@morzamiku
|
"Keyifli okumalar dilerim. Satır aralarına yorum bırakmayı lütfen unutmayın. Yorumlarınız benim için çok değerli ve ilerideki bölümleri yazarken fikirlerinizi dikkate alıyorum. Bu da beni yazmaya daha çok motive ediyor. Umarım bu bölümü beğenirsiniz."
"İçimde bir yara taşıdığımı inkâr edemem. İstersen bunun adına öfke de istersen hayal kırıklığı… Ama bir kalp taşıdığını söyleyen insan, aynı zamanda bin yarayı da beraberinde taşımaz mı?
”Sayfa 120 ,Sular Üstünde Gökler Altında,Kaan Murat Yanık Korkut
GEÇMİŞ
Yıldırer ve Alparslan, arabada Beşiktaş’ın zaferini kutlarken adeta bir savaş alanında zafer kazanmış gibiydiler. Korkut, direksiyonun başında, içindeki tüm enerjiyi dışarı vurmak istercesine gaz pedalına bastı, motorun gürültüsü adeta zaferin bir yankısı gibiydi. Haydi beyler! bağırdı, sesi arabada yankılandı. , yumruklarını havaya kaldırdı, "Beşiktaş! diye haykırarak arabanın içinde yankı yaptı. Yıldırer, adeta delirmiş gibi kahkahalarla gülüyor, arabanın tavanına avuç içiyle vuruyordu. Hayatın anlamı siyah beyazmış! diye bağırdı, sesi coşkulu ve sertti, sanki bu sözleri yüreğinden söküp çıkarıyordu. Korkut, direksiyonu bir eliyle sıkıca tutarken, diğer eliyle arabanın kornasına ritmik bir şekilde bastı, sesi yolda yankılandı. "Her yolun sonunda ölüm olsa da," diye kükredi. "Sevenleri kimse ayıramaz ki!" Sesi yüksek çıkmıştı, . Direksiyonu bir kez daha kavradı ve öfkeyle direksiyonu yumrukladı, gözleri şimşek gibi parlıyordu. Bu gece, her şeyden daha gerçekti; Beşiktaş'ın zaferi Yıldırer, o anda kendini tamamen kaybetmiş, arka koltukta dizlerinin üzerine çıkmış, başını arabanın tavanına vurarak "Kartal gol gol gol!" diye bağırıyordu. Korkut, bu sesi duyunca gaza biraz daha bastı, araba sanki coşkuyla yola fırlıyormuş gibi ileri atıldı. Alparslan, bir elini yumruk yapıp havada sallarken, diğer elini Korkut’un omzuna attı. sesi neredeyse kükreme gibiydi. Yıldırer’le birlikte bağırmaya devam etti. "Siyahla beyazı kimse ayıramaz!" Bizim aşkımız siyah beyaz! diye bağırdı Korkut, sesi iyice yükselirken. Alparslan ve Yıldırer de ona katıldı, hep bir ağızdan haykırdılar. Arabanın içinde yankılanan bu sesler, beşiktaş aşklarını en içten şekilde yansıtıyordu Korkut, Yıldırer ve Alparslan, büyük Beşiktaş şampiyonluğun tadını çıkarmak için bara geldiklerinde, her birinin kafasında farklı düşünceler ve kaygılar vardı. Barın gürültülü atmosferi, bir nebze olsun dertlerini unutmalarına yardımcı oluyordu ama içlerindeki huzursuzluk, her an yüzeye çıkmaya hazırdı. Alparslan, bara gelmeden önce yaşadığı zorlukları düşündü. Sena ile olan ilişkisinin sona erdiği kesinleşmişti. Sürekli yaşadıkları tartışmalar, Sena’nın kıskançlıkları ve yanlış anlamaları, onu çileden çıkarmıştı. Barın köşesine oturmuş, bir yudum içkisini yudumladı ve gözlerini masanın üzerinde dolaşan sisli hava tabakasına dikip düşünmeye başladı. . Aklı, Sena'nın kaprislerine takılı kalmışken, gözleri yanındaki arkadaşlarının kaydı. Yıldırer ise durumdan oldukça farklıydı. Kalbi, Belin’e aşıktı ama bu aşkı yaşamak için doğru zamanı beklemesi gerektiğini biliyordu. Sırf Belin Korkut’un tepkisinden çekindiği için, ilişkilerini gizli tutma kararı almışlardı. Ancak Belin, bunun altında eziliyordu; onun için gizlice Ankara’ya gelmişti ve otelde onu bekliyordu. Yıldırer, bir bahane uydurup Korkut ile Alparslan’dan ayrılması gerektiğini düşündü. “Anlatmalıyım Belin’e olan sevgimi, belikde ” diye iç geçirdi. “Korkut dostum, beni anlayacaktır .” Ama Belin’in endişeleri, onun kalbini sıkıştıran bir kurşun gibiydi; bu ilişkiyi bitirmek istemiyordu ne olursa olsun ona asla bırakmyacaktı .
Korkut, bir yudum içki aldıktan sonra aklını bir sonraki görevine vermişti. Gelecek hafta bir risk analiz raporu hazırlaması gerekiyordu ve hedefi, bir gün üst düzey bir görevde olmaktı. “Başarı merdivenlerini tek tek tırmanmalıyım,” diye düşündü. “Belki beş yıl sonra hayatım tamamen değişecek. Herkesin yerinde olmak isteyeceği biri olacağım.” Korkut, geleceği için her şeyi önceden planlamıştı. Gece yarılarına kadar yeni diller öğrenmek için çalışıyor, risk aldığı görevlerde elde ettiği başarılarla kendini ispatlıyordu. “Hiçbir olay benim planlarıma ve hedeflerime engel olamaz,” diye düşündü. Mezun olduğu üniversitedeki hocaları ve üst düzey komutanlar onun potansiyelini görmüşlerdi; o, kararlılığıyla bu yolda emin adımlarla ilerliyordu
.Yıldırer, Alparslan’a dönerek, dalgınsın alparslan?” diye sordu. Alparslan, kafasını iki yana salladı. “Bilmiyorum, her şey karmaşık. Sena ile yaşadıklarım beni mahvetti,”Alparslan, Sena’nın ona olan öfkesinin her geçen gün arttığını ve bu durumun içini kemirdiğini düşünüyordu. “Sena ile ayrılmak üzereyiz,” dedi, endişeli bir şekildeYıldırer, hafif bir gülümsemeyle, “Siz zaten sürekli ayrılıp barışıyorsunuz. Bu defa da barışırsınız, merak etme,” dedi.korkut sessizce dostlarını dinliyordu ilişki konularını konuşmaktan nefret ediyordu hayatta ilişkilerden daha önemli mesellerde vardı arkadaşlarının sorularını dinlemek yerine kafasında on adım sonrasını planlmakla meşguldüKorkut’un yüzündeki sert ifadeler, etrafındaki herkesi ister istemez çekingenleştiriyordu.
Yıldırer, bir an Korkut’un yüzüne baktı ve içinden bir iç çekti. Arkadaşının bu kadar sert ve mesafeli olması, hem ona hem de gelecekteki ilişkilerine dair endişe veriyordu. Korkut’un bu katı tavrı, Yıldırer’in zihninde belirgin bir şekilde yer etti. O an Korkut’a bakarken, gelecekte onun hayatındaki kadının, bu sert çizgilerle nasıl başa çıkacağını düşündü
- Yıldırer, endişeli bakışlarını Korkut’a dikti. "Korkut, şu kafandaki planlara bir ara mı versen artık? Kafayı sıyıracaksın gerçekten tedirgin oluyorum," dedi, . Her zaman temkinli olmak, hep tetikte kalmak seni yormuyor mu? İnsanlarla ilişkilerini geliştirmeyi denesene... Ne bileyim, boş işlerle uğraş biraz. Bir film izle, birini sev, aşk acısı çek... Sürekli bu şekilde kendine zarar veriyorsunKorkut, bu sözleri duymak istemiyor gibiydi ama yine de başını hafifçe eğerek Yıldırer’e hak verdiğini ima etti. "Belki de," dedi kısık bir sesle. "Ama bu kadar kolay değil. İnsanların benden beklentileri var, benim de kendimden beklentilerim var. Kendimi tamamen rahatlatmak Bu benim için büyük bir risk." Korkut, masadan kalktı ve derin bir nefes alarak lavaboya doğru ilerledi. Adımlarındaki kararlılık, zihnindeki fırtınanın bir yansımasıydı.
Yıldırer’in sözleri kulağında yankılanmaya devam ederken, kendini biraz olsun toparlamak için lavabonun soğuk suyla yüzünü yıkamayı planlıyordu. İçeride yankılanan hafif bir müzik ve loş ışık, mekânın geri kalanından farklı bir atmosfer yaratıyordu. Ancak Korkut’un zihni o kadar yoğundu ki, etrafındaki detayları pek fark etmiyordu.Lavabonun önüne geldiğinde aynada kendi yansımasına baktı. Yüzündeki sert çizgiler,e baktı Suyun soğukluğunu yüzünde hissettiğinde, bir anlık rahatlama hissetti. lavabodan çıktı kordirdorda yürümeye başladı yanına yaklaşan bir kadının sesiyle durmak zorunda kaldı
"Merhaba," dedi kadın, sesi yumuşak ve çekiciydi. Korkut, başını çevirip kadına baktı. Uzun, dalgalı saçları omuzlarına dökülmüş, gözlerinde gizemli bir parıltı vardı. gözlerinde Vücut hatları belirgin ve etkileyici bir güzelliği yansıtıyordu. Kadının bakışları doğrudan Korkut’a odaklanmıştı ve o bakışlarda apaçık bir davet vardı."Merhaba," diye karşılık verdi Korkut, ama sesinde herhangi bir ilgi belirtisi yoktu. Kadın ona daha da yaklaştı,"Burada yalnız mısın?" diye sordu kadın, gözlerini Korkut’tan ayırmadan.
"Eğer istersen, birlikte vakit geçirebiliriz. Seninle bir geceyi paylaşmaktan mutlu olurum."Korkut’un yüzü ifadesizdi. Kadının teklifindeki açık çekiciliğe rağmen, içinde hiçbir şey uyanmamıştı. Kadın, güzelliğiyle pek çok erkeğin ilgisini çekecek türdendi, ama Korkut’un gözünde bu sadece yüzeysel bir cazibeydi.
Bu, daha önce defalarca karşılaştığı bir durumdu; fakat onun için bu tür ilişkiler hiçbir zaman anlam taşımamıştı."Hayır," dedi Korkut, kararlı bir şekilde. "Teşekkür ederim, ama ilgilenmiyorum.
"Kadın, Korkut’un bu beklenmedik tepkisi karşısında şaşırmıştı. Bu kadar açık bir teklifi reddetmek, onun için pek alışıldık bir durum değildi. "Neden olmasın?" diye sordu merakla. "Birlikte eğlenebiliriz. Sadece bir gece, ikimiz de bundan keyif alabiliriz."
- Sanırm beni anlamadınız hanımefendi ilgilenmiyorum lafımı tekrar etmeyi sevmem
Kadın, Korkut’un sözleri karşısında afalladı. Alışık olmadığı bir cevap almıştı ve bu onu şaşkına çevirmişti. "Ama bu sadece eğlence," diye itiraz etti. "İkimizin de canı yanmaz. Neden bu kadar ciddiye alıyorsun?"
Korkut, kadına duygusuzca baktı. "Çünkü her şeyden önce, bedenin bir eğlence aracı değildir. Bedenin, sadece senin izninle ve doğru kişiyle paylaşılacak kadar değerlidir.
.Kadın bir an duraksadı, Korkut’un söylediklerini sindirmeye çalışıyordu- "gerçekten böyle mi düşünüyorsun? Hiçbir zaman bir geceyi yaşamak istemez misin?"
“Eğer o geceyi geçirecek kadar değerli bir kadını bulursam, belki…” dedi, “Ama sanırım planlarımda o kadınla tanışmak gibi bir düşüncem yok ne şimdi ne gelecekte ....Korkut’un bu sözleri, kadının dudaklarına alaycı bir gülümseme yerleştirdi. Kadının kahkahası odayı doldurduğunda, bu sessizlik keskin bir bıçak gibi parçalandı. Şuh bir kahkahayla sarsılan kadın, Korkut’a yaklaştı. O kahkahanın ardında bir meydan okuma, bir kışkırtma vardı; gözlerinde ise bir ateş parlıyordu. “Yani, sen şu anda hiç bilmediğin bir kadına mı sadıksın?” Kadının sesi alayla karışmış bir merak barındırıyordu.
Bedeni Korkut’a doğru eğildi, nefesi Korkut’un yüzüne vurduğunda içini bir ürperti sardı. Kadının elinin Korkut’un omzuna doğru uzanışı neredeyse bir davetti, bir vaatti."Belki de gelecekteki o kadından daha iyi olduğumu kanıtlayabilirim, sadece bir gece için." Kadın, sözlerini fısıldarken, parmak uçları Korkut’un omzunda gezinmeye başladı.
O an Korkut, kadının ne kadar tehlikeli olabileceğini hissetti, kadının dokunuşu, içinde derin bir boşluğa sürüklenmek gibi bir his uyandırdı.Korkut, kadının dokunuşundan sıyrılmak istercesine geri çekildi.
Kadının vaat ettiği her şey, Korkut'un aradığı gerçeklikten çok uzaktı.Kadın, . Yüzündeki gülümseme, dikkatlice şekillendirilmiş bir cazibe ve güvenle doluydu. Gözleri, Korkut’a yaklaşırken tutkulu ve ısrarcı bir parıltıyla doluydu.Senden büyük bir beklentim yok,” dedi, sesi yumuşak ama alaycı bir tonla. “Sadece bir gece. Ne kaybedersin?Korkut’un içindeki rahatsızlık iyice büyüdü.
Gözlerini kadından kaçırıp derin bir nefes aldı. Bu tip ısrarcı, yüzeysel tekliflere alışıktı ama bu kadın sınırlarını zorluyordu.“Sen gerçekten anlamıyorsun, değil mi?” dedi, sesi gitgide daha gerginleşiyordu. “ anlamsız bir şey istemiyorum. Ve senin bu ısrarın beni sadece daha fazla rahatsız ediyor.”“
Düşün biraz,” dedi kadın, sesi yumuşak ama ısrarcı bir tonla. “Belki de bu geceyi birlikte geçirmemiz, ikimiz için de çok şey ifade edebilir. Tanımadığın biriyle kısa bir süre paylaşımda bulunmak seni kendini daha iyi hissettirebilir. Sadece bir gece, sadece bir şans. Kendini böyle bir fırsatı kaçırarak sınırlama.”“Hayır,” dedi Korkut, sesinde kesin bir sertlik ve kararlılık vardı. seni tanımıyorum ve seninle böyle bir bağ kurmaya da ihtiyacım yok.
