@morzamiku
|
Not : yorum yazmayı unutmayın yazmak için daha da motive olmamı sağlıyor Seni yaşanmamış bir çocukluk gibi sevdim [ahmet erhan , sayfa 414 , Burada gömülüdür 2.cilit] &&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&;&&&& Geçmiş yıllar 6 yıl öncesi Korkut HÜREL Korkut, kulağındaki kablosuz kulaklık ile operasyonu yönetiyordu. Sert ve kararlı bir sesle, ekibine kuzeybatıdan giriş yapmaları talimatını verdi. Elindeki tablet üzerinden bölgenin haritasını ve drone görüntülerini kontrol ederken, dikkatini hiçbir an kaybetmeden ekibin ilerleyişini izliyordu. Korkut'un yüzünde derin bir ciddi bir odaklanma vardı Ekip üyeleri, onun talimatlarına güvenle uyarak sessiz ve hızlı bir şekilde belirtilen rotadan ilerliyorlardı. Sesli komutlar ve kulaklık aracılığıyla sürekli iletişim halinde olmaları, operasyonun sorunsuz devam etmesini sağlıyordu. korkut aynı zamanda stresliydi bu görevi mutlaka başarmalıydılar yoksa daha fazla karışıklığa , kaosa neden olacaktı hataya yer yoktu ekip arkadaşları uyum içerisinde çalışıyorlardı Operasyonun kritik bir noktasında Korkut, kulağındaki kablosuz kulaklık aracılığıyla can dostu Yıldırer ile konuşuyordu. Yıldırer, takımın en güvenilir üyelerinden biri ve Korkut'un uzun yıllardır yanında olan sadık bir arkadaştı. Korkut'un sesi biraz yumuşamış,ama hala kararlı ve profesyonel bir ton taşıyordu. "Yıldırer, kuzeybatı giriş noktasında durum nedir?" diye sordu Korkut, gözlerini haritadan ayırmadan. Yıldırer'in sesi, kulaklıktan güven verici bir şekilde geldi: "Her şey kontrol altında, Korkut. Tüm ekip pozisyonlarını aldı ve beklemede ." Korkut, Yıldırer'in yeteneklerine ve sadakatine her zaman güveniyordu , onun varlığıyla daha da güçleniyordu ikisi arasındaki dostluk bağı düşmanlarına korku veriyordu korktun olduğu yerde yıldırerin gölgesi vardı çünkü Yıldırer'in soğukkanlı ve güven dolu ses tonu, Korkut'a ekibin güvende olduğunu hissettiriyordu. İkisi arasındaki bu sessiz anlaşma ve derin dostluk, yılların getirdiği birgüven bağıydı. Korkut, kısa bir an için derin bir nefes aldı, ardından tekrar konuştu: "Mükemmel. Gözlerinizi dört açın ve her zamanki gibi dikkatli olun. Bu operasyonun sorunsuz ilerlemesi için birbirimize ihtiyacımız var ." Yıldırer'den gelen onay sesi, Korkut'un yüzünde hafif bir gülümseme oluşturdu; her ne kadar stresli bir durum olsa da, dostunun orada olduğunu bilmek ona güç veriyordu. Korkut, saate baktığında artık harekete geçme zamanının geldiğini anladı. İşte şimdigölge operasyonun başlama zamanıydı. Yıldırer'in aklı geride bıraktığı Belin'deydi. Ona olan aşkı dünyadaki her şeye değerdi. Annesinin sevmediği bir adamı Belin sevmişti. Belin'in gözlerindeki sevgiyi gördüğü zaman tüm acılarını, sevilmemişliğini unutuyordu. Aşkını kimseden saklamak istemiyordu. Belin ile konuşupKorkut'a ablasına olan aşkını anlatmalıydı. Korkut'tan çekiniyordu; bu ilişkiye onay vermezse ne yapardı, bilmiyordu. Tek bildiği gerçek ise Belin'i asla bırakamayacağıydı. Belin sadece ona aitti. Onsuz bir hayatı, evreni hayal edemiyordu. Yıldırer, operasyona katılmadan önceki gece, aklına Belin'le geçirdiği unutulmaz gece gelmişti. Bu anı hala zihninde canlılığını koruyordu. Kalbindeki derin