@morzamiku
|
Sevilmeyen Adam
*Sana ihtiyacım olduğunu bile bile gelmiyorsun...* 8 yıl önce Hayat çok acımasızdı. Başkasının günahlarını hep masum insanlar çekiyordu. Belki de hatayı masum insanda aramak içimizi rahatlatıyordu. Keşke insanın ailesini seçme şansı olsa. Beni dünyaya getiren bir kadına hem sevgi duyuyordum hem de nefret. Duygularımın dengesizliği beni boşlukta bırakıyordu. Aile gibi görünen, sadece birbirimize katlanan insanlar olmuştuk. Belki abimin yanına Ankara'ya giderdim. Abi kardeş mutlu ve sorunsuz bir hayat yaşardık. Gerçekler peşimizi bırakır mıydı o zaman? Her şey sonsuza kadar güzel gider miydi? “Kardelen çiçeğim, neden ağlıyorsun?” Abime anlatmak istemiyordum, daha fazla üzülsün istemiyordum. Zaten zor bir hayatı vardı. “Yok abiciğim, ben soğan doğramıştım mutfakta, o yüzden gözüm yaşardı.” “Çiçeğim, hazırsan çıkalım. Otobüse 1 saat kaldı, yoksa geç kalırız. Sana bir sürprizim var.” Bak ne aldım sana.” Abim bir hediye paketi uzatmıştı. “Bakalım beğenecek misin?” Elimdeki paketi, ellerimin titremesini fark etmemesi için hızlıca açtım. Bana fotoğraf makinesi almıştı. “Güzelim, beğendin mi?” “Abi, bu çok güzel, teşekkürler.” Çok mutlu olmuştum. Dünyadaki en düşünceli adam benim abimdi. Fazla sevinmiş gibi görünmekten kaçınıyordum, o düşünceli adamı bilerek ve isteyerek üzecektim. “Mezuniyetimde fotoğraflarımı sen çekersin artık. Hadi bakalım, çok geç olmadan çıkalım. Kalacak yerimizi de ayarladım.” Abimin hediyesi beni çok duygulandırmıştı. Şimdi yapacağım şey için ömrüm boyunca kendimi affetmeyecektim. Abini üzeceksin Kardelen, daha fazla üzülmemesi için. “Abi, şey...” “Hadi güzelim, oyalanma.” “Abi, ben gelemem. Üzgünüm.” “Güzelim, çok hevesliydin. Kendine elbise bile almıştın, neden fikrini değiştirdin?” Abimi ikna etmeliydim, yoksa kötü şeyler olacaktı. Onun kalbinin daha fazla kırılmaması için yapıyordum. “Abi, sınavlarım var biliyorsun. Fikrimi o yüzden değiştirdim.” Abimin yüzünde yalnızlık çeken acılı bir ifade oluştu. “Çiçeğim, gelsen olmaz mı? Orada herkesin ailesi olacak, ben orada kendimi yalnız...” Cümlesini tamamlayamadı. “Her neyse, senin sınavın daha önemli. Ben sana videolarımı atarım. İnşallah bir arkadaşım orada fotoğraflarımı çeker.” Abimin böyle konuşması kalbimi paramparça etmişti. Gözyaşlarımı tutmaya çalışıyordum. Abimin kalbi kırılmasın diye uğraşırken ben daha çok kırmıştım. “Özür dilerim abi, ben bu aralar meşgulüm biraz.” “Canın sağ olsun, ben sana asla kırılmam çiçeğim.” Abim kırılmadım dese de kırılmıştı. Onun için önemli bir gündü, teğmen olarak mezun olacaktı. Mezuniyetinde ailesinden biri olmayacaktı yanında. Her zaman olduğu gibi yalnız olacaktı. Abim buruk bir ifade ile bana baktı. “Annem mezun olacağımı biliyor mu?” dedi. Yüz ifademden sorduğu sorunun cevabını almıştı. “Biliyor abiciğim, sadece annemi bilirsin işte. Öyle kalabalık ortamları pek sevmez.” Bile bile yalan söylüyordum. Abim ise yalan söylediğimi anlamıştı ama bozuntuya vermeden beni dinlemeye devam etti. Abimin yüz ifadesinden gitmek istediği anlaşılıyordu. “Güzelim, ben gideyim artık. Sen de kendine iyi bak, tamam mı? Sen iyi olursan ben de iyi olurum.” Abim bana sarılmış, saçlarımdan öpmüştü. O an ona sarılıp hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyordum. Kendimi zar zor toparlayabildim. “Abi, iki dakika bekler misin? Sana bir şey verecektim.” “Tamam, beklerim güzelim ama acele et, arabayı kaçıracağım yoksa.” Abimi kapıda bırakıp hemen mutfağa koştum. Abim geçen sefer geldiğinde annem ona yediği yemeği bile zehir etmişti. Abimi geldiğine pişman edip evden kovmuştu. O gün yaptığım böreği bile yiyememişti. Dün gece annemden gizli mutfağa girip abim için börek