”Kadının bakışları tekrar Korkut’un gözlerine kilitlendi. Bir anlık sessizlikte, kadın derin bir nefes aldı, sanki söylenecek son bir sözü varmış gibi. Ardından, hafifçe gülümsedi, bu seferki gülümsemesinde ısrarcı cazibeden ziyade bir tür meydan okuma vardı."Tamam," dedi kadın, sesi hala yumuşak ama daha kararlı bir tonla. "Beni reddettin, bunu anladım. O zaman başka bir şey öneriyorum... Arkadaş olalım."Korkut için bu yeni teklif, beklediğinden çok daha garipti. Kadın cesurca elini uzattı, sanki biraz önceki reddedilme hiç yaşanmamış gibi, aralarında başka bir bağ kurmaya çalışıyordu"“Ben Günce ... Günce atay,” dedi kadın, hafif bir gülümsemeyle.
Korkut, derin bir nefes alarak elini uzattı. “Korkut Hürel SAVAR” “Tanıştığımıza menum oldum, Korkut. Ben her zaman buradayım. Sıkılırsan, bana uğra tabi bir arkadaş olarak .” “Seninle arkadaş olmak istemiyorum sadece karşılaşırsak belki bir selam veririm ,” dedi, korkut sesinde kararlı bir tonla. “Ama daha fazlası yok. Temas yok, . benden beklentin olmasın .Ben sana istediğin şeyi veremem yanlış anlama seni eleştirmiyorum ama hayat tarzlarmız farklı” anladın mı
Genç kadın, biraz tereddütle başını eğdi. “Elbette, anladım,” dedi. Korkut’un kararlılığı karşısında onu daha fazla zorlamaya cesaret edemedi.Korkut, adımlarını hızlandırdı; Alparslan ve Yıldırer’in yanına doğru ilerledi. telefonunu kontrol ettiğinde, ekranında “Haluk Albay ” adı görünüyordu. Korkut, derin bir nefes aldı ve ekranı açarak saygılı bir şekilde konuştu.“Albayım,” dedi
Korkut, Albay Haluk’un öfkeyle yankılanan sesini beklemeden önce.Haluk Alabay sesi, telefonun diğer ucundan fırlayan bir patırtı gibi geldi. “Korkut! Neredesiniz? Çabuk karargaha dönün !Korkut, Haluk albay ın sinirli tonunu anlayışla karşıladı. “Emredersiniz, Albayım,” dedi. Telefonu kapattıktan sonra,
Yıldırer ve Alparslan’ın yanına gitmek üzere hareket etti.Yıldırer ve Alparslan, Korkut’un yüzündeki endişeyi fark etti. Korkut, endişeli bir ifadeyle, “kalkın Haluk Albay bizi karargâha çağırdı,” dedi. “Hızlıca gitmemiz gerekiyor. Bir aksilik olmuş gibi görünüyor.”Alparslan, kaşlarını çatmış bir şekilde, “Ne oldu, Korkut? Haluk albay bu kadar sinirliyse bir şeyler ters gitmiş olmalı,” dedi.Korkut, başını sallayarak, “Evet, öyle görünüyor. Çabuk hareket etmeliyiz,” dedi. “Hadi yola çıkalım.”-
Yıldırer ise şansına küfrediyordu. Belin ile geçireceği geceleri yine mahvolmuştu. Arkadaşlarının dikkatini çekmeden Belin’e, gelemeyeceğine dair bir mesaj attı.Belin, otel odasında beklerken gözleri sık sık saate kayıyordu. Yıldırer’i görme heyecanı, sabırsızlıkla yer değiştirmişti. Gün boyunca onunla geçireceği vakitleri hayal etmiş, dokunuşlarını, gülümsemesini zihninde defalarca canlandırmıştı. Her bir saniye, Yıldırer'e biraz daha yaklaştığını düşündükçe, kalbindeki çarpıntı daha da artıyordu. Ancak, telefonundan gelen mesaj bildirimiyle tüm bu hayaller aniden kesildi.Belin hızlıca telefonu eline aldı, gelen mesajın Yıldırer’den olduğunu görünce heyecanlandı ama mesajı açtığında yüreğine bir ağırlık çöktü."Belinim, karargahta ciddi bir sorun çıktı. Yanına gelemeyeceğim, güzelim. Bu geceyi birlikte geçirebilmeyi çok isterdim...
"Bir anlık hayal kırıklığı Belin'in yüzüne yansıdı. Yıldırer'in gelemeyeceğini öğrenmek, bütün gün boyunca kurduğu hayalleri bir anda yerle bir etmişti. Fakat aynı zamanda sevdiği adamın ne kadar zor bir iş yaptığını ve bazen bu tür şeylerin kaçınılmaz olduğunu da biliyordu.Telefonu yavaşça elinden düşerken derin bir nefes aldı, gözlerini kapatıp bir an duraksadı. Kalbinde bir kırıklık olsa da Yıldırer’e anlayışla yaklaşmaya karar verdi. Onu zor durumda bırakmak istemiyordu. Mesajı tekrar okudu ve yanıtını hızlıca yazdı:Önemli değil sevgilim, anlıyorum. ."Korkut, Alparslan ve Yıldırer, karargahtaki acil durumun ciddiyetini anlar anlamaz hızlıca harekete geçtiler. Üçü de vakit kaybetmeden arabaya binip, son hızla karargaha doğru yola çıktılar.
Gece karanlığı yollara çökmüşken, arabanın farları yalnızca önlerini aydınlatıyordu. Motorun gürültüsü, içlerindeki gerilimi yansıtıyordu. Korkut, direksiyonu sıkıca kavrarken, yanındaki Alparslan sessiz ve dikkatli bir şekilde yolu izliyordu. Arkada oturan Yıldırer ise telefonuna bir göz atıp, durumu kontrol ediyordu.Yıldırer’in zihni bir yandan Belin’de, diğer yandan ise karargahtaki sorunla meşguldü. İçindeki öfke ve çaresizlikle baş etmeye çalışırken, bir yandan Belin’i hayal kırıklığına uğratmanın ağırlığını hissediyor, diğer yandan ise karargahtaki sorunun ne kadar büyük olabileceğini düşünüyordu
............................................................................................................................................................................................................................
Kapıyı açtıklarında, Haluk Albay'ın odasındaki gergin ve kasvetli hava onları adeta boğdu. İçeri adım atar atmaz, odadaki baskı daha da artmış gibiydi. Haluk Albay, masasının arkasında dimdik oturuyordu, yüzünde sert ve düşünceli bir ifade vardı. Gözleri, Korkut, Yıldırer ve Alparslan’ın içeri girmesiyle anında onlara kilitlendi. Bakışları, adeta bir bıçak gibi keskin ve sorgulayıcıydı; bu bakışlar odadaki gerilimi iyice yükseltti.Üç adam, Haluk Albay'ın bakışlarının ağırlığı altında hareket etmekte zorlanıyorlardı. Sessizlik odada asılı kaldıktan sonra, Haluk Albay birden yerinden doğrulup sert bir sesle konuştu:"Beş dakika geç kaldınız!" diye gürledi, sesi odanın duvarlarında yankılandı. Her kelimesi kararlı ve acımasızdı. "Operasyon odasına gidin, hemen!" Korkut, Yıldırer ve Alparslan hızlıca toparlanıp, tek bir ses halinde cevap verdiler:"Emredersiniz, Albayım!" dediler aynı andaHaluk Albay'ın öfkeli bakışları eşliğinde, emir üzerine hızla dışarı çıktılar ve operasyon odasına gittiler“
Yıldırer, sen hemen teknik ekibi toplayıp, durumu analiz etmelisin,” dedi Korkut. “Hızlıca verileri toplayacağız.”Yıldırer, ciddi bir ifadeyle başını salladı. “Tamam, Korkut.Korkut, Yıldırer’in ekibin başına geçmesini izledikten sonra, Alparslan’ı aramak üzere hareket etti. Alparslan, güvenlik önlemlerini gözden geçirmek için hazırdı. Korkut, Alparslan’ın yanına gittiğinde , “Alparslan, güvenlik önlemlerini gözden geçirmen gerekiyor,” dedi. “Tüm olası tehlike senaryolarını değerlendirin ve güvenlik protokollerini güncelleyin. Herhangi bir risk durumuna karşı hazırlıklı olmalıyız.”Alparslan, dikkatle dinledikten sonra, “Anladım, Korkut.Korkut, ekibin görevlerine başlamasını izledikten sonra, kendi görevine odaklandı. Alabay Haluk’un odasından aldığı bilgi ve talimatlar doğrultusunda, raporları incelemeye ve gerekli bilgileri toplamaya başladı. masasına oturdu ve bilgisayarı açtı. Bilgileri toplamak ve analiz etmek, bu durumda en kritik adımlardan biriydi.Bir süre sonra, Albay Haluk’un odasından gelen bir mesaj, acil bir toplantı çağrısı yapıyordu. Korkut, bilgisayar ekranındaki bilgilere hızlıca göz attıktan sonra, toplantıya katılmak için Alabay Haluk’un odasına geri döndü.Kapıyı çaldı ve içeriye girdiğinde
,Albay Haluk, Yıldırer ve Alparslan’ı bekliyordu. Haluk, Korkut’u görünce başını kaldırdı ve “Korkut, Yıldırer ve Alparslan’ın son durum raporlarını aldım,” dedi. “Şimdi, bu bilgileri değerlendirip, bir plan yapmamız gerekiyor.”Korkut, Haluk’un yanına yaklaşıp, “Evet, Albayım,” dedi. “Haluk Albay, Korkut’a ve ekibe son bir bakış attıktan sonra, toplantıyı başlattı. Herkes, gece boyunca yaşanan acil duruma dair bilgileri paylaşarak, bir strateji geliştirmek için fikir alışverişinde bulundu. Korkut ve ekibi, Albay Haluk’un liderliğinde, planlarını hızla oluşturup, durumu kontrol altına almak için gerekli adımları atmaya başladılar.Gecenin ilerleyen saatlerinde, Korkut ve ekibi, karargâh içinde koordineli bir şekilde çalışarak, Albay Haluk’un talimatlarına uygun olarak tüm hazırlıkları tamamladılar.Korkut, ciddi bir ifadeyle, “Durum nedir?” diye sordu. bize verdiği bilgiler doğrultusunda neler yaptınız?”Bir ekip üyesi, teknik verileri Korkut’a gösterirken, bazı sistemlerde anormallikler tespit ettik. Hemen harekete geçmezsek, daha büyük sorunlar yaşanabilir,” dedi. Bu cevap,Korkut, verileri dikkatle inceledi ve “Hangi sistemlerde sorun var?” diye sordu. “Ve bu sorunları nasıl çözebiliriz?”Yıldırer, bilgisayar ekranını işaret ederek, “Bu iki ana sistemde sorunlar var. Birincisi, veri akışı kesildiği için bazı kritik bilgilere ulaşamıyoruz. İkincisi, güvenlik protokollerinde açıklar var ve bu durum, karargâhın güvenliğini tehlikeye atabilir,” dedi. .Korkut, başını sallayarak, “Yani, ilk olarak veri akışını düzeltmeliyiz. Ardından güvenlik açıklarını kapatmalıyız,” dedi. “Hangi kaynaklara ihtiyacımız varsa, hemen temin edelim ve işlemi hızla tamamlayalım.Alparslan, bilgisayarındaki güvenlik protokollerini gözden geçirirken, Korkut’un yanına geldi. “Güvenlik önlemlerini artırmak için geçici bir çözüm uygulayacağız. Bununla birlikte, uzun vadeli bir çözüm için detaylı bir inceleme yapmamız gerekecek,” dedi. “Gerekli tüm ekipmanları ve personeli topluyorum.”Korkut, Alparslan’a güven veren bir bakışla, “Tamam, Alparslan. Güvenlik açıklarını derhal kapatmalıyız,” dedi. “Aynı zamanda, Yıldırer’in veri akışı sorununu çözmesi için destek ver.”Gece ilerledikçe, ekip sorunu çözme sürecini hızlandırdı..” Koordinasyon odası, duvarları kaplayan geniş ekranlarla ve çeşitli kontrol panelleriyle doluydu. Ekranlar, dronların görüntülerini, hava sınırındaki hareketleri ve çeşitli güvenlik verilerini gösteriyordu. Korkut, monitörlerin karşısında dikkatle otururken, Yıldırer ve Alparslan ekibin diğer üyeleriyle birlikte sistemleri izliyordu.Bir anda, ekranlarda büyük bir kırmızı uyarı belirdi: Hava sınırında ihlal!Korkut hemen ekranın önüne geçti. Dronlar, ihlali tespit etmiş ve görselleri ekrana aktarmıştı. Hedeflerin konumu, hızları ve hareket yönleri belirginleşmişti.“Ekip, hava sınırında bir ihlal var!” Korkut yüksek sesle duyurdu. “Hedefler sınırımıza yaklaşıyor. Dronları devreye alın ve ihlalin kaynağını tespit edin. Acil durum protokolünü uygulamalıyız.”Alparslan hemen dronları kontrol ederek, ekranlarda şüpheli cihazları izlemeye başladı. “Korkut, dronlar hedeflerin hızını ve yönünü izliyor. İki şüpheli cihaz doğrudan hava sınırına doğru ilerliyor. Diğer ikisi ise çevresinde dolaşıyor,” dedi.Korkut, ekranlardan gelen verileri analiz ederek durumu değerlendirdi. Şüpheli cihazların hızla yaklaştığını fark etti. “Hedeflerin ne olduğunu ve neden yaklaştıklarını belirlememiz gerekiyor. Dronların görüntülerini kullanarak detaylı bilgi edinin. Ayrıca, hava sınırında gerekli tüm güvenlik önlemlerini hızla devreye alın,” dedi.Yıldırer, güvenlik sistemlerini kontrol ederek, dronların verilerini analiz etti. “Şüpheli cihazlar üzerinde herhangi bir tehlikeli yük veya anormal bir durum tespit ettik. Hedeflerin konumunu belirledik ve hareket yönlerini izliyoruz,” dedi.Alparslan, dronları yönlendirerek, şüpheli cihazların üzerindeki yüklerin detaylarını ortaya çıkarmaya çalıştı. “Cihazlar, potansiyel bir saldırı veya casusluk amacıyla kullanılıyor gibi görünüyor.Korkut, dış güvenlik ekipleriyle iletişime geçerek, durumu bildirdi ve önlemlerin artırılması talimatını verdi. “Dış güvenlik ekiplerini bilgilendirin ve hava sınırında hareketliliği kontrol altına alın. Şüpheli cihazların yakından izlenmesini sağlayın,” dedi.Alparslan, güvenlik sistemlerini devreye alarak, dış güvenlik ekipleriyle koordinasyonu sağladı. “Güvenlik sistemleri aktif durumda ve dış güvenlik ekipleri bilgilendirildi. Şüpheli cihazların hareketliliğini kontrol altına alıyoruz,” dedi. Korkuthedefleri dikkatliceinceliyordu . “Şüpheli cihazların hava sınırını geçmeden önce durdurulması gerekiyor. Güvenlik sistemlerini hızla aktive edin ve dış güvenlik ekipleriyle birlikte harekete geçin.Sonunda, ekip , durumu kontrol altına almayı başardı ve şüpheli cihazların hava sınırını geçmesini engellemeyi başardı. Ekip, gece boyunca yaşanan hbadaki sınır ihlalini başarıyla çözüme kavuşturdu“iyi iş çıkardınız ekip ,” dedi Korkut.koordinasyon odasını terk ederek kendi odasına döndü. Karargahın derinliklerinde, yalnız bir oda Özel olarak haledilmesi gereken belgeleri planları burada saklıyorduodasındaki telefon çaldı Albay haluk tekrardan korkutu ofisine çağırıyordu Korkut, Albay Haluk’un odasına doğru yola çıktı, adımları kararlı ama içi hafif bir gerilimle doluydu. O an, gece boyunca yaşanan olayların ardından gelen bu özel görüşmenin, onun için ne ifade ettiğini bilmiyordu.Albay Haluk’un ofisi, askeri disiplinin ve gücün simgesi olarak düzenlenmişti. Koyu ahşap mobilyalar, büyük bir masa ve duvarda askeri madalyalar, ödüller ve harita tabloları vardı.
