hiçbir şekilde bana tepki vermedi. "Başımda bu kadar bela varken, birikim düşünecek halde değildim,"
"Umutsuz vakasın Korkut!" diye fısıldadım, sesim titreyerek. Yavaşça derin bir nefes aldım ama bu sadece daha da öfkeyle dolmama sebep oldu.
"Evet," diye yanıtladı, ama sesi o kadar soğuk ve mesafeliydi ki
Korkut, her zaman sahip olduğu o donuk ifadeyle bana bakarken, sadece bir şeyi hissediyordum: O, tamamen kaybolmuştu.
“Beni insanlıktan çıkardın!” dedim, gözlerim dolmuştu.
"Belki," diye fısıldadı Korkut, ama bu kelime, içimdeki ateşi daha da körüklüyordu. Sadece o “belki” sözcüğü bile içimdeki yangını alevlendiriyordu.
Hıncımı almak için dayanamadım; hızlıca koridora girdim ve mutfağa yöneldim. O bölümde gördüğüm her şeyi fırlatıp yere indirdim. Bardaklar, tabaklar, ne bulursam hepsini kırdım.Korkut ise arkamda durup bana tepkisizce bakıyordu
“Bitti mi, ?”. Sesindeki kayıtsızlık, beni daha da çileden çıkarıyordu. “Bitmedi, Korkut!”
gözlerimdeki ateşle. “Sen nasıl bu kadar sakinsin? Her şey alt üst oluyor, sen hâlâ orada durup beni izliyorsun.
-. Nefesim kesik kesikti,. Her kelimem nefretle doluydu.
"Yeter!" diye bağırdı Korkut, sesi odanın içinde yankılandı. "Kardelen, yeter... Öfkeni benden çıkarman gerekiyor, mutfak eşyalarından değil." Sesi, sabrının sonuna geldiğini gösteriyordu. Ama bu, benim içimdeki ateşi söndürmek bir yana, daha da körüklemişti.
"Ne yeter, Korkut?" diye fısıldadım, sesim öfkeyle çatlamıştı. "Bana bir adım daha yaklaşma!" dedim, ama o beni duymazdan geliyordu. Gözleri, her zamanki gibi karanlık bir kuyuyu andırıyordu,
Korkut, birkaç adım daha attı bana doğru, ama ben geriye çekildim. "Yaklaşma dedim!" diye bağırdım, sesim titreyerek. Ellerim istemsizce yumruk oldu, ama o durmadı. O kadar soğuk, o kadar kararlıydı ki, sözlerim onun için bir anlam ifade etmiyormuş gibiydi.
Korkut bir şey söylemek için ağzını açtı, ama hiçbir kelime çıkmadı.
Kalbim göğsümde çılgınca çarparken, geri çekildim. "Sen beni mahvediyorsun!" diye hiddetle bağırdım. "Sen... sen hayatına giren herkesi mahvediyorsun!"
Korkut, yavaş yavaş bana yaklaşıyordu; aramızdaki mesafe giderek kapanıyordu. Kalbim hızlı bir tempoda atmaya başladı. Hem öfke, hem de derin bir çaresizlik hissi beni sarhoş etmişti.
“Dur!” dedim, sesimdeki titrek ton, ne kadar güçlü görünmeye çalışsam da gerçek hislerimi ele veriyordu. Daha fazla yaklaşma.”
"Sana sınır demiştim!" diye bağırdım, titreyen ellerimle onu itmeye çalışarak. Ama Korkut, inadına adım adım yaklaştı. Beni öyle bir bakışla süzüyordu ki, o bakışın içindeki derinliği tarif etmek imkânsızdı. Sanki hem öfkeli hem de içten içe beni ele geçirmeye kararlıydı.
Ellerimle onu durdurmaya çalışıyordum, avuçlarım göğsüne değmişti, ama bir an bile geri adım atmıyordu. Tam aksine, parmakları bir anda bileklerimi kavradı. Sıcak, güçlü elleri, titreyen bileklerimi adeta esir aldı ve beni kendine doğru çekti. Öyle bir güçle beni yaklaştırdı ki, nefesim bir anlığına durdu. Kalbim göğsümde çarparken, ne yapacağımı bilemeden ona bakakaldım.
