@morzamiku
|
Umarım beğenirsiniz . Satır arası yorum yapmayı unutmayalım ...
--Tutkulu aşkın karşıtı nefret değildir; kayıtsızlıktır. Gerçekten âşık olsanız da, duygularınız karşılıklı olsa da, yine de mutluluğu garanti edemezsiniz.Sayfa 146 -Prozac'ı Bırak Platon'a BakLou Marinoff
Zaman sanki durmuştu. Her saniye, her nefes, ağır ve kesik kesikti. . Korkut’un gözleri, acı ve çaresizlikle dolu bakışları, içimdeki korku ve umutsuzluk duygularını daha da derinleştiriyordu. .Tüm bedeni, titreme dalgalarının etkisiyle savruluyor, her kası acıyla kasılıp gevşiyordu.Elleri, ince ince titreyen yapraklar gibi kasılıp gevşiyordu. Parmakları istemsizce açılıp kapanıyor, sanki bir şeye tutunmak için çabalıyormuş gibiydi .Omuzları, sanki ağır bir yük altında eziliyormuş gibi kasılıp gevşiyor, gövdesi ileri geri sallanıyordu. Göğsü, kesik kesik nefeslerle inip kalkıyorduKapının zili çaldığında, içimde bir umut ışığı yanmaya başladı. Alparslan’ın gelmiş olması gerekiyordu. Kalbim, heyecanla atarken, hızla kapıya yöneldim. Gözlerim, kapıyı açtığımda ı. Alparslan, her zamanki gibi duruşuyla dikkat çekiyordu; ama bu sefer yüzünde alışılmadık bir ciddiyet vardı.Yanında, yaşı ilerlemiş bir doktor duruyordu. Doktorun gözlerinde, yılların getirdiği tecrübenin derinliği, taşıyordu. Yüzü, ince çizgilerle doluydu,“Alparslan, Korkut ... cümlemin devamını getircek güçte değildim Yardım etmelisin,” dedim, . O, doktorla birlikte hızla içeri girdi.Alparslan’ın gözleri, Korkut’a odaklanmıştı. Gözlerinde endişe ve kararlılık iç içe geçmişti; hemen bir şeyler yapması gerektiğini biliyordum. Korkut’un durumu, her an daha da kritik hale geliyordu. İçimdeki korku, Korkut’un yaşadığı acıyı gördükçe derinleşiyor, beni sıkıştırıyordu.Doktor, hızlı adımlarla Korkut’un yanına doğru ilerledi. Yüzündeki ciddiyet, onun ne kadar ciddi bir durumla karşı karşıya olduğunun bir işaretiydi. Korkut’un üzerindeki titremeler, aniden daha da şiddetli hale gelmişti. Yüzü solgunduDoktor, Korkut’un yanına geldiğinde, ona odaklanmış bir halde, “Nefes al, Korkut,” dedi, sesi sakin ama kararlıydı. “Beni dinle. Öncelikle, kendini gevşetmeye çalış .”Alparslan, Korkut’a yakın durarak, “Korkut, beni duyuyor musun?” diye sordu. Korkut’un gözleri, ona odaklanmaya çalışırken, bir an için belirsizlikle doldu. Ama derin bir nefes alarak, “Evet,” diye mırıldandı.Doktor, Korkut’un yanına çökmüştü çantasından sağlık ekipmanlarını çıkardı . Yüzündeki ciddiyet, her geçen saniyede daha da derinleşiyordu. “Korkut’un durumu ciddi,” dedi, sesi kararlı ama endişeyle doluydu. Korkut’un vücudunu kontrol ederken, gözleri kaygıyla parlıyordu.Ellerinin hızla Korkut’un göğsüne, kollarına ve bacaklarına kayması, onun yaşadığı acıyı ve çaresizliği anlamama yardımcı oldu. Doktor, her bir hareketinde Korkut’un titreyen bedenini dikkatle inceliyor, kalp atışlarını ve nefes alıp vermesini gözlemliyordu. “Kriz geçirdiği anlaşılıyor,”Doktorun söyledikleri, içimdeki korkuyu ve endişeyi daha da artırıyordu. Korkut’un acı çekişleri, doktorun söylediklerini daha da gerçek kılıyordu. “Ne yapacağız?” diye sordum, sesimdeki titreme, içimdeki kaygıyı yansıtıyordu.Doktor, Korkut’un üzerindeki elektrotları ve oksijen maskesini dikkatlice yerleştirirken, Alparslan’a dönerek, “Kalp atışlarını düzenlememiz ve solunumunu desteklememiz gerekiyor. Ayrıca, bu durumun nedenini bilmeden müdahale yapamam ” dedi. Doktorun söyledikleri, içimdeki korkuyu daha da yoğunlaştırıyordu.Ne zaman toparlanacak?” diye sordum, sesimdeki endişe ve umutsuzluk iyice belirginleşmişti. Doktor, başını kaldırarak, yorgun ama kararlı bir şekilde baktı. “krizlerin ne kadar süreceğini ve ne kadar iyileşme göstereceğini söylemek zor. Her an her şey olabilir, bu yüzden dikkatli olmalıyız.” dedi Doktor, Korkut’u dikkatlice kontrol ederken, birden başını kaldırdı ve Alparslan’a dönerek, “Korkut’un bu durumda olduğunu göz önüne alırsak vücüdunda darbeler var ama ölümcül değil bazıları daha önceden olmuş darbelerde olabilir . krizleri , normal değil , dopamin ya da başka bir uyarıcı madde kullanmış olabilir mi?” diye sordu. Doktorun şüpheli tavrı, Korkut’un yaşadığı krizin arkasında daha karmaşık bir neden olabileceğini düşündürüyordu banaAlparslan, doktorun sorusuna hemen cevap vermek için harekete geçti. “Korkut’un böyle bir madde kullanıp kullanmadığına dair herhangi bir bilgim yok. Ancak, son zamanlarda davranışlarında farklılıklar gözlemledim bazı olayları hatırlamıyodu normalden fazla agrasifitiDoktor, Korkut’un kalp atışlarını ve solunumunu kontrol ederken, “Eğer uyarıcı madde kullanmışsa, bu kriz durumu daha da karmaşık hale gelebilir. uyarıcı madde sinir sistemini etkileyen güçlü bir kimyasaldır ve aşırı dozda kullanıldığında ciddi sorunlara yol açabilir. Korkut’un bu durumu nasıl tedavi edebileceğimizi anlamamız için, kullanıp kullanmadığını öğrenmemiz çok önemli,” derin bir nefes alarak konuşmasına devma etti Korkut’un vücudunda herhangi bir uyuşturucu veya uyarıcı madde olup olmadığını belirlemek için testler yapmalıyız. Bu, durumunu daha iyi anlamamıza ve etkili bir şekilde müdahale etmemize yardımcı olacak. Ayrıca, durumu stabil hale getirmeye yönelik gerekli tedaviye devam etmeliyiz.”“Test sonuçlarını sonuçlarını ne zaman öğrenebiliriz?” diye sordum, sesim titrek ve endişeliydi.Doktor, sakin bir şekilde yanıtladı, “Kan tahlilinin sonuçları genellikle birkaç saat sürer. Ancak, hemen sonuçlara ulaşamadan önce, Korkut’un durumunu stabilize etmeye çalışacağız. Şu anda öncelikli amacımız, onun krizlerini azaltmak krizleri ölümcül değil ama yine de dikkatli olmakta fayda var. Doktor, bir yandan Korkut’un vücuduna müdahale ederken, diğer yandan bize bilgi veriyordu “Bu tür krizler, her zaman tahmin edilmesi zor olabilir. Korkut’un durumu stabil hale geldikçe, daha net bir değerlendirme yapabileceğiz. Doktorun endişe verici açıklamaları ve Korkut’un solgun yüzü, içimdeki umudu adeta yok etmişti. Bu zor anlar karşısında, içimdeki kaygıyı ve acıyı dindirmek için bir şeyler yapmam gerektiğini düşünüyordum.Bir an cesaretimi topladım ve, “Korkut’u hastaneye götürmeliyiz,” dedim, sesimdeki titremeyi kontrol etmeye çalışarak. “Belki hastanede daha iyi bir yardım alabiliriz. Orada durumu daha hızlı ve etkili bir şekilde çözebiliriz.”Bu teklifimi, Alparslan’ın dikkatle dinlediğini fark ettim. Alparslan, düşünceli bir şekilde başını salladı ve, “Kardelen, hastane olmaz ” dedi, sesinde kararlılık ve endişe karışımı bir ton vardı. “Hastaneye gitmek, özellikle şu anda, Korkut’un kanında uyarıcı madde olup olmadığını öğrenmeden doğru bir hareket olmayabilir. Eğer uyarıcı madde yada yasadışı bir madde kullanmışsa, bu onun sicilinde sorunlara yol açabilir ve durumu daha da karmaşıklaştırabilir.”Alparslan’ın söyledikleri, içimdeki umut ışığını bir an için söndürdü. Korkut’un hastaneye götürülmesi fikri, bir yandan acil yardım gereksinimi gibi görünse de, Alparslan’ın şüpheleri ve olası sonuçlar, planımı sorgulama noktasına getirmişti. “Ama bu durumda ne yapabiliriz? Korkut’un acısı her geçen dakika daha da artıyor,” dedim, gözlerim yaşla dolarken. “Onu daha fazla bekletmek, daha büyük sorunlara yol açabilir.”Alparslan, sakin ve ciddi bir şekilde, “Evet, Korkut’un durumu acil ve kritik, ama şu anda onu hastaneye götürmek, eğer kanında herhangi bir uyarıcı madde varsa, hukuki ve sağlık açısından daha büyük sorunlara yol açabilir. Önce doktorun dediği gibi kan tahlilinin sonuçlarını almalıyız. Durumun ne olduğunu net olarak bilmeden, hastaneye gitmek çözüm olmayabilir,” dedi.Doktor, Alparslan’ın sözlerini doğrular bir şekilde, “Şu an için Korkut’u hastaneye götürmek yerine, onun durumu stabil hale gelene kadar buradaki tedaviye odaklanmalıyız. Kan tahlilinin sonuçları ve yapılan müdahaleler, durumunu netleştirecek ve en iyi tedavi yöntemini belirlememize yardımcı olacak,” dedi.-. Korkut’un acı dolu bakışları, kalbimi paramparça ediyordu. Alparslan’ın endişeli ama kararlı duruşu, biraz olsun güven aramama neden oldu. Tam o sırada Alparslan, yüzünde hafif bir gülümsemeyle bana döndü.“Kardelen, endişelenme,” dedi rahatlatıcı bir ses tonuyla. “Korkut’a bir şey olmayacak, merak etme. Daha önce çok daha kötü durumlarda oldu, bu krizleri atlatır.”Sözleri beni şaşkına çevirdi. “Daha kötüsü mü? Bundan daha kötü ne olabilir ki?” diye sordum, içimdeki kaygıyı gizleyemeyerek.Alparslan, omzuma hafifçe dokunarak, “Endişelenme, korkut güçlüdür bir kaç defa bundan daha kötü durmlarda kaldı hepsini atlattı ” dedi.Alparslan ama ... cümelmin devamı yoktu “Bu doktor işinde çok iyi. Askeriyede görev yapıyordu, en zorlu vakalara bile müdahale etti. Korkut için özellikle onu getirdim. Korkut’un en doğru ellerde olduğundan emin olabilirsin.”Bu sözler içimdeki korkuyu bir nebze olsun dindirdi. Alparslan’ın yüzündeki güven ve doktorun tecrübesine olan inancı, içimdeki belirsizliğin yerini biraz olsun rahatlamaya bırakıyordu.