Albay Haluk, masasının arkasında oturuyor, Korkut’un gelişiyle başını kaldırarak, onu dikkatle süzüyordu. Korkut, içeri girerken hafifçe selam durdu ve “Emredersiniz, Albayım,” dedi.Albay Haluk, Korkut’u başından ayağına kadar süzdü ve ardından derin bir nefes aldı. “Korkut, bu gece gösterdiğin performans ve liderlik yeteneği oldukça etkileyiciydi. Durumu hızlı ve etkili bir şekilde koordine etmen, senin yeteneklerini ve potansiyelini açıkça gösterdi,” dedi.Korkut, Albay Haluk’un sözleri karşısında biraz şaşırmıştı, ama bu övgüleri kabul etti. “Teşekkür ederim, Albayım. Ekip arkadaşlarımla birlikte en iyi şekilde görevimizi yerine getirmeye çalıştık,” dedi.Albay Haluk, bir an duraksadıktan sonra, “Senin geleceğini parlak görüyorum, Korkut. Bu gece, sadece becerilerini değil, aynı zamanda liderlik vasıflarını da sergiledin. Bu, seni çok büyük mevkilerde görebileceğimizin bir işareti,” dedi. Sesi, yorgun ama içten bir takdir duygusu taşıyordu. “Bu sözleriniz benim için çok değerli, Albayım. Size olan bağlılığım ve görev anlayışım, gelecekteki görevlerimde de kendini gösterecektir,” dedi.Albay Haluk, masasında bir dosyayı karıştırarak, “Gelecekte seni daha büyük mevkilerde göreceğimizden eminim. Bu tür görevlerde gösterdiğin performans, . Bu gece, senin için sadece bir başlangıç,” dedi.Korkut, bu sözlerin ağırlığını hissetti ve başını kaldırarak Albay Haluk’a dikkatle baktı. “Bu fırsatı bana verdiğiniz için teşekkür ederim. Bu güvene layık olmak ve her zaman en iyisini yapmak için elimden geleni yapacağım,” dedi.Albay Haluk, gülümsedi ve Korkut’a, “Senin gibi yetenekli ve kararlı bir insanın, bu tür mevkilerde başarıyla görev alacağından şüphem yok. Şimdi dinlenmen gerek. Gelecek görevlerin için hazırlıklı olmalısın,” dedi
.Haluk Albay, her zaman olduğu gibi soğukkanlı bir tavırla Korkut'u süzdü.Yarın sınır bölgesinde özel bir göreve çıkacaksınız.” dedi- korkut emredersiniz diyip çıktı .Korkut, Haluk Albay ın odasından çıktıktan sonra ekibinin toplandığı alana doğru adımlarını hızlandırdı. Birlikte birçok zorlu görevden geçmişlerdi, ama bu sefer durum farklıydı. Görevin tehlikesini ve belirsizliğini sezebiliyordu. Ekibi, sabırsızca onun direktiflerini bekliyordu. Onları daha fazla bekletmeden, kararlı bir sesle konuşmaya başladı:"ekip " dedi Korkut, ekibinin gözlerine tek tek bakarak. "Hem havada hem de karadayız. Yarın sınır bölgesinde zorlu bir görev bizi bekliyor."Korkut’un bu sözleri, ekibin ciddiyetini artırdı . Her biri bu tür görevlerin ne anlama geldiğini biliyordu. Havada ve karada olmak, görevde çift yönlü bir saldırıya açık olacakları anlamına geliyordu; hem havadan gelecek tehditlere karşı tetikte olacaklar hem de karadaki tehlikelere karşı hazırlıklı olacaklardı.
..............................................................................................................................................................
Korkut, karargâhta son durum kontrollerini yaparken odanın sessizliğinde yalnız başınaydı. Ekranlarda sınır hattındaki dronların görüntüleri akıyordu; her şey kontrol altında görünüyordu. Bir anlık sessizlik içinde, odanın kapısı hafifçe aralandı. İçeri giren kişi Dinçer'di. Onun soğuk ve umursamaz tavrı, varlığını her zaman belli ederdi. Korkut, onu fark ettiğinde kısa bir bakış attı, ama işine devam etti. Dinçer, içeri girer girmez Korkut’un varlığını neredeyse görmezden gelir gibi davranarak odanın köşesine ilerledi.hâlâ meşgul musun , Korkut?” diye sordu Dinçer, yüzünde hafif bir alayla. Sesi, odadaki soğukluğu artıran bir tonla çıkmıştı.
Korkut, başını hafifçe kaldırıp Dinçer’e baktı, ancak ekrandan gözlerini pek ayırmadan, “Görevim bu, Dinçer,” dedi. “Her şeyin yolunda olduğundan emin olmalıyım.”Dinçer, Korkut’un yanına yaklaştı, ama bu yakınlıkta bile soğuk bir mesafe vardı. Yüzünde hiçbir duygu izi belirmiyordu, sanki etrafındaki her şey onun için önemsizmiş gibi bir tavır takınmıştı. “Ne kadar da ciddi ve sorumluluk sahibi bir askersin,” dedi, alaycı bir tonla. “Ama bazen fazla ciddiyet, bir insanı yıpratır
.”Korkut, bu sözlere aldırış etmeden ekranlardaki verilere odaklanmaya devam etti. Dinçer’in bu umursamaz tavırları, Korkut’un sabrını zorlamaktaydı, ama kendini kontrol etti. “İşim bu, Dinçer. Ciddiyet gerektiriyor.”
-Dinçer, omuz silkip bir adım daha yaklaştı, içindeki zehri akıtmak istiyordu çünkü “Dostlarına çok güvenme, Korkut,” dedi umursamaz bir ses tonuyla. “Çünkü gün gelir, en güvendiğin kişiler seni hayal kırıklığına uğratabilir.”Korkut, Dinçer’in bu sözlerine içten içe sinirlenmişti, ama bunu belli etmedi. Gözlerini ekrandan ayırmadan, sakin bir sesle cevap verdi, “Dostlarımın kim olduğunu biliyorum ve onlara güveniyorum. Boşuna uğraşma, Dinçer.
”Dinçer, alaycı bir gülümsemeyle Korkut’a yaklaştı, ama bu yakınlaşmada bile bir soğukluk vardı. “Gerçekten mi?” diye sordu, gözlerinde herhangi bir sıcaklık ya da dostluk belirtisi olmadan. “Yıldırer ve Alparslan’a o kadar mı güveniyorsun? Belki de bir gün, seni en çok onlar hayal kırıklığına uğratır. Bunu hiç düşündün mü?”Korkut, derin bir nefes aldı ve Dinçer’e doğru döndü. Gözlerinde kararlılık vardı. “kardeşlerim hakkında kötü konuşmaya devam edersen, bunu bedelini ödersin, Dinçer.”
Dinçer, bu tehdidi umursamaz bir gülümsemeyle karşıladı. “Sadece seni uyarıyorum,Korkut, Dinçer’in soğuk ve umursamaz tavrından giderek daha fazla rahatsız oluyordu. Ona doğru bir adım attı, gözleri Dinçer’in gözlerine dikildi. “Dostlarımın sadakatinden hiç şüphe duymadım ve bundan sonra da duymayacağım.
”Dinçer, omuz silkti ve sanki bu konuşma onu hiç etkilememiş gibi geriye doğru birkaç adım attı. “Senin kararın, Korkut,” dedi soğukkanlı bir tavırla.Korkut, Dinçer’in soğuk tavırlarına daha fazla dayanamadı. Dinçer’in Yıldırer ve Alparslan hakkında yaptığı imalar, Korkut’un sabrını zorlayan son damlaydı. Dinçer’in alaycı gülümsemesi ve umursamazca söyledikleri, Korkut’un içindeki öfkeyi alevlendirmişti.
Dinçer’in yakasına yapıştı ve tüm gücüyle ona bir yumruk attı. Dinçer, darbeyle sendeledi ve bir adım geri çekildi, ama soğukkanlı tavrını kaybetmemişti. Yine de Korkut’un öfkesi karşısında şaşkınlıkla gözlerini açtı.Korkut, gözlerinde kararlı bir ifadeyle Dinçer’e yaklaştı, bu sefer aralarındaki mesafe neredeyse yok gibiydi. “Bir daha Alparslan ve Yıldırer hakkında yalan yanlış şeyler söylersen,” dedi Korkut, sesi tehditkâr bir tonda titriyordu. “Sana bu karargahta nefes aldırmam. Bunu sakın unutma!”
Dinçer, acıyla yüzünü tutarken bile alaycı tavrından vazgeçmemişti. Ancak Korkut’un gözlerinde gördüğü kararlılık, onu bir an için duraksattı. Korkut’un sınır tanımaz öfkesi, Dinçer’in soğuk maskesinin arkasındaki güvenini sarsmıştı.Korkut, sesini yükseltti. “Beni iyi dinle, Dinçer,” dedi, sesi odanın dört bir yanına yankılanırken. “Bir asker için sınırda her zaman görevler vardır. Ve bu görevler, sana tahmin ettiğinden çok daha büyük dersler verebilir. Bu yüzden aklını başına al ve arkadaşlarım hakkında bir daha ileri geri konuşma
.”Dinçer, bu tehditlerin ciddiyetini anlamıştı. Yüzündeki soğuk ifade hafifçe soldu, ama yine de Korkut’a karşılık vermeye çalıştı. “Ben sadece seni uyarmak istedim, Korkut,” dedi. Ancak sesi bu sefer eskisi kadar güçlü çıkmamıştı.Korkut, Dinçer’e sert bir bakış daha fırlattı ve elini yakasından çekti. “Uyarılarını kendine sakla,” dedi. “Bundan sonra benim dostlarım hakkında konuşurken dikkatli ol. Çünkü bir daha böyle bir şey yaparsan, sonuçlarına katlanmak zorunda kalırsın.” korkut hala sinirliydi en iyisi dışarı çıkıp bir hava alamakta gözlerinde sinrili bir ifadeyle dinçere baktıgeldiğimde bu odada seni görmek istemiyorum dinçer dedi korkutkorkut odadan sinirle çıktı
Dinçere katlanmak onun için fazla sabır gerekterin bir iştiKorkut, koridorda ilerlerken öfkesi yavaş yavaş yatışıyordu, ama içinde Dinçer’in yaptığı o imaların izleri hâlâ vardı. Ona olan güveni zaten sınırlıyken, bu olay onu tamamen silmişti. Artık Dinçer’e karşı daha dikkatli olacaktı ve onunla herhangi bir dostane ilişki kurmayı tamamen reddedecekti.Dinçer’in yaptığı imalar, Korkut’un içini kemiren bir huzursuzluk yaratmıştı. Dinçer her ne kadar güvensiz ve soğuk biri olsa da, söylediklerinin tamamen asılsız olup olmadığını sorguluyordu. Alparslan ve Yıldırer, onun en yakın arkadaşlarıydı, kardeşten öteydi. Ancak Dinçer’in o soğuk ve alaycı tavrıyla sarf ettiği uyarı, Korkut’un zihninde yer etmeye başlamıştı.“Dostlarına çok güvenme,” diye fısıldamıştı Dinçer, sanki Korkut’un en derin korkularını yüzeye çıkarmak istercesine. Korkut’un güven duygusunu sorgulamasını sağlamak için planlanmış bir hamleydi bu. Belki de sadece Korkut’un zihnini bulandırmaya çalışıyordu, belki de ortada gerçekten bilmediği bir şey vardı.
Bu belirsizlik, Korkut’un zihninde bir kara bulut gibi dolanmaya başladı.Bir an için durdu ve derin bir nefes aldı. Kendi kendine, “Alparslan ve Yıldırer’i tanıyorsun,” diye mırıldandı. “Onlar sana hiçbir zaman ihanet etmezler.” Ancak bu telkinler, Dinçer’in attığı şüphe tohumlarını tamamen söküp atmakta yeterli olmuyordu.Korkut’un zihninde kısa bir süreliğine, Alparslan’ın ve Yıldırer’in bazı hareketleri, sözleri yeniden canlandı. Acaba o anlarda gözden kaçırdığı bir şey mi vardı
? Belki de Dinçer, bir şekilde onların bilmediği bir yanlarını keşfetmişti. Bu düşünceler, Korkut’un zihnine yerleşmeye başlarken, içinde beliren şüphe dalgalarını bastırmakta zorlanıyordu.Korkut, hızla koridorda yürümeye devam etti, ama artık zihni dinlenmekten çok uzaktı. Dinçer’in sözleri, içindeki dostluk duygusunu ve güvenini sorgulamasına neden olmuştu.
