8. Bölüm

8.BÖLÜM

Bayan Medusa
mrs.rose

Mortimer askerleri çok yaklaşmıştı. Sayıları bir düzineden fazlaydı ve her adımlarında kalbim endişeli bir şekilde çarpıyordu. Tek başıma gelseydim askerlerin böyle bir niyeti olduğunu aklımın ucundan bile geçirmezdim. Sonra başıma neler geleceğini düşünmek bile istemiyordum.

Bakışlarımı Zayne'e çevirdiğimde sinirden gerilmiş yüz hatları endişeme endişe kattı.

"Şimdi ne yapacağız?"

Sesim endişeli çıkmıştı.

Zayne bakışlarını bana çevirdi ve endişemi fark edip sakin bir şekilde bana yaklaştı.

"Bu yol Lorvil şehrine varıyor. Oradaki bir handa güzelce dinlen ve kimseyle iletişim kurma."

Endişelendiğim için Zayne'nin ne dediğine anlam veremedim.

"Atla gidersek dikkat çekeriz, peşimizden gelirler."

Zayne dediklerime şaşırmıştı ve tebessüm etti.

"Gidersek mi? Sadece sen gideceksin Blair. "

Nasıl yani? Ben tek başıma mı Lorvil şehrine gidecektim? Zayne'nin beni bırakma korkusu birden içimi sarmıştı. Burada beni öylece bırakamazdı. Mortimer askerleriyle tek başına ne yapacaktı? Benim yüzümden başını derde sokabilirdi. Askerler benim gittiğimi anlayacaktı ve kaçtığımı düşünüp bizden şüpheleneceklerdi. Zayne onlara ne diyecekti? Bu tehlikeliydi ve onu bırakmak istemiyordum.

"Hayır!"

Sesim biraz yüksek çıkmıştı.

"Sana bunun için para ödemedim. Beni bırakamazsın."

Zayne elini omzuma koydu ve sakin bir şekilde bana baktı.

"Birşey olmayacak güven bana. Daha fazla kalamazsın, geliyorlar. Bin şu ata dediğimi yap. Yoksa endişelenmesi gereken kişi ben olmayacağım."

Sesindeki kararlılık endişemi az da olsa gidermişti. Sanki bildiği birşey vardı ve bir düzine askerin ona doğru gelmesini umursamıyordu. Rahat tavrı ve kendinden emin duruşu hiç rol yapıyormuş gibi gelmiyordu. Ama yinede onun için endişelenmekten kendimi alıkoyamıyordum.

Yaklaşan askerlerin adım sesi yüreğimi ağzıma getirirken bakışlarım yeşil gözlere kaydı. Tam ağzımı açıp Zayne'e itiraz edecekken, birden Zayne'nin güçlü kolları belimi sardı ve ben daha ne olduğunu anlamadan kendimi atın üstünde buldum.

"Ne yapıyorsun?" dedim bakışlarımı ona çevirirken. Gözleri gözlerimle buluştuğunda içimde bir burukluk oluştu. Onu bırakmak istemiyordum.

"Beni dinle Lorvil insanları düzgün değildir. O yüzden dediğim gibi sakın kimseyle iletişim kurma ve direk Han'a gidip beni bekle. Emin ol yanında olacağım. Sonuçta bunun için para alıyorum değil mi?"

Bu halde bile bana tebessüm ettirmişti. Kısa bir maceramız olup Zayne'i çok tanımasamda istemsizce ona güvenmeye başlamıştım ve geleceğine inanıyordum.

"Dikkatli ol"

dedim ve içimdeki burukluk hissiyle atımı hareket ettirdim. Gözlerim Zayne'nin yeşil gözlerinden ayrıldığında artık tek yapmam gereken dönmesini beklemekti. Çünkü o dönmezse Sara'nın intikamı yarım kalırdı. Tek başıma Zyran ile başa çıkamazdım. Bu yüzden Zayne'e ihtiyacım vardı ama sanki elim kolum bağlıydı ve dönmesini beklemekten başka çarem yoktu. Veda ederkenki konuşması ve kendinden emin yüz ifadesi bana öyle bir güvence vermişti ki geri döneceğinden emindim. Sadece Zayne'nin dediğini yapacak ve Lorvil şehrine gidip Han'da onun dönmesini bekleyecektim. Umarım ona birşey olmazdı ve sağ salim yolumuza kaldığımız yerden devam ederdik.

 

⚔️

 

İki saat at sürdükten sonra havanın kararmasıyla Lorvil şehrine kazasız belasız varmıştım. Varır varmazda pelerinimin kapşonunu başıma örttüm ve dikkat çekmemeye çalıştım. Burası gerçekten çok büyük ve kalabalıktı. Çeşit çeşit gösterişli dükkanlar ve genelde eli yüzü yara, iri yarı belalı tipler vardı. Zayne dikkali olmam konusunda uyarmıştı ve görünüşe bakılırsa da dediğini yapacaktım. Çünkü dikkat çekmediğim halde bazı erkekler yoldan geçerken beni süzüyorlardı. Bu beni aşırı rahatsız etmişti ve güçlü kalıp bir an önce Han'a varmalıydım. Acaba Zayne şuan napıyordu bir yandan da bunu düşünmekten kendimi alamıyordum.

 

Atımla dükkanların arasından geçerken uzun süredir arkamdan gelen adım sesleri beni rahatsız etmeye başlamıştı. Kalbim korkuyla çarparken dikkat çekmeden arkamı dönmeye çalıştığımda iki adamın peşimde olduğunu gördüm. Biri normaldi fakat diğeri iri yapılıydı. Beni neden takip ediyorlardı? Onlardan nasıl kurtulacağımı bilmiyordum ve etraftaki insanların onları farkedip bana yardım edeceğini umut ediyordum. Ama hiç kimse umursamıyordu ve sadece bakmakla yetiniyorlardı. Bende daha fazla yaklaşmalarına fırsat vermeden atın baldırlarına vurup hızla ilerlemeye çalıştım. Kalabalığı yararak ilerlerken Kalbim delicesine çarpıyordu ve arkamdan gelmesinler diye dua ediyordum. İnsanların arasından hızlıca geçmeye çalışıyordum fakat o kadar çok insan vardı ki düzgünce ilerlememe fırsat vermiyorlardı. Nasıl ilerleyeceğimi düşünürken gözümü sağdaki sakin bir yola kestirdim ve atımı o yöne doğru ilerlettim. Burası daha sakindi fakat biraz karanlıktı. Önümü zar zor görüyordum ve şimdiden buraya girdiğime pişman olmuştum.

 

Ben daha ne olduğunu anlamadan atımın aniden şaha kalkmasıyla yere yapışmamak için dizginine tutma çabalarım başarısız olmuştu çünkü kendimi çoktan sol omzu çıkmış, acı dolu ve çaresiz bir şekilde yerde yapışırken bulmuştum. Evet herşey anında gerçekleşmişti ve bunu idrak etmem biraz zaman almıştı. Ama sonunda omzumun verdiği acı ,olayların çoktan gerçekleşip idrak etmeme işaretti. Doğrulamıyordum çünkü doğrulunca artık beliminde incindiğini farketmiştim. Canımla cebelleşirken aklıma beni takip eden adamları düşününce yerde sürüngen gibi kıvranırken başımı, yolun başına çevirmemle bana doğru geldiklerini gördüm. Kalbim o kadar hızlı çarpıyordu ki sesini duyabiliyordum. Birşeyler yapmam lazımdı yoksa neler olacağını düşünmek bile istemiyordum. Aklıma direk bacağımdaki bıçaklarımdan biri geldi ve onu çıkarıp bana yaklaşan adamlara doğru tuttum.

 

"Uzak durun beden" dedim geriye doğru acı içinde sürünmeye çalışırken. Nefesim kesilmek üzereydi.

 

"Sakin ol güzelim. Sende ve o çantacığında hangi cevherler varmış onu öğreneceğiz sadece."

İri yarı adamın pis sırıtışı ve iğrenç sözleri midemi o kadar bulandırmıştı ki bıçağımın boğazını kestiğini hayal etmiştim. Keşke şuan kalkıp her ikisininde boğazını kesebilseydim fakat bir yandan omzumun ve sırtımın ağrısıyla cebelleşiyordum. Bana yaklaşan her adım sesleri yüreğimi öyle parçalıyordu ki lütfen diyordum. Lütfen birisi bana yardım etsin. Neden? Neden şuan sarayda penceremden bakıp Vlyra'nın muhteşem manzarasını seyrederken hizmetlilerimin bana çay getirmesinden mahrum bırakmıştım kendimi? Neden ailemle keyifli vakitler geçirmekten alıkoymuştum kendimi? Bu düşünceler bu adamların attığı her adımda aklımdan geçiyordu. Sonra önceki hayatımdaki yaşadıklarımın görüntüsü geldi. Sara bana ailesini gösteriyordu. Sara bana aç kaplanların onu ısırırkenki çığlıklarını dinletiyordu. Sara bana 'bunun için' diyordu. 'Bunun için yola koyuldun Visha' diyordu.

 

Kendime gelip elimdeki bıçağı yaklaşan iri adamın ayağına sapladım. Acı içinde çırpınırken

"Seni küçük cadı" diye kanlı ayağını tutuyordu. Diğer adamın bana yaklaşmasıyla kendimi geriye doğru ittim ama nafileydi. Çoktan iri adam saçımı tutup canımı yakarken iri kollarıyla vücudumu sıkıca sardı.

"Bırak beni!" diye çırpınıyordum ama kolları o kadar sertti ki kurtulmak imkansızdı. Bu kadar yakınımda olmasından delicesine korkuyordum ve gözlerimin dolmasına hakim olamıyordum.

"Uslu dur canını yakmiyim."

İri adamın nefesini kulağımın dibinde hissederken o kadar tiksiniyordum ki dediklerini takmayıp çırpınmaya devam ediyordum.

Yanındaki diğer adam ise atıma doğru yaklaştı ve çantamı görüp eline aldı.

"Bakalım içinde neler varmış."

"İstediğiniz altınsa alın gidin. Lütfen beni rahat bırakın." dedim çaresizce. Kendimi bu kadar çaresiz göreceğim hiç aklıma gelmezdi. Ama şuan çantamın içinde bir dünya altın olsa yine beni bırakmaları için vermeye razıydım.

Çantamı karıştırırken keselerdeki altınlarımı eline almasıyla pis bir sırıtış yaptı. Bana döndü ve imalı gözlerle baktı.

"Bu kadar çok altının sende ne işi var?" Onlara gerçekleri söylesem asla inanmazlardı. Zaten daha fazla soruma yanıt alamayınca çantamı karıştırmaya devam etti ve haritalarımı buldu. Önemsiz bir şey olduğunu düşünüp yere attı ve bu sefer eline buruşmuş bir kağıt parçası aldı. Aklıma aileme yazdığım kağıt olduğu gelince kan beynime sıçradı. Hayır onu okumaması gerekiyordu. Prenses olduğumdan tut Zyran'dan intikam alacağıma dair herşey yazıyordu ve onu okumamaları gerekiyordu. Sakinliğimi bozup tekrar çırpınmaya başladım.

"Bırakın beni!"

İri adam daha fazla dayanamayıp

"Yeter be!" diye beni yere fırlattı. Yine sert betonla buluşunca omzumun ve sırtımın inanılmaz acısı kendini göstertti. Acı içinde kıvranırken belindeki kılıcı çekip bana doğru tutunca buraya kadarmış diye geçirdim içimden. O an gözyaşlarıma hakim olamadım. Artık vücudum bütün ağrılarını unutmuş sadece elinde kılıç tutmuş bir şekilde bana Azrail'i hatırlatan ölümün pençesindeydi. Bunu kabullenmek o kadar acı vericiydi ki ölümden başka birşey düşündürmezdi. Her ne kadar korkudan bacaklarımın titrediğini hissetsemde artık kabullenmeye başlamıştım. Ölüm burnumun dibindeydi ve nefesime son vermek üzereydi.

 

Peki neden ölümün pençesindeyken aklıma Zayne gelmişti? Bir umut beni şimdi gelip kurtaracağı için miydi? Hayır ümidimi keseli çok olmuştu. Tutunacak bir dal aramamalıydım. Buraya kadardı işte.

 

İri adam tam önümde kılıcıyla hayatıma son verecekken diğer adamın aniden

"Dur!" demesiyle kılıcını indirmeyip ona döndü.

Bakışlarımı bende ona çevirdiğimde şaşkın ifadesiyle bana baktığını gördüm.

 

"O Kral Arzhel'in kızı"

 

 

Bölüm : 27.12.2024 08:57 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...