Yeni Üyelik
35.
Bölüm

Cecenin Günahı -34-

@my_lore

Selaaam.

Görüşmeyeli nasılsınız bakalım

İyiyseniz, hadi bakalım önce şu arkadaşı takip edeli @my_lore sonra yıldızı parlatalım.

Satır arası yorumları da unutmayalım lütfen;)

🚖🚖🚖

Hatırlatma

"Elimde değil Evrim. Çocuklar söz konusu olduğunda kötü oluyorum."

"Bir nedeni var mı, yoksa hassas olduğun bir konu mu?"

"Her ikisi de diyebiliriz Evrim. Gerisini ne sen sor ne ben cevap vereyim." Bir şeyler vardı zira kara gözlerindeki ışıltı sönmüştü. Sustum ve bakıcı kadını beklemeye başladım...

🚖🚖🚖

Sizlere de ilginç gelmiyor mu, neden bütün dertler gece gelip çalar kapıyı?

 

Belki mesleğim gereği ben her günahı geceye yüklüyor olabilirim. Yani günahkar olan hep biz miyiz, gecenin hiç mi günahı yoktu bu işte?

 

Biz ikimiz susup hastane koridorunda sonucu beklerken aradan ne kadar zaman geçmişti doğrusu hiçbir fikrim yoktu çünkü biz bu gece zamanı durdurmuştuk.

 

Sabırsız bekleyiş devam ediyor yorgun ruhlarımız karardıkça kararıyordu. Söz konusu küçücük bir çocuktu.

 

Asya, bana arkası dönük çıkış kapısına yakın bir noktada elleri ceplerinde donuk bir vaziyette dışarısını seyrediyordu.

 

Bir müddet sonra dışarısıyla irtibatı kesip yönünü bana döndü.

 

"Evrim, çok korkuyorum. Bu sonuçsuz bekleyiş beni iyice gerdi, daha fazla beklemek istemiyorum. Ben gidip çocuğa ne oldu bakacağım."

 

Asya, henüz sözünü tamamlamış ve gitmek için ayaklanmıştı ki bakıcı kadın gülümseyerek acil müdahale odasından çıktı. Çehresine sinen görüntüye bakılacak olursa kötü giden bir durum yoktu.

 

Asya, benden önce davranarak, "Nasıl oldu, çocuk iyi mi?" diye sordu. Cidden laf olsun diye sormuyor samimiyeti yüzünden okunuyordu.

 

Bakıcı derin bir nefes alıp hohlayarak geri verirken elleriyle dağılan saçlarını topladı ve sağ omuzu üzerinden önüne doğru salık bıraktı.

 

"Ateşi bir türlü düşmek bilmedi gerçekten çok korktum. Onca çabadan sonra nihayet düştü de çocuk ancak kendine gelebildi. Bu arada benim adım Yıldız, yanımda olduğunuz için sizlere çok teşekkür ederim," dedi nazik bir hareket sergileyerek.

 

"Teşekküre gerek yok, kim olsa aynı şeyi yapardı. Her insanın başına gelebilir böyle şeyler," diye cevap verdim.

 

Yıldız, "Ben bu kadar inatçı düşmek bilmeyen ateş görmedim. Kendi çabalarımla evde birçok yöntem denedim ama bir türlü ateşini düşüremedim çocuğun." dedi.

 

Asya, saniyeler öncesine nazaran biraz daha sakinleşmiş olarak, "Nesi varmış?" diye sordu.

 

Bakıcı Yıldız, sıradan ve düz bir ses tonlamasıyla, "Bademcik iltihabı!" diye yanıt verdi.

 

Koyu kızıl saçlarını parmak uçlarıyla karıştırırken Asya, "Of ya, bu çok kötü olmuş ." dedi.

 

Sahi Asya, evli miydi? Baksana bir annenin bilmesi gereken her şeyi biliyordu. İçimden geçen soruyla dalga geçtim. Benimki de soru yani, onun ruhu yaşlı ve uzun ömürlü bir ruh. Kim bilir ruhu yaşadığı sürece kaç defa anne olmuştur. Aslında benim merak ettiğim şey Asya'nın gezgin ruhu günümüz boyutunu yaşarken anne olup olmadığıydı.

 

Asya, vedalaşmak adına bakıcı kadına elini uzatırken, "Gördüğüm kadarıyla bize bir ihtiyacınız kalmadı, size kolaylıklar dilerim. Umarım çocuğun ateşi tekrar yükselmez; dikkatli olun lütfen."

 

Bakıcı Yıldız, sol kolundaki dikdörtgen saate bakarak konuşurken, "Doktor sabaha kadar müşahede altında kalsın, dedi. Sabaha da çok bi'şey kalmadı zaten." dedi.

 

Asya'nın etli dudaklarına muzip bir tebessüm otururken, "Haklısınız dört-beş saat kadar bi'şey kaldı." dedi.

 

Asya, hiç saate bakmadan sabaha ne kadar zaman kaldığını nereden bilmişti. Benimki de soru şimdi. Karşı duvarda asılı duvar saatine bakmış olmalı.; ne bileyim bir anlığına gaipten haber falan alıyor zannettim.

 

Sonunda Asya'nın gizemli halleri zihnimi allak bullak etmeye yetmişti. Ee, ne demişler kör ile yatan şaşı kalkarmış. Benimki de o hesap. Asya ile vakit geçirdikçe bende ona benzemeye başladım. Yanlış anlaşılmasın galiba diyorum kesin benzedim demiyorum.

 

Tokalaşmak için Asya'nın uzanan eline karşılık bakıcı Yıldız da elini uzatırken. "Ben bundan sonrasının hallederim, aklınız burada kalmasın. Tekrardan çok teşekkür ederim, gerçekten bana yardım ettiğiniz için sizlere minnettarım." dedi.

 

"Teşekküre gerek yok Yıldız Hanım, lafı bile olmaz. Yardımcı olabildiysek bu ancak mutlu eder bizi." İkimizde hastaneden iç huzuruyla çıktık. Zorda kalmış birilerine yardım etmenin verdiği iç huzur inanın dünyalara değerdi.

 

Hastanenin kasvetli havasından kurtulup dışarıya çıkınca, ciğerlerime temiz havayı teneffüs etim. Ben kendimi rahatlatma çabasındayken Asya, bakışlarını gözlerimle buluşturdu ve dudaklarını hafif bir tebessüm yokladı. Onun çehresini yoklayan gülüşün rengi bana göre kızıl alev rengindeydi; tıpkı aşk gibi yanıltıcı.

 

Uzak doğunun esrarlı kızı, ruhun ruhuma aşina; bunca yıldır nerelerdeydin? Kalbim hep tanıdık bir simayı aradı durdu, yoksa kalbimin aradığı ruh eşi sen misin? Tövbe bismillah, avare aklım sen neler yaşıyorsun öyle kendi kendine, diye söylendim içten içe.

 

Aklımdan geçenleri silip süpürmek için kılıf ararken, "Taksiye geçelim, havada iyice soğudu." dedim. Taksiye geçip oturduk ve emniyet kemerlerimizi bağladık. İkimizde sessizce kendi içimizi dinlemeye başladık. Baktım olmuyor sessizlik bozulmuyor ilk aklıma geleni dilime döküverdim. "Acıktın mı?"

 

"Henüz acıkmadım," diye cevap verdi gözlerini yoldan ayırmadan. Bir şeyler geçiyor gibiydi kafasının içinden, durup bekledim. Ne olduysa Asya, heyecanlanır gibi yaparak hafiften bedenini bana doğru döndü. "Evrim, biliyor musun ne yapalım?"

 

 

Loading...
0%