Yeni Üyelik
28.
Bölüm

Anka kuşu - 27-

@my_lore

Selam...

Yine biz geldik.

Buraya okumaya başladığınız saati yazar mısınız➜

Yıldızı⭐sönük satırları yorumsuz bırakmayın lütfen.

🚖🚖🚖

Hatırlatma

Canımın her zerremden çekildiğini hissettim. Bu doğru olabilir miydi? Yoksa Asya şizofrenik bir vaka mıydı? İçimden geçenleri bir tarafa bırakıp şaşkınca onun yüzüne bakmaya başladım. Hava soğuktu ama Asya, terliyordu.

Benim şaşkın bakışlarımın esareti altında elleriyle yüzünü sıvazlayıp şakaklarına biriken teri kurular gibi yaptıktan sonra, boğuk sayılabilecek bir ses tonuyla, "Biliyor musun Evrim?" diye sordu.

Asya, senin zihninden neler geçiyor nereden bileyim diyesim vardı ama diyemiyorum, çünkü şu an karşımda gerçekten biçare görünen bir kadın vardı.

🚖🚖🚖

"İnsan bazen kuşlar gibi özgür olmak ister.

Sizlere yeniden doğma şansı verilseydi ne olarak doğmak isterdiniz? Eğer bana o şans verilseydi hiç düşünmeden yeniden insan olarak doğmak isterdim."

 

Peki ,insan olarak yaşamınızın kısıtlı olduğunu hiç düşündüğünüz oldu mu? Yani ben keşke şu varlık olarak doğsaydım dediğiniz, küçük kısıtlamalardan bahsetmiyorum. Kısacası Asya'nın anlatacakları ile kıyastan bahsediyorum.

 

"Asya, konu o kadar dehşet verici boyuta sürükleniyor ki şu an, açık konuşmak gerekirse sana sormaya çekinir oldum. Şahsen o tarihte ve senin ülkende yaşamak istemezdim."

 

Asya, uzun ve düz kirpiklerini kırpıştırarak konuşmaya başladığında teslimiyetin boyutuna vurgu yapmıştı. "Evrim, bazen gidişat senin iraden dışında gelişir. Benim anlatmak istediğim tam olarak bu. Nerede doğacağını ve hangi topluma mensup olacağını belirleyen güçlü bir irade var..."

 

Asya, sözlerini henüz tamamlamıştı fakat ani bir irkilme yaşadı; vücudunu sarsan bu irkilme, soğuktan dolayı mıydı yoksa içinden geçenlerin sarsıcı etkisinden miydi bilmiyordum.

 

"İsteğimiz yani irademiz dışında yaşadığımız olaylar konusunda çok haklısın, doğmak ve ölmek gibi olgular insanın kaderidir." dedim.

 

Bakışlarına yüklediği anlam memnuniyet verici bir haz içeriyordu, çünkü göz bebeklerine vuran tılsım efsunkardı. "Evrim, beni anlamaya başlıyorsun. Benim açımdan bakacak olursak gerçeğe bu, çok sevindirici. Mesela, kendi geçmişimle özdeş darbeyi canlandırmak istediğimde ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksın. Eşim Cayandra, genç yaşta hastalanıp ölmüştü. Eşim ölünce sıra otomatikman bana gelmişti; çünkü bendim onun hastalanmasına sebep olan."

 

Yürek parçalayan dramın tuhaf olan tarafı Asya'nın gerçekten kocasının ölümünden kendisini sorumlu tutuyor olmasıydı. Benim için bu kabul edilemezdi.

 

"Asya, eşinin hastalanıp ölmesinden kendini sorumlu tutuyor olman anlamsız. Sen onun ölümünden sorumlu olamazsın. Böyle bir düşünce doğru olmaz," diye isyanları oynamıştım normal olarak.

 

Üzgün ve kararlı duruşu benim düşüncelerimi ekarte etmeye müsaitti. "Evrim, eşimin ölümüne sebep benim günahlarımdı!"

 

"Gerçekten buna inanıyor olamazsın." Pimi çekilmiş bir bomba gibi patlamaya hazırdı hüsranı yaşayan duygularım.

 

Benim haklı isyanım Asya'yı zora sokmuş olmalı ki konuya uzun soluklu açıklık getirmek istemişti. "O günün şartlarında bizim için doğru olan, olması gereken buydu. Çünkü bütün yaşantımız boyunca bizlere bunlar öğretilmişti. Toplum bir insan büyürken neyi dayatırsa o insan o doğrultuda yetişir Evrim."

 

Asya, bilgece konuşup bildiklerini bana aktarmakla meşgulken benim içimde zapt edemediğim öyle bir zıpır soru vardı ki dilimin ucunda asılı kalmıştı. İçimde yaşadığım yaman çelişkiyi bir müddet sonra dizginleyip dilimin bağını çözmüştüm. "Şey, ne hissettin?"