yapmıştım. Böreği saklama kabına koydum ve hızlıca abimin yanına gittim. “Abiciğim, yolda yersin diye börek yaptım sana.” “Güzelim, zahmet etmeseydin keşke. Annem çok kızdı mı bana börek yaptığın için? Evde tatsızlık çıkmasın benim yüzümden.” “Abiciğim, ne tatsızlığı? Alt tarafı bir börek. Hem merak etme, annem görmedi.” “Güzelim, nedense içimden bir his bana anlatmadığın bir şeyler varmış gibi geliyor. Sen benden şu Van kedisi gözlerini kaçırmazdın.” “Ya abi, deme şunu Allah'ını seversen.” Abim benim huysuzluğuma gülerken ben de ona sarıldım. “Ne olursa olsun, sen benim abimsin. Seni çok seviyorum.” “Güzelim, bu nerden çıktı şimdi? Tabii ki senin abinim.” “Yok, şey için demiştim yani... seni çok seviyorum.” “Güzelim, sende bir şey var ama yakında çıkar kokusu.” Abim saatine baktığında, ben de tedirgin bir şekilde evin çevresini kontrol ediyordum. Annem ile babam çarşıya çıkmıştı, her an gelebilirlerdi. “Güzelim, geç kalacağım. Ankara'ya gittiğimde seni ararım, olur mu?” “Olur abiciğim.” Abim yanaklarımı sıkıp beni sinirlendirerek gitmişti. Kapıyı kapattığımda tutmaya çalıştığım gözyaşlarım tekrar akmaya başlamıştı. Ağlamaktan gözyaşlarım ağzımın içinde ekşi bir tat bırakıyordu. Kapı zili tekrar çaldığında annem ve babam olduğunu anlamıştım. Kapıyı açtığımda annemin sinirli bir ifade ile bana baktığını gördüm. “Yıldırer gitti mi?” Duygusuz çıkan sesimle konuştum. “Evet.” “Aferin, söylediklerimi yapmışsın. Şimdi odana gidip ders çalış. Bugün ağlamaklı surat ifadeni görmek istemiyorum.” Babama baktığımda ise her zaman olduğu gibi tepkisiz bir şekilde bana bakıyordu. Dayanamıyordum, keşkeler içinde boğulmuştum. Toparlanıp odama gittim. Artık annemle aramızda ulaşılamayacak kadar mesafe vardı. 3 saat önce Aynanın karşısında abimin mezuniyeti için aldığım elbiseyi deniyordum. Çok heyecanlıydım. Annem ile babama mezuniyete gideceğimi söylememiştim. Söylesem bile kesin kızıp izin vermezlerdi. Abim beni gelip aldığında öğreneceklerdi. En iyisi yavaş yavaş alıştıra alıştıra söylemek, belki onları da ikna ederdim mezuniyete gelmeleri için. Bir aile olarak birlikte zaman geçirirdik belki de. Salona gittiğimde kimse yoktu. Yatak odasındadırlar diyerek oraya gittim. Tam kapıyı çalıp içeri girecektim ki annem ile babamın tartışma sesleri geliyordu. Sessizce annem ile babamı dinlemeye başladım. “Zeynep, Allah aşkına Yıldırer’in ne suçu var?”
"Onun suçu yok bu olayda Zeynep. O senin çocuğun. Ona şefkat göster. Yıldırer'e bir adım at, yoksa çok pişman olacaksın." "Asla o adamın kanını taşıyan birini sevemem." Annemin sesi çok öfkeli çıkıyordu. Konuşmalarına devam ettiler: "Tecavüz sonucu doğan bir çocuğa annelik yapamam. Ben o adamdan iğrenirken ona ait bir şeyi sevemem. Benim tek bir çocuğum var, o da Kardelen." "Zeynep, Yıldırer’in hiçbir şeyden haberi yok. Annesinin ondan neden nefret ettiğini bilmesi gerekiyor. Çocuk yıllardır senden küçük bir sevgi kırıntısı bekliyor. Sen ondan rahatsız olma diye yatılı okullarda perişan oldu çocuk." "Umurumda değil, benden uzak olsun yeter." Öğrendiğim gerçekler zihnimde dengesizlikler oluşturmuştu. Abim bunları duyduğunda çok üzülecekti. O, dünyadaki en iyi insandı. Annem ona gerçekleri söylerse yıkılır, toparlanamaz. Birden kapı açıldı. Annem beni görmüştü. "Kardelen, ne yapıyorsun burada? Bizi mi dinliyorsun sen?" Gözlerimdeki yaşlar kendiliğinden akmaya başladı. "Anne, abim..." Annem daha da sinirlenerek bana bağırdı. "Her şeyi duydun değil mi?" Göz yaşlarımın arasından annemle konuşmaya çalışıyordum. "Abim... abim..." Sözümü keserek konuşmaya başladı. "Ona abim deme. Senin abin yok." Annemin bana bağırmasıyla gözyaşlarım daha fazla akmaya başladı. Beni iki kolumdan sarsarak