Alparslan ve Yıldırer’e olan bağlılığı ne kadar güçlü olursa olsun, bu şüphe tohumu zamanla büyüyebilir ve aralarındaki bağı zayıflatabilirdi.Korkut, bu düşüncelerle mücadele ederken, içinde bir karar aldı. Ne olursa olsun, Dinçer’in oyununa gelmeyecekti, koridorda hızlı adımlarla yürürken, telefonunun çaldığını fark etti. Bir an duraksadı, ekrana baktı. Arayan Belin'di, ablası. Onun adını ekranda görmek, içindeki karmaşayı bir anlığına unutturmuştu. Korkut, yüzünde hafif bir gülümsemeyle telefonu açtı.“Abla?” dedi yumuşak bir ses tonuyla, sanki ablasının sesi ona huzur verecekmiş gibi.“Korkut, nasılsın?” Belin’in sesi her zamanki gibi sıcak ve meraklıydı. “Görüşmeyeli uzun zaman oldu. Ne zaman geleceksin?
”-Belin’in arama amacı, hem kardeşi Korkut hem de sevgilisi Yıldırer hakkında meraklanmasıydı. Yıldırer, aramalarını cevaplamamıştı; o da Korkut’u arayıp bir sorun olup olmadığını anlamak istiyordu, çaktırmadan.Korkut, derin bir nefes alıp ablasının sesinin verdiği huzuru içine çekti. “İyiyim abla. İşler yoğun... Gelmek istiyorum ama daha belli değil ne zaman dönebileceğim.
”Belin’in derin bir iç çekişi, Korkut’un telefonun diğer ucunda duraksamasına neden oldu. Ablasının sesindeki hafif kırgınlık ve özlem tonunu fark etti. “Korkut, ne kadar yoğun olsan da biraz vakit ayırmalısın. Evde herkes seni bekliyor. Hem... sen de biraz dinlenmeyi hak ediyorsun.”Korkut, ablasının endişelerini anlıyordu. Ancak içinde bulunduğu durumun karmaşıklığı, ablasına bir an önce döneceğini söylemesini engelliyordu. “Biliyorum, abla. Ama işte buradaki durumlar da malum. Biraz daha sabır.. . Her şey yoluna girer girmez ilk işim sizi görmek olacak.”Belin, kardeşinin her zamanki gibi sorumluluklarına sadık biri olduğunu biliyordu, ama yine de ona biraz daha fazla kendini düşünmesini hatırlatmak istiyordu. . Bu kadar yükü tek başına sırtlamak zorunda değilsin.”Korkut, ablasının sözlerinde haklılık payı olduğunu biliyordu, ama yine de içindeki görev bilinci ağır basıyordu. “Haklısın abla, ama şu an burada kalmam gerekiyor.”Belin, kardeşinin bu kararlılığını takdir ediyordu, ama aynı zamanda ona olan endişesi de büyüyordu. “Sadece kendini ihmal etme, Korkut. Senin sağlığın ve mutluluğun bizim için her şeyden önemli.”Korkut, ablasının bu şefkatli sözleriyle içindeki şüpheleri bir an için bastırdı. Ailesinin ona olan sevgisi ve bağlılığı, bu karmaşanın içinde bir sığınak gibiydi. “Merak etme abla, iyiyim. Ama sen de kendine dikkat et, olur mu? Evdeki herkes iyi mi?”Belin hafifçe güldü. “Herkes iyi. Annem her zamanki gibi... Yine sürekli seni soruyor. seni görmeden rahat edemeyecek. Ama bir şekilde idare ediyoruz.”Korkut, ablasının bu sözleriyle bir an için çocukluk günlerine döndü. Ailesinin yanında olduğu, her şeyin daha basit ve daha huzurlu olduğu zamanlar... Ancak şimdi, bu karmaşık dünyanın ortasında kendini bulmuştu ve bu dünyada aileye olan sevgisi, ona güç veriyordu.“Abla, sana söz veriyorum, işler düzelir düzelmez yanınıza geleceğim. Ama şimdilik buradayımBelin, kardeşinin kararlılığına bir kez daha saygı duydu “Tamam Korkut, biz de seni bekliyoruz. Kendine iyi bak, olur mu?”Korkut, ablasının sözlerinin ardından bir süre sessiz kaldı. “Sen de abla, kendine iyi bak. En kısa sürede görüşürüz.”Telefonu kapattıktan sonra, Korkut bir an durdu ve derin bir nefes aldı. Ablasıyla konuşmak, ona içindeki karışıklığı biraz da olsa hafifletmişti. Ancak görev duygusu hala ağır basıyordu. Ailesiyle daha fazla vakit geçirmek istediğini biliyordu, ama şu anki sorumlulukları ona izin vermiyordu. Yine de ablasına verdiği sözü tutmak için elinden geleni yapacaktı.Korkut, bir süre daha koridorda durduktan sonra, kafasındaki karmaşık düşünceleri bir kenara bırakıp, işine odaklanmaya karar verdi. İçindeki şüpheler, ailesine olan sevgisiyle biraz da olsa yatışmıştı, ama hala yapacak çok şey vardı. Gözlerini sıkıca kapatıp, derin bir nefes alarak, yeniden odaklandı ve işinin başına dönmek üzere harekete harekete geçti---
Günümüz.......................................................................................................................................................
Alarmın sesiyle uyandığımda göz kapaklarımın ağırlığı altında eziliyormuş gibi hissettim. Uykunun tatlı rehavetine kapılıp yeniden uyumak istesem de, beynimin içinde dönüp duran düşünceler buna izin vermiyordu. Kalkmam gerektiğini biliyordum, ama yataktan çıkmak adeta bir işkence gibiydi. Gözlerimi aralayıp odanın loş ışığına baktım. Perdelerden sızan sabah ışığı odaya huzurlu bir aydınlık veriyordu, ama içimdeki karanlık hissi bir türlü dağıtamıyordum.Dün gece geç saatlere kadar uyuyamamıştım. Kafamın içinde dolanan sorular, Korkut’un o hali, Mihriban’ın sessizliği... Hepsi bir araya gelince, zihnimde karmaşık bir düğüm oluşmuştu. Sabaha doğru uyanıp Mihriban’ı kontrol etmek için kalkmıştım. Ayaklarımın yere değmesiyle içimdeki soğukluğu hissettim. Sanki bu soğukluk, içimdeki kaygının bir yansımasıydı. Sessiz adımlarla Mihriban’ın odasına doğru yürüdüm. Kapısını hafifçe araladım ve ona baktım. Küçük bedeni yatağında kıvrılmış, masumca uyuyordu. Onun masum yüzüne baktıkça içimde tuhaf bir suçluluk hissi belirdi. Ona daha fazla vakit ayırmam gerektiğini biliyordum, ama ne zaman onunla konuşmak istesem, inatçı bir duvarla karşılaşıyordum. O küçük kız, bana bir türlü açılmıyordu. İçimden bugün tekrar şansımı denemeye karar verdim. Belki de bugün, bana biraz daha yakınlaşırdı.Ama asıl mesele Korkut’tu. Korkut’un yanına gitmek istiyordum, ama içimde garip bir tedirginlik vardı. Onun yanına gittiğimde neyle karşılaşacağımı bilmiyordum. Sağlık çalışanlarının söyledikleri hala kulaklarımda yankılanıyordu. Kanındaki uyarıcı madde temizleniyordu, dopamin seviyeleri normale dönüyordu, ama toparlanması zaman alacaktı. . Alparslan ile sabaha doğru gitmişlerdi,sağlık ekipleri . Ama ben gitmemiştim korktun yanına Çünkü... Çünkü belki de onu o halde görmeye cesaretim yoktu.Düşüncelerim beni kemirirken, bir anda aklıma geldi: Ya Korkut uyanmışsa? Ve en önemlisi, ya dün geceyi hatırlıyorsa? Onun o halini görmek beni tedirgin , evet, ama bir yandan da kalbimde derin bir his uyandırmıştı. Onun hatırlamamasını istiyordum, çünkü hatırlarsa. Hatırlarsa, benim onun için ağladığımı da hatırlardı. Bu düşünce, kalbimde bir düğüm gibi sıkışıyordu. Allah’ım, Korkut’a karşı hissettiğim bu duygularla nasıl başa çıkacağımı bilmiyordum.
Onun o boş bakışları, gözlerindeki derinlik... Dün gece, bana bir şeyler hissediyormuş gibi bakmıştı. Bu bakış, içimde bir kıvılcım gibi parlamıştı. Ama şimdi... Şimdi hiçbir şey olmamış gibi davranırsa .Daha fazla düşünmemek odama geri döndüm .Üzerimdeki pijamaları çıkarıp dolabımdan kot şort ve tişört aldım. Aynanın karşısına geçip saçlarımı taramaya başladım. Saçlarımın her bir teline dokundukça, dün gece söyledikleri aklıma geldi: “Saçların çok güzel...” Bu söz, onun dudaklarından döküldüğünde, kalbimde bir sıcaklık hissetmiştim.
Ama o sırada kendinde değildi. Belki de başka bir kadının halüsinasyonunu görüyordu. Evet, evet, başka bir kadını görüyordu. Saçlarımı tararken, bu düşünceyle kendimi avuttum. Saçlarımı toplarken ellerim titredi.Odamdan çıkıp merdivenlerden aşağı indim. Saat henüz yedi buçuktu, evdeki çalışanlar henüz işbaşı yapmamışlardı. Evin sessizliği, içimdeki huzursuzluğu daha da artırıyordu. Ne yapmam gerektiğini düşünürken,
telefonumun çaldığını duydum. Ekrana baktığımda Alparslan’ın ismini gördüm“Kardelen, günaydın,” dedi Alparslan, sesi her zamanki gibi sıcak ve güven verici tonla“Günaydın, Alparslan,” dedim. Ama sesimdeki tedirginliği saklayamamıştım. Kalbim deli gibi çarpıyordu.“Seni rahatsız etmek istemedim ama Korkut’un ilaçlarını alması gerekiyor,” dedi. Bu cümle, içimdeki tüm huzursuzluğu açığa çıkardı.Derin bir nefes aldım. “Tamam, Alparslan, ilgilenirim. Sağ ol,” dedim
,Telefonu kapattıktan sonra, bir süre olduğum yerde kaldım. Ne yapacağımı bilemiyordum. Korkut’la yüzleşmeye hazır olup olmadığımı bilmiyordum. Ama bir şekilde, ona olan hislerimle başa çıkmam gerektiğini biliyordum. Bu belirsiz duygularla nereye kadar gidebilecektim? dün gece yaşadığım her şeyin ardından, bugün hiçbir şey olmamış gibi davranmak, içimdeki fırtınayı daha da alevlendiriyordu. Ama bir yandan da, belki onun yanında olarak, kendimi bu belirsiz duygularla daha iyi yüzleşebilir hale getirebilirdim. .Korkut’un ilaçlarını elime alırken üzerindeki talimatları dikkatlice inceledim. “Tok karına alınması önerilir,” yazıyordu..
Aklıma birden, Korkut’un neyi sevip sevmediğiyle ilgili pek bir fikrim olmadığı geldi. Belki de ona sevdiği bir şeyler hazırlamak iyi olurdu. Emin olamadım ve en doğru kişi olan Alparslan'ı tekrar aramaya karar verdim.Telefonu açtığında her zamanki gibi rahattı. "Ne oldu, Kardelen? Bir şey mi var?" dedi, sanki her zaman bir şeylerin ters gitmesini bekliyormuş gibi."Alparslan," dedim derin bir nefes alarak, "Korkut'un ilaçlarını buldum ama tok karına içmesi gerekiyormuş.
Hangi çorbayı seviyor, biliyor musun?"Bir anlık sessizlik oldu.. "Ne bileyim ben, Kardelen? Ona düz bir çorba yap, hatta yemek bile verme aç karına içsin . Hayvan herif, kaç defa söyledim kendine dikkat et diye," dedi, sesi hafif kızgın bir tonla
.Sözleri içimde bir anlık öfke uyandırdı. "Alparslan, ciddiyim. Korkut’un tok karnına bu ilaçları alması lazım, bu yüzden sevdiği bir şey hazırlamak istiyorum," dedim, sesimdeki siniri saklayamadan.Alparslan bu kez ciddileşti. "Tamam, tamam, kızma hemen. Tarhana çorbasını sever. Hatta en çok sevdiği çorbadır. Annesi ona sık sık yapardı," dedi.
. "Sen yoksa Korkut’a kıyamıyor musun?" diye sordu aniden, sesi hafifçe alaycı bir tınıyla. "Hani siz en son kanlı bıçaklı değil miydiniz?"? Şimdi ise ona annesi gibi bakıyorsun."Bir an sessiz kaldım, ne demek istediğini anlamaya çalışarak
. "Korkut hasta , Alparslan. Ona iyi gelecek bir şeyler yapmak istiyorum," dedim sonunda, kelimeler ağzımdan isteksizce döküldü.Telefonu kapatırken hislerim karmakarışıktı. Korkut’la olan ilişkimizde hiçbir şey net değildi bu yüzden Alparsalanın sorgulması gayet doğaldı
Mutfakta harekete geçmeye karar verdim, ama bir sorun vardı: Tarhana çorbasını nasıl yapacağımı hiç bilmiyordum .. "Ne var canım, yaparım işte!" dedim ve internete baktım . YouTube’a girip "Tarhana çorbası nasıl yapılır?" diye arattım.Karşıma binlerce video çıktı. Birini seçtim ve izlemeye başladım. İlk başta her şey çocuk oyuncağı gibi görünüyordu. Tarhanayı suyla karıştırmak, biraz baharat eklemek... "Tamam, bu iş bende yaparım !" dedim kendi kendime. Videodaki kadını izleyip, onunla aynı adımları takip etmeye başladım.Tencereye su koydum ve tarhanayı ekledim. "Ne kadar zor olabilir ki?" diye düşünüyordum.
Ama işler ciddileşmeye başladığında panik yapmaya başladım . Tarhanayı suya ekler eklemez, topaklanmaya başladı. Panikle karıştırmaya başladım ama ne kadar karıştırsam o kadar beter oldu. Elimdeki kaşıkla topakları ezmeye çalıştım ama tencerenin içi gitgide çamur kıvamında bir şeye dönüşüyordu. Tam bir felaket çorba dışında her şeye benziyordu !"Olamaz, bu böyle olmayacak!" diye mırıldandım, telaşla. Hemen videoyu durdurup başka bir tarif buldum. Bu sefer daha dikkatli izlemeye karar verdim. Yeni videodaki kadın, tarhanayı suya azar azar ekliyordu ve sürekli karıştırıyordu.