bir tutku duyuyordu. Belin'in gülümsemesi, Yıldırer'in içindeki ateşi körüklüyordu. Yıldırer, Belin ile geçirdiği gecenin sonsuza kadar sürmesini istiyordu. Tutkulu bir aşkın son gecesi, zihninde unutulmaz bir iz bıraktı. Her anı tutku doluydu. Belin'in gözlerindeki derinliği keşfetmekten kendini alamıyordu. Bu anıları hayatının sonuna kadar unutmayacaktı. -- Korkut'un sesi Yıldırer'i kendine getirmişti. -Yıldırer, beni duyuyor musun? Bir hareketlilik var mı? Yıldırer tetikte bekliyordu, gözleri etrafı bir avcı gibi tarıyordu.-Duyuyorum, Korkut. Şu an bir hareketlilik yok ama tetikteyiz. Korkut, Alpaslan'a yöneldi ve kulaklığındaki mikrofonu tekrar açtı.-Alpaslan, beni duyuyor musun? Senin tarafında bir hareketlilik var mı? Alpaslan'ın gözleri karanlığa alışmıştı, çevredeki her şeyi fark edebiliyordu.-Duyuyorum, Korkut. Burada da şimdilik bir hareketlilik yok, her şey kontrol altında. Korkut, her bir ekibin pozisyonunu tekrar kontrol etti. Operasyondaki ufak bir hata onlarca insanın ölümüne neden olabilirdi. Herkes Korkut'tan talimat bekliyordu. Operasyon büyük bir gerilim içinde ilerliyordu ve ekipteki herkes bir an önce bu gergin sessizliğin bitmesini bekliyordu. Operasyon başlamıştı. Yıldırer ve ekibi Korkut'un talimatlarına itaat ediyordu, adımları sessizdi ve gölgelerin arasında gizlenmişlerdi. Korkut, Yıldırer ile iletişime geçti. -Yıldırer, hedefe yakın mısın? Yıldırer karanlığın içinden cevapladı.-Hedefle aramda dokuz metre mesafe var. Korkut, derin bir nefes alarak Alpaslan ile iletişime geçti .-Kuzey girişine yakınım, her şey kontrol altında. Korkut, zihnindeki tüm parçaları birleştirmeye çalışıyordu. Ekibin stratejik koordinatörlüğünü yapıyordu. Plan kusursuz ilerliyordu, hainleri nihayet bir çember içerisine alabilmişlerdi. Şimdi tek bir hamleile etkisiz hale geleceklerdi. Korkut, drone üzerinden kontrol yaparken bir hareketlilik fark etti. -Yıldırer, dikkatli ol. Bir hareketlilik görüyorum. Yıldırer'den cevap gelmiyordu. Korkut, can dostu için endişelenmeye başlamıştı.- Yıldırer, cevap ver! Korkut, gitgide endişelenmeye başlamıştı. Yıldırer'den cevap gelmezse, silahını alıp operasyon sahasına inerdi. Yıldırer, etrafı kontrol ederken bir gölge fark etti. Yavaşça gölgeye yaklaştı, silahını ayarlayıp hedefi etkisiz hale getirdi. Kulaklığının mikrofonunu açarak can dostuyla konuştu. -Sana borçlandım, Hürel. Korkut, Yıldırer'in hedefi etkisiz hale getirdiğini gördüğünde derin bir nefes aldı. Az daha tüm plan bozuluyordu Yıldırer, stresten ölüyordum ulan sana bir şey olsaydı... Korkut, can dostuna sitem ediyordu .-Hürel, sakin ol. Beni bu kadar çok sevmen gözlerimi yaşarttı. Korkut, yakın arkadaşının gamsızlığına sinirleniyordu. Yıldırer'in değeri onda pahabiçilmezdi.-Dikkatli ol. Korkut'un sesinde öfke ve endişe vardı . Yıldırer, arkadaşının endişesini minimum seviyeye indirmek için onu sakinleştirmeye çalıştı. -Rahat ol, Hürel. Her şey kontrolümüz altında. Korkut, biraz önceki ruh halinden sıyrılıp kulaklığındaki ekiplere kalan hedefleri etkisiz hale getirmeleri için yönlendirmeler yapıyordu. Operasyon sorunsuz bir şekilde ilerlemeye devam ediyordu. Yıldırer ve Alpaslan, ekip arkadaşları ile sorunsuz bir şekilde hedefleri etkisiz hale getiriyorlardı. Korkut, arkadaşlarının rotasını izlerken onların her bir adımını takip ediyordu. Bir aksilik olması halinde müdahale etmek için tüm dikkatini veriyordu. İki saatlik zaman diliminde tüm hedefler etkisiz halegelmişti. Yıldırer, kulaklığındaki mikrofonu açarak Korkut'la konuşmaya başladı. -Hedefler etkisiz hale geldi, Hürel. Görev tamamlandı. Korkut, derin bir nefes aldı. Yüzlerce insanın kaderi bu göreve bağlıydı çünkü.