Ateş, kuru dalları mum gibi eritirken, havanın soğukluğundan dolayı ellerim ısınsın diye ateşe doğru uzatıyordum. Dalların eriyen çıtırtısı kuş seslerine eşlik ederken Zayne'nin hala dönmediğini fark ettim. Yolculuğa çıktığımızdan beri doğru düzgün ağzımıza tek bir lokma girmemişti. Hele ben Saray'dan kaçtığımdan beri birşey yememiştim. İnanılmaz derecede açtım ve Zayne'de bizim için bir şeyler avlamaya çıkmıştı. Az da olsa ay etrafı aydınlatsada, hava iyice kararmıştı ve nasıl avlanacağını hala merak ediyordum. Biraz da tek kalmak beni ürkütüyordu. Bir an önce Zayne'nin gelmesini dört gözle bekliyordum.
Yanımda duran çantamı açıp su mataramı aramak için elimi içine soktuğumda, bir kağıt parçasını hissetmemle ne olduğunu merak ettim. Çantanın içinden kağıdı çıkardım ve buruşukluğundan kurtarıp düz bir sayfa haline getirdiğimde iki gün önce anne ve babama yazdığım, saraydan kaçmadan önce herşeyimi anlattığım yazılar olduğunu farkettim. Ne zaman koyduğumu hatırlamıyordum ve bu saatten sonra da birinin görmesini istemiyordum.Tekrar buruşturup ateşe atacakken, Zayne'nin sesini duymamla refleks olarak görmesin diye tekrar çantama koydum.
Zayne'nin iki elinde de kanları yeni akmış tavşan ölüsü vardı. Bu karanlıkta onları nasıl avladığını merak etmiştim. Ama üzümü ye bağını sorma sözü aklıma gelince artık tek düşündüğüm üç gündür aç olduğum ve elinde tuttuğu tavşanın birini mideme gömmekti. Zayne elinde tuttuğu tavşanları bana doğru uzattı ve çıplak ellerimle tüylü ölü tavşanı elime aldım. Biraz huylanmıştım ama yavaş yavaş alışmıştım. Neden bana verdiğini anlamaz gözlerle ona baktığımda bakışımı farketti.
" İstersen pişirme işini de ben yapim. Yoksa tırnağın felan kırılır, bileğin incinir, yorulursun."
"Pişirmek mi?" Ne zırvalıyordu bu? Hayatımda hiçbir hayvanı pişirmemiştim ben.
"Evet pişirmek. Şurada gördüğün şey de ateş.. Onun üstüne bir şey koyarsan koyduğun şeyler pişer."
"Hadi canım bilmiyordum. Sağol öğrettiğin için"
Aptal birde benimle dalga geçiyordu. Yorulmuş olabilirdi fakat en azından kibar olabilirdi fakat Zayne Robert kibarlığın tam tersi bir adamdı!
Göz devirip verdiği dağ tavşanlarını, çantamdan çıkardığım bıçakla önüme koydum. Önce kafasını kesip derisini yüzmem gerekiyordu. En azından bunları yapmam gerektiğini biliyordum.
Hala kanları üzerindeydi ve kafasını bedeninden ayırmam gerekiyordu. Bıçağı elime aldığımda istemsizce elim titriyor, tavşanı nasıl keseceğimi düşünüyordum. Kafamı Zayne' e çevirdiğimde yanımda dikilmiş beni izliyor ve ne yapmaya çalışıyor bu bakışlarıyla gözlerimin içine bakıyordu.
"Daha ölü bir tavşanı kesemezken, Zyran'dan nasıl intikam alacaksın çok merak ediyorum."
Zayne'nin bu sözü beni sinirlendirmişti. Çünkü haklıydı ve haklı olması gıcığıma gitmişti. Şu an bir adamı öldürmek için bu kadar şeyden fedakarlık yapıp hayatımı riske atmışken, gerçekten ölü bir tavşanı kesemeyecek kadar güçsüz müydüm? Hemen kendime gelip tavşanı, bileğime kuvvet vererek bıçağımla kafasını gövdesinden ayırdım. Kanlarının sıçramasına aldırış etmeden aynı şekilde diğer tavşanın da kafasını gövdesinden ayırdım ve derilerini yüzmeye çalıştım. Bunu ilk kez yaptığım için biraz hata yapıp etinide kaldırdığım yerler oluyordu fakat sonuçta ilk tecrübem olduğu için bunu takmıyordum. Zayne sonunda başımda dikilmeyi bırakıp karşıma geçti ve ateşin yanındaki kütüğün üstüne oturdu. Otururken her erkeğin yaptığı gibi sesli nefes vermişti. Neden erkekler hep bir yerlere otururken bu sesi çıkarıyorlardı anlamıyordum.
"Nasıl köylü bir kız hayatında bu kadar kötü tavşan derisi yüzebilir?"
Farketmediğini sanmıştım ama farketmişti. Bu sorusunun gerçek cevabını duysa vereceği tepkisini çok merak ediyordum. Halbuki bilmiyordu ki benim için hizmetlilerim, ben elimi değdirmeden tavşanımı pişirip mükemmel sunumlarla önüme getirirdi. Keşke mutfaktalarken biraz onları gözlemleseymişim.
"Neden sadece moralimi bozmak yerine beni motive etmiyorsun? Belki biz çok fakir olduğumuz için tavşan alacak paramız yoktu ve bu yüzden nasıl yapıldığını bilmiyorumdur?"
Zayne sesli bir şekilde güldü. Ama gülüşü dalga geçercesineydi. Göz devirip önüme döndüm. Benimle sürekli dalga geçmesinden bıkmıştım. Fakir olabilirdim ama gururluydum da. Zaten zar zor tavşanla uğraşıyordum ve bide karşıma geçmiş benimle alay ediyordu. Tavşanın derisini yüzmekte zorlanıyordum ve sabrımın son demlerine gelmiştim.
Ben tavşanla cebelleşirken Zayne yanıma geldi ve elimdeki bıçağı aldı. Hemen dibimdeydi ve başımı ona doğru çevirdiğimde göz göz gelmiştik.
"Bak şimdi sana nerede hata yaptığını göstereceğim. Bir kez anlatacağım iyi dinle bidaha anlatmam."
Zayne tavşanı alıp derisini yüzerken bakışlarım boynunda ki bene kaydı. Ademelmasının bir kaç parmak altındaydı. Aklıma benimde boynumda olduğu geldi ve arkadaşlarımın sayarsan daha çok çoğalır sözü gelmişti. Ama Zayne'nin beninin hemen dibinde tekrar bir yara izi vardı. Bu kadar yaralanacak ne yapıştı merak etmiştim. Buna benzer yaralar sırtında da vardı çünkü.
"Beni dinliyor musun?"
Zayne'nin sorusundan sonra hemen kendime gelip yeşil gözlerine baktım. Gözlerim tavşana kaydığında çoktan derisinin yüzülmüş olduğunu ve iç organlarının çıkmış olduğunu gördüm. Ne ara bitirmişti? İki dakika düşüncelere dalmıştım ve Zayne çoktan tavşanı pişirmeye hazırlamıştı. Gerçekten eli çok hızlıymış diye geçirirken Zayne tavşanları alıp bir düzenek kurdu ve ateşin üstünde onları pişirmeye başladı.
"Çok tembel bir öğrencisin. Beni hiç dinlemedin"
"Sadece gözüm boynundaki yara izine kaydı. Öğretmenimde dikkat çekici biri olmasaymış."
Zayne güldü. Ama bu sefer ilk kez dalga geçercesine değildi. Gülüşü gerçekten kızları etkileyebilen cinstendi.
"Bunu iltifat olarak sayıyorum."
Okur Yorumları | Yorum Ekle |