 

Ervahından doğup dudaklarım arasından yol bulup sıvışan kelimeler Asya'nın yüreğine kor olup düşmüştü; bundan adım gibi emindim. Onun ruhunun geçişleri çıplak gözle bile görebilir haldeydi çünkü.

 

Yüreğinin yangınını söndürmek isteyen biri gibi üst üste nefesler alıp vererek rahatlamaya çalışmıştı ama bunun yetersiz kaldığı süzgün yüzünden belli oluyordu. Sonrasında yanar dağ gibi lavlarını püskürtmeye başladığında tek kelimenin arkasına sığınmıştı. "Bayılmışım."

 

Aldığım cevaptan sonra bana geçen his, karmaşadan başka bir şey değildi. Neden bayılmıştı ve korkunun yaratığı dehşet hangi boyuttaydı? Üstüme oturan devasa büyüklükteki fil, göğüs kafesime inanılmaz bir şekilde baskı uyguluyor gırtlağımı yakan ateş topu bütün ruhumu talan ediyordu. Yutkundum soluk alabilmek uğruna. "Kim olsa hislerine karşı koyamaz bayılır," dedim sessizliği yaran çığlık gibi.

 

"Sandığın gibi değil Evrim, gerçekten hiçbir şey hissetmedim." dedi sanki ölüme alışmış gibiydi şekli şemaili.

 

Bende algılama sorunu yoktu öyle değil mi? Asya, biraz önce hiçbir şey hissetmedim, dedi. Bir insan diri diri yanacak ve hiçbir şey hissetmeyecek. Bu mümkün müydü, bence değildi. Korkudan hissizleştiğini düşünüyorum. Bunun başka açıklaması olamaz çünkü.

 

"Korkudan mı?"

 

"Hayır, Evrim. Ölüm korkusundan bayılmadım zira ölüme hazırlık aşaması var ve bu bizleri korkudan arındırıyor. Şöyle ki; öncesinde çeşitli bitkilerden elde edilmiş bir sıvı hazırlanıyordu. Bu, sıvı vücudu uyuşturan bir sıvıydı. Sıvıyı içince hiçbir şey hissetmiyorsun. Ben ölümün korkusundan değil, ateşin heybetini görünce bayılmıştım."

 

Sorgulayıcı hislerimi bastırmak adına verdiği cevaplara kısa süreliğine ket vururken sıcacık gülümsemişti. "Evrim, ya sonra diye soracaksın biliyorum," dediğinde

 

başımı karmaşık ve baskıcı tutumundan dolayı olsa gerek hafif bir açıyla öne eğmiştim.

 

"Üzülme Evrim, insanlar bedenimi cezalandırmıştı ama Tanrılar ruhumu ödüllendirmişti."

 

Asya ödülden söz edince heyecan basmıştı dört bir yanımı. Onun ödülünden bana neyse. Hiç bekleme yapmadan nedenini sordum. "Bu nasıl bir ödül Asya?"

 

"Bedenim yanarak yok olurken ölümsüz ruhum yaşamak için can isteyen Anka kuşuna verilmişti." dedi.

 

Üstelik biraz önceki sıkıntılı halinden de eser kalmamıştı. Mutlu görünüyordu. Asya mutluysa bende mutluydum.

 

Mutlusun demek, peki mutlu olurken bana sordun mu? Bu kıza nasıl bu kadar güveniyorsun? Baksana tutarsız şeyler anlatıp duruyor. Kaçık bu kız kaçık Evrim, benden söylemesi diyen iç sesime, yürü git başımdan komutu verdim.

 

İçimdeki çelişkiler beni uyarıyordu, haksız da sayılmazdı ama bir kere olan olmuştu ve ben gecenin kızını dinlemek istiyordum. Gerçi ben onu bıraksam onun beni bırakacağı yoktu; bu da bir gerçekti.

 

Benim jeton dört köşeli olduğundan yeni düşmüştü. "Asya, biraz önce ruhum Anka kuşuna mı verildi dedin? Yanlış duymadım sanırım, şu masallarda adı geçen kuş değil miydi o?" diye sıralamıştım sorularımı.

 

Geceye inat, ruhuma musallat olan olmazlara inat, kıkırtıyla gülmüştü. "Yanlış duymadın Evrim, Zümrüdü Anka Kuşu dedim. Bedenim cezalandırılmıştı ama ruhum ebediyen özgür bırakılmıştı."

 

Asya'nın yüzünün çehresi tamamıyla değişmişti. Biraz önce ruhu can çekişirken şimdiyse geceye ışıltılı gülüşler yolluyordu.

 

Onun aksine benim akli melekelerim beni terk etmek üzereydi...

 

 

Loading...
0%