“Biliyorum, şu an zor bir durumdayız,” dedi Alparslan, gözlerimin içine bakarak. “Ama doktorumuz ne yaptığını biliyor. Korkut’un iyi olması için ne gerekiyorsa yapacak.”Alparslan, içimdeki gerginliği fark etmiş olmalı ki, bir an duraksadı ve ardından gülümseyerek hafif bir şaka yapmaya çalıştı. “, Kardelen,” dedi, sesine biraz alaycı bir ton katarak, “ korkut şuan naz yapıyor ya bu adam aklının alamayacağı tehlikler atlattı bu küçük kriz yüzünden ölmez rahat ol ”Ona şaşkınlıkla baktım. Şaka yapmaya çalışıyordu, ama içimdeki endişe bu espriyi karşılayacak durumda değildi. “Naz mı yapıyor? Korkut’un acı çektiğini görmüyor musun, adamın vücüdu istemsizce kasılıyor gözleri kan çanağına dönmüş göğüsü sıkışıyor daha sayayım mı Alparslan?” dedim, sesimdeki sertliği gizlemeye çalışmayarak.Alparslan, omuzlarını silkti ve hala gülümsemeye çalışarak, “Tamam, tamam, sadece biraz ortamı yumuşatmaya çalışıyordum,” dedi. “Ama gerçekten, bu kadar endişelenmene gerek yok. Korkut güçlü biridir, bu durumu atlatacak. Sadece zaman gerekli”Sözleri beni daha da sinirlendirdi. “Bu kadar umursamaz olmanı anlayamıyorum!” diye sinirlendim. “Korkut ciddi bir durumla karşı karşıya Sanki bu yaşananlar basit bir şeymiş gibi davranıyorsun!”Alparslan, yüzündeki gülümsemeyi yavaşça kaybetti ve ciddileşti. “Kardelen, seni anlıyorum,” dedi sakin bir sesle. “Ama şunu bil ki, bu durumu küçümsediğimden değil, senin biraz olsun rahatlamanı istediğimden yapıyorum. Korkut’un iyileşmesi için elimizden geleni yapıyoruz,Onun bu kadar rahat tavırları karşısında öfkelenmiştim, ama derin bir nefes alarak kendimi biraz sakinleştirmeye çalıştım. Alparslan’ın söyledikleri doğru olabilirdi, ama Korkut’un yaşadığı bu acıyı hafife almak bana haksızlık gibi geliyordu. -Yine de, içimdeki bu gerginliği daha fazla büyütmemek için, sessizce ona başımı salladım.daha sakin bir sesle. umarım sen de bu durumu ciddiye aldığını gösterirsin.”alparslanAlparslan, başını hafifçe eğerek, “Elbette, Kardelen,” dedi. “Korkut benim kardeşim gibi.Onun için ne gerekiyorsa yapacağız, buna inan.”Alparslan’ın rahat tavırları ve şaka yapma çabası beni daha da sinirlendirmişti. İçimdeki öfkeyi bastırmaya çalışarak, gözlerimi ona diktim ve sert bir şekilde, “Berbat bir espri anlayışın var, Alparslan,” dedim. “Bu kadar ciddi bir durumda bile şaka yapman inanılmaz.”Alparslan, hafif bir gülümsemeyle karşılık verdi, sanki söylediklerim onu pek etkilememiş gibi. “Belki de haklısın,” dedi omuzlarını silkerek. “Ama sen de Korkut’un yanında fazla kalmışsın Bu kadar sinirli olmak sana iyi gelmez, Kardelen.”Onun bu sözleri karşısında ne diyeceğimi bilemedim. İçimdeki öfke ve kaygı, yerini bir tür çaresizliğe bırakıyordu. Korkut’un durumu gerçekten çok ciddiydi ve ben burada elim kolum bağlı beklerken, Alparslan’ın rahat tavırları beni daha da zor bir duruma sokuyordu. Ama belki de haklıydı; bu kadar sinirli olmak kimseye bir fayda sağlamazdı. Doktorun profesyonel ifadesi biraz yumuşadığında, derin bir nefes aldım. Gözlerinde sakin bir ciddiyet vardı ve bu, içimdeki endişeyi bir nebze olsun hafifletmeye yetti. “Korkut’un durumu şu an için stabil,” dedi doktor, ses tonu güven vericiydi. “Ancak, yüksek doz uyarıcı madde seviyeleri nedeniyle dikkatli olmamız gerekiyor.”Doktorun söyledikleri, içimde bir an için rahatlama yaratırken, aynı zamanda yeni bir endişeyi de beraberinde getirdi. “Dopamin seviyelerinin fazlalğı ya da aldığı uyarıcı maddeden dolayı konsantrasyonu, , cinsel dürtüsü ve odaklanma yeteneğini artırabilir,” diye ekledi doktor, ifadesi ciddiyetini koruyordu. “Ama aynı zamanda rekabetçi ve agresif davranışlara yol açabilir. Bu yüzden, Korkut’un tüm gece kontrol edilmesi gerekecek.”Kafamda bir sürü düşünce dönüyordu. Korkut’un yanında olma sorumluluğu, bir yandan içimde derin bir korku yaratırken, diğer yandan onun iyileşmesine katkıda bulunabilmek için kararlılıkla doluyordum. Alparslan ve doktor, Korkut’u yatak odasına taşırken, bir anlığına çaresizliğimle baş başa kaldımKorkut’u yatağına yerleştirdikten sonra, doktor bana dönerek ciddi bir şekilde konuştu, “Bu gece dikkatli olmalısınız, Kardelen. bu nedenle, onun yanında kalmalı ve her türlü değişikliği takip etmelisin.”Doktor, çantasından bir iğne çıkardı ve hazırlıklarını yaptı. “Bu iğne, Korkut’un ataklarını şimdilik durduracak,” enjeksiyonu Korkut’un koluna dikkatle uygularken. , onun dopamin seviyelerini dengede tutmak için geçici bir çözüm bir saatliğine olsada krizini durduracaktır ama yine de yanında birinin olması önemli kendine zarar verme durumu olabilir özelikle yanında uyarıcı maddeler de alımışsa ekstra krizler geçirmesi çok büyükBaşımı sallayarak onayladım, ama içimde büyüyen korkuyu bastırmak zordu. “Elbette, ne gerekiyorsa yaparım,” dedim, sesim titremesin diye çabalayarak. Korkut’un yüzüne baktığımda, hala solgun ve yorgun görünüyordu, ama en azından artık acı içinde kıvranmıyordu. Bu da bir şeydi.Alparslan, doktoru hastaneye bırakması gerektiğini söylediğinde, içimdeki endişe bir an için yeniden yükseldi. “İki saat içinde dönerim, merak etme,” dedi Alparslan, güven dolu bir sesle. “Doktoru hastaneye bırakıp, Korkut’un kan tahlili sonuçlarını bekleyeceğim. Bu sonuçlar, onun durumunu daha iyi anlamamızı sağlayacak.”. Alparslan’ın sözleri, onun her zaman Korkut’un iyiliğini düşündüğünü ve elinden geleni yapmaya kararlı olduğunu gösteriyordu. Yine de, bu gece Korkut’un yanında tek başıma kalmak, beni tedirgin ediyordu ne yapacağanı bilmediğim bir canavar ile baş başa kalmış gibi hissetim. ama yapmam gerekeni biliyordum.“Tamam, bekleyeceğim,” dedim Alparslan’a, kararlılıkla. Doktorun talimatlarını yerine getireceğimden emin olmaya çalışıyordum. Alparslan, Korkut’a bir kez daha baktı, sonra doktorla birlikte kapıdan çıktı. Sessizlik, odada kalan tek şeydi......................................................................................................................................................................... Korkut’un yanında durup, onun düzenli nefes alışını dinlerken, içimdeki karmaşık duyguları dengelemeye çalışıyordum. Bu gece, Korkut’un yanından bir an bile ayrılmayacaktım.odada kalan sessizlik, içimdeki endişeyi daha da belirgin hale getirdi. Korkut’un yanında, gözlerimi bir an bile ondan ayırmadan durdum. Korkut’un yüzü hala solgundu, ama artık acı çekmiyor gibi görünüyordu. Nefes alışı düzelmişti, ama yine de huzursuzdum. Kafamda doktorun söyledikleri dönüp duruyordu: Yüksek dopamin seviyeleri, konsantrasyonu ve enerjiyi artırabilirdi, ama aynı zamanda rekabetçi ve agresif davranışlara da yol açabilirdi cinsel dürtüyü artırma olayını hiç anlayammaıştım Bu yüzden her türlü değişikliği dikkatle takip etmem gerekiyordu., başım ellerimin arasındaydı. Korkut’un acı çektiği anları düşündükçe, içimde tarif edilemez bir hüzün dalgası yükseliyordu. Onu böyle çaresiz görmek beni sarsmıştı. Gözlerim Korkut’un yüzündeki ince çizgilere, kaşlarının arasındaki hafif çatıklığa takıldı. korkut her zaman güçlü ve kararlı görünürdü; hiçbir şeyin onu yıkamayacığını düşünen biriydim. Ama şimdi, burada, bu yatakta yatarken, o güçlü görüntüsünün altında sakladığı acıyı görebiliyordum. Onun için endişelenmek, kalbimi sıkıştırıyordu.Zaman yavaşça geçiyordu, her dakika bir saat gibi geliyordu. Korkut’un nefes alışları düzenliydi ama içimdeki huzursuzluk geçmek bilmiyordu. Kafamda sürekli olarak Alparslan’ın söyledikleri yankılanıyordu: “İki saat içinde dönerim.” Bu iki saat, geçmek bilmiyordu.Korkut aniden biraz kıpırdandı ve bir an için kalbim yerinden fırlayacakmış gibi hissettim. Gözlerimi onun yüzüne diktim, herhangi bir değişiklik olup olmadığını anlamaya çalıştım. Ama o, sadece derin bir nefes aldı ve tekrar sakinleşti. Bu küçük hareket bile, içimdeki endişeyi artırmaya yetmişti.Bir süre sonra, yorgunluk üzerime çöktü ama uyumam mümkün değildi. Gözlerim kapanıyor, ama zihnim uyumayı reddediyordu. Korkut’un yanından bir an bile ayrılmamaya kararlıydım. . Kafamda sürekli olarak, onun iyileşmesi için dua ediyordum. Korkut’un gözlerinin hafifçe aralandığını fark ettim. Kalbim hızla çarpmaya başladı. Bir an için, onun iyileştiğini düşündüm, ama hemen ardından yüzündeki ifadede bir değişiklik olduğunu fark ettim. Gözleri derin bir karanlıkla parıldıyordu, sanki tanıdık bir bakış değildi bu. İçimde bir ürperti hissettim.gözleri çok farklıyıdı . bakışları, doğrudan benimkilerle buluştuğunda, gözlerinde beliren o açlık dolu parıltı beni şaşkına çevirdi. Onun bu haliyle daha önce hiç karşılaşmamıştım. Kalbim hızla atmaya başladı, ama bu kez korkudan çok başka bir şeydi. İçimde bir sıcaklık yayıldı, yabancı ve yoğun bir his. Korkut’un gözlerindeki o yoğun istek, bana doğru çekiliyormuş gibi hissettiriyordu.Ondan gözlerimi kaçırmak istedim, ama sanki büyülenmiş gibi ona bakmaya devam ettim. Korkut’un bakışları, beni adeta esir almıştı. İçimdeki bu ani değişim, ne olduğunu tam olarak anlamadığım bir karmaşaydı. Korkut’un gözlerindeki o derin arzuyu görmezden gelmeye çalıştım, ama bu bakışlar beni sersemletiyordu. Korkut, yataktan doğrulmaya çalıştı ve elleri yavaşça bana doğru uzandı. İçimdeki sıcaklık, yerini bir ateş topuna bıraktı. Onun bu hareketi, kalbimi sıkıştırıyor, içimde bir şeyleri tetikliyordu. . Korkut’un bana doğru yaklaşmasını izlerken, zihnimle bedenim arasında bir savaş veriyordum. Onun bu haliyle nasıl başa çıkacağımı bilmiyordum.Korkut’un elleri, omzuma hafifçe dokunduğunda, bu temas içimde bir elektrik dalgası gibi yayıldı. Korkut’un bakışları hala üzerimdeydi, derin, karanlık ve yoğun bir şekilde. onun bu durumuna karşı koymam gerektiğini de biliyordum.