@my_lore
|
Selam!
Taksinin seçkin yolcuları nasılsınız?
Yeni bir bölümle biz geldik;) Önce ⭐ yıldızı yakalım sonra kitap ve karakterler hakkında yorumlar bırakalım. Okumaya başladığınızda saati buraya yazın➜ 🚖🚖🚖 Gece perisi mi yoksa gece cadısı mı demeliydim? Beni yeterince daldan dala atmış ve zihnimi bulandırmıştı. Benim adım da Evrim ise bu, geceyi her ne olursa olsun kaçık kızla geçirecektim. Peri, diyorum ama laf aramızda kalsın kız gerçekten de bir peri kadar güzeldi... Bu kızda beni kendine çeken karşı koyamadığım bir aura vardı. Aşk duygusu mu? Yok sanmam. Bu bambaşka bir şeydi. Onun da itiraf ettiği gibi belki de hakkında hiçbir şeyi bilmiyor oluşum olabilirdi. Yani o kadar düz mantığa aykırı şeylerden bahsediyordu ki insanın aklını allak bullak etmeye yetiyor da artıyordu bile. Benim de aklımda uyanışlara neden olduğu su götürmez bir gerçekti. Asya'nın bende bıraktığı intibaaysa bu gecenin daha çok şeylere gebe olduğu yöndeydi. Konuşmaya başlamadan önce hafifçe öksürerek genzimi temizledim. "Tamam, ben akıbetime razıyım. Sizi sabaha kadar dinleyeceğim." Sesini duyabileceğim yavaşlıkta zalimce kıkırdadı, "Benden korkmuyorsun yani?" diye sorarken. Yürek yemiş gibi başıma ne geleceğini bilemeden deli cesareti göstererek, "Korkmuyorum, ayrıca ilginç gelmeye bile başladın." dedim. Elmacık kemikleri belirgin yüzünde alaycı bir ifade belirdi. "Biraz önce yaptığın neydi peki, az kalsın ikimizi de öldürüyordun?" "Ben gerçekten özür dilerim, siz öyle söyleyince boş bulundum." "Üstelik beni aynı gecede ikinci defa öldürecektin." dedi. Yine başladı zihnimi bulandırmaya. Sakin ol Evrim, sakin ol. Bu kız seninle bir tür oyun oynuyor. Sen bu işin de üstesinden gelirsin ben, sana güveniyorum. Canı oyun oynamak istiyor demek. Hadi bakalım bizde oyunu kuralına göre oynamasını biliriz elbet. Görsün bakalım Asya Hanım, oyun nasıl oynanırmış, derken zihnimin dehlizlerine bir uğrayıp çıktım. İç sesimin dolduruşuna gelmiş Asya'nın benimle oyun oynadığı kanısına varmış iyice de hırslanmıştım. Olabildiğince soğukkanlı kalmaya çalışarak kendimi feda edercesine sorduğu soruya cevap aradım. "İki kere derken neyi kast ettiniz?" Bakışlarım vakur, duruşum tavizsiz, kendimden ödün vermeden sanığı sorgulayan hâkim edasıyla beklemeye başladım. Ben ondan geçerli bir cevap beklerken Asya'nın nedensizce gözleri dolmuştu. Göz pınarlarına biriken doluluğu narin görünümlü parmak uçlarıyla kurularken hafifçe yutkunmuş ve akabinde konuşmaya başlamıştı. "Bu gece Evrim, tam olarak bu gece ben, bu yol güzergahını izleyerek havaalanına yolcu götürüyordum," dedi ama kelimeler zar zor dökülüyordu dolgun dudakları arasından. İç dünyama yöneldim. Oğlum Evrim, işte oyun başlıyor sen temkinli ol. "Taksiye aldığım müşteri, bana durmadan hızlı ol hızlı ol diye komut verip duruyordu. Ben havaalanına normal güzergahtan gitmek istiyordum ama müşteri normal yoldan gidersem çok geç kalacağını söylüyordu. Eğer kestirme yoldan gidersem daha erken varacağımız konusunda beni sürekli uyarıyordu." dedi. Asya, inanılmaz bir şekilde hem anlatıyor hem gözyaşı döküyordu. Etkilenmedim desem yalan olurdu çünkü oldum olası kadınların gözyaşına dayanamaz yüreğim. "O gün küçük kızımın doğum günüydü," diye bitirdi sözlerini. Bitirdi ama benim devreleri de yine yakmıştı. Bu kız gerçekten iyi bir oyuncuydu zira arada bir duygularına