-Tamamdır. Şimdi güvenli bölgeye dönün. Korkut'un yönlendirmeleri ile ekip çıkış noktasına gelebilmişti. Nihayet güvenli bölgeye ulaştıklarında Korkut rahatlamıştı. -Hürel, güvenli noktadayız. Helikopter ne zaman gelir? Korkut, Yıldırer'in sesini mikrofondan duyunca hemen koordinatlara baktı, aradaki mesafeyi ve helikopterin iniş süresini hesapladı. Gökyüzü yavaş yavaş aydınlanmaya başlamıştı. Ekip hem yorgun hem debir an öncesevdiklerine kavuşmak için sabırsızlanıyordu. Korkut, ekip arkadaşlarına haber verdi. "Helikopter on dakika içinde çıkış noktasında olacak. Hazırlanın." Kısa bir süre sonra helikopterin sesi duyulmaya başlandı. Pervanelerin hışırtısı çok yakındaydı. Korkut, ekip arkadaşlarını yönlendirmeye devam ediyordu. -Herkes hızlıca binsin! Helikopter, tüm ekibi alıp havalandı. Yıldırer, mikrofondan Korkut'la konuşuyordu.- Başardık, Hürel. Korkut, can dostunun sözlerine karşılık verdi. -Birlikte başardık, dostum. Ekipteki herkes mutluydu. Güvenli bölgeye ulaşmanın huzurunu yaşıyorlardı. Helikopter, tüm ekibi alıp havalandı. Motorların gürültüsü gökyüzünde yankılanırken, Yıldırer'in içindeki karmaşa daha da büyüyordu. Mikrofondan Korkut'la konuşuyordu, sesi titreyerek: Hürel. Sana can borcum var. " Korkut, arkadaşının sözlerini hafif bir alayla karşıladı, sesinde bir gülümseme vardı. "Can borcunuödemekistiyorsan, şu geçenaylarda karargâha gelenböreklerden tekrar istiyorum. Hayatım boyunca yediğim en iyi börekti. " Yıldırer'in yüzünde bir an için bir gülümseme belirdi, ama hemen ardından gözlerindeki hüzün geri döndü. Kız kardeşi Kardelen ondan nefret ettiğini söylemişti. sonrasında onun için karargâha börek göndermişti. Bu çelişki, Yıldırer'in zihniniallak bullak ediyordu. Kardelen kızgın değildi, kırgındı. Anne ve babasının yokluğu Yıldırer için önemsizdi, ama şimdi Kardelen de ondan yavaşyavaşuzaklaşıyordu. Küçük kız kardeşi belki de annesi gibi onu sevmemeyi seçmişti.Bu düşünceler, Yıldırer'in zihnini kemiriyordu, kalbini parçalıyordu. "Yıldırer, orada mısın?" Korkut'un sesi tekrar yankılandı kulaklarında, sanki bir çıkış yolu arıyormuş gibi. "Buradayım, Hürel," dedi Yıldırer, sesi duygu yüklüydü ama Korkut bunu fark etmedi. Yıldırer konuyu değiştirmeliydi, ama kelimeler boğazında düğümleniyordu Korkut, sesini net alamıyorum bağlantı zayıf diyerek konuşmayı sonlandırdı. Yıldırer'in içinde bir fırtına kopuyordu. Küçük kardeşi Kardelen'in ona olan nefretini anlamıyordu ve bu düşünceler operasyonun ortasında bile aklından çıkmıyordu. Kardelen ona bazen uzak bazen yakın davranıyordu. Görevden önce ise Kardelen onunla soğuk bir konuşma gerçekleştirmişti. Sadece ailesi tarafından sevilmenin nasıl bir duygu olduğunuhissetmek istemişti. Sevilmenin nasıl bir duyguolduğunu Belin