“Korkut, dur…” diye fısıldadım, ama sesim titriyordu. Onun bu hali beni korkutuyordu, ama bir yandan da bu çekime direnmekte zorlanıyordum.Ama ne olursa olsun, bu durumun normal olmadığını biliyordum. İçimdeki bu duygusal karmaşa, beni sarsıyor ve ne yapmam gerektiği konusunda kafa karışıklığına sürüklüyordu. Korkut’un bu hali, onun gerçek duyguları mıydı, yoksa bu sadece uyarıcı maddenin yan etkisi miydi? Bunu anlamaya çalışırken, onun bakışlarından kaçmaya çalıştım.“Korkut, lütfen… sakin ol,” dedim, sesimdeki titreme iyice belirginleşmişti. Ama onun bakışlarındaki o karanlık arzu, hala oradaydı. İçimdeki bu çekime karşı koymak, her geçen saniye daha da zorlaşıyordu. Korkut’un elini hafifçe omzumdan çekmeye çalıştım, ama o, beni bırakmıyordu.İçimdeki karmaşa büyüdükçe, Korkut’a karşı koymak zorlaşıyordu. Ama ne olursa olsun, bu durumun kontrolünü kaybetmemem gerektiğini biliyordum. Korkut’un yanında olmak, ona yardım etmek için buradaydım, ve bu anı kontrol altında tutmalıydım. Korkut’un gözlerindeki o yoğun arzuyu görmezden gelmeye çalışarak, onun bu durumunu atlatmasına yardım etmeye kararlıydım.Korkut’un elleri omuzlarımda, parmakları tenimde daha da sıkılaşarak dolaşmaya başladı. Derin ve yoğun bakışları, sanki içime işliyor, zihnimin en karanlık köşelerine nüfuz ediyordu. O an, içimdeki tüm mantık ve sağduyu kaybolmuş gibiydi. Bedenim, Korkut’un yakınlığına ve dokunuşlarına karşı koymakta zorluk çekiyordu. Bu yeni, tanıdık olmayan hisler, içimdeki duygusal dalgaları harekete geçirdi. O kadar yakındı ki, sıcak nefesi tenime değiyordu."Korkut..." dedim, sesim hem bir uyarı hem de bir fısıltı gibiydi. Ama bu kelimenin ardında ne kadar güçsüz olduğumu hissettim. Onun gözlerindeki karanlık, bana doğru çekiyordu; sanki her şey kontrolden çıkmıştı ve ben bu anın esiri olmuştum.Korkut’un elleri, omzumdan boynuma doğru kaydı. Parmaklarının her dokunuşu, içimde bir elektrik dalgası gibi yankılandı. Derin bir nefes aldım, ama bu nefes bile Korkut’un dokunuşlarıyla bölündü. İçimde yükselen bu tutkuyu bastırmak için ne kadar uğraşsam da, Korkut’un bu haliyle ona karşı koymak zorlaşıyordu. O an, her şey bulanıklaşmıştı. Arzularım ve mantığım arasındaki savaşın tam ortasındaydım.elleri, bedenimde dolaşırken, zaman durdu.parmak ucu, tenimde adeta birer iz bırakıyordu; dokunuşları o kadar derin, o kadar yoğundu ki, sanki her birinde içimde saklı kalmış bir sırrı açığa çıkarıyordu. Nefesi boynuma değdiğinde, bedenim istemsizce titredi. Sıcak nefesi, tenimde küçük bir yangın başlattı; o yangın hızla yayıldı, damarlarımdaki kanın daha hızlı akmasına neden oldu. Kalbim, göğsümde çılgınca atarken, nefes alışlarımın hızlandığını hissettim..Korkut’un bakışları, üzerimde gezindiğinde, dünya onun gözlerinden ibaretmiş gibi hissettim. O an, sadece onun gözleri, sadece onun bakışları vardı; her şey onunla anlam kazanıyor, onunla var oluyordu. Gözlerim kapanmak istese de, ona direnmek imkânsızdı; onun bu yakıcı yakınlığı, beni içine çekiyor, her şeyden soyutluyordu. İçimdeki her hücre, ona cevap veriyor, her bakışıyla biraz daha derine iniyordu.. Dudaklarının sıcaklığı, tenime değdiğinde, içimdeki tüm savunmalar çözüldü. Kalbim hızla atıyor, her hücrem onun dokunuşlarına karşılık veriyordu. Dudaklarının tenime değdiği her an, sanki içimde bir volkan patlıyordu; bu patlamayla birlikte içimdeki tüm arzular, bütün gücüyle dışarı çıkıyor, beni bu tutkunun içine çekiyordu.“Kendine gel, Kardelen,” diye içimden geçirdim. Ama bu düşünce, zihnimde yankılanan bir fısıltıdan öteye gitmiyordu. Korkut’un elleri, boynumdan yüzüme doğru kaydıNefeslerimiz birbirine karışırken, her geçen saniye onun yakınlığına daha da çekiliyordum. Gözlerimi tekrar açtım ve Korkut’un gözlerindeki o derin arzuyu gördüm. Bu anın gerçeğini kavrayamıyordum; her şey o kadar hızlı gelişiyordu ki, mantığımın ipleri kopmuştu. Korkut’un dudakları, yüzüme yaklaştıkça, içimdeki o kontrolsüz duygu seli daha da güçlendi.“Korkut, lütfen…” dedim tekrar, ama bu kez sesimdeki titreme çok daha belirgindi. Onun bu haliyle başa çıkamıyordum, ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Ama aynı zamanda, bu anın büyüsüne kapılmamak da imkansız hale geliyordu. Korkut’un dudakları neredeyse benimkilerle buluşmak üzereydi ve o an, içimdeki her şey birbirine karıştı. Bu olmamalıydı o kendinde değildi ben yanlıştım onun için .....biz yanlıştık birbirimiz için o ... bu tutku, her şey o kadar yoğun ve kontrolsüzdü ki, onun etkisinden kurtulmak neredeyse imkansızdı. Korkut’un bu hali, beni tamamen ele geçirmişti. İçimdeki her duygu, onun varlığına ve dokunuşlarına karşı koyamıyordu.Kendimi geri çekmek için son bir çaba gösterdim, ama Korkut’un beni bırakmaya niyeti yoktu“Korkut, dur ,” dedim, sesimdeki titremeyi kontrol etmeye çalışarak. Ama o, bu uyarıyı hiç duymamış gibi davranıyordu. Ellerini, belime doladı, beni kendine daha da yaklaştırdı. İçimdeki her hücre onun bu yakınlığına karşı koymak istese de, bu kadar güçlü bir duyguyla nasıl başa çıkacağımı bilmiyordum.Korkut, yavaşça eğildi v yaka tişörtümü hafifçe aşağı çekti göğüs oluğumu öptü , dudaklarını yavaşça hareket ettirdi, nefesim hızlanmıştı. Korkut'un sıcak dudakları tenime değdiğinde içim titredim. bedenim istemsizce Korkut'a doğru yaklaştı, Korkut kokumu içine çekiyordu. Allahım korkutu durdurmazsam bende onun dokunuşlarına karşılık vermeye başlayacaktım“Kardelen, durduramıyorum,” diye fısıldadı Korkut, gözlerini benimkilerden ayırmadan. Bu itirafı duyduğumda, kalbimde bir yankı gibi yankılandı. Sesi, içinde hem bir çaresizlik hem de karşı konulmaz bir arzu taşıyordu. O an, onun bu halinin ne kadar ciddi olduğunu anladım. kanındaki madde yüzünden bu, haldeydi , onu tamamen kontrolsüz bir hale getirmişti.“Hayır, Korkut. Bu doğru değil. Bunu yapamayız,” diye cevapladım, onun gözlerine bakarak. Ama Korkut, söylediklerimi anlamıyormuş gibi davranıyordu. Parmakları, saçlarımın arasına karıştı, yüzümü hafifçe kendine doğru çekti. İçimde bir yerlerde, mantığım hala bu durumu engellemeye çalışıyordu, ama Korkut’un bu hali, beni de etkisi altına almıştı. Onun bu kadar kararlı olduğunu görmek, içimdeki tüm savunma mekanizmalarını zorladı.“Durmak istemiyorum,” dedi, sesi alçak ve kararlıydı. Bu sözler, içimdeki tüm direnç duvarlarını zorluyordu. Onun bu kadar açık ve net bir şekilde arzularını ifade etmesi, beni sarsmıştı.“Korkut, yapma. Bu doğru değil,” Sen böyle bir adam değildin! Kudurdun mu? dedim yeniden, ellerimi onun göğsüne koyarak Allahım sen görüyorsun o beni yoldan çıkarıyor beni günaha sürüklüyordu . Onu itmeye çalıştım, ama Korkut’un güçlü kolları beni bırakmaya niyetli değildi. Onun bu kararlılığı, içimdeki korkuyu daha da artırdı.şu an mantıklı bir şekilde düşünemiyordu buz gibi olan adam şimdi cehenem kadar sıcaktı“Kardelen, ne kadar istiyorum bir bilsen ...” dedi Korkut, sesi arzuyla doluydu. Bu itiraf, içimdeki tüm dirençleri zorluyordu. O kadar yakındı ki, dudakları neredeyse benimkilerle buluşmak üzereydi. Kalbim deli gibi atıyordu, "Allahım, ben ne yapacağım? Adam kudurdu resmen şap falan mı versem? Onu nasıl sakinleştirebilirdim? Sürekli saçlarımı, boynumu kokluyordu üstelik daha kötüsü ben korktun yaptığı her şeyden zevk almaya başladım . Hiçbir şeyim olmayan bir adam, tenimde hüküm sürüyordu."“Korkut, bu doğru değil. dursana be adam ben tedirgin oluyorum yanında kaldığım için pişman etme beni ” dedim, ama bu kez sesimdeki kararlılık daha zayıftı. Korkut’un bakışları, beni tamamen etkisi altına almıştı. konuşacak halde değildi aç bir hayvan gibi bedenimi süzüyordu - Mantığım, bu durumu engellemeye çalışırken, duygularım Korkut’un bu haline karşı koyamıyordu. Bu yüzden, tüm gücümü toplayarak, ellerimi onun göğsüne bastırdım ve kendimi geri çekmeye çalıştım.. Kendine gel, senin yüzünden cehenmeme gideceğim , ahiret hayatım yanacak şuan sol tarafımdaki melek her şeyi not alıyo ya ” dedim, bu kez sesimdeki titremeyi kontrol ederek. O an, Korkut’un gözlerindeki kararlılık bir an için duraksadı. Bu, belki de onu durdurmak için son şansımdı.Ama Korkut, bu durumu durdurmak istemiyor gibiydi. O kadar yakındı ki, nefesini yüzümde hissediyordum. Onun bu hali, beni tamamen etkisi altına almıştı. . Onu durdurmam gerekiyordu, çünkü bu anın sonuçları ikimiz için de ağır olabilirdi.