Sonra, bir anda, dudakları benimkilerin üzerine kapandı. Sertti, tutkuluydu ve karşı koyulamazdı. Öpücüğü derindi; içimde ne varsa alıp götürmek ister gibiydi. Dudaklarının sıcaklığı, öfkesiyle birleşmişti ve bu, tüm dengemi altüst etti. Parmakları belime kaydı, beni kendisine daha da sıkı çekti. Sımsıkı kavrayışı, etrafımızdaki her şeyi unutmamı sağlıyordu. Belimdeki dokunuşu, bir yandan beni koruyan, bir yandan da tamamen ele geçiren bir his yaratıyordu.
Nefesim kesilmişti, ama o durmuyordu. Dudaklarının baskısı, hem beni kızdırıyor hem de o ana kilitliyordu. Elleri belimde geziniyordu
Onu itmek için uğraştım, ama her saniye biraz daha yıkılıyordum. Dudaklarımı sahiplenmişti, her hareketi içimdeki son direnişi de yerle bir ediyordu. Nefesim onun dudaklarının arasında kaybolmuştu.Korkut, yavaşça alt dudağımı ısırırken, dudaklarımın arasındaki o anlık kıvılcım beni derinden etkiledi. Ardından, üst dudağımı nazikçe emmeye başladı; bu, beni hem tahrik ediyor hem de içimdeki öfkeyi bir anda dindiriyordu. Duygularım, öfke ve tutku arasında gidip geliyordu.Başımı biraz geriye çekmek istedim, ama o beni daha sıkı tuttu. Dudakları, bir an bile tereddüt etmeden tutkuyla üzerimde dans ediyordu.
Korkut’un sıcak nefesi, cildimde dolaşırken vücudumdaki tüm gerginlik yerini bir huzur hissine bırakıyordu.
Boynuma doğru ilerleyen dudakları tenimi yakarken, istemeden bir inleme döküldü dudaklarımdan. Beni tamamen kontrolü altına almıştı.
. Bütün gücümle onu geri ittirdim, gözlerimden yaşlar süzülürken nefes nefese kaldım. Dudaklarım titriyor, öfkemle boğuluyordum.
"Sen... sen nasıl yaparsın bunu?" . Gözlerim dolmuştu
"Beni nasıl öpersin? Bunu bana nasıl yaparsın?" Ellerim çaresizce titriyordu. İçimdeki çığlıklar boğazıma tıkanmış gibiydi. "Beni mahvettiğini bile bile... nasıl böyle davranırsın?" az önce sana acımı anlatım sana kimseye anlatamadığım ne varsa anlatım
“Sen umursamadan zorla beni öptün,” dedim, içimde biriken öfkeyi ve hayal kırıklığını dile getirerek. “ az da olsa, bana değer veren bir duygun var mı? Çok mu zor sarılmak, özür dilerim demek, şefkat göstermek? Benim şefkate ihtiyacım var.....
Gözlerim onunkilere kilitlenmişti, ama dudaklarımda hâlâ onun tadı vardı. Kalbim bir yanda nefretle, bir yanda çaresizce çarpıyordu. "Neden yapıyorsun bunu, Korkut?" diye hıçkırdım. "Neden beni böyle esir alıyorsun?"
kalbim ağrıyordu. Gözlerimden akan yaşları silmek yerine onu durdurmak istiyordum, ama bedenim ona karşı koyamıyordu.
Bütün gücümle ona bir tokat attım. Şiddetli bir sesle yüzü yana döndü. ellerimi tekrar kaldırdım, ona tekrar vurmak istedim, ama bu defa gücüm kalmamıştı. Tüm duygularım tükenmişti.
“Bana bunu neden yapıyorsun?” diye fısıldadım, sesim kısıldı, çatladı. Gözlerim onun bakışlarından kaçamadı. “Beni bu kadar mahvederken neden ? Neden durmuyorsun
Korkut, o yakıcı bakışıyla bana biraz daha yaklaştı. Nefesi dudaklarıma değdiğinde gözlerimden bir yaş daha süzüldü. "Çünkü ........." devamını getiremiyordu
Bana belirsiz bir anlık çekimle yaklaşmıştı
“Neden, Korkut?” diye tekrarladım. Bu işkenceyi neden yapıyorsun
Gözlerindeki o tarifsiz kırgınlık ve pişmanlık, içime bıçak gibi saplanıyordu.
sanki acısına sözler yetmiyordu. "," dedi, sesi çatlamıştı. , sanki her kelimeyi zorla çıkarıyordu. "Uyandığımdan beri seni görmek istedim. Ama sen... sen kalpsizsin
Bu son cümle yüreğimi daha fazla kırdı, ama Korkut devam ediyordu. "Bir kere bile gelmedin yanıma." Gözlerindeki o derin acı... "Seni burada görmek , sanki bir hayal gibi. Tek acı çeken sen değilsin. Bunu anlamıyorsun, görmüyorsun
İçimdeki öfkeyi daha da körükledi söyledikleri, ama onun acısını da hissediyordum, iliklerime kadar. Her kelimesi, yüreğimde farklı bir yara açıyordu.