ile yavaş yavaş öğreniyordu. Ama bu yetersizdi, ailesinin sevgisini telafi edemezdi. Hayatını sevilmek için boşa harcamış gibi hissediyordu. Kardelen'e kırgındı, bu kırgınlık her şeyden ağır geliyordu. Kardelen'in o masum yüzü gözlerinin önüne geldiğinde içi sızlıyordu. Anne ve babasının yokluğunu umursamamıştı, amaKardelen'in yokluğu onu derindenyaralıyordu. Küçük kız kardeşi belki de annesi gibi onu sevmemeyi seçmişti. Bu düşünce Yıldırer’in içini kemiriyordu, derin yaralar açıyordu. Helikopterin motorlarının uğultusu düşüncelerini bir anlığına dağıttı ama bu hisler içinde derin bir yara olarak kalmıştı. Aklından geçen her şey, Kardelen'in onu neden sevmediği sorusunun cevabını bulamamasıyla daha da ağırlaşıyordu. Kardelen’e duyduğu kırgınlık, her şeyden daha fazla acı veriyordu. Yıldırer, içindeki fırtınanın dinmeyeceğini biliyordu, çünkü Kardelen'in sevgisini kaybetmek, dünyadaki en büyük yenilgisiydi. Kendini bir an, Kardelen'in çocukluğuna, birlikte oynadıkları oyunlara ve ona anlattığı masallara gitti aklı. Kardelen'in gözlerindeki ışıltı, onun küçük elleriyle elini tutması ve "Abi" deyişi kulaklarında çınladı. Şimdi ise Kardelen'in ona bakışlarındaki soğukluk, kelimelerindeki sertlik, her şeyden daha fazla acıtıyordu. Kardelen'in "Abi" deyişindeki masumiyet gitmiş, yerine sert ve acı dolu bir soğukluk gelmişti. Yıldırer, iç çekerek gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı. Helikopterin güvenli bölgeye iniş yapmasını beklerken, içindeki karmaşayı ve acıyı bastırmaya çalıştı. Belki de onun kaderinde sevilmek her zaman yarım kalacaktı... &&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&;&& Korkut kulaklığı çıkardı herhangi bir aksilik çıkmadan hal olmuştu Görev sonrası için değerlendirme ve analizlerini yapmalıydı , ekibin güçlü yönlerini ve geliştirilmesi gereken noktaları da not aldı. Gelecekte yapılacak operasyonlar için risk analizi yapıyordu en ufak bir hataya tahammülü yoktu . Korkut raporu yazıp biraz dinlendi Gözleri yorgunluktan kırmızıydı, kasları ağrıyordu. Tüm gece boyunca ekibiyle birlikte ayakta kalmış, dikkatini en üst seviyede tutmaya çalışmıştı. Başarılı bir operasyonun ardından yorgunluk omuzlarına ağır bir yük gibi çökmüştü. Kendine gelmek için operasyonu yönettiği odadan çıktı ve kantine doğru yürümeye başladı. Koridorlar sessizdi, sadece ayak sesleri yankılanıyordu. Sert bir kahve aldıktan sonra geri dönmek için yürüdü , kantine gitti. Yorgun adımlarla içeri girdiğinde, sessizliği ve kantindeki solgun ışıklar onu bir an rahatlatmıştı. Kahvesini alırken, köşede ona bakan Dinçer'i fark etti. Bu bakışlar dostça değildi, aksine bir meydan okuma taşıyordu. Dinçer, oturduğu yerden yavaş hareketlerle Korkut'a doğru yürüdü. "Operasyon, duyduğuma göre başarılı geçmiş," dedi Dinçer, sesinde kötü geçmesini istermiş gibi bir ton vardı. Korkut, bu kinayeyi hemen fark etti. "Başarısız mı geçmesini isterdin?" diye sordu, gözlerini Dinçer'in gözlerine dikerek. Dinçer, bu soru üzerine Korkut'a kinle baktı. "Kendine fazla güveniyorsun," dedi, sesi daha sertleşmişti. "Bu operasyonu yönetecek tek kişi sen değilsin. " Korkut, sabrının sınırına geldiğini hissetti. Gözlerindeki öfke, Dinçer'in tehditkar