-"Tüm günahların bana yazılsın, “Senin için cehenneme bile giderim, Kardelen.”. O an, onun gözlerinde gördüğüm şey, sadece arzu değil, aynı zamanda bir ihtiyaçtı. Ve bu ihtiyaç, onu tamamen kontrol altına almıştı."”Korkut’a bakarken dudaklarımın kenarında alaycı bir gülümseme belirdi. "Sen zaten cehenneme gideceksin, Korkut," dedim, hafifçe kaşlarımı kaldırarak. Beni de peşinden sürüklüyorsun, farkında mısın? Hâlbuki ben çok masum bir kadınım."Ama o, bana öfkeyle ya da sert bir sözle karşılık vermedi. Sadece hafifçe gülümsedi, sanki söylediklerim ona eğlenceli bir şeymiş gibi geliyordu .bakışlarını dudaklarıma kaydırdı. Kalbim daha da hızlandı, . Dudaklarıma yaklaştığı andaBir anlık bir kararla, elimi Korkut’un göğsüne koydum. Kalbinin hızlıca attığını, derin nefeslerinin nasıl da kontrolsüz bir hale geldiğini hissettim. . Kalbinin sıcaklığı avucumda hissetmek, içimdeki tedirginliği daha da derinleştirdi.“Korkut… Lütfen, sakin ol,” dedim, sesimdeki titremeyi kontrol etmeye çalışarak. Onu sakinleştirmek için ne söylemem gerektiğini bilemiyordum, ama bir şeyler yapmalıydım. “Bu anı durdurmalıyız, pişman olacaksın. bana bu şekilde dokunduğun içn pişman olacaksın yapma ..”Korkut’un gözlerinde, bir an için o yoğun kararlılığın yerini bir belirsizlik aldı. Nefesleri hala hızlıydı, ama sesimdeki yalvarışı duymuş gibiydi. Onun bu halini görmek, içimdeki endişeyi daha da artırıyordu. Her şey öyle hızlı gelişmişti ki, bu anı kontrol altına almak için ne yapmam gerektiğini bilemiyordum.“Elim kalbinin üzerinde… Hisset bunu, lütfen… Sakinleş,” diye fısıldadım. Parmaklarım göğsünde hafifçe geziniyordu, onu yatıştırmak için elimden geleni yapıyordum. Korkut’un bu halini durdurmak istiyordum ama onun içindeki fırtına o kadar şiddetliydi ki, bu anı kontrol altına almak zor görünüyordu.“Derin nefes al… Sadece nefes al, lütfen,” diye devam ettim, sesimdeki titremeyi engelleyerek. Kalbimin deli gibi atmasına rağmen, ona ne kadar sakin olursa o kadar kolay atlatabileceğini söylemeye çalışıyordum. “Bu anı kontrol altına almalıyız… Sonra pişman olursun.”“Korkut, bak, burada birlikteyiz… Bu anı kontrol edebiliriz. Sadece derin nefesler al, lütfen. Ben buradayım, senin yanındayım,” dedim, elim hala göğsünde duruyordu. . İstem dışı olarak Korkut’un kokusunu içime çekiyordum; onun toprak kokusu, ruhuma derin bir huzur veriyordu. varlığında her şey sakinleşiyor gibiydi.sanki bir çam ormanının derinliklerinde yürüyüş yapıyormuşum gibi, taze bir nefes alıyordum. Her nefeste, toprak ve yeşilin kokusu, kalbimi okşuyor, beni derin düşüncelere itiyordu.Korkut’un nefesleri yavaşça düzene girmeye başladı, ama hala gözlerindeki o yoğun bakışı kaybetmemişti. Onu sakinleştirmeye çalışmak, içimdeki korkuyu da yatıştırıyordu ama aynı zamanda ne kadar zor bir durumda olduğumuzu da hissettiriyordu.“Bunu birlikte atlatacağız… Sadece bana güven, tamam mı?” dedim, sesimdeki sakinliği korumaya çalışarak. Onun bu anı aşmasına yardımcı olmak istiyordum, ama bu, o kadar da kolay değildi.Korkut'un göğsündeki elimi hissederken, titreyen bedeninin altındaki acıyı neredeyse somut bir şekilde hissediyordum. Onu sakinleştirmek için bir şeyler söylemem gerektiğini biliyordum, dikkatini başka yöne çekmeliydim mantıklı bie fikirdi en azından denemeye değerdi ama hangi kelimelerin yeterli olacağını kestiremiyordum. İçimdeki korkuyu bastırarak, sesimi mümkün olduğunca nazik ve güven verici bir tona büründürerek konuşmaya başladım."Korkut, biliyor musun, bir hayalim var," gerçekleşme ihtimali olan ama benim gerçekleştirmek için cesaret edemediğim dedim, dudaklarım arasından dökülen kelimelerin onu bu karanlık düşüncelerden uzaklaştırabileceğini umarak. "Bir gün bir karavan almayı hayal ediyorum. Sadece benimle olan, eski ama güzel bir karavan... İçini kendi zevkime göre döşeyeceğim sıcak, huzurlu, her detayıyla bana ait olan bir yerSözlerimi devam ettirirken, onun tepkisini gözlemliyordum. Korkut’un yüzündeki gerginlik hala devam ediyordu, ama onu bu hayalin içine çekmeye kararlıydım. "Sadece ben olacağım o karavanda, Korkut. Düşünsene, sabahları uyanıp pencereden bakıyorum, karşılaştığım manzara her gün değişiyor. Bazen dağların yeşilliği, bazen denizin maviliği… Hiçbir yere bağlı kalmadan, özgürce yaşıyorum. Her sabah yeni bir maceraya uyanıyorum, hiçbir şeyi dert etmeden.Ama tam o anda, Korkut'un vücudu aniden bir titremeyle sarsıldı. Gözlerini sıkıca kapatıp derin bir nefes aldı, krizin etkisiyle istemsizce gerilmişti. Onun bu hali, içimdeki tüm cesareti kırmaya başlamıştı. Ne kadar uğraşsam da, kelimelerim onun içindeki fırtınayı dindiremiyordu."Korkut, bu hayalde sadece ben varım," dedim, sesim bir an için titreyerek. "Kimse yok, sadece ben ve benim özgürlüğüm. Her şeyi geride bırakıp yollara düşüyorum, yeni yerler keşfediyorum, yeni hayatlar yaşıyorum. Karavanımda, derin bir iç çektim keşke bunları yapabilsem “Kimseye hayalimi anlatma korkut çünkü derin bir nefes aldım ... hayalimi anlattığım ilk insan sensin.”gülümsedim tekrardan hayalimi anlatım her sabah farklı bir manzaraya uyanıyorum, yalnız başıma. Sadece ben..."Ancak Korkut'un tepkisi, hayal ettiğimden çok farklıydı. Gözleri aniden açıldı ve yoğun bir acı ifadesiyle bana baktı. Nefesi daha da düzensiz hale gelmişti, sanki bedeninin kontrolünü kaybediyormuş gibi titriyordu. Korkut’un bu hali, içimde derin bir endişe dalgası yarattı. Ona yardım edemediğim için kendimi çaresiz hissettim."Korkut, lütfen..." dedim, ellerimi hafifçe göğsünde gezdirerek onu sakinleştirmeye çalışırken. Ama onun derin krizi, kelimelerimi neredeyse duymuyormuş gibi gözüküyordu.Hayallerinde bile bencilsin," dedi, sesi alçak ama keskindi. Her kelimesi, içimde yankılanan bir tokat gibiydi. " hayalinde , tek bir kişiye bile yer yok. Kendinden başka hiç kimseye… ama "merak etme Kardelen,” “Bu hayalin, benim en değerli sırrım olarak kalacak.Korkut’un beni neden böyle suçladığını çözmeye çalışırken, içimde bir öfke dalgası kabarmaya başladı. "Bencilmişim, öyle mi?" belki de hakılıydı içimden konuştum. Ama ben kimseyi dışlamamıştım ki… Hayallerimde başka kim olabilirdi? Kim benim hayal dünyamda yer almak isterdi ki? Çok saçma…Gerçek şu ki, zaten kimsem yoktu. Kimse beni gerçekten anlamamıştı. Yalnızdım. Yalnız olduğum için hayallerim de hep tek kişilikti.. Aniden, vücudu bir kez daha kasıldı ve sanki içinden geçen bir şey onu tamamen ele geçirmiş gibi titremeye başladı.Korkut'un krizleri anbean şiddetleniyordu. Her titremesinde, içimdeki çaresizlik daha da büyüyordu. Onu bu durumda görmek, kalbimde derin bir sızı yaratıyordu Korkut’un bu acıyla daha ne kadar dayanabileceğini sorguluyordu. Ellerim, Korkut’un yüzünün etrafında dolaştı, ama ona nasıl yardım edebileceğimi bilemiyordum.Korkut, derin nefeslerle krizini bastırmaya çalışırken, alnından dökülen ter damlaları dikkatimi çekti. Onu sakinleştirmek için bir şeyler yapmam gerektiğini biliyordum. İçimden, ne yapabileceğimi düşünerek geçirdim, i. Ellerim, Korkut’un saçlarına doğru hareket etti. Parmaklarımı yavaşça saçlarının arasına daldırdım, onu sakinleştirebilmek için nazikçe okşamaya başladım."Korkut, buradayım," dedim yumuşak bir sesle. "Her şey yoluna girecek, . Ama ne kadar çabalarsam çabalayayım, krizlerinin şiddeti azalmıyordu.Yavaşça yerimden kalktım, telefonuma doğru ilerledim. İnternette, dopamin veya uyarıcı madde fazlalığının nasıl yönetilebileceğine dair bilgi arıyordum. Ekrana baktım ve titreyen parmaklarımla arama yapmaya başladım. uyarıcı maddenin i, nasıl azaltılabileceği, kriz anında ne yapılması gerektiği gibi şeyleri arattım. Ama gözlerim ekranda dolaşırken, Korkut’un arkamda krizle boğuştuğunu bilmek beni daha da endişelendiriyordu."fazla doz uyarıcı madde fazlalılığı için ne yapılmalı?" diye mırıldanarak arama yaptım. Birkaç makale buldum; derin nefes almayı teşvik etme, karanlık bir odada dinlenme, sakinleştirici müzik dinletme gibi öneriler vardı. Ama bunların hiçbiri, şu anda yaşadığımız durum kadar şiddetli bir kriz anında ne yapmam gerektiği konusunda yeterli görünmüyordu. korkut ne kadar doz almıştı kiKorkut’un titremeleri devam ediyordu. Ona yardım etmek için daha fazla bilgiye ihtiyacım vardı ama o an elimde olanlarla yetinmek zorundaydım. Telefonu kapattım ve yeniden Korkut’un yanına geldim. Dizlerimin üzerine çökerek, ellerimi yeniden saçlarına götürdüm. Onu sakinleştirebilmek için elimden gelen her şeyi yapmak istiyordum. "Korkut, lütfen beni duy," dedim, sesimdeki panik tonunu bastırmaya çalışarak. "Bunu birlikte atlatacağız, tamam mı? Yanındayım, seni yalnız bırakmayacağım."Gözlerim dolmuştu, ama güçlü kalmak zorundaydım. Onun bu halini görmek, kalbimi sıkıştırıyordu. Saçlarını okşarken, içimde bir yerlerde hala umut ışığı yanıyordu. Ona gerçekten yardım edebileceğimi umuyordum."Daha iyi olacaksın," diye mırıldandım, sanki söylediğim her