kendime getirmeye çalışıyordu. Babam, annemle aramıza girerek beni korumaya çalışıyordu. Sonunda annem sakinleşerek beni bıraktı. "Hakan, bizi Kardelen'le yalnız bırak." "Zeynep, kızın üstüne çok gitme. Şokta hala, görmüyor musun?" "Hakan, sen karışma! Bizi yalnız bırak dedim." Babam, pes etmiş ve usanmış bir şekilde evden ceketini alarak çıktı. "Anne, abim bu gerçekle yaşayamaz." "Umurumda mı sanıyorsun Kardelen? İnşallah ölür." "Anne, onun bir günahı yok. Sen nasıl ölüm kelimesini abime layık görürsün?" Annem, söylediğim cümleye sinirlendi. "Kardelen, senin dilin fazla uzamaya başladı. Ben senin annenim. Yıldırer umurumda değil. Geldiğinde ona tüm gerçekleri anlatacağım. Bir daha hayatımıza dahil olmaması için elimden gelen her şeyi yapacağım." Annemin sözleriyle iyice içimde bir korku oluştu. Yarın mezuniyeti vardı, en mutlu günüydü. Yıllardır mezun olacağı günün hayalini kuruyordu. Ona bu kötülüğü yapamazdı. Olanlarda onun bir suçu yoktu ki. "Anne, lütfen söyleme. Ne olur yalvarırım." Gözyaşlarım konuşmamı engelliyordu. Abim gerçekleri öğrenip yıkılırsa, bir daha bizi görmek istemezse, en önemlisi kendini suçlu görüp bizden uzaklaşırsa... Tekrardan konuşmaya devam ettim. "Ne istersen yaparım, yeter ki abime gerçekleri anlatma. Hayatında ilk kez mutlu bir gün geçirsin." Annem, tüm sinirini benden çıkarmak istercesine tekrar kolumu sıktı. "Onun mutlu olmaya hakkı yok. Babası yüzünden hayatım mahvoldu. İstemediğin bir çocuğu dünyaya getirmek nasıl bir his bilemezsin. O yüzden bana karşı çıkma. O adamın kanını taşıyor. Ondan iğreniyorum. Benim için sen ve baban varsınız. Onun bizim hayatımızda yeri yok, anla artık." Annemin söylediği cümleler kulağımda çınlıyordu. Yaşadığı korkunç bir şeydi, ama abimin olanlarda bir suçu yoktu ki. O günahsız olarak doğmuştu. Abimi her şeyden mahrum bırakmıştı sırf rahatsız oluyor diye. Abim soy ismini bile değiştirmişti. Mutlu olmak, abime yazılmamış bir kaderdi. Annemin bana bağırmasıyla tekrar kendime gelmiştim. "Odana geç. Olanları anlamayacak kadar aklın havada senin. Bir daha Yıldırer ismi bu evde geçmeyecek." "Anne, mezuniyet..." "Hâlâ mezuniyet diyorsun. Hiçbir yere gitmiyorsun." Çaresiz bakışlarla anneme yalvardım. "Anne, abime söz verdim." "Hayır diyorsam bu konu burada kapandı. Odana geç, yoksa her şeyi anlatırım. Bundan sonra ondan uzak duracaksın. Ona herhangi bir yakınlık kurmayacaksın. Ona soğuk davranacaksın. Eğer ona bir sevgi kırıntısı gösterdiğini görürsem veya anlarsam, işte o zaman yapacaklarımdan kork." Annem beni resmen abim ile tehdit ediyordu. Abimi sevgisizlikten öldürecekti. Bir insan her türlü şeyden mahrum kalarak yaşayabilir ama sevgisizlik onu tüketir. İnsan sevgi ile yaşardı çünkü. "Kabul ediyor musun? Abine hiçbir şey anlatmayacağım ama sen de ondan uzak duracaksın, anlaşıldı mı?" Ne yapacaktım? Gerçekler onu yaralardı. Benim ondan uzak durmam, onun yaralanmasını engelleyecekse her şeyi yapardım. Çaresizce, kabullenmiş bir ifade ile anneme baktım. "Kabul ediyorum." Annem memnun olmuş bir ifade ile bana baktı. Annem acı çekiyordu. Onun için derinden bir acı çekiyordum ama o acısını yanlış kişiden çıkarıyordu. Yılların getirdiği bir donukluk vardı yüzünde. Yaşadıkları kolay değildi. "Aferin, doğru yolu tercih edeceğini biliyordum. Şimdi odana git. Ben de çarşıya gideceğim, birkaç işim var. Söylediklerimi sakın unutma." Odama yavaş adımlarla gidiyordum, yeni yürümeyi öğrenmiş bir çocuk gibi. Çok çaresiz hissediyordum. Bundan sonra ne olacaktı? Abimden nasıl bunu saklayacaktım? Eninde sonunda öğrenecekti. Annem, abimin canının acıması için hançeri bana vermişti. Ben onun canını asla yakamazdım ki. --- Bölüm hakkında ne düşünüyorsunuz? |
0% |