duruşuyla daha da alevlendi. "Evet, fazla güveniyorum. Senin gibi sadece konuşan biri değilim. " Dinçer, bu sözler karşısında daha da sinirlendi ve adımlarını hızlandırdı, Korkut'un karşısında durdu. "Ne demek istiyorsun? Senin kadar eğitim aldım, belki de senden daha iyiyim ." Korkut, kahvesini masaya bıraktı ve ellerini yumruk yaptı. "Demek istediğim şu, Dinçer. Operasyonu ben yönettiğimde, ekip bana güvenir. Senin liderliğinde ise sadece korkar." Dinçer, bu sözlere dayanamayarak Korkut'a bir adım daha yaklaştı. Bakalım cesaretin ne kadar sürecek." senin yüzünden ikinci plana atılıyorum ama senden çok daha iyim Korkut, derin bir nefes aldı ve Dinçer'e doğru bir adım attı. "Bu işi kişisel hale getirme, Dinçer konuşarak çözebiliriz." Dinçer, Korkut'un kararlı duruşu karşısında bir an durakladı. Ancak öfkesi hemen yeniden alevelendi "Beni küçümsemeye devam edersen bunun bedelini ağır ödeyeceksin. " korkut , Dinçer 'in bu öfkeli tepkisine karşılık alaycı bir gülümsemeyle yaklaştı. "Senin gibi kibirli biri bu ekibe zarar veriyor. Bunun sonunu getireceğim ." Dinçer, Korkut'un kararlı duruşu karşısında bir an durakladı. Sonra yavaşça geri adım attı, nefesini kontrol etmeye çalışarak. "Bu iş bitmedi, Korkut," dedi, gözlerindeki öfke hâlâ sönmemişti. Dinçer, Korkut'a son bir kin dolu bakış attıktan sonra arkasını dönüp kantinden çıktı. Korkut, derin bir nefes alarak kahvesine geri döndü, , gelecekteki operasyonlarda onların karşı karşıya gelmesini kaçınılmaz hale getirecekti. Koordinasyon odasına doğru ilerlerken, iletişim odasından gelen sürekli telefon sesi dikkatini çekti. Etrafına bakarak, "Görevliler nerede?" diye kendi kendine söylendi. İçindeki endişe artarken, hızlı adımlarla iletişim odasına yöneldi. İçeri girdiğinde, odanın boş olduğunu gördü. Telefon ısrarla çalmaya devam ediyordu. Bir an tereddüt etti; telefonu cevaplamakistemiyordu, ama önemli bir şey olabilirdi. Derin bir nefes alarak telefonu kaldırdı. "Merhaba size nasıl yardımcı olabirim ," dedi Korkut, sesindeki profesyonel tonla. Diğer uçtan ağlamaklı bir ses duyuldu. "Abimin durumu nasıl?" diye soruyordu bir kız, sesi titrek ve endişe doluydu. Korkut, kızın endişesini hafifletmeye çalışarak, "Sakin olun, abiniz eminim ki güvendedir. Size yardımcı olabilmem için abinizin adını söyler misiniz ve kendi isminizi?" dedi. Kız, tam cevap vereceken telefon aniden kapandı. Korkut, şaşkınlıkla telefonu tekrar aradı, ama karşı taraftan "Bu numaraya ulaşılamıyor" yanıtını aldı. Derin bir iç çekti, bu durumun neden bu kadar karmaşık olduğunu anlamaya çalışıyordu. Telefon kapandıktan sonra Korkut, bir süre yerinde kımıldamadan durdu. O kısa diyalogun ardında yatan çaresizliği ve umutsuzluğu derinden hissetmişti. Kızın titreyen sesi, çaresizliğini ve endişesini tüm çıplaklığıyla ortaya koymuştu. Korkut, bir insanın bukadar korkmuşve kaygılıolabileceğini düşünmemişti. Odanın sessizliği içinde, telefonun hala kulaklarında yankılandığını hissetti. Kızın sesi, derin bir merhametduygusunuuyandırmıştı. Kalbindeki bu his, ona hemen harekete geçmesi gerektiğini söylüyordu. Bir an için kendi kardeşinin de böyle bir durumda olabileceğini düşündü ve bu düşünce içini burktu. Derin bir nefes