Yeni Üyelik
37.
Bölüm

Gözlerine Esir Düşmek B.36.

@my_lore

Selam...

Bölümler hız kesmeden gelmeye devam ediyor.

Satır arası yorumlarınızı görmek istiyordum.

Okumaya başlamadan önce ışıkları yakın

🚖🚖🚖

Hatırlatma

"Evrim, burası muhteşem bir yermiş. Buradan bakınca şehir ne kadar da sessiz ve masum görünüyor."

Asya'nın gösterdiği yöne doğru baktım, çünkü onun her şeye bakış açısı farklıydı. "Evet, haklısın, gerçekten de dediğin gibi muhteşem görünüyor."

"Oysa içinde ne kadar kötülük barındırıyor. Tıpkı insanlar gibi içi başka dışı başka." dedi.

🚖🚖🚖

Gecenin ayazı vurdu mu insanın bedenine içini zangırdatır da her bir uzvu ayrı telden çalar zira şu an bende aynı durumdayım.

 

Asya, biraz önce şehri uzaktan seyrederken ikiyüzlü insanlara benzetmişti. Bu benzetme benim Asya'yı kendi silahıyla vurmama yaradı. "Haklısın Asya senin dediğin gibi görünüşe aldanmamak gerekiyor," diyerek sırıttım.

 

Yüzüme öyle bir baktı ki gecenin ayazında zangırdayan vücudumu ısıtmaya yetti de arttı bile. Sonrasında omuz silkip dudaklarını dışa doğru kıvırırken çehresine çocuksu bir hava kattı. "Alınırım ama Evrim, o benim repliğimdi."

 

İçimden yapma böyle uzak doğunun bilge kızı, her sözün rotasını şaşırmış bir ok gibi belleğimi alt üst ediyor, diye geçirdim.

 

Hâlâ karanlığa hükmeden bakışları üzerimdeydi fakat hiç falso vermeden konuyu değiştirivermişti.

 

"Evrim, şehre tepeden bakınca kendimi şehri yöneten Kraliçesi gibi hissettim, baksana her şey ayaklarımızın altında."

 

Asya'nın sözleriyle bakışlarımı bizden uzaklarda yalnızlık çeken caddelere çevirdim. Kısa kesim kahverengi saçlarımı küçük darbelerle karıştırırken yüzümü buruşturdum. "Hiçbir zaman farklı pencereden bakmamıştım. Gerçekten de insan kendini şehrin hükümdarı gibi hissediyor."

 

Asya, her şeyiyle aykırıydı, çünkü nesnelere bakış açısı bile bizlere göre çok farklıydı. Mesela, normal bir insan bir şehre bakıp kendini Kraliçe gibi hissetmez. En azından ben kendimi Kral gibi hissetmiyorum.

 

Buradan yola çıkınca aklımı bir soru kurcaladı; yoksa Asya, geçmişinde bir Kraliçe miydi? Ne bileyim beni alıştırmak küçük bir oyun oynuyor olabilirdi. Cidden böyle bir şey olabilir miydi? Yok, canım baksana o da benim gibi alelade bir insan, diye kendimi yatıştırdım.

 

İçsel yolculuğumu sonlandırıp şimdiki zamana geri döndüm.

 

Biraz önce Asya'yı tasdik eden sözlerimden sonra kendine çeki düzen verip boynunu dikleştirdi ve başını havaya doğru kaldırdı. Peşinden koyu kızıl saçlarını geriye doğru bir hamlede savurup dizlerini hafifçe kırdıktan sonra sağ ellini bir Kraliçe edasıyla bana doğru uzattı...

 

Ben bön bön Asya, ne yapıyor diye bakmakla meşguldüm.

 

"Ben doğu medeniyetinin Kraliçesi Asya, Siz kimsiniz yabancı? ne arıyorsunuz benim topraklarımda? Sizi daha önce hiç görmedim buralarda?"

 

İnanmayacaksınız ama hemen havaya girdim. "Affedersiniz Kraliçem, bu tepenin sizin topraklara ait olduğunu bilmiyordum. Ben garip bir taksiciyim, cesaretimi mazur görün lütfen," dedim önünde eğilip reverans yaparken.

 

"Mazeretiniz kabul edildi taksici, bu seferlik canını bağışlıyorum," dedi derken de bir Kraliçe kadar havalıydı tarihin esrarlı kızı.

 

Anında girdiği rolden geri çıktı ve gidip taksinin ön kaputuna oturdu. Bir süre hayali bir noktayı seyretti. Koca kara gözleri geceyle bütünleşince gerçekten büyüleyiciydi.

 

"Hiç evlendin mi Evrim?"

 

Asya'nın bu ani sorusu karşısında afalladığımı inkar edemem. Bende gelip yanı başına oturdum. Kollarımı birbirine dolayıp göğüs hizamda birleştirdim. Onun baktığı yöne doğru bende bakmaya başladım. Başıboş caddelerine, uzaktan yıldızlar gibi ışıldayan sokak lambalarına, ömrümü vermiştim bu şehre ben.

 

Asya'nın sorusuna nasıl cevap vereceğimi düşünüyordum. Yaralıyım mı desem. Aldatıldım mı desem. Kadınlara olan güvenim sarsıldı da bir daha sevemedim mi desem...

 

Ben henüz düşünme faslını tamamlamadan Asya, yine hedefi on ikiden vurmuştu. "Anlaşıldı Evrim, sen vurgun yemişsin."

 

Nasıl yani alnımda mı yazıyordu? Yoksa ben bütün bunları içimden geçiriyorum derken sesli mi konuşmuştum? Olabilir miydi bu? Sanmıyorum. Bir ürperti yokladı varlığımı. Geçmişin ayak izleri üzerimi çiğneyip geçti. Bir yıldız kaydı. Nem yüklü bir bulut başıma üşüştü. Yeter bir rahat bırakmadınız yahu, diye çığlık atasım vardı lakin sustum.

 

"Ne vurgunu, bunu da nereden çıkardın Asya?" diye sordum.

 

"Çok basit, suskunluğundan!" dedi.

 

Oysa ben neler düşünmüştüm. İç sesimle cebelleştim. Bunu da bilmesen şaşardım Asya. Tabii bütün bunları yüzüne değil, içimden yüzüne karşı söyledim. İşte ben diye kendimle gurur duydum, centilmenlikte üzerime yoktu...

 

Asya'nın cevabı karşısında yine sustum, çünkü susmak ikrardan gelirdi.

 

Taksinin kaputu üzerinden kalktı ve başını öne eğerek yürümeye başladı. Birkaç adım sonra geri dönüp bana iyice yaklaştı. İki elini ceplerine koydu; belli ki üşümüştü. Bir şeyler düşünüyor gibiydi. Siyahın asaletinden kopyalanmış gözlerini gözlerime dikti.

 

Yalanım yok, korkuyordum gözlerine esir düşmekten.

 

"Evrim, biliyor musun?" diye söze başladı.

 

 

Loading...
0%