"Ne yaparsam yapayım olmuyor, değil mi?" dedi, sesi çatallaşmıştı. "Senin gözünde iğrenç bir adam olmaktan öteye geçemiyorum. Seni neden öptüğümü...”
"Devam etme," dedim, sözlerini yarıda keserek. Sesimde bir yalvarış vardı
"Konuşmak istiyorum,yüzündeki ifadede kararlılık ve çaresizlik birbirine karışmıştı.
"Hayır, Korkut," dedim titreyen bir sesle. "Eğer bana duymak istediklerimi söylemeyeceksen ve beni üzeceksen bencilce hareket edip beni yalnız bırakcaksan hayatımdan aniden hesap vermeden çekip gideceksen , lütfen devam etme. Eskisi gibi ol. Sadece... eski Korkut gibi ol."
Bir an sustu. Sonunda, derin bir nefes aldı. "Eski Korkut artık yok
Gözlerini benden kaçırmaya çalışıyordu, ama bir şekilde, yine de bakışlarımız kaçamak bir şekilde birbirine değiyordu
"Gözlerimi açtığımda... sesi şimdi daha kısık, daha hüzünlüydü. "Kimse bana 'İyi misin?' diye sormadı. Kimse gelmedi ziyaretime."
Sesi titrerken, içimdeki öfke yerini tarifsiz bir acıya bırakıyordu. Onun bu yalnızlığını,kalbime bir hançer gibi saplanıyordu. Ama ne söyleyebilirdim? Ne yapabilirdim? Sadece durdum, nefes almak bile zor geliyordu.
-Sürekli, yatağımın yanındaki pencereden hastanenin bahçesine bakıyordum; tanıdık bir yüz arıyordum. Ben yokken, kimse benim için üzülmemiş. Yokluğum, kimsenin canını acıtmamış. Hiç merak edilmemişim, Biz seninle en son kavga etmeden ayrıldık gelirsin sanmıştım . Sürekli gözüm kapıdaydı. Neden biliyor musun? Çünkü geleceğinden o kadar emindim ki... Ama yanıldım. Ben, seni ve Mihri'yi ailem olarak görüyorum; ama sanırım sen bu duyguları hissetmiyorsun. İki hafta boyunca gelmeni beklemekten umudumu kesmedim, çünkü sen merhametlisin. Ama yanılmışım; herkese merhametini sunan sen, bana karşı acımasız oldun. "
- "Beni mi bekledin... Bu çok saçma," dedim, ama sesim titriyordu. Sanki kelimeler dilimden dökülmek yerine boğazıma düğümleniyordu. "Hayır, bu sen değilsin. Bu davranışların... Yapma bunu, Korkut."
Ama o, kıpırdamadı bile. Gözlerini gözlerimden ayırmadan, sanki ruhumun en derin yerlerine dokunuyordu. "Her an seni bekledim,"
Bu kelimeler beynimde yankılanırken, içimdeki tüm savunma duvarları birer birer yıkılıyordu. Kalbim, kontrolsüz bir şekilde hızlanıyordu. O kadar hızlı atıyordu ki, Atışlarını o da duyacak diye korkuyordum. . Sanki kalbim kendi iradesiyle hareket ediyor, tüm duygularımı ifşa ediyordu.
"Sen... yani...", ama cümlemi tamamlayamıyordum.Onun gözlerindeki kararlılık, beni tamamen ele geçiriyordu. Kaçacak bir yerim kalmamıştı.
Korkut bir adım daha yaklaştı ve ellerimi avuçlarının içine aldı. Parmaklarının sıcaklığı, soğuk tenimde bir yangın gibi yayıldı. Ardından, yavaşça elimi kaldırdı ve kalbinin üzerine koydu. Kalbinin güçlü ve kararlı atışlarını, avucumun içinde hissettim. O an, dünyadaki bütün sesler sustu sanki; sadece onun kalp atışlarını hissediyordum
"Neden seni beklediğimi hissediyorsun, değil mi?"
Kalbinin ritmiyle benimkisi arasında bir bağ varmış gibi hissettim. Gözlerim onunkilerle buluştuğunda
"Bu... bu saçma," . "Sen... neden böyle konuşuyorsun, Korkut? Bunu yapma lütfen."
