51. Bölüm

YENİ HAYAT

Berfu
morzamiku

Ah bu boşluk! Göğsümün içinde, şurada hissettiğim bu korkunç boşluk! Eğer onu bir kez olsun,bir kez olsun şu kalbe bastırabilsen, bu boşluktan eser kalmaz diye düşünüyorum çoğunlukla.
Sayfa 83,Genç Werther'in Acıları,Johann Wolfgang Von Goethe

🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿🌿
Dört ay geçmişti… ama hiçbir şey olması gerektiği gibi değildi. Hayatımda büyük bir boşluk vardı, çünkü biri eksikti: Korkut. Onun yokluğu, içimdeki her şeyin yerini değiştirmiş, düzenimi alt üst etmişti. Kendimi toparlamaya çalışıyordum, ama ne yaparsam yapayım, eski halime dönebilmem mümkün değildi.
Aslında, eskiden de çok iyi olduğumu söyleyemem.
. Eksikliğini hissettiğim sadece Korkut değildi; onunla birlikte kaybolan duygularım vardı. . Bir şeyler eksikti, kopmuştu, geri dönülmez şekilde kaybolmuştu.
Her gün sanki bir savaşın ortasındaymış gibi hissediyordum. Omuzlarımda taşınamayacak kadar ağır bir yük vardı. Tüm sorumluluk benim üzerimdeydi ve bu ağırlık, beni içten içe tüketiyordu. Bazen nefes almak bile zor geliyordu; sanki her an bir adım daha boğulmaya yaklaşıyordum. Ama buna rağmen, hiçbir şey yapamıyordum. Sadece içimdeki boşlukla baş başa kalıyordum. Ve o boşluk, her geçen gün daha da büyüyordu.
Güçlü olmalıydım, dışarıdan bakıldığında güçlü görünüyordum. İnsanlar bana baktığında, acı çekmiyormuş gibi bir görüntü veriyordum. Ama ne zaman yatağa tek başıma girsem, tüm o sahte güçlü duruş yerle bir oluyordu. Geceler, benim zayıf noktam olmuştu. Yatağa uzandığımda, sessizlikle birlikte içimdeki acı da büyüyordu. Ağlama krizlerim tekrar tekrar beni buluyordu. Kendime sürekli "Uyu Kardelen, uyu," diyordum. Ama ne uyku vardı ne huzur. Yastığa başımı koyduğum anda, zihnimdeki düşünceler dolup taşıyor, geceler bitmek bilmiyordu.

Gece yine yataktan fırladım. Yüreğimde derin bir boşluk, zihnimde kocaman bir karmaşa… Kendimi nasıl mutfağa sürüklediğimi bile bilmiyordum. Mutfakta, bomboş bir halde durup etrafa baktım; bir anlam bulmaya çalışıyordum ama neyi aradığımı ben bile bilmiyordum. Zihnimde Korkut’un son sözleri yankılanıyordu, o gün bana baktığı, elleri titreyerek vedasını yapmaya çalıştığı o an...

“Niye geldim buraya?” diye fısıldadım kendi kendime. Gözlerim mutfaktaki her detayı tararken, bir çıkış yolu arar gibi dolap kapaklarını açtım. İçeride bardaklar, tabaklar… Ama hiçbir şey, içimdeki fırtınayı dindirecek güce sahip değildi. O an mutfağın ortasında, derin bir sessizliğin içinde, öylece kalakaldım. Korkut’un yokluğu… Onun eksikliği, içimde kapatamadığım bir yara gibiydi. Şimdi hayatımda bir boşluk vardı, ama o boşluk doldurulamaz bir şekilde büyüyordu
Özlem’in sesiyle irkildim. “Kardelen, iyi misin?”

Kafamı hafifçe sallayıp derin bir nefes aldım, içimdeki acıyı bastırmaya çalışarak. “İyiyim Özlem,” dedim, fakat sesimdeki titreme beni ele veriyordu.
Elimi yavaşça tuttu ve beni mutfak masasındaki sandalyeye oturttu. “Gerçekten iyi misin?” diye bir kez daha sordu, gözlerimin içine bakarak. Fakat onunla konuşmak istemiyordum. İçimde birikmiş kelimeler vardı, ama onları dökmek sadece daha fazla acı verecekti.