kelimeyle ona bir parça güç vermeye çalışıyormuş gibi.Ama Korkut’un krizleri devam ediyordu. İçimdeki korku, büyüdükçe büyüyordu. Ne yapmam gerektiğini tam olarak bilemesem de, onu yalnız bırakmamam gerektiğini biliyordum. Korkut'un titremeleri ve krizleri giderek şiddetleniyordu. Onun bu hali, içimdeki endişeyi daha da büyütüyordu. Elimden gelen tek şey, ona sakinleştirici sözler söylemek ve saçlarını okşamak olmuştu ama bu yeterli değildi. Onun yanında olmak ve onu rahatlatmaya çalışmak, çaresizliğimi hafifletmiyordu. Korkut’un derin nefes alışları ve arada gelen inlemeleri, her saniye içimi daha da burkuyordu.Tam o sırada, telefonum çaldı. Korkut’un saçlarını nazikçe bırakıp telefonu elime aldım. Ekranda Alparslan’ın adı yanıp sönüyordu. Kalbim hızla çarparak telefonu açtım."Alparslan, tahlil sonuçları nasıl ? Korkut’un durumu daha da kötüleşiyor," dedim, sesimdeki panik açıkça belli oluyordu.Alparslan’ın sesi, telefonun diğer ucundan soğukkanlı ama ciddi bir tonla geliyordu. "Kardelen, tahlil sonuçlarını aldık. Korkut’un kanında yüksek dozda dopamin ve bazı uyarıcı maddeler tespit edildi. Bu durum, onun krizlerini daha da şiddetlendirebilir."Sözleriyle içimdeki korku iyice büyüdü. Korkut’un bu kadar kötü durumda olmasına sebep olan şeyin ne olduğunu öğrenmek, durumun ciddiyetini daha da açık hale getirmişti. Alparslan’ın her kelimesi, beynimde yankılanıyor, kalbimdeki endişeyi büyütüyordu."Ne yapmamız gerekiyor? Bu durumda ona ne olacak ?" diye sordum, sesimdeki titremeyi bastıramadan.Korkut'un yanında, onun acıyla kıvranışını izlerken, çaresizliğin soğuk pençesi içime işliyordu. Telefonda Alparslan’ın sesi yankılandığında, ona sıkıca tutunmak istiyordum ama içimdeki panik, mantıklı düşünmeme engel oluyordu.“Kardelen, merak etme,” dedi Alparslan, sanki ben yanında değilmişim gibi soğukkanlı bir tonda. “Doktorun ayarladığı bir sağlık ekibiyle birlikte yarım saat içinde orada olacağız. Korkut’u bu halde bırakman doğru olmaz. Onun yanında kal, sakinleştirmeye çalış. Ekip geldiğinde gerekli müdahaleleri yapacaklar.”“Yarım saat mi?” diye tekrarladım, sesimdeki endişeyi bastıramayarak. “O kadar zamanımız olmayabilir, Alparslan! Arada bir ataklar tekrar ediyor, her geçen saniye daha da kötüleşiyor.”Alparslan’ın sesinde güven vardı, ama bu güven beni yatıştırmak yerine daha da öfkelendiriyordu. “Endişelenme, Kardelen,” diye tekrarladı, sanki söyledikleri benim panik halimi geçirecekmiş gibi. “Dediğim gibi, özel olarak ayarladığım bir sağlık ekibi gelecek. Onlar bu durumlarla başa çıkmakta çok deneyimli. Korkut için en iyi yardımı sağlayacaklarına emin olabilirsin.”Bu sözler, beni yeterince tatmin etmedi. Korkut’un yanında kalmak, onu sakinleştirmeye çalışmak… Bunlar yeterli değildi. Daha fazlasını yapmamız gerekiyordu. “Hastaneye gitsek işimiz daha çabuk çözülebilirdi,” dedim, sesimdeki çaresizliği gizleyemeyerek. “Belki de orada daha hızlı müdahale edebilirlerdi.”Alparslan bir an için duraksadı. Telefonda duyulan bu sessizlik, benim için sonsuz bir boşluk gibiydi. Sonunda, ağır ama kararlı bir sesle konuşmaya başladı, kelimelerini dikkatle seçtiği belliydi. “Hastane olmaz, Kardelen,” dedi, cümlesini bitirmeden önce derin bir nefes almış gibi. “Korkut, uyarıcı madde almış. Eğer hastaneye gidersek, bu onun siciline işlenir.”Söyledikleri zihnimde yankılandı, içimdeki endişeyi başka bir şekle soktu. Siciline işlenir… Bu, Korkut’un hayatını daha da karmaşık hale getirebilecek bir şeydi. Ama bu durumu daha kötüleştirmekten korkuyordum. “Alparslan…” dedim, ne diyeceğimi bilemeden.Alparslan ise cümlesini tamamlamadan devam etti. “Bak, bazı özel durumlar var,” dedi, sesi daha da ciddileşerek. “Bunları telefonda açıklayamam. Ama ne yapıyorsam, Korkut’un iyiliği için yapıyorum. Sana söz veriyorum, her şey onun iyiliği için. Tamam mı?”Sözleri içimdeki karmaşayı daha da büyütüyordu. Bir yandan ona güvenmek istiyordum, diğer yandan ise içimde bir kuşku vardı. sesim titriyordu. “ lütfen acele edin.Alparslan’ın sesi, beklenmedik bir şekilde yumuşadı. “Tamam, Kardelen,” dedi, bu kez sesinde daha şefkatli bir ton vardı. “seni anlıyorum. Ama unutma ki, ben de onun iyiliğini istiyorum. Şimdi telefonu kapatıyorum. Birazdan orada olacağız, tamam mı?”“Tamam,” diye mırıldandım, içimdeki duygularla başa çıkmaya çalışarak.Alparslan’ın bu kadar rahat konuşması içimde bir çatışmaya neden oluyordu. Bir yandan, onun bu güven verici sözlerine tutunmak istiyordum; diğer yandan ise, bu kadar rahat olması beni öfkelendiriyordu. Telefonu kapattığında, derin bir nefes aldım, ama bu nefes beni rahatlatmak yerine daha da gerdi. Korkut’un yanına döndüğümde, onun acıyla kıvranan bedenine baktım. Bu bekleyiş, içimde bir fırtına koparıyordu ve tek yapabileceğim, bu fırtınada ayakta kalmaya çalışmaktı.Korkut’un saçlarını yeniden okşayarak içimden dua ettim. Bu süreci bir şekilde atlatmak zorundaydık. Ama Alparslan’ın dediği gibi, Korkut’un yanında kalmalıydım. "Korkut, lütfen dayan. Alparslan ve doktor birazdan burada olacaklar," dedim, onu sakinleştirebileceğimi umarak. Ama Korkut’un gözleri hala kapalıydı, bedenindeki titremeler ise devam ediyordu. Onu bu halde görmek, her şeyin üzerime çöktüğü bir ağırlık yaratıyordu. Onun yanından bir an bile ayrılmamalıydım, ona destek olmalıydım. sesimdeki titremeyi bastırmaya çalışarak. "Biraz daha dayan, tamam mı?Korkut’un derin, kesik kesik nefesleri, odadaki havayı ağırlaştırıyordu. Onun titremeleri, her saniye biraz daha şiddetleniyordu. Gözlerini araladığında, gözlerinde derin bir acının izlerini görebiliyordum. O an, içimdeki korku yerini daha büyük bir endişeye bıraktı.“Korkut,” dedim, sesim titrek ama kararlıydı. “LütfenAma Korkut, gözlerini bana doğru çevirerek derin bir acıyla inledi. Dudakları titriyordu, sanki içindeki tüm duyguları dışarı vurmak istermiş gibi. Onun bu hali, beni derinden etkiliyordu. İçimdeki endişe, kalbimi sıkıştırıyordu. O an, ona nasıl yardımcı olabileceğimi bilmeden, sadece yanında olmanın yeterli olmayacağını hissediyordum.“Ölmeyi bile beceremedim,” dedi, sesi alçak ve çatallıydı. Sözleri, içimde bir yerlere ağır bir taş gibi oturdu. Korkut’un içindeki karanlık, bir anlığına yüzeye çıkmıştı. Gözlerindeki derin boşluk, onu nasıl da çaresiz hissettiğini gözler önüne seriyordu. Bu sözleri duymak, onu bu kadar çaresiz görmek, içimdeki her şeyi paramparça etti.“Korkut, böyle konuşma lütfen,” dedim, gözyaşlarımı tutmaya çalışarak. Onun yanında güçlü olmam gerektiğini biliyordum ama içimdeki acı, onun hissettiği derin acıyı anlamama engel olmuyordu.Korkut’un sesindeki kırıklık, içimdeki tüm güveni sarsıyordu. Her şey... her şey mahvoldu,dedi. Bu cümle, benim için derin bir acının yankısı gibiydi. O an, içimdeki korkular yeniden alevlendi; gözleri boşluğa dalmışken, kalbim yerinden fırlayacak gibi oluyordu. “Bana hep nefret dolu o gözlerle bakıyor, Belin…”* diye devam etti. Sesi o kadar kırık ve çaresizdi ki, sanki ruhundaki derin yaraları hissedebiliyordum.Neden bu kadar nefret dolu bakıyordu kardeşine? Belin’in Korkut’a olan bu düşmanlığının arkasında yatan nedeni hiç anlamamıştım. Bir insan neden kendi kardeşinden nefret ederdi ki? Bu soru kafamda yankılanırken, içimde bir derin huzursuzluk belirdi. Korkut’un acı dolu bakışlarını hatırladım; Belin’in ona karşı beslediği nefret, zihnimdeki bu sorgulamanın yankısını daha da güçlendiriyordu. “Bunu sorgulamak senin haddine değil, Kardelen,” dedim kendi içimden, içimdeki pişmanlıkla dolu bir sesle.. Zamanında abimin kalbini kıran, ona karşı acımasızca davranan ben, şimdi iyilik meleği gibi görünmeye çalışıyordum. İçimdeki bu çelişkili hislerle başa çıkmakta zorlanıyordum.Bir an için geçmişe döndüm; o anki tavırlarıma, abime karşı sergilediğim o düşüncesiz ve acımasız davranışlar zihnimde canlandıBelki de bilmediğim şeyler vardı diye düşündüm, kendi içimde sorgularken. Korkut, bu derin yaraların ve suçlulukların altında neler taşıyordu? Belin’in nefretinin kaynağını bulamadım; geçmişte ne yaşandıysa, Korkut’un içindeki bu karanlıkla savaşmasına neden oluyordu. Belin’in nefretinin altında yatan gerçekler, Korkut’un ruhunu yavaşça tüketen bir ateş gibi görünüyordu. Belin’in nefretinin nedenini öğrendikçe, Korkut’un acısına bir adım daha yaklaşabilirdim. Onun yanında olduğumu hissettirmek için elimi yavaşça göğsüne koydum. O an, tüm gücümle onu bu karanlık duygulardan uzaklaştırmak istedim.“Korkut, … Bu senin hatan değil,” dedim, sesimdeki şefkati ona hissettirmeye çalışarak. “Senin suçun değil. Kimse böyle şeyler yaşamayı hak etmez..”bu acıyı hafifletmek istiyordum ama bu kadar derin yaralar nasıl iyileşir, bilmiyordum. Korkut, hayatı yükünü omuzlarında taşımıştı ve şimdi bu ağırlık onu tamamen ezmiş gibiydi.