"Ah,Allahım bunu yapmam gerekiyordu!" diye söylendim kendime.Başka bir tencere alıp sıfırdan başladım. Bu sefer çok daha dikkatliydim. Ama yine işler istediğim gibi gitmedi. Karıştırırken tencerenin kenarına çarptım ve çorbanın bir kısmını yere döktüm."Panik yok, panik yok!" diye kendi kendime tekrar ettim. Tencerenin içi hâlâ biraz topaklıydı ama en azından çorba, çorbaya benzemeye başlamıştı. Büyük bir kaşık alıp tadına baktım. "Eh, fena değil," dedim ama içinden bir şeyler eksikti. Tuz! "Tuzu unuttum!" diye haykırdım.
Hemen tuzu ekleyip karıştırmaya devam ettim.Mutfak tam bir savaş alanına dönmüştü. Yerde çorba izleri, tezgahın üstünde dağınık malzemeler, "Eğer Korkut bu halimi görseydi, kesin dalga geçerdi," diye düşündüm
. Odanın kapısını açtım ve içeri girdiğimde, onun derin uykusunu gördüm. Yüzü huzur doluydu,“Korkut, kalk!” diye seslendim, ama gözleri hâlâ kapalıydı. Belki de derin bir rüya görüyordu.
Onu uyandırmak için yanına yaklaştım, “Korkut, ilaçlarını alman lazım!” dedim, sesimde bir heyecan vardı. . Ama o hâlâ uyanmıyordu. Gözlerini açmaması beni daha da endişelendiriyordu.Bir anlık umutsuzluk içinde, çorba kasesini ona doğru yaklaştırdım
. , Korkut. Bir kaşık al,” dedim, ama o yine yüzünü çevirerek, “İlaç falan içmeyeceğim,” diye yanıtladı. İçimde bir şeyler kırılmaya başladı. Onun bu tavrı, her şeyi zorlaştırıyordu. Yavaşça çorbayı ona daha da yaklaştırdım ve “Korkut, bana güven. Bunu içmen lazım
. Senin için önemli iyleşmen gerek ,” dedim. Ama o hâlâ direniyordu.sabrımın tükendiğini hissettim ama yinde kalkması gerektiğini tekraladımaniden elimdeki tepsi elimden yanlışlıklala kaydı. çorba Kasesini yanlışlıkla Korkut’un üzerine döktüm. “
Şok içinde bakışlarımız birbirine kenetlendi. Korkut’un öfkesi yüzünde belirmeye başlamıştı. “Ben sana,çorba hazırla dedim mi?” diye bağırdı. Sesi odanın duvarlarını titretirken, kalbim küt küt atmaya başladı
.Korkut, üzerindeki çorba lekelerinden rahatsız olmuştu.adamı yaktın kardelen neyseki çorba biraz beklediği için soğumuştu, ılıktı . Sinirle tişörtünü çıkarıp fırlattığında, kaslı vücudu bütün ihtişamıyla gözlerimin önüneydi . Geniş omuzları adeta bir kalkan gibi duruyordu, her bir kası hareket ettikçe geriliyor ve gevşiyordu. Kolları ; sıkı ve belirgin kaslarla kaplı, sanki her biri birer sanat eseriymiş gibi detaylıydı. Göğsü ise... ah, göğsü, . Sert, güçlü, nefes aldıkça göğüs kasları dalgalanıyor, her hareketiyle daha da belirginleşiyordu. Karın kaslarına geldiğimde nefesimi tutmak zorunda kaldım.O an içimde beliren hisleri tarif etmek zordu; karmaşık, yoğun ve kontrol edilmesi imkansızdı. Kalbim hızla atmaya başladı, . Gözlerimi ondan ayırmak imkânsızdı Allahım sen bana yardım et
.“Çık odadan!” diye kükredi Korkut, sesi adeta duvarları titretirken, gözlerindeki sert bakış içime işledi. Sesindeki o keskin öfke, kalbime bir bıçak gibi saplanmıştı. Nefes almakta bile zorlandım.“Ama Korkut…” diye fısıldayabildim, kelimelerim boğazımda düğümlenip kaldı. Ne söyleyeceğimi bilemez haldeydim, içimdeki karmaşık duyguları dışa vurmak istiyordum, ama onun bu tavrı beni adeta felç ediyordu
. Geri adım atmamı istiyordu, bunu her haliyle belli ediyordu. Bakışları, sanki beni yok edebilecek kadar soğuk ve acımasızdı.“Çık dedim!” diye yeniden bağırdı, sesi daha da sertleşti. Bir an olsun yumuşama ya da pişmanlık emaresi yoktu, sanki bu dünyada beni istemeyen, beni yanında görmekten nefret eden biriydi.“Ben sadece yardım etmeye çalışıyorum!” dedim, sesim farkında olmadan yükselmişti.
Kalbimdeki öfkeyi artık daha fazla bastıramıyordum. Yardım etmeye çalıştığım için bu kadar tepki görmeye dayanamıyordum. Korkut’un bu sert, acımasız tavrının ardında neden bu kadar kızgın olduğunu anlayamıyordum ve bu beni deliye çeviriyordu.Korkut ise, gözlerini daraltıp bana baktı, yüzünde küçümseyen bir ifade belirdi. Alaycı bir şekilde başını salladı ve sert bir sesle, adeta sözlerimi paramparça edercesine konuştu: “Yardımdan ziyade, sadece başıma dert açıyorsun!” Sesi o kadar soğuktu ki, sanki söylediklerimi hiç önemsemiyordu, hatta varlığım bile onun için sadece bir yük gibiydi.O an içimdeki hayal kırıklığı büyüdü. Onun bana bu şekilde bakması, söylediklerimi böyle küçümsemesi içimde bir acı bıraktı.
Yardım etmeye çalışırken her şeyin tersine döndüğünü görmek ağır geliyordu. Ama Korkut’un gözlerinde ne bir minnet ne de bir yumuşama vardı, sadece öfke ve soğuk bir mesafe.Gözlerim doldu, “O an, içimde bir boşluk hissettim. Korkut’un sesindeki sertlik, kalbimde bir yaraya dönüşmüştü.Gözlerini devirip alaycı bir tonla, sesini daha da sertleştirerek konuştu
:"Bir de gidip çorba yapmışsın… Tarhana çorbasından nefret ederim."Sözleri o kadar keskin ve küçümseyiciydi ki, adeta yüzüme tokat gibi çarptı. Onun bu kadar basit bir şeyden bile bu denli rahatsız olması beni afallattı
."Ama Alparslan, tarhana çorbasını sevdiğini söyledi!" dedim, sesimdeki titremeyi bastırmaya çalışarak. Ama hemen ardından gözlerindeki ateşin daha da alevlendiğini gördüm."O şerefsiz, beni kızdırmak için yalan söyledi!" diye bağırdı Korkut, sesi odada yankılandı. Her kelimesi öyle sertti ki, . sanki tarhana çorbası değil de çok daha derin bir mesele yüzünden böylesine hiddetleniyordu.
Yüzündeki gergin ifade, kaslarının gerildiğini belli eden sert çizgilerle doluydu, kaşları çatılmış, bakışları zehir saçıyordu.Kelimeleri adeta kükreme gibiydi. Onun bu kadar sert konuşması beni yerle bir etmişti, bir an için ne yapacağımı bilemez hale geldim. Alparslan’a ‘şerefsiz’ demesi içimde büyük bir rahatsızlık uyandırdı. Oysa Alparslan, dün gece Korkut için gerçekten endişelenmişti. Benim bile fark etmediğim anlarda gözleri sürekli Korkut’ta olmuş, sanki her an bir şey olacakmış gibi tetikte kalmıştı. Korkut’un öfkesi karşısında küçük ve savunmasız hissediyordu“Korkut,” diye başladım, sesimi mümkün olduğunca sakin tutmaya çalışarak, “Alparslan’a ‘şerefsiz’ deme. Duyarsa çok üzülür. Dün gece senin için gerçekten çok endişelendi.” Sözcüklerim temkinliydi, “Alparslan seni gerçekten önemsiyor. hatta…”
Sözlerim burada kesildiGözlerim Korkut'un tepkisinden kaçmak isterken, o alaycı bir gülümsemeyle devam etti: “Tarhana çorbası yüzünden bir adamın kalbini kırdım, ne büyük bir günah!” dedi, sesinde alaycılık ve küçümseme dolu bir ton vardı. Gözleri keskin ve küçümseyici bir ifadeyle bana bakıyordu, dudaklarının kenarında alaycı bir gülümseme belirmişti. Sanki içinde tuttuğu öfkeyi bana yöneltmenin bir yolunu bulmuş gibiydi, ve bu kelimelerle adeta beni yerin dibine sokmaya çalışıyordu.Odada bir anlık sessizlik oluştu. Bu sessizlikte sadece nefes alışlarımızı duyabiliyordum. , hislerim karmaşık bir hal aldı. O an içimde bir şeyin kırıldığını hissettim.
Korkut’un bu sert tavrı, bardağı taşıran son damlaydı ve içimdeki sabır duvarları yavaş yavaş çatlamaya başladı.“Ne halin varsa gör,” dedim, sesim keskinleşirken, "Bundan sonra sana bir bardak su bile vermem! Bu tavırlarını hak etmiyorum, Korkut." O an ona bakarken, dün geceki halini düşündüm.
Dün gece, bana daha yakın, daha insani ve belki de daha yumuşak gelmişti. Ama şimdi karşımda duran adam tamamen farklıydı; soğuk, acımasız ve sanki hiç tanımadığım birine dönüşmüştü."Dün gece farklı biriydin," gözlerim dolarken, boğazımdaki düğümle savaştım. "Şimdi ise..." Sözlerim boğazımda düğümlendi.
Gözlerim onun gözlerine odaklanmıştı, ama o sanki bana değil, bambaşka bir dünyaya bakıyordu. Onun bu değişimi karşısında içimde derin bir kırgınlık oluştu, adeta kalbim çatırdadı.Korkut’un gözlerindeki buzdan soğukluk ve alay, bana içimde bir yerlerde daha fazla bir şeylerin kopmasına neden oluyordu. gözleri bir şeyler söylemek ister gibiydi, ama dudaklarından hiçbir kelime çıkmadı.. Bir şeyler demek istiyordu, belki de bir özür, belki bir açıklama... Ama onun bu suskunluğu, bana her şeyden daha ağır geldi.Gözlerindeki o bakışın altında eziliyordum. Bir adım geri çekildim, boğazım düğümlenmişti. Kalbimde hissettiğim bu acıyı saklamak için kendimi zorladım ama yüzümdeki ifade her şeyi ele veriyordu.
-“Dün gece ne olduysa, o dün geceydi,” dedi Korkut, sonunda sessizliği bozarak. Gözlerinde o soğuk, sert ifade vardı; her kelimesi, sanki bir bıçak gibi ruhuma saplanıyordu.“Hatırlamadığım değersiz anlar için konuşacak değilim,” . “Alparslan anlatmıştır bazı anları; hatırlamıyorum. Bu yüzden davranışlarımın altında mantıklı bir neden arama.
Ayrıca benimle ilgilenmene ihtiyacım yok.”Bu sözler, içimdeki umut ışığını bir anda söndürdü. “Kendini bana göstermekten vazgeç,” dedi, sesi bir ölüm fermanı gibi soğuk ve katıydı. “Çünkü gözümde hiçbir şeysin,” çünkü “Bu çabanın, bu zavallı uğraşın sadece seni basit kılıyor,” gözlerime tekrar nefret ile baktı sözlerine devam etti “Benim dünyamda kendine yer edinmeye çalışma,” dedi.
Kendimi açıklamak istedim ama dudaklarımdan hiçbir şey cümle çıkmadı.. Sözleri, içimdeki o küçücük umut kırıntısını bile ezip geçerken, Oysa ki, dün geceye dair hatırladığım her şey benim için o kadar değerliydi ki… Ama Korkut, bunları değersiz olarak nitelendiriyordu. Sanki dün gece yaşanan her şey, onun için hiç var olmamıştı. Ve emin olduğum bir şey vardı korkut dün geceyi hatırlıyordu alparsalanın düşük dediği olaslık olmuştu korkutun bakışlarından belliydi dün geceyi hatırladığı ama bir gerçek daha var korkut için hatırlanmaya değer anlar değildi dün gece-Korkut,” dedim, sesimdeki kırgınlık artık saklanamaz bir hâl almıştı“Neden bu kadar acımasızsın?” dedim, Sesim, titrek ama kararlı bir tonda yankılandı. “Ben sana bilmeden bir kötülük mü yaptım? Canını mı yaktım? Sadece çorba yaptım!”
Kendimi toparlamaya çalışıyordum. Güçlü görünmeliydim, her şeye rağmen. Ama içimdeki fırtınalar durulmuyordu. Dün gece beni öpecek olan adam... Tenimde hüküm sürmesine izin verdiğim adam... Ve şimdi, gözünde bir hiç olduğum adam. Bu gerçek, ruhumu bir bıçak gibi kesiyordu. Keşke bana dün o kadar yaklaşmasaydı. Evet, hata bendeydi. Ne kadar istemiyorum desem de, içimde bir yerde onun dokunuşlarından hoşlandığımı kabul etmeliyim. Kendime itiraf edemesem de...Abimden sonra hiç kimseye böylesine yakın olmamıştım. . Ama dün gece onun gözlerinde gördüğüm şey... Bir an için hayal mi, yoksa gerçek mi olduğunu anlayamadım. O an, her şeyin gerçek olduğuna inanmak istedim. Gözlerinin içinde kaybolurken, kalbim belki de son kez huzur bulmuştu. Ama şimdi anlıyorum ki, hepsi sadece bir hayaldi. Bir yanılsama... Bir hayal uğruna kalbimi parçalara ayırdım.hepsi sahteymiş. Bir hayalden ibaretmiş. Ve ben, bu hayalin içinde kaybolurken, kalbim bir daha toparlanamayacak kadar kırıldı. onun gözlerinde kendimi bulduğumu sanmıştım ama aslında kaybolmuşum. Canımı en çok yakan dün geceyi hatırlamıyormuş gibi davranmasıydı yalan söylüyordu
-"Ben seninle ilgilendim çünkü içimden gelen buydu," dedim, sesim sakin ama kararlıydı. . "Dün gece senden hiçbir beklentim yoktu. Bunu bilmeni isterim.Belin klinikten çıktığında, ben bu evde olmayacağım. Hatta bu şehirden bile gitmiş olacağım. Sokakta karşılaşsak, bana selam vermene gerek yok. Hatta yolunu değiştirirsen, bundan alınmam. "Kelimeler dudaklarımdan dökülürken, içimdeki o tanıdık acı yerini bir tür dinginliğe bırakmıştı. Korkut'un yüzüne bakarken, gözlerimde en ufak bir pişmanlık belirtisi yoktu. "Seninle aynı sofrada oturup yemek yemem zaten. Mihriban’ın da, senin de sofrada benim varlığımdan rahatsız olduğunuzu hissediyorum. Bu durumdan şikayetçi değilim. Siz yemeğinizi daha rahat yersiniz, ben de mutfakta kendi başıma yerim. Kimseye rahatsızlık vermem.