alarak, masasına oturdu. Kızın sesi, Korkut'un içinde bir şeyleri harekete geçirmişti ve o sesi susturmak için elinden geleni yapacaktı. . **************************************************************. Kardelen'in yüreğindeki fırtınayı biraz olsun dindirebilmek için, pencereden dışarı bakarak derin nefesler almaya çalıştı. Odanın içi karanlık ve boğucuydu, sanki nefes almak bile zorlaşıyordu. Pencerenin önünde dururken, dışarıdaki manzaraya göz gezdirdi. Gökyüzü gri bulutlarla kaplıydı, yağmurun başlaması an meselesiydi. Ağaçlar rüzgarla hafifçe sallanıyor, yapraklar hüzünlü bir şarkı gibi hışırdıyordu. Hava durumu Kardelen’in ruh halini yansıtıyordu. Odanın içinde dolanmaya başladı, adımları hafif ama tedirgindi. Annesinin baskıları ve tehditleri arasında sıkışmış kalmıştı, ama abisinin ona olan sevgisi ve bağlılığı, içinde bir umut ışığı yakıyordu. Kardelen, masanın üzerindeki defteri açarakyazmaya başladı. Ne yazdığını bilmiyordu, içinden geldiği duygularını kağıda aktarıyordu. Kalemini sayfaya dokundururken, gözyaşları mürekkebe karışıyordu. 17 Yazdığı her kelime, kalbindeki acıyı biraz olsun hafifletiyordu. Defterin sayfaları arasında, abisine olan özlemini ve sevgisini dile getirirken, bir yandan da içinde bulunduğu çaresizlikle boğuşuyordu. Gözyaşları defterin sayfalarına damladığında, Kardelen bir an duraksadı. Pencereden içeri süzülen yağmur damlalarının sesini duydu. Bu ses, ona biraz olsun huzur veriyordu. Kardelen, defteri kapatıp masanın üzerine koydu. Odanın içindeki kasvet, yavaş yavaş yerini derin bir düşünceyebıraktı. İçindeki umut ışığını korumak için, abisinin ona her zaman söylediği sözleri hatırlamaya çalıştı. "Ne olursa olsun, güçlü ol. Senin gücün, benim gücüm olacak." Bu sözler ruhunu rahatlatıyordu. Acıları anılarına karışmıştı, çocukluğunu düşünmüştü. Kardelen, pencereden dışarıya bakarken yağmur damlalarının sessiz melodisi, onu yıllar öncesine, çocukluğunun karanlık anılarına geri götürdü. Zihni, istemsizce annesi ve abisi Yıldırer ile yaşadığı o acı dolu günlere kaydı. Gözlerini kapattı, nefesi daraldı ve o anıları yeniden yaşadı .--- Kardelen ve Yıldırer yıl 2005-- Kabuğu soyuldukça acıyanlar, en çok çocukluk yaraları değil midir Küçük Kardelen, o soğuk kış gününde odasında sessizce oyuncak bebeğiyle oynuyordu. Evin içi, annesinin öfkesinin yankılarıyla doluydu. Annesi, her zamanki gibisebepsiz bir şekilde sinirlenmişti. Kardelen, annesinin sesini duyunca ürperdi. Kalbihızlı hızlı atmaya başladı. Korku, küçük bedenini sardı. "Yıldırer! Neredesin sen?" diye bağırıyordu annesi. Sesindeki öfke, evin duvarlarını bile titretiyordu. Kardelen, abisinin odasına doğru koştu. Kapının arkasında, abisi Yıldırer'i annesinin karşısında görüyordu. Yıldırer, annesinin öfkesiyle yüz yüze duruyordu. "Anne, ben buradayım,"dedi Yıldırer, sesinde bir parça cesaretle. Annesi, Yıldırer'in üzerine yürüdü, gözlerinde nefretin alevleri yanıyordu. "Sen neden bu kadar işe yaramazsın? Senin yüzünden her şey mahvoluyor! Her şey senin suçun!" diye bağırdı annesi. Yıldırer, kendini savunmak yerine sessizce annesinin öfkesini kabul ediyordu. Kardelen, abisinin yanağına inen sert tokatı gördü. Yıldırer'in yüzünde acı dolu bir ifade