-"Çünkü seni beklerken, her an bunu hissettim.
Elimi çekmek istedim, ama gücüm yetmedi. O anda, onun kalp atışları benimkini bastırıyor gibiydi. -
bana neden böyle bakıyordu sanki kaçıp gitmemden korkarmış gibi ....
Dudaklarım titriyordu, ama tek bir ses bile çıkaramıyordum. Gözlerimi kaçırmaya çalıştım, ama beceremedim. Sanki bakışlarıyla beni zincirlemişti.
"Yapma, Korkut," Onun önünde bu kadar açık ve çaresiz görünmek istemiyordum. Korkut derin bir nefes alarak gözlerime baktı.
- İlk kez birinin nefesine ihtiyacım vardı o gün, yaşadığım için suçluluk duyuyordum.
"Korkut, senin bana ihtiyacın yok," , gözlerine bakamadan konuştum
Korkut'un hüzünle bana bakışı içimi acıttı. Söylediği sözler, ruhumu paramparça etti.
" Korkut Kimsesiz kardelen," dedi. "O kadar yalnız ki, yaşadığını bile haber verecek kimsesi bile yok... Mihri’yi, en azından onu bana gönderseydin. Varlığıma katlanamıyorsun, biliyorum. Ama beni onun sevgisinden mahrum etmeseydin."
Yutkunmadım. "Ben gelmek istedim, Korkut," dedim.
"Neden o zaman gelmedin? Yaşadığıma sevinmedin, değil mi?"
-"Korkut, hayat devam ediyor. Güçlü olmalıydım, Mihri için... Sen, her gün hayatımı yaşadığımı sanıyorsun,
“Ama hayır, sadece Mihri için ayakta kalmaya çalışıyorum. Korkut, yapma böyle... Sen ölmek üzereydin, ben ne yapabilirdim? Ben de mi ölmeliydim?” Sesim, içimdeki öfke ve çaresizlikle titriyordu. “Ben de yaşamıyorum, merak etme.Sözlerim boğazımda düğümlenmişti, içimde biriken duygulara karşı koymak zorlaşıyordu. “Ben yoruldum, Korkut. Artık kimseye verecek merhametim kalmadı, kendime bile. Gözyaşlarım aktığında, kimse bana merhamet göstermedi. Sadece yaşıyorum, tamam mı? Ölüm saatimi bekliyorum artık, çünkü yaşayacak bir hayatım yok. Halimi görmüyor musun? İnsanlıktan çıktım, normal hayatıma adapte olamıyorum. Sürekli arkama bakıyorum biriyle temas ettiğimde ellerim istemsizce titriyor. Belli etmiyorum ama atlatamadım hala o günü.”. “Korkut, ben kalpsiz değilim, inan. Ama artık bir kalbim olduğundan şüpheliyim, çünkü hayati fonksiyonlarını yerine getiremiyorum. Kalbim öldü ama ben hala yaşıyorum, garip bir şekilde.
Derin bir nefes aldım, gözlerine bakmadan devam ettim: "Sana gelemezdim Çünkü son kalan merhamet duygumu küçük bir kız çocuğuna harcadım. Sana verecek duygum yok artık, Korkut... Kalmadı.
Bir an duraksadım . "Sıfırdan başladım. Sen yokmuşsun gibi... Ve başardım biliyor musun? Eğer uyanmasaydın, birkaç ay daha geçseydi, Mihri seni unutacaktı. Üzülmeyecekti."
-Sen beni unuturmuydun, Kardelen?” sesinde tanımlyamadığım bir acı vardı
cevap vermek istemedim. Ama sustukça, içimde bir şeylerin beni zorladığını hissediyordum. Abimin ölümünden sonra toparlanmayı öğrenmiştim. Ölümünün geri dönüşü olmadığını kabul etmek, beni bir şekilde yaşamaya itmişti. Ama şimdi… Korkut’un bu sorusu zihnimi bulandırıyordu.
"Yaşadıklarım, böyle bir sorunun cevabını bana çoktan öğretmişti.