“Özlem, lütfen,” dedim, gözlerimi ondan kaçırarak. “Konuşmak istemiyorum.”

Özlem, gözlerimin derinliklerinde hissettiğim acıyı anlamaya çalışır gibi baktı. “Tamam,” dedi yumuşak bir sesle. “Dur, ben bize kahve yapayım. Anlaşılan bu gece uzun olacak.” Derin bir iç çekişle ayağa kalktı ve ocağın üstünde cezveye kahveyi koydu . Ama benim zihnim çoktan başka yerlere gitmişti; Özlem’in yanımda olması bile, içimdeki fırtınayı dindirmeye yetmiyordu.
Özlem, bir yandan kahveyi hazırlarken, bir yandan da konuşmaya devam ediyordu. “Mihri kendi odasını, oyuncaklarını özlüyor. Bizimle kalması ona iyi gelmedi. Ama alışacak Kardelen, zamanla buraya da alışır. O evde kalmak ikiniz için de kötü olurdu.”
-“Umarım,” diye mırıldandım
Özlem kahveyi hazırlamış, önüme koymuştu. Fincana boş bir şekilde bakarken, derin düşüncelerimden onun sesiyle tekrar uyandım. “Kardelen,” dedi, hafif çekingen bir sesle. “Güney denen adam seni aradı mı?”

Kafamı kaldırıp ona baktım. Sorunun geldiği yerden çok, devamının ne olduğunu biliyordum. Derin bir nefes aldım. “Evet, aradı,”
Özlem’in gözleri merakla üzerimdeydi. Dudaklarım titredi, sesime hüzün karışarak devam ettim. “Korkut, geçen hafta yoğun bakımdan çıkmış. Normal odaya alınmış uyanmasını bekliyorlarmış

Özlem’in gözlerindeki merak derinleşti. "Gitmeyecek misin ?"