gem vurmak ister gibi dudakların dişliyordu. "Açıkçası havaalanına kestirmeden gitmek benim de işime geliyordu. Bir an önce müşteriyi havaalanına bırakıp kızımın on beşinci doğum gününe yetişmek istiyordum çünkü." Bütün bunları anlatırken gözleri mazinin sarı yaprakları arasında geziniyor gibiydi. İçimden Oskarlık bir oyun sergiliyor, diye geçirdim ama sormadan da duramadım: "Ben yanlış duymadım sanırım, biraz önce kızım mı dediniz?" "Evet, kızım," diye cevap verirken gözleri buğuluydu. Burnunu çekerek buğulu gözlerinin nemini ellerinin ayasıyla kurutmak isterken alt dudağını dışa doğru kıvırıp gözlerini hayali bir noktaya sabitledi. Onun düşünceli haline bakılacak olursa içinden bir şeylerin hesabını yapıyor gibiydi. "Şimdi kırk beş yaşlarında falan olmalı." Kurduğu cümleyi dile getirdiğinde kendinden çok emindi. Affedersiniz, yüzüne söyleyemiyorum içimden söyleyeyim bari. "Oha, kırk beş yaşında mı?" diye sordum dilim boğazıma kaçmış gibi. Tırsak bakışlarımı ondan gizleyerek, "Kırk beş yaşında mı?" diye açıktan ve yüzüne karşı sordum bu kez. Hiç istifini bozmadan, "Evet ya, kırk beş olmuştur şimdi," dedi. Yanlış anlaşılmasın, suskunluğum kabullenişi seçtiğimden değil delikanlı adamlığımdandı. Asya, anlatmaya hevesli görünüyordu ben de dinlemeyi seçtim. "Seni dinliyorum Asya." "Ben otuz yıllık taksi şoförüydüm ve yolları avucumun içi gibi biliyordum." dedi. Bu kez gülmemek için kendimi zor tuttuğum doğrudur. "Şey doğduğunuz günden bu yana şoförlük mü yapıyordunuz?" demekten kendimi alamamıştım ama sanırım boşboğazlık etmiştim yine. Benim şaka gibi görünen ama aslında gerçekten dalga geçtiğim soruma hiç de alınmış görünmüyordu. "Sana söylemiştim Evrim, her gördüğüne aldanma gerçekler detaylarda gizlidir diye," dedi ve benim teorimi yine çürütmüştü. Onu cevapsız bırakmıştım ama her hücrem isyan bayrağını çekmek üzereydi zira eşleşmelerde çok tutarsızlık vardı. Benim suskunluğumu sözünü kesmek istemediğime bağlayarak kaldığı yerden anlatmaya devam etmişti. "Benim aklım fikrim kızımın doğum günündeydi. Issız yolda ilerlerken boğazımda bir çift el hissettim. Havaalanına götürmek için aldığım müşteri "ya paranı ya canını" dedi. Asya'nın anlattıklarına nasıl odaklandıysam sıradan bir taksi vakası dinliyor gibi onu sessizce dinliyordum. "Can tatlıdır be Evrim." Göz bebeklerine uğradı bakışlarım. Karşımda genç bir kadın görmesem gerçekten bütün bunları yaşamış diyeceğim. Yok, ancak kendi yazdığı sanatoryumu oynayan bir oyuncu olabilirdi zira bunun başka bir açıklaması olamazdı. Bir şey değil benim ona inanmamı bekliyordu. Benden imkansızı ister gibi. Kurduğu en son cümlede haklılık payı çoktu. Ona katıldığımı belirtmek için, "Ona ne şüphe." dedim. Beni onaylamak ister gibi başını hafifçe aşağı yukarı salladı. "Aynen Evrim, hiç şüphesiz can tatlıdır." İnanmasam da Asya'nın anlattığı masala kaptırmıştım kendimi. "Sonra Asya, sonra ne oldu?" Boğazımı sıktığı için çatallı çıkan sesimle, "Paramı al." dedim. "Peki, müşteri ne yaptı?" "Aldı..." Heyecandan ter basmıştı bütün vücudumu. "Paranı mı?" "Hem paramı hem canımı aldı." Başımdan aşağı kaynar sular boca edilmişti ama ben soğuk soğuk terlemeye başlamıştım. Bu soğuk havada vücudum hem yanıyor hem üşüyordu. Utanmasam tutmayın beni diye bas bas bağırıp firar edesim vardı. Yoksa bu kız öbür taraftan kaçmış bir firari miydi?
|
0% |