"Sanırım..." sesim o kadar alçaktı ki neredeyse kendim bile duyamadım. "Sanırım seni unuturdum."
gözlerimi ondan kaçırarak. “Neler unutulmuyor ki bu hayatta? Bize dair hatırlamaya değer tek bir güzel anımız bile yok. Biz neyiz ki?”“Bana neden gelmedin diye hesap sorma, çünkü bana hesap soracağın bir yakınlıkta değiliz ve asla olamayacağız. Geri gelmeyeceğini bildiğim birine
bağlanamam. Aynı durumda ben olsaydım, senden gelmeni istemezdim, inan bana. Zaten sen de gelemezdin; çünkü varlığım, yokluğum senin için aynı. Birbirimize karşı hiçbir yükümlülüğümüz yok.
Gözlerinin derinliğinde beliren hüzün beni zorladı, ama geri adım atmadım. “Bana yaklaşma. Az önce beni zorla öptün. Senin basit gördüğün temaslar bana acı veriyor. yapma ne olur ben seni iyi biri olarak hatırlamak isterken sen sadece bende hüzün ve acıyı anı olarak bırakıyorsun ben yoruldum yapma ”
.
-sesindeki hüzün, beni altüst etmişti. "Sen gerçekten benden iğreniyorsun. Öptüğüm için özür dilerim, kendime hâkim olamadım
Karşımda duran adam.. çıldırmış olmalıydı. Ama asıl garip olan, ondan iğrenemememdi. öpüşü, dokunuşu... her şeyiyle beni derinlerde bir yere bağlıyordu. Bu his, beni hem sersemletiyordu . Onun dokunuşunda bir sıcaklık, bir umut vardı; izinsizce temas ettiği her an, içimde geleceğe dair bir şeyler filizleniyordu. Ama bu umut tehlikeliydi. Korkut, benim için bir riskti.
Her an beni üzebilir, bir anda bırakıp gidebilirdi. Ya da daha kötüsü, yaşadıklarımızı inkar edip, umursamaz bir tavırla hayatına devam edebilirdi kriz geçirdiği gece yaşadıklarımızı inkar etmişti üstelik onun gözünde basit bir kadın olmuştum.. tekradan aynı şeyleri yaşarsam ....dayanmazdım üstelik serdar denen adamla çalışması bir başka mesleydi ....
. Onun ruh hali bir deniz gibi, kimi zaman fırtınalı kimi zaman dingin, ama asla güvenli değil. Ve ben bu denizde sürüklenmezdim
Ama işte, yine de ondan iğrenemiyordum. Bu, belki de benim en büyük zayıflığımdı. Sözlerine sinirlenmiştim. İçimde öfke dalgaları kabarıyor, ama ona duyduğum hisler yüzünden bu öfkeyi tam anlamıyla yansıtamıyordum.
"Özür mü?" diye bağırdım, öfkemi kontrol edemeyerek. "Beni öptüğün için mi özür diliyorsun?" Korkut’un önünde durup tişörtünü sertçe tutarak onu kendime doğru çektim . Uzun boyu sayesinde kendimi daha da küçülmüş hissetsem de hafifçe topuklarımı kaldırdım korkut ise kaşalrını çatmıştı ne yapacağımı merak etmişti anlaşılan
Gözlerimdeki ateşi hissetmesini istiyordum, içimde yanan o öfkeyi.
"Empati yap bakalım, Korkut!" dedim, gözlerimi onun gözlerine dikerek. Kelimelerim bıçak gibi sertti. Hiç beklemeden, dudaklarını kendi dudaklarıma bastırdım. Ama bu, bir sevgi ya da tutku öpücüğü değildi bu, bir hesap sorma, öpücüğüydü. Dudaklarım soğuk ve acımasızdı.
Onun şaşkınlığı yüzüne yansımıştı. Dudaklarımı onun dudaklarına bastırırken, içimde biriken tüm öfkeyi ona geçirdim. Parmaklarım, tişörtünü sıkıca kavrarken, bütün duygularımı dudaklarımda yoğunlaştırdım. Korkut ne olduğunu anlayamamıştı; bir an için karşılık vermeye çalıştı, ama o an tamamen kontrol bendeydi. Alt dudağını acıtarcasına ısırdım, onun canını yakmak için. Dudaklarımdan hafif bir kan tadı geldiğinde, hızla geri çekildim.ilk öpücüğümü böyle hüzünlü hayal etmemiştim
Korkut’un gözlerinde acı ve şaşkınlık vardı. Dudaklarından kan sızıyordu ve bu görüntü beni bir anlığına durdurdu. Ama içimdeki öfke hâlâ kaynıyordu. "Şimdi," dedim sert bir sesle, gözlerimi onun gözlerine kilitleyerek. "Benim ne hissettiğimi anladın mı, Korkut?"