Başımı hayır anlamında salladım. "Hayır, gitmeyeceğim. Artık Korkut’la iletişim kurmak istemiyorum." Sözlerim soğuk ve kesindi. “Onun yüzünden Mihri'nin hayatı tehlikeye girdi. O adamlar... bizi öldüreceklerdi neredeyse. Özlem, Serdar denen o pislik beni sözleriyle , gözleriyle taciz etti daha ilersini de yapacaktı annemin yaşadığı .... devamını getirmedim O anki çaresizliğimi kimseye anlatamam
"Güney’den öğrendiğim kadarıyla , Korkut, Serdar’la birlikte çalışıyormuş. Hem de çok uzun bir süredir…" dedim, içimdeki tiksintiyi gizleyemeyerek.
"Onun gibi bir adamla nasıl iş yapar, aklım almıyor!" diye devam ettim, ellerim sinirle titriyordu. "Resmen midem bulanıyor, Özlem. Serdar gibi bir adamın yanında Korkut’un temiz kalması mümkün mü? Pis işlerini yapan biri ne kadar masum olabilir ki?"
Özlem, gözlerini benden kaçırmaya çalıştı ama tepkisiz de kalamadı. "Belki her şey göründüğü gibi değildir, Kardelen," dedi, ama sesi bile kendine yeterince ikna olmuş gibi değildi.
"Her şey göründüğü gibi olmayabilir, evet," dedim, sesim öfkeyle yükselerek. "Ama Korkut, Serdar gibi bir adamla aynı masaya oturduysa, temiz kalma şansını çoktan kaybetti.
Bir an duraksadım, "Ben büyük bir hata yaptım," dedim, sesim titreyerek. "Korkut’u tanımadan sevdim… Ona aşık oldum. Şimdi, bu sevginin yok olmaya razı olması gerek, yoksa beni bitirecek."
Özlem’in gözlerinde bir cevap, bir anlam aradım. Sanki onun bakışı, bana güç verecekmiş gibi. "Anla işte, Özlem," dedim, nefesim daralırken. "Bu sevginin içimde bir yeri kalmaması gerek. Korkut… artık sadece bir geçmişten ibaret olmalı."
, içimdeki öfke ve hüzün birbirine karışıyordu. "Korkut’a hem kızgınım… hem de kırgınım,"sonunda, gözlerimdeki duyguları saklamaya çalışmadan."Korkut’a olan hislerim beni darmadağın etti, Özlem. Ama toparlanmam lazım. Yoksa kaybolurum."
Özlem derin bir nefes aldı, bakışlarını üzerime dikti. "Kardelen, sen Korkut'a âşık değil misin? En azından bir kere hastaneye gitmeliydin. Bu çok acımasızca. Ne hissettiğini anlıyorum, ama ona bunu yapma. O, sizin için kendini tehlikeye attı. Seni anlamıyorum… Fazla duygusuzsun belki de. Bilmediğimiz farklı bir şeyler olabilir..."
Derin bir nefes alarak, gözlerimi yere indirdim ve kendimi toparlamaya çalıştım. "Özlem anlamıyor musun? Bunun artık aşkla ilgisi yok." Bir an sessizlik oldu, ama içimdeki fırtına dinmiyordu.
"Onu seviyorum," devam ettim, Onunla birlikte ölürdüm... ama artık önceliklerim farklı. Kendim için yaşamıyorum. Korkut’u sevmek… bu, artık benim için bir yük.
Özlem, sözlerimi sessizce dinlerken, gözlerinde giderek artan bir şaşkınlık ve belirsizlik vardı.
ben daha fazla saklayamadım. İçimdeki öfke ve kırıklık, bir nehir gibi akıyordu ve bu kez Özlem'e söylemek zorundaydım.
"Korkut’a güvenemiyorum," dedim, sesim titreyerek. "Kim bilir, neler dönüyor hayatında. Hissediyorum, bana anlatamadığı bir şeyler var. Ve ben… duyacaklarımda ne olduğunu bilmeden, o bilinmezlikten tedirgin oluyorum."
Bir süre sustum, gözlerim dalgın bir şekilde yere odaklandı.
"Şu an her şeyi toparlamaya yaklaşmışken, eğer yine Korkut’un yörüngesine girersem… toparlanmam mümkün olmayacak. Hem, Korkut… o kadar umursamıyor ki. Yokluğumu fark ettiğinden bile şüpheliyim."
Özlem, bana bakarken, gözlerinde bir yumuşama vardı. Ama aynı zamanda, benim için hissettiği endişe de net bir şekilde hissediliyordu. O, daha fazla bir şey söylemedi
Başımı çevirdim, gözlerimi Özlem’den kaçırarak derin bir nefes aldım. Konuşmaya çalıştığım her kelime boğazıma düğümleniyor gibiydi. Kalbimde biriken o tanıdık ağırlık yine oradaydı.
“Kardelen...” diye fısıldadı Özlem, sesinde endişe vardı. Tam devam edecek gibi oldu ama bir an duraksadı. Gözleri dikkatlice beni süzüyordu, belli ki bir şeyler söylemek istiyordu ama onun konuşmasını beklemeden araya girdim.
“Hayır, Özlem. Derin bir nefes alarak yüzümü ona döndüm. “Onun yanında diken üstündeyim. Hayatım tehlikeye girdi ve en önemlisi, Mihri...” Sözlerim bir an durdu, derin bir nefes daha alarak devam ettim. “Ona bir şey olsaydı... Abimin yüzüne ahirette nasıl bakardım, Özlem? Nasıl affederdim kendimi?”
Özlem bir şey demeden sadece beni izliyordu. Gözlerimden yaşların süzülmesini engellemeye çalıştım
“Gerekirse buna gaddarlık de, bencil de... Ama ben artık kendi yoluma bakacağım.“Bunu başarıyorum, gördün. Dört aydır hiç sızlandım mı? Hayır. Gayet her şey yolunda. Mutluyum ben. Mihri de zamanla mutlu olacak.
bir düzen kurdum ve bu düzeni koruyacağım. Artık sadece Mihri’ye ve kendime odaklanıyorum.”
Özlem, dudaklarını ısırarak düşündü ve sonunda yavaşça konuştu: Mihri dayısını görmek isteyecek. Bu onun en temel hakkı. nasıl mahrum edebilirsin?”

Bakışlarımı kahveden ayırmadan soğuk bir şekilde cevap verdim. “Gerekirse Mihri’yi o kadar çok seveceğim ki, Korkut’u unutacak. Aralarındaki bağı tamamen yok edeceğim. Çünkü Korkut’un yaptığı işler Mihri’ye zarar verecek, bu riski alamam.”