"-Korkut’un gözlerine baktım, ama bu seferki bakışlarım onu anlamak için değildi . "Gel dedin, geldim. Şimdi git diyorsun, gideceğim. Benim için bu kadar basit. .Gözlerimi onun gözlerinden ayırmadan, derin bir nefes aldım ve devam ettim, sesim daha da sertleşmişti. ". Senin dünyanda bana yer yoksa, bu benim için sorun değil. Benim de kendi dünyam var ve orada bir yerim var."Ama ben bu evden gidene kadar… lütfen, gözündeki şu ifadeyi sil. Bana iğrenir gibi bakma, Korkut. Sana zararı olmayan bir kadına böyle bakma,” dedim, “Benim için değilse de, abimin hatırı için bana böyle bakma,” , sesimdeki titreme artık beni ele veriyordu. “Senden ilk ve son isteğim bu,” dedim, sesim kısılmıştı
.Korkut’un yüzündeki ifade değişir gibi oldu, ama ben bunu önemsemedim. Onun duygularını anlamak, artık benim meselem değildi. Bu benim doğamda var.
Ben böyleyim, Kardelen," dediğinde, sesi bir kez daha o tanıdık soğukluğu taşıyordu. O an, sanki üzerimde bir yük belirdi; ruhum ağırlaştı. Korkut'un bakışları, içimde bir yerlerde yanmaya başlayan bir kıvılcımı söndürüyordu.Gözlerimle onunla bir bağ kurmaya çalışıyordum ama karşımdaki duvarın ardında yatan hiçbir şeyi göremiyordum. ; duygularını saklamak için bir zırh inşa etmişti. "Eğer bunu kabul edemiyorsan, benden uzak dur. Gözlerin gözlerime değmesin," dediği anda, kalbim sanki bir bıçakla kesilmiş gibi oldu. Kardelen, "Senin duyguların beni ilgilendirmiyor? Zihinimi meşgul eden bir kadın değilsin," dediğinde, bu kelimeler içimde bir boşluk açtı. duygularım yerle bir olmuş, kalbim ağır bir taş gibi göğsümde çökmüştü
.O an canım öylesine acıdı ki, nefes almakta zorlandım. İçimdeki her şeyin yerle bir olduğunu, . Dudaklarım titredi ama gözlerimi ondan ayıramadım. Onun gözlerinde bulmayı umduğum sıcaklık, sevgi kırıntıları yoktu. Sadece donuk ve mesafeli bakışlar vardı.Zihinimi meşgul eden bir kadın değilsin," derken, kelimeleri sanki bir mızrak gibi kalbime saplandı
Tamam, dedim, içimden kopan o acının tüm bedenimi sararak dudaklarımdan dökülmesine izin vererek. “Gözlerine bakmayacağım.” Oysa ki, dün gece bana söyledikleri o sıcak sözler, sevgi dolu bakışlar…
Bunların hepsi bir rüya mıydı? Aptal Kardelen, uyarıcı madde etkisiyle söylenmiş bu sözlerden sonra hala umut etmem acınasydı ve kendime saygısızlıktıSeni ne yapsın bu adam? Yüzüme bile bakmıyor. Belki de daha da ileri gitti, dün olanları hatırlayıp bana olana dokunuşlarından iğrenmiş olabilir. İçimdeki karmaşa büyürken, her ihtimali kafamda sıralamaya çalıştım. gözlerim doldu ama gözyaşlarımı tutmaya çalıştım.Korkut sessizdi. Yüzündeki o soğuk maske, içimde kopan fırtınaya inat, hiç değişmeden orada duruyordu. Sanki benim bu acımı görmek bile istemiyordu. Belki de, gerçekten de istemiyordu.
Ona olan sevgimi, gözlerimle anlatmak için çırpındığım her an, o bana daha da uzaklaşıyordu.Aramızda sessizlik büyüdü. O an, onun gözlerine bir daha bakmamanın ne kadar zor olacağını fark ettim.Kalbimdeki ağırlıkla geri çekildim, odadan çıkarken, her adımımda bu yükün beni daha da ezdiğini hissediyordum. Korkut'un bana verdiği acıyı, onun göremeyeceği bir yerde, kendi kalbimde taşımaya karar verdim.Kapıyı kapattım, aramızdaki son bağın da kapandığını hissederek.
Korkut’un bana söylemediği kelimeler, içimde derin yaralar açmıştı. . O geceki adamla, şu an karşımda duran adam arasında bir uçurum vardı ve ben bu uçurumun kenarında duruyordum, düşmemek için çabalıyordum. Ama her adımımda, Korkut’un arkamdan gelmeyeceğini bilerek, içimdeki o büyük boşlukla yürümeye devam ettim. odayı terk ettikten sonra derin bir nefes alarak kendimi toparlamaya çalıştım. Gözlerimde biriken yaşları inatla geri çektim. Şu an hissettiğim acıyı Mihriban’a yansıtmak istemiyordum. Onun masum dünyasında, bu tür kırgınlıkların yeri olmamalıydı. Belki de Mihriban’ın yanında olmak, içimdeki acıya ilaç olabilirdiAdımlarım beni mutfağa yönlendirdi. Mihriban’ın uyanmış olabileceğini düşünerek, onun sevdiği küçük kahvaltıyı hazırlamaya karar verdim. Gözüm bir köşedeki tepsiyi fark edince, hızlıca bir tost hazırlayıp, yanına da bir bardak süt koydum. Mihriban süt içmeyi çok severdi; onu biraz olsun mutlu etmek, bana da iyi gelecekti.Tepsiyi dikkatlice taşıyarak Mihriban’ın odasına yöneldim. Kapıyı hafifçe araladım ve içeri adım attım. Mihriban’ın uyanmış olduğunu görünce, yüzümde istemsizce bir gülümseme belirdi.
Gözleri hafif mahmur, küçük bedenini yatağının köşesine çekmiş, düşünceli bir şekilde oturuyordu."günaydınnnn dedim yumuşak bir sesle, tepsiyi ona doğru uzatarak.
"Senin için tost ve süt getirdim."Mihriban bana doğru bakmadan mırıldandı. "Ben dayımla kahvaltı yapacağım." Sesi sertti, neredeyse yabancı bir tonla konuşuyordu.sanırm benimle bağ kurmamak için agresif davranıyordu .Bu beklenmedik soğukluk beni afallattı. Kalbimdeki kırılganlık bir kez daha su yüzüne çıkıyordu. "Ama… şu an dinleniyor," dedim yavaşça, onun bu sertliğini anlamaya çalışarak. "Senin için hazırladım, hadi, birlikte yiyelim."Mihriban, aniden eliyle tepsiyi itti ve o anda ne olduğunu anlayamadan, tepsideki süt bardağı devrildi."Ben dayımla kahvaltı yapacağım!" diye tekrarladı Mihriban, sesinde artan bir inatçılık vardı. Bu sözler, odanın duvarlarında yankılandı, sanki sadece Korkut'un değil, Mihriban'ın da bana karşı bir set çektiğini hissediyordum. Onun bu kadar sert bir tavır sergilemesi beni derinden yaraladı. Küçük bir çocuk olsa da, bu tavrının arkasında yatan acıyı anlayabiliyordum.Ancak Mihriban, bana hiç aldırış etmeden hızla odadan çıktı. Arkasından adım atmayı düşündüm, onu durdurmak istedim, ama bacaklarım beni taşımayacak kadar ağırlaşmıştı sanki. Kalbimde bir sızı hissettim, o an orada çaresizce kalakaldım.Elimde boşalan tepsiyle kaldığım donakalmıştım. O an, gözlerimde biriken yaşlara engel olamıyordum.
Mihriban’ın bana karşı bu kadar uzak durması, sadece bir çocuğun kaprisi olamazdı. Bu olanları hak edecek ne yapmış olabilirim ki darbe üstüne darbe alıyordum resmen.Telefonumun ekranına düşen bildirim sesi, içimdeki tüm karmaşayı bir anlığına unutturdu. Ekrana baktığımda, Özlem’den gelen bir mesaj vardı. Parmağımla ekranı kaydırarak mesajı açtım ve o tanıdık, coşkulu cümleler hemen gözüme çarptı:Özlem:“Kızlarla bugün harika bir plan yaptık! Hem biraz kahve içip laflayacağız hem de alışverişe çıkacağız. Sen de kesinlikle bizimlesin! Saat 13:00’te buluşuyoruz. Sakın bahane uydurma, tamam mı?”*Özlem’in bu mesajı beni bir nebze olsun gülümsetti. Onun enerjisi her zaman bulaşıcı olmuştu Evdeki yoğun gerginlik, Korkut’la aramızdaki kırıcı sözler ve Mihriban’ın soğuk tavırları derken, nefes almaya ihtiyacım vardı. Dışarı çıkmak, belki de zihnimi biraz olsun toparlamama yardımcı olacaktı.Telefonumu elime alıp cevap yazmaya başladım. Parmaklarım tuşların üzerinde dans ederken, içimde hafif bir heyecan hissi oluştu.Ben:Tamam,. Biraz hava almaya ihtiyacım var zaten
Telefonu kapatıp bir süre düşündüm. Dışarı çıkmak, Özlem ve diğer kızlarla vakit geçirmek, sadece birkaç saatliğine bile olsa kafamı dağıtmamı sağlayacaktı. Derin bir nefes aldım ve yüzümde beliren hafif bir tebessümle odama gittim. Gardırobumun önünde durup ne giyeceğime karar vermeye çalışırken, Özlem’in bana her zaman olduğu gibi iyi geldiğini fark ettim.Dolabımdan birkaç kıyafet çıkardım, ama hangisini giyeceğime karar vermekte zorlandım. . Dolabımın kapaklarını açtığımda, İçlerinden biri dikkatimi çekti: ince, uçuşan, sarı ve beyaz desenli bir elbise. Giydiğimde kendimi bir çiçek gibi hissettimAyaklarımda rahat ama şık , doğal tonlarda bir sandalet giydimMakyajımı yaparken, Cildime hafif bir BB krem sürdüm Gözlerime açık kahverengi farla derinlik katarken, kirpiklerime bolca maskara uyguladım. Yanaklarıma hafif bir pembe allık ekleyerek, Dudaklarıma nude tonlarında bir ruj sürmeyi tercih ettimSaçlarımı serbest bıraktım; doğal dalgalarım omuzlarıma dökülerek yumuşak bir hava kattı. Sıcak havaya uygun olarak, saçlarımın bir kısmını yukarıda dağınık bir topuz yaparak topladım. aynadan son kez kendime baktım ve çıktımEvden çıkmadan önce içimdeki öfkeyi bastırmaya çalışarak derin bir nefes aldım. bir yanım her şeyi bırakıp gitmek isterken, diğer yanım durup mücadele etmem gerektiğini fısıldıyordu. Kararımın ağırlığını sırtımda hissederek mutfağa doğru yöneldim. Kapının önünde bir an duraksadım, içimdeki fırtınayı dışarıya yansıtmamaya çalışarak. Mutfak kapısını yavaşça açtım ve içeride çalışanları gündelik işleri yaparken gördüm.Onları izlerken içimdeki karmaşayı hissetmemeleri için yüzüme sakin bir maske geçirdim. Derin bir nefes daha alarak onlara doğru yürüdüm. "Sizden bir şey istiyorum," dedim, sesimdeki kararlılık çatlaklardan sızan öfkeyle biraz titriyordu.zihnim bir an için Mihriban’ı düşündü; o masum küçük kızı beni neden sevemediğini anlamaya çalışmaktan yorulmuştum
"Mihriban’a kahvaltı hazırlayın, lütfen. Ve Korkut için de bir çorba yapmayı unutmayın," dedim, sesim titrekTİ. "İlaçlarını içmesini hatırlatmayı da unutmayın." O an sesimdeki tonun ne kadar sertleştiğini fark ettimçalışan , “Tabii ki, Kardelen Hanım,” dedi. Cevabındaki saygı, içimdeki öfkeyi bir nebze olsun yatıştırdı. Ama yine de Korkut’un ve Mihriban’ın tavırları aklımdan çıkmıyorduGözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. İçimdeki çatışma devam etse de, kendimi dışarı atmak zorundaydım. Son bir kez daha onlara bakarak, “Görüşürüz,” dedim ve mutfaktan çıkıp kapıya yöneldim. Evin önünde bekleyen siyah arabanın yanında duran şoför, beni fark eder etmez hızlı adımlarla yanıma yaklaştı. Profesyonelce yüzüne yerleştirdiği ifadeyle selam verip arabanın kapısını açtı. Gözlerim kısa bir an için kapının ardındaki deri koltuklara kaydı. Bu lüks, bu ihtişam... Bana ait olmayan her şeyden tiksiniyordum.Bu ayrıcalıklar bana ait değildi Beline aiti kullanmam doğru olmazdı“Gerek yok, ben kendim gideceğim,” dedim, sesimdeki kararlılığı açıkça hissettirerek. Şoförün gözlerinde beliren şaşkınlık, ardından yerini nezaketen kabul edilmiş bir sessizliğe bıraktı. ı O an, bu lüksün beni daha da yabancılaştırdığını fark ettim
. Buraya ait değildim;. Bu düşüncelerle dolu kafamı toparlamaya çalışarak, otobüs durağına doğru yürümeye başladım.Toplu taşımaya bindiğimde, kalabalığın arasında bir köşeye yerleştim. Otobüs hafifçe sarsılırken, camdan dışarı bakarak sabah olanları düşünmeye başladım. Gözlerim, hızlıca geçen sokakları tararken, aklımda olan olayları sıraladım.Öncelikle, Korkut ile yaşadıklarım beni hâlâ etkiliyordu. O soğuk bakışları, sert tavırları ve özellikle de o suskunluğuyla içimdeki huzuru alt üst etmişti. Korkut’un, “Bu benim doğamda var,” dediği an, içimde bir şeylerin kırıldığını hissetmiştim. Kalbim, onun bu sert halinin ardında yatan duyguları anlamaya çalışırken, bu karmaşa içinde kaybolmuştu.Bir yandan Mihri ile olan iletişimim de içimi kemiriyordu. onun yüzüne vurmak istemesem de, yaptıkları beni çok üzmüştü. Üzerimdeki öfkeyi hissetmekle birlikte, ona kıyamıyordum. otobüs durdu .