“Kimse... anlamadı,” dedi, sesi kısık ve acı doluydu. “Kimse... beni anlamadı. Ablam... hep benden nefret ...devamını getiremiyordu .” Gözyaşlarım gözlerimde birikmeye başladı, ama onun önünde güçlü olmam gerektiğini biliyordum. Elim, hala onun göğsündeydi ve saçlarını okşarken, onu teselli etmeye çalıştım tabi teselli şeklim biraz farklıydı-"Korkut, iyileştiğinde bu anları hatırlama tamam mı sana karşı bu kadar şefkatli olduğumu hatırlama ? . İyleşene kada ateşkes yapalım ne dersin- Gözlerimin içine derin bir şekilde bakarak konuştu Seninle aramızdaki ateşi kesmek istemiyorum,” dedi, sesi boğuk ama bir o kadar da içtenti . O an kelimelerinin ağırlığını hissettim; o ateşi kesmek değil, tam tersine, onu canlı tutmak, belki de daha da alevlendirmek istiyordu.- “Korkut… neden ” dedim, sesim titremiştiKorkut, gözlerini bir an için kapattı, sanki kelimelerini dikkatle seçmeye çalışıyormuş gibi. “Çünkü,” dedi sonunda, sesi alçak ama bir o kadar da netti Bu ateş, hayatta tutunabildiğim tek şey.”. Onun yanında kalmalıydım, onu bu karanlıktan çekip çıkarmalıydım. Elimi daha sıkı bir şekilde göğsüne bastırdım, sanki ona hayat verebilirmişim gibi.Korkut’un derin nefes alışları, yavaş yavaş sakinleşiyor gibiydi. Ama hala gözlerinde o karanlık, o acı vardı. Onun bu kadar kırılmış, bu kadar çaresiz olduğunu görmek, içimi tamamen paramparça etti. Ama onun için güçlü olmalıydım. Onun yanında olup, onu bu karanlıktan kurtarmak için elimden geleni yapmalıydım.Korkut’un acı dolu gözlerine bakarken, içimdeki endişe yerini bir nebze olsun farklı bir duygunun almasına izin verdim. Onu bu karanlık düşüncelerden çekip çıkarmam gerektiğini biliyordum, ama nasıl yapacağımı bilmiyordum. Belki de tek yapmam gereken, ona farklı bir şeyler düşündürmekti, belki de hayallerine dokunabilirdim. Hayaller... herkesin bir hayali vardır, değil mi? “Korkut,” dedim yumuşak bir sesle, elimi hala saçlarının arasında gezdirirken. “Bana hayalinden bahset. Nedir seni mutlu eden şey?Korkut, gözlerini benden kaçırdı, tavanı uzun bir süre inceledi, sanki içindeki karanlıkta kaybolmak istiyormuş gibi. Sessizliği, odamızı daha da ağırlaştırdı. Sonunda, derin bir nefes aldı ve kelimeler dudaklarından dökülmeye başladı.“Hayalim yok, Kardelen,” dedi soğuk bir sesle. “Hayaller... bana göre değil.Bu sözler, içimdeki umut ışığını neredeyse tamamen söndürdü, ama ona inanmayı reddettim. Korkut, böylesine derin bir acının içinde kaybolmuş olabilir, ama ben, onun içinde hala bir ışık olduğuna inanmak istiyordum. Herkesin bir hayali vardır, en azından bir zamanlar olmuştur, buna emindim.“Buna inanmıyorum,” dedim kararlı bir tonla, gözlerimi onun gözlerinden ayırmadan. “Herkesin bir hayali vardır, Korkut. Senin de bir hayalin olmalı. Belki unutmuşsundur, belki bu acıların altında gizlenmiştir, ama biliyorum ki bir hayalin var insanlar hayalsiz yaşamamlı .”Korkut, bu sefer yüzüme doğru döndü, bakışlarında inatçı bir karanlık vardı. Sanki ona inanmamı istemiyormuş gibi bir hali vardı, ama ben onun gerçeğini görmek istiyordum.“Benim hayallerim yok, Kardelen,” diye tekrar etti, bu sefer daha sert bir tonla. “Her şey çoktan bitti. Hayal kurmanın bir anlamı yok.”Ona inanmayı reddettim. Korkut’un içinde bir yerlerde, derinlerde, bir zamanlar parlak olan bir hayal vardı, buna emindim. Sadece onu bulması gerekiyordu. Elimi yavaşça onun yüzüne koydum, parmaklarım yanaklarını nazikçe okşarken, gözlerimin derinliğinde ona inanmak istediğimi göstermeye çalıştım.“Korkut,” dedim, sesimdeki kararlılığı hissetmesini sağlayarak. “Hayal kurmanın anlamı olmadığını düşündüğünü biliyorum. Ama bu doğru değil. Hepimiz hayallerimizle var oluruz. Belki senin hayalin şu an çok uzaklarda, belki de göz ardı ediyorsun ama Hayaller, bizi ayakta tutar, bize umut verir.”Korkut, bir an durdu, gözlerimdeki ışıltıyı arıyormuş gibi bakıyordu. Sanki söylediklerimin doğru olabileceğini kabullenmek istemiyordu ama yine de içinde bir şeylerin kıpırdandığını hissedebiliyordum. Yine de, inatla başını salladı ve gözlerini tekrar kaçırdı.“Hayalim yok,” diye tekrarladı, bu sefer sesi daha yumuşak ama hala karanlıktı. “Hayal kurmak bana acı veriyor, Kardelen.. Belki de onu hayal kurmaya tekrar ikna edebilirdim, acılarını biraz olsun hafifletebilirdim.“Tamam,” dedim, sesimdeki kararlılığı biraz olsun yumuşatarak. “Şu an hayal kurmak istemeyebilirsin ama bir gün, yeniden hayal kurmak isteyeceksinKorkut, bu sözlerim karşısında bir süre sessiz kaldı. Gözlerinde beliren duyguları çözmek zordu, ama içimde bir umut vardı. . Korkut'un yüzündeki karanlık ifade aniden değişti. Gözleri daraldı, nefesleri hızlandı. Aniden vücudu tekrar kasılmaya başladı ve öfkeyle dolup taşan bir volkan gibi patladı. "Hayal falan istemiyorum!" diye bağırdı, sesi odanın dört bir yanında yankılanarak. "Anlamıyor musun, Kardelen? Hayal kurmak bana sadece daha fazla acı veriyor! Neden anlamıyorsun?"Onun bu ani öfke patlaması beni ürküttü, ama geri adım atmadım. O anda, onun içinde kopan fırtınaları anlamaya çalışırken, onun yanında güçlü durmam gerektiğini hissettim. Korkut'un öfkesi, aslında derinlerde sakladığı bir acının dışavurumuydu. Onun bu karanlık hali, beni korkutsa da, aynı zamanda ona yardım etme isteğimi daha da güçlendirdi.Korkut'un elleri titremeye başladı, nefesi hızlandı ve gözlerinde yine o tanıdık karanlık belirdi. Kriz geçiriyordu, kendini kaybediyordu. "Beni yalnız bırak!" diye haykırdı. "Bunu daha fazla kaldıramam!"Ona doğru bir adım attım, içimdeki tüm korkuya rağmen. "Korkut, lütfen sakin ol," dedim, sesimdeki titreşimi kontrol etmeye çalışarak. "Sana yardım etmek istiyorum.Ama Korkut'un öfkesi dinmek bilmiyordu. Gözleri kararmıştı, sanki etrafındaki her şey bulanıklaşıyordu. Derin nefesler alıp veriyor, kontrolünü kaybetmek üzereydi. Vücudu kasılmış, adeta donmuş gibiydi.Onun yanına yaklaştım, ellerimi dikkatlice omuzlarına koydum. "Korkut, bana bak," dedim, gözlerimi onun gözlerinden ayırmadan. "Şu an buradayım. Lütfen beni dinle. Derin bir nefes al ve odaklan."Ama Korkut hala titriyordu, vücudu adeta savaş veriyordu. Onun bu halini görmek içimde büyük bir acıya neden oluyordu. "Lütfen, kendine zarar verme," dedim, sesimdeki yumuşaklığı koruyarak. "Beni duy, Korkut.Yavaşça elimi onun saçlarına götürdüm, parmaklarım arasında nazikçe gezdirdim. Belki bu dokunuş, ona biraz olsun rahatlık verebilirdi. "Her şey geçecek," diye fısıldadım. "Buradayım, yanındayım. Sakinleş, tamam mı? Sadece derin bir nefes al."Korkut'un gözlerindeki öfke yavaş yavaş yerini derin bir hüzne bıraktı. Gözleri tekrar bana odaklandı, titremeleri biraz olsun azaldı. Ama hala derin bir acı çekiyordu, bunu hissedebiliyordum. İçinde bir yerlerde, ona dokunmamı isteyen bir şey vardı."Seninle buradayım," diye tekrarladım. "Bu krizin seni ele geçirmesine izin verme. Lütfen, Korkut."Onun acısını hafifletmek için elimden gelen her şeyi yapmaya hazırdım. İçimde, onu bu karanlıktan çekip çıkarabileceğime dair küçük bir umut vardı. Ne kadar zor olursa olsun, onun yanında kalacaktım. Onun için güçlü olacaktım.Korkut, bir an için nefesini tuttu, sonra derin bir iç çekti. Gözlerini tekrar kapattı, vücudu yavaş yavaş sakinleşmeye başladı. Elimi onun saçlarında gezdirmeye devam ettim, parmaklarımın nazik dokunuşlarıyla ona biraz olsun rahatlık vermeye çalışarak..Korkut’un vücudundaki titremeler tekrardan yavaş yavaş yerini daha şiddetli bir çalkantıya bıraktı. Gözlerinde beliren öfke ve acı, ona hakim olmaya çalışıyordu. Her şeyin daha da kötüye gitmesini engellemek istiyordum ama kontrolümden çıkıyordu.“Korkut, lütfen…” dedim, ama kelimelerim daha dudaklarımdan dökülmeden, Korkut ani bir hareketle beni kendisinden uzağa itti. Öyle sertti ki, bir an sendeledim ve zar zor ayakta kaldım. Şaşkınlıkla ona baktım, kalbim hızla çarpıyordu. O ise sanki beni görmüyordu bile; gözleri tamamen boştu, sanki kendi içindeki o derin karanlığa kapılmıştı.“Kardelen, git buradan!” diye bağırdı, sesi çatlamış ve çaresizlikle doluydu. “Git! Kendimi kontrol edemiyorum, git buradan!”Onun bu halini görmek, içimde bir şeyleri paramparça ediyordu. Ama onu böyle bırakamazdım. “Hayır, gitmiyorum!” dedim kararlılıkla. “Seni yalnız bırakamam,Korkut’un yüzü daha da kasvetlendi, gözleri karardı. Bir an için sanki bu dünyadan tamamen kopmuş gibiydi. Sonra, bir anda yerinden fırladı ve yatak odasındaki pencereye doğru ilerledi. Ne yapacağını anlayamadan, yumruğunu camdan içeri geçirdi. Kırılan camın sesine odadaki her şey yankılandı, parçalar her yana saçıldı. Korkut’un eli kesilmişti, ama o acıyı hissetmiyor gibiydi; sanki bu dışarıdaki fiziksel acı, içinde yaşadığı fırtınaya karşı bir çeşit rahatlama sağlıyordu.“Korkut!” diye çığlık attım, ama o beni duymuyordu. Kan, elinden yere damlıyordu, cam parçaları her yerdeydi. Ona doğru bir adım attım ama beni yine uzaklaştırmaya çalıştı, bu kez daha güçlü bir şekilde.