belirdi, ama gözyaşı dökmedi. "Anne, lütfen," diye fısıldadı Yıldırer, ama annesi durmadı. Öfke dolu elleriyle Yıldırer'i tekrar tekrar itekledi, yüzüne tokatlar attı. Kardelen, odanın köşesinde, elleriyle kulaklarını kapatarak ağlıyordu. Kardeşinin çektiği acı, onunküçükkalbindederinyaralar açıyordu. Annesi, sonunda yorulup Yıldırer'i bıraktığında, Yıldırer yere yığıldı. Kardelen, gözyaşları içinde abisinin yanına koştu. "Abim, iyi misin?" diye sordu, sesi titreyerek. Yıldırer, zorla gülümsedi ve Kardelen'in saçlarını okşadı. "Merak etme, Kardelen. Ben iyiyim," dedi, ama Kardelen onun gözlerindeki acıyı görebiliyordu. O an, küçük Kardelen, abisini koruyamamanın çaresizliğini iliklerine kadar hissetti. Annesinin acımasızlığı, Yıldırer'in ruhunda derin yaralar bırakıyordu ve Kardelen, bu yaraların hiçbir zaman tam anlamıyla iyileşmeyeceğini biliyordu. Kardelen, çocukluk anılarını düşündükçe kafayı yiyecek gibi oluyordu. Yaklaşık üç aydır abisinden haber alamıyordu ve içi endişe ve özlemle doluydu. En sonunda, abisinin ona acil durumlar için verdiği telefon numarasını aramaya karar vermişti. Telefonu titreyen elleriyle tuttu ve numarayı çevirdi. Gözyaşları yanaklarından süzülürken, abisinin iyi olduğuna dair bir işaret bekliyordu. Telefon çalıyordu ama cevap veren yoktu. "Hadi ama, lütfen... Bir görevli cevap versin," dedi kısık ve dua eder gibi sesle . Tam telefonu kapatacaktı ki, telefonu bir asker cevapladı. Kalın ve bariton bir ses tonuydu sanki soğukbir duvarlakonuşuyor gibi hisseti . merhaba size nasıl yardımcı olabirim diye sormuştu Kardelen ne konuşacağını bilmeden, "Abimin durumu nasıl?" diye sormuştu. Sesi titriyordu, gözyaşları göz pınarlarında birikmeye başlamıştı boğazında ses zar zor çıkıyordu- karşı taraftaki askerin sesi birden daha yumuşamış ve ismini sormuştu kalın otoriter ses tonu gitmişti teseli edici bir melodi gibi olmuştu belkide sesindeki çaresizliği hissetmişti asker ses tonu uzaktan gelen yardım eli gibiydi kardelen kendini tanıtacaken tam o sırada, annesi odaya girdi. Kardelen'in elindeki telefonu sert bir şekilde alarak kapattı. Yüzünde öfke ve hayal kırıklığı vardı. "Neyapıyorsun sen, Kardelen? Yıldırer'i mi arıyorsun yine?" diye sert bir şekilde sordu annesi, gözleri alev alev yanıyordu. "Anne, abimi merak ettim sadece," dedi Kardelen, gözyaşları içinde. "Sana son kez söylüyorum, abini unut. Anlaşmamızı ne çabuk unuttun? Abinle görüşmeyeceksin, yoksa her şeyisöylerim," dedi annesi, tehditkâr bir ses tonuyla. Bu sözler Kardelen'in kalbinde derin bir yara açmıştı. Kardelen, derin bir iç çekişle ağlamaya başladı. İçinde biriken tüm acı ve özlem gözyaşlarıyla birlikte dışarı dökülüyordu. Yüzündeki ifadeden, kalbinin derinliklerindeki kırgınlık ve pişmanlık okunabiliyordu. Gözleri kızarmış ve şişmişti, dudakları titriyordu. Her kelimeyi söylerken sesi kırılıyor, hıçkırıklar arasında zorlanarak konuşuyordu. "Anne, her dediğini yapıyorum. Ondan uzak duruyorum," diye başladı, gözyaşlarını silmeye çalışarak. Ancak gözyaşları durmaksızın yanaklarından süzülmeye devam ediyordu. "Sadece bazen iyi olup olmadığını merak ediyorum. Onu okadar özledim ki, bazen nefes alamıyorum." Kardelen, abisinin onunla geçirdiği