Önümde duran kahveye bakıyordum ama içmek istemiyordum. Özlem’in bana kırgın bakışlarını hissediyordum. Çok mu sert konuşmuştum? Sonuçta beniim iyiliğimi istiyordu. Derin bir nefes aldım. “Özlem, özür dilerim. Fazla sert konuşuyorum, ama bu tepkim sana değil…”

Özlem elini omzuma koydu. “Anlıyorum, Kardelen. Açıklama yapmana gerek yok. İyi geceler.”

Bir süre sessizce durduk. Özlem arkasını dönüp gittiğinde, odama doğru ilerledim. Kapıyı kapatır kapatmaz gözlerim dolmaya başladı. Korkut’u deli gibi özlüyordum
Korkut’un kısa bir süre için öleceğini düşündüğüm an nefesim kesilmişti. Gerçekten bir gün ölebilirdi. Her zaman tehlikeli işlerle uğraşıyordu uzak durmalıydım ...
Belki zamanla başka birini sevebilecek cesareti bulabilirdim yada kendimi kandırıyordum

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Sabah gözlerimi istemsizce açarken, mutfaktan gelen sesler odama kadar ulaşıyordu. Özlem’in yüksek sesi adeta tüm evi kaplamıştı. Bir yandan söyleniyor, bir yandan da Mihri'yi ikna etmeye çalışıyordu. Yatakta doğruldum, ama kafam hâlâ karışıktı neler olduğunu merak ediyordum. Ayaklarımı yataktan sarkıtıp hafifçe doğruldum ve ayağa kalkarak mutfağa doğru yürüdüm. Kapı aralığından Mihri’nin Özlem’le hararetli bir tartışma içinde olduğunu gördüm. İçimden "Sabah sabah bu kargaşa da nereden çıktı?" diye geçirdim.

“Bak küçük hanım, ben senin halan değilim sevgi pıtırcığı olamam !” Özlem, Mihri’ye bakarak sesini haifif yükseltti. “O yüzden şu yumurtayı yiyelim olur mu küçük kuş !” Sesinde sabırsızlık vardı, sinirlenmiş gibiydi.

Mihri, sandalyede oturmuş, suratını asmıştı. "İstemiyorum! Yemeyeceğim!" diye bağırdı, küçük yüzü inat doluydu.

Özlem derin bir nefes aldı, sabrını kontrol etmeye çalışıyordu. "Ama büyümen için önemli, Mihri. Bak, bu yumurta senin güçlü olmanı sağlayacak," diye ikna etmeye çalışt
Mihri inatla başını sağa sola salladı. “Hayııır! Kokuyo bu yumurta, istemiyom!” diye çıkıştı. Sonra birden, “Ben çizgi film açıcam!” e sandalyeden indi. Minik ayaklarını e vururken, salona doğru koşturdu.

mutfağa girdim. Özlem’in çaresizlik dolu bakışları bana döndü. "Kardelen, sana teşekkür ediyorum," kollarını iki yana açarak.

"Neden teşekkür ediyorsun Özlem?" diye sordum, yüzümde hafif bir tebessümle.

"Çünkü Mihri sayesinde çocuk yapma hayalimi on yıl erteledim. Artık kariyerime odaklanıyorumi gözlerini devirdi. kahkahamı zor tuttum.

"Abartıyorsun Özlem," dedim hafifçe gülerek. "Mihri çok tatlı bir çocuk."

Özlem’in gözleri bir anda büyüdü. "Ne tatlısı Kardelen! Mihri resmen acı biber gibi! Baksana, tırnaklarıma zarar verdi, resmen yamuldular yumurta yedirmeye çalışırken!" dedi, elini göstererek.
Onun bu haline gülmemek imkânsızdı. Özlem’in söylenmesine aldırmadan Mihri için küçük bir atıştırmalık hazırlamaya koyuldum.
"O daha çocuk," dedim sakin bir sesle, bıçağın ucundaki reçeli ekmeğe sürerken. "Hem yaşadığı şeyler hiç kolay değil. Ona biraz daha anlayış göstermen gerekiyor."