Kendimi toparlamaya çalıştım.. Otobüsten indiğimde . Hızla AVM’ye doğru yürümeye başladım. Girişte, büyük cam kapıdan içeri adım attığımda, kızları bulmak için gözlerimi etrafa dikip bakınmaya başladım nerde olduklarını sormak için telefonumdan araycaktım kiTam o anda, Özlem’i hemen fark ettim. Kıvırcık saçlarıyla, kahkahalarıyla hemen yanımda belirdi. “Kardelen!” diye seslendi, yanına koştuğumda kollarını açarak beni karşıladı. Sarılmanın verdiği sıcaklıkla birlikte içimdeki gerginlik biraz olsun azaldı.“Merhaba, kızlar!” dedim, diğer arkadaşlarıma da el sallayarak. elif, ayla , merve ile tek tek sarılmıştım uzun zamandır buluşamıyorduk kızların işi , hayat yoğunluğu bizi bir araya getiremiyordu
Özlem, “Bugün neler yapmayı planlıyoruz?” diye sordu, heyecanla.“İlk önce biraz alışveriş yapalım, sonra bir şeyler yeriz,” dedi ayla Hep birlikte yürüyerek mağazaların önünden geçmeye başladık. Elif, bir elbiseye göz atmaya karar verdi. “Aaa, burası harika bir yer! Bakın, şuna bayıldım!” diyerek etrafa bakındı .
Elifi seviyordum ama bugün garipti bana çok tuhaf bakıyordu belkide bana öyle geliyordur bu duruma fazla takılmamaya karar verdim. sonrasında kızlar alışveriş yaptı bende onlara dışarıdan bir göz olarak fikir verdim kendim için pek bir şey almadım mutsuz olunca bir şey almak istemiyordum sonrasında neden bunu aldım diyerek tekrar mutsuz oluyordum çünkü
Alışverişin ardından kafede oturmuştuk , birer kahve sipariş etmiştik. Kahvelerimiz gelir gelmez sohbetin derin sularına dalmıştık. Özlem, Elif, Merve ve Ayla... Hepsi en son yaşananları anlatıyor, birbirlerinden duydukları yeni dedikoduları paylaşıyorlardı. Gülüşmeler, şakalar, anılar havada uçuşuyordu. . Ancak sohbet bir noktada dönüp dolaşıp bana gelmiştiAyla, gözlerinde merakla bana doğru eğildi, sesi hafif bir alayla karışık ciddiyet taşıyordu. “Ee, sende bir şeyler var mı, Kardelen? dedi diğer kızların da dikkatini bana yöneltti.
Gözler bir anda üzerime çevrildi, herkes bir cevap bekliyordu.O an içimdeki heyecan dalgasını bastırmaya çalışarak derin bir nefes aldım. Kalbim hızlanmış, Korkut’un yüzü zihnime kazınmıştı. Onu düşündükçe, kalbimde beliren o karışık hisler beni daha da ürkütüyordu. Bir yandan bu duyguları paylaşmak istiyordum, diğer yandan ise gerçeklerin sertliği canımı yakıyordu neyi paylaşacaktım ki kızlar benden nefret eden bir adama aşık oldum desem evet resmen aşık olmuştum dün gece bunu netleştirmiştim o acı çekerken kalbim de onunla acı çekmişti çünkü. sürekli onu düşünmem offf bunu kendime neden yapıyordum ki
Gözlerimi Ayla’nınkilerle buluşturdum ve dudaklarımda hafif bir tebessüm belirdi. “Biri var,” özleme anlatmıştım ama sizin haberiniz yok tam emin olmadan size anlatmak istemedim dedim, sesim alçak ama kararlıydı. Kızlar hemen dikkat kesildi, merakla bana bakıyorlardı. “Ama... tek taraflı bir şey. Yani, ben ondan hoşlanıyorum,” dedim,
cümlelerimi toparlamaya çalışarak. İçimdeki duyguların yoğunluğu, kelimelerimi seçmemi zorlaştırıyordu.Elif, kaşlarını kaldırarak beni dinliyordu. Merve ise merakla eğilmiş, sanki her an daha fazlasını öğrenmek için sabırsızlanıyordu. “Hoşlanmaktan da öte... Sanırım bu aşk gibi bir şey,” dedim sonunda. Kalbimdeki yük, kelimelerle biraz olsun hafiflemiş gibiydi. “Sürekli onu düşünüyorum. Onu gördüğümde ya da aklıma geldiğinde, kalbim hızlanıyor, nefes almakta zorlanıyorum. Ama...” dedim, sesi biraz daha kısık bir tona düşürerek, “Dediğim gibi, bana karşı hiçbir duygusu yok. Hem de hiç. sanırım benden nefret ediyor yada onun gibi bir şey
O an kızların bakışlarındaki değişimi fark ettim; yüzlerinde merakın yanında, bana karşı bir şefkat belirmişti.Ayla derin bir nefes alarak araya girdi, “Belki de senin düşündüğün gibi değildir, belki de hislerini göstermekte zorlanıyordur,” dedi, ama bu olasılığı düşünmek bile beni ürkütüyordu. O an fark ettim ki, Korkut’u sevmenin getirdiği karmaşa ve acı, beni daha da derin bir çıkmaza sürüklüyordu..
Korkut’un bana karşı hissetmediği şeylerin ağırlığı, omuzlarıma yüklenmişti. Ama kızlara bu rahat ortamda anlatmak biraz olsun iyi gelmiştiÖzlem, Kaşlarını çatmış, gözlerinde bir öfke kıvılcımıyla bana baktı. "Kardelen, o mağara adamı seni hak etmiyor, !" diye sertçe çıkıştı.
Sesi, kafenin kalabalığı içinde bile dikkat çekici bir şekilde yükselmişti.Özlem’in bu tepkisi, bir yandan beni güldürse de diğer yandan söylediklerinin ciddiyetini hemen anladım. Onun bu kadar öfkelenmesi, Korkut’un bana olan tavrırları yüzündendiBu sözler üzerine Ayla, Merve de onaylar şekilde başlarını salladılar.
Ayla, kolunu omzuma doladı. “Özlem haklı, Kardelen. Eğer seni göremiyorsa, bu onun kaybı. Sen çok daha iyisini hak ediyorsun,”Merve, bir yandan kahvesini yudumlarken gülümseyerek, “. Bazen erkekler kör olabiliyorlar sen canını sıkma , akışını bırak bence
”Özlem, bu konuşmaların ardından tekrar bana döndü ve gözlerimin içine bakarak daha yumuşak bir sesle konuşmaya başladı. “Bak, seni çok iyi anlıyorum. Ona karşı hissettiklerin gerçek ve derin, bunu kimse inkar edemez. Ama senin kendine olan değerini kaybetmemen gerek, Kardelen. Kendine bu kadar acı çektirme, lütfen,” dedi,Kızların bana olan bu saf sevgisi ve dostluğu, kendimi biraz olsun daha güçlü hissetmeme yardımcı oldu. Ama Korkut’a karşı hissettiğim şeylerin ağırlığı, hala içimde yankılanıyordu. Özlem’in söyledikleri doğruydu korkutu sevmek sanki acı çekmek gibiydi
iKızlar bir anda sessizleşti, hepsi dikkatle bana bakıyordu. Derin bir nefes alıp kafamın içindeki karmaşayı toparlamaya çalıştım. . "Belki de ben kendi kendime gelin güvey olmuş olabilirim. Yani, sonuçta bana umut vermedi. Her şey benim kafamda büyümüş olabilir ayrıca zaten çok yakında bu şehirden gidiyorum yani uzaklaşınca duygularımda büyük ihtimalle yok olur derin nefes aldım ve tekrar konuştumkızlar bir şey daha oldu
. “Şey oldu... dün gece,” dedim ve sözlerim bir süre havada asılı kaldı. O an ne diyeceğimi bilemedim; anlatmam gereken çok şey vardı ama kelimeler düğümleniyordu. Gözlerimi kaçırmadan konuşmaya devam ettim. "Biraz utanıyorum ama size anlatmalıyım. Dün gece biraz yakınlaştık... ama öpüşmedik.”Sözlerimden sonra bir anlık sessizlik oldu. Ayla kaşlarını kaldırıp merakla bana baktı. “Yakınlaştınız mı? Nasıl yani?” diye sordu, yargılayıcı değil, ama açıkça meraklıydı.“Evet, yani... Fiziksel olarak yakınlaştık,” diye açıkladım. Kızların bakışlarındaki şaşkınlığı hissediyordum, ama anlatmak zorundaydım. “Ama öpüşmedik. O kadarını söyleyebilirim.. Ve o, dün geceden sonra bana karşı aşırı sinirli.
Sözlerim hızlandıkça, içimdeki endişe de artıyordu. Korkut’un o sinirli bakışları, beni dünden beri rahat bırakmıyordu. “Düşünceleriyle ilgili bir şey söylemedi, ama belli ki ona göre yanlış bir şey yaptık.
”Bu sözlerim üzerine ayla bana dikkatle baktı, gözlerinde sorgulayan bir ifade vardı. “Ne kadar yaklaştınız siz?” diye sordu, sesi bir yandan meraklı, bir yandan da endişeliydi. Onun bu sorusu beni tereddüt ettirdi, ama içimdeki karmaşayı paylaşmak zorundaydım.
Bir an duraksadım, yüzümde utangaç bir ifadeyle kızlara baktım. “Boynumu öptü,” diye itiraf ettim, gözlerim yerdeydi. Hemen ardından, biraz daha kısık bir sesle devam ettim. “Sonrasında… elleri göğsümü ...
.merve sözümü kesti-“Kız, sus! O kadar detay verme, kafedeyiz,” diye fısıldadı sesinde endişe vardı. “Millet masalları dinliyor, rezil olacağız.”- hepimiz mervenin sözünü gülmüştük
-Gözlerimi merveye dikerek derin bir nefes aldım. yakınlaştığımızı hatırlamıyor bazı özel nedenlerden dolayı , yad da hatırlamak istemiyor ” dedim, . Kafamı yere eğip biraz daha sessizce ekledim, "Ama tuhaf bir şekilde, ben onun hatırladığını düşünüyorum. Sabah fazla agresfti, sanki olanları hatırlıyormuş gibiydi keşke dürüst olsaydı bana karşı hata yaptım deseydi o zaman bu kadar canım acımazdı ama eminim hatırlıyor gerçi hatırlasa ne olacak değersiz bir an onun için .
-Ayla ise kaşlarını çatarak konuşmaya başladı. “Kardelen, bak... belki de gerçekten hatırlamıyordur. Ya da olanları anlamlandırmaya çalışıyor olabilir. Bu tür şeyler bazen insanı korkutabilir, özellikle eğer duygusal olarak karışık bir durumdaysa. Ama ne olursa olsun, senin bu kadar üzülmeni istemiyorum,” dedi, sesi kararlı ama bir o kadar da şefkatliydi. sözleri beni biraz rahatlatmıştı, ama içimdeki karışıklık hala devam ediyordu. Korkut’un bu sabahki tavırları kafamı allak bullak etmişti. Onun ne düşündüğünü ya da hissettiğini anlamak neredeyse imkansızdı, ama kızların destekleyici tavırları bana biraz olsun güç verdi.
Elif, bizleri dinledikten sonra konuştu, ama keşke konuşmasaydı canım yeterince yanmıştı bugün başka zamanda o yakabilirdi . “Kardelenciğim, senin adına çok üzüldüm, ama…” dedi alaycı bir gülümsemeyle. “Sen de çok büyük konuşuyordun yok benim aşık olacağım adam beni çok sevecek , beni anlayacak
. Benim ilişkime laf ediyordun bir de. En azından ben seviliyorum , baksana, adam bildiğin seni kullanmış. Sonra da umrunda bile olmamışsın. Adam dokunduktan sonra pişman olmuştur zevk vermemişsindirElif bu sözleri söylerken yüzündeki o küçümseyici gülümseme daha da belirginleşti. "Ama adama hak veriyorum," diye devam etti. "Senin gibi birine katlanmak zor. Bir erkeği elinde tutmayı bile beceremiyorsun.
"Bu sözler, kalbime saplanan bıçak gibiydi. Bunca yıllık arkadaşım, neden böyle davranıyordu? Masada ölüm sessizliği hâkimdi. Herkes donmuş gibiydi,Daha fazla bu zehirli sözlere dayanamayıp sesimi yükselttim. “Elif, ben senin ilişkine laf etmedim. Sadece Hakan’la olan ilişkinde fazla fedakâr olduğunu söylemiştim. Bunu senin canını acıtmak için değil, seni korumak için söyledim. Hakan seni defalarca aldattı ve sen her seferinde onu affettin
.”Elif’in yüzünde bir anlık öfke belirdi, sesi daha sertleşti. "O kızlar gelip geçiciydi. Şu an Hakan sadece beni seviyor. Hep bana döndü. Senin anlamadığın bu!"
Ne dersem boştu. Elif’in içinde bana karşı bir kin vardı, ama neden? Bir zamanlar en yakın arkadaşım olan kişi, nasıl bu kadar zehir dolu sözlerle bana saldırabiliyordu?Masadaki sessizlik ağırlaşırken, içimdeki kırgınlık gittikçe büyüyordu
. Elif’le aramızdaki o eski dostluğun yerini acı dolu bir hüzün almıştı.- Bak işte, yine sessizleşiyorsun çünkü verecek cevabın yok ? Gerçekten, seni neden sevsin ki? sen bile kendini sevmiyorsun özlem olmasaydı seninle kimse seninle arkadaş olmazdı
Elif’in söylediklerini duydukça öfkem kabarıyordu. Suç bendeydi kimseye zayıflıklarını anlatma yoksa gün gelir kullanır bu sözü şimdi daha iyi anlıyordum.
Allahım bugün kardeleni üzme günü falan mıydı. O kadar ileri gitmişti ki, artık sessiz kalmak mümkün değildi. Gözlerimde biriken yaşları bastırarak derin bir nefes aldı, titreyen sesiyle ama kararlı bir şekilde konuşmaya başladı.