güzel zamanlara dair anılarını hatırlarken gözyaşları daha da arttı. "Abim artık beni sevmiyordur zaten," dedi, sesi daha da kırılgan bir hal alarak. "Ona o kadar bencilce davranıyorum ki kendimden iğreniyorum. Onun başına bir şey gelmişse, bununla nasıl yaşarım?" Gözlerinde beliren çaresizlik ve umutsuzluk, annesine baktığında daha da belirginleşiyordu. Kardelen'in omuzları çökmüş, sanki tüm dünya onun ağırlığını taşıyamayacakmış gibi hissediyordu. Ellerini yüzüne kapatarak daha da hıçkırarak ağlamaya başladı. İçinde biriken tüm duyguların patlamasıyla, artık dayanacak gücü kalmamıştı. "Anne, lütfen, bir kez olsun anlamaya çalış. Abimi kaybetmek istemiyorum," diye yalvardı, gözyaşları arasında. Annesine doğru bir adım attı, ama annesinin sert bakışı onu durdurdu. "O benim tek kardeşim. Onu sevmekten ve merak etmekten vazgeçemem. Ne yapmamı istersen yaparım, ama lütfen bir kez olsun, abimle ilgili bir haber almama izin ver." Kardelen'in bu çaresiz ve yürek parçalayan konuşması, odanın sessizliğinde yankılanıyordu. Annesi hala sert bakışlarını sürdürüyor, Annesi, Kardelen'in ağlamalarını umursamadan, yüzündeki sert ifadeyi koruyarak konuşmayadevametti. Gözleri acımasız bir şekilde parlıyorduve sesinde hiçbir yumuşama yoktu. "Kardelen, bu ne cüret?" diye bağırdı. "Kaç kere söyledim sana, abinle ilgiliher şeyi unutacaksın! Annesi, Kardelen'in yüzüne doğru bir adım daha attı, parmağını tehditkar bir şekilde sallayarak abisini aramaması için tehdit ediyordu Senin bu ağlamaların ve sızlanmaların hiçbir şeyideğiştirmez. Anlaşmamızı hatırla, Kardelen! Abinle bir daha iletişime geçmeyeceksin,aksi halde ben de elimden geleni yaparım." Annesi, Kardelen’in üzerine yürüdü ve onu odanın köşesine itti. “Anne, lütfen,” diye yalvardı, gözyaşları içinde titreyerek. “Sadece bir kez olsun, haber alabilir miyim? Onun iyi olduğunu bilmek istiyorum.” 21 Annesi, Kardelen’in yalvarışlarına aldırmadan kapıyı kapattı ve kilitledi. Kapıyı kapatırken, Kardelen’in ellerinin kapıyı tutmaya çalıştığını gördü. Annesi, kapıyı tam kapatmadanönceKardelen’in üzerindebir kez daha dikbir bakışbıraktı. “Bu kapıyı açmayacağım,” dedisert bir şekilde. “Artık yeter. Abinle hiçbir şekilde iletişim kurmayacaksın. Eğer buna devam edersen, bunun bedelini ağır ödeyeceksin.” Kardelen, kapının diğer tarafında kalakaldı, elleri kapıyı sıkıca kavramış, sanki kapıyı açmak için son gücünü kullanıyormuş gibi görünüyordu. Sinir krizinin etkisiyle vücudu titriyordu. “Anne, lütfen aç kapıyı!” diye bağırdı, sesindeki çaresizlik her geçen an daha da belirginleşiyordu. “Abimi görmek istiyorum! Lütfen!” Kapının arkasından gelen hıçkırık ve ağlamalar, odanın sessizliğinde yankılandı. Kardelen’in başı, kapıya yaslanmış ve gözleri tamamen umutsuzluk içinde kalmıştı. İçindeki acı, fiziksel bir yük gibi omuzlarını sırtını eziyordu. Kapının diğer tarafındaki sessizlik, Kardelen’in çaresizliğini daha da artırdı. Gözyaşları yanaklarından süzülmeye devam ederken, içindekitüm umutlar kırılıp yok olmuştu. Annesinin katı ve acımasız tavrı, Kardelen'i daha da yalnız ve umutsuz bir hale getirmişti. Yorum yazmayı lütfen unutmayın sizin kitap hakkındaki düşünceleriniz benim için çok ama çok önemli |
0% |