Korkut’un gözleri bana kilitlenmişti. Dudaklarının kenarındaki kanı eliyle sildi, O kadar derin bir pişmanlık ve acı vardı ki yüzünde, ona bakmak neredeyse imkânsız hale gelmişti.
"Haydi söyle!" diye bağırdım, öfkem hala dinmemişti. "Empati yapabildin mi? Şimdi benim ne hissettiğimi anladın mı?"
Korkut, gözlerindeki şaşkınlıkla birkaç adım geri çekildi. Dudaklarını bir kez daha sildi, ama bu kez sanki konuşmak için çabalıyordu. Gözleri bir anlığına yere düştü, sonra tekrar bana döndü. Yüzü kederle doluydu.
"Ben... seni incitmek istememiştim," Sana bunu asla yapmamalıydım. Ama kendime hâkim olamadım. Korkut acılı bir şekilde yüzüme baktı. Gözlerinde, kelimelere dökemediği bir hüzün ve pişmanlık vardı. "Söz veriyorum," dedi, "Bir daha hayatına dahil olmayacağım."
- Onu böyle görmek, benim için zafer gibi gelmeliydi, ama gözlerindeki o pişmanlık, içimde tarifsiz bir huzursuzluk uyandırıyordu.
Korkut derin bir nefes aldı, sanki nefesi bile acı veriyordu. "Mihri’ye iyi bakacağından eminim," dedi. Sesi, alıştığım sertlikten uzaktı; daha kırılgan, daha çaresizdi. Gözleri bir an için yere kaydı, ama sonra tekrar bana döndü. "Onun için en iyisi bu olacak. Senin yanında güvende olacak."
. Korkut’un bu kadar savunmasız olduğunu görmek, içimde bir şeyleri yerinden oynatıyordu. "Sadece…" diye devam etti, sesi neredeyse bir fısıltıya dönüşmüştü. "Uzaktan ya da… yakından… Senin izin vereceğin bir yakınlıkta onu seveceğim."
Gözlerim dolmuştu, ama bunu ona göstermemeye çalıştım. Dudaklarım, ona cevap vermek için açıldı, ama söyleyecek hiçbir şey bulamadım.
. Sadece gitmesine izin verdim.
Korkut’un elleri titriyordu. Parmaklarındaki o hafif titreme, hala tam olarak iyileşemediğini gösteriyordu. O onun ne kadar zayıf ve kırılgan olduğunu fark ettim. Vücudu belki toparlanmaya çalışıyordu ve bende aptal gibi onu iyice yaraldım
"Çok mu üzerine gittim? Canım acımasın diye canını yaktım. Korkut'un kimsezliği canımı yakıyordu; benden medet umacak kadar kötü bir durumdaydı."
Titreyen elleriyle cebinden telefonunu çıkardı. Parmakları ekranda zar zor hareket ediyordu, her tuşa dokunduğunda sanki büyük bir çaba harcıyor gibiydi. Gözlerim telefonuna takıldı, ne yazdığını merak ederken, Korkut bakışlarını benden kaçırmadan, konuştu. "Güneye mesaj yazdım," dedi. "Kapıyı açması için. Ben yukarı çıkıyorum. Sen yanımda... rahatsız oluyorsun telafisi yok ama tekrar özür dilerim ."
Onun bu halini görmek, beni şaşırtmıştı. Her zaman güçlü ve kendinden emin olan Korkut, şimdi sadece yaralı bir adamdı.
sendeleyerek ve güçsüz adımlarla merdivenlere yöneldi. dizleri titriyor, ayakları sanki ona itaat etmiyordu. Merdivenden , zorlukla yukarı çıkmaya başladı. Her adımda, sanki biraz daha tükeniyordu.
O yukarıya doğru sendeleyerek çıkarken, bakışlarım ona kilitlenmişti. . Korkut artık eski Korkut değildi; zayıflamış, kırılmış ve pişmanlıklarla doluydu.
Mutlu ol," diye fısıldadım kendi kendime, dudaklarım acıyla bükülürken. "Başardın, Kardelen... Senden uzaklaştı."
Sevmeyi bilmiyordum. İçimde bu gerçekle. yüzleşmek, bir bıçak yarası gibiydi. Abim haklıydı; o hep haklıydı. "Sen annenin kızısın," derdi
Sevilebileceğim ihtimalini sıfıra indirdiğimi bile bile, şimdi o uzaklaşırken güçlü durmaya çalışıyordum.
Bölüm hakkında düşüncelerinizi yazabilirsiniz
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
63.26k Okunma |
2.55k Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |