Yeni Üyelik
21.
Bölüm

Teni Tenime B.20.

@my_lore

Hoş geldiniz ballarım

Yeni bölüm ve sonrası için hazır olun bomba gibi bölümler sizleri bekliyor.

Oylar atıldıysa hemen bölüme geçelim.

🔥🔥🔥

Yıllardır özlemini çektiğim kadın neredeyse göğüs kafesimin üstüne abanmış ve kalp atışlarımın sesini duyacak kadar yakındı. Şuh bakışları gözlerimle dudaklarım arasında gidip geliyor her defasında hafifçe yutkunuyordu.

 

Elimin ayağımın titremesine engel olmuyor âdete bir ateş çemberinin içinde hissediyordum kendimi. Hislerimin peşine düşsem yanacağım etrafımı saran çemberden çıkmak istesem yanacağım.

 

Kesik kesik aldığı iniltiye bezer nefesler yüzümü ılık ılık okşadıkça beynimde karıncalanmalara ve kalbimin duvarlarında ince bir sızıya sebep oluyordu.

 

Karşı koyma çabalarım git gide zayıflıyor ve savunmasız duygularım eyleme geçmek üzere fırsat kolluyordu. Üstelik daracık bir koridorda ve loş ışıkların altında iki sevgili gibi duruyorduk. Şu an freni patlak bir kamyon gibiydim; ne yapacağım ve nereye çarpacağım belli değildi.

 

Hande'nin kıskacında debelenirken varlığım ilk aklıma gelen bunun bir tuzak olabileceği ihtimaliyle yüzleşmek oluyordu. Onun kollarıyla kapattığı alandan göz ucuyla sağıma soluma bakınmaya çabalıyordum. Şimdilik görünürde gelen giden yoktu.

 

Korumalar neredeydi ve neden meydanı boş bırakmışlardı? Beynim yanmak üzereyken hücrelerim eror vermeye başlamıştı...

 

Gelgitli aklım şu an yaşadığıma mantıklı bir kılıf ararken Hande'nin varlığının karşımda capcanlı duruyor olması bir yana benliğimi saran ateşin alazıyla kavrulan duygularımın esareti altında inim inim inleyen ruhum, nedensizce boş vermişlik yaşmak istiyordu.

 

Kollarım ince belini kavramak üzere eyleme geçmek isterken dürtülerime engel olabilmem pek mümkün görünmüyordu.

 

Elbisesiyle bütünleşen dolgun ve koyu kırmızı dudakları harekete geçmeye hazırdı...

 

Minik bir hamleyle aralanan dudakları tek kelimelik bir vukuat içindi. "Üzgünüm."

 

Tek kelime...

 

Aşinası olduğum koyu renk gözlerde kaybolurken; "Ne için?" diye fısıldadım.

 

Naz yapar gibi gözlerini devirdiğinde, kıkırtıyla kasıldı dudakları. Gülüşünün ardına saklanan kelimeleri dile getirirken, "Biliyorsun!" dedi.

 

Tedirgin bakışlarım her ihtimale karşı etrafımı kolaçan ettikten sonra, "Ben bi'şey bilmiyorum!" dedim.

 

"Biliyorsun işte!" derken süzgün bakan gözleri bir kereliğine açılıp kapanırken ısrarcıydı.

 

"Hayır, ben cidden bi'şey bilmiyorum," diye gerçeği anlatmaya çalıştığımda sesimin bariz tonunda cidden bilinmezlik vardı.

 

Hande, ayakta durmakta zorlanınca ister istemez üstüme biraz daha abanmıştı. İstemsizce yapılan hareket karşısında, hafifçe yutkunurken, "Pardon." dedi. Bunu söylerken küçük bir kız çocuğu gibi masum ve sevecendi.

 

Hande'nin göğsümün üzerindeki varlığı ruhumu tarumar edip soluğumu kesmişti ama benim yapmam gereken belliydi. Şehmuz ve adamları aynı mekandayken ben ona dokunmazdım. "Sen sarhoşsun..." dedim.

 

"Hı hı," derken "hık" diye bir ses çıkardı ve "af edersin" dedi.

Akabinde işaret parmağını göğüs kafesime bastırdı ve beni duvara doğru biraz daha itekledi. "Sende sarhoşsun!"

Konuşmak için kulağına doğru eğilmek istediğim sırada parfümünün baş döndüren kokusu burun deliklerime doldu ve ben mest oldum. Yaşadığım anın verdiği sarhoşlukla göz kapaklarım istemsizce kapanırken nefesimi tutmak zorunda kaldım. Hızına yetişemediğim kalbimin çarpıntısı dur durak bilmeden atmaya devam ediyor zihnimden geçenler mantığımı kırıp benden önce atağa geçmek istiyordu. Kalbimin vaveylasına daha fazla seyirci kalamayan duyularım benden bağımsız hareket ederken dilimin üstünden kayarak yuvarlanan kelimelere mukayyet olamadım.

"Evet, sarhoşum ama aşkından." dedim.

Koynuma sığınmak isteyen yaralı bir kuş gibi kalp atışlarının sesini duyabiliyordum. "Seni yaramaz seni... Her şeyi biliyorum." dedi Hande. Bu esnada dengesi bozuldu ve dudakları dudaklarıma hafifçe değdi. Saniyelerle sınırlı zaman diliminde ikimiz de aynı pozisyonda hareketsiz kaldık.

Ateşe değmiş gibi yanıp kavrulurken Hande'nin dudaklarının değdiği alan bütün vücudum karıncalanıp uyuşmuştu. Hemen silkelenip kendimi toparladım ve biraz önceki konuya geri döndüm. "Sen hiçbir şey bilmiyorsun."

"Hiç de bile, ben her şeyi biliyorum Gencer." dedi. Sesindeki ahenk soluğumu kesmeye yetiyordu.

Neyi ne kadar biliyordu veya neyi bindiğini kastediyordu henüz bir fikrim olmasa da.

"Kızım, sevgilinden korkmuyor musun sen? Şehmuz veya adamları her an tepemize binebilir." dedim Hande'yi kendimden uzak tutmak adına, zira kendimi daha fazla tutamayabilir nefessiz kalana dek onu öpebilirdim.

Hande, sorum üzerine, "Korkmuyorum," derken omuz silkti ama arkasına dönüp bakmayı da ihmal etmedi.

"Korkuyorsun işte, eğer korkuyor olmasaydın Şehmuz'un adı geçtiğinde arkana dönüp bakmazdın. Belki birazdan belki de şimdi korumaların gelecek ve sen buradan gideceksin. Muhtemelen yarın sabah kalktığında hiçbir şeyi hatırlamayacak hatta unutmuş olacaksın. Belki de bu geceyi hafızan tamamen sileceksin."dedim.

Başını olumsuz anlamında sağa sola saklarken, "Belki!" dedi.

"Hadi Hande, daha fazla sevgilini bekletme istersen." dedim.

Hiç istifini bozmadı sadece sağ elimi tutup avuç içini açtı. Katlanarak rulo haline getirilmiş bir kağıt peçeteyi açtığı avucumun içine bıraktı ve parmaklarımı geri kapattı.

Ben ne yaptığını anlamaya çalışırken arkasına bile dönüp bakmadan geldiği gibi sarsak adımlarla uzaklaştı.

 

 

Loading...
0%