“Git!” diye haykırdı, sesi titriyor ve çatlıyordu. “Lütfen git! zarar vermek istemiyorum seni yanımda istemiyorum. Git buradan, Kardelen! Git, git, git…”şuan kendinde değildi sinri sistemi tamamen bozulmuş gibiydi ne yapmalıydım kendi içimde ne yapacağımı düşünürken korkut yanıma geldi ani hareketle kolumu sıktı . Ellerinin baskısı, acı verici bir şekilde bileğimi sardı, sanki demir zincirler beni kısıtlıyormuş gibi. Vücudumda yayılan acı, derin ve keskin bir yara açtı. Kolumdaki bu acı, içimdeki kırıklıkları daha da derinleştirdi.Beni kendine doğru çekti , aramızdaki mesafe tamamen yok olmuş, vücutlarımız birbirine değmişti. O kadar yakındık ki, kalplerimizin aynı ritimde attığını duyabiliyordum. Bana karşı bu kadar fedakar olma!” dedi Korkut’un gözleri, öfkenin ve çaresizliğin ardından pişmanlık ve suçlulukla dolmuştu, ama o an, gözlerindeki bu karışım bir canavarı andırıyordu. Yüzündeki ifade, vahşetin ve karanlığın izlerini taşıyordu. Gözlerinin içindeki ateş, adeta bir yırtıcının vahşiliğini yansıtıyordu.“Uzaklaş benden!” dedi, sesi sert ve derin bir öfkeyle yankılandı. “İçimdeki öfkeyi durduramıyorum! Git,Sözleri, içimdeki tüm huzuru parçaladı, kalbimde derin bir sarsıntı yarattı. Korkut’un bu sert tavrı, beni bir an için dondurdu. Ellerinin acı veren baskısının altında, kendimi tutmaya çalışarak, onun duygusal fırtınasını anlamaya çalıştım. Korkut’un kolumu sıkarkenki bu acımasızlığı, içindeki öfkenin ve canavarlığın bir dışavurumu gibiydi.Ellerimi, onun sıktığı kolundan çekmeye çalıştım ama sadece çalıştım.“Korkut, gitmeyeceğim,” dedim, sesimde kararlı bir ton vardı. “Gerekirse kendimi bu odaya zincirlerim.Korkut’un gözleri, bu sözlerle bir an için şaşkınlıkla parladı. Yüzündeki öfke, yerini derin bir karmaşaya bıraktı. Bir an için donakaldı, sonra ellerindeki baskıyı biraz gevşeti . Git derim, gitmezsin," diye başladı sesi kesik kesik, sinirli bir tonda. "Konuş derim, konuşmazsın. Uzaklaş derim, yaklaşırsın. Sanki beni delirtmek üzerine kodlanmışsın Kardelen.""Yani ne demek istiyorsun, Korkut "Bu durumda bile bana laf sokmak için uğraşıyorsun, öyle mi?“Bunu yapma,” dedi, sesinde hala kırılgan bir tını vardı. . Senin yanında durmak, benim için zor. . Bunu hak etmiyorum.”Sözleri, içimde bir acı dalgası daha yarattı. Korkut’un içindeki karmaşayı ve savaşı hissetmek, beni hem yıpratıyor hem de kendi duygusal yükümü daha da ağırlaştırıyord. Onu böyle görmek, içimde bir yerleri paramparça ediyordu. Korkut’a nasıl ulaşacağımı bilmiyordum; karşımda sadece acı ve öfkeyle dolu, kontrolünü kaybetmiş bir adam vardı. Ama onu yalnız bırakamazdım, ne olursa olsun. Gözlerimi kapattım, bir an için derin bir nefes aldım ve kendimi topladım. korkut tekrar benimle göz teması kurdu“Benimle kalmanın ne demek olduğunu bilmiyorsun, Kardelen,” dedi,Korkut'a doğru bir adım attım, gözlerimdeki endişeyi saklayamıyordum. Seni yalnız bırakmayacağım," dedim, sesimdeki kırılganlık bile onu vazgeçirmek için yeterli olmayacak gibiydi. Ama o, bana her zamanki keskinliğiyle karşılık verdi, "Kesin konuşma, Kardelen," dedi. Gözleri kararlı, sesi ise soğuktu. "Gerçeklerden sonra, istemesen de gideceksin. Bu yüzden yalan söyleme."Korkut’un bahsettiği gerçek neydi? İçimde bir yerde bu sorunun cevabını arayan bir ses yükseliyordu, ama şu an bunu düşünmeye bile cesaretim yoktu. Tek isteğim korkutun iyi olmasıydı. Derin bir nefes aldım, kalbimdeki korkuları bir nebze de olsa hafifletmek için."Eğer bir gün gidecek olursam..." dedim, sesimin titrediğini fark ettim. "Beni kalmaya ikna et, Korkut." Sözlerim sevdiğim bir şaire aiti bu durum tamda bizi anlatıyordu çünkü , içimdeki çaresizliği ve ona olan bağlılığımı açığa çıkarıyordu. Sessizlik, aramızdaki mesafeyi daha da büyütüyordu. Ama bu kez, onun sert duruşunun arkasında bir şeyler değişiyormuş gibi hissediyordum; belki de, beni gerçekten kaybetmekten korkan bir adamın sessiz çığlığıydı.- nefesi kulağımın hemen yanında, tenime dokunacak kadar yakındı. Bedenim hareketsizidi, nefesim kesildi.Sonra, o derin ve karanlık sesiyle fısıldadı: “?”seni kalmaya ikna edemeyeceğim bir gerçek olsa bile mi"Bu nasıl bir gerçek olabilirdi? Şu an Korkut'un aklı bulanıktı; mantıklı düşünmekten çok uzaktı. belki de sadece saçmalıyordu." Kelimeler dudaklarımda düğümlendi, kalbimdeki ağırlık her zamankinden daha derin bir şekilde yerini buldu. Bir adım geri çekildim, gözlerimi ondan kaçırarak, içimde büyüyen belirsizliği anlamlandırmaya çalıştım. Sonra, gözlerimi tekrar ona kaldırdım, sesimde saklamaya çalıştığım ama açıkça hissedilen bir titremeyle konuşmaya başladım.“Korkut,” dedim, kelimelerim yavaş ve derin bir yankı gibi çıktı. , . Belki kalırım, belki giderim. Belki de o gerçeği öğrendiğimde her şey değişir. Ama bildiğim tek şey, şu an ne hissettiğimi tam olarak bilemiyorum. Korkut’un gözlerindeki öfke bir an için duruldu, sanki söylediklerim bir anlığına ona ulaşmış gibiydi. Ama bu kısa an, hızla geçti ve tekrar içine kapandı. Vücudu titriyor, gözleri sürekli olarak odayı tarıyordu. Ellerini başına götürdü, saçlarını çekiyordu, sanki içindeki acıyı fiziksel olarak çıkarmaya çalışıyordu.“Kendime hâkim olamıyorum, Kardelen,” diye fısıldadı, bu kez sesi daha kırılgandı. “Ne yapacağımı bilmiyorum… Her şey çok fazla…”Ona doğru bir adım attım, yavaşça elini tuttum, ama elinin soğukluğu içimi dondurdu. “Korkut, bir süre gözlerime baktı, derin ve acı dolu bir bakıştı bu. Gözlerinde bir şeylerin kırıldığını, içindeki acının onu yavaşça yok ettiğini görebiliyordum. Ama yine de, onun yanında olmaya devam ettim. Yüzüme doğru eğildi, gözleri dikkatle beni incelerken, elini yavaşça kaldırdı. Parmak uçları, saçlarıma dokundu, onları nazikçe yüzümden çekti. Dokunuşu hafif ama bir o kadar da yoğundu, içimde bir şeyleri ateşleyen bir dokunuştu bu. Gözlerim, onun gözlerinin derinliklerinde kaybolurken, aramızdaki elektriksel gerilim iyice yoğunlaştı. Nefesim kesildi, bedenimdeki her hücre onunla birlikte yanmaya hazır gibiydi.Bu an, her şeyden daha gerçekti; içinde bulunduğumuz kaosun ve acının ötesinde, sadece Korkut ve ben vardık. Dokunuşu, bana her şeyi unutturan, bütün dünyayı bir kenara bırakan bir yoğunluk taşıyordu. Kalbim hızla atarken, içimde bir fırtına kopuyordu; bu anın sonsuza dek sürmesini istiyordum.Korkut’un gözlerindeki kasvet bir anlığına yumuşadı, ama hemen ardından daha derin bir karanlık çöktü. “Saçların çok güzel…” diye mırıldandı, sesi sanki bir melodi gibi yumuşak ve şefkat doluydu. Ama o şefkatin altında, anlamlandıramadığım, tanımlayamadığım başka bir şey daha vardıBu sözleri, sanki kendine engel olamadan, içinden taşan bir duygunun ağırlığıyla söylemiş gibiydi. Onunla bu kadar yakın olmak, içimde tanımlayamadığım bir tedirginlik ve huzur karışımı bir his yaratıyordu. “Benim gizli cennetim…” diye devam etti, bakışları derin ve karanlık, sesinde bastırılmış bir itirafın yankısı vardı. “Bana ait olmayacak kadar değerlisin.” Bu sözler, sanki sadece bir hayalmişim gibi, onun dünyasında bir rüyadan ibaretmişim gibi bir izlenim bıraktı. Gözlerim onun yüzüne kilitlendi. Korkut’un bakışları, kaybolmuş bir ruhun derinliğini taşıyordu. Belki de bu sözleri, beynini etkisi altına alan uyarıcı maddenin etkisiyle sarf ediyordu. İçimden derin bir nefes aldım, onun bu hali beni deli ediyordu. Dopaminin ve uyarıcı maddenin etkisi geçmezse, ben kalpten gidecektim . Kalbim, Korkut’un yanında hızla çarpıyordu halbuki uyarıcı maddeyi kulanan ben değildimKorkut, gözlerimin derinliklerine dalarken, içimdeki kaygı bir çığ gibi büyüdü. “Gözlerime bakma,” dedi, sesi karanlık bir sır gibi fısıldıyordu. İçimde bir şeylerin parçalandığını hissettim. Onun bakışları, sanki bir uçuruma doğru sürüklüyordu beni, ve bu derinlikte kaybolmaktan korkuyordum.“Alıştırma beni bakışlarına,” sözleri adeta bir uyarıydı “Gittiğinde alt üst olacağım çünkü,” dedi, Onun gözleri, bana bir şeyler anlatıyordu; ama ben anlamaktan korkuyordum. Neden gitmem gerekecekti ki? Kalbimde bir sızı, düşüncelerimde bir karmaşa hakim oldu Bakışları bulanıklaşmaya başladı, sanki vücudu dengesini kaybediyormuş gibiydi . , ona daha da yaklaşmak istedim, ama tam o sırada, burnundan gelen kanın ince bir çizgi halinde aktığını gördüm. Gözlerim genişledi, bu durumun ne kadar ciddi olduğunu fark edememiştim.Korkut, aniden dengesi kaybolmuş gibi sendeledi. Gözleri kapanmaya başlamıştı, bedeni yavaşça yere doğru eğildi. “Korkut!” diye çığlık attım"Korkut!" diye bağırdım, sesimdeki korku iyice belirginleşmişti. Elimi ona uzattım, ama o an çoktan geçmişti. Gözleri kapanırken, yüzü solgun bir hal aldı, ve yere yığıldı. Parmaklarımın arasından kayıp giden bedeni , beni çaresizlikle baş başa bıraktı. Onun o güçlü, sert varlığı, şimdi zayıf ve savunmasızdı.Hızla yanına çöktüm, ellerim titreyerek onun kanayan burnunu silmeye çalıştım. Nefesi düzensizleşmişti, alnındaki ter damlaları hızla çoğalıyordu. Panikle ne yapacağımı bilemez halde, ellerimi onun başının altına yerleştirdim, onu rahat ettirmeye çalıştım.Korkut yerde hareketsiz yatarken, içimdeki panik dalgası beni ele geçirmişti. "Korkut, .. Gözlerini aç!"diye yalvardım, sesimdeki çaresizlik her kelimede daha da belirginleşiyordu. Ama o, kıpırdamıyordu. Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki sanki göğsümden fırlayacakmış gibi hissediyordum. Gözyaşlarım artık kontrol edilemez bir şekilde yanaklarımdan süzülüyordu.Onu bu halde görmek, içimde bir şeylerin kırılmasına, parçalanmasına neden oluyordu. Dünyam başıma yıkılmış gibi hissettim. Sanki bütün o güçlü, cesur Kardelen gitmiş, geriye sadece savunmasız bir kadın kalmıştı. Bir an için gözlerimi kapattım, derin bir nefes aldım ve sakinleşmeye çalıştım, ama başaramadım. Onu böyle, bilinçsiz ve savunmasız halde görmek, tüm çabalarımı boşa çıkarıyordu.Yeniden ona döndüm, yüzüme düşen saçlarımı geriye atarak, Korkut, gözlerini aç lütfen... Söz veriyorum, tartıştığımızda seni öldürme planları yapmayacağım, dedim, sesimdeki titremeyi gizleyemeden. Bu saçma sözü söylerken bile kalbim acıyla sıkışıyordu Korkut'un yanında geçirdiğim her saniye, içimdeki çaresizliği daha da büyütüyordu. Onun yüzünde beliren acı, içimdeki fırtınayı şiddetlendirirken, tek yapabildiğim onun elini tutmak ve yanında olduğumu hissettirmekti. Dakikalar geçtikçe, Alparslan’ın söz verdiği sağlık ekibinin bir an önce gelmesi için dua etmeye başladım.Sonunda, kapıdan gelen hızlı adım seslerini duyduğumda, içimde bir anlık rahatlama hissettim. Oda kapısı hızla açıldı ve birkaç kişi hızla içeri girdi. Üzerlerindeki üniformalardan hemen anladım; bunlar, Alparslan’ın bahsettiği sağlık ekibiydi. Yüzlerindeki ciddi ifadeler, durumun ne kadar kritik olduğunu belli ediyordu.“Lütfen geri çekilin, hanımefendi,” dedi içlerinden biri, nazik ama kesin bir ses tonuyla. İlk başta ne demek istediğini anlamadım. Gözlerimi Korkut’tan ayırmak istemiyordum. Onu bırakmak... Bu düşünce bile dayanılmazdı. Ancak bir diğeri, omzuma hafifçe dokunarak, “Hanımefendi, yanında kalmamanız gerekiyor. Biz ona gereken müdahaleyi yapacağız. Lütfen odadan çıkın.”Bu sözler içimde bir direniş uyandırdı. “Hayır, ben burada kalmalıyım,” dedim, sesimdeki kararlılığı bastıramayarak. “Ona bir şey olursa .....devamını getirmedimAncak sağlık ekibi üyelerinin kararlılığı benden fazlaydı. “Bu onun iyiliği için,” dedi bir tanesi, bana empati dolu bir bakışla. “Şu an sizin burada olmanız, işimizi zorlaştırabilir. Lütfen bize güvenin.”Gözlerim Korkut’un acıyla büzülmüş yüzüne kaydı. Onu bu halde bırakmak istemiyordum, ama sağlık ekibinin ciddiyeti beni ikna etti. Onların işlerini yapmalarına engel olmak, Korkut’a daha fazla zarar verebilir diye düşündüm. Derin bir nefes alarak, istemeyerek de olsa geri adım attım.“Tamam,” dedim, sesim titriyorduSağlık ekiplerinden biri, başını hafifçe sallayarak, “Elimizden gelenin en iyisini yapacağız, merak etmeyin,” dedi.Bir adım geri attım, sonra bir adım daha. Korkut’un acı dolu inlemeleri kulaklarımda yankılanırken, sonunda odadan çıkmayı başardım. Kapının dışında durduğumda, içimdeki kaygı beni esir almıştı. O an, o kapının ardında Korkut’un neler yaşadığını bilmemek beni mahvediyordu. Gözlerim doldu, ama ağlayamadım. Sadece beklemek zorundaydım. Beklemek ve umut etmek...sırtımı soğuk duvara yasladım. Gözlerimi kapattım ve kendimi sakinleştirmeye çalıştım. İçimdeki fırtına durulmasa da, sağlık ekibine güvenmek zorundaydım. Korkut’un iyiliği için, bir adım geri çekilmem gerekiyordu. Ancak bu bekleyiş, her saniye içimdeki endişeyi daha da büyütüyordu.Birden, arkamdan gelen hafif adım seslerini ve ardından gelen hıçkırıkları duyunca, kalbim hızla çarpmaya başladı. Mihriban gözyaşları içinde koşarak yanıma geldi, küçük elleriyle gözlerini ovuşturarak, "Dayımın sesini duydum," dedi hıçkırıklar arasında, "O da mı annem gibi acı çekiyor?" Küçücük bedeniyle bu kadar büyük bir yük taşıyor olması içimi acıttı. Onunla göz göze gelebilmek için dizlerimin üzerine çöktüm ve yumuşak bir sesle konuştum."Mihriban" dedim, endişesini dindirmeye çalışarak. "Dayın şu an dinleniyor biraz kendini iyi hissetmiyor ama yarın iyileşecek tamam mı kuzum Yarın uyandığında seni böyle ağlarken görürse çok üzülür. Hadi, gel odana gidelim ve biraz dinlen."Mihriban'ı nazikçe kucağıma alıp odasına götürdüm, yatağına oturtarak saçlarını okşadım. "Biliyor musun, Mihriban? Dayın seni çok seviyor. Senin üzülmene asla dayanamaz," dedim, onu rahatlatmak için. Mihriban biraz sakinleşmiş görünse de gözlerinde hâlâ bir hüzün vardı."Anneciğim gibi gitmez değil mi?" diye sordu usulca, gözlerini yere dikerek.Onun bu sorusu karşısında içim burkuldu ama yüzümdeki ifadeyi yumuşatmaya çalışarak cevap verdim. gitmeyecek dayın seni hiç bırakır mı mihri kuşum . Annen de yakında gelecek. Şu an klinikte, iyileşiyor. İyileşir iyileşmez de yanına gelecek. Seni çok seviyor ve bir an önce seninle olmak için sabırsızlanıyor."Mihriban'ın gözlerindeki hüzün yavaşça kaybolurken, ona sarıldım ve alnından öptüm. "Hadi, şimdi gözlerini kapat ve güzel bir uyku çek. Sabah uyandığında her şey çok daha iyi olacak, söz veriyorum."Mihriban, gözlerini kapatarak yavaşça uykuya daldı. Yanından kalkmadan önce ona bir kez daha sarıldım, bu küçük kızın yüreğindeki acıyı dindirmek için elimden geleni yapmaya kararlıydımAnnesiyle kavuşacağı günü sabırsızlıkla beklediğini biliyordum, . Küçük bedeni yavaşça gevşedi, nefes alıp verişi düzenli hale geldi. Onu uyandırmamaya çalışarak sessizce odadan çıktım.Kapının önünde durup derin bir nefes aldım. Mihriban’ın endişelerini yatıştırmak beni biraz rahatlatmıştı, ama Korkut’un durumu hâlâ zihnimde ağır bir yük olarak duruyordu. Yine de, bir umut vardı içimde. Her şeyin düzeleceğini umarak koridorda ilerledim.Koridorda bir an duraksadım, derin bir nefes aldım. İçimdeki endişe hala dinmemişti, Şimdi, Korkut’un yanında olması gereken sağlık ekibiyle ilgili endişeler zihnimi meşgul ediyordu.Sessizce Korkut’un odasının kapısına yaklaştım. Kapının hemen önünde durduğumda, içeri girip girmemek arasında tereddüt ettim. İçeriden gelen hafif mırıltılar, sağlık ekibinin Korkut’a müdahale ettiğini gösteriyordu. Ama Korkut’un ne durumda olduğunu bilmemek, beni içten içe yiyip bitiriyordu.Tam kapıyı tıklatmayı düşündüğüm anda, kapı hafifçe aralandı ve Alparslan dışarı çıktı. Yüzünde yorgun ama kararlı bir ifade vardı. Onu görünce içimdeki kaygı bir an için hafifledi, ama yine de kendimi tam olarak rahatlatamıyordum.“Kardelen, Mihriban nasıl sesini duydum ağlıyor muydu ?” diye sordu, sesi yorgun ama yumuşaktı.“Uyudu,” dedim, sesimi sakin tutmaya çalışarak. “Ama çok tedirgin olmuştu , Korkut’un sesini duymuş.çocukta olsa her şeyi anlıyor ,üzülüyor .Ona her şeyin yolunda olduğunu söyledim,Alparslan başını sallayarak beni susturdu. “İyi yapmışsın,” dedi, gözlerinde bir nebze rahatlama belirtisiyle. “Mihriban’ı sakinleştirdiğin için teşekkür ederim. Şimdi Korkut’un durumu daha iyi, sağlık ekibi gereken her şeyi yaptı. Birazdan o da dinlenmeye başlayacak.”Bu sözler, içimde hafif bir umut ışığı yaktı. Ama yine de endişelerim tam olarak geçmemişti. alparslan sözlerine devam etti Alparslan, elini omzuma koyarak beni rahatlatmaya çalıştı. “Şimdi, sen de biraz dinlen. uzun ve stresli bir gece geçirdin. Başımı sallayarak onay verdim. . “Ama lütfen, bana hemen haber verin. önemli bir şey olursa ”Alparslan, sıcak bir bakışla başını salladı. "Tabii ki, Kardelen. Şimdi, biraz dinlenmeye çalış, olur mu?" dedi. Sesi her zamanki gibi güven vericiydi, ama içinde bir şeylerin eksik olduğunu hissediyordum. O an bir şey söylemek istedim, ama kelimeler boğazımda düğümlendi.Alparslan arkasını dönüp gitmek üzereyken, birden hareket ettim, neredeyse istemsizce. "Alparslan..." dedim, sesim titrek ve kararsızdı. Gecenin içinde bir şeyler beni huzursuz ediyordu ve bu huzursuzluk, Korkut'un varlığına bağlıydı. "Bu gece... Korkut bu geceyi hatırlayacak mı?" diye sordum, kelimelerim adeta fısıltı gibi çıktı. Bunu sormamın saçma olduğunu biliyordum, ama içimde bir dürtü beni buna zorluyordu.Alparslan, hafifçe kaşlarını çattı ve gözlerimin derinliklerine baktı. "Sanmıyorum, Kardelen," dedi yavaşça, kelimeleri dikkatle seçerek. "Çok düşük bir ihtimal daha öncesinde buna benzer ataklar geçirdi ve bazı anıları eksik ya da hiç hatırlamıyordu . Neden sordun?""Neden mi?" dedim içimden, ama bunu yüksek sesle söylemeye cesaret edemedim. "Hiç, sadece merak ettim..." diye mırıldandım. Gözlerimi kaçırarak yüzümü çevirdim. Kalbim hızlı atıyordu, sanki her saniye daha da hızlanıyordu.Alparslan bana kısa bir süre baktıktan sonra başıyla onayladı, sanki söylediklerimi anlayışla karşılıyormuş gibi. Ama ben, Korkut’un bana yaklaşmasını, , tekrar hatırlamasını isterken, aslında hatırlamamasını da istiyordum. Bu iki duygu arasında sıkışıp kalmıştım. odama geri döndüm. İçimdeki fırtına biraz olsun dinmişti, ama hala Korkut için endişeleniyordum. Yatağa uzandım, ama uyku gözlerime bir türlü gelmiyordu. Gözlerimi kapatsam bile, Korkut’un acı çeken yüzü zihnimden gitmiyordu.Bu gece uzun olacaktı... oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayalım....
|
0% |