“Elif, senin gerçekten nasıl bu kadar acımasız olabildiğini anlayamıyorum. ama açıkça belli olan şey Sen hayatındaki problemleri benim üzerimden çözmeye çalışıyorsun.”Elif’in yüzündeki küçümseyici gülümseme dondu
“Belki de Hakan seni defalarca aldattığı için sen kendine olan güvenini kaybettin ve bu güvensizlik içinde bana saldırarak kendini daha iyi hissetmeye çalışıyorsun. Ama senin hayatındaki mutsuzlukları benim üzerime yıkmaya çalışman, ne seni daha güçlü yapacak ne de daha mutlu. Hakan seni seçmiş olabilir, ama sana olan sadakati tartışılır. Ve sen, bunu her an, her saniye hissettiğin için bana saldırıyorsun
.”Elif ne diyeceğini bilemeden bakakalı bana Merve, Ayla ve Özlem, Elif’in söylediklerine sessizce tanıklık ediyorlardı. Gergin bir sessizlik masayı sarmıştı, ama Elif’in giderek daha da acımasızlaşan sözleri karşısında hepsi rahatsız olmuştu. Elif’in son sözlerinden sonra, masada bir an için sanki zaman durmuştu. Kimse konuşmuyor, kimse kıpırdamıyordu.
Sonra, Özlem yavaşça başını kaldırdı, “Kardelen haklı,” dedi. Gözlerinde bir yargı yoktu, aksine, bana yönelik bir anlayış ve destek vardı. “Elif, hepimiz biliyoruz ki Hakan seni çok yaraladı. Ama bu yaraları Kardelen'e yükleyerek kendini iyi hissetmeye çalışman doğru deği kardelen sana hiçbir zaman kötü niyetle yaklaşmadı .”
Merve başını onaylayarak salladı. “Elif, bu kadar acımasız olman gerekmiyor. Sen de çok şey yaşadın, ama bu yaşadıklarının hıncını Kardelen’den çıkaramazsın. Hepimiz arkadaşız, ama şu an söylediklerin çok ağır
”Ayla ise en sessiz kalanlardan biriydi, ama sonunda dayanamadı. Gözleri Elif'e dönük, sesi yumuşak ama kararlıydı. “Kardelen sadece seni korumaya çalıştı, seni kaybetmemek için uğraştı. Hakan’ın sana zarar verdiğini hepimiz gördük, ama Kardelen bunu fark etti ve seni uyardı onu suçlayamazsın.”
Elif, in yüzü asıldı. Gözlerinde bir öfke ve hayal kırıklığı parlıyordu . Yüzündeki küçümseyici ifade aniden soldu ve yerini donuk, ifadesiz bir bakış aldı. Sanki o an, masadaki yerini kaybettiğini anlamıştı.Bir anda sandalyeden hızla kalktı, çantasını alıp omzuna attı ve masaya sert bir bakış fırlattı. “Bu konuda daha fazla konuşmaya gerek yok,” dedi, sesi artık soğuk ve mesafeli. Herkes bana yakında hak verecek kardelen masum kız ayakları ile siz kandırmaya devma etsin ama sonunda bana hak vereceksiniz . Elif’in gidişini izlerken, içimdeki o öfke ve kırgınlık yavaş yavaş hafifliyordu. Bir zamanlar dostum olan kadının arkasından bakarken, onun hayatından kendi zehirli sözlerinin gölgesiyle uzaklaştığını fark ettim.Derin bir nefes alıp gözlerimi kapattım.
Merve, Ayla ve Özlem’in bakışlarını üzerimde hissettim, onların bana yönelen desteği içimi bir nebze rahatlatmıştı. Ama o an fark ettim ki, Elif’le olan dostluğumuz çoktan bitmişti.bu bitişi kabullenmek zorundaydım.Özlem nazikçe elini omzuma koydu. “Kardelen, sen doğru olanı yaptın. Bunu hepimiz biliyoruz.” Ayla ve Merve de başlarını onaylayarak salladılar. İçimdeki acı, onların sıcak sözleriyle biraz daha hafifledi.Ama yine de, masadaki bu sessizlik içinde kaybolurken, içimdedostluğunun bittiğini acı bir şekilde hissettim
..Ayla, Elif’in gidişinin ardından içindeki huzursuzluğu atarak bana döndü. “Kardelen,” dedi, sesi yumuşak ama kararlıydı. “Elif’in söylediklerini kafana takma. Gerçekten, zamanla hatasını anlayacak ve özür dileyecek.Ayla’nın bu sözleri içimde bir umut ışığı yaktı, ama yine de Elif’in acımasızca sarf ettiği sözler zihnimde yankılanıyordu. “Ama o, benimle olan dostluğunu hiçe saydı. üzgün olduğunu düşünmüyorum ben sadece ona destek oldum inanın ,” dedim, gözlerim dolarken
.-Özlem, aniden sinirlenmiş bir ifadeyle devreye girdi. ! Elif’in geçmişteki arkadaşlığımızın hatırına dua etmesi gerekiyor yoksa çoktan saçını başını yolmuştum resmen tüm kinini bugüne saklamış
özlem sinirli sinirli konuşurken sesszizce dinliyordum en iyisi günü sonlandırmaktı kızlarla vedalaştım. Merve, Ayla ve Özlem ile vedalaşırken, içimde bir boşluk hissettim. Gün, düşündüğümden çok daha kötü bir şekilde sonlanmıştı. Masada geçen tartışmalar, Elif’in acımasız sözleri ve onların ardından gelen sessizlik, içimde bir huzursuzluk yaratmıştı. Gözlerimi onlardan ayırmadan, her birine son bir kez baktım. Gülümsesem de, yüzümdeki ifade bunu yansıtmıyordu. zihnimde yankılandı:
"Ben insanlara ne yapmıştım?" Önce Korkut, sonra Mihri… Ve yıllardır dostum sandığım Elif. Tüm bu insanlar, birer birer benden uzaklaşıyordu. Onlarla olan bağım, sanki bir ip gibi gerilmiş ve kopmak üzereydi.Yavaşça yürümeye başladım, ama her adımda içimde bir ağırlık hissettim. Korkut’un duygusal karmaşası, beni ne kadar yaralamıştı; bunu kavrayamıyordum. Mihri’nin gözlerindeki soğuk ifade, aramızdaki mesafenin ne kadar derin olduğunu hatırlatıyordu. Elif’in acımasızlığı ise, yıllarca süren dostluğunun sonunu getirmişti. Artık insanların beni gerçekten sevdiğine inanmıyordum. Sanki beni yaralamaktan zevk alıyorlar suç bende miydi . insanlar benim bir kalbim olabilceğini unutyorlar bazen.İçimdeki bu yalnızlık, bir kayıptan daha kötüydü. Gözlerimi kapattım ve düşüncelerimin karanlık köşelerine daldım. Her an tetikteydim. İnsanların samimiyetine dair inancım, birbiri ardına sarsılmaya başlamıştı.Bunlar yaşanırken, kendi duygularımı sorgulamaya başladım. Belki de ben, bu sevgiye layık bir insan değildim. İçimdeki karanlık, insanların yanımda olmasının önünde bir engel haline gelmişti. Herkese karşı bir mesafe koyarak, kendimi koruma içgüdüsüyle hareket ediyordum. . İnsanların beni sevmemesine dair bir inanç, artık kök salmıştı. Ve ben, bu acıyı dindirmek için mücadele ederken, yalnızlığın derinliklerinde kaybolmuş hissediyordum. daha fazla düşüünmek istemiyordum bugün olanları ama içimdeki kırgınlık ve kızgınlık bir türlü geçmiyordu. Ne kadar kızgın olursam olayım bugün beni en az üzen kişi mihri kuştu aramızı düzeltemek için ne yapabilrdim ki , Mihri’ye karşı hep aynı zayıflığı gösteriyordum.
. Belki de ona hediye alarak bu soğukluğu aşabilirdim. Tam bu düşünceler aklımdan geçerken, bir kırtasiye dükkânının önünden geçiyordum. İçeri girip biraz dolaştım. Raflar arasında gezinirken, gözüme küçük, ahşap bir mangala oyunu çarptı. Çocukluğumdan beri bu oyunu severdim. Belki Mihri de severdi. Oyun poşetini alıp kasaya doğru yürüdüm ve oyunun ücretini ödedim. Kasiyer genç kız gülümseyerek teşekkür ederken, ben de ona hafifçe başımla selam verip dışarı çıktım.Dışarıdaki hava serindi ve yüzüme çarpan rüzgar bir an için içimdeki huzursuzluğu dağıttı. Oyunu poşete yerleştirip çantama koydum ve eve dönmek için durağa doğru yürüdüm. Yolun geri kalanını bir an önce tamamlamak, eve gidip düşüncelerimi toparlamak istiyordum.
Durağa vardığımda, toplu taşıma aracının gelmesini beklerken, bir yandan da sabah yaşananları kafamda yeniden tartıyordum.Nihayet araç geldi ve diğer yolcularla birlikte içeri girdim. Tam bu sırada, beklenmedik bir şekilde bir adamla çarpıştım.
Adam hızlıca özür dileyip yanımdan geçip gitti. Bu küçük kazaya pek aldırmadım; toplu taşımada bunlar oluyordu. İçeri girip boş bir yer buldum ve oturdum. Kendimi biraz rahatlatmak için derin bir nefes aldım. Çantamı kucağıma aldım ve içindekilere göz atmaya başladım. Oyun poşetinin köşesi, çantanın içinde hafifçe dışarı taşmıştı.
Onu daha iyi yerleştirmek için poşeti çantanın derinliklerine ittim. Ancak bu sırada çantanın içinde sıkışmış bir kâğıt parçası dikkatimi çekti.Başta ne olduğunu anlamadım, ama bu kâğıdın çantamda olmaması gerektiğini biliyordum. Titreyen ellerle kâğıdı çıkardım. Kâğıdın üzerindeki yazı, kalbime bir taş gibi oturdu
:"Düşmanlınla aynı yerdesin
,Bir katilin avuçlarının içindesin."Kelimeler gözlerimin önünde bir süre bulanıklaştı.
İçimde soğuk bir ürperti hissettim, sanki birisi boynuma buz gibi bir su dökmüş gibi. Kâğıdı ellerimden düşürmemek için tüm gücümü topladım. Bu ne anlama geliyordu? Kim, neden bana böyle bir mesaj gönderirdi? Kafamda yüzlerce soru dönüp duruyordu, ama hiçbirinin cevabını bulamıyordum.
Panikle etrafıma bakındım, belki bu notu kimin bıraktığını görebilirdim. Ama kimse dikkatimi çekmedi, herkes kendi dünyasına dalmıştı. Kimse bu notu bırakmış gibi görünmüyordu. İçimde yükselen korkuyu bastırmaya çalıştım. Bu sadece kötü bir şaka olabilirdi, değil mi? Ama ya değilse?Kâğıdı tekrar katlayıp çantamın içine koydum, ama elim hala titriyordu. Kendimi toparlamaya çalıştım ama bu hiç kolay değildi. Eve bir an önce gitmem gerekiyordu. Bu notun anlamını çözmeliydim. Yolculuğun geri kalanını sakin kalmaya çalışarak geçirdim, ama içimdeki bu huzursuzluk bir türlü geçmiyordu. Notun arkasındaki anlamı çözmek zorundaydım, ama bunu yapmak için önce kendimi sakinleştirmem gerekiyordu. Eve vardığımda bu durumu ciddi şekilde ele alacaktım. Ama o an, sanki her şey bir kâbus gibi üzerime çöküyordu.Toplu taşımadan inip eve doğru yürürken, çantamın içinde durmadan elimi yokladığım o kâğıt parçası zihnimde dönüp duruyordu. Her adımda, notun ürkütücü cümleleri sanki kulaklarımda yankılanıyordu:
“Düşmanlınla aynı yerdesin, bir katilin avuçlarının içindesin.”Kafamı toparlamaya çalıştım, ama bu o kadar da kolay değildi. Notun ne anlama geldiğini, kimin yazdığını ve bana neden gönderdiğini anlayamıyordum. Kalbimdeki huzursuzluk giderek büyüyor, bu durumu kime anlatmam gerektiğini düşünüyordum. İlk aklıma gelen kişi Korkut’tu. Onun bu konuda ne düşüneceğini merak ettim. Ama hemen ardından kendime kızdım. Bu durumun onun umurunda olacağını gerçekten sanıyor muydum? Korkut, hayatının karmaşasında kaybolmuş bir adamdı. Kendi sorunlarıyla, kendi iç savaşlarıyla boğuşurken, benim aldığım tehditvari bir notla ilgilenir miydi? Onun bana karşı ne hissettiğini tam olarak çözemediğim gibi, bana karşı bir sorumluluk duyup duymadığını da bilmiyordum.
Eğer ona bu notu gösterirsem, gerçekten ilgilenir mi? Yoksa sadece başını belaya sokmamak için uzak mı durur? Belki de bana yardım etmeye çalışırdı . Onu rahatsız etmek istemiyordum, ama bu durumu tek başıma çözmeliydimBelki de en doğrusu, bu meseleyi kendim halletmekti. Kendi başıma, kimseye bağımlı olmadan. Zaten Korkut’un yaşadığı dünyada, benim kaygılarım ona basit gelebilirdi. Belki de böyle bir not, onun gözünde sadece gereksiz bir ayrıntı olurdu. Ama bu durum benim için öyle değildi. Kafamda yüzlerce senaryo dönüyordu; belki de gerçekten tehlikedeydim. Korkut’a bahsedersem, beni küçümser mi, yoksa gerçekten ciddiye alır mı? Bu belirsizlik içinde ona güvenip güvenmemem gerektiğini sorguladım. İçimdeki bir ses, “Bu işin altından tek başına kalkmalısın,” diye fısıldıyordu.. İçimdeki bir parça, Korkut’un aslında benimle ilgilenmediğini fısıldıyordu. Onun dünyasında belki de ben sadece bir ayrıntıydım.
Onun karmaşık hayatında, ben neredeydim ki? Belki de aslında, onun için pek de önemli değildim. Notu ona göstersem bile, bir şey yapar mıydı? Beni gerçekten korur muydu? bilemiyordum Ama sanırım bu meselede ona güvenmek istemediğimi fark ettim. Güçlü olmalıydım. Ne olursa olsun, kendi ayaklarımın üzerinde durabilmeliydim. O yüzden eve dönerken, notu bir kez daha elime aldım ve kendi kendime söz verdim: “Korkut’a bahsetmeyeceğim. Bu meseleyi kendi başıma halledeceğim.”Yol boyunca bu kararımdan emin olmaya çalıştım. Ama yine de içimdeki o belirsizlik, korkunun ince ince işlediği damarlarıma sızıyordu. Kendime güvenmek zorundaydım, çünkü hayatta tek başına ayakta kalmak bazen en doğru yoldu..
"Yorum yapmayı ve oy vermeyi lütfen unutmayın. Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi merakla bekliyorum!".". |
0% |