Özlem, tırnaklarına bakarak söylenmeye devam etti. "Evet, evet, haklısın. Ama saldırgan! . Sinirden delirmek üzereyim şimdi gidip tırnaklarımı yeniden yaptıracağım diye yakınmaya devam etti.
". Derin bir nefes alarak, içimdeki sıkıntıyı bastırmaya çalıştım ve Özlem’e döndüm. "Ben Mihri’yi psikoloğa götüreceğim," dedim.

Özlem başıyla onayladı. . "Peki sen ne yapacaksın bugün?"

Özlem hafif bir gülümsemeyle, "Bugünkü işlerim iptal oldu. Sanırım alışverişe çıkacağım. özlemin zorlaması ile bir kaç lokma boğazımdan geçmişti

Mihri’yi sıkıca giydirdim. çok sessizdi bugün, her zamanki gibi... Elini tuttum ve kapıya yöneldik. Özlem, arkamızdan iyi şanslar diledi ama ben sadece başımı sallayabildim.


Klinikte beklerken kalbim hızlı hızlı atıyordu.
ya işe yaramazsa? Ya Mihri bu sessizliğin içinde kaybolursa?


Seans bittiğinde psikolog bana dönüp umut dolu bir şekilde, Sabırla devam ederseniz, her şey daha iyi olacak,"
Mihri gerçekten iyileşecekti. Ama bu süreçte ben de yoruluyordum. Kendi içimde kopan fırtınaları saklamaya çalışıyordum, Mihri için güçlü olmak zorundaydım.
Psikologdan çıktıktan sonra kapının önünde bekleyen siyah araba hemen dikkatimi çekti. Gözlerim istemsizce o tarafa kaydı. Arabadan inen kişi ise beni şoke etti: Güney. Bu adam burada ne arıyordu? İçimdeki huzursuzluk yükseldi. Hatırladım... O gün, bana zorla sakinleştirici verdikleri günü hatırladım. Ben çaresizce ağlarken, o bana buz gibi, bomboş gözlerle bakmıştı
Tekrar o günü hatırlayınca içim sızladı, gözlerim doldu. Keşke hafızamdan silebilsem… Resmen sinir krizi geçirmiştim o an. Her şey bir anda üzerime çökmüş gibi hissetmiştim. Ne yapacağımı, ne hissedeceğimi bilemedim. O kadar çaresizdim ki…
Mihri, Güney'i görür görmez arkama saklandı. Küçücük bedeni korku içinde titriyordu. Güney'in soğuk bakışları, sanki hiç değişmemiş gibiydi. Sert adımlarla bize yaklaştı, bakışları beni süzerken kibirle doluydu. Mihri'yi fark edince, ona yumuşak bir tebessümle yaklaştı, sanki bu haliyle bile sevecen olabilirmiş gibi. Elini Mihri'nin saçlarına doğru uzattı, ama Mihri geri çekildi. Ben ise sadece izliyordum, içimde büyüyen bir öfkeyle.

"Korkut uyandı," dedi Güney, sesi soğuk ve duygusuzdu. "Seni ve Mihribanı görmek istiyor."

Bu sözleri duyduğumda içimde bir yerlerde kalbim sanki yeniden canlandı. Evet, sevdiğim adam sonunda uyanmıştı. Haftalarca, aylarca beklediğim an gelmişti. Şu an tüm adaklarımı yerine getirmek istiyordum. Uyanmıştı, Allah’ım, kalbimin üzerindeki baskı gitti. Şu an sokağın ortasında dans edebilirdim. Ama bu sevincimi göstermedim. Korkut iyi olsun, ama bizden uzak olsun istiyordum.

Hayır," sesim beklenmedik bir şekilde netti

Güney’in kaşları çatıldı, "Ne demek hayır?" diye sordu, gözleri öfkeyle parlıyordu.

"Hayır işte. Düz bir hayır,". Kelimelerim daha sert çıkıyordu.

Güney sinirlenmeye başladı. Sesini yükselterek konuşmaya devam etti: "Korkut sizin için hayatını tehlikeye attı! Uyandığında ilk sorduğu şey 'İyiler mi?' oldu. Sizi korumak için her şeyini verdi!"

İçimde bir yer, onun söylediklerinin doğruluğunu biliyordu. Evet, Korkut hayatını tehlikeye attı, bizi korumaya çalıştı. Ama bu artık umrumda mıydı? Kafam karmakarışıktı. Bütün bunlar bir kenara bırakılabilir miydi? Mihri'nin yaşadıkları, benim içimde kopan fırtınalar… Korkut'un tehlikeleri üzerine çekmesi. O yüzden soğuk bir şekilde karşılık verdim.

"Umrumda değil,"
Güney’in gözlerindeki öfke, her geçen saniye daha da belirginleşiyordu. Dişlerini sıkarak bana doğru bir adım attı. "Nankörsün!" dedi, sesi buz gibi soğuktu, her kelime adeta bir keskin bıçak gibiydi. "Korkut seni korudu! Siz zarar görmeyin diye yüksek doz almış! Bunu nasıl görmezsin?"
Korkut’un ismi anıldığında, kalbim hızla çarpmaya başladı. Sakin ol, Kardelen, sadece bir isim... Sadece bir isim

-Biliyorum ama… ne yapmamı bekliyorsun?"

Güney, bir adım daha yaklaştı, gözlerinde alaycı bir bakış vardı. "Ne yapman gerektiğini biliyorsun, bence... tabi zeka seviyende bir sorun yoksa," dedi, sesi sert ve aşağılayıcıydı.

Hakaret etme," dedim, kaşlarım çatıldı, artık sabrım tükeniyordu. "Senin gibi bir adamdan öğüt dinleyecek değilim!"

Güney derin bir nefes aldı, ama gözlerinde bir değişiklik yoktu. "Hakaret etmiyorum, düşüncelerimi söylüyorum," dedi, soğukkanlı bir şekilde.
hâlâ bana karşı öfkeyle bakıyordu, bir türlü sakinleşmiyordu. Korkut'un fedakârlıkları önemliydi, ama Mihri'nin güvenliği, daha önemliydi.

"Düşüncelerin umrumda değil. Çekil yolumdan.

Bu sözlerim Güney'in sınırlarını daha da zorladı. Adımlarını sıklaştırarak bana daha yakın geldi, gözlerini benimkilerle kilitledi. "Bana karşı bu şekilde konuşamazsın!" dedi, sesi tehditkârdı.

"Sen de bana emir veremezsin!" dedim öfkeyle. "Korkut’u ne zaman görmek istersem o zaman görürüm. Bunu sen değil, ben belirlerim, anladın mı?"
Güney’in gözleri sinirden iyice kısıldı, dudakları büzüldü, yüzünde aşağılayıcı bir ifade belirdi. "Katlanılmaz bir kadınsın," dedi, her kelimesi keskin ve acımasızdı. "Resmen bencil bir varlıksın! Senin gibi bir kadın, hiçbir insanın hayatında olmamalı. Birini sevsen bile, bencilliğinden dolayı onun hayatını mahvedersin! Korkut’un sana tahammül etmesi bir mucize!"

. "Evet, öyleyim," dedim, sesim titrememek için zorlanıyordu. "Bencilim, nankörüm... Şimdi bizi rahat bırak. Korkut’a geçmiş olsun dileklerimi ilet."

O an, sanki içimdeki bütün duygular bir anda boşalmıştı. Ne üzülüyor ne de öfkeleniyordum.
Ona bu son cevabı verdikten sonra, Güney’nin gözlerinde öfke gördüm. Ama geri adım atmadım. Mihri hâlâ arkamda saklanıyordu, ürkek gözlerle bana bakıyordu.
Kafamda düşünceler uçuşuyordu. Korkut’un iyileşmiş olmasına şükretsem de onunla yeniden karşılaşmak, onun bakışlarıyla yüzleşmek bana dayanılmaz geliyordu. Her şey alt üst olmuştu. Ama kararım kesindi. Ne olursa olsun, Mihri'yi korumak için uzak durmalıydım.
Güney, bana sinirli bir şekilde baktı. Mihri’nin elinden tutarak hızla yanından geçtim; adımlarımın ne kadar hızlı olduğunu bile fark etmiyordum.
-“Kardelen!” diye bağırdı Mihri.
“Ne oldu?”
“Elim acıyor,
gözlerimin önünde onun dolu dolu bakışları belirdi. Farkında olmadan sıkı sıkı tutmuşum elini . Hemen eğilip ellerini öptüm, içimde bir pişmanlık belirdi. “Özür dilerim, gözlerim dolmuştu ....çok özür dilerim
“Ben dayımı çok özledim,” dedi Mihri, gözleri dolmuş, ağlayacak gibiydi
. “Çok mu özledin?” diye sordum, onu teselli etmeye çalışarak.
“Ellerini kocaman açtı ,” çok ama çok .
- İçimden konuştum: Dayını yalnızca sen mi özledin, Mihrim? O kadar çok özledim ki ama görsem bile boynuna atlayamazdım. Ne hakkım var ona sarılmaya? Onu özlemek bile benim için bir utanç kaynağı. Çünkü onu özleyebilecek bir konumda değilim… O hakka sahip değilim.

Derin bir nefes aldım. “Hayır” desem, Mihri’nin minik kalbi kırılırdı. “Evet” desem, içimdeki yarayı daha da kanatırdım.
“Tamam, dayını görmeye gidebiliriz ama hastaneden çıksın önce, olur mu?” dedim. Mihri başını hafifçe salladı.

Mihri’yi Korkut’un yanına bırakabileceğimi düşündüm, en fazla iki saatliğine. Ama orada kalamazdım…
içimdeki kaygıları bir kenara atarak mihriyi parka götürdüm
Parkta geçirdiğimiz zaman boyunca Mihri’nin yüzü gülüyordu , o anlarda onu izlemek bile içimdeki bulutları dağıtıyordu. sonra eve döndük. Hava iyice soğumuş, burnumuzun uçları kızarmıştı.

 

Özlem, Mihri’yle ilgilenirken ben sessizce odama çekildim. Korkut… Yine düşüncelerimin merkezindeydi. Onu zihnimden atmaya çalıştıkça daha çok içine çekiliyordum. Bir bataklık gibi; kurtulmaya çalıştıkça daha derine saplanıyordum. Ondan uzaklaşmak, kendi kendime verdiğim bir ceza gibiydi. Ama bu ceza, en derin yaralarımdan birini daha da kanatıyordu.
Dolabımı açtım, her şey boş ve anlamdan yoksunken gözlerim birdenbire o gömleğe takıldı. Korkut’un bana verdiği gömlek…
. Ellerim titreyerek uzandı, parmaklarım kumaşına değdiğinde içime ağır bir hüzün çöktü. Yutkundum, ama boğazımdaki düğüm gitmedi.

. "Kokusu hâlâ üstünde midir?" diye düşündüm, ama aradan uzun zaman geçmişti. İçimdeki derin bir dürtüyle gömleği burnuma yaklaştırdım Fakat o koku çoktan silinip gitmişti,
Bu yaptığım şey yüzüme tokat gibi çarptı. Utandım. Sanki Korkut beni izliyormuş, bu anımı görüyormuş gibi hissettim.
. Dizlerim titredi, yatağın kenarına oturdum ve gömleği sıkıca kavradım. Gözlerim doldu, ama o yaşları tutacak gücüm yoktu artık. Hıçkırıklar birden boğazımdan taştı.

Kokusu silinmişti. Tıpkı benim hayatımdan silindiği gibi… Gömleği yüzüme bastırarak ağlamaya devam ettim.
Gömleği yüzüme bastırdım, gözyaşlarım kontrolsüzce akmaya başladı.

"Keşke… keşke her şey farklı olsaydı," dedim, boğazımdaki düğümü çözmek ister gibi. "Keşke seni böyle özlemeseydim. Böyle çaresizce bir gömleğe sarılmasaydım."

Gözyaşlarım gömleğin kumaşına bulaşırken içimdeki her şey daha da ağırlaşıyordu. Onunla ilgili her şey, onun yokluğu, beni parçalıyordu. "Yaşıyorsun," dedim bir kez daha. Sanki kendimi inandırmaya çalışıyordum.


Gömleği yüzümden çekip kucağıma koyduğumda, gözyaşlarım hala durmuyordu. Bu gömlek bir teselli olmaktan çıkmıştı....

🌿🌿🦋

bölüm hakkında düşüncelerinizi yazabilirsiniz